25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 MAYIS 2000 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER YÖK Araştırma Komisyonu'nun taslak raporunda, düşük bedelle arazi tahsisiyle Hazine'nin zarara uğratıldığı belirtildi Bilkeııt mercek altıııa abndıSEBAHAT KARAKOYUN ANKARA - TBMM YÖK Araştır- ma Komisyonu, eski YÖK Başkanı ihsanDoğramaa nın kurucusu oldu- gu Bilkent Üniversitesi ile ilgili yol- suzluk savlanna el attı. Komisyonun MHP'li Başkanı Mustafa Gül tarafın- dan hazırlanan taslak raporda, YÖK'e tahsis edilen arazilerin Bilkent Üni- versitesi'ne düşük bedelle verilme- siyle Hazine'nin zarara uğratıldığı be- lirtildi. Komisyon, üniversitenin sa- hip olduğu taşınmazlann hisselerinin kamulaştınlmasını istedi. TBMM YÖK Araştırma Komisyo- nu 'nun gelecek hafta yapılacak top- lantısında tartışılacak olan taslak ra- porda Bilkent Üniversitesi mercek al- tına alındı. Raporda Bilkent Üniversitesi'yle il- gili şu savlara yer verildi: • Mülkiyeti Maliye Hazinesi'ne ait olup daha önce YOK Başkanlığı'na tahsisli arsalann kullanım hakkının Bilkent Üniversitesi'ne düşük bedel- le verilmesi nedeniyle oluşan Hazine zarannın (Bu zarar devam etmekte- dir) Maliye Bakanlığı'nca öncelikle üniversiteden tahsıl edilmesi. • Bilkent Üniversitesi'ne kullanım hakkı verilen arsalar üzerinde, YÖK site inşaatı kapsanunda bütçe ödenek- leriyle yapılan konukevı, derslikler ve konaklama ünıtelerinın evrakta sahte- kârlık yapılarak Bilkent Üniversite- si'nin bedelsiz kullanımına bırakıl- ması nedeniyle eski YÖK Başkanı th- san Doğramacı ve fiili birlikte işleyen Maliye Bakanlığı görevlileri hakkın- da TCYnin 340. maddesine göre so- ruşturma yapılması ve gerekirse ka- mu davası açılması, Hazine zarannın ilgililerden müteselsilen tazmin ve tahsilı. • Mülkiyeti Hazine'ye ait YÖK Başkanlığı'na tahsisli arsalann, imar plan değışıklıklenyle sürekli parçala- narak Beytepe-Lodumlu'da (Özellik- le YÖK sıtesi içinde) Bilkent Üniver- sitesi'ne rant değeri yüksek arsalar üretilmesi nedeniyle, Çankaya Bele- diyesi nezdinde İçışleri Bakanlığı'nca ınceleme yapılması. • Bilkent Üniversitesi 'nin gerek YÖK Başkanlığı'na tahsisli olan ge- rekse tahsisli olmayan, mülkiyeti Ma- liye Hazinesi'ne ait olan gayrimen- kuller üzenndekı fuzulen işgalin so- naerdirilmesi. • YÖK bütçe ödenekleriyle yapılan ve sahte evrak tanzimiyle Bilkent Üniversitesi'nin kullanımına bırakı- lan konukevi, derslikler ve lojmanlar üzerindeki işgal Maliye Bakanlı- ğı'nca sona erdirilerek hukuki durum- lannın çözüme bağlanması. • Bilkent Üniversitesi genişlemesi gereken arazi sınınnın çok ötesine u- laştığı ve bu araziler üzerinde ticari yapılaşmalar gerçekleştirdiği için Beytepe Lodumlu'da satış, kullanım hakkı gibi yollarla bu üniversiteye Maliye Hazinesi, Hacettepe ve diğer üniversite gayrimenkulleri üzerinde tasarruf imkânı sağlanmaması. • Kamu zaranna yol acılarak satıl- dığı için Bilkent Üniversitesi'nin Ma- liye Hazinesi ve Hacettepe Üniversi- tesi ile ortak sahip olduğu gayrimen- kullerdeki hisselerinin Maliye Bakan- lığı'nca Hacettepe Üniversitesi, dev- let üniversiteleri veya diğer kamu ida- relerinin ihtıyaçlannın karşılanması için kamulaştınlması. • Hacettepe Üniversitesi'nin Mali- ye Hazinesi'nden satın aldığı ve büt- çe ödenekleriyle kamulaştırdığıı ara- zileri imarparselli olarak Bilkent Üni- versitesi'ne düşük bedeller üzerinden satmasıyla oluşan kamu zaranna ne- den olan rektör ve diğer ilgililerden tazmin ve tahsil edilmesi. • YÖK Yasası'na muhalefet ede- rek kâr amacı güden bir kuruluşa dö- nüşmesi nedeniyle Bilkent Üniversi- tesi hakkında YÖK Başkanlığı'nca gerekli önlemlerin alnıması, tüm iş- lemlenn teftiş, denetim ve inceleme- ye tabi tutulması. ÖK Türban yasağına eleştiri ANKARA (Cumhuriyet Bürosu)- TBMM YÖK Araştırma Komisyonu'nun taslak raporunda, üniversıtelerdeki türban yasağı eleştirilirken türbanlı öğrencilere sahip çıkıldı. Raporda, "başörtûsünün üniversitelerde öğreocüer için sorun olmaya devam eOa& m kaydedilerek "Bu koaanun çözûm yoDan mevcut iken çözümsüztük yöntemlerinin benimsenip uygulanması dikkat çekki bulundu" denildi. TBMM YÖK Araştırma Komisyonu'nun MHP'li Başkanı Mustafa Gûl'ün danışmanlanyla birlikte hazırladığı taslak raporda, yükseköğretim sistemine ifişkin ştı onerilertfe bulunuldu: • Yükseköğretim Kurulu (YÖK), üniversıteler arasında eşgüdümü sağlayan bir üst kuruluş olarak yeniden yapılandınlmalıdır. YOK'ün planlama ve koordinasyon dışındaki görevleri Universitelerarası Kurul'a bırakılmalıdır. • Üniversiteler, ülkenin milli bütünlüğüne zarar vermeyecek biçımde her çeşit görü ve düşüncenin demokratik bir ortamda hoşgörü içinde tartışılabileceği bir bilim ortamına dönüştürühnelidir. • YÖK üyeliği için Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu ve Milli Eğitim Bakanlığı'na verilen üye seçme haklan azaltılmalıdır. • Genel ve meslek liselerinin üniversiteye geçişlerinin yeniden düzenlenmesi nedeniyle meslek ve teknik liselerden büyük öğrenci kaybı olmuştur. Bu uygulamanın sürmesi durumunda bu okullardan büyük oranda öğrenci kaçışı sürecektir. Öğrencilerin üretken obnayan genel eğitim alanına kayması nedeniyle sanayileşme yolunda bulunan ülkenin yüksek çıkarlan zarar görecektir. • Üniversitelerde okuyan öğrenciler için sorun olmakta devam eden başörtüsü konusunun çözüm yollan mevcut iken çözümsüzlük yöntemlerinin İjenimsenip uygulanması dikkat çekici bulunmuştur. • Başörtüsü, seçme sınavı ve öğrenci affi gibi konular nedeniyle üniversiteler toplumda tarüşılır hale gelmektedir. •YÖK Başkanı, üniversiteler üzerinde Ankara Üniversitesi'nin 29 öğretim üyesi, arkadaşlarının 'suçuna' Imza koyarak katıldı YOK mizahtan da anlamıyor AYDINENGİN Ankara Üniversitesi'nde traji-komik bir olay yaşanıyor. Üniversitenin Sıyasal Bil- giler Fakültesı öğretım görevlılerinden Dr. Faruk Alpkaya nın "Atatürk'ün aziz hatt- rasma alenen hakaret ettigı" gerekçesıyle Fakülte Yöneüm Kurulu YÖK'e baş\Tirdu ve Dr. Alpkaya'nın öğretim görevinden alı- narak üniversiteden uzaklaştınlmasını iste- di. Oysa Dr. Alpkaya, Üniversitenin elekt- ronik tartışma kulübünde. "Kafana toka- dan başka birşey takma" öğütleri yayan bir mesaja karşı, Mustafa Kemal'in işgal lstan- bulu'ndaki tutumunu örnek gösterip, mizah diliyle etkili bir yanıt vermişti. Ankara Üni- versitesi'nden, aralannda çok sayıda pro- fesörün bulunduğu 29 seçlan öğretim üye- si, ortak bir açıklama yaparak arkadaşları Dr. Alpkaya'yı savundular ve eğer ortada bir suç varsa kendılerinin de bu suça aynen katıldıklannı belırterek, YÖK yönetimin- den bu traji-komık saçmalığa bir son ver- mesini istediler. Bir elektronlk mesaj Ankara Üniversitesi çevrelerinde bir ya- nıyla trajik, ama bir yanıyla da komik ola- rak nıtelenen olay, Ankara Üniversitesi'nin ANK-Chıp adlı elektronik tartışma sitesin- de yayımlanan bir mesajla başladı. Mesaj aynen şöyleydı: "Haftanın kaç günü kafanıza tokadan başka- hiçbir şey takımyor ve keyfînizce ya- şıyorsunuz? / Hiç diyenler™ / Kaybetti! / İki gün diyenler... / Vakİaşü! / Ama Cumartesi ve Pazar" diyenJer_. / BUenıedi! / Gerçekten böyle iki gün var! / Bir tanesinin adı: / Dün! /Hatalar. acılar, yanhş anlamalar.-/Oysa on- lar geçti gitti. geçmişte kakü, zamanı geriye dÖDdürmeye imkân yok! / Dünyanın bütün parasmı yan yana getirin, bir dalrîka önceye dönemezsiniz. / Yapüğuuz hiçbir hareketi ay- nen geri alamazsınız. / Ettiginiz hiçbir lafi si- lemezsiniz. / Dün dündü, bitti! / Kafanıza takmayacağmtz ikinci günün adı: / Yann! / Yannı bugünden kontrol alona alamazsuuz. / Yann güneş doğacak eibette— / Ama pml pırü mı doğar,/Bulutiann arasuıda mı cıkar. bugünden bikme/siniz. / Geriye tek bir gün kahyor. / Bugün! / Bu gün hayatla mücadele edecek güç, hepimizde var. / Güç ne zaman tûkeniyor? / Dünü ve yannı işin içine katta- gınryHfl' / Günü yaşavin!_" Dr. Alpkaya, üniversitenin elektronik tar- tışma ortamı ANK-Clup listesinde sık sık çıkan böylesi mesajlara karşı tepkısini, yu- kanda aktanlan mesaja "parodi'' diye ni- sahıp olduğu geniş _ ^yetkılen bazı üniversite rektörlerini istifaya zoriayarak ve istifa ettirerek idari özerkliği zedeleyecek şekilde baskı aracı olarak kullanmaktadır. VP TCnrnkftC nntf/fl * ^ jTİmdagözaltınaaluKİıktan sonra cesetieri birer gün arayla bulunan Ha- VKt MX% " M W r •«"««** sanOcakveRıdvan Karakoç,dün mezarlanbaşındaamldL GaziCemevi'nde toplanan ve aralannda Ocak De Karakoç'un yakmlan, sendikacı Süleyman Yeter'in eşi Ayşe Yeter ve tHD İstanbul Şubesi Başkanı Eren Keskin'in de bulunduğu yaklaşık 200 kişi, Gazi Mezarbğı'na yürüdü. GÖzalönda kaybotanlann resim ve fo- toğraflarmı taşıyan toptuluk, önce Hasan Ocak, daha sonra Karakoç'un mezanna karanfüler bırakarak saygı dunışunda buhındu. "Kaybedenler kaybedeeek". "Hasan Ocak ölümsüzdür", "Susma susnıkça sıra sana gelecek" sloganlannın aül- dığı tören, olaysız bir şekilde sona erdi. (Fotoğraf: ÖZK.'VN GÜVEN) DYP lideri Çiller, Demirel'i Güniz Sokağı'ndaki evinde ziyaret etti 6 Demirel talep bekliyor'ANKARA (Cum- huriyet Bürosu) - DYP Genel Başkanı Tansu Çiller, eski Cumhurbaşkanı Sü- kyman Demirel'in siyasete dönme ko- nusunda "Şu aşama- da bir kararun yok, bakryorum,bir talep var mı" değerlen- dirmesini yaptığmı bildirdi. Tansu Çiller dün Demirel ile Güniz Sokağı'ndaki evinde yaklaşık 1 saat süren bir görüşme yaptı. Görüşme son- rasında açıklama yapan Çiller, "Ben ve partim olarak emrinde olduğumu ifade ettim" dedi. Çiller, Demirel'in Celal Bayar Köşkü'nde çalışma öneri- lerine teşekkür ettiğini kaydetti. Çiller, çalışmalannda Demirel'in de görüşü- nü almak istediklerini vurguladı. Demirel'in siyasete dönüp dönme- yeceğıne ilişkın soru üzerine Çiller, " Böyle bir şey şu aşamada yok. kendi söylediğine göre, dinliyor. gözlemliyor. Kendisinin 'Şu aşamada bir karanm yok, bakıyorum, bir talep var mı' şek- Knde değerlendirmea okhı" dedi. Çiller, görüşmede Demirel'in dene- yimleri çerçevesinde nüktelerini de ak- tardığını kaydetti. Gazetecilerin ''Siya- sete dönerse Demirel ile yanşa mı gire- cekkri'' yönündekı soru üzenne Çiller, DYP'nin Demireri "demokrasi abide- si" olarak Çankaya'ya taşıdığını söyle- di. a Yanşdeğü,obaolsatamamlayıcıhk, tecrübelerinden yararlanma ohîr" di- yen Çiller, Demırel'i "Türidye'nin bü- yük dantşmanı" diye niteledi. Limter-Jsin açıklamasında direnişin süreceği belirtildi Tuzla'daki gözaltılara kınamaİstanbul Haber Servisi - Limter-Iş Sendikası, yöneti- cilerinin ve sendikalı olduk- -ten için işten çıkanhm Tuz- "ia TersaneciJİ ve Türizm işçileri can güvenliğinden yoksun, ölüm pahasına ça- îıştırdığı belırtilerek işve- renlere yönelik yasal işleııı yapılmaması kınandı. alındıklan belirtildi. Açıklamada, önceki gün Sedef Tersanesi'nde çalışan 30yaşmdakı Salman Gözpı- nar adlı tşçinin koruyucu AŞ ile Türkler Tersane ve Açıklamada, Hasan Coş- tedbirler aluımadan çikaril- yönelik hiçbiryasal işlem ya- pdmazken sendikal haklan için mücadele eden işçiler, her gün baskı ve tehdiöere uğnunalan yetmezmiş gibi Deniz Işletmecıliği işçilen- ain işten çıkarma karanna karşı direnişteyken iki gün önce gözaltına alınmalannı protesto etti. Açıklamada, işveren Kahraman Sadıkoğhı'nun kun, Ömer Sankaya, Kö- roglu Sade adlı işçiler ile sendika yöneticileri Zeynep KOUdi ve Hakk; Demiral'ın "haklannda şikâyet olduğu gerekçesiyle" önceki gün di- reniş yerinden gözaltına dığı 20 metre yükseklikten düşerek yaşammı yitirdiği- ne de dikkat çekilerek "Her gün yeni iş cinayederine sah- ne olan tersanelerde, işçileri iş güvenliğinden yoksun, kö- le gibi çalıştıran işverenlere bir de gözalbnda ruruldu- lar" denildi. Söz konusu uygulamalan 'hukuksuz' olarak nitelendı- ren sendika ile tersane işçile- ri, 6 Nisan'da başlattıklan direnişlerini kararlıhkla sür- düreceklerini ifade ettiler. telenebüecek bir mizah türüyle yanıt ver- di. Dr. Faruk Alpkaya, ANK-Clup elektro- nik tartışma listesine şu mesajı koydu: "Bundan 81 yd önce, 13 Kasun 1918 gü- nü Haydarpaşa'da trenden inen Mustafa Kemal bir motoria Avınpa y^kasma geçi- yordu. Boğaz o gün Itilaf de\ letlerine aityüz kadar savaş gemisi taranndan kapaülmış- n. Yaveri, 'Paşam, ne yapacağız' diye sor- du. Mustafa Kemal, gözlerini kapadı, geç- nüşedakk Namık Kemal'in yasaldanmışşi- irkrini gizüc* erberlediği lise yıfiaruu, Tev- fik Fikrefin Sıs' şiirini çoğaltm arkadaş- lanna verdiği Harfoiye yı&vnu. gizfi bir ga- zete çıkardıklan kuıinay egitimi dönemini, Şam'da Ok görevinde gidi bir örgnt kuru- şunu, 1908 Devrimi'ni, Iibya'ya gölice gi- dip gerila faaKyetkri örgütiemesini, sonra o cepheden bu cepheye, o siperden bu sipe- re koşmakla geçen savaş yıllaruu bir bir anımsadı. Gözlerini açta, karşKUKİa böyö- lü güzeüiğiyle tstanbul vanb. 'Kafana tokadan başka hiçbir şey tak- mayacaksın çocuk' dedi. Aradan bir hafta geçmişti. Bazı arkadaş- iannıziyaret etti. Döndüğünü duyaniarevi- maüCanbuht- Onlara hep şunu söyledi: 'Yannı bugünden kontrol altına alamaz- smız. Yann güneş doğacak eibette... Ama pınl pınl mı doğar, bulutiann arasında mı çıkar, bugünden bılemezsinız.' Aradan bir süre geçti, Izmir'in işgaü ha- beri gekti lstanbul'da büyük bir protesto mitingi düzenknmiş, herkes oraya alamşü. Haiide Edip Hanım, kürsüden, Izmir'in geçnüşini anlatop, mücadele yeminleri etti- riyordu binkrce insana. Mustafa Kemal bir arfcadaşuun dediklerini habriadı: 'Hatalar, acılar, yanlış anlamalar... Onlar geçti gıtti, geçmışte kaldı, zamanı geriye döndürmeye imkân yok!.. Dün dündü, bitti!' Arkadaşbuı birer birer AnadohTya geç- miş, yeni bir mücadelenin temetterini aö- yortairdL Mustafa Kemal'i son bir umutla çağırdılar Anadolu'ya. Mustafa Kemal genç bir Osmanh paşası idL Akşamlan Pe- ra Palas'ta işgal ordusunun subaylan ile sohbet ediyor, ttflaf ülkderinin büyükelçi- iüderinde düzenlenen balolara kanhyordu. Anadohı'ya geçmeyi reddettiği için ödül- lendirilmiş ve kendisine bir konak itısan edümtşti. Gündüzleri pınl pınl üniforma- sını giyiyor, emrine tahsis edOen son roodel makam arabası ile Harbiye Nezareti'ne gi- diyordu... Bir avuç arkaidaşı Anadolu'da umutsuzca direnıneye çahşıyordu akıp gi- den zamanakarşLOtsebüyük çoğunlukgi- bi lstanbul'da idi arük. Akknda ise hep ay- nı düşünce vardı: 'Bugün hayatla mücadele edecek güç, hepimizde var. Güç dünü ve yannı işin içi- ne kattığuuzda! Günü yaşaym!' Onde oturan yaverinin omuzuna vordu, 'Kafana tokadan başka bir şey takma ço- cuk' dedi veekledi: 'Keyfınce yaşa'..." Bir dayamşma Alpkaya hak-k-ınrla AÜ Yönetim Kuru- lu'nun görevden ıhraç istemiyle YÖK'e başvurması üzerine öğretim üyeleri ortak bir metne imza atarak Dr. Alpkaya'nın "so- çuna" aynen katıldıklannı belirttiler. 29 öğretim uyesınin bu açıklamasında şöyle dendi: "ÜnKersitemize saygımız varsa, bir vanbş anlamaya dayandığını düşünmek is- tediğnniz bu duruma son vermek üzere se- ferber obnamızı dikr ve Alpkaya'nm ede- bi bir nitefik taşıyan parodisini onayladığı- ınrn vani jmz mizi betirtir ve Ugüilere duynruruz." Aıklamayı ımzalayan AÜ öğretim gö- revüleri şu kişilerden oluşuyor: Prof. Dr. MehmetAMAğaoğuHan, Prof. Dr. SinaAk- şm, Prof. Dr. Korknt Boratav, Prof. Dr. Ca- hh Can, Doc. Dr. Fıgen Çok, Prof. Dr. Ab- met Demir, Doç. Dr. trfan Erdoğan, Prof. Dr. Cem Eroğul, Prof. Dr. CevatGeray, Doç. Dr. Hahık Geray, Doç. Dr. Murat Gnvenîr, Doç. Dr. Eser Köker, Doç. Dr. AhmetMa- kal, Doç. Dr. Rifat Miser, Prof. Dr. Baskm Oran, Doç. Dr. Cüneyt Ozansoy, Doç. Dt TofaÖngen,Prof. Dr.YavnzSabmıcıı, Doç. Dr. Güven Sak, Prof. Dr. Coşkun San, Doç. Dr. Mithat Sancar, Prof. Dr. Ömür Sezgin, Prof. Dr. Arslan Sonat, Doç. Dr. Abaddin Şcnd, Prof. Dr. Meral Tekin, Prof. Taner Timur, Doç. Dr. Gülay Toksöz, Prof. Dr. Işd Ünal - Doç. Dr. Serpfl Sancar Usur. ARAYIŞ TOKTAMŞ ATEŞ Devrim Tarihi Nasıl Okutulmalı? Türkiye üniv^site ve yüksekokullan, "Türk dev- rim tarihi" ya da resmi adıyla, "Atatürk ilkeleri ve inkılap tarihi" dersinin nasıl okutulması gerekttği- ne, bir türlü karar veremediler. Zaten böyle bir ka- rar vermeleri de pek mümkün değil. 1980 öncesinde bu ders, pek çok kurum için bir "angarya"dan başka bir şey değildi. Bizim fakül- tede bu dersi, 1978 yılında devralmış ve işi çok sı- kı tutmuştuk. Fakat öğrencilerimizi bu dersin "ar- tık ciddi okutulacağına" inandırmamız (!) pek ko- lay olmamıştı. 1980 sonrasında; sözde Atatürkçü bir dönem başlayınca, YÖKfırtınasından önce, bu dersin na- sıl okutulması gerektiğine dair tartışmalar başla- dı. Sanıyorum 1982 yılında; o zamanki "General Milli Eğitim Bakanı" Sayın Hasan Sağlam (uma- nm adı doğru anımsıyorum), Türkiye üniversitete- rinde bu dersi okutan öğretim üyelerinden bir bö- lümünü, Boğaziçi Üniversitesi'ne davet ederek önerilerimizi sordu. Henüz "çiçeği bumunda" bir profesör olarak, ben de kendi görüşlerimi dile getirdim. Zaten bu program ve anlayışı günümüze dek değiştimniş de değilim. Sayın Bakan, pek itiraz etmeden din- ledi. Fakat o toplantıdan hiçbir sonuç çıkmadı. Sadece dersin süresini arttıran bir "konsey kara- nna " zemin oluşturdu ve yeni adıyla bu ders; tüm kurumlann, tüm sınıflannda haftada 2 saat oku- tulmaya başlandı. (Çocuklan bu dersten soğut- mak için daha iyi bir yol bulunamazdı gibime ge- liyor...) önceleri bu ders, genellikle bu alanda akade- mik eğitim almamış bazı tarih kökenli okutmanlar tarafındanyürütülüyordu. Daha sonra, "tahsisen" bu dersi okutacak personel yetiştirmek üzere, de- ğişik üniversitelerdeki "Atatürk ilkeleri ve inkılap tarihi enstitülerinde" yüksek lisans ve doktora programlan açıkJı. Ve doçentlik düzeyinde; "Tür- kiye Cumhuriyeti Tarihi" bilim dalında doçentlik sı- navlannı veren akademisyenler de, bu dersi okut- maya başladılar. Fakat çok ilginç bir biçimde; bu "enstitülere" en yoğun ilgi, Atatürk ilkeleri ve laik Cumhuriyete pek de sıcak bakmayan, imam-hatip meslek lise- si kökenli tarih, Türkoloji vb. gibi bilim dallanndan mezun öğrencilerte, bir derece ya da kademe iler- lemesi almak isteyen kamu görevlilerinden geldi. Bu "kırya" birkaç yıl sürdükten sonra, birkaç meslektaşımızın özel çabalanyla bir ölçüde en- gellendi. Fakat "Atatürk ilkeleri ve inkılap tarihi" dersini veren öğretim üyelerinin, edebiyat fakülte- lerinden çıkışı pek engellenemedi. Zira doçentlik sözlü sınavlannda (bilmem hangi akla hizmet) es- ki Türkçe yazı barajı getirilince, sosyoloji, hukuk vb. bilim dallanndan gelen adayların şanslan önemli ölçüde azaldı. Kaldı ki, böyle birsınav yön- temi hiçbir yönetmelikte de yoktu. Derken, "ûzgûriükçü" ve "mftt^ demokrat", ki- mi "süperzekafılar" bu dersi vermeye sıvandı. Bu dersle ortaya koymaya çalıştıKJan şey, Atatürk'ün bir diktatör olduğunu ve Cumhuriyetimizin, otori- ter bir yönetimden başka bir şey olmadığını ispat etmeyeçalışmaktı. Bunlardan birinin doçentlik jü- risindeydim. Sunduğu "temel çalışma"; dediko- dulara dayanarak Atatürk'ü karalamaya çalışan ve "bilindiğigibi", "herkes kabul ederkı" gibi bir- takım bılimsel (!) kanıtlara dayanan birkaç kitaptı. Tabii başansız oldu. Daha sonra sağda-solda, "Benim gibi düşünmedikleri için beni bıraktılar" gibisinden dedikodular yapmış. Ve benim olma- dtğım bir jüri, bu arkadaşı doçent yapmış. Sanı- yorum şirndi profesör ve seçkin bir üniversitemiz- de *'Atatürk ilkeleri" dersi dkutuyor... • • • Tüm bunlan anımsamamın nedeni; çok seçkin bir tarih vakfında, Türk inkılap tarihi dersi nasıl okutulmalı" sorusuna yanıt arayan birtakım çalış- malann başlaması. "Ögretim Üyeleri Demeğrnin bundan birkaç yıl önce aynı başlıkla düzenledlği bir seminerde, ileri sürülen kimi görüşlere karşı çı- karak, "Bu ders belli bir amacı olan ve Türk dev- riminin benimsenilmesine katkısı olması için ko- nulanbirderstir. Atatürk'e ve Türkdevrimineeleş- tirel bir yaklaşımın benimsendiği bir devrim sos- yolojisi dersi değildir", mealinde bir konuşma yap- mıştım. Çok düzeyli bir toplantıydı. Adını vermek istemediğim vakıfta bir meslekta- şımız, konuyla ilgili "ön düşünceleri" kapsayan bir taslak sunmuş. Diğer meslektaşlanmın ne dere- cede "itibar edeceğini" bilemiyorum ama; bazı bakımlardan benim açımdan da tatmin edici olan bu taslakta çok yanlış bazı yaklaşımlar da var. Bunlann en önemlisi; "Dersin içeriği, 'Biz bıze ben- zerizci' yaklaşımdan kurtanlmalı. 'Modernleşme' sürecinin dünya-tarihsel bir olgu olduğunun (ei- bette özgünlûkler bir yana) üç aşağı beş yukan benzer şeylerin başka uluslann da başına geldi- ğinin altını çizen bir perspektifle yeniden ele alın- malı", denmesi oluyor. Buyrun bakalım... Kemalizmin, herhangi bir sı- nıfa dayanmayan ve toplumdaki bağımsızlıktan yana olan tüm güçlerin bir araya gelmesi ve önce antiemperyalist bir bağımsızlık savaşı ve ardından çağdaş ve modem bir devlet kurma biçiminde gö- rünen ve "kendi türünün ilk ömeği" olan devrim modeli ve bunun "evrenselliği" nerede? Kemalist devrim; daha sonra ve özellikle, sömürgelerin uluslaşması sürecinde, eski sömürge ülkeler ay- dınlanna neden model oldu? Türk devriminden önce; nerede ve ne zaman, çokuluslu bir imparatoriuğun kalıntısından, çağ- daş bir ulus-devlet kurulabildi? Uzakdoğu'da 1950'li yıllardayaşama geçirilmek istenen, "milli demokratik devrim" modeli, Türk devrim modeiinin, 30 yıl gecikmiş bir uygulama- sından başka bir şey mi? "...Üç aşağı beş yukan benzer şeyler başka uluslann da başına gelmiş..." Nerede ve ne za- man? Girişimin ve bu taslağı yazan meslektaşımın iyi niyetinden kuşku duymuyorum. Ama biraz daha dikkatli olmak gerek. KALBİNÎZSİZİNİİNİÇÎN Muayene, teşhis, tedavi ve kontrol 19 Mayts Cd. No: 8 ŞişliflSTANBUL Tel:f0212)2120707(pbx) Faks:(0212)2126835
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle