23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19MART2000PAZAR O L A Y L A l l . \CJ O O K U Ş L J i J t olay.goajs@cumhuriyetcom.tr 'Hayat Güzeldir' Prof. Dr. Necdet ADABAĞ Y azımın başlığı bir fılm adıdır. Üç Oscar'lı bir film. Roberto Benigni bu filmi yaparken Os- car'ı düşünmüş müydü acaba? Her yaratının ar- kasında gizli gızli duran ve yaratıcının beklentisini saklı tutan bir kare vardır. Yapıtına göre değışen bir beklentidir bu. Bu sabırsız beklentisinin karşılığı da yalnızca tinsel bir doyumdur çoğu za- man. Gerilere baktığınıızda aynı olguy- la karşılaşmamız kaçınılmazdır. En bü- yük sanat yapıtlannın ortaya çıktığı Rö- nesans'ta da ünlü sanatçılar, deyim ye- rindeyse, "kann tokluğuna" çalışıyor- lardı. Sanatçılara bir şey kalmıyordu, ama arkalanndaki hükümdarlara çok şey kalıyordu. Ne ki, prensler arasında- ki siyasal rekabet, tecimsel yanşma ol- masaydı böylesi sanatsal ve ekinsel bir yetkinliğe ulaşılabilır miydı acaba? Ya da sanatsever hükümdarlar olmasaydı, örneğin, Leonardo, Michelangeio ya da Raffaeüonun yaraöcı güçleri, beceri- len günışığma kavuşabilir miydi? Kili- se, Cappela Sistina'yı ya da Vatikan'ın duvarlannı süslemek istemeseydi böy- lesine ölümsüz yapıtlan gerçekleştir- mek olanağı doğabilir miydı? Mimar Si- nan'ın arkasında padişahlar olmasaydı günümüze kadar ulaşan o görkemli Sü- leymaniye, Selimiye olur muydu? Bugün artık sanatsever parababalan- nın adlan mesen değil sponsordur. Ro- berto Benigni 'nin filmi parasal destek gördü mü, bilmem ama, özgürce, güdüm- DTCF Öğretim Üyesi süz, hiçbir etki altında kalmadan işlen- miş bir film gibi geldi bana.. Kendine özgü bir homour'u olan bir film. Yeni- den gördüğümde, kaçırdığım kimi ay- nnrılan yakalamak firsatını buldum. Enine boyuna bakıldığında insanın içı- ni ürperten, umutsuzluğa yollayan, an- cak o karamsar görüntünün ardında in- sana yaşama sevinci veren bir film. "Sonlu" ile "sonsuz" arasındaki ikilem- de sonluyu yaşamaya zorlanmış olan insanoğlunun sonsuza ulaşmak gibi bir sevdasının var olduğunu sezinlemek güç değil verdiğı ıpuçlanyla. tnsanı yaşama bağlayan ve insanın yaşam hırsını art- tıran bu sevdadır. Yaşam da bir hırs işi- dir. Yaşam boyu karşınıza çıkan engel- leri aşmak da Hırslayaşama bağlanmak, insanı en küçük aynntısına kadar haya- tı yaşamaya zorlar. Sanıyorum, Benigni'nin kendi adına kazandığı Oscar'da, ortaya koymak is- tediğı bu tavnnın payı büyük olmuştu. Yaşam süresince insanın üzerine inen ka- rabasanlann ûstesinden gelmenin tek yoludur sanki. Hastane koridorlannı dolduran insanlann hüzûnlennin yanı sı- ra ortaya koymaya çalıştıklan yaşama bağhlık hırsı, sağlıldanna kavuşmak ve olabildiğince sonlu'dan uzak kalmak ıçindir. Bedensel yorgunluklanna karşın im- gesel dinginlikleri yaşam kavgasında haklı çıkabilmek ıçin üstûne gıdilmesı gereken bir etmen olarak karşunıza çık- maktadır. Bubaglamda Benigni, bize gö- re, bu filmiyle sonsuz'u hem özdeksel hem tinsel olarak yakalamıştır Özdek- sel olarak yakalamıştır, çünkü yaptığı o 'şarlatanlık'lann ardında bir hayat kur- tarmak gibi önemli bir sevda yatmakta, kurtardığı ve hayatla kendisimn bizzat olmasa da kendisinden sonra gelen ku- şağın yaşam serüveninin süreklilıgini sağlarnaktadır. Tinsel olarak yakalamış- tır, çünkü ortaya koymuş olduğu sanat- sal yetkinlik sürecinde sanata yüklemış olduğu işlevin, her zaman olduğu gibi bugün de geçerlüiğini koruduğunu gös- termeye; tinsel anlamda sonsuz'u ya- kalamanın ancak sanat, yazın aracılı- ğıyla olanaklı olduğu savını doğrula- maya yöneliktir. Ortaya koymuş oldu- ğu böylesi bir sanatsal işlevsellikle, bir ayraç içinde söylememiz gerekirse, "ölü- mü hak" etmiştir sanatçı. Oscar'ı, filminin bu sanatsal yönüy- le kazandığmı sandığımız Benigni, fil- min içenğinden ötürü de ödüle değer bu- lunmuş olabilir. Çûnkü değindığı konu evrenselliği olan bir konudur. tnsanlığın yaşamış olduğu bir dramdan bir kesit- tir. Nazi-faşist karşıtı filmlerin yapısal örgüsünü yadsımamakla birlikte, bir- kaç karesi dışında zorbalığın sahnelen- medigı, dahası, çoğunlukla ikili ilişki- ler ûzerine kurulu, ancak iletişimsizlı- ğin neden olduğu sıkıntı ve sancılan vuıgulamaya dönük sessizlik içinde ge- çen bir film. Avrupa tam yirmi yıl, enine boyuna faşizmin baskısını yaşadı. Ama ardın- dan Avrupa'ya ak günler geldi, kalkın- ma geldi, insan haklan geldi, duvarlar yıkıldı, eşitlik ve kardeşlik geldi ve en sonunda Avrupa Birbği geldi. Ekonomik, toplumsal, ekinsel birlik ve beraberlik geldi. Ne ki, ardından Avrupa'nın gö- beğindeki bir ülkede iktidara bir faşist parti geldi. Kıyametlerkoptu; yeryerin- den oynadı. Geçmişteki o korkunç gün- lerin geri geleceği korkusu tüm ülkele- ri, evleri sardı. Müthiş bir panik havası yaşandı. Gerçekte bu panik havasına kendileri de inanmıyorlardı. Tepkisel yürüyüşleri sırasında ortaya koymuş ol- duklan kendilenne güven duygusu bu- nun bir işareti sayılırdı. Hiç de öyle ür- kek ya da inançsız, gelecekten korkula- n olan bir tavırlan olmadığı gibi, dudak- lanndaki o alaycı gülüşleri, yaşanmış olan acı bir deneyımin yeniden yaşan- mayacağını göstermeye yönelikti. Geç- mişten yeterince ders almış olduklannı gösteren ifadeler vardı yüzlerinde. Biz faşizmi yaşamadık. Dahası, tüm Avrupa faşizmi yaşarken biz Cumhuri- yet'in temellerini attık. llginç değil mi, tarihinde Humanizm, Rönesans, Aydın- lanrtıa gibi ilericı atılımlar yaşayarak engin deneyimler kazanmış olan Avru- pa, faşizmin kara pençesi altında inler- ken Anadolu topraklannda gücünü Kur- tuluş Savaşı'ndan almış Iaık, demokra- tik taptaze birdevlet oluşuyordu. Ardın- dan Avrupa esenliğıne kavuşurken ül- kemiz faşizmin bir başka boyutu olan anarşi ve terörün kucağına itiliyordu. Onlar faşizmi yırmi yıl yaşadı. Biz anar- şi, terör ve gericiliği kırk yıldır yaşıyo- ruz. Onlar edinmiş olduklan deneyimler ışığında ırkçılığı ve özgürlüksüzlüğü bir daha yaşamamaya kararlılar. Bizse kırk yıldan sonra içimizdeki karabasa- nı atmakta gene de yetersiz kalıyoruz. Toplum bilinci olarak, demokratik kit- le örgütleri, sendikalar, üniversiteler ve özellikle iktıdarlar olarak yetersiz kalı- yoruz. Bu kez de ipten döndük. 28 Şu- bat obnasaydı bugün dünyanın neresin- de olurduk, bilmem. Sivillerin yapma- sı gerekeni asker yaptı ve Büyük Komu- tan'ın izinde topluma sahip çıkarken çözümünün dışandan değil, kendi özü- müzden gelmesi gerektiğine işaretede- rek, Avrupa'nın kendi insanının hakla- nna göstermiş olduğu duyarlılığı çev- resindeki insanlara göstermediğini, Av- rupa'nın dışında acı ve ıstırap içinde baskı ve özgürlüksüzlükleryaşayan çok ulus olduğunu ve kırk yıldan bu yana anarşi ve terör nedeniyle bizim de yitir- diklerimizi görmezden geldiğıni anım- sattı. Oysa Benigni, filmınde insanlığın ya- şamış olduğu en büyük dramlardan bı- rini yansıtmakla faşizmin kirli yüzünü sergilerken üstün ırk sevdasına takıntı- lı insanlann benzerlenne üyguladıkla- n soykmmı, salt o zamanın ve o yerin meselesi olmaktan çıkartıp insansal bo- yutlarda ele vermiş ve yaşananlann her zaman heryerde yaşanabıleceği ıletisi- ni yayarak faşizmin evrensel bir tehli- ke olduğuna parmak basmıştır. Benigni, aynca, faşist ikridarlann ina- dına, bir sanatçı duyarlığıyla, yaşamın hiç kimsenin tekelinde olmadığını, ya- şamanın herkesin hakkı olduğunu vur- gularken, herkesi yaşamak ıçın sonuna kadar savaşım vermeye çagırmışnr. Çün- kü hayat güzeldir ve yaşanması gerek- mektedir. Yok, hiç de yeni bir şey değil! Oldum bıttim söylenegelen biryakınma. Yakınma mı, ağla- maklı olmak mı, umutsuzluğa düşmek mi, bez- ginlik mi, nedir şu söz: "Ne olacak bu mem- leketin hali?" Meğer, ilk kez Tevfik Fikret'miş böyle üzü- len... Kimbilir daha önce niceleri de söylemiş- tir, eş dostla tartışmıştır, bir umut, bir çıkış yo- lu aramıştır... Tevfik Fikret, dostu Keramet Salih'e 10 Aralık 1910 günü yazdığı mektupta böyle di- yor: "Ate olacak bu memleketin hali? Biz böyle ilanihaye yüzümüz yerde mi gezeceğiz?" Ne zaman yüzümüz yerden kalktı ki? Evet, kalktı, hem de onurla, gururla... Atatürk'ün 1919'da Samsun'a çıkışında; 23 Nisan 1920'de TBMM'nin açılışında; 29 Ekim 1923'te Türki- ye Cumhuriyeti'nin ilanında... Tam on beş yıl süren Ataiürk dönerniade..-»^. *"«onra, daha sonra, hep yûzflfrıüz yerdeydi. Iriem boş umutlanmalarda, aramalarda, umut -. EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Ne mi Olacak? kınklıklarında... Hele sözde 'demokrasi' diye anılan döneme . geçtiğimizde... Birbi- rimize hep sorduğu- - muz bir soruydu bu: "Ne olacak bu mem- leketin hali?" Ben yanm yüzyıllık basın yaşantımda bu so- ruyu sormaktan, düşünmekten uzak kaldığı- mı hiç anımsamıyorum! Her zaman ülkenin başında çözülmesi güç birtakım dertler var- dır, her zaman yönetim başındakilerden "Ya- kında nurlu ufuklara kavuşacağız" sözlerini duymuşumdur. Geçenlerde bir gece programında gençler- le Cumhurbaşkanı Demirel'i karşı karşıya ge- tirdiler. lyi yüreklilik doğrusu, Süleyman Bey'in 2000 yılının genç insanlannın karşısına çıka- bilmesi!.. Buna yüreklilik mi demeli, yoksa kendini bil- dini her şeyden, her- kesten üstün görmek • alışkanlığı mı? Sanınm.çıktığınaçı- • kacağına çoktan piş- man olmuştur... Yoksa olmamış mıdır? "Vız gelirçolukçocuk, var- sın istediklerini söylesinler" mi demiştir. Deli- kanlı diyor ki "Dedem zamanında başbakan- sınız, babam, annem sizi tanıdı, ben sizinle bû- yûdüm. Benim çocuğum da mı sizinle yeti- şecek?" Buna ne yanıt verilir ki? "Ben anne- ni tanımadım" mı? Bir başka genç, ülkede açlıktan, ölenlerden söz eder, hastane kapı- lannda can verenler olduğunu söylerse (ki söy- ledQ Demirel, "Açlıktan kimse ölmez, hasta- ne kapılan herkese açıktır, yeşil kart diye bir olay var" diye yanıtJarsa işin ciddi yanı kalır mı? Bir de şu "istikrar" sözcüğü var dillerde, ya- zılarda geçen. İstikrar sözcüğü için Ali Püs- küliüoğlu'nun kın ne diyor: "Düzenlilik içinde sürûp gitme, kararlılık; karar kılma, oturma, yeheşme; karar kılmak, oturmak, düzene girmek." En lyisi "oturmuşluk." Kırk yıldır oturduğu koltuktan bir türlü kalkmayan, daha doğrusu kaldınlamayan siyasetçilerimize en yakışan sözcük bu: "Oturmuşluk." Ama aynı şeyi toplum yaşamında ararsanız bu "istikrar"], yani düzenin aynı dengede sü- rüp gitmesini zor bulursunuz. Evet, birdüzen var gerçekten kırk yıldır sürüp gelen... Ama o düzenin, yani o "istikrar"ın ne olduğunu hal- ka sormalı!.. Tevfik Fikret'ten, belki de Fuzuli'den, Na- mık Kemal'den, Ziya Paşa'dan, daha daha kimlerden, nicelerden beri hep bu soru, hep bu boyun eğme, hep bu utançla yere bakma... "Ne olacak bu memleketin hali" diye boş ara- yışlanmızı, çıkmazlara saplanmış umutlanmı- zı, düşlerimizi bir kördövüşü ortamında ara- a çalışma... Bankacılık işlemlerini tuşa getirdik www.vakifbank.com.tr Bankacılık ijlemlerinlzi evinizden, işyertnizden, întemet'e erişebildiği her yerden; haftada 7 gün, 24 saat yorulmadan, sıra beklemeden, asraf ödemeden, park sorunu yaşamadan güvenli bir şekilde sadece bir kaç tuşa dokunarak yapın, zamanınızl kendiniz* ayırınl Intemt maşfri ı EFT Utenhri TC Para Transfcrieri Yatmm Fonu HazbM Boootu Alım Satnn tjkmlen PENCERE Galatasaray'la Avrupa'ya girmek?.. Galatasaray'ın anlı şanlı futbol maçlanyla başımız göğe eriyor. Çoğumuz kendimizden geçmiş gibiyiz; ama, hak- kımız yok mu?.. Uzun yıllardan beri Avrupalı takım- lar karşısında yenilgiden yenilgiye sürüklenen Türki- ye "galibiyet"e acıkmıştı. Medya atıp tutuyor: "Avrupa'ya Galatasaray'la girdik." Girdik mi?.. Evrensel ağlara topu geçırmekle başlayan spor edebiyatında elbette mantık aranmaz; biz ki vlyana önlerinde at koşturmuş bir milletiz, şimdi de "Avru- palı takımlara geçirmek"\e atalanmızın ruhlanna fa- tiha okuyoruz; ağız birliğiyle: "Ey Avnjpalı!.. Türk'ü tanı.L" Gazetelerimizde kaleminin ucundan kan damlayan yazartanmıza bakılırsa, Galatasaray bize "Avrupa Biriiği"rim kapısını şimdiden açtı. Sokaklarda yürüyüşümuz değışti; eskiden ezik bü- züktük, şimdi adımlarımızı kasıla kasıla atıyoruz; ba- şımız dik, goğsumüz ılerde, alnımız açık... Aslan Galatasaray!.. Evrensellığe doğru kanatlanan Türkiye'nin san kır- mızilı bayrağı!.. • Yazıya birinci yıldızı koydum.. Soluklandım.. Ve düşündüm.. Neyi?.. Uruguay 193O'da Montevideo'da yapılan Dünya Ku- pası'nda şampiyon olmuştu. Avrupa'nin sözümona uygar ülkelerinin futbolda ca- nına okuyarak... 0 Uruguay ki 1930'da Dünya Futbol Kupası Şam- piyonu olduktan sonra tüm 20'na yüzyıl boyunca acı- İar, zulümler, askeri darbeler, iç savaşlar, caudillo'lar, baskılaria sarmaş dolaş yaşayacak, sanatçı ve ya- zarlanna kök söktürecek, çoğunu sürgünlerde sürün- dürecektir. Askeri darbelerin vatanı Brezilya 1958,1962,1970'te üç kez dünya futbolunun doruğuna bayrağını dikti. Ya Arjantin?.. Televızyonlarda uluslararası atletizm yanşmalannı izleyenler Afrika siyahlannın sürekli olarak ıpi göğüs- lediklerini görürler; pistlerden beyazlan sildiler zenci sporcular... Dünya Boks Şampiyonu Joe Louis: "- Ben " demişti "birbeyazı ancak ringde evire çe- vire dövebilirim." O günden beri ringde siyahlar egemen. Afrika'nın en geri ülkelerinde futbol takımlan par- lamaya başladılar, yakında yeşıl sahalarda Avrupa'yı duman edecekler. Etsinler... • Yazrya ikinci yıldızı koyduktan sonra bir kez daha düşündüm. Galatasaray Avrupalı futbol takımlannı yeniyordiye Avrupalı mı oldyk?.. . * . ,• / Yoksa hıncımızı rfıı çıkarîyoruz?.. ' . *. 1 . Bizim gazetelere baktıkça, başlıkları gördûk*çe*' yazılan okudukça, aşağılık duygulanmızın yetpazeten- diğini duyumsar gibi oluyorum. Unutmayalım kı, yalnız futbolda değil, demokrasi ve özgürlükler yanşmasında Batı'yı sollamadan uy- garlık liginde şampiyon olamayız. "Avrupa'ya geçirmek" başka iş.. AB'ye girmek başka!.. W HUiattT şu&cti • Hisse Senedi - Altın Alım Satıın Hlemleri Rtpo tıtttaloi Motoriu A/»çUr T«ıt Vergüi Traftk Cez*Un Hcsap Afaıa Heap BUgijCTİ C«rünttUeme . Fatura ödemderi Bankomat 724 Ulemleri • Günlflk Flnans Bilgileri Bircyıei Kredi T»ksH Heutn ve fMiz Onuüsn Vngl KimUk Kartj Ijltmleri Kayıp - Çaiınü l|l«mlert • Sifrc Degi»ikUgl vc Digerieri VakıfBonk DUNYAŞIIRGUNU 2000 Şiir Buyuk Ödülü: FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA Şiir Gunu Bıldırisi: MELİH CEVDET ANDAY Şiirleriyle: ABDÜLKADİR BUDAK*CEVAT ÇAPAN'MÜSLİM ÇELİK'ARİF DAMAR*HAYDAR ERCÜLEN*MELİSA CÜRPINAR*TARIK CÜNERSEL'RUŞEN HAKKI*ARİFE KALENDER'MUSTAFA KÖZ ŞÜKRAN KURDAKUL*AYTEN MUTLU*AHMET NECDET*SEYYİT NEZİR*MEHMET TANER CÜVEN TURAN ARAMIZDA BULUNMAYAN ŞAİRLERE VE DÜNYA ŞİİRİNE SELAM Açılış Konuşması: ALPAY KABACALI Toplantıyı ve Şiirleri Sunanlar: IŞIK YENERSU, GÜLSÜN CÖKALP KÜLTÜR BAKANLIĞI MODERN FOLK MÜZİĞİ TOPLULUĞU KONSERİ PEN YAZARLAR DERNEĞİ T.C. KÜLTÜR BAKANUĞI'NIN KATKILARIYLA Atatürk Kültür Merkezi Konser Salonu 20 Mart 2000 Saat 20.00 Ginş S&besttir MERSİN ASLİYE 4. HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Sayı: 1999/858 Davacı Aksigorta AŞ vekilı Av. F. Zülal Elmalı tarafın- dan davalı Raşit Durmuş ve ark. aieyhıne açılan rücuan taz- minat davasının yapılan açık duruşmasında verilen ara ka- ran gereğince- Davalı Raşıt Durmuş ve Ercan Eryılmaz aieyhıne açılan ve halen hâkimlığimızde devam eden rücu- an tazminat davasmda adı geçen davalılara durusma günü ile dava dilekçesi teblığ edılememış ve adreslen de tespıt edılemedıgmden ılanen teblıgat yapılmasına karar venlmiş olmakla; karar gereğince yukanda adı yazılı davalı Raşıt Durmuş ve Ercan Eryılmaz'ın duruşmanın bırakıldığı 19.04.2000 günü saat 09.25'de Mersın 4. Aslıye Hukuk Mahkemesı dunışma salonunda hazır bulunmalan veya kendilerini bir vekille temsıl ettırmesı, aksi takdırde yargı- lamaya yokluklannda devam edileceğı hususu davetıye ye- rine geçerli olmak üzere dava dilekçesi ve durusma günü ılanen teblığ olunur. 8.2.2000 Basın: 7327
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle