Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 19MART2000PAZAR
O L A Y L A l l . \CJ O O K U Ş L J i J t olay.goajs@cumhuriyetcom.tr
'Hayat Güzeldir'
Prof. Dr. Necdet ADABAĞ
Y
azımın başlığı bir fılm
adıdır. Üç Oscar'lı bir
film. Roberto Benigni
bu filmi yaparken Os-
car'ı düşünmüş müydü
acaba? Her yaratının ar-
kasında gizli gızli duran ve yaratıcının
beklentisini saklı tutan bir kare vardır.
Yapıtına göre değışen bir beklentidir bu.
Bu sabırsız beklentisinin karşılığı da
yalnızca tinsel bir doyumdur çoğu za-
man. Gerilere baktığınıızda aynı olguy-
la karşılaşmamız kaçınılmazdır. En bü-
yük sanat yapıtlannın ortaya çıktığı Rö-
nesans'ta da ünlü sanatçılar, deyim ye-
rindeyse, "kann tokluğuna" çalışıyor-
lardı. Sanatçılara bir şey kalmıyordu,
ama arkalanndaki hükümdarlara çok
şey kalıyordu. Ne ki, prensler arasında-
ki siyasal rekabet, tecimsel yanşma ol-
masaydı böylesi sanatsal ve ekinsel bir
yetkinliğe ulaşılabilır miydı acaba? Ya
da sanatsever hükümdarlar olmasaydı,
örneğin, Leonardo, Michelangeio ya da
Raffaeüonun yaraöcı güçleri, beceri-
len günışığma kavuşabilir miydi? Kili-
se, Cappela Sistina'yı ya da Vatikan'ın
duvarlannı süslemek istemeseydi böy-
lesine ölümsüz yapıtlan gerçekleştir-
mek olanağı doğabilir miydı? Mimar Si-
nan'ın arkasında padişahlar olmasaydı
günümüze kadar ulaşan o görkemli Sü-
leymaniye, Selimiye olur muydu?
Bugün artık sanatsever parababalan-
nın adlan mesen değil sponsordur. Ro-
berto Benigni 'nin filmi parasal destek
gördü mü, bilmem ama, özgürce, güdüm-
DTCF Öğretim Üyesi
süz, hiçbir etki altında kalmadan işlen-
miş bir film gibi geldi bana.. Kendine
özgü bir homour'u olan bir film. Yeni-
den gördüğümde, kaçırdığım kimi ay-
nnrılan yakalamak firsatını buldum.
Enine boyuna bakıldığında insanın içı-
ni ürperten, umutsuzluğa yollayan, an-
cak o karamsar görüntünün ardında in-
sana yaşama sevinci veren bir film.
"Sonlu" ile "sonsuz" arasındaki ikilem-
de sonluyu yaşamaya zorlanmış olan
insanoğlunun sonsuza ulaşmak gibi bir
sevdasının var olduğunu sezinlemek güç
değil verdiğı ıpuçlanyla. tnsanı yaşama
bağlayan ve insanın yaşam hırsını art-
tıran bu sevdadır. Yaşam da bir hırs işi-
dir. Yaşam boyu karşınıza çıkan engel-
leri aşmak da Hırslayaşama bağlanmak,
insanı en küçük aynntısına kadar haya-
tı yaşamaya zorlar.
Sanıyorum, Benigni'nin kendi adına
kazandığı Oscar'da, ortaya koymak is-
tediğı bu tavnnın payı büyük olmuştu.
Yaşam süresince insanın üzerine inen ka-
rabasanlann ûstesinden gelmenin tek
yoludur sanki. Hastane koridorlannı
dolduran insanlann hüzûnlennin yanı sı-
ra ortaya koymaya çalıştıklan yaşama
bağhlık hırsı, sağlıldanna kavuşmak ve
olabildiğince sonlu'dan uzak kalmak
ıçindir.
Bedensel yorgunluklanna karşın im-
gesel dinginlikleri yaşam kavgasında
haklı çıkabilmek ıçin üstûne gıdilmesı
gereken bir etmen olarak karşunıza çık-
maktadır. Bubaglamda Benigni, bize gö-
re, bu filmiyle sonsuz'u hem özdeksel
hem tinsel olarak yakalamıştır Özdek-
sel olarak yakalamıştır, çünkü yaptığı o
'şarlatanlık'lann ardında bir hayat kur-
tarmak gibi önemli bir sevda yatmakta,
kurtardığı ve hayatla kendisimn bizzat
olmasa da kendisinden sonra gelen ku-
şağın yaşam serüveninin süreklilıgini
sağlarnaktadır. Tinsel olarak yakalamış-
tır, çünkü ortaya koymuş olduğu sanat-
sal yetkinlik sürecinde sanata yüklemış
olduğu işlevin, her zaman olduğu gibi
bugün de geçerlüiğini koruduğunu gös-
termeye; tinsel anlamda sonsuz'u ya-
kalamanın ancak sanat, yazın aracılı-
ğıyla olanaklı olduğu savını doğrula-
maya yöneliktir. Ortaya koymuş oldu-
ğu böylesi bir sanatsal işlevsellikle, bir
ayraç içinde söylememiz gerekirse, "ölü-
mü hak" etmiştir sanatçı.
Oscar'ı, filminin bu sanatsal yönüy-
le kazandığmı sandığımız Benigni, fil-
min içenğinden ötürü de ödüle değer bu-
lunmuş olabilir. Çûnkü değindığı konu
evrenselliği olan bir konudur. tnsanlığın
yaşamış olduğu bir dramdan bir kesit-
tir. Nazi-faşist karşıtı filmlerin yapısal
örgüsünü yadsımamakla birlikte, bir-
kaç karesi dışında zorbalığın sahnelen-
medigı, dahası, çoğunlukla ikili ilişki-
ler ûzerine kurulu, ancak iletişimsizlı-
ğin neden olduğu sıkıntı ve sancılan
vuıgulamaya dönük sessizlik içinde ge-
çen bir film.
Avrupa tam yirmi yıl, enine boyuna
faşizmin baskısını yaşadı. Ama ardın-
dan Avrupa'ya ak günler geldi, kalkın-
ma geldi, insan haklan geldi, duvarlar
yıkıldı, eşitlik ve kardeşlik geldi ve en
sonunda Avrupa Birbği geldi. Ekonomik,
toplumsal, ekinsel birlik ve beraberlik
geldi. Ne ki, ardından Avrupa'nın gö-
beğindeki bir ülkede iktidara bir faşist
parti geldi. Kıyametlerkoptu; yeryerin-
den oynadı. Geçmişteki o korkunç gün-
lerin geri geleceği korkusu tüm ülkele-
ri, evleri sardı. Müthiş bir panik havası
yaşandı. Gerçekte bu panik havasına
kendileri de inanmıyorlardı. Tepkisel
yürüyüşleri sırasında ortaya koymuş ol-
duklan kendilenne güven duygusu bu-
nun bir işareti sayılırdı. Hiç de öyle ür-
kek ya da inançsız, gelecekten korkula-
n olan bir tavırlan olmadığı gibi, dudak-
lanndaki o alaycı gülüşleri, yaşanmış
olan acı bir deneyımin yeniden yaşan-
mayacağını göstermeye yönelikti. Geç-
mişten yeterince ders almış olduklannı
gösteren ifadeler vardı yüzlerinde.
Biz faşizmi yaşamadık. Dahası, tüm
Avrupa faşizmi yaşarken biz Cumhuri-
yet'in temellerini attık. llginç değil mi,
tarihinde Humanizm, Rönesans, Aydın-
lanrtıa gibi ilericı atılımlar yaşayarak
engin deneyimler kazanmış olan Avru-
pa, faşizmin kara pençesi altında inler-
ken Anadolu topraklannda gücünü Kur-
tuluş Savaşı'ndan almış Iaık, demokra-
tik taptaze birdevlet oluşuyordu. Ardın-
dan Avrupa esenliğıne kavuşurken ül-
kemiz faşizmin bir başka boyutu olan
anarşi ve terörün kucağına itiliyordu.
Onlar faşizmi yırmi yıl yaşadı. Biz anar-
şi, terör ve gericiliği kırk yıldır yaşıyo-
ruz.
Onlar edinmiş olduklan deneyimler
ışığında ırkçılığı ve özgürlüksüzlüğü
bir daha yaşamamaya kararlılar. Bizse
kırk yıldan sonra içimizdeki karabasa-
nı atmakta gene de yetersiz kalıyoruz.
Toplum bilinci olarak, demokratik kit-
le örgütleri, sendikalar, üniversiteler ve
özellikle iktıdarlar olarak yetersiz kalı-
yoruz. Bu kez de ipten döndük. 28 Şu-
bat obnasaydı bugün dünyanın neresin-
de olurduk, bilmem. Sivillerin yapma-
sı gerekeni asker yaptı ve Büyük Komu-
tan'ın izinde topluma sahip çıkarken
çözümünün dışandan değil, kendi özü-
müzden gelmesi gerektiğine işaretede-
rek, Avrupa'nın kendi insanının hakla-
nna göstermiş olduğu duyarlılığı çev-
resindeki insanlara göstermediğini, Av-
rupa'nın dışında acı ve ıstırap içinde
baskı ve özgürlüksüzlükleryaşayan çok
ulus olduğunu ve kırk yıldan bu yana
anarşi ve terör nedeniyle bizim de yitir-
diklerimizi görmezden geldiğıni anım-
sattı.
Oysa Benigni, filmınde insanlığın ya-
şamış olduğu en büyük dramlardan bı-
rini yansıtmakla faşizmin kirli yüzünü
sergilerken üstün ırk sevdasına takıntı-
lı insanlann benzerlenne üyguladıkla-
n soykmmı, salt o zamanın ve o yerin
meselesi olmaktan çıkartıp insansal bo-
yutlarda ele vermiş ve yaşananlann her
zaman heryerde yaşanabıleceği ıletisi-
ni yayarak faşizmin evrensel bir tehli-
ke olduğuna parmak basmıştır.
Benigni, aynca, faşist ikridarlann ina-
dına, bir sanatçı duyarlığıyla, yaşamın
hiç kimsenin tekelinde olmadığını, ya-
şamanın herkesin hakkı olduğunu vur-
gularken, herkesi yaşamak ıçın sonuna
kadar savaşım vermeye çagırmışnr. Çün-
kü hayat güzeldir ve yaşanması gerek-
mektedir.
Yok, hiç de yeni bir şey değil! Oldum bıttim
söylenegelen biryakınma. Yakınma mı, ağla-
maklı olmak mı, umutsuzluğa düşmek mi, bez-
ginlik mi, nedir şu söz: "Ne olacak bu mem-
leketin hali?"
Meğer, ilk kez Tevfik Fikret'miş böyle üzü-
len... Kimbilir daha önce niceleri de söylemiş-
tir, eş dostla tartışmıştır, bir umut, bir çıkış yo-
lu aramıştır...
Tevfik Fikret, dostu Keramet Salih'e 10
Aralık 1910 günü yazdığı mektupta böyle di-
yor:
"Ate olacak bu memleketin hali? Biz böyle
ilanihaye yüzümüz yerde mi gezeceğiz?"
Ne zaman yüzümüz yerden kalktı ki? Evet,
kalktı, hem de onurla, gururla... Atatürk'ün
1919'da Samsun'a çıkışında; 23 Nisan 1920'de
TBMM'nin açılışında; 29 Ekim 1923'te Türki-
ye Cumhuriyeti'nin ilanında... Tam on beş yıl
süren Ataiürk dönerniade..-»^.
*"«onra, daha sonra, hep yûzflfrıüz yerdeydi.
Iriem boş umutlanmalarda, aramalarda, umut -.
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
Ne mi Olacak?
kınklıklarında... Hele
sözde 'demokrasi'
diye anılan döneme .
geçtiğimizde... Birbi-
rimize hep sorduğu- -
muz bir soruydu bu:
"Ne olacak bu mem-
leketin hali?"
Ben yanm yüzyıllık basın yaşantımda bu so-
ruyu sormaktan, düşünmekten uzak kaldığı-
mı hiç anımsamıyorum! Her zaman ülkenin
başında çözülmesi güç birtakım dertler var-
dır, her zaman yönetim başındakilerden "Ya-
kında nurlu ufuklara kavuşacağız" sözlerini
duymuşumdur.
Geçenlerde bir gece programında gençler-
le Cumhurbaşkanı Demirel'i karşı karşıya ge-
tirdiler. lyi yüreklilik doğrusu, Süleyman Bey'in
2000 yılının genç insanlannın karşısına çıka-
bilmesi!..
Buna yüreklilik mi demeli, yoksa kendini bil-
dini her şeyden, her-
kesten üstün görmek
• alışkanlığı mı?
Sanınm.çıktığınaçı-
• kacağına çoktan piş-
man olmuştur... Yoksa
olmamış mıdır? "Vız
gelirçolukçocuk, var-
sın istediklerini söylesinler" mi demiştir. Deli-
kanlı diyor ki "Dedem zamanında başbakan-
sınız, babam, annem sizi tanıdı, ben sizinle bû-
yûdüm. Benim çocuğum da mı sizinle yeti-
şecek?" Buna ne yanıt verilir ki? "Ben anne-
ni tanımadım" mı? Bir başka genç, ülkede
açlıktan, ölenlerden söz eder, hastane kapı-
lannda can verenler olduğunu söylerse (ki söy-
ledQ Demirel, "Açlıktan kimse ölmez, hasta-
ne kapılan herkese açıktır, yeşil kart diye bir
olay var" diye yanıtJarsa işin ciddi yanı kalır mı?
Bir de şu "istikrar" sözcüğü var dillerde, ya-
zılarda geçen. İstikrar sözcüğü için Ali Püs-
küliüoğlu'nun
kın ne diyor:
"Düzenlilik içinde sürûp gitme, kararlılık;
karar kılma, oturma, yeheşme; karar kılmak,
oturmak, düzene girmek."
En lyisi "oturmuşluk." Kırk yıldır oturduğu
koltuktan bir türlü kalkmayan, daha doğrusu
kaldınlamayan siyasetçilerimize en yakışan
sözcük bu: "Oturmuşluk."
Ama aynı şeyi toplum yaşamında ararsanız
bu "istikrar"], yani düzenin aynı dengede sü-
rüp gitmesini zor bulursunuz. Evet, birdüzen
var gerçekten kırk yıldır sürüp gelen... Ama o
düzenin, yani o "istikrar"ın ne olduğunu hal-
ka sormalı!..
Tevfik Fikret'ten, belki de Fuzuli'den, Na-
mık Kemal'den, Ziya Paşa'dan, daha daha
kimlerden, nicelerden beri hep bu soru, hep
bu boyun eğme, hep bu utançla yere bakma...
"Ne olacak bu memleketin hali" diye boş ara-
yışlanmızı, çıkmazlara saplanmış umutlanmı-
zı, düşlerimizi bir kördövüşü ortamında ara-
a
çalışma...
Bankacılık işlemlerini
tuşa getirdik
www.vakifbank.com.tr
Bankacılık ijlemlerinlzi evinizden, işyertnizden, întemet'e erişebildiği
her yerden; haftada 7 gün, 24 saat yorulmadan, sıra beklemeden,
asraf ödemeden, park sorunu yaşamadan güvenli bir şekilde sadece
bir kaç tuşa dokunarak yapın, zamanınızl kendiniz* ayırınl
Intemt maşfri ı EFT Utenhri TC Para Transfcrieri Yatmm Fonu HazbM Boootu Alım Satnn tjkmlen
PENCERE
Galatasaray'la
Avrupa'ya girmek?..
Galatasaray'ın anlı şanlı futbol maçlanyla başımız
göğe eriyor.
Çoğumuz kendimizden geçmiş gibiyiz; ama, hak-
kımız yok mu?.. Uzun yıllardan beri Avrupalı takım-
lar karşısında yenilgiden yenilgiye sürüklenen Türki-
ye "galibiyet"e acıkmıştı.
Medya atıp tutuyor:
"Avrupa'ya Galatasaray'la girdik."
Girdik mi?..
Evrensel ağlara topu geçırmekle başlayan spor
edebiyatında elbette mantık aranmaz; biz ki vlyana
önlerinde at koşturmuş bir milletiz, şimdi de "Avru-
palı takımlara geçirmek"\e atalanmızın ruhlanna fa-
tiha okuyoruz; ağız birliğiyle:
"Ey Avnjpalı!..
Türk'ü tanı.L"
Gazetelerimizde kaleminin ucundan kan damlayan
yazartanmıza bakılırsa, Galatasaray bize "Avrupa
Biriiği"rim kapısını şimdiden açtı.
Sokaklarda yürüyüşümuz değışti; eskiden ezik bü-
züktük, şimdi adımlarımızı kasıla kasıla atıyoruz; ba-
şımız dik, goğsumüz ılerde, alnımız açık...
Aslan Galatasaray!..
Evrensellığe doğru kanatlanan Türkiye'nin san kır-
mızilı bayrağı!..
•
Yazıya birinci yıldızı koydum..
Soluklandım..
Ve düşündüm..
Neyi?..
Uruguay 193O'da Montevideo'da yapılan Dünya Ku-
pası'nda şampiyon olmuştu.
Avrupa'nin sözümona uygar ülkelerinin futbolda ca-
nına okuyarak...
0 Uruguay ki 1930'da Dünya Futbol Kupası Şam-
piyonu olduktan sonra tüm 20'na yüzyıl boyunca acı-
İar, zulümler, askeri darbeler, iç savaşlar, caudillo'lar,
baskılaria sarmaş dolaş yaşayacak, sanatçı ve ya-
zarlanna kök söktürecek, çoğunu sürgünlerde sürün-
dürecektir.
Askeri darbelerin vatanı Brezilya 1958,1962,1970'te
üç kez dünya futbolunun doruğuna bayrağını dikti.
Ya Arjantin?..
Televızyonlarda uluslararası atletizm yanşmalannı
izleyenler Afrika siyahlannın sürekli olarak ıpi göğüs-
lediklerini görürler; pistlerden beyazlan sildiler zenci
sporcular...
Dünya Boks Şampiyonu Joe Louis:
"- Ben " demişti "birbeyazı ancak ringde evire çe-
vire dövebilirim."
O günden beri ringde siyahlar egemen.
Afrika'nın en geri ülkelerinde futbol takımlan par-
lamaya başladılar, yakında yeşıl sahalarda Avrupa'yı
duman edecekler.
Etsinler...
•
Yazrya ikinci yıldızı koyduktan sonra bir kez daha
düşündüm.
Galatasaray Avrupalı futbol takımlannı yeniyordiye
Avrupalı mı oldyk?.. . * . ,• /
Yoksa hıncımızı rfıı çıkarîyoruz?.. ' . *. 1 .
Bizim gazetelere baktıkça, başlıkları gördûk*çe*'
yazılan okudukça, aşağılık duygulanmızın yetpazeten-
diğini duyumsar gibi oluyorum.
Unutmayalım kı, yalnız futbolda değil, demokrasi
ve özgürlükler yanşmasında Batı'yı sollamadan uy-
garlık liginde şampiyon olamayız.
"Avrupa'ya geçirmek" başka iş..
AB'ye girmek başka!..
W
HUiattT şu&cti
• Hisse Senedi - Altın Alım Satıın Hlemleri Rtpo tıtttaloi Motoriu A/»çUr T«ıt Vergüi Traftk Cez*Un Hcsap Afaıa Heap BUgijCTİ C«rünttUeme . Fatura ödemderi
Bankomat 724 Ulemleri • Günlflk Flnans Bilgileri Bircyıei Kredi T»ksH Heutn ve fMiz Onuüsn Vngl KimUk Kartj Ijltmleri Kayıp - Çaiınü l|l«mlert • Sifrc Degi»ikUgl vc Digerieri VakıfBonk
DUNYAŞIIRGUNU
2000
Şiir Buyuk Ödülü:
FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA
Şiir Gunu Bıldırisi:
MELİH CEVDET ANDAY
Şiirleriyle:
ABDÜLKADİR BUDAK*CEVAT
ÇAPAN'MÜSLİM ÇELİK'ARİF
DAMAR*HAYDAR ERCÜLEN*MELİSA
CÜRPINAR*TARIK CÜNERSEL'RUŞEN
HAKKI*ARİFE KALENDER'MUSTAFA KÖZ
ŞÜKRAN KURDAKUL*AYTEN MUTLU*AHMET
NECDET*SEYYİT NEZİR*MEHMET TANER
CÜVEN TURAN
ARAMIZDA BULUNMAYAN ŞAİRLERE
VE DÜNYA ŞİİRİNE SELAM
Açılış Konuşması:
ALPAY KABACALI
Toplantıyı ve Şiirleri Sunanlar:
IŞIK YENERSU, GÜLSÜN CÖKALP
KÜLTÜR BAKANLIĞI
MODERN FOLK MÜZİĞİ TOPLULUĞU KONSERİ
PEN YAZARLAR DERNEĞİ
T.C. KÜLTÜR BAKANUĞI'NIN KATKILARIYLA
Atatürk Kültür Merkezi Konser Salonu 20 Mart 2000 Saat 20.00
Ginş S&besttir
MERSİN ASLİYE 4. HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
Sayı: 1999/858
Davacı Aksigorta AŞ vekilı Av. F. Zülal Elmalı tarafın-
dan davalı Raşit Durmuş ve ark. aieyhıne açılan rücuan taz-
minat davasının yapılan açık duruşmasında verilen ara ka-
ran gereğince- Davalı Raşıt Durmuş ve Ercan Eryılmaz
aieyhıne açılan ve halen hâkimlığimızde devam eden rücu-
an tazminat davasmda adı geçen davalılara durusma günü
ile dava dilekçesi teblığ edılememış ve adreslen de tespıt
edılemedıgmden ılanen teblıgat yapılmasına karar venlmiş
olmakla; karar gereğince yukanda adı yazılı davalı Raşıt
Durmuş ve Ercan Eryılmaz'ın duruşmanın bırakıldığı
19.04.2000 günü saat 09.25'de Mersın 4. Aslıye Hukuk
Mahkemesı dunışma salonunda hazır bulunmalan veya
kendilerini bir vekille temsıl ettırmesı, aksi takdırde yargı-
lamaya yokluklannda devam edileceğı hususu davetıye ye-
rine geçerli olmak üzere dava dilekçesi ve durusma günü
ılanen teblığ olunur. 8.2.2000 Basın: 7327