Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
19MART2000PAZAR CUMHURİYET SAYFA
KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr 15
GecedemüstakbelmeslektaşlanMengüErteliçin ellinin üzerindeyelektasarlanuşlardı
sonu yok'SADIK KARAMUSTAFA
Onun ölümüyle ilgili bir şeyler söy-
lemek bana zor geliyor. 20 Nisan
1995 'te Istanbul Devlet Tiyatrosu,
Mengü Ertel için bir gece düzenle-
miş ve benden bir konuşma yapmam
istenmişti. Konuşmayı bugün yap-
saydım herhalde yine aynı şeyleri
söylerdim.
Toplantıyı düzenleyenler bu akşam
burada Mengü Ertel'le ilgili konuş-
mamı isteyince önce paniğe kapıl-
dım. Yüzlerce insanın önünde, be-
nim gibi, derdini görsel yöntemlerle
anlatmaya alışmış biri için konuşma
yapmak hiç de kolay değildi. Ostelik
herkesin çok iyi tanıdığı biri için, kim-
senin bilmediği ilginç şeyleri nöreden
bulup söyleyebilirdim. Bu yüzden
Mengü Ertel'le ilgili konuşmaktansa
onun için kendi yöntemlerimizle bir
şeyler yapmamız gerektiğini düşün-
düm. Konuyu Emre Senan a açtım.
Mimar Sinan Üniversitesi Grafîk Bö-
lümü'nde Emre Senan dördüncü sı-
nıflara, ben üçüncü sınıflara aynı der-
si veriyoruz. Pazartesi öğleden son-
ra saat 13.30'da konuyu anlatıyoruz.
Üç buçuk saat boyunca, karşılıklı ko-
nuşmalann da yer aldığı yoğun bir
çalışma yapılıyor, akşam beşte yapı-
lan işler toplanıp değerlendiriliyor.
Böylece öğrencileri, profesyonel ya-
şamda karşılaşacaklan hıza alıştır-
mayı amaçlıyoruz.
En iyi yelekle anlatılabüir
O günyaratıcı fıkir Emre Senan'dan
geldi: "Oğrencilerden, Mengü Ertel
için biryeJektasartamalarmı isteyetim.
Çünkü yelek, Mengü'nün en çok giy-
diği, neredeyse üniforma haline getir-
diği bir eşya. Mengü Ertel en iyi bir
yelekle anlanlabilir." Konuyu hemen
öğrencilere aktardık. Çok zevkli bir
çalışma oldu. Sonunda Mengü Ertel
için müstakbel meslektaşlan tarafın-
dan tasarlanmış ellinin üzerinde ye-
lek ortaya çıktı. Az sonra bu yelekle-
ri izleyeceksiniz. Yelek projesinin
• Bizden önceki kuşaktan
bazı tasanmcılara, gençler
hakkında ne düşündükleri
sorulduğunda Mengü
Ertel 'in yanıtı şöyle
olmuştu: "Genoi, yaşlısı,
amatörü, profesyoneli, az
veya çok yeteneklisi,
hepimiz aynı yönde
koşuyoruz. Bu yanşın
sonu yok, terk edenler veya
katılanlar olacak, ama yanş
hiç sonuçlanmayacak."
dosyasını bu gecenin anısı olarak,
projeye katılan öğrencilerden Tolga
Karabulut, Mengü Ertel'e sunacak.
Sevgili konuklar, Mengü Ertel'le
ilgili çok hoş anılannı anlatıılar. Be-
nim ne yazık ki Ertel'le birlikte ya-
şanmış böyle anılarım yok; sadece
içinde Mengü Ertel olan anılanm var.
196O'lı yıllann ikinci yansında Is-
tanbul Güzel Sanatlar Akademisi'nde
öğrenciyken grafik dünyasına gözü-
mü üç önemli isimle açtım. Bunlar-
dan ilk ikısı, kitap kapaklannda im-
zasını gördüğüm Sait Maden ve Aka-
demi'de açılan bir sergide afişlerini iz-
ledigim YurdaerAltıntaş'tı. Ertel, iş-
yerim olan Cağaloğlu'ndaki Arkm
Kitabevi binasında, yayın hazırlıkla-
n süren Cumhuriyet Ansiklopedi-
si'nin yayın yönetmeni Rekin Tek-
soy'u ziyarete gelmişti. Selam sabah
konuşmalanndan sonra koltuğunun
altındaki siyah portfolyoyu açh, için-
dekileri Teksoy'a göstermeye ve an-
latmaya başladı. Konuşmalardan, zi-
yaretçinin Mengü Ertel oldugunu an-
lamakta gecikmedim. Gösterdiği dos-
yada afiş taslaklan vardı. Olay, yanım-
daki masada geçtiği için her şeyi gör-
düm, ama Mengü Ertel beni fark et-
medi. Mengü Ertel 1969'da Istanbul
Alman Kültür Merkezi'nde taslakla-
nnı gözucuyla gördüğüm afîşlerin
orijinallerini sergiledi. Ben sergiyi
gezerken Mengü Ertel oradaydı, bi-
rileriyle konuşuyordu. Sergiyi uzun
uzun dolaştım. Cumhuriyet Ansiklo-
pedisi'ndeki göz aşinalığından beni
belki tanır ve konuşur diye düşünü-
yordum; yine farkıma varmadı.
1971 yılının kanlı canlı, heyecanlı
günleri; 12 Mart sonrası. Genç, yaş-
h bir sürü öğrenci ve aydınla birlikte
Maltepe Askeri Cezaevi'nin konuk-
lan arasındayım. Sabaharfin Eyüboğ-
lu, Magdelene Boratav, Şadi Alkuıç
anımsayabildiğım ünlü isimler. Baş-
langıçta her şey şaka gibi; bizi içe-
ri attıktan sonra cezaevinin çevre-
sine duvar inşa etmeye başlıyor-
lar.
Eyüboglu ve ekibi şişelerden ve
renkli camlardan riizgâr-
gülleri yaparak koğuş-
lannı renklendiriyor-
lar. Erdöl Boratav, tel
örgüler arkasından
eşini öptü diye, tu-
tuklu ile ziyaretçi
arasında büyük ka-
lastan ikinci bir en-
gel yerleştiriyorlar.
Fsyan çıkıyor. Yö-
netim giderek sert-
leşiyor. Pencerele-
rin önüne ışık geçi-
ren renkli paneller
monte ediyorlar. Yine de panel-
le duvar arasındaki boşluktan aşağı-
ya baktığımızda gelen ziyaretçileri
görebiliyoruz. Gençlerden biri Men-
gü Ertel'i tanıyor ve bağırarak ondan
afiş istiyor. Ben de yanmdayım, ama
doğal olarak Ertel beni yine fark et-
miyor. Mengü'nün ertesi hafta getir-
diği afîşler ve kartpostallar aylarca
Maltepe Askeri Cezaevi'nin soğuk
duvarlannı renklendiriyor.
'Biz sizden vazgeçemeyiz'
1975 yılında Alman Kültür Merke-
zi'nin düzenlediği "Güzel Kftaplar"
afiş yanşmasında birinci oldum. Jü-
ride Mengü Ertel de vardı ve ilk de-
fa beni fark erti. Bundan sonra çeşit-
Mengfi Ertel için 1995'te tstanbul Devlet Tiyatrosu bir gece düzerdemişti.
li yanşmajürilerinde, sergilerde, Gra-
fikerler Meslek Kuruluşu etkinlikle-
rinde, pek çok yerde beraber olduk,
sohbet etrik, tartıştık, birlikte pek çok
anımız oldu. Bir gün bir şeye kızdı,
GMK üyeliğinden istifa etmek iste-
di. Yönetim kurulu olarak kabul et-
medik. Yeni bir istifa mektubu yolla-
dı, şöyle cevap verdik; "Sayın Men-
gü Ertel, siz bizi bırakabilirsiniz, ama
biz sizden vazgeçemeyiz. Bu >üzden is-
tifanızı yine kabul etmiyoruz."
Sevgili Mengü Ağabey, Milliyet
Sanat dergisinin 1 Eylül 1981 sayısın-
da, "Grafikte Gençler" başhklı bir
özel bölüm yayımlamıştı. İçinde be-
nim de bulunduğum on genç grafik
tasanmcısının kısa özgeçmişlerine ve
işlerine yer veriliyor, bizden önceki
kuşaktan bazı tasanmcılara da, genç-
ler hakkında ne düşündükleri sorulu-
yotfdu. Siz verdiğiniz yanıtta şöyle
diyordunuz: "Genci, yaşbsı, amatö-
rü, profes>oneli, az veya çok yetenek-
lisi, hepimiz aynı yönde koşuyoruz.
Bu yanşın sonu yok, terk edenler ve-
ya katılanlarolacak, ama yanş hiç so-
nuçlanmayacak.''
Yanş bitmedi ve hiç bitmeyecek
Mengü Ağabey. Kafanıza, elinize,
yüreğinize kuvvet, koşmaya devam
edin.
in Büyültmeler'i
Grafik üretim serüveninde başta gelen özelliği, tasanm sınırlan içinde kalmaya direnmedir
AYKUT KÖKSAL
Mengü Ertel'in kırk yıla ulaşan grafik üretim
serüveninde başta gelen özelliğin, tasanm disip-
lininin sınırlan içinde kalmaya direnme oldugu-
nu söyleyebiliriz. Türkiye'nin çağdaş grafik ta-
sanm tarihinin başlangıç dönemini oluşturan 6O'lı
yıllarda gerçekleştirdiği tiyatro afişlerinde bu di-
renmenin de ipuçlan ortaya çıkar Bu afişlerin
önemli bir bölümü, tasanm disiplininin olmazsa
olmaz bir öğesi olan "sipariş"i dışanda bı-
rakan çalışmalardır. 20. yüzyıl grafik
tasanmında belirleyici bir rol oy-
nayan "yazT da bu afişlerde
ikincil konumda yer alır ve Er-
tel,
tt
resimleme''ye yaslanan
anlatım dilini yapıtının ayı-
ncı özelliği kılar. Bu ilk ti-
.vatro afişlerinin ardından,
Mengü Ertel'in üretimi-
nin ağırlık noktası tasa-
nm disiplininin daha da dışına kayacaktır. Ak-
törlük Hakkında Aykın Çizgiler (1969), Do-
ğurgan Döngü(1979), ve Oyuncular(1988) tiyat-
ro bağlamında kalan, ancak programuıı Ertel'in
belirlediği serbest çalışmalardır. Bu çalışmalarda,
Mengü Ertel'in ilkafişlerinden ben metaforlar üze-
rinden yürüyen anlanmı maske izleğiyle buluşur.
Hibni Yavuz,oyuncular için yazdığı "Mengünün
Yüzleri'' başlıklı yazıda şöyle diyor: "Maskefi
baJoda maskenin arkasıdır, gösterilendir, önemli
olan, tiyatroda ise maskenin kendisL. Mengü, iş-
te bu maskevi, oyuncunun oyun yüzünü sıradan
bir gösteren ohnaktan çıkanp bir eğretflemeye dö-
nüştürüyor."
Zamanla ve mekânla beürlenmiş
Gerek tasanm disiplininin dışına kayma iste-
ğinin, gerekse de tiyatro bağlamının belirleyici-
liğimn yalnızca Mengü Ertel'de değil, YurdaerAJ-
bntaş ve Bülent Erkmen'in üretiminde de öne
çıktığını biliyoruz. Altıntaş'm da tiyatro afişleri-
nin ardından Karagöz dizisiyle kendi programı-
na yöneldiği, bu çalışmalarda geliştirdiği kendi söz-
lüğünü yine ağırlıklı olarak serbest çalışmalarla
var ettiği görülüyor. Erkmen ise bir yandan tiyat-
ro afişlerini programdan özerkleşme alanı olarak
seçiyor, öte yandan çağdaş sanat bağlamına gire-
cek kavramsal işler üretiyor.
Işte Mengü Ertel'in Dolmabahçe Kültür Mer-
kezi'nde yer alan Büyültmeler'ini de bu çerçeve-
de değerlendirmek gerekiyor. Ertel'in çalışması
iki aşamadan oluşan bir süreci içeriyor: "Kor-
kunç tvan", "Hacivat", "Karagöz", "Neptün",
"Pan", "Don Juan" gibi tiplemeleri ya da kûş, bö-
cek gibi temalan soyutlamalarla işaretlere dönüş-
türen bir dizi "grafik" gerçekleştiriyor Ertel. Yön-
lendiriciliği kalemin kendisine bırakan, eski hat-
lann doğal akışını anımsatan çizimler çıkıyor or-
taya. Ardından Ertel, bu çizimlerden birbölümü-
nü büyültmeye karar veriyor. Boyutlan ise işle-
rin sergileneceği mekân belirliyor. Büyültme iş-
lemi çağdaş teknolojinin olanaİdanyla ve tek de-
falık üretim olanağı tanıyan dijital baskı yönte-
miyle gerçekleştiriliyor.
Burada içinde yer aldığı bağlamın tanımladığı
zaman ve mekânla belirlenmiş bir çağdaş sanat
çalışmasıyla karşı karşıyayız. İşler bir yandan bo-
• Mengü Ertel ne hattan yola çıkıyor, ne de hat geleneğini
kendisine bir anlam bağlamı olarak seçiyor. Çizimlere kaynak olan
temalann kendi dünyasından ya da tiyatrodan kaynaklandığını
biliyoruz. Ne var ki kalemin sürükleyiciliğinde
hat geleneğiyle, özellikle meşklerle
aynı kanala giren çizimler
çıkıyor ortaya.
kendiliğinden-
IvŞr ff yutlany-
1 r la o mekâ-
nın duvarlanyla iliş-
ki içinde oldugunu
söylüyor, öte yandan o
duvarlardan koparak geçiciliğini (sergi süresiyle
tanımlanmış zaman dilimini) gösteriyor. Çağdaş
sanatın ana sorunsallanndan biri olan geçicilik,
baskılann yer aldığı malzemenin hafifliğinde, ne-
redeyse yalnızca baskı yüzeyinin (ya da çizim
yüzeyinin) kendisine indirgenmişliğinde ve
minimale ulaşan sergileme düzeninde
öne çıkıyor. Çizimler, kaplanmayı ça-
ğrran çıplak duvaryüzeyine yapışma-
ya hazır, ama yapışmamış, hem ona
ait hem değil. Baskı yöntemi ve mal-
zemesi iletişim sektörünün kullandığı araç-
lardan seçilmiş. tletişimciler ise bu araçlan
"geçici" olan mesajlannı iletmede kullanıyorlar.
Ertel, çalışmasını çağdaş sanat üretiminin kulva-
nna sokarken grafik çalışmalanna eklemlenen
bir dil kullanmakla yetinmiyor, araç seçimini
de yine kendi alanıyla hesaplaşma üzerine ku-
ruyor ve aynı mekânda yer alan In Medias
Res sergisinden iki yıl sonra yine çağdaş sanatın
medium çoğulluğunu işaret eden bir çalışma ger-
çekleştiriyor.
Hat sanatının iki farklı yorumu var
Mengü Ertel'in Büyültmeler'i genellikle de iliş-
ki içinde. Birbirini tamamlayan iki ayn düzeyden
oluşan bu ilişki, geleneğe dogrudan atıflarla da or-
taya çıkmıyor. Bu düzeylerden ilki, çizimlerin bir
nekselhatsana-
tıyla akraba so-
nuçlara ulaşması
oluyor. Cumhuri-
yetin sanat üretimin-
de hat sanatının iki
farklı yorumu var. Bun-
| a r d a n ı l k ı n i E m i n B a
-
nn'ınçalışmalanndagörü-
yoruz. Bann bir yandan
modern yazı düzenlemele-
rinde hat geleneğinden ya-
T rarlanıyor, bir yandan da hat-
tan yola çıkarak soyuta yakla-
şan düzenlemelet gerçekleştiriyor.
ticinci yorum ise Klee'nin de işaret et-
mek istediği gibi hat geleneğini yalnızca
biçime indirgeyen iç bağlam üzerinden gelişiyor.
Modernizmin, anlamı biçimin iç ilişkilerdüzenin-
de gören yaklaşımıyla bütünleşen bu yorum, es-
ki hatlann taşıdığı biçim bağlamını yazının anla-
mından soyutlayarak kullanmak oluyor. Mengü Er-
tel'in çizimleri ise bu iki yorumun da dışında ko-
numlanıyor. Ertel ne hattan yola çıkıyor, ne de hat
geleneğini kendisine bir anlam bağlamı olarak
seçiyor.
Çizimlere kaynak olan temalann kendi dünya-
sından ya da sinema ve tiyatrodan kaynaklandı-
ğını biliyoruz. Ne var ki kalemin sürükle-
yiciliğinde, hat geleneğiyle, özellikle
de meşklerle aynı kanala giren çizimler çıkıyor or-
taya. Bu çizimlerin gelenekle anlam bağını, yani
ikinci düzeyi oluşturan ise büyültme edimi ve bü-
yültmelerin bağlamla girdiği ilişki oluyor. Bu
noktada anımsanması gereken iki ömek var: Edir-
ne Eski Cami 'deki duvar yazılan ve Ayasofya'da-
ki "çıhar yârn güzuı" levhalan. Dev boyutlannı
konumlandığı mekândan ve duvar yüzeylerinden
alan Eski Cami'deki yazılaraynı zamanda mekâ-
nın anlam bağlamını taşıyan, işaretleyen öğeler.
Kazasker Mustafa tzzet Efendi'nin yazdığı, Hz.
Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali'nin ad-
lannı taşıyan 7.5 m çapındaki "çıhar yâr-tgüzm"
levhalan ise mekâna 19. yüzyılın ortalannda yer-
leştiribniş olmalanna karşın, Ayasofya'daki anlam
dönüşümünü aktaran öğelerin başında geliyor.
Eski Cami'de anlamın kalıcılığı duvar yüzeyinin
üzerinde yer alan yazıda. yani öğenin bağlamın
fiziksel bir parçasına dönüşmesinde somutlaşıyor
(doğal dil dönemi üretiminin zorunlu bir özelli-
ği bu), Ayasofya'da ise bütüne sonradan eklenen
yeni anlam, öğenin (yazı levhasınm) sonradan
eklenmişliğinde ortaya çıkıyor. Ama her iki du-
rumda da öğe bağlamla birlikte anlamlanıyor ve
bağlamı anlamlandınyor.
Yapıt sözünü gerilimin içindcn söylüyor
Mengü Ertel'in çizimleri de bir yandan Eski Ca-
mi 'deki duvar yazılan gibi tek başına bir enute ta-
nımlamaktan uzak duruyor (a
grafik''leri taşıyan
malzemenin yalnızca çizim yüzeyine indirgen-
mişliğini belirtmiştik) ve duvann fiziksel olarak
bir parcası olmamalanna karşın boyutlanyla ve
sergilenme düzenleriyle duvara ait olduklannı
söylüyor, bir yandan da Ayasofya'daki yazı lev-
halan gibi bütüne sonradan eklendiğini, ama ge-
çici bir sergi söz konusu olduğu için de bir süre
sonra bütünden kopacağını söylüyor. Çizim pa-
nolannın varla yok arasında duran maddi gerçek-
liği ve uçuculuğu, gelip geçiciliği daha da belir-
gin kılıyor. Tarihiyle ve çıplak taş örgü duvarla-
nyla kalıcı ağırlıgını anlatan sergi, mekânının bu
hafif ve geçici öğelerle buluşması ise tüm bağla-
mı tanımlayan şiddetli bir gerilim yaratıyor. Işte
Ertel'in yapıtı da sözünü bu gerilimin içinden
söylüyor.
Sonuç olarak bağlamsal bütünlüğün pe-
şindeki çağdaş sanatın, bu bütünlüğe sa-
hip geleneksel
structure'ler-
le ilişkisinin,
Türkiye'nin
çağdaş sanatçı-
lanna önemli bir
hesaplaşma alanı
yarathğmı yeniden
anımsarsa, Mengü ErteFin
Büyültmeler'inin de hangı
açılımlara olanak sağladı-
ğını görebiliriz.
* Aykut Köksal'ın 1999 yılının
Nisan ayında Dolmabahçe Kültür
Merkezi 'nde yer alan,
küratörlüğünü üstlendiği Mengü
Ertel 'in 'Büyültmeler' başlıklı son
sergisi için yazdığı yazı.
KUŞBAKIŞI
MEMET BAYDUR
İki Kalas, Bir Heves
Kimi tiyatrocu dostlanmın birzamanlar pek sev-
diği, eski tiyatro yazan, şimdiki Çek Cumhuriye-
ti Cumhurbaşkanı Vaclav Havel bir açıklama
yapmış. Havel kendisinden sonra Çek Cumhuri-
yeti'nin başkanlığına Madeleine Albright'ın se-
çilmesini istiyor. Amerika Birleşık Devletleri'nin
dtşişleri bakanı Albright, sağci oyun yazar Havel'in
cumhurbaşkanı adayı. Bu hanım Çek asıllı oldu-
ğu için yasal açıdan önünde bir engel yok. Ame-
rikan vatandaşı olması da bir engel değilmiş. Yi-
ne de bu teklifın bir zamanlar yazarlık yapmış bir
politikacıdan gelmesi üzücü. Çek halkını küçük
düşüren bu teklif o ülkenin en yüksek makamın-
dan geliyor üstelik. Bir Dario Fo oyunu gibi!
Tiyatrodan açılmışken bu Kuşbakışı, isterseniz
oradan devam edelim söze. Devlet Tiyatrolan'nın
eski genel müdürleri bir araya gelip bir basın bil-
dirisi imzalamışlar. Bozkurt Kuruç, Lemi Bilgin,
Turgut Özakman, Yücel Erten, Ergin Orbey,
Mehmet Ege ve Raik Ainıaçık. Birbirine benze-
meyen yedi tiyatro adamı. Söylediklerini okuyun-
ca bu girişimi alkışlamak gerekiyor diye düşün-
düm. Oldum bittim söylerim, ödenekli tiyatrolar
tümüyle özerk bir yapıya kavuşturulmalı; devlet
cömertçe yardım etmeli ve tiyatroculann işine
hiçbir zaman, hiçbir şekilde kanşmamalıdır. Tryat-
ro sanatı da, devlet tiyatrosunun işleri de üç beş
bürokratın fikriyatına, bakanlığın paşa keyfine bı-
rakılmamalıdır. Ama bunu söylediniz mi kötü adam
oluyorsunuz. Oysa işte, birbirine hiç mi hiç ben-
zemeyen yedi eski genel müdür de bunu istiyor-
lar. Bu dayanışmayı biraz ihtiyatla ama son dere-
ce sağlıklı bir adım olarak görüyorum. Şimdiki
yönetimi birçok bakımdan geçmiş yönetimler-
den çok da farklı bulmasam da, bildiride söyle-
nen her şeye katılıyorum. Hele bir bölüm var ki
benim de çok canımı sıkıyor dogrusu. İki yüz ka-
dar sanatçı hakkında soruşturma açılmış Devlet
Tıyatrosu'nda. Türkiye'nin 2000'li yıllann başın-
daki durumunu yansrtan bir kararlar zincirinin kü-
çük bir halkası mı bu? Diyaloğu yadsıyan, dedi-
ğim dediktir diyen, devletin dışında gül koklama-
yan, kafa kopartan, adamın anasını ağlatan akın-
cı bir düşünce birliigiyle mi karşı karşıyayız? Ay-
kın, muhalif, başkaldıran, çizgi dışı hiçbir düşün-
ceyi kabul etmeyen hot-zotçu bir tavır mı sergi-
leniyor?
••" "-- "• .'•' • • • ' -
Devlet Tiyatrosu hepimizindir. Bu bildiriyi imza-
layan tiyatro insanlannı dinlemeye, ciddiye alma-
ya ve söyledikteri üzerinde düşünmeye mecbu-
ruz.
Devlet Tiyatrolan Edebi Kurulu Başkanı ve ay-
nı zamanda yönetim kurulu üyesi Sayın Refik Er-
duran, aynı zamanda bilirsiniz oyun yazandır. Bu
kuruma gönderilen oyunlann oynanıp oynana-
mayacağına karar veren kurulun başındadır ve ken-
di oyunları Devlet Tiyatrolan'nda oynanır. Kendi
oyunu için degertendirme yapıp "oynanması uy-
gundur" karannın altına imza atar konumundan
dolayîT Böyle bir durum, uygar ülkeleT! ÖSr yana
bırakın, Uganda'da bile görülmüş şey değildir.
Bu da yetmez, aynı kişi aynı zamanda Kültür Ba-
kanlığı'nın özel tiyatrolara devletin parasal yardı-
mının ne kadar olacağına karar veren kurulun da
üyesidir. Hangi tiyatroya kaç milyar verilecegi,
orada kapalı kapılann ardında karara bağlanır ve
o tiyatrolarda yazanmızın oyunlan oynanır. Şim-
di bırıleri çıkıp, "Biz Memet Baydur'un Sevgi
Ayaklan adlı oyununu repertuvara almadık, bun-
lan ondan ötürû yazıyor" diyebilir. Bense şunu ek-
lemek istiyorum: Hiç kimse ile iyi geçinmeden ti-
yatro yazan olduysam, burada Devlet Tryatro-
su'nun da büyük payı vardır. Devlet Tiyatrosu he-
pimizindir dememin bir nedeni de budur. Insan-
lan, emek verdikleri kurumlan eleştiriyordiye Pa-
ris'ten Hakkâri'ye süren düşünce yöntemleri ar-
tık işlevlerini yitirmelidir. Kültür, kültürlü insanla-
ra, tiyatro, tiyatro yapan insanlara btrakılmalıdır,
özerklik görece bir kavram olmaktan çıkıp TRT,
üniversiteler, Devlet Tiyatrosu gibi yaşamsal öne-
mi olan kurumlar için olmazsa olmaz bir düstur
haline gelmelidir.
Bunlann şimdilik birer ütopya olduğunu biliyo-
rum sevgili okur. Oyunlan Devlet Tıyatrosu'nda ne-
redeyse yirmi yıldır oynayan bir yazar olarak ya-
zıyorum bunlan. Sayın Erduran geçen pazar Mil-
liyet gazetesinde yayımlanan ivedi röportajında
çok doğru iki şey söylüyor. "Kamuoyunun pek dik-
katine sunulmayan problemler var Devlet Tiyat-
rosu 'nda" demiş. Yerden göge haklı. Bu problem-
lerden bazılannı bu yazıda yazdım. Oyunlanm iyi-
ce oynanmaz hale gelince, "Devlet Tiyatrosu,
Türktiyatrosunu geliştirmeli, oysa Tûrk malzeme-
sine burun kıvırma huyu sürüp gidiyoreskiden be-
ri. Ivedilikle Devlet Tiyatrosu için reform gerekli"
diyen sayın görevli için bir yazı daha yazabilirim.
Ustamız Haldun Taner kadar seviyorum çünkü
tiyatroyu. Sahi sevgili Taner'in tiyatro tarifi neydi?
"Tiyatro dediğin nedir ki? İki kalas bir heves!"
İyi oyunlara! . .
6. lHuslararası Ankara
Kapikatüp Festivali mayısta
• ANKARA (AA) - 6. Uluslararası Ankara
Karikatür Festivali. dünyaca ünlü birçok
karikatüristi Türkiye'de buluşturacak. Karikatür
Vakfı tarafından düzenlenen festival bu yıl 5-9
Mayıs tarihleri arasında gerçekleştirilecek.
Festivalde ulusal, uluslararası 12 karikatür sergisi,
'20. Yüzyılın Karikatürü' konulu uluslararası
sempozyum, yerli, yabancı karikatürcülerin
katılacağı ödüllü work- shop, çizgi film gösterileri,
imza günleri ve müzik dinletileri yer alacak. Festival
kapsamında aynca, '20. Yüzyılın Karikatürü',
'tkibinli Yıllann Eşiğinde Inançlar', 'Türkçe
Konuşulan Olkeler Karma Karikatür Sergisi' de
karikatürseverlerin beğenisine sunulacak. Festival
sırasında karikatürist Ferit Öngören'e 'yılın
karikatürcüsü' armağanı, Cafer Zorlu ve Mustafa
Eremektar'a da 'onur armağanı' verilecek.
Alman Kültür Merkezi'nde Bach
Konferansı
• Kültür Servisi - Johan Sebastian Bach'ın
ölümünün 250. yılı nedeniyle Ankara Alman Kültür
Merkezi'nde Bach Konferansı düzenlenecek. Dr.
Ümit Gültekin'in sunacağı ve saydam gösterisiyle
renklendirilecek olan etkinlik, bestecinin doğum
günü olan 21 Mart günü gerçekleşecek. Barok çağın
en önemli bestecilerinden biri olarak anılan Bach'ın
yapıtlan her dönemde gündemde olmuştur.