23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
-«0MART2OOOCUMA CUMHURİYET SAYFA HABERLER A 1 1 . Anadolu, hem inançlara hem de "düşünce veyaratıcılığa" binkrceyü beşiklik etti hünerinbereketli yurduS~\ zelliklel980'lerdensonra H H H H I ^ H ^ ^ ^ I • MlSir'dakİ piramitlerin onlarbuldular. IJ N tJ S l J f ^ 3 ^kP.az ^da f p a y ^ " T İ ^ ^ M yapımından yaklaşık 7 bin yıl *****(l ö. 7000'den) halja da keçi, u n ^ y V_y kapmakıçınbuyukdevlet ^ 1 Ü ^ H H £_A_ A__J«I..M_ . ^ koyun ve buyükbaş hayvanlarla Ortak uygarlık mirasımız Daha önce kendısıni Marsilya'daki - "Utusiararası Akdeniz ve Mimarnk Konferansı"nda tarudığım Le Monde gazetesi kültiir yazarlanndan Paul Balta, 1995 yılı Eylül ayında MuğJa Kültür Şenliğj'nin konuğu olarak yaptığı konuşmasına şöyle başlamıştı: "Baü Akdeniz halkuun, Doğu'ya olan büyûk borcunu da unutmaması gerekir. Vahiy edilen üç büyük tek tannh dinler Doğu'da doğmııştur. Avnı zamanda, bilgimİ7İn ilk elemanlarmı ve yine btzlere vaztyı aktaran yine Doğu uygarüğıdır™** Paul Balta'nın "Doğu Akdeniz" olarak sıırguladığı coğrafyanın "Anadolu" olduğunu belirtmeye sanınm gerek yok. Nitekim aynı konuşmasında, bu büyûk uygarlığın "beşiğini" betimlerken de; "Böylesi dar bir alanda arkeolojik kahnfılann birikimi, zamana meydan okuyan antik yapılar, taritasel ve doğal SÎT alanlan dünyamn başka hiçbir yerinde bulunmamaktadır" diyen Akdeniz kültürleri uzmanı Paul Balta, bugünkü "Bati geKşmtşhğinin" kökenini ise şöyle özetlemişti: "Avnıpa'nın üstünlüğunü sağlaması, 18. ynzyüdan itibaren ve avdınlanma çağıflebiıükte gerçekkşebilmiştir-" 'Batılı müyterller' Şimdi 2000 yılı ile birlikte, Isa'nm doğumunun 2000. yılını Hıristiyanlığın ilk dönemlerine tanıklık eden tarihsel topraklardaki kültürel mirasla buluşarâk kutlamak isteyen "Battfüar", Türkiye'deki turizm bunakmına "kurtancr" gözüyle bakılan inanç turizminin de "müşteriâ" 1 durumundalar. Batıdan doğuya, kuzeyden güneye dek, Anadolu'nun neredeyse tüm yörelennde tarihtekı farklı dinlerden tnsanlann ınançlannı sımgeleyen ne kadar yapıt varsa, o kentin ya da yörenin ınanç turizmınden "nemalanması" için birdenbire taymete binmiş görünüyorlar. O kadar ki en "mahafazakâr* çevreler bile örneğin yülardır yıkıma ve yok oluşa terk ettiklen kilise, şapel, havra, siaagog vb. gibi eskiden kalrna ibadet mekânlannı en azından temizleyip bakmaya başladılar. Başta "Diyanet Işleri BaşkanhğT olmak üzere kımi ûniversiteler ve kültür müdürlükleri de 2000 yılı boyunca Anadolu'daki farklı dinlerin tarih içindeki konumlannın ele alınacağı yoğun etkinlikler düzenlediler... Sözün kısası, Türkiye'de özellikle aydınlann, mimarlık ve sanat tarihi çevrelerinin ve tarihsel mirastn topluma kazandırdığı uygarlık bilincini ülkede geliştinnek için çırpınan "fconunaa" çevrelerin yıllardır istedikleri bir kültür davranışı, şimdi inanç turizmi adına ülke gündeminde yerini abyor. Ancak bu davranışın gerçekten bir "kfiltürel dıryarhhk" temelinde değil de sadece 2000 yıltnın özelliğinden yararlanılması amacma bağlı bir "ekonomik faaflyet" olarak yaygınlaşma eğilimi taşıması ise inanç turizmini "halklar arasında bartş, dosthık ve yakrnlaşma" olarak özetlenen iyi niyetli hedeflerinden sanki uzaklaştınyor. Fanatlk yaklaşımlar Bu dizide, yukanda özetlenen gözlemlere neden olan kimi gelişmeleri aktaracağımız gibi, inanç turizmine karşı kimi "fanatik" yaklaşımlann da sadece bizim muhafazakârlanrnızdan değil, "Baûlı muhafazakâriardan" da kaynaklandığını sergilemeye çahşacağız. Amacımız ise Türkiye'ye bir bakıma "insanhğın emaneti" olan tarihsel değerlenmızın öncelıkle inançlara ya da turizm ekonomisine bağlı amaçlarla değil, UNESCO'nun da temel ilkesi olan "bütün kültürierin eş saygmhkta göriildüğü" bir aydınlanma ve çağdaşhk bilinci içinde "ortak uygartak mirasımız" olarak konmması bilincini, inanç turizminde de savunabilmenin kamuoyunu oluşturmak... Ö zellikle 1980'lerden sonra dünya turizm pazanndan pay kapmak için büyük devlet desteğiyle yanşa kalkan turizm sektörümüz, 1990'lardabeklediği "pauamayı" yaşamasa bile çok önemli bir "kazanım" elde etti. Ülkenin en değerli tarihsel, doğal ve kentsel koruma alanlannı "yatak savtsmı artnnna" adına sürdürülen duyarsız imar polirikalanyla "tahrip etme" pahasına elde edilen bu kazanım, turizmin en güçlü sermayesinin "kültürel zenginlik" olduğunu artık "fark etmiş" olmaktır. Daha doğrusu, kültür ve çevre değerlenne adeta saldınrcasına gerçekleştirilen "kimliksiz ve Idşüiksiz lüks tesislerin" bir gün artık "çekkiliğüü de yitireceği" gerçeğini yaşayarak görmek ve bu acı deneyden "ders ahnış" olmaktır... Betonlaşmanın iflası S on 15 yıl içinde hızla betonlaştınlan turizm merkezlerimizdeki çok yıldızlı oteUerin ve tatil köylerinin yöneticileri dıyorlar ki: "Bizler sadece kendi tesislerimizin üstün niteliklerini pazariasak bile, içinde bulunduğumuz çevrenin kaiitesizliği baskın çıkıyor. Çünkû turist, tesisten çıkıp çe\re\i ve kenti gezerken de bir kaüte ve bir çekkilik anyor_" Gerçeği böylesine açıkça dile getirerek kentsel ve çevresel bozulmadan yakınmaya başlayan tesis yöneticileri, kendi dev binalannuı da aynı bozulan dokunun bir "parçası" olduğunu hâlâ görmeseler bile artık şunun bilincindeler: r"IH ürkiye'ye gelecek olan turist, I "diğer bütün ülkelerde hiç X obnayan bir zenghuikle" tamşmak istıyor. O da diğer bütün ülkelerde benzerleri çok daha lüks olarak inşa edilmiş tesisler değil, bu tesislerle de hızla yok edilen tarihsel ve doğaî zenginlüder... Yani Türkiye'nin "uygarük ve kültür" değerleri... Işte bu "evrensei zengmliğe" arkasını dönen, büyük anıtsal yapılar dışında kentlerimızin geçmişten gelen insancıl ve özgün geleneksel dokulannın da "külrorel kiınliğm" çok önemli öğeleri olduğunu ka\Tayamayan, yeşil alana gökdelen otel dikmek yerine o yeşili -kent halkı>ia tanışacak turistJere de açmanm" çekicıhğıru göremeyen; antık kentin ortasına tatil köyü yapmak yerine o antik peyzajın olduğu gibi korunduğu bir yer seçimini planlamayı "korumaaların bûrokratik ve gerici engefi" olarak görüp Koruma Kurullanna saldıran; eski evleri pansiyon turizmiyle yaşatmak yerine onlan yıkıp yerine paket tunzmınin kültür yoksunu ''yatak depoiannı" inşa eden ve aynı anlayışa bağlı olarak doğal çevreye de korunacak alanlar olarak değil, "rçine bina yapılacak turizm arsabn" gözüyle bakan 1980 sonrası yaünm ve "teşvik" politikalan, bütün bu davranışlann yarattığı kişüiksiz ve itıcı ortamlara tatil için gelebilecek "kûltüre ve çevreye ügi duyan" paralı ve bılinçlı tunst sa>isı hızla azalınca, ıçine düşülen bunahmı önce "siyasal nedenlere" bağlamayı denedıler. Ancak o "nedenler" etkinliklerini yitirip de aynı bunalım devam edince, kültür ister istemez artık akla geldi ve tam da bu aşamada 2000 yılının yaratabileceği "inanç turizmi" eşi bulunmaz bir "can simidi" olarak turizm gündemindeki umut verici yerini almış oldu... Anadolu'da "aklın" tarlhl D ilerseniz önce Anadolu'yu sadece uygarlıklann değil, aynı zamanda inançlarla birlikte "düşüncenin ve bilimin" de yeryüzündeki beşiği yapan tarihsel değerlenne kısaca bir göz atalım: Bilindığı gibi yazının bulunuşundan O K T A Y E K l N C f • Mısır'daki piramitlerin yapımından yaklaşık 7 bin yıl önce Anadolu'da yaşayan insanın, taşı ve toprağı duvar haline getirip evini inşa etmesi, avladığı yabani hayvanın postu yerine de aynı posttaki yünü dokuyarak giyinmeye başlaması acaba ne anlama geliyor? Bütün bu kalıntılar, yine Anadolu'da yaşayan insanın "düşünmeye, tasarlamaya ve yaratmaya" neredeyse "12 bin yıl önceden" başladığını gösteriyor. Başka ülkelerde ancak müzede görülebflecek antik yapı parçabn Anadolu'da bir köyevine a basamak" yapdacak kadar bol ve korumasız. (ÖZGEN AC AR) önceki dönemlere "tarih öncesi çağlar" deniyor. Arkeolojinin "prehistorya" dalı, bu büyük zaman dennhğı ıçınden insanoğlunun uygarlaşma serüvenini araştınyor... Yazı ise ilk kez Sümer'de ortaya çıkıyor. Bılinebilen en eski Sümer yerleşmeleri Orta Mezopotamya'da l.S. 5 bin yıllanna uzanıyorsa da yazının bulunuşu ve böylece "tarihm başlaması" IÖ. 3 büilerde gerçekleşebiliyor. Yani günümüzden yaklaşık 5000 yıl önce... Anadolu, işte o tarihlerden çok daha eskilere aıt "insan >erteşimlerini" banndıran bir coğrafya. Üstehk bu yerleşmelerde "yapı" var. Yani insanoğlunun doğadaki konınma mekânlanndan (mağara, ağaç kovuğu vb) kurtulup -yaraöcı akfanı ve hünerti eUerini" kulianarak, kendi tasarla>ıp kendi inşa ettiği "mimarük ürünleri" var... Son yıllardaki tanh öncesıni araştıran kazılar, Anadolu'daki bu ilk mimarlık ürünlerinin günümüzden "11 bin yd" önce yaratıldığuu ortaya çıkardı. Şanfaorfiı ili sınırlan içindeki GöbekBtepe'de I.Ö. 10 binlerde yerleşik bir yaşam kuran Anadolu insanının, I.Ö. 9 binlerde yekpare taş kullanıp kerpiç üreterek kendine "konut" yaptığı anlaşıldı. Yine aynı çağlarda bugünkü Çayönû'nde yaşayan ve henüz hayTancılığı bzle bilmeyen insanlann ise en eski "dokumajı" başardıklan, prehistoryanın kanıtladığı gerçekler arasında... M ısır'daki piramitlerin yapımından yaklaşık 7 bin yıl önce Anadolu'da yaşayan insanın, taşı ve toprağı duvar haline getirip evini inşa etmesi, avladığı yabani hayvanın postu yerine de aynı posttaki yünü dokuyarak giyinmeye başlaması acaba ne anlama geliyor? Bütün bu kalıntılar, yine Anadolu'da yaşayan insanın "düşünmeye, tasariamaya ve yaratmaya" neredeyse "12 bin yıl önceden" başladığını gösteriyor. Yani "avdmlanmanm" insanlık tarihi içindeki ilk ve en uzun yürüyüşü de t.Ö. 10 binlerden sonra Anadolu'da gerçekleşiyor ve binlerce yılda bugünlere iz bırakan uygarhklara dönüşüyor. "Ortak ya$amın" anayurdu Dünyanın en eski üç köyü, yani Diyarbakır-Ergani'deki Çayönü, Burdur'daki Hacuar ve Konya'daki Çatalhövük. I.Ö. 8000 Ue 5500 yıllan arasındaki kültürel gelişimin ajTialandır. Çayönü (Î.Ö. 8000'den) halkı en eski çiftçilerdi. ilk evcil hayvanlar arasına köpeği bile onlar kattılar. Bir köy meydanının etrafmdakı altı taş, üstü kerpiç evleriyle sanki "planhunayı" da Anadolu'da Antik Çağ Bölgeler Haritası ./* ^ \ SUPERIOR> " -—-. MOESIA \ f THRAKIK } MAKEDONIA ^RUS y ^ 1 o V , _gW"-ESBOS <C «=^S&V CHK • " - . \ ^^feyzantıumi?/-^ -^~^- r'TROAS B ' ^ J I (—, MYSIA ^ XCHERSONESSİ3 \ / ^< / PONTOS EUXEİNOS KARADENİZ ^Sinope JjCkyra^'' " O S J c J ^ ^ KAPPAC $P\ ASIA PYRYGIA " İ V ««*Z?.\./ AK oe N iz —^düi: ° S KARIA {? RHOOOS ^CV LYKAONIA WBRIS_f- Y^ S \ '^ ^ ^ — — - ^ °KIA "3^ \ _ SYRIA ^ ^ - ^ KOLCHIS \ onlar buldular. Hacüar (I.Ö. 7000'den) halkı da keçi, koyun ve büyükbaş hayvanlarla başetrikleri gibi, "tahıl depolayarak" geleceğini düşünen insanoğlunun öncüleri oldular. f \ atalhöyük ise kazıldıkça ve yetıi I buluntulara ulaşıldıkça arkeoloji \^S ve prehistorya dünyasını durmadan hayretler içinde bırakıyor. Yaklaşık "10.000 kişüik" bir yerleşmenin 8000 yıl önce gerçekleşmiş olması bir yana, bu "tarflı öncesi metropotün" binlerce yıl da varlığuu sürdürmesi, Anadolu'nun uygarlık tarihindeki yerini daha da önemh' kıhyor... Çatalhöyük için birkaç anımsatma daha yaparsak; 1960'lara kadar ilk kentlerin 4000 yıl kadar önce Mezopotamya'da kurulduğu sanılıyordu. Konya'ya bağlı Çumra yakınlanndaki bu höyüğün kazılmasıyla hem bu tarihsel geçnüş tam ikiye katlandı, hem de insanoğlunun en önemh "devrimi" olan yiyeceklerini tannüa elde etmesi ve yerleşik düzene geçmesinin, (yani "neoütik" dönemin) Anadolu'da başanldığı ortaya çıktı... Çatalhöyük evlerinin duvarlanm kaplayan "fresklerdeki" desenlere bugün Anadolu'dakı "kilimlerde'' bile rastlanabüiyor. Yine Çatalhöyük'te bulunan yontular, Anadolu'da binlerce yıl süren "bereket tannçası dminin" de başlangıcı olarak yorumlanıyor... Kürtür ve dflşflnce birlfclml / ^ imdı asıl konumuz olan "inanç ^ ^ turizmi" kaynaklanna dönecek k—/olursak, özellikle Hırisrjyanhğın ilk^dımlannın da neden Anadolu'da aölmıs olduğu, işte bu binlerce yıllık uygarlık geçmişine bakılarak rahatlıkla •anlaşılabilir. Benzer şekilde günümüzün diğer tek tannh dinlerinin de Mezopotamya ve Anadolu ,, kültürleriyle yoğrulmuş Doğu •"*-, Âkdeaiz'd&iasanbilincineçıkarak '•• halklan etkilemeye başlamasuun temelinde de bu coğrafyanın engin "kültür ve düşünce tarihi" yatıyor. O halde Türkiye, 2000 yıh ile birlikte inanç turizmini önemsemeye ve buna bağlı yatınmlar ile "restorâsyon ve tambm" programlan gelıştırmeye başlarken, insanoğlunun bu topraklarda 12 binyıldır"dönyayıveyaşamı sorguladığını" da dünyaya anımsatarak hareket etmeli. H z. tsa doğduğunda, birçok kıtada henüz insan yasamt bile yokken Anadolu insanı sayısız yerleşik uygarlığı geride bırakmış, bugünlere bile yansımalan uzanan inanç zenginhğiyle sanat ve felsefeyi geliştirmis, hatta Hilit'lerde olduğu gibi (I.Ö. 1700-1050) "insan haklan" konusunda bile yerleşik kurallara bağlı bir "hukuk" yaratabümişti. Yine bugünlerde inanç turizmi projelerinin odağında yer alan Efes kentının yetiştirdiği Herakkitos (I.Ö. 55O480), diyalektığın ilk büviik düşünürü olarak "doğanm sürekli ve her an değiştiğini" dile getirirken düşünce tarihinde aldığı büyük yerin elbette ki farkında değildı. Felsefe bilimini Anadolu'dan Atina'ya götüren "Urlalı" filozof Hesiboulos'un oğlu Anaksagoras (I.Ö. 496-428) da sahip olduğu düşünce zengınliğını anayurdundaki binlerce yJhk kültür birikimine borçluydu. B ir başka Anadolu kenti Miet'te yetişen Tales de hemşerisi Anaksimandros'la birlikte, depremin "tanruarm gazabT yüzünden değil, yeryüzünün su üstünde yüzen kara parçalanndaki o>iıamalarla oluştuğunu tarüşırken "inanç yerine akla" dayalı düsünceyi insanhğa armağan ediyorlardı. Kökeni tstanköyiü olan Hipokrates ise (I.Ö. 460-370) hastahklann cinlerden ve perilerden dolayı olmadığını, insan yapısındaki "hücrekrde" meydana gelen bozulmalan ıncelemek gerektiğini düşünerek, bugünkü modern tıbbın ilk adımlanm Isa doğmadan 400 yıl önce atmış oldu. Benzer şekilde "Karvah" tarihçi Herodotos da (I.Ö. 484^24) geçmişi "kebanede" değil, gezerek gördüğü Anadolu'daki eski kahntılan ve söylentileri "alafcı" bir düşünceyle yorumlayarak betimleyen "fflder" arasında yerini aldı... tşte bütün bu örnekleri daha da çoğaltuğımızda, Anadolu'nun tarihsel sahibi olan Türkiye'nin, l.S. 2000 yıhnda "inanç turizmi" gibi bir sürece adımım atarken, binlerce yılhk "düsÜDce tarihmin" de beşiği olduğunu gözardı etmeyecek bir kültür politikasını ızlemesi "fanatik dayatmalara" karşı da en büyük uygarlık güvencesi olarak önem kazanıyor... SÜRECEK BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ Yüzyılın Başında Kadınlar... önceki gün, 8 Mart "Dünya Kadınlar Günü" idi. Kadınlar, sorunlannı yılın her günü yaşasalar da, yılda bir gün toplaşıp nereden nereye geldiklerini gözden geçirmelerinde yarar var. 8 Mart, işte£u fırsatı veriyor onlara. Yalnız onlara değil, erkekle- re de. Çünkü, kadınlann kadınlıklanndan ileri ge- len sorunlan varsa, erkeklerin de kadın söz konu- su oldukta sorunlan var. Kadınlann önüne yüzyıl- lar yığınla engeli getirip yığmışsa, erkeklerin gö- züne de koskoca bir merteği sokmuştur. Kadınla- nn egitilmeye ihtiyaçlan varsa, bir o kadar -belki daha da fazla- erkeklerin... Yo kızma efendi, işin gerçeği bu! • Yirminci yüzyılın hakkını yemeyelim: Demokra- styi genelleştirip yayarken, insan haklarının da al- tını özenle çizdi; ve bu arada, kadınlara sadece si- yasal ve beledî haklar tanımakla yetinmedi, onla- ra ilişkin yığınla sorunun da çözümü için çalıştı. Tar- tışmalaraçtı, uluslararası konferanslar düzenledi, önlemler aldı, yasalar çıkardı. Yüzyılın ikinci yansı, hele hele 70'li yıllar, bu ba- kımdan özel bir önem taşır: Örneğin Fransa'da, 1946 Anayasası, Başlangıç'ında, erkeklerle ka- dınlar arasında haklarda eşitlik ilkesini koyuyordu. öyle de olsa, evlilikte mal rejiminde reform yap- mak için 1965'e kadar beklemek gerekti; ve ka- dınlara, kocalannın olası muhalefetine karşı bir mesleksel etkinlikte bulunma hakkı tanındı. Gebe- liği önleme izni veren Neuwirt Kanunu (1967) ile, çocuk aldırmaya izin veren Veil Kanunu (197Ş), kadınlann bağımsızlığını güçlendiren bir dizi yasa- yı da beraberinde getirdi. 19 Ekim 1995 günlü bir kanun da, erkeklerle kadınlar arasındaki eşitsizli^- lerin gözlemini bir komisyona verdi. Pek kısa ^jr süre önce çıkanlan bir kanun da, pariamentoya gi- rişte kadın-erkek eşitliğini sağlayacak önlemler a<- mış durumda. Her iki cins arasında mesleğe giriş- te eşitlik sağlayacak yeni bir tasan da yolda... :z Aslında, bu bağımsızlık hareketi, aralarındaki az çokgecikmelerle, bütün "gelişmiş" ülkelerdegö- rülen bir olguydu. Olan bitenin simgesi de, kadıB- lann başta siyaset olmak üzere, en yüksek mş- kamlara çıkmalan olmuştur: örnek olarak, Israil'de Golda Meir, Pakistan'da Benazir Butto, HindM- tan'da Indira Gandhi ve Irianda'da da Mary Rp- binson başbakan oldular. Pek çiçeği burnunda bir olgudur: Finlandiya'nın şimdi bir kadın Cumhü»- başkanı var. H Hiç kuşkusuz, bir yanıyla politik, ama 20. yüz- yılın ikinci yansına damgasını vuran sosyal olgtı- lardan birinin karşısındayız. "Erkekegemenliği"njt\ kalıntılan, şu alabildiğine derin değişikliği gizleya- mez: Demokratik toplumlar, cinsler arasındaki eşitliği de gerçekleştirme noktasına varmışlardır. Bugün de, bu yolda yoğun bir uğraşın içindedfr- ler. J Kadınlar, bu kavganın ön saflanndadır... ^ Ya biz? Ya Türkiye'de olup bitenler? ' 1923 Devrimi'nin, siyasal alanda,i^ecfgfifri sa'yla da aile ve toplum yasamında kadınlara satj- ladıklannı sayıp dökmenin anlamı yok. Ama onla- nn dışında yüzyılın ikinci yarısında, sivil yaşamda- ki hareketlenişin getirdiklerini bir yana bırakırsanız. siyaset kadrolan derin bir uykunun içindedirler. Is- lamcı gericiliğin, başta partisi, aklını türbanataka- rak, haremlik-selamlık deyip ayırarak, "kadınlar evlerine!" diye haykırarak, böylece ters yolda bir bilinçlenmeye yol açıp gözlere bir duman perde- si çekerek yaptığı "tahribat" korkunçtur. Onlara, vitrini süslesin diye ortaya çıkanlan -çağından ve tarihinden habersiz, şımarık ve şirret- tiplerin yol açtklan yıkıntılan ve uyandırdıklan tiksintiyi de kat- malı. "Kadın, işte bu!" dedirtmişlerdir düzeysizlikle- riyle... Ama iyi biliyoruz: Kadın, onlar demek değil! Is- tanbul'un gece klüplerinde ve eğlence yerlerinde, umursamazlık örnekleri sergileyenler de değil! Bilinçli kadınlanmız vardır Çağlarının anlamının farkında; karşılanndaki güçlükleri bilen ve onlan al- tetmenin gücünü de kendisinde gören kadınlar. Onlar çoğaldıkça, sorunun çözümü de kolaylaşa- cak. Yolları açacak olanlar da onlardır. Erkeklere düşen, onlara engel olmak değil yardımcı olmak- tır. Yeni bir yüzyıl, kadın-erkek eşitliğinin sağlan- masında daha ileri adımlann atılacağı bir yüzyıl olacak. Bu onuru, kadınlarla beraber niçin paylaşmaya- cak mışız? Cumhuriyet kitap kulübü I VE IMZA CUNLf ^ ı TAKSIM SERGİ SALOAIU'NDA ? ? Mart Cumarîesiifarml Anadolu Tarihi konusunda söyleşecek, kitaplarını imzalayacak I Cad. (Fransız Konsolosiuöu vanıiTaksim Tel:252 38 8 Kalbinizi koruyunuz. TÜRKKALPVAKFI Muayene ve kontrol için 19 Mayıs Cd. No: 8 Şişli/İSTANBUL Tel: (0 212) 212 07 07 fpbx) Faks: (0 212) 212 68 35
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle