Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
1O MART2000CUMA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR kuKur@cumhuriyetcom.tr 15
Y^ılmaz Güney'in sinemasının doruklanndan, Zeki Ökten'in yönettiği 'Sürü' gösterimde
Ytlhınımeydan okuyan başyaptt
Geçen yıl gösterilen "YoPdan sonra bu-
gün gösterime giren, 1978 yapımı "Sü-
rü". kuşkusuz son haftalarda basındaki
YılmazGüney'e yönelık saldınlara, yer-
li yersiz, ısterıkçe açılan o putlan yıka-
lım kampanyalanna karşı verilecek en
iyi yanıt 20 yıl önce sınemamızın Baü 'da
geniş ölçüde tamnmasını sağlayan ve ka-
tıldığı Berlin, Locamo, Londra gibı ulus-
lararası festivallerden ödüllerle dönen
"Sürü''nün yıllar sonra yeniden seyir-
ciyle buluşması, bu haftanın olayı bizce!
Baştan belirtmeli: Türk sinemasının en
önemli yaratıcısı Yılmaz Güney'in se-
naryosunu yazdığı, Zeki Ökten'in yönet-
tiği "Sürü", belleğimizden kolay kolay
silınmeyecek sahnelerle bezeli, sarsıcı,
etkileyici, trajik bir destan, üstünden ge-
çen 22 yıla meydan okuyan bir başyapıt.
Güneydoğu'nun yaylalannda başlayıp
başkentte sona eren, ezilen, tükenen kah-
ramanlannın çatışmalannı, çırpınışlan-
nı hikâye eden, unutulmaz bir epik.
Olanca gerçeğiyle kanlı canlı kıldığı,
yoksul Güneydoğu Anadolu'yu perdeye
taşıyarak "bir yok oluşun, tükenişin des-
tanı"ru yazan bir Güney - Ökten klasiği.
Ülkemizin geri bırakılmış, feodal Gü-
neydoğu yöresindeki yaygın ekonomik,
toplumsal insan ilışkılennin hiç de yaban-
cısı sayılmayacak Yılmaz Güney, hay-
vancılıkla geçınmeye uğraşan Veysikan
aşiretindyen Hamo Ağa ıle oğlu Şırvan'm
tragedya boyutlanna ulaşan serüvenini
anlatıyor "Sürû"de, yönetmen Zeki Ök-
ten de renkli ve çarpıcı bir anlatımla bu
serüveni görüntülemenin üstesinden ge-
liyor.
Suriye smınna yakın Suruç'ta, olduk-
ça zor koşullarda, tam bir ekip dayanış-
masıyla çekılen "Sürü", makinenın her
yere girdığı, meralan öldürdüğü, kaçak-
çılık, mayın temizleyiciliğı ya da kıt ka-
naat hayvancılıktan başka bir uğraşa el-
vermeyen bu kıraç topraklarda tam bir Ser-
gio Leone \vestemi gibi başlıyor.
Bizim 'kovboylanmız'.,
Güneydoğu'ya özgü renkler içinde,
yoksul ve zorlu bir yaşamı göğüsleyen,
koyun güden bizim "kovboylanmız" gö-
çerlerle rastlaşıyoruz çok geçmeden. Iş-
te, hâlâ haksız da olsa büyüğe el kaldı-
n^çayan geJcnek görcnekierıi], bîlgjşız- •
hğın ve günden güne güçleşen yaşama ko-
şullannın altında belı bükülmüş anlı şan-
lı Veysikan aşıretı/aılesı. Ve fılmın gele-
ceğe dönük, kıstınldığı çemberleri zor-
layarak çabalayıp duran olumlu kahra-
manı temsil eden Veysikanoğlu Şırvan (Ta-
nk Akan). Yörenin çilekeş halkından or-
tak çizgiler tasıyan yüzündeki ezıklık an-
cak sevgili kansı Berivan'ın (Mefike De-
mirağ) sağlığına kavuşması ve kan dava-
sının yer almadığı yeni bir yaşam kapı-
sının açılmasıyla giderilecektir. Art arda
üç çocuk yıtirdıkten sonra acısından dı-
li tutulmuş Berivan, tüm füm boyunca hiç
konuşmuyor, kınalı kekliklerle uğraşı-
yor. Gözleriyle anlaüyor meramını, Ha-
mo'nun kıncı hareketlerine de boyun eği-
yor.
"Sürû"nün dramatik yapısını oluştu-
ran aileler çaüşması, fılmın ılk bölümün-
de yer alıyor. Şırvan'la Berivan'ın aile-
leri, Halilan'lann alttan alarak Veysi-
kan'lara kız vermeleriyle bile önü alina-
mamış bir kan davasını sürdürüyorlar kı-
yasıya. Daha doğrusu, Şırvan'm babası
Hamo Ağa (Tuncel Kurtiz). katır gibı
inatçüık edıyor banş çağnlan karşısında.
Hamo Ağa'nın biricik kaygısı, soyuna
sopuna bir kış daha geçirtmek. Veysi-
kan'lan düzlüğe çıkarrnak için, 370 ko-
yunluk aşıret sürüsünü Ankara'ya götü-
rüp sağ salım satmak. Dramatik yapının
ikinci çaüşmasmı aile bireylerinin kendi
aralannda birbirleriyle sürtüşmeleri oluş-
turuyor.
Yeşflçam'ın ktişeleri lonlıyor
Fihrun kalabalık oyuncu kadrosuna,
kargaşaya yol açmadan yöneülen 370 ko-
yunu da eklemeli ve çevrenin doğal ola-
naklannı değerlendirenkoyunlu - insan-
h kalabahk sahnelerin oldukça başany-
la çekıldığjni de belirtmeh. Dağ, tepe,
bayır, koyunlanna çobanük ederek, çadır-
larda dıdınıp duran göçerlerin ürettikle-
ri mallan ya da Hamo Ağa'nın küçük oğ-
lu Silo'nun bulduğu arkeolojik kahnüla-
n gizhce, ucuzuna kapatan uyanık bir ka-
sabah, Veysikan çocuklanna şeker, lo-
kum dağıtırken, bir kez daha Halilan'la-
nn banş çağnsını yineleyecek, "Kanda-
vasının sonunu getirmeli" diyecek olu-
yor Hamo Ağa'ya. "Elçiye zeval ohnaz"
ama bir köpürüyor, bir köpürüyor Hamo
Ağa. Araya kan girmiştir artık, banş fi-
lan hakgeüre. Babasıyla çauşan Şırvan alrp
kansmı kasabaya, YSE'de çalışmaya gö-
çecekken, büyük aile töresinı bozamıyor,
babası ve kardeşleriyle birlikte sürüyü
trenle Ankara'ya son bir kez götürmeyi
kabul ediyor koşullu olarak.
Ikı saatten fazla süren "Sürü"nün -ka-
ba bir aynmla- birinci bölümü, çatışma
halındeki baba-oğulun koşullu uzlaşma-
lanyla sonuçlaruyor. tkinci bölüm: Tren
yolculuğu. Gerilimin patlatıldığı fınal;
Ankara ıse üçüncü bölüm. Başta Şırvan,
Berivan ve Hamo Ağa olmak üzere, Şır-
van'ın kardeşleri. Mirzo, ikide bir 'sa-
ra'sı tutan Abuzer ve delikanlı Silo, Be-
rivan'ın kardeşleri. Ankara'da inşaat bek-
çilıgi yapan Sıddık, ailesi ve dığerleri,
Yeşilçam'a özgü klişeleri kıran, yaşayan,
gerçek karakterler olarak beliriyor. "Sü-
Yönetmen: Zeki Okten /
Senaryo: Yılmaz Güney /
Kamera: Izzet Akay / Müzik
Zülfü Livaneli / Oyuncular:
Tarık Akan, Tuncel Kurtiz,
Melike Demirağ, Şener
Gökkaya, Savaş Yurttaş,
LeventYalman/1979
Türkiye (Güney Film).
*Sürü", beüeğimizden kolay kolay silinmeyecek sahnelerte bezeli, sarsıcı, etkileyicL, trajik bir destan, üstünden geçen 22 yüa meydan okuyan bir başyapıt
rû"nün Yeşilçam'uıalışılmış, kalıplaşmış
lügat parçalamalan yerine seyircıyi dü-
şünseî ve duygusal yönlere çekıp götü-
ren bir yazann kalemmden çıkmış, akı-
cı konuşmalarla, ölçülü kullanılmış yö-
resel bir
H
ağEJa" örülmüş senaryosu, baş-
tan sona duyarlı öğelerle, gözlem ve ay-
nntılarla zenginleştirilmış.
Yönetmen Zeki Ökten, bu sağlam ve
tutarh senaryonun hakkını veren bir si-
nemasal atmosfer kuruyor.
Zaman zaman buruk ve hüzünlü ton-
lardan çalan sinema anlatımını. canlı bel-
gesel böUBnlerle (göçerierin çadırtarda-
ki kamp yaşantısı, sürüden süt sağılma-
sı, tren sahnelen, Ankara caddelen, vb.
gibi) renklendinyor.
Sınırdan geçirilıp kaçakçılık amacıy-
la kullanılmıyor sürü "Sürû"de; bu kez
yaşamını en güç ve geri koşullarda hay-
vancılık yaparak sağlamaya çalışan yok-
sul ama zorlu Güneydoğulu insanlanmı-
zın, klasik bir tragedya gibi gelişen füm-
de sürüyü Ankara'ya götürme serüvenı-
nin yanı sıra, düzenin çarklannda ufala-
nan Veysikan aşiret/'ailesinin öyküsü ve
aile bireylerinin ilişkileri ele alınıyor.
'tnsan insanın kurdudur'
Filmin ikıncı bölümünde Hamo Ağa'yla
oğullan Abuzer, Mırzo, Silo ve *hığur-
suz" kansıyla ailesi arasmda kalakalmış
Şırvan, hep birlikte sürüyü Ankara'da sat-
mak içın yola düzülüyorlar. Gehnın "uğıır-
suz"luğu daha trenebınmeden tutuyor, ka-
sabada ansLZin patlak veren bir şamata-
da yaralanan Mirzo, aşırete gen gönde-
rilıyor. Trende Hamo Ağa'nın çevresini
rüşvetçiler sanyor."tnsan insanın kurdu-
dur" sözünü dogrulayan örnekler ızliyo-
ruz peşpeşe.
Sarası tutan Abuzer' ın neden olduğu
hırsızlıklara kurban gıderek telef olan ko-
yunlar...
Kurtalan - Batman - Antep derken su-
çu şarkı söylemekten ibaret mahpusane-
ye postalanmış bir halk ozanından Zffl-
fü Livaneti şarkılan dmlıyoruz, loş tren
çekimlerinde. Gelinini zehir gibi bakış-
larla süzen Hamo Ağa, ölen koyunlann
vebalini de Berivan'a yüklüyor.
Ailenin en küçük bireyi deneysiz Silo
da koyunlann arasında "kadın" gereksi-
nimini giderirken biriktirdiği parasından
oluyor, işini bilen kurtlar tarafindan sö-
ğüşlenerek. Fihnin gitgide çıkmaza sap-
lanan kahramanlan, insanın iflahmı ke-
sen birtren yolculuğunun ardından bir kıs-
mı telef olan koyunlanyla bırükte başken-
te ulaşıyorlar sonunda.
Tek kare tek kare kurgulanmış değişık
Ankara çekimleri. Üçüncü bölüm ya da
fınal: Sürü Ankara caddelennde! Sanş için
Hamo Ağa bir hafta celep hazretlennin
keyfinı beklerken, Şu-van, sırtında taşı-
dığı, olası bir kadın hastalığından gıttık-
çe kötüleyen kansıyla babasından ayn-
larak inşaat bekçisi memleketlisi Sıd-
dık'ın (Şener Kökkaya) ayarladığı y anm
kalmış bir apartman daıresıne yerleşiyor.
"Ankara, Ankara güzel .\nkara, seni gör-
mek ister her bahtj kaıuT Şırvan umut-
lannı ve geleceğmı kısa sürede başken-
te gömüyor.
Berivan'ın doktora götürülüşü bir so-
nuç sağlamadığı gibi ezbere verilen ilaç-
larla durum ıyiden ıyiye kötüye gidiyor.
Doğudakı ınsancıl doktonın tersine gö-
beklı kent doktorunun Ugisizliği ve baş-
tan savmacdığı vurgulamyor. Başkentin
terör ve şiddetine tanık olan, gözünün
önünde insan kurşunlanan Şırvan, baba-
sı Hamo Ağa'yla ipleri kopanyor. Sıddık,
kansı ve devrimci çocuklanrun ilgi ve
yakınlığından hoşnut Şuran, Ankara vit-
rinleriyle, çeşitü tüketim maddeleriyle
ve kentyasamıyla da tanışıyor. Şırvan/Be-
rivan çıfti, aile gazınosuna bile gidiyor-
lar "Sûrû"nün finalınde. Berivan ölüyor
bir gece yatıp uyanmayarak.
Kaçınılmaz 'son'u sezen ama eli kolu
çaresiz Şu-van, yüreğinden kopup gelen
bir ağıt tutturuyor kansuını başucunda,
sonra da ölü kansının ardından gene atıp
tutan babasına yönelik hmcıyla da ilgı-
siz birini boğuvenyor. Kansuun ölüsüne
bile sahıp çıkamayan Şırvan'ı pohs ya-
kapaça götürürken kan davalısı Halilanla-
ra kızlannı gelip almalannı bıtdiren bir
telgraf gönderiyor Hamo Ağa. Berivan'ın
cesedı ortalıkta sahıpsız kalırken Anka-
ra caddelerinde bir bâşına koşuşturup du-
ran, bağınp çağıran Hamo Ağa görüntü-
sü perdeyi dolduruyor, "Sûrü"nün fına-
linde.
Gözabcı sinemasal bütünlük
Zeki Ökten'uı yönettiği "Sürû" sine-
mamızuı en coşkulu yaraucısının damga-
sını taştyor sonuçta. ; • r %.-,,
GörkemJi, göz alıcı bir sinemasal bü-
tünlüğe enşen "Sûrû", evrensel boyutlar-
da da derin bir etkileme gücüne sahip, unu-
tulmaz güzellıkte bazı sahnelenyle anım-
sanan bir klasik. Yerlı yermde kullanıl-
mış yerel-folklorik özelliklerin renk kat-
tığı filmde, bir belgeselci gibi doğal çev-
reden yararlanış beUrgin baştan sona.*Sû-
rû", yapmacıksız ve sıcak esprisiyle öz-
gün ve tutarh bu bileşime kavuşuyor so-
nuçta. Kameraman Izzet Akay'ın fıhne
zengin görsellikler sağlayan görüntüleri
ve Livaneh'nm müziği, Zeki Ökten'in
coşkulu ve duyarlı anlatımını bütünlü-
yor. Bir de kusursuza yaknı oynayan Me-
like Demirağ, Tuncel Kurtiz ve Tank
Akan üçlusünün sözünü etmeh. Özellik-
le Tuncel Kurtiz'in.
YENİ BAŞLAYANLAR... YENİ BAŞLAYANLAR... YENİ BAŞLAYANLAR... YENİ BAŞLAYANLAR.
The Talented Mr.
Ripley / Yetenekll
Bay Rlpley
Berlin Festivali'yle birlikte
her yıl olduğu gibi yine, ilkba-
hara özgü geleneksel Avrupa çı-
karmasına soyunan Hollywood
sinemasının son dönemde adın-
dan en çok söz ettiren fılmlenn-
den, 5 dalda Oscar'a aday "The
TalentedMr. Ripley"," Yetenek-
MBay Ripley" adıyla bugün gös-
terimde. Bu yıl Hollywood \ıt-
rininin en gözalıcı ürünlerini-
denbiri olan "YetenekHBay Rç-
ley", en son "The English Pati-
ent - tngüiz Hasta"yla Oscar
alan yönetmen Anthony Ming-
heDa'nın, ünlü polisıye- mace-
ra romanlan yazan Patricia
Highsmith'den sinemaya aktar-
dığı yeni filmi.
1950'li yülann sonunda, gü-
neş, deniz, tatıl ülkesi Itarya'da
geçen filmde, bu ülkenın gü-
zellıklen arasında gününü gün
ederek tam bir zevk-sefa haya-
tı süren, zengin, maceraperest
Amerikalı Dickıe Greenleaf'le,
varhklı babası tarafından Dic-
kie'yi ABD'ye dönmeye ikna
etmekle görevlendirilen fırsat-
çı arkadaşı Tom Ripley'in ve
Dickie'nin güzel sevgilisi Mar-
ge SheTwood'un kahramanlan-
nı oluşturduğu, entrika ve heye-
can dolu bir gerilim serüveni
anlatıhyor
"Bir hiç olarak yaşamaktan-
sa önemli birinin hayaonı çala-
rak yaşamayı" hayat felsefesı
haline getirmiş, hep özendiği
Dickie'nin zengin yaşamına im-
renmiş, yoksul smıf kökenlı,
hrrslı, uyanık ve akıllı Tom Rip-
ley'i, giderek yalanlarla cina-
yetlerle dolu bir girdabın için-
de, sürekli kaçarken izleyece-
ğimiz fihn, zengin bir oyuncu
kadrosuna da sahip.
Tom'u Hollywood'un yeni
yeteneklerinden Matt Da-
mon'un, Dickie'yi JudeLaw'm,
Marge'i daGwynethPaltnıw'un
oynadığı filmde Cate Blancnett,
Jack Davenport, Philip Baker
HalLPhiçSeyTnourHonrrıanın
da önemli rolleri var.
2.5 saate yakın bir uzunluk-
taki "Yetenekli Bay Ripley'', as-
lmda tanınmış Fransız yönet-
men ReneCJement'ın 1960'da,
Patricia Highsmith'in aynı roma-
nından uyarladığı ve yıllar ön-
ce ülkemizde "Kızguı Gûneş"
adıyla göstenlmış ünlü filmı
"Plein Soleil''in, Amerikan yak-
laşımıyla gerçekleştiribniş ye-
ni çevrimi. Alain Delon, Mauri-
ce Ronet, Marie Laforet'nin rol
aldığı, unutulmaz "Kızgın Gü-
neş" fılmi, döneminde özel hay-
ranlar edinmış, sınemalarda haf-
talarca afışte kalmış bir Rene
Clement klasıgiydi.
Son yıllarda Amerikan sine-
masmın âdet haline getirdiğı, o
parayı bastınp haklan satın alı-
nan eski Fransız filmlerini ye-
niden çekme modasmın son
uzanüsı olan "YeteneküBayRip-
ky"in "Kı^mGüneş"ınbirebır
Arnerikan versıyonu olup olma-
dığını ancak sevredınce anlaya-
cağız.
Stuart Llttle /
Küçük Kardeşlm
Bu fikn kocaman bir yüre-
ğe sahip küçücük fare Stu-
art' m başından geçenleri ko-
nu ediniyor.
Little ailesi tarafından ev-
lat edinilen küçük fare kah-
ramanrmız Stuart, can düşma-
nı olan evin kedisiyle sürege-
len, maceralarla dolu, garip
beraberhğı boyunca, aile, ar-
kadaşhk, sadakat, vb. gibi
kavramlann gerçek anlam-
larmı öğrenecekür...
Walt Disney'm tanınmış
çizgi kahramanı Mickey Mo-
use'dan farkJı, bir başka mı-
nik, canayakın, sevimli bir
farenın, bütün zorluklara kar-
şın, her zaman doğrunun ve
ıdeal olamn peşine takıhnış
küçük Stuart'm, "içimizdeki
ruhu ve cesareti" temsil etti-
ğı -StuartUöle-KüçükKar-
deşûn", son aylarda ABD'de
beklenmedik bır ilgıyle kar-
şdanıp çok sayıda seyircı top-
layan, şirin bir film. Bilgısa-
yarlı animasyon- kukla fil-
miyle normal çekimi harman-
layan bir tarzda çekimıış ve
en iyi görsel efekt dalında
Oscar'a aday gösterümiş, ço-
luk çocuk bütün ailenın ke-
yifle seyredeceği "StuartLitt-
le-KüçükKardeşnn"i, "As-
lan Kral''ıyla hatırladığımız
Rob Minkoffyönetmiş.
KEDİ GOZU
VECDİ SAYAR
Ah Geceler...
Mahallemizin meraklı kedilerinden biri geçenlerde
bir anket yapmış: "Geceleriniz nasılgeçiyor" diye sor-
muş gelip geçenlere. Tabii, sonuçlar hiç de şaşırtıcı
değil. Çoğunluk televizyon ekranlannın başında ge-
çiriyor gecelerini... En çok izlenen programlar arasın-
da ana haber bültenleri ön sıralarda. "Pazar Keyfi",
"Tele Vole" cinsinden programlann hemen ardın-
dan... Zaten televi2yonunuzu açtığınızda karşınıza çı-
kan programın "Tele Vole" mi, yoksa "haberbülte-
ni" mi olduğunu kavramanız da pek kolay değil. Ama
çocuklann haklannı yemeyelim. Gece kulüplerinde-
ki "peçete" savaşlanndan başka_türlü nasıl haberi-
miz olabilirdi? (Bilhassa Semra Özal hanımefendi-
nin, yanJannda Yılmaz Morgül beyefendi olmak üze-
re, peçeteler arasındaki çehresini unutamıyorum!)
Kendi payıma, ana haber bültenlerinin çok ciddi
bir toplumsal işlevi yerine getirdiğinden hiç kuşkum
yok. Büyüklerimiz ne yer, ne içer, nerede eglenirler,
hepsini en ince aynntısına kadar öğrenme olanağı-
na kavuşuruz bu bültenler aracılığı ıle. Örneğin gü-
zel şarkıcı feşmekan hanıma, hangi ünlü zenginimiz
villa hediye etmiş, bilmek istemez misiniz?
Sonra, bir gece ansızın "Ebnı mu daha güzel, yok-
sa Deniz mi" gibi çok can alıcı bir sorunla karşılaşa-
bilirsiniz. Ve bütün geceniz berbat olabilir, uykunuz
kaçabilir (kararsız kalmaktan elbette)... Ama şikâ-
yetçı okJugunuzu hiç sanmıyoaım. Bakın bakalım, han-
gı kanaldasınız şu anda?
Gecelerinize kanşmak gibi bir niyetimiz yok elbet-
te, ama ben gene de bir anımsatayım dedim: Ne za-
man bir kedi, televizyoncu arkadaşlanndan birine
hesap sormaya kalkışsa, "Popûleryayıncılık, düze-
yi bu kadardüşürmeden deyapılamazmı?"diye so-
racak olsa, "Ne yapalım, seyirci bunu istiyor" vanı-
tını alıveriyor. Tabii, gerisi size kalmış bir şey. fster-
seniz, "yumurta-tavuk* hikâyesini bir kez daha an-,
latıp, "Siz bunlan vermeye devam ettikçe, biz de
bunlan istemeye devam edeceğiz" diye savunabi-,
lirsiniz kendinizi! Bu durumda televizyoncu kardeş-
lerimiz, manken kızlanmızın ince aynntılan ıle ilgilen-
menin yasal hak ve görevlen olduguna bir kez daha
yürekten inanacaklardır kuşkusuz.
Yapacak başka ne kalıyor ki? Herhalde şöyle bir
haber yapmayı düşünmeyeceklerdir "YazarYılmaz
Odabaşı, Ankara 5. Asliye Ceza Mahkemesi'nce
hakkında verilmiş kesinleşmiş 7 aylık hapis cezası-'
nı yatmak üzere bugün Saray Cezaevi'ne giriyor.'
Odabaşı, 1998 yılında 'Düş ve Yaşam' adlı kitabın-
dan dotayı Teröne Mücadele Kanunu'nun 8. mad-
desi uyannca 1 yıl 6 ay hapis ve 933 milyon lira pa-
ra cezasına mahkûm edildiğinı açıklayan Ankara 1
No'lu DGM heyetine, 'Sizinle aynı çağda ve aynı ül-
kede yaşamaktan utanç duyuyorum' dediği için 7ay
hapis cezasına çarptmlmıştı. Şimdi Saray Ceza-
evi'nin kapısındakiarkadaşımıza bağlanıyonız..." de-
meyeceklerdir. Ya da şöyle bir haber: "Flaş... Flaş...
Flaş... Nobel ödüllü Italyan yazar Dario Fo ile Fran-
ca Rame'n/n yazdığı 'Kadın Oyunlan' Pendik Kay-
makamı tarafından yasaklandı. 8 Mart Dünya Kadın-
lar Günü nedeniyle ÖDP Pendik örgütünün düzen-
lediği gecede sergılenecek oyunun metni, kayma-
kam tarafından Pendik llçe Milli Eğitim Müdüriü-
ğü'ne havale edildı; orada kurulan komisyon, oyun-
da 'ahlaka aykırt sözler' saptandığından oyunun ser-
gilenmesiengellendi. Şimdi, stüdyo konuğum, oyu-
nu Italyancadan dilimize kazandıran değerii sanatçı
Füsun Demirel'/e Fo-Rame ikilisinin oyunu üzerin-
de konuşacağız. Ardından da oyundan bölümleriz-
leyeceğiz..."
Ya da "Sevgili izleyiciler, şimdi sıra önemli bir sa-
nat etkinliğinde. 6-10 Mart tarihleri arasında Istan-
bul Goethe Enstitüsü'nde, Marmara Üniversitesi
Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Bölümü ve DFFB
Berlin Film ve Televizyon Akademisi işbirliği ile dü-
zenlenen 'Günümüzde ve Gelecekte Sinema Eğiti-
mi
1
konulu bu etkinlik, paneller ve film gösterilerin-
den oluşuyor. Bu akşamın stüdyo konuğu, Marma-
ra Üniversitesi G.S.F. Sinema Bölümü Başkanı Doç.
Dr. Selahattin Yıtdız'/a Türkiye'de sinema eğitimi-
nin sorunlannı konuşacağız." Şimdi diyeceksiniz ki
"En Güzel Avrupa Türkleri" yanşmasını izlemek du-
rurken, bize reva mı bu eziyet. Hiç merak etmeyin,
yakın gelecekte böyle bir tehlike göremiyorum...
"Münferit" vakalar dışında sanat olaylanna yer ve-
rilmesi televizyoncular arasında hoş karşılanmaz.
Bu arada aklıma gelmişken sorayım; Samanyolu
televızyonundaki Fethullah Gülen'in himayesinde
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın "Çeyrek Asırlık Sa-
natçılar" ödül törenini izleyebildiniz mi? Kültür Ba-
kanımızın da kaçırmadığı bu törende ödül alanlar
arasında kimler yoktu ki... Sıralamaya kalksam, ye-
rim yetmez. Ama esas kimlerin "katılmadığınr me-
rak ediyorsunuz herhalde. Ben birkaçını biliyorum:
Tank Akan, Macide Tanır, Edip Akbayram, Aytaç
Arman, Sevda Ferdağ... Mutlak başkalan da var-
dır. Ama medyamız onlan önemsemez. Neden? Göz-
de "sanatçı "lanmız gibi masalann üstünde göbek at-
mayi, gazinolarda ceket yakmayı bilmediklerinden
elbet...
(Not: Koyun kardeşlerimizin halleri hakkında ne
düşündüğümü biliyorsunuz. Gene de Kurban Bay-
ramınız kutlu olsun diyemiyorum.)
Gütalürür
şiH* aşk, empati
söyleşilert
• Kültür Servisi - Bugün, TÜYAP Lala Mustafa Paşa
Spor Sarayı-Konferans Salonu'nda gün boyu
düzenlenen etkrnlüder kapsamında saat 10.30'daki
'Güldürü ve Güldürü Edebiyatı Üstüne' adlı panelde
Muzaffer Izgü, Yalvaç Ural, Cıhan Demırci ve Aydm
Boysan konuşacaklar. 13.00'teki 'Süleyman
Uluçamgıl' başhklı söyleşıde M. Kansu, Orbay
Deliceırmak ve Ali Nesımoğlu; saat 16.30'daki '20.
Yüzyılda Türk Şiin' söyleşısuıde ise Alpay Kabacah
ve Şükran Kurdakul söz alacaklar. Lala Mustafa Paşa
Spor Sarayı-Söyleşı Salonu'nda saat 12.00'de Üstün '
Dökmen. 'Empatik lletışün ve Farkına Varma' adlı
konferansta; saat 14.00'te Demirtaş Ceyhun, 'Bız
Türkler ve Laısızm' adlı söyleşıde; saat 15.15'te Sevgi
Özel, Cihan Demirci ve Aysen Dağlı 'Aşkın Dili Olur
mu?' başlıklı söyleşide konuşacaklar. Doğu Akdenız
Kültür Merkezi'nde saat 18.30'da Ataol Behramoğlu
ve Haluk Çetin bir şıir dinletisi gerçekleştirecekler.
Büy VVaıtep'a onur ödülü
• BERLİN (AFP) - 93 yaşuıdakı Amerikalı sinemacı
Billy Wilder Alman Liyakat Nişanına değer görüldü.
Altı Oscarlı WildeT, bugün Los Angeles'ta
düzenlenecek törenle ödülünü Ahnan büyükelçısınden
alacak. Viyana'da doğan Wilder Berlin'de füm
çalışmalanna başlamış ve Hitler'in 1933'te başa
geçmesiyle Hollyvvood'a geunişti. Savaşuı ardından
Almanya'ya dönen Wilder, 1948'de 'Yabancı llışkıler'
adlı fUıni çekmiştı. Wilder"ın dığer çalışmalan
arasında 'Sunset Bulvan'(1959) ve Marilyn
Monroe'yu üne kavuşturan 'Bazılan Sıcak
Sever'(1959) adlı filmler yer alıyor.