Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ŞUBAT 2000 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
HABERLER
Şeriatçı Hizbullah örgütünün vahşeti konusunda çelişkili tavırlannı sürdürüyorlar
4
FPVe komplo' teorisiANKARA
(Cumtauriyet
Bürosu)-
Şeriatçı
Hizbullah terör
örgütünün
vahşetinin
gözler önüne serilmesinin
ardından, FP içinden çelişkili
açıklamalar sürüyor. FP Genel
Başkan Yardımcısı Veysel
Candan, dün düzenlediği basın
toplantısında, Hizbullah'ın
olaylan ile toplumda "irtica
paranoyasuun pompalanmaya
çahşüdığuu" öne sürdü. FP ile
Hizbullah arasında ortaya konan
bağlantılan "FP üzerinde
komplo teorikri üretiliyor'' diye
değerlendiren Candan,
"Devletin içinde, üniversitede,
FP lideri Kutan
Tartililer
istifamızı
istemedi'
tstanbul Haber Servisi - FP Genel
Başkanı Recai Kutan. FP'li 30 millet-
vekilinin parti yönetimine "çekilin"
dediği yönündeki iddialan yalanladı.
Kutan, "Nereden çıktı bu haber? Öyle
bir şeyi ilk defa duyuyorum" dedi.
Özel bir ziyaret için Istanbul'a gelen
Kutan, Atatürk Havalimanı'nda gaze-
tecilerin sorulannı yanıtladı. Kutan,
"Partinizin sine-i millete dönme kara-
nsürüyormu" şeklındeki soruya, "Bu
konudâ görüşierimizi açıkladık. Yeni
bir açıklamaya gerek yok" karşılığını
verdi.
Kutan, Başbakan BüJent Ecevit'in
"Milletin sinesi böyle bir şeyi kabul et-
meyebüir" sözlerinin anımsatılması
üzerine "O kendi görüşü._ Biri Ugilen-
dirmez o görüşü" demekle yetindi. FP
Genel Başkanı Kutan, yanna kadar Is-
tanbul'da kalacağını kaydettı.
istanbul
Hizbullah
cephaneliği
bulunamadı
tstanbul Haber Servisi - Beykoz'da
güvenlik güçlerinin gerçekleştirdiği ve
Hizbullah'ın lideri Hüseyin Velioğ-
lu'nun öldürüldüğü operasyonda Edip
Gümüş'le birlikte sağ yakalanan Ce-
malTutar'ın sorgusu tstanbul Emniyet
Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube-
si'nde sürüyor. Diyarbakır'da tutuklan-
dıktan sonra Adalet Bakanhğı 'nın özel
izniyle Istanbul'a getirilen Tutar'ın,
polis tarafından yapılan sorgusunda
Üsküdar Hasippaşa ve Kartal Çavu-
şoğlu Mahallesi'ndeki evler dışında
mezar ev bulunup bulunmadığı araştı-
nlıyor. Emniyet aynca silahlann sak-
landığı ve bulunamayan evlerin de üze-
rinde duruyor.
Şeriatçı teröristlerin Istanbul'a "hfc-
ret" karan aldıklannı anımsatan biruz-
man şunlan söyledi: "Hizbullah İstan-
bul'a yerleşti. Bunun için önemli hazır-
lıklar yaptı. Bu hazırlıklar kapsamında
örgütün İstanbul'da bir ya da daha faz-
la cephanelik oluşturmuş olması gere-
kir. Bugüne dek yapılan operasyonlar-
da ciddi miktardâ sflah etegeçirÛmedL"
belediyede, poliste, hastanede,
postanede irtica var, şeklinde
haberier ik vatandaş idareye
karşı soğutulmaktadır"
görüşünü dile getirdi. Candan,
aynca Genelkurmay'ın
açıklamasına gönderme yaparak
"Anayasa Mahkemesi'nde
devam eden kapatma davası
varken bazı çevrelerin yargıyı
etkileyecek açıklamalarda
bulunmalan fevkalade yanüşbr.
BunJan demokratik ülkelerde
göremezsiniz" dedi.Veysel
Candan, gündemdekı olaylan
değerlendirdiği basın
toplantısında, Türkiye'nin asıl
sorununun ekonomi olduğunu
belirtirken Hizbullah olaylan ile
toplumda irtica paranoyasının
pompalanmaya çalışıldığını öne
sürdü. Candan, gazetecilerin
FP'ye Hizbullah konusunda
yoğun bilgi akışı olduğunu
belirterek bunlann nasıl
değerlendirildiğini sorması
üzerine. Güneydoğulu
milletvekillerinden konuyu
incelemek üzere parti içi bir
komisyon kurduklannı söyledi.
Candan. "Toplanan bilgi ve
belgeler daha sonra kamuoyuna
açıklanacaktır" dedi. Candan,
Hizbullah'ın PKK gibi yasadışı
ve çok tehlikeli bir örgüt
olduğunu belirtirken, "tşin en
tehlikeli yönü dini değeıieri
kullanarak yapmış olmasıdır. Bu
konuda sonuna kadar gkülmeti,
olayda ihmali olaniar
rp7alanriınlmaMır" diye
konuştu. Candan gazetecilerin
sine-i millete dönme
konusundaki sorulannı da şöyle
yanıtladı: "FP'nin yetkili
kurullan vardır. Partinin genel
başkanı ve sözcüleri vanür.
Herkes fikrini sö>ler. Burada
oynanan oyun, FP'\ i başka
çevrelerle üişküendirmek ve
süren kapatma davasını
etkUemektir. Tabii ki milletvekili
arkadaşlanmız bundan rahatsız
olmaktadır. Bazı
miDetvekillerinin böyle tavır
koymalan doğaldır."
Candan, Hizbullah video
kasetlerinin kamuoyuna
izlettirilmesini nasıl
karşıladıklannın sorulması
üzerine de "Belli ölçüde
izietiJmesinde fayda var. Bilim
adamlan tarafından toplumda
Metin Gürdere'nin sahibi olduğu Kanal T'ye saldın
'MHP'Ulertetevkyon bastı'
TOKAT(AA)-Tokat'ta yayın
yapan, eski Devlet Bakanı Metin
Gürdere'ye aıt Kanal T Televiz-
yonu'na saldında bulunan bir
grup, haber spikeri Arzu Diz-
tnan'ı tartakladı. Gürdere. saldı-
nnın MHP'liler tarafından yapıl-
dığını iddia etti.
Kanal T Haber Müdürü Hüsa-
mettin Turgut, haber bültenlerin-
de, Hürriyet gazetesinde yayım-
lanan 'Şikâyetim Başbuğuma'
isimli şiiri yayımladıklannı be-
lirterek şunlan söyledi:
-Haber bülteninin bitiminden
sonra televizvonumuza tehdit te-
lefonlan gelmeye başladı. Bizkr
de konuyu Vali Mehmet Gün-
doğdu ile Emniyet Müdürü
Mehmet Emin Körpe'ye ilettik.
Yapılan araştırmada ise telefon-
larin l Ikü Ocaklan'ndan edüdi-
ği belirlendi. Bizler bu işlerle uğ-
raşırken 4 kişi televizyona gelivor
ve 'Ülkü Ocaklan'ndan gelıyo-
ruz" diyerek içeriye giriyoıiar. Bu
arada, haber spikeri Arzu Diz-
man'ın üzerine saldırarak tar-
takbyorlar. TeJevizyonda da baa
eşyalara zarar veriyorlar."
Güvenlik güçlennin kısa sü-
rede televizyona geldiğıni kay-
deden Turgut şöyle devam ettı:
"İ'lkü Ocaklan'na gidikrek
30'a yakın kişi gözalüna alındı.
Bu kişilerhaber spikerimiz Arzu
Dizman'a gösterildi. Ancak tele-
vizyona saldın düzenleyen kişile-
re bu şahıslann içerisinde rastla-
nanıadı. Bizolayıeseflekarşthyor
ve kınıvoruz."
Kanal T Televizyonu'nun sa-
hibi ve Yönetim Kurulu Başka-
nı, eski Devlet Bakanı Metin
Gürdere. yaptığı açıklamada,
"olayın MHP'liler tarafından
gercekieştirildiginr ileri sürerek
"Olayı şiddetle kınıyorum. Bazı
siyasiler güvenlik güçlerimize
olayı örtbas etmeleri için baskı
yapmış"
riUUri &yurVl jamettiter.AydıiHarOcagıBaşIaımF*>f.
Dr. Mustafa Erkai,2. başkanProf. Dr. Ahmet Gökçen,genel sekreter ZckiHacıİbrahimogJu,yöne-
tira kurulu üyesâ Prof. Dr. Sabri Sümer ik Dr. Şahin Ceyian Gazetemiz Yönetim Kurulu Başkanı
Akv Coşkun ve Genel Yayın Yönetroeai Orhan Erinçle görüştüTer. Aydmlar Ocağı Başkanı Prof.
Dr. Erkal, bir shil toplum örgütü otduklannı söyteyerektaikve demokratik devlet doğruitasunda
yurtiçi veyurtdışında yaptddan çahşmalar hakkmda bflgi verdi (Fotoğraf: HATİCE TüNCER)
Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Sekreteri San
Tetikçiye iş için rektöre ricacı olmuş
MAHMUTORAL
DtYARBAKIR - Geçen yılm
şubat ayında kaybolan ve önce-
ki gün Hizbullah'ın Diyarba-
kır'daki ölüm evinde cesedi bu-
lunan Dicle Üniversitesi Tıp Fa-
kültesi Sekreteri fbrahim Sa-
n'nın, Rektör MehmetOzaydm
tarafindan işine son verilen bir
Hizbullah tetikçisinin yeniden
işe alınması için "ricaa" oldu-
ğu ortaya çıktı.Tıp fakültesi sek-
reteri tbrahim San'nın çalışma
arkadaşlan hiçbir olumsuz yö-
nünü görmediklerini, çalışkanlı-
ğı ve yardımseverliği ile dikkat
çektiğini, süreklı üstlerinden
takdir aldığını belirttiler. Bu ara-
da Ibrahim San'nın Hizbullah
ile bağlantısının ortaya çıkması-
nın ardından, Dicle Üniversite-
si'ndetümçalışanlann güvenlik
araşrırmalan yeniden ele alındı.
San'nın Hizbullah'ın terikçi-
si olduğu anlaşılan Suat Oruç
adlı bir şeriatçı terörest için Dic-
le Üniversitesi Rektörü Prof. Dr.
Mehmet Özaydın'dan "ricacı"
olduğu da ortaya çıktı. Edinilen
bilgiye göre, Suat Oruç, tbrahim
San'nın sekreterliğini yaptığı
DÜ Tıp Fakültesi'nde yaklaşık
9 yıldır geçici işçi statüsünde ça-
lışıyordu. San görev inin başın-
dayken, Oruç izin almadan 15-
20 gün kadar ortadan kayboldu.
Ancak daha sonra yeniden gel-
di. Bu sırada Prof. Dr. Mehmet
Özaydın, Oruç'u mazeretsiz işe
gelmediği ıçın işten çıkardı.
Bunun üzerine San, Rektör
Özaydın'a çıkarak Oruç'un ye-
niden işe almasını rica etti, an-
cak Özaydın işe almadı.
birtakun sıkıntı doğuracağı
kaydedilen böiümleri sansür
edüebilir.
Ulkede ne olup bittiğini
milletin bümesinde fayda
vanür" dedi.
Candan, Cumhurbaşkanlığı
seçimleri konusunda da
partisinin görüşlerini açıklarken
ANAP'a "siyasi ahlak
bunahmında olma" eleştirisini
yöneltti. ANAP'ta siyasi ahlak
eksikligi görüldüğünü ileri
süren Candan, "Dökme suyla
degirmen dönmez. Bu dogru
değUdir'1
dedi. Candan, FP
olarak "tarafsız. tecrüben,
kendisi ve etrafı şaibeye
buiaşmanuş" bir kişüıin
cumhurbaşkanı seçiknesini
düşündüklerini bildirdi.
Savcı Sevimli
'Cezaevinde
terör, devlete
güvenisarsar'
ANKARA (AA) - Terör
örgütlerinin cezaevlerinde
gerçekleştirdiği eylemlerin,
"sade vutandaşlann devle-
te, rejime,demokrasiye ve o-
nun kurumlanna olan inanç
ve saygılannı azaltacağu
devlet dışındaki güç odakla-
nna teslimivet ve sempati
duymalaruu kolaylaşnraca-
ğı"belirtildi.
Ankara Cumhuriyet Sav-
cısı Zekeriya Sevimli, terör
örgütlerinin çıkardığı olay-
larla son zamanlarda kamu-
oyunun gündemine gelen
cezaevieri konusunda yaptı-
ğı ve "Ceza tnfaz Kurumla-
rmda Güvenlik" adıyla ki-
taplaştırdığı çalışmasını,
Adalet Bakanı Hikmet Sa-
miTürk'e sundu. "Cezaev-
leri Güvenlikve tnsan Hak-
lan". "Güvenlik Olavlan-
nın ^ansımalan". "Güven-
lik Olavlannın Genel Değer-
lendirmesi'', "Güvenlik
Olaylannm Anatomisi".
"Cezaevi Firartan", "Cea-
evlerine Sokuunası Yasak
Maddekr". "Cezaevlerinde
Güvenlik Önlemleri", "Ge-
nel Değerlendirme ve So-
nuç" ve "Ekler" bölümle-
rinden oluşan çalışmada,
cezaevi olaylannm siyasal
yansımalan bulunduğu kay-
dedildi. Öldürme, yarala-
ma, isyan ve Fırar gibi olay-
lann toplum güvenliğini
dognıdan ilgilendirdiği, ce-
zaevlerinin toplumun ayna-
sı olduğu ifade edilen çalış-
mada, cezaevlerindeki gü-
venliğin toplumsal güven-
likle paralel bir seyir izledi-
ği kaydedildi.
Çalışmada, istikrar dö-
nemlerinde, kamuoyunun
cezaevlerine olan ilgisinin
yok denilecek düzeyde ol-
masına karşın cezaevi olay-
lannın siyaset ve toplum
gündemini belirleyici bo-
yutlara ulaşabildiğine işaret
edildi. Çalışmada, "1978,
1979,1980,1984,1988,1992,
1993,1995,1996 ve 1998 yu-
lannda vaşanan açlık grevi,
rehine alma. öldürme. isyan
olaylan ve bu olaviann dışa-
nda neden olduğu diğer şid-
detolaylan belirleykiliğin ü-
pik örnekleridir" denıldi.
1IRM IKIAYDEV ENGtN aengina doruk.nettr
Önce de Söz Vardı, Sonra da Söz Olacak...
Arkadaş masalannda sohbet nereden
başlarsa başlasın, sıra ille de gazeteye
gelir; epey de sürer. Gene öyle bir soh-
bette biri epey hızlı grtti, geleceği bugü-
ne taşıdı:
- Yazılı kâğıt dönemi bitti artık. Gazete
de, kitap da son demlerini yaşıyor. Gele-
cek, elektronik ortamda haberieşmenin.
Evandan gazete bile okumayacağız; ek-
rzndan bilgi (ınformation) alacağız; edil-
gn değil etkin okuyucularolup kendi kat-
klanmızı yapacağız; bizim katkılanmızla
zsnginleşen bilgiyi başkalan kendi katkı-
l&tyla daha da zenginleştirecekler. Artık
yazar kim, okuyucu kim bilinmeyecek.
\azanla okuyan arasındaki duvar çoktan
celindi; şimdi tümüyle yıkılması sürecini
yzşıyoruz. Hatta artık yazar ve okur ve
ym ve harf ve hatta söz gibi kavramlan
ca sorgulamamız gerek. Akıp giden gö-
rıntülerin, seslerin, renklerin ve -belkide
yakında- kokulann dili, yani yaşamın dili
tepsini bastınr...
Masadan yükselen itirazlarla oyalan-
mayalım. Kimileri "Yooo, ben kitabı, ga-
jsteyi elime almadan, kâğıdın hışırtısını,
/rürekkebin kokusunu duymadan, pahak
«tamda uçuşan harflerieyetinemem" de-
41.
Bir başkası, "O göklere çıkanlan elekt-
x>nik ortam, bugün dünya nüfusunun
kaçta kaçının elinde var? Asya stepleri-
ni, Kara Afrika'nın derinliklerini, Güney
Amehka'nın cehennemden beter varoş-
lannı yok sayıp, kendi küçük çevremizi
bütün bir dünyaya genelleyerek saçma-
lamayalım" dedi.
Itirazlara itirazlar geldi ve sohbet hızla
şarabın mezesine dönüştü, sündü ve
söndü.
Etkilenmişim anlaşılan. Etkilenmişim ki
bu sohbeti Tırmık'a taşıyorum.
•••
Gazete ya da kitabın kâğıdına gereğin-
den çok önem veren ve daha bugünden
"nostalji" (=geçmişe özlem) kokan itiraz-
ları geçelim. Kâğıttan önce papirüs yap-
raklan, ondan da önce kil tabletler vardı.
Ama hepsinden önce "söz" vardı.
Tevrat da böyle başlamaz mı: Önce ke-
lam vardı!
Gelin birlikte okuyalım:
"... Bebek gözlerini açtı ve üstüne eğil-
miş, ona bakan annesini gördü. Annesi-
nin güzelliğine doya doya baktı. Sonra
güldü. Bebek gülünce annesinden de
güzel oldu..."
Bu beceriksiz cümleciği bir yerierden
almadım. Kendim uydurdum.
Haydi bakalım, bu cümleyi televizyon
kamerasıyla, fotoğraf makinesiyle anlatın.
Akan görüntülerin, seslerin, renklerin ve
kokulann diliyle anlatın.
Nafiledir.
Bu "söz/er"den bana akan, yeşil-mavi
gözleri, çenesinde çocukluğundan kal-
ma, en güzel gamzeden daha güzel mi-
nik yara izi ve kınş kınş yüzüyle gülümse-
yen bir Ege kadınıdır, annemdir ve dün-
yanın "en güzel" annesi odur.
Anneciğine gülen bebekse, Batı Avru-
pa'nın koca bir metropolünde babacığıy-
ia baş başa ve yapayalnız uzun ve zorlu
aylar geçirirken, bir gece gökteki yıldız-
ları keşfeden, babasına dönüp "Küçük
küçük yıldızlar" deyip gülümseyiveren
bebeğin, oğlumun yüzüdür...
Almanya'da dil kursunda, cebinden çı-
kardığı kötü bir Polaroid fotoğrafa bakıp,
iç geçirip, sonra bana dönüp "Bak bu an-
nem. Köyün en güzel kadınıdır o. Çok
güzeldir" diyen Etiyopyalı sıra arkadaşım,
yukarıda alıntı gibi sunulan paragrafı oku-
duğunda beyninin derinliklerinde canla-
nan anne ve bebek nasıldı acaba ve han-
gi kamera, hangi tablo "o" Etiyopyalı be-
beği ve annesini somutlayabilir?
Elimin altındaki sıradan bir polisiye ro-
mandan, sıradan bir cümle:
"Genç kadın gözlerinden öfke kıvılcım-
lan saçarak adama döndü..."
Bu cümlede "gözlerinden öfke kıvıl-
cımlan saçan" genç kadının yüzü, gözle-
ri ve gözlerine vuran öfkesi, bu cümleyi
okuyanlann sayısı kadar çok çeşrtli değil
mi? Ömeğin bu cümleyi okuyan size gö-
re, kadının gözleri ne renk; saçlan kısa mı,
uzun mu ve kadın zifiri karanlık bir Afrika-
lı mı, sanşın bir Iskandinav kızı mı, yoksa
çilli ve sevimli bir Amerikalıya mı benzi-
yor?
•••
Durup dururken "sözün gücü" üstüne
paragraflar döktürmek de nereden çıktı?
Hiiiiç!
Günlük yaşamın bir parçasına dönüş-
müş "çukur kazıp ceset çıkarmalar";
Avusturya odağından kaynaklanmış de-
mokrasi tartışmaları, hele hele Çanka-
ya'nın yeni sahibini belirleyecek siyasal
manevralar iç sıkıntısı veriyor. Bir pazar
sabahı "söz'ü savunmanın ve "söz"ün
gizil tatlannı düşünmenin keyfı ağır bası-
yor.
Bir tatil günü dinginliğinde yazdıklan-
nın, okuyucuya ancak pazartesi günü
ulaşacağını, bir işgününün hayhuyu için-
de burun kıvnlacak paragraflar döktür-
menin sakıncalarını bile bile, yani yazıcı-
lık mesleğinin profesyonel gereklerini göz
ardı ederek "söz"den söz eden bir Tır-
mık'ı yeğledim.
Sizi bilmem, ama ben uzun süredir bu
kadar keyifle klavye şaklatmamıştım...
'Demirel'i uzatacağız'
Cumhurbaşkanlığı seçimleri
konusunda, siyasetçilerin "resmi"
görüşleri ile "gerçek" görüşleri
oldukça farklı... Hükümet ortağı
partilerin liderleri
Cumhurbaşkanı Süleyman
Demirel'e de
yeniden seçilme yolunu aralayan
"5+5" formülü üzerinde
anlaşmalanna karşın, DSP, ANAP
ve MHP gruplan içinde farklı
görüşler dile getiriliyor.
ANAP lideri Mesut Yılmaz'a
yakınlığıyla bilinen İstanbul
Mılletvekili Cavrt Kavak,
kendisine "Ne olacak bu
cumhurbaşkanlığı seçimi" diye
soranlara şu yanıtı veriyormuş:
- Demirel'i uzatacağız....
ANAP Bitlis Mılletvekili Kamran
Inan'ın görüşü biraz daha farklı:
- 5+5 yetmez, 5 çarpı 5 olmalı...
Bazı millervekilleri de dört
işlemden birini daha formüllere
ekliyoıiar:
- Cumhurbaşkanlığı 5 yıllığına bir
kez seçilsin. 7 eksi 5 olsun.
Bu durumda Demirel borçlu kalır..
Bazı ANAP'lılara göre de artık 75
yaşında olan Demirel'in "yaş
haddinden emekli olma" zamanı
geldi, geçiyor...
Çeçenler, Çiller döneminde nasıi
başarıdan başarıya koştu?
DYP Genel Başkanı Tansu Çilter,
her grup toptantısında hükümete
çatarken, DYP iktidan
dönemindeki başanlartnı da öve
öve bitiremiyor. Ustelik de
hükümetin her yaptığının
temelinde DYP "harcının"
bulunduğu iddiasında.
Çiller, geçen haftaki grup
toplantısında önce Telekom
Yasası'nın çıkıştnı DYP iktidanna
bağladı:
"Biz 8 yıl önce PTT'nin T'si diye
birproje getirdik, Meclis'ten
geçirdik, Anayasa Mahkemesi'ne
götürdüier. Şimdı, 8 yıl sonra
bizim dediğimize geldiler."
Çilier, daha birçok projeyi DYP'ye
mal ettikten sonra konuyu
Çeçenistan sorununa getirdi:
"Şimdi, bu hükümet döneminde,
Grozni'nin düştüğü yönünde
haberier geliyor, DYP iktidan
döneminde, Çeçenler'in
başandan başanya koştuğunu
herkes biliyor."
Grup topiantısını izleyen bir
partili, Çiller'in övünmeleri
karşısında "pes" dercesine kendi
kendine mınldandı:
"Herhalde o yüzden bir daha
iktidaryüzû görmedik."
FP'nin kağnısı nasıl çamura saplandı?
FP'de tartışmalı günler yaşanıyor.
Art arda saatlerce süren toplantılar
yapılıyor, kapalı kapılar arkasında
parti yönetimine verip veriştiriliyor.
Olağanüstü kongre isteklerinin dile
getirildiği son grup toplantısında
söz alan her milletvekili, partinin iyi
yönetilmediğinden şikâyetçi oldu.
Bu konuşmalan dikkatle izleyen
Ankara milletvekili Cemil Çiçek,
hem genel merkez yönetimine
hem de kongre öncesi muhalif
çıkışlannı hızlandıran
"yenilikçilere" şu fıkrayla
göndermede bulundu:
"Adamın birinin kağnısı öküzün
peşinden gittiği için çamura
saplanmış. Kan ter içinde kağnıyı
kurtarmaya çalışırken
'Selamünaleyküm' demiş biri.
'Hemşerim, nasıl oldu da
saplandın bu çamura' diye
sormuş. Adam anlatmış, 'Öküze
uydum, gittiği yere sürdüm kağnıyı
ve çamura saplandım'. Diğeri
'Öküzün aklına uyarsan böyle olur
işte. Hadi bana eyvallah' diye
çıkışmış ve arkasını dönmüş
yüriiyüp gitmiş. Bizimki canhıraş
bir şekilde kağnıyı çamurdan
kurtarmaya çalışırken, başka biri
gelmiş. Aynı sorulan sormuş, aynı
yanıtı almış ve o da arkasını dönüp
gitmiş. Bir, üç, beş gelen gitmiş,
gelen gitmiş...
Sonunda biri daha gelip
'Selamünaleyküm' deyince adam
dayanamamış patlamış, 'Eğer el
atıp yardım edeceksen t,ıV,r T
aleykümselam, yok akıl verip <A u,,
gideceksen hadi sana güle
güle'...."
Yakınlığın santimetrik ölçüsü
Kuşkusuz, Başbakan Yardımcısı
Hüsamertin Özkan'ın en belirgin
özelliği Başbakan Bülent Ecevit'in
"gölgesi" gibi her zaman yanında
hazır ve nazır bulunmast. ANAP'lı
Yaşar Dedelek'in dikkatini çeken
ise bu yakınlığın "santimetrik"
ölçüsü. Kuliste gazetecilerle
sohbet ederken, Dedelek bu
yakınlığa dikkat çekti:
"Yahu Hüsamettin Bey'i kutlamak
lazım aslında."
Gazeteciler "Neden" diye sorunca
Dedelek; "Bu yakınhk hep 10
santim, ne az ne çok."
Sonra da Özkan'ın öğrencilik
yıllarındaki dans şampiyonkjğuna
gönderme yaptı:
"Bu dansçılıktan gelen biryetenek
olsa gerek..."
Kır bir banka, kır bir POAŞ
DYP Genel Başkanı Tansu Çiller,
hükümetin özelleştirme politikasını
bir fıkrayla süsleyerek eleştirdi:
Hoca bir gün alışverişe çıkmış.
Bir dükkâna girmiş, dizi dizi
yumurtalan göstermiş:
- Bunlar kaç para
Dükkân sahibi, "kınk olaniar 30
para, sağlam olaniar 100 para"
demiş. Hoca istifini
bozmamış:
- Kır bana şunlardan 20 tane...
Çiller sözün devamını getirdi:
- Bu hükümet de böyle
özelleştirme yapıyor; kır bana bir
banka, kır bana bir POAŞ...
Türey Köse, Ayşe Saym, Sebahat Karakoy'un, Emine Kaplan