23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
ŞUBAT 2000 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER Şeriatçı Hizbullah örgütünün vahşeti konusunda çelişkili tavırlannı sürdürüyorlar 4 FPVe komplo' teorisiANKARA (Cumtauriyet Bürosu)- Şeriatçı Hizbullah terör örgütünün vahşetinin gözler önüne serilmesinin ardından, FP içinden çelişkili açıklamalar sürüyor. FP Genel Başkan Yardımcısı Veysel Candan, dün düzenlediği basın toplantısında, Hizbullah'ın olaylan ile toplumda "irtica paranoyasuun pompalanmaya çahşüdığuu" öne sürdü. FP ile Hizbullah arasında ortaya konan bağlantılan "FP üzerinde komplo teorikri üretiliyor'' diye değerlendiren Candan, "Devletin içinde, üniversitede, FP lideri Kutan Tartililer istifamızı istemedi' tstanbul Haber Servisi - FP Genel Başkanı Recai Kutan. FP'li 30 millet- vekilinin parti yönetimine "çekilin" dediği yönündeki iddialan yalanladı. Kutan, "Nereden çıktı bu haber? Öyle bir şeyi ilk defa duyuyorum" dedi. Özel bir ziyaret için Istanbul'a gelen Kutan, Atatürk Havalimanı'nda gaze- tecilerin sorulannı yanıtladı. Kutan, "Partinizin sine-i millete dönme kara- nsürüyormu" şeklındeki soruya, "Bu konudâ görüşierimizi açıkladık. Yeni bir açıklamaya gerek yok" karşılığını verdi. Kutan, Başbakan BüJent Ecevit'in "Milletin sinesi böyle bir şeyi kabul et- meyebüir" sözlerinin anımsatılması üzerine "O kendi görüşü._ Biri Ugilen- dirmez o görüşü" demekle yetindi. FP Genel Başkanı Kutan, yanna kadar Is- tanbul'da kalacağını kaydettı. istanbul Hizbullah cephaneliği bulunamadı tstanbul Haber Servisi - Beykoz'da güvenlik güçlerinin gerçekleştirdiği ve Hizbullah'ın lideri Hüseyin Velioğ- lu'nun öldürüldüğü operasyonda Edip Gümüş'le birlikte sağ yakalanan Ce- malTutar'ın sorgusu tstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube- si'nde sürüyor. Diyarbakır'da tutuklan- dıktan sonra Adalet Bakanhğı 'nın özel izniyle Istanbul'a getirilen Tutar'ın, polis tarafından yapılan sorgusunda Üsküdar Hasippaşa ve Kartal Çavu- şoğlu Mahallesi'ndeki evler dışında mezar ev bulunup bulunmadığı araştı- nlıyor. Emniyet aynca silahlann sak- landığı ve bulunamayan evlerin de üze- rinde duruyor. Şeriatçı teröristlerin Istanbul'a "hfc- ret" karan aldıklannı anımsatan biruz- man şunlan söyledi: "Hizbullah İstan- bul'a yerleşti. Bunun için önemli hazır- lıklar yaptı. Bu hazırlıklar kapsamında örgütün İstanbul'da bir ya da daha faz- la cephanelik oluşturmuş olması gere- kir. Bugüne dek yapılan operasyonlar- da ciddi miktardâ sflah etegeçirÛmedL" belediyede, poliste, hastanede, postanede irtica var, şeklinde haberier ik vatandaş idareye karşı soğutulmaktadır" görüşünü dile getirdi. Candan, aynca Genelkurmay'ın açıklamasına gönderme yaparak "Anayasa Mahkemesi'nde devam eden kapatma davası varken bazı çevrelerin yargıyı etkileyecek açıklamalarda bulunmalan fevkalade yanüşbr. BunJan demokratik ülkelerde göremezsiniz" dedi.Veysel Candan, gündemdekı olaylan değerlendirdiği basın toplantısında, Türkiye'nin asıl sorununun ekonomi olduğunu belirtirken Hizbullah olaylan ile toplumda irtica paranoyasının pompalanmaya çalışıldığını öne sürdü. Candan, gazetecilerin FP'ye Hizbullah konusunda yoğun bilgi akışı olduğunu belirterek bunlann nasıl değerlendirildiğini sorması üzerine. Güneydoğulu milletvekillerinden konuyu incelemek üzere parti içi bir komisyon kurduklannı söyledi. Candan. "Toplanan bilgi ve belgeler daha sonra kamuoyuna açıklanacaktır" dedi. Candan, Hizbullah'ın PKK gibi yasadışı ve çok tehlikeli bir örgüt olduğunu belirtirken, "tşin en tehlikeli yönü dini değeıieri kullanarak yapmış olmasıdır. Bu konuda sonuna kadar gkülmeti, olayda ihmali olaniar rp7alanriınlmaMır" diye konuştu. Candan gazetecilerin sine-i millete dönme konusundaki sorulannı da şöyle yanıtladı: "FP'nin yetkili kurullan vardır. Partinin genel başkanı ve sözcüleri vanür. Herkes fikrini sö>ler. Burada oynanan oyun, FP'\ i başka çevrelerle üişküendirmek ve süren kapatma davasını etkUemektir. Tabii ki milletvekili arkadaşlanmız bundan rahatsız olmaktadır. Bazı miDetvekillerinin böyle tavır koymalan doğaldır." Candan, Hizbullah video kasetlerinin kamuoyuna izlettirilmesini nasıl karşıladıklannın sorulması üzerine de "Belli ölçüde izietiJmesinde fayda var. Bilim adamlan tarafından toplumda Metin Gürdere'nin sahibi olduğu Kanal T'ye saldın 'MHP'Ulertetevkyon bastı' TOKAT(AA)-Tokat'ta yayın yapan, eski Devlet Bakanı Metin Gürdere'ye aıt Kanal T Televiz- yonu'na saldında bulunan bir grup, haber spikeri Arzu Diz- tnan'ı tartakladı. Gürdere. saldı- nnın MHP'liler tarafından yapıl- dığını iddia etti. Kanal T Haber Müdürü Hüsa- mettin Turgut, haber bültenlerin- de, Hürriyet gazetesinde yayım- lanan 'Şikâyetim Başbuğuma' isimli şiiri yayımladıklannı be- lirterek şunlan söyledi: -Haber bülteninin bitiminden sonra televizvonumuza tehdit te- lefonlan gelmeye başladı. Bizkr de konuyu Vali Mehmet Gün- doğdu ile Emniyet Müdürü Mehmet Emin Körpe'ye ilettik. Yapılan araştırmada ise telefon- larin l Ikü Ocaklan'ndan edüdi- ği belirlendi. Bizler bu işlerle uğ- raşırken 4 kişi televizyona gelivor ve 'Ülkü Ocaklan'ndan gelıyo- ruz" diyerek içeriye giriyoıiar. Bu arada, haber spikeri Arzu Diz- man'ın üzerine saldırarak tar- takbyorlar. TeJevizyonda da baa eşyalara zarar veriyorlar." Güvenlik güçlennin kısa sü- rede televizyona geldiğıni kay- deden Turgut şöyle devam ettı: "İ'lkü Ocaklan'na gidikrek 30'a yakın kişi gözalüna alındı. Bu kişilerhaber spikerimiz Arzu Dizman'a gösterildi. Ancak tele- vizyona saldın düzenleyen kişile- re bu şahıslann içerisinde rastla- nanıadı. Bizolayıeseflekarşthyor ve kınıvoruz." Kanal T Televizyonu'nun sa- hibi ve Yönetim Kurulu Başka- nı, eski Devlet Bakanı Metin Gürdere. yaptığı açıklamada, "olayın MHP'liler tarafından gercekieştirildiginr ileri sürerek "Olayı şiddetle kınıyorum. Bazı siyasiler güvenlik güçlerimize olayı örtbas etmeleri için baskı yapmış" riUUri &yurVl jamettiter.AydıiHarOcagıBaşIaımF*>f. Dr. Mustafa Erkai,2. başkanProf. Dr. Ahmet Gökçen,genel sekreter ZckiHacıİbrahimogJu,yöne- tira kurulu üyesâ Prof. Dr. Sabri Sümer ik Dr. Şahin Ceyian Gazetemiz Yönetim Kurulu Başkanı Akv Coşkun ve Genel Yayın Yönetroeai Orhan Erinçle görüştüTer. Aydmlar Ocağı Başkanı Prof. Dr. Erkal, bir shil toplum örgütü otduklannı söyteyerektaikve demokratik devlet doğruitasunda yurtiçi veyurtdışında yaptddan çahşmalar hakkmda bflgi verdi (Fotoğraf: HATİCE TüNCER) Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Sekreteri San Tetikçiye iş için rektöre ricacı olmuş MAHMUTORAL DtYARBAKIR - Geçen yılm şubat ayında kaybolan ve önce- ki gün Hizbullah'ın Diyarba- kır'daki ölüm evinde cesedi bu- lunan Dicle Üniversitesi Tıp Fa- kültesi Sekreteri fbrahim Sa- n'nın, Rektör MehmetOzaydm tarafindan işine son verilen bir Hizbullah tetikçisinin yeniden işe alınması için "ricaa" oldu- ğu ortaya çıktı.Tıp fakültesi sek- reteri tbrahim San'nın çalışma arkadaşlan hiçbir olumsuz yö- nünü görmediklerini, çalışkanlı- ğı ve yardımseverliği ile dikkat çektiğini, süreklı üstlerinden takdir aldığını belirttiler. Bu ara- da Ibrahim San'nın Hizbullah ile bağlantısının ortaya çıkması- nın ardından, Dicle Üniversite- si'ndetümçalışanlann güvenlik araşrırmalan yeniden ele alındı. San'nın Hizbullah'ın terikçi- si olduğu anlaşılan Suat Oruç adlı bir şeriatçı terörest için Dic- le Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Özaydın'dan "ricacı" olduğu da ortaya çıktı. Edinilen bilgiye göre, Suat Oruç, tbrahim San'nın sekreterliğini yaptığı DÜ Tıp Fakültesi'nde yaklaşık 9 yıldır geçici işçi statüsünde ça- lışıyordu. San görev inin başın- dayken, Oruç izin almadan 15- 20 gün kadar ortadan kayboldu. Ancak daha sonra yeniden gel- di. Bu sırada Prof. Dr. Mehmet Özaydın, Oruç'u mazeretsiz işe gelmediği ıçın işten çıkardı. Bunun üzerine San, Rektör Özaydın'a çıkarak Oruç'un ye- niden işe almasını rica etti, an- cak Özaydın işe almadı. birtakun sıkıntı doğuracağı kaydedilen böiümleri sansür edüebilir. Ulkede ne olup bittiğini milletin bümesinde fayda vanür" dedi. Candan, Cumhurbaşkanlığı seçimleri konusunda da partisinin görüşlerini açıklarken ANAP'a "siyasi ahlak bunahmında olma" eleştirisini yöneltti. ANAP'ta siyasi ahlak eksikligi görüldüğünü ileri süren Candan, "Dökme suyla degirmen dönmez. Bu dogru değUdir'1 dedi. Candan, FP olarak "tarafsız. tecrüben, kendisi ve etrafı şaibeye buiaşmanuş" bir kişüıin cumhurbaşkanı seçiknesini düşündüklerini bildirdi. Savcı Sevimli 'Cezaevinde terör, devlete güvenisarsar' ANKARA (AA) - Terör örgütlerinin cezaevlerinde gerçekleştirdiği eylemlerin, "sade vutandaşlann devle- te, rejime,demokrasiye ve o- nun kurumlanna olan inanç ve saygılannı azaltacağu devlet dışındaki güç odakla- nna teslimivet ve sempati duymalaruu kolaylaşnraca- ğı"belirtildi. Ankara Cumhuriyet Sav- cısı Zekeriya Sevimli, terör örgütlerinin çıkardığı olay- larla son zamanlarda kamu- oyunun gündemine gelen cezaevieri konusunda yaptı- ğı ve "Ceza tnfaz Kurumla- rmda Güvenlik" adıyla ki- taplaştırdığı çalışmasını, Adalet Bakanı Hikmet Sa- miTürk'e sundu. "Cezaev- leri Güvenlikve tnsan Hak- lan". "Güvenlik Olavlan- nın ^ansımalan". "Güven- lik Olavlannın Genel Değer- lendirmesi'', "Güvenlik Olaylannm Anatomisi". "Cezaevi Firartan", "Cea- evlerine Sokuunası Yasak Maddekr". "Cezaevlerinde Güvenlik Önlemleri", "Ge- nel Değerlendirme ve So- nuç" ve "Ekler" bölümle- rinden oluşan çalışmada, cezaevi olaylannm siyasal yansımalan bulunduğu kay- dedildi. Öldürme, yarala- ma, isyan ve Fırar gibi olay- lann toplum güvenliğini dognıdan ilgilendirdiği, ce- zaevlerinin toplumun ayna- sı olduğu ifade edilen çalış- mada, cezaevlerindeki gü- venliğin toplumsal güven- likle paralel bir seyir izledi- ği kaydedildi. Çalışmada, istikrar dö- nemlerinde, kamuoyunun cezaevlerine olan ilgisinin yok denilecek düzeyde ol- masına karşın cezaevi olay- lannın siyaset ve toplum gündemini belirleyici bo- yutlara ulaşabildiğine işaret edildi. Çalışmada, "1978, 1979,1980,1984,1988,1992, 1993,1995,1996 ve 1998 yu- lannda vaşanan açlık grevi, rehine alma. öldürme. isyan olaylan ve bu olaviann dışa- nda neden olduğu diğer şid- detolaylan belirleykiliğin ü- pik örnekleridir" denıldi. 1IRM IKIAYDEV ENGtN aengina doruk.nettr Önce de Söz Vardı, Sonra da Söz Olacak... Arkadaş masalannda sohbet nereden başlarsa başlasın, sıra ille de gazeteye gelir; epey de sürer. Gene öyle bir soh- bette biri epey hızlı grtti, geleceği bugü- ne taşıdı: - Yazılı kâğıt dönemi bitti artık. Gazete de, kitap da son demlerini yaşıyor. Gele- cek, elektronik ortamda haberieşmenin. Evandan gazete bile okumayacağız; ek- rzndan bilgi (ınformation) alacağız; edil- gn değil etkin okuyucularolup kendi kat- klanmızı yapacağız; bizim katkılanmızla zsnginleşen bilgiyi başkalan kendi katkı- l&tyla daha da zenginleştirecekler. Artık yazar kim, okuyucu kim bilinmeyecek. \azanla okuyan arasındaki duvar çoktan celindi; şimdi tümüyle yıkılması sürecini yzşıyoruz. Hatta artık yazar ve okur ve ym ve harf ve hatta söz gibi kavramlan ca sorgulamamız gerek. Akıp giden gö- rıntülerin, seslerin, renklerin ve -belkide yakında- kokulann dili, yani yaşamın dili tepsini bastınr... Masadan yükselen itirazlarla oyalan- mayalım. Kimileri "Yooo, ben kitabı, ga- jsteyi elime almadan, kâğıdın hışırtısını, /rürekkebin kokusunu duymadan, pahak «tamda uçuşan harflerieyetinemem" de- 41. Bir başkası, "O göklere çıkanlan elekt- x>nik ortam, bugün dünya nüfusunun kaçta kaçının elinde var? Asya stepleri- ni, Kara Afrika'nın derinliklerini, Güney Amehka'nın cehennemden beter varoş- lannı yok sayıp, kendi küçük çevremizi bütün bir dünyaya genelleyerek saçma- lamayalım" dedi. Itirazlara itirazlar geldi ve sohbet hızla şarabın mezesine dönüştü, sündü ve söndü. Etkilenmişim anlaşılan. Etkilenmişim ki bu sohbeti Tırmık'a taşıyorum. ••• Gazete ya da kitabın kâğıdına gereğin- den çok önem veren ve daha bugünden "nostalji" (=geçmişe özlem) kokan itiraz- ları geçelim. Kâğıttan önce papirüs yap- raklan, ondan da önce kil tabletler vardı. Ama hepsinden önce "söz" vardı. Tevrat da böyle başlamaz mı: Önce ke- lam vardı! Gelin birlikte okuyalım: "... Bebek gözlerini açtı ve üstüne eğil- miş, ona bakan annesini gördü. Annesi- nin güzelliğine doya doya baktı. Sonra güldü. Bebek gülünce annesinden de güzel oldu..." Bu beceriksiz cümleciği bir yerierden almadım. Kendim uydurdum. Haydi bakalım, bu cümleyi televizyon kamerasıyla, fotoğraf makinesiyle anlatın. Akan görüntülerin, seslerin, renklerin ve kokulann diliyle anlatın. Nafiledir. Bu "söz/er"den bana akan, yeşil-mavi gözleri, çenesinde çocukluğundan kal- ma, en güzel gamzeden daha güzel mi- nik yara izi ve kınş kınş yüzüyle gülümse- yen bir Ege kadınıdır, annemdir ve dün- yanın "en güzel" annesi odur. Anneciğine gülen bebekse, Batı Avru- pa'nın koca bir metropolünde babacığıy- ia baş başa ve yapayalnız uzun ve zorlu aylar geçirirken, bir gece gökteki yıldız- ları keşfeden, babasına dönüp "Küçük küçük yıldızlar" deyip gülümseyiveren bebeğin, oğlumun yüzüdür... Almanya'da dil kursunda, cebinden çı- kardığı kötü bir Polaroid fotoğrafa bakıp, iç geçirip, sonra bana dönüp "Bak bu an- nem. Köyün en güzel kadınıdır o. Çok güzeldir" diyen Etiyopyalı sıra arkadaşım, yukarıda alıntı gibi sunulan paragrafı oku- duğunda beyninin derinliklerinde canla- nan anne ve bebek nasıldı acaba ve han- gi kamera, hangi tablo "o" Etiyopyalı be- beği ve annesini somutlayabilir? Elimin altındaki sıradan bir polisiye ro- mandan, sıradan bir cümle: "Genç kadın gözlerinden öfke kıvılcım- lan saçarak adama döndü..." Bu cümlede "gözlerinden öfke kıvıl- cımlan saçan" genç kadının yüzü, gözle- ri ve gözlerine vuran öfkesi, bu cümleyi okuyanlann sayısı kadar çok çeşrtli değil mi? Ömeğin bu cümleyi okuyan size gö- re, kadının gözleri ne renk; saçlan kısa mı, uzun mu ve kadın zifiri karanlık bir Afrika- lı mı, sanşın bir Iskandinav kızı mı, yoksa çilli ve sevimli bir Amerikalıya mı benzi- yor? ••• Durup dururken "sözün gücü" üstüne paragraflar döktürmek de nereden çıktı? Hiiiiç! Günlük yaşamın bir parçasına dönüş- müş "çukur kazıp ceset çıkarmalar"; Avusturya odağından kaynaklanmış de- mokrasi tartışmaları, hele hele Çanka- ya'nın yeni sahibini belirleyecek siyasal manevralar iç sıkıntısı veriyor. Bir pazar sabahı "söz'ü savunmanın ve "söz"ün gizil tatlannı düşünmenin keyfı ağır bası- yor. Bir tatil günü dinginliğinde yazdıklan- nın, okuyucuya ancak pazartesi günü ulaşacağını, bir işgününün hayhuyu için- de burun kıvnlacak paragraflar döktür- menin sakıncalarını bile bile, yani yazıcı- lık mesleğinin profesyonel gereklerini göz ardı ederek "söz"den söz eden bir Tır- mık'ı yeğledim. Sizi bilmem, ama ben uzun süredir bu kadar keyifle klavye şaklatmamıştım... 'Demirel'i uzatacağız' Cumhurbaşkanlığı seçimleri konusunda, siyasetçilerin "resmi" görüşleri ile "gerçek" görüşleri oldukça farklı... Hükümet ortağı partilerin liderleri Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e de yeniden seçilme yolunu aralayan "5+5" formülü üzerinde anlaşmalanna karşın, DSP, ANAP ve MHP gruplan içinde farklı görüşler dile getiriliyor. ANAP lideri Mesut Yılmaz'a yakınlığıyla bilinen İstanbul Mılletvekili Cavrt Kavak, kendisine "Ne olacak bu cumhurbaşkanlığı seçimi" diye soranlara şu yanıtı veriyormuş: - Demirel'i uzatacağız.... ANAP Bitlis Mılletvekili Kamran Inan'ın görüşü biraz daha farklı: - 5+5 yetmez, 5 çarpı 5 olmalı... Bazı millervekilleri de dört işlemden birini daha formüllere ekliyoıiar: - Cumhurbaşkanlığı 5 yıllığına bir kez seçilsin. 7 eksi 5 olsun. Bu durumda Demirel borçlu kalır.. Bazı ANAP'lılara göre de artık 75 yaşında olan Demirel'in "yaş haddinden emekli olma" zamanı geldi, geçiyor... Çeçenler, Çiller döneminde nasıi başarıdan başarıya koştu? DYP Genel Başkanı Tansu Çilter, her grup toptantısında hükümete çatarken, DYP iktidan dönemindeki başanlartnı da öve öve bitiremiyor. Ustelik de hükümetin her yaptığının temelinde DYP "harcının" bulunduğu iddiasında. Çiller, geçen haftaki grup toplantısında önce Telekom Yasası'nın çıkıştnı DYP iktidanna bağladı: "Biz 8 yıl önce PTT'nin T'si diye birproje getirdik, Meclis'ten geçirdik, Anayasa Mahkemesi'ne götürdüier. Şimdı, 8 yıl sonra bizim dediğimize geldiler." Çilier, daha birçok projeyi DYP'ye mal ettikten sonra konuyu Çeçenistan sorununa getirdi: "Şimdi, bu hükümet döneminde, Grozni'nin düştüğü yönünde haberier geliyor, DYP iktidan döneminde, Çeçenler'in başandan başanya koştuğunu herkes biliyor." Grup topiantısını izleyen bir partili, Çiller'in övünmeleri karşısında "pes" dercesine kendi kendine mınldandı: "Herhalde o yüzden bir daha iktidaryüzû görmedik." FP'nin kağnısı nasıl çamura saplandı? FP'de tartışmalı günler yaşanıyor. Art arda saatlerce süren toplantılar yapılıyor, kapalı kapılar arkasında parti yönetimine verip veriştiriliyor. Olağanüstü kongre isteklerinin dile getirildiği son grup toplantısında söz alan her milletvekili, partinin iyi yönetilmediğinden şikâyetçi oldu. Bu konuşmalan dikkatle izleyen Ankara milletvekili Cemil Çiçek, hem genel merkez yönetimine hem de kongre öncesi muhalif çıkışlannı hızlandıran "yenilikçilere" şu fıkrayla göndermede bulundu: "Adamın birinin kağnısı öküzün peşinden gittiği için çamura saplanmış. Kan ter içinde kağnıyı kurtarmaya çalışırken 'Selamünaleyküm' demiş biri. 'Hemşerim, nasıl oldu da saplandın bu çamura' diye sormuş. Adam anlatmış, 'Öküze uydum, gittiği yere sürdüm kağnıyı ve çamura saplandım'. Diğeri 'Öküzün aklına uyarsan böyle olur işte. Hadi bana eyvallah' diye çıkışmış ve arkasını dönmüş yüriiyüp gitmiş. Bizimki canhıraş bir şekilde kağnıyı çamurdan kurtarmaya çalışırken, başka biri gelmiş. Aynı sorulan sormuş, aynı yanıtı almış ve o da arkasını dönüp gitmiş. Bir, üç, beş gelen gitmiş, gelen gitmiş... Sonunda biri daha gelip 'Selamünaleyküm' deyince adam dayanamamış patlamış, 'Eğer el atıp yardım edeceksen t,ıV,r T aleykümselam, yok akıl verip <A u,, gideceksen hadi sana güle güle'...." Yakınlığın santimetrik ölçüsü Kuşkusuz, Başbakan Yardımcısı Hüsamertin Özkan'ın en belirgin özelliği Başbakan Bülent Ecevit'in "gölgesi" gibi her zaman yanında hazır ve nazır bulunmast. ANAP'lı Yaşar Dedelek'in dikkatini çeken ise bu yakınlığın "santimetrik" ölçüsü. Kuliste gazetecilerle sohbet ederken, Dedelek bu yakınlığa dikkat çekti: "Yahu Hüsamettin Bey'i kutlamak lazım aslında." Gazeteciler "Neden" diye sorunca Dedelek; "Bu yakınhk hep 10 santim, ne az ne çok." Sonra da Özkan'ın öğrencilik yıllarındaki dans şampiyonkjğuna gönderme yaptı: "Bu dansçılıktan gelen biryetenek olsa gerek..." Kır bir banka, kır bir POAŞ DYP Genel Başkanı Tansu Çiller, hükümetin özelleştirme politikasını bir fıkrayla süsleyerek eleştirdi: Hoca bir gün alışverişe çıkmış. Bir dükkâna girmiş, dizi dizi yumurtalan göstermiş: - Bunlar kaç para Dükkân sahibi, "kınk olaniar 30 para, sağlam olaniar 100 para" demiş. Hoca istifini bozmamış: - Kır bana şunlardan 20 tane... Çiller sözün devamını getirdi: - Bu hükümet de böyle özelleştirme yapıyor; kır bana bir banka, kır bana bir POAŞ... Türey Köse, Ayşe Saym, Sebahat Karakoy'un, Emine Kaplan
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle