Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 3 ŞUBAT 2000 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
ın/ı
Tutuklandığımda tek başıma geldiğim Istanbul'danîzmir 'epolis eşliğinde gönderildim
Paşa'da tahliye sevinci
O
ifgeneralin buynığu gereğince
önce Emniyet Müdürlüğü'ne,
sonra da polis tarafından
gideceğimiz Ankara, tzmir Sıkıyönetim
Komutanlıklan'na teslim edilecektik.
Otüar bizı bırakırsa bırakacaktı. Sabah
erkenden Yarbay bizi bir cemseye
büıdirdj; ayn ayn eljmızı sıkti uğurladı.
Bizi Üsteğmen Emniyet'e teslim
edecekti. Emniyet'e geldiğimizde,
hepimizın (tahtı muhafazada)
yerlerimize gönderileceği anlaşıldı.
Ankaralılar aralannda para toplayıp bir
mınıbüs kıraladılar. Birkaç polis de
onlan götürüyordu. Bana gelince, daha
önce değindığim gibi, Üsteğment rica
ettim: Uçak parasım polis arkadaşın da
ben vereyim... dedim. Bu dileğimi
•Üstegmen komisere söyledi. Komiser
bana sordu: "Feld bizinı mennınımuz
sonra İzmir'den nasıl dönecek?" "Ona
biletini gidiş dönüş alınm" dedim. Bir
an önce ev ıme varmak ıstiyordum.
Otobüsle, trenle tzmir, bir hayli zordu,
uzun yoldu. Parayı gözden çıkardım;
yanımda vardı. Bu kez Sansaryan
Hanı'nda bize iyi muamele ediyorlardı.
Ne var ki evrakîn imzalanması için
Vali'yi bulmak gerekiyormuş ya da vali
yardımcılanndan birini. Günlerden
pazardı. tmza için kimseyi
bulamıyorlardı. Akşam vaktine degin
üç dört polısle- tabancalarla be1leri
Büslüydü. sıcaktı, ceketleri
çıkarmışlardı- bir odada bekJeştik.
Refafcatçlm de Izmirll
Beni Izmir'e götürecek polis,
lzmirlrymiş; ailesi tzmir'deymiş.
Birkaç saat ailesini görme fırsan
bulabıleceğınden memnundu. Bunu
Sirkeci Gan'nın önünden bir Yeşilköy
dolmuşuna bindiğimızde öğrendim.
Y
eşilköy Hava Alanı'ndaki
İzmir'den gelirken beni
karşılayan başkomiser, uçakta
bize yer buldu (yer yok demişlerdi önce
bilet satanlar). Sabah karanlığından
ben ayaktaydık, ne olacaksa olsun dıye
ancak saat 20'de Izmir uçağına
binebildik. Yanımdaki polis, Emniyet
Amirliği kursu göriiyormuş. "Bir flçeye
kapağı atabüsem-" diye yakınıyordu.
Ben de lâf olsun diye "Büirim, Oçderde
. Emniyet Amirtiği zordur. Hele üçelerde
nazar kurulduğu günkr. yankesidler,
fhırHztar kaynaşır-" dedim. Polis.
i güldü: "Ayıp ettin ağbey, bunca
! deneyimimiz var; bu haşarat ttçeye
smınadao ginneden önce yakalanır-"
karşılığuu verdi. Polislerin böyle
..bugünkü iyi, yumuşak tutumuna pek
şaşıyordum. Izmir Çiğli Hava
Alanı'ndan bir taksiye binmek gerekti.
Kemer'deki 10. Şube'ye geldiğimizde -
bu şube, siyasi polisce o sıralar
ı lcurulmuş, öyle dediler bilmem- genç
bir başkomiser karşumza çıktı.
Sıkıyönetlm beni Istemlyor
Güç belâ beni getiren polis,
başkomisere anlatabildi. Genç
başkomiser "Sabah getir, Sıkryönetiın'e
sevk edetim.." diyordu. Sonunda beni
teslim aldığına ilişkin bir kâğıt
imzalayıp polise verdi. O da hemen
"Geçmiş oîsıın Samim Bey!" diye elimi
sıkıp bıraktı gitti. Başkomiser, telefona
uzandı; Sıkıyönetim'i buldu.
"tstanbul'dan getirildiğimi, bir yaa ile
kendikrine testiın edileceğbni" bildirdi.
Konuşmalardan anladığıma göre
Sıkıyönetim deki nöbetçi subay, beni
teslim almak istemiyordu. Şımdi, hiçbir
komutan yok. Bizim aradığımız
(şahıslar) arasmda Samim Kocagöz,
yok! diyordu.
S
onradan yardımcısı olduğunu
öğrendiğım kabak kafalı bir
komiser cam sıküarak
"Şimdi bunu ne yapacağn?" diye
söylendi. Başkomiser:
"Sizi bir karakota göndereyim;
sabahlayıiL, yann Sdayönetim'e tesfim
ederizJ" dedi. Ben de:
-Bırakın eve gide\inı: sabah erkenden
gelirim. Sıkrvönetim'e gideriz*
karşılığını \ erdim.
"Sorumluluğumuz var, otanaz."
"Pfeki komiser bey" dedim, "siz bu gece
sabaha dek nöbetçi misiniz burada?"
"Evet,nöbetçiyim."
-Ben de şu koltukta sabaha dek
otursam olmaz mı?"
"Peki oldu" diye gülümsedi. Ekledim:
"Hem biraz sohbet ederiz- vakit
geçer-." '
"Pekâlâ..."
Komisere kttap sözü
Başkomiserin bana karşı bu tutumuna
yardımcısı çok öfkelendi, ama bir şey
diyemedi; yalnız konuşuyormuş gibi
bana sordu:
"ISecisin? Ne iş yaparsın?" Benim
yerime Başkomıser karşılık verdi:
"Yazanur." Sonra bana döndü:
"Babam benim ortaokul öğretmeniydL
Sizden sık sık söz ederdi. Kusura
bakmayın hiçbir kitabımzı
okırvamadım.. Ancak okuldaki bir
kitabımızda bir parça vanta sizdenJ"
Başkomiserin adını, soyadını aldım.
Adresini yazdım:
"Size bir ild kitabunı yoUanm.." dedim;
pek sevindı. Sonra söz. polislik
mesleğine. oradan aylıklara döküldü.
Arada bir telefon çalıyor; yine arada bir
başkomiser bir yerlere telefon
edıyordu.
Yardımcısı, köşedeki masada,
(müstehcen) diye toplanan bir yığm
SAMİM KOCAGOZ
u yazdıklarıma, başıma gelenleri
anlattıklanma bakıp, denebilir ki
olup bitenleri şakaya, alaya
alıyorum. Bilerek böyle bir dil
kullandım. Anılanma da 'Bu da
geçer yahu!' dedim. Hem de
_y yazmak için anılanmı öfkem
geçsin diye bir hayli bekledim. Biraz sabırlı
olursa insan, gerçekten kime kızmak
gerektiğini daha iyi kestirebiliyor.
Boran ve Aren'in tahliye isteği reddedildi
ACAPÎVAS -.AT SOA r
!
r
2 profesör
ile 3 gnıeteci tutuklandı
Prof. Babri Savcı
sağlık durumu
nedeniyle
serbest bırakıldı
lCumbari<rlB<ıro»<ı)
Anktrt Sıktvon»*:ra
tt£ırM^at oır «urfdtt
bulunrturuKın ve onceki citn
hakktnda tu'ukîam» kararı v
rtlen Prof B«hn S^veı, <Jön ak-
t»m ««8lık liummıı n«><^nlyt«
•«rbeot bırskıimifttr.
GSralttods hulunduffıı »ür*
tçtnd*. *a|hk durumu tehükrli
Ravcı.
Altluıt» «rınarsk» «rrh««t
. Sungurbey
ve DISK yönelicileri
serbest bırakıldılar
dergiyı kanştınyordu. Ortalıkta berbat
bir gübre kokusu, alay alay adama
saldıran sivri sinekler vardı. Çantamı
kapuım yanına koymuştum. Pardösümü
ayaklanma sardım oturduğıım yerde.
B
öylece saat gece yansından sonra
ikiyi bulduk. Başkomiser, bir
telefondan sonra bir baskının
ertelendiğinı öğrenınce ayağa kalktı:
"Ben, >ııkanda biraz kestire>im.." dedi
yardımcısına. O da:
"Buyurun» ben buradayım_."
karşılığmı verdi.
Başkomiser koridordaki muslukta elını
yıkıyordu. Yardımcısı, damdan
düşercesine bana:
"Yazarmıssuu. böyie müstehcen hikâye,
kitap da yazar mısın" sonısunu sordu.
Güldüm:
"YazmanL." karşılığmı verdim. Bu
soruyu, karşılığımı musluk başmdaki
başkomiser duydu. Işaret parmağı ile
yardımcısınj çağu-dı. Ne söylediyse
söyledi ki, adam bir kanş surat gelip
masasına çökrü. Ters ters bana
bakmaya başladı. Böylece bir iki saat
daha geçırdık.
y ^ o k yorgundum; oturduğum yerde
I başımı duvara dayayıp uyumayı
^^/denedim, ama ne sineklerden ne
de-?ıkıntıdan uyuyasım yoktu, uyuma
olanağı da yoktu. Saat üçe doğni,
komiser yardımcısı önce odanın içinde,
sonra koridorda bir aşağı bir yukan
dolaşmaya başladı. Bir ara bir adam
geldi, yanm saat bir koltukta kestirdi;
sonra kalktı gitti. Komiser yardımcısı
bana:
"Ben, şu karştdaki odada, masanm
ûstünde biraz kesrireceğim; sen telefona
bak; ararlarsa beni çağK." buyruğunu
verdi. Gülmemek için kendimi zor
tuttum:
"Buyurun komiser bey, ben
buradayun_." karşılığmı verdim onun
başkomisere dediği gibi. 'Eh..' dedim
kendi kendime, '10. Şube'yi teslim
aldık (!)' Ne de olsa, saym komiserlerin
güvenini kazanmıştım (!) Bu da
bırakılacağımı anlamalanndan ileri
geliyor olmalı. Sonra sabahın altısına
dek sinekleri kovalamakla vakit
geçirdim. Telefon fılân çalmadı. Saat
altı buçuğa doğru bir başka başkomiser
geldi. Bu yaşlıcaydı ötekınden. Nöbeti
teslim aldı. Yukarıdan genç komiser
inmişti. Gelen. bu kim gibisine kaş göz
etti gencine. O da bana:
"Buyurun, çıkm dışama Samim Bey,
havuzun başında çay için, orada
arkadaşlar da \-ar. Saat dokuzda
sekreter hanımlar gelince yazınızı
yazariar, arkadaşlar sizi Sıkn önetim'e
götürecek-" dedi. Yenı gelene
durumumu anlattı. Yeni nöbet alan da
"\-a.. Samim Kocagöz, bu demekJ" diye
söylendi; sonra "buyurun çıkm ha\ıız
kenanna.." diye izin verdi.
Kaçak öğrenct
Bu sırada bir kıpırtı oldu siviller
arasmda; binamn önündekı geniş
alanda -alanın önünde başka bınalar
vardı- bir araba durdu. İçmden orta
yaşlı, orta boylu, inadına suratı asık bir
adam çıkü. Şube müdürüymüş.
Sekreterler de gelmişti. Polisler
kaynaşmaya başladılar; kimi de-
havuzun başından kalkmıyordu.
Sonunda beni içeriye çağirdılar. Sabah
nöbeti teslim alan:
"Çantanızı ahp şu karşıdald arabaja
binin_" dedi. Ha\uza yakm bır yere bej
bir araba yanaşmıştı. Alurdan bır
delikanlıyı çıkardıJar. Bir elinde bohça
gibi bir şey tutuyordu, öteki eli
belindeydi. Topallar gibi iki büklûm
yürüyordu. Sonradan öğrendığime göre
bu delıkanlı öğrenciymiş; iki aydır
kaçakrmş. Dün yakalanmış Yanıma
oturttular. Onun yanına da bir polis
oturdu. Arabayı kullanan polisin yanma
oturan bir başka polisin yanına da Şube
Müdürü geldi oturdu Arabayı
kullanana "Hastanenin ordan geç, beni
bırak, bu it başumza belâ oWu-" dıye
söylendi.
Sıkıyönetlm
Komutanlığındayız
Caddeleri dolaşmaya başladık. Fransız
Hastanesi'nin orda Müdür Bey indi.
Bir kez dönüp bize bakmadı. Etelikanlı
benim yeni mi tutukJandığımı soracak
oldu; yanımızdaki polis "Konuşmaym"
buyruğunu verdi. Direksiyondaki san
saçlı gençten bir polis, gelen geçen
arabalara kûfrediyor; şoförlere ana
avrat sö\üyordu. Berikileronu
yatıştırmaya çalışıyorlardı. Bu öfkenin
nedenini anlayamadım. Üstelik arabayı
da deli gibi sûrüyordu. tçimden
"Bunca badireden sonra bir trafik
kazasma kurban gjtnıesek_." diye
geçırdım. Zaten bu hızla Güney Saha
Deniz Komutanlığı'na. aynı binadaki
Sıkıyönetim Komutanlığı'na varmıştık.
BızımJe geride oturan polis indi. Elinde
bir defter vardı büyûkçe, arasmda evrak
. Bekleme salonuna girdiğimizde, yine
subaylar çıktı karşımıza.
Aralannda teslim olduğum gün
konuştuğumuz Albay da vardı. Şaşkına
dönmüştüm. Çok da yorgundum.
Teselli edici sözler duyduğumu
söyleyebilirim. Az sonra beni bir geniş
odaya aldılar Adli Müsavir'in yanına.
IsmetSungurbey'in
arabasınıyıkattığıpolis
Genç Bûlent Tanör hemen
Izmir'e, Sevinç'e -eşime- telefon
edecekti Ben de sabah çıkınca
Yaşar'ın evine gidecektim. Onda
bir gün kalıp Izmir'e yola
çıkacaktım. Zaten birkaç
gömleğim Yaşar'lardaydı.
Fstanbul'da kimsem ohnadığı için
eksik olmasm, bana da TBda
bakıyordu. Necati Cumafa da sık
sık beni anyordu. Istanbullu
arkadaşlar gittikten sonra, koridor
pek sessiz kaldı diyecektim, ama
öyle olmadı. Astsubaylanmız
bize güzel bir uğurlama gecesi
tertıplediler. Bizi her gün üraş
eden berberimiz meğer çok güzel
saz çalarmış. Bize saz çaldı; hep
birlikte türküler söyledik. Bu
sırada aklıma tsmet Sungurbey
geldi: Giderken 'Yahu gece vakti
beni görünce evde şaşıracaklar;
kaçtun diyeyim de korkuta>im
bari_" diye şaka ediyordu. Ben
de sormuştum: "Araba
yıkatmaya de\ am mı İsmet Bey?"
Gülmüştü, "o kaçmışür işte-
yoksa her gün araba yıkatırdımJ"
diye karşıhk verdi. Bu araba
yıkatma hikâyesini bana birkaç
kez anlatmıştı Sungurbey:
Fakültedeki odasma bir kapıcı.
hademe vermişler eskisini
değiştınp. O da polis olduğunu
bu adamın anlamış. Her dakika
kapısmın önünde dikilmesine
sinirleniyor, kızıyormuş.
Sonunda bir iş icat etmiş.
Sabahleyin derse geldi mi; polis
kapıcısına buyruk veriyormuş:
Arabamı yıka. ya da yücat!..
"Adanu böyiece başundan
savuyordum durduğum «rde
öfkeİenmektense-" diyordu.
Kocagöz, 12 Mart 1971 yıh sonrasında yaşa-
nılan dönemin bir yönünü yansıtan anuan-
m yazmayı,tutuklanmalannın üçüncü yıhnın
aynı gününde, 18 Mayıs 1974'te birirdL
Bir masada denizci üniformasıyla Adli
Müşavir otunıyordu; ona yakm bir
masada da bir candarma albayı.
Öğrenciyi benden önce getirip bir
sandalyeye oturtmuşlardı. Ben
yaklaşmca, rütbesini kestiremediğun
denizci hukukçu müşavir, ayağa kalktı;
elimi sıktı; sonra candarma albayı elimi
sıktı. Hâkimin karşısındaki koltuğa
oturdum. Hoş geldiniz dediler. Adli
Müşavir, yandaki masada makinede bir
şeyler yazan yine bir denizci astsubayı
başı ile işaret ederek: "Samim Beyin
işini şimdi kolay ederiz" dedi, öğrenciye
dönerek "Nh'e iki aydır kaçtm be
oğJunı: belki şimdiye dek serbest
bu-aküınnn.." dıye söylendi. Sonradan
gazetelerden adını öğrendiğim
delikanlı Celâl Koç'muş. Gayet rahat
komutana karşılık verdi: "Efendim,
poBs çok dövüyor, bu )üzden kaçtun."
A
dli Müşavir, nedense bu
karşılığa şaştı. Kapının yanında
dikılen polise baktı. Sonra bana
döndü
"Siz, bunca zaman gözaHında kaldmız;
ne dersiniz Samim Be> " diye sordu.
Önce bır şaşaladım. Ölup bitenden
nasıl haberi olmaz diye yargıcın. Sonra
u
Bu konuyu özel olarak size aniatmak
isterim komutanım-" karşılığmı
verdim. "İstanbuJ Emnhet
Müdürlüğü'nde nekr gördüğümü,
başıma neler geidiğini size anlaûnnu'"
dıye ekledim. Komutan. kapının
yanmdakı polise baka baka:
"PekL ö\1e demek_" diye söylendi.
"Sizin durumunuza gelince" diye bir
kâğıt uzattı yazıcıya. Ben,
"tstanbul'dâki arkadaşlan, Da\ utpaşa
Ktşlası'nın kaptsmdan bırakülar önceki
gece-" diye nunldandım. Astsubayın
yazıp uzattığı kâğıtlan imzalarken
"Bir ilisiginiz ohnadığı için ben de sizi
bffaknonun. evinize gidebilirsinizJ'
dedi. fmzadan sonra ayağa kalktı, yine
elimi sıktı.
'Blzi komutana rezil ettin'
Candarma albayı da elımı sıktı.
Dışanya çıktım. Bekleme salonuna
döndünı. Çantamı alıp yürüyecektım ki
subay arkadaşlar bırakmadılar, ılle bir
çay içeceğiz.. dediler. Üç genç subaydı
beni ağırlayan. Gelen çaylan içerken
basbayağı dertleştik. Sonra çantamı
alıp teşekkür edetek Sıkıyönetim'in
rrke*dıvenienn<ien mdım İki yakama
bir taksi için bakmrrken bizi yargıç
komutanın huzuruna çıkaran ve de kapı
yanında bekleyen polis, yanıma
yaklaştı. Öğrenci de beri yanda
duruyordu. Polis arabasını
beklıyorlarmış. Bu polis de tıpkı
tstanbul'dakiler gibi getirip
götürücüymüş:
"Bizi komutana rezil ettin be agbey. Biz,
getirici götürücüyüz, nasıl konuştun
öyle" dıye şıkâyet ettı -tzmir"de dün
akşam bana iyi davrandınız. Ben,
komutana tstanbuTda gördüklerimi
özel olarak anlata>ım dedim_"
"Geçmiş olsun- Sana bir taksi
bulayım." "Zahmet etme- şimdi
geçer-."
Geçiyordu da.. Durdurdum taksiyi.
Kendi kendime söylendim yerleşirken
"Bu da geçer yahu!"
öfkemin geçmesini
bekledim
Karşıyaka'ya eve doğru giderken
düşündüm kaldım: Izmir'de
Sıkıyönetim'e teslim olduğum gün, btr
'Komutan' sözüdür dönmüştü ortalıkta.
Komutan. beni bırakmıştı gidip
tstanbul'a teslim olayım diye. Bu
komutan öyle Sıkıyönetim Komutanı
CemaJ Suer değildi. Şimdi anlıyordum
bu komutanm kim olduğunu; bu
komutan Adlî Müşavir, Yargıç
Komutandı, bıraz önce gördüğüm...
Sonradan konuştuğum tzmir'de
tutuklananlann avukatlan, bu yargıç
komutanm çok iyi yürekli ve dürüst
olduğunu söylediler. Kesin delil
olmadan kimseyi tutuklamamış... Öteki
komutanlara gelince, Suer ve Türün
özel n'carethanelerin yönetım kurulu
üyeleri oldular emekli olur olmaz. Şu
yazdıklarıma, bakıp, denebilir ki olup
bitenleri şakaya, alaya alıyorum.
Bilerek böyle bir dil kullandım.
Anılanma da 'Bu da geçer yahu!'
dedim. Hem de yazmak için anılanmı
öfkem geçsin diye bir hayli bekledim.
Biraz sabırlı olursa insan, gerçekten
kime kızmak gerektiğini daha iyi
kestirebiliyor. Bu olaydan birkaç ay
sonra beni yine şaşırtan bir olay
meydana geldi: Bir gün -24 Eylül
günü- Izmir'in Gültepe semtinin
karakolundan komiser muavini telefon
etti: "Samim Bey" dedi, "sizi çok iyi
tanınm. Ben de Sökenyim. Gültepe'ye
bir karakol yaponyoruz. Karakol
yapdrma derneğimize bir bagışta
bulunur musunuz?" Doğrusunu
söylemem gerekirse, son derece
öfkelendim. Aklundan bir anda neler '
geçmedi? Yine o anda düşündüm ki bu
komiser muavini arkadaş; ilk kez bir
polis, beni 'iyi adam' olarak biliyordu
(!) Evime gönderdiği bır polise, kestiği
bağış makbuzu karşılığı -078 numaralı
Gültepe Karakol Yapürma Derneği
makbuzu- iki yüz elli lira bağışladım.
Benim de katkımm bulunduğu bu yeni
karakolda dayak yiyenlere, yiyeceİdere
helâl olsun (!)
Bltti
DUZYAZI
ORHAN BİRGtT
Krizsiz Bir Seçim İçin...
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin, bizde çoğu kez
kriz getirdiğini söyleyenler yanılmıyoriar.
Geçmiş ömekteri bir yana bırakalffn.16 Mayıs 2000
tarihi, daha ufuktayken, krizin ilk belirtileri, koalis-
yonu oluşturan üç parti arasında giderek yaygın-
laşmakta olan bir güvensizlik rüzgânyla kendisini
gösteriyor.
Koalisyonu oluşturan partilerin liderleri, birbirle-
rine olduğundan daha çok kendi partilerinin mil-
letvekillerine de güvenemediklerini saklamıyorlar.
Oysa, 57. hükümeti oluşturan DSP+MHP ve
Anavatan partilerinin genel başkanlan, bugüne ka-
daröyle biruyum sergiliyorfardı ki. en çetin sorun-
larda ve o arada kimi anayasa değışikliği durumun-
da bile, bir doruk toplantısı düzenleyerek,,partile-
rinin tüm yetkili organlan adına bağlayıcı karariar
alabiliyor ve bu kararlan kamuoyuna açıklıyortar-
dı.
"5+5" seçeneği de öyle bir üçlü dorukta karara
bağlandı. Uygulamada, DemireTin süresinin uza-
tılması olarak tanımlanabilecek olan bu anayasa
değişikliği için üç lider bir araya gelirken, özellikle
Mesut Yılmaz, Ecevit ve Bahçeii'ye dönerek
kendi yetkili organlanna danışma ihtiyacı olduğu-
nu söylemedi.
Acaba, parti grubunda Demirel'in cumhurbaş-
kanhğının uzamasına karşı çıkan azımsanmayacak
bir oy potansiyeli olduğunu hiç hesaba katmamış
mıydı?
Bu yüzden, Türkiye'de şayet 16 Mayıs seçimle-
ri bir krize dönüşürse, öyle bir durumun başlıca so-
rumlusunun Anavatan Partisi ve onun genel baş-
kanı olacağı bilinmelidir.
Cumhurbaşkanlığı seçimi için Anavatan Parti-
si'nden kaynaklanmakta olan bunalım,,bu parti
grubundaki kimi milletvekillerinin Süleyman Demi-
rel'i yeniden seçmek istemeyişlerinden mi doğmak-
tadır? Yoksa, o milletvekillerinin önemli bir bölü-
mü genel başkanlan Mesut Yılmaz'ı, tıpkı Turgut
özal gibi, Çankaya'ya yolcu etmek için adeta ye-
minli bir grup mu oluşturmuşlardır?
Bence öncelikle aydınlatılması gereken budur.
Şayet ANAP grubunda, mesela Ekrem Pakde-
mirii örneği gibi, başka partilerdeki milletvekilleri
arasında da Süleyman Demirel'e alerji besleyen-
lerin olduğu bilinmektedir. Ama yine bilinir ki, Tür-
kiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinin sorumluluğu-
nu üstlenmiş her aklı başmdaki yurttaş, cumhur-
başkanlığı ya da başka görevler için tavır belirier-
ken, hisleriyle değil, ülke çıkarlanyla hareket etme-
lidir.
O zaman, galiba koalisyonun üçüncü partisin-
deki asıl sıkıntıyı, Demirel'in görev süresini uzat-
mak değil, güçlü rakibi seçimlere girmeden kulvar
dışı bıraktırarak, bir kriz olasılığı içinden Mesut Yıl-
maz'ı Çankaya'ya yollama planlan oluşturmakta-
dır.
Her 40 yaşını doldurmuş, üstelik yükseköğrenim
görmüş Türk yurttaşı gibi, cumhurbaşkanlığı gö-
revini üstlenmek elbette Sayın Mesut Yılmaz'ın da
hakkıdır. Ama Sayın Yılmaz, bir yandan arkadaş-
lanna cumhurbaşkanlığı sorununu kişisel duygü-
lara dayandırmamalannı telkin ederken, öte yarv
dan yine onlara dönerek "Bakın aklınızdan çıkart-
mayın; ben aday değilim" demeyi nedense aklına
getirmemektedir.
Ben Anavatan Genel Başkanı'nın yerinde ol-
sam, cumhurbaşkanlığı sorunu için öncelikle ken-
di adaylığının söz konusu yapılmamasını kamuoyu
aracılığı ile kendi milletvekillerine açıklanm.
Faks:0212 677 07 62
E-Mail:ortıan.birgit(a do.nettr.
Sorun plansız kentlesme
^Istanbul trafiğbıiıı
çozumu denız ve
rayh ulaşım'
• TMMOB Şehir Plancdan Odası Istanbul
Şube Sekreteri Ali Rıza Nurhan, "Ya tarihi
yok ederek otopark alanlan ve geniş yollar
açacağız ya da deniz ulaşımını ve rayh
sistemi öne çıkaracak kararlar alacağız" dedi.
Istanbul Haber Servisi- dedi.
Istanbul'da iyi bir planla-
ma ile deniz yolu ile yol-
cu taşımacüığmm, kıyıya
uzak yerleşmeler için ise
raylı sistemin ulaşım so-
rununun çözümüne büyük
bir katkı sağlayacağı be-
lirtildi.
TMMOB Şehir Plancı-
lan Odası Istanbul Şube
Sekreteri AH Rıza Nur-
han'a göre tstanbul'un tra-
fık sorununun ana kayna-
ğı planlı bir kentleşmenin
gerçekleşememiş olması.
Günde 9 milyon 300 bin ki-
şinin motorlu araçlarla, 5
milyon kişinın de yaya ola-
rak yolculuk ettiği kentte
rayh sistem ve deniz ula-
şımınm genel ulaşun için-
deki toplam payı sadece
yüzde 6.2. Toplu ulaşım
kavramma en yakm olan
otobüsün ulaşun içindeki
payı ise yüzde 34.1.
Bireysel ulaşımın sem-
bolü özel otomobilleıin pa-
yı yüzde 19.2 gibi yüksek
bir orana ulaşırken, bu oran
yüzde 9.4'lük bir paya sa-
hip taksi ve dolmuşla da-
ha da yükseliyor. Geri ka-
lan yüzde 11.5'lik pay ise
özel servislere ait.
tstanbul'un topoğrafya-
sı ve tarihi mekânlannm
araç trafiğine uygun olma-
dığını belirten Nurhan, "Ya
tarihi yok ederek otopark
alanlanvegenişyoliar aça-
cağız ya da deniz ulaşunı-
m ve rayh sistemi öne çıka-
racak kararlar alacağız"
Istanbul'un 260 kilomet-
relik sahili, bir uçtan diğer
uca uzunluğunun ise 100
kilometre olduğunu anım-
satan Nurhan, şunlan söy-
ledi:
"Avrupa'ıun önemli
kentlerinin ulaşun sorunu
metro ile çözûhnûş. Bizde
ise metro inşaatı çokyavaş
flertiyor. Londra merrosu-
nun 100 kilometre olduğu
düşünulürse, yılda 1 kilo-
metre inşaat htnyla bu se-
viyeviyakalamamız müm-
kflndeğadir."
Ali Rıza Nurhan, plan-
sızhğm trafikle birlikte ağır
çevre sonmlarmı da yarat-
üğma değinerek, açıkla-
masında şu görüşlere yer
verdi: "Planlama kararla-
n rant amaçu. alt>apısı ol-
mayan bölgelere büyük bir
karmaşa getirecek şeküde
tepeden inme olarak ahm-
yor. İnsanları daha hızh
ulaşbrmak içinyeni köprü
kararlan ahmyor. Halbuki
Istanbul'un sorunu ulaşa-
mamak değil ulaşüğı yer-
de aracuu park edecekye-
terli otoparkalanı bulama-
maktır.
Eminönü, Fatih, Beşik-
taş, Mecidiyeköy vebenze-
ri iş alanlanna araçlan ile
getenler otoparkbtuamadı-
ğıiçin fazladan 30-40 daki-
ka trafiğin içinde kahyor.
Ara sokakbnn tamamı oto-
parka dönüşûrken, buyol-
lara itfaiye ve ambülans-
larrngirmesi engelleniyor."