16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 3 ŞUBAT 2000 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 Kil Istanbul Bağcılar'da Hoca Ahmet Yesevi llköğretim Okulu'nda... 77C sınrfında... Tüm derslerinden tam not alarak geçen dönem okul birincisi olan bir öğrenci, Türkçe dersinde öğretmenin ders dışı bir sorusuyla lcarşılaşıyor INerelisin sen?" Öğrenci Urfalı olduğunu söyteyince, kendisinin Konyalı olduğunu anlatan öğretmenin yanıtı: "Otur yerine... Kıl oldum sana!" Elektronik posta: [email protected] Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Milli Inek Meclis'e gelmiş.. "Başımıza bu da mı aelecekti!" Kaş'ta Antalya'nın Kaş ilçesinde... Kimi Diyanet Işleri Başkanlığı'na, kimi Sağlık Bakanlığı'na, kimi Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı kurumlarda devlet memuru olarak çalışan kişiler mesaiden sonra toplandıklan "nur"lu tarikat evinde konuşuyor... Toplantıdakilerden biri, "yukarT'dan gelen talimat doğrultusunda ilçedeki ilköğretim okullannın 6. ve 7. sınrf öğrenci mevcutlannın çıkartılmasını istiyor. Öğrenci sayısı yeteıii bulunursa tarikatın dersanesi açılacakmış! ' ' ükümet ortağı Anavatan Partisi'nin Genel Başkanı Mesut Yılmaz, Hizbullah eylem- lerinden halka dini öğretmeyen Diyanet Iş- leri Başkanlığı'nın sorumlu olduğunu bu- yurunca Ankara'daki dostumuz Veli Yıldınm, almış kalemi eline: "Mesut Bey yerden göğe kadar haklıdır. Mesut Yılmaz haklıdır, çünkü Iran'a, Irak'a giriş çı- kışları denetleme ve Hizbullah'ın eğitim çalışmala- nna ilişkin istihbaratları toplama yetkisi ve sorum- luluğu başbakanlarda değil Diyanet'tedir ve Türki- ye'de federasyon sjstemini gündeme getiren genel başkanlan Turgut Özal'ı da başbakan ve cumhur- başkanı yapan Diyanet'tir. Mesut Yılmaz haklıdır çünkü, şeyhleri güvenlikten birinci derecede sorumlu makam olan Içişleri Ba- kanlığı'na oturtan da Diyanet'tir.. Haklıdır çünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin yı- kılmasıyla kurulacak Kürt Islam Devleti'nin ve Orta- Diyanet doğu'da eyaletlerden oluşacak sistemin altyapısını Osmanlı Devleti palavrasına oturtan da Diyanet'tir... Mesut Yılmaz haklıdır, çünkü dini cemaatlerin eko- nomik yönden beslenmesini ve vergi bağışıklığı ka- zanmasını sağlayan yasayı çıkartan, şeriatçı vakıf- lann parasal kaynaklannın denetimini sağlayacak ya- sayı engelleyen de Diyanet'tir. Mesut Yılmaz haklıdır, çünkü, eğitimi özelleştiri- yoruz şiarıyla cemaatlerin yurtlar, dersaneler, okul- lar, üniversiteler kurmalarına olanak sağlayan yasa değişikliğini yapan da Diyanet'tir. Haklıdır, çünkü şeyhleri ve şeyhlerle bağlantılı ki- şileri partinin kanatlan altına alarak Meclis'e sokan Diyanet'tir. Mesut Yılmaz hakltdır çünkü, Körfez Savaşı'ndan bir koyup üç almak isteyen Diyanet'tir; Tansu Çil- ler'i sonjşturmalardan kurtaran oyların arkasında Diyanet vardır; devlet kesesinden Turgut Özal'a glo- bal bir anıt mezar yaptıran da Diyanet'tir... Mesut Yılmaz haklıdır, çünkü, Hizbullah'ın filiz- lendiği ve daha sonra serpilip geliştiği dönemlerde ülkeyi Turgut Özal, Yıldınm Akbulut, Mesut Yılmaz yönetmemiş, Süteyman Demirel, Tansu Çiller, Nec- mettin Erbakan, Bülent Ecevrt, başbakanhk yap- mamış, Diyanet Işleri Bakanlığı koltuğuna oturanlar bir yandan yasamayı bir yandan da yürütmeyi bir- likte götürmüştür. Mesut Yılmaz haklıdır, çünkü açılan resmi, gayri resmi ve hemen hepsi kaçak camileri yeterli görme- yip 'iyi tarikatçılar'la işbirliğini Diyanet kendi başına çizdiği politikalarla yürütmüş, 'imam' kılığında ca- milere sızan yabancı militanları da Diyanet görmez- den gelmiştir." Bu bakımdan Diyanet özelleştirilmelidir! SESSÎZSEDASŞ,(!) NVRİKURTCEBE Oğpetmenlertparasızbrakankaymakanı Bir öğretmen, televizyon başında anılannı tazeliyor... Yıl 1976... Süleyman Demirel'in başbakanlı- ğındaki Ikinci Milliyetçi Cephe Hükü- meti iktidarda... Konya'nın Ermenek ilçesindeki de- mokrat ilkokul öğretmenlen iktidar- daki ülkücülerin baskısından ve on- lara *yardıma" olan kaymakamdan bu- nalmış durumda... Demokrat öğretmenler her türlü baskıya direnirken o yıl, ilçe merke- zindeki bir arkadaşlannı maaşlannı almak için mutemet seçiyor. Mute- met seçilen öğretmen TOB-DER'li... Ermenek Kaymakamı, TÖB-DER'Iİ bir öğretmenin mutemet olmasını kabul etmiyorveMHP'yeyakınlığıilebilinen bir öğretmenin mutemet seçilmesini istiyor. 130 kadar öğretmen seçtikleri mu- temette ısrar ediyor. Kaymakam da ita amiri olarak TÖB-DER'li öğretmenin maaşlan almasını sağlayacak yazıyı im- zalamıyor. öğretmenler dört ay ma- aş alamıyor. Kaymakam, öğretmen- lerin pes etmesini beklerken esnaf alacağını istemediği gibi öğretmenle- re borç da veriyor... Kaymakamın he- sabı tutmuyor. Bu arada öğretmenler kaymakamı mahkemeye venyon kay- makam davayı kaybediyor. Yıllar öncesi yaşanan bu olayı öğretmene anımsatan kişi, silah ithal ederek silahlı özel birlikler kurarak televizyonlara çıkan Bat- man'ın eski valisi Salih Şar- man'dan başkası değil... öğretmen, "Keşke" diyor, "1976 yı- lında biz öğretmenler mutemet da- vasından sonra birer birer tazminat davası açıp, kaymakamdan SaJih Şar- man'dan tazminat isteseydik." İOKİJR MEKTUPLARI lletişim: Zeynep Eşiyok Faks: 0.212. 513 85 95 Türkocağı Cad. 39/41 Cağaloğlu 34334 Istanbul Bağ-Kur'dan 11. basamaktan emekliyim Sayın Cumhurbaşkanımız, sa- yın Meclis başkanımız, sayın Baş- bakanımız ve sayın Başbakan yar- ,4u9eunız Devlet Bahçeli, sayın partı lıden Mesut Yılmaz ve dığer parti liderleri... Laık Türkiye Cum- huriyeti devletımizin bu sıkıntılı mali durumunda yardımcı olmak ıçin başta sizler ve tûm milletvekil- lerimizin maaşlannın bir milyar li- rada dondurulması ve yükseltilme- mesı ıçın karar alınması, emekli- lerin de nonnal vatandaşlardan farklı almaması sağlanmalıdıı. Ben Bağ-Kur'dan 11. basamak- tan emekliyim. Ayda 75 mılyon li- ra maaş alıyorum. Ben bir milyar lırayı ancak 14 ayda alabihyorum. Bızun Bağ-Kur emeldi arkadaşla- nmızın çoğu ayda 40-50 milyar li- ra aylık aimakladırlar Hükümeti- mizın son aldığı kararlarla doğal- gazdan telefona, elektnğe, suya, şekere, çaya her türlü maddeye yağ- mur gibi zamlar geliyor. Katma de- ğer vergısi bile arttı. Bu önerilerimin gerçekleşmesi dileğıyle... Hüseyin Şavü / Bağ-Kur emeklisi Ankara'da belediye var mı? Bir Ankaralı olarak bu yazıyı yazmam gerekliydi. Ankara bu ülkenin başkentidir. Üstelik üni- versitelerin büyük bir kısmının ve kamu binalarının bu şehirde olması, şehir nüfiısunun büyük bir bölümünün öğrenci ve me- murdan oluşmasuıı sağlamakta- dır. Yanı Ankara ayduı kent gö- rünümündedir. Böyle olunca, be- lediye hizmetlerinin de bu şehi- re yakışması gerekmektedir. Ne yazık ki, Ankara Büyükşehir Be- lediye Başkanlığı asli görevleri- ni yerine getırememektedir. Bu şehirde belediyenin en asli göre- vi, en basit anlamda ana bulvar, cadde ve sokaklannm temız tu- tulmasını sağlamaktır. Anka- ra'nın en merkezi yeri Kızılay'a giderseniz belediyenin en asli görevini yerine getinnediğini gö- rürsünüz. Kızılay'm ana bulvar, cadde ve sokaklan bir yana, Güvenpark karşısında yer alan ve kapısın- da 'Büyükşehir Belediye Baş- kanlığı' levhası yer alan bina- nın önü dahi pislik, çamur ve tozdan geçilmemektedir. Bu bi- nanın karşısında cadde kenan- na konulmuş eski bir belediye otobüsünden bozma araç ise ma- nav hizmetı görmektedır. Asli görevini yapmayan belediyenin işletmeciliğe kanşmasını anla- mak ise mümkün değildir. Ma- nav aracı da bulunduğu sokak- ta bir çirkinlık abidesi gibi dur- maktadır. Bu belediye başkanı öncesinde çimle kaplı olan Gü- venpark da, yeşile yatınm yap- tığını söyleyen bu belediye baş- kanı tarafından betona dönüş- türülmüştür. Belediyenin olmaz- sa olmaz bazı asli görevleri var- dır. Bu görevlerini yerine geti- remeyen Belediye başkanlan- nın görevlerine el konulması ge- reklidir. Liberalizmin ve detnok- rasinin merkezi olarak halkımı- za empoze edilen Amerike Bir- leşik Devletlerinde görevlerini yerine getiremeyen belediye baş- kanınm en önemli ve en asli gö- revlen elınden alınır ve Federal Hükümetın tayin ettığı bir korrus- yon tarafından bu göevler yen- ne getirilir. Ben nasıl olsa se- çimlegeldim, yaptun oldu bit- ti anlayışı en demokrat ve libe- ral olduğu söylenen ABD'de bı- le mümkün değildır. Şehrin en merkezi yerleri da- hi pislik, çamurdan geçilmezken (Kızılay'm merkezı, Meşrutiyet Cad.), Eskişehır yolunun bir kıs- mı (Ümitköy'e kadar olan kı- sım) defalarca daraltılıp genişle- tilirken, kalmış birkaç yeşil park betonlaştmna yöntemi ile katle- dilirken, aym belediye başkanı dönemmde defalarca kaldınm yaptınlırken, yol genışletme ve yapma adı altmdaki işler yaz ay- lannda yaptırılmayıp kış aylan- na bırakılırken ve bu ışlerin pis- lik ve çamura katkısı ortada iken, belediye başkanınm görevlerini yerine getirdiğini söylemek mümkün değildir. Bu nedenlerle hukümet, her- şeyini örnek aldığımız ABD ör- neğinde olduğu gıbı belediye başkanınm yerine getirmediği görevlere el koymalı. oluşturaca- ğı bir komisyon marifeti ile bu işleri yapmalıdır. Varoşlardaya- şayanlann verdiğı tepki oylar ile şehirlilerin belediye hızmetle- nnden en kötü şekilde yararlan- malan önlenmelidir. Erdoğan Kılıç / Ankara HAYVANLAR ISMAIL GÜLCEÇ KtM KİME DUM DUMA BEHİÇAK [email protected] ÇİZGtLlK KÂMtL MASARACI • •- HARBt SEMÎH POROY semihporoy (dyahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 23 Şubat SAHİBİNDEN Saros Körfezi - Bolayır'da SATILIK DUBLEKS YAZLIK Tel: 0216 336 42 05 0216 336 89 20 ŞİŞLİ 3. SULH HUKUK HÂKİMLİĞl'NDEN 2000/46 Esas 2000.127 Karar Davacı Hatıce SevıJ Togay vekılı Av. N. Sun Tolga tarafmdaji mahkeme- mıze açılan vası tayını davasında: Mecidıyeköy - Ortaklar Cad. Gül Apt 45 4'te ıkâmet ettığı bılduılen mahcur Alı Refik Togay'a kızı Haüce Sevü To- gay'ın mahkememızın 14.2.2000 tarih 2000/46 Esas, 2000/127 karar sayüı Ua- mı ile vası tayın edılmış olduğu ılan olunur 14 2 2000 Basui'8976 KAPTAN2AOE ALI R/Z4 BEY.. f9S4'7E 8U6UH. ÜMLÛ BESTECİ KAPTANZADe AÜ BB* 8£Y, KOM- ££g tÇİN Ğ/rnS/ £DREMİr'7E KALP SSKTESINPSN ĞI-DU. MECİ- OİYB KRUVAZÖRUAJUU SÜVmBISİ MSHMET BEY'İN OStM OUHI- SUNOAN "KAPTAUZAOB ' LAKABIYLA ANILMIŞTI- OHOÖKT LARINDA KAHUN Ö6&EUEREK. A4ÜZİ6E BAŞtAYAN ALI ZA 8£Y'E BU HeDeNLE "KAHUHİ " D£ DSNMİŞTİ. BİR ARA ICARA6ÖZ. orMArARAK BAfARl KAZAMMIÇ, 8UNU, SAHUBl-eRtN&E ROL ALMASl İZLEMİŞTİ. TİyATBD ıt£ YAKIUUĞI, KAPTANZAPB AU RIZA BEY'ıM SEŞ E OPEfZA BESTELEMESıHOE ÖNEMLİ ETK£U OL- MttŞTU. BUNIAR ABASlMDA, "İS7AH8UL EFENPİ- Sj'vE'MACUN HOKKASl"SAYILABİUH. YÜZ KA OAR BESTESı OLAN SANA7ÇININ 'sirAH GĞZ- LÜ KAOIU", "HASm KALBlMPE VANAN0EBPİ ANLAMADIN*6IBİ UNIM ŞABtULAIİI VAepifZ PANO DENİZ KAVUKÇUOGLU Neydi Sorun? "Sizin dönerle, kebapla ne alıp veremediğiniz var" diye sormuştu telefondaki genç erkek sesi, "söyler misiniz, allahaşkına, ne alıp veremediğiniz var?.." Hiçbiralıp veremediğım yoktu! "Yalnızca bi- rer simgeydi onlar.." dıye yanıtladım uykulu bir sesle, "yalnızcabirersimge..."Yağmurlu birpazar sabanı, daha kargalar bile kahvaltıya oturmamış- ken uyandınlıp sorguya çekilmek canımı sıkmıştı doğrusu... Telefonu kapattıktan sonra düşünme- ye başlamıştım... Sahi, olumsuz örneklemelerde niçin bu kadar sık "döner"e, "kebap"a başvuru- yordum ben? Yoksa farkında olmadığım, bilinçal- tımda gızlı bir takıntım, bir "alıp veremediğim" mi vardı kebapla, kebapçılarla benim? Önüme konulduklarında üzerlerine atılmasam bile, "Hayır, istemem" de demediğim kebaplarla, -bir iki bağırsak bozukluğu dışında-, kayda değer bir "sorun" yaşamamıştım bugüne kadar. Kebap- çılarla da keza... Genelde cana yakın, sıcak kan- lı, sevimli insanlar oluyordu kebapçılar... O halde ortada bir sorun varsa, bu sorun, ne kebaplardan ne de kebapçılardan kaynaklanıyordu... Sorun "i>en"dım! Eğer Istanbul'da her gün yüz binlerce insan yüzlerce ton kebap yiyorsa, "fındık lahma- cun"dan "bolacılı Adana"ya kadar geniş bir çeşit yelpazesi, bu kentte yaşayan nüfus çoğunluğunun "orta^c damak tercihi" olmuşsa, -ve ben bunu bi- le bile hâlâ akıntıya kürek çekiyorsam-, sorunu kendi dışımda aramaya hakkım olamazdı!.. Evet, sorun "ben"imgibilerdi!.. "S;z"dik!.. Beyoğlu'nda, birzamanlann "Atlantik 6üfes/"nde "patates köftelı"s\nden "Rus salatalı"s\na, "dil- //"sinden "c/gerezme//"sıne tam tamına 29 -evet, yirmi dokuz-olan sandviç çeşidi nasıl olmuştu da koca kentte topu topu 4'e -evet, dörde-düşmüş- tü? Herhalde bunun "günah"\ kebaplarda, kebap- çılarda değildi? "Sey/nfava"yı, "radikasalatası"n\, "uskumnı dolması"n\ da yitirmiştık hiç ses çıkar- madan, hiç direnmeden. Yalnızca Boğaz'da değil, Kumkapı'nın, Kalamış'ın, Moda'nın, Adalar'ın "sa- hil lokantalan "nda üzennde sızma zeytinyağı gez- dirilmiş "feva"nınyerini "acılı ezme", "tarama"n\n yerinı "haydan" alırken de suskun kalmıştık... Ne tür bir "kültür mozaiki" idi ise bu, kınlıp dökülen- ler hep "bizim taşlar" olmuştu. Eski, "güzel hayatlar"a özlem miydi sorun? Ha- yır! Yıtip giden ile gelip yükselen arasındaki "sıkış- mışlık" duygusuydu herhalde "sorun" olan... Yi- tip giden, yerini "gelip yükselene" bırakan yalnız- ca "damak" değildi kuşkusuz. "Damak" bir sim- ge, bir tarif kolaylığı ıdi. Belki de en kolay, en ça- buk değışebılen, en çabuk yozlaşan duyu olduğu için... Ama damakla bırlıkte gözler, gözlerle birlik- te bakışlar, bakışlarla bıriikte hayatlar da değışmiş- ti bu kentte. Yoksa bu kent, bu deniz, bu insanlar böyle kirletilebilir, böyle kirlenebilir miydi? Kirlene- bilir miydik? Ülkenin tek metropolünü, Istanbul'u nasıl ol- muştu da bebeklıklerı, çocuklukları kaldırımsız köylerde, yollan toprak kasabalarda geçmiş kırlı, dağlı yöneticilere teslim etmiştik, edebilmıştik? Boğaz'a kazıklar çakılırken, yamaçlar yapılaşır- ken, kıyılarbetonlaşırken, Tepebaşı'nda, Taksim'tJe? Dolmabahçe'de gökyüzüne çirkinlikler yükselir- ken, binlerce yıllık tarih beşiği yağmalanırken, ney- di bizi böylesine suskun, böylesıne dirençsiz kı- lan? Bu kentı ele geçiren "yeni egemenler"\n, "ağa kırması komprador burjuvazı "nin karşısında teslim oluş değil miydi bu? O "yöneticiler"\r\, bu "yeniege- menler"\n siyasal kollan, yerel iktidar tetikçileri ol- duğunu bilmıyor muyduk? Herhalde gökten zem- bille inmemişlerdi bunlar... Kime güvenecektik? Kime dayayacaktık sırtı- mızı? Ucundan ucundan toprak yağmasına ortak edilen "kır kökenli kent emekçileri"ne mi? Sosyal- kültürel mekânlarıyla ekonomık mekânlan henüz örtüşmeyen, her gelen göç dalgasıyla yeniden köylüleşen; "kendiliğinden" bir sınıf olmaktan, "kendisi için" bir sınıf olmaya giden yolda "ön- cü"sünü yitırmiş işçilere mi? Bu gerçeğin "telaf- fuz"u bile bunaltıyordu bizi... Ama bu gerçeği "fe- laffuz" etmezsek, dile getirmezsek nasıl anlayacak- tık tanık olduğumuz dönekliklerin, saf değıştırme- lerin, saldırganlıklann ardında yatan o "ruh halle- ri"ni? Ya da "aslolan hayat"sa gerçekten ve ger- çekten başka hayatlan özlüyorsak biz, bunları dil- lendirmeden nasıl başlayacaktık her şeye yeni- den? "Damak", yalnızca bir simgeydi... Belki yeni baş- langıçlarda da... (Faks:0212-723 84 97) B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8SOLDANSAĞA: 1/ Dıvan edebı- yatmda ağıt. 2/ Bir kışının ya da toplumun yaşammdaki yüce bir olayı 4 anmak üzere yazüan lirik şi- ir türü... Daha çok sap yükle- me ve harman aktarma işinde 8 kullandan uzun g saplı tanm ara- cı. 3/ Btrakma... Hoşa giden duygulanım. 4/ Kalay oksıt katılarak „ donuklaştınlmış ya da kemık tozu katılarak * yan donuk hale getiril- 4 mış cam... Ilkel brr si- 5 lah. 5/ 1867-1922 yıl- 6 lan arasında Mısır va- lilerine verilen ad. 6/ Eski Mısır'da güneş tannsı... tlgi ekı... Is- panya'da Bask bölgesının bağımsızlığı ıçm savaşun ve- ren gızlı örgüt. II "Göğsüme bir Istanbul çiziyorum / Beş parmağımla — biçimınde" (Ataol Behramoğlu). 8/ Hafıf makineli tüfek... Kısa bacaklı bir köpek cin- si. 9/ Sıva ya da boyadan önce vurulan kat... Türki- ye'nin plaka işareti. YUKARTOAN AŞAĞIYA: 1/ Açık ve engebeü bir arazide yapılan motosiklet ya- nşı. 2/ Toplum töresine uygun davranma... Uzaklık işa- reti. 3/ Eski dilde yol... Genellıkle yakmak içmkulla- mlan in saman. 4/ Fethıye yakınlannda, doğal güzel- liğmden dolayı ulusal park kapsamına alınmış bir yö- re. 5/ Küçük mağara... " — Biret": Pıyanistimiz. 6/ Bir çeşit et yemeği... Eski dilde bulut. II Tavır, davraruş... Albert Camus'nün bir romanı. 8/ Yunan rakısı... Bir smav şekli. 9/ Satrançta bir taş... Küçük tuzlu bısküvi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle