Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
~% 9 ŞUBAT 2000 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA
KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr 15
Ş Ak'ın ilk öykü-roman kitabı 'Yıldızlann Tembelliği' İletişim Yayınlan'ndan çıktı
TTesadiiflerle yaşayan toplumuz'
AYŞE KÖKSAL
Kadın-erkek ilişkileri ve insanlann ya-
şamlanndaki olaylan abartmadan ve 'ko-
mikleştirmeden' ele aldığı karikatürleri
ile tanıdığımız gazetemiz çizeri Behiç
Ak, ilk öykü-roman kitabı 'Yıldızlann
Tembelliği' ile okuyuculann karşısına
çıkıyor. Ak. kendinden ve tanıdığı in-
sanlann duygusal yapılanndan esinle-
*" nerek yarattığı karakterin gözûnden, her-
*gün yaşadığımız ve 'normal' olarak ka-
;
bul ettiğimiz olaylann içindeki 'miza-
hı', ya$amm içindeki gerçeklikten çekip
çıkardığı komikligi okuyuculara aktan-
yor.
-'YıldızlannTembelliği'ndetcmbel-
'• Bğin cahşkanhktan daha bü> ük bir erdem
' oîduğunu savunuyorsunuz_.
' AK - Çalışmak her zaman övülen bir
" kavramdır. Doğayı kirletenler. savaş sa-
nayisini geliştırenler, dünyaya zarar ve-
renler hep 'çalışkanlar'dır. Her şeyi bi-
lek gücüyle yapma alışkanlığı msanm
1
doğal davranma güdüsünü kaybettiriyor.
Ben de bizim toplumumuzun en iyi özel-
1
Iiklerinden bıri olan 'tembellik'i kaybet-
memiz gerektiğini düşünüyorum.
- Çahşmayı üretmekle bir mi tutuyor-
sunuz? Çünkü siz üretken bir insansınız.
AK - Ben çalışmaktan kaçtığım için
üretiyorum. Yaphğım bütün şeyler düzen-
li bir iş yapmamak için aslında. Ürettik-
lerimi çalışma olarak görmüyorum. On-
lar benim kendimi ifade etme biçimle-
rim.
- Öykülerde 'tesadüf'ler çok büyük
, yer tutuyor. Türkiye'de insanlar tesadü-
' fen mi yaşıyorlar?
AK - Toplumumuzun en hoş özellik-
Ierinden biri, çocuk bir toplum olması.
, Her şeyin çok fazla oturmuş olmadıği,
kategorize cdilmediği, birçok şeyin te-
sadüflere bırakıldığı bir toplum. En çok
eleştırdiğimiz ve en çok sevdiğimiz yö-
nü bu. Batı toplumlannda ise ne yap-
mak istediğini bilen insanlardan oluşan,
önceden belirlenen hedeflerin istenen
sonuca gittiği hareketlerin olduğu bir
toplum olmasını beğeniyoruz. Fakat en
çok eleştirdiğimiz yanı da bu. Yaşadığım
topluma bu ikili çerçeveden bakıyorum
ve bu çözümsüzlüğün gerçek çözüm ol-
duğuna inanıyorum.
- Romandaki kadınlann hepsi çok öz-
gfir ve rahat kadınlar. Tflrk toplumun-
daki kadın kavramı ile çelişen bir taraf-
M. 01
(Fotoğraf; KAAN SAĞANAK)
oplumumuzun en hoş özelliklerinden biri, çocuk bir toplum olması. Her şeyin çok
fazla oturmuş olmadığı, kategorize edilmediği, birçok şeyin tesadüflere bırakıldığı bir
toplum. En çok eleştirdiğimiz ve en çok sevdiğimiz yönü bu.'
>9tAK- Benim çevrerndeki birçok kad».•-
erkeklerden çok daha güvenli ve aldık-
lan kararlan uygulayan, aniden değişen
ve tutarsızhklannı çok daha rahat yaşa-
yabilen insanlar. Bence Türkiye'deki ka-
dmlann çoğu böyle. Sadece önceden be-
lirlenmiş ve kategorize edilmiş bir kadın
kavramı var. Ama bu gerçekle örtüşmü-
yor. Kadınlar aslında her zaman erkek-
lerden daha kendilerine güvenli. Sanat-
taki üretimlere bakarsak bu fark iyice
belirginleşir. Kadınlann kendilerine gü-
veni, yaptığı işlerde de kendini belli eder
ve sanatlannı özgün kılan da budur.
'Aynntılar beni besliyor'
-Tiyatro oyunlannızda olduğu gibi öy-
külerde de absürd öğelere yer verdiğiniz
görülüyor. Baneleştirüerinizi daha belir-
gin hale gerirmek için bir araç olarak mı
kullanryorsunuz?
AK - Gündelik hayatta yaşadığımız
absürd şeylerin iç mizahını keşfetmeye
çahşıyonım. O zaman yaşamın daha çok
kolaylaştı^ınT farkM
effî'rh Tcendf*adıma^
Mesela telefon faturası yatınrken başı-
ma gelen ve eskiden nefret ettiğim olay-
lar benim için hayatı yaşanılır kılan şey-
ler olmaya başladı. Ama sadece absürd
olsun diye kurgusal. gerçeklikten uzak
olaylardan kaçındım.
- Öykülerinizde hepimizin gördüğü,
ama algılamadığı ay nntuara dikkat ede-
rek bunlan fark ediür hale getiriyorsu-
nuz. Bu aynntılar mizahınıza nasıl takı-
lıyor?
AK - Kendi kendimize agladığımız
olur, ama bir insan kendi kendine güldü-
ğü zaman delilik olarak görülür. Bense
tam tersine kendi kendime gülmeyi se-
viyorum. O nedenle kendimi eğlendir-
mek için, yaşamımı zevkli kılmak için
bu tür komik aynntılara dikkat ediyo-
rum. Bu aynntılar beni besliyor ve hikâ-
ye. karikatür ya da tiyatro oyununda bir
anda karşıma çıkıyorlar.
- Kahraman sürekli yaşamıy la ilgili bir
şeyferiunutırvor.BuunutkanlikbirşekiI-
* ^efeÇmljîX?ha>Brtakigen;eklcrireddet-
me anlamına mı geliyor?
AK- Ben unutmayı sadece bazı olay-
lan unutmak değıl. daha geniş bir anlam-
da ele aldım. Evinizin karşısında bulu-
nan bir bina yıkıldığı anda onu unutuyor-
sunuz. Fiziki olarak yıkılmakla tarihi de
beraberinde alıp götüriiyor. İnsanlar için
gördüğü nesnelenn sadece o an için bir
tarihi var. İnsanlar bunu bılinçli bir şe-
kilde yapıyorlar. Geçmişten kopup daha
iyiye gitmek için dünü yok etme isteği
buna neden oluyor.
'Belgeseller rafa kaldınlıyor'
- İlk defa bir öykü-roman kitabı ile
okuy ucularla buluşuyorsunuz. Acaba ka-
rikatürle anlatma olanağı bulamadığt-
nız konulan yazıya mı döktünüz? Kari-
katür ve yazı birbirini tamamlıyor diye-
biür mhiz?
AK - Karikatürün farklı bir gerçekli-
ği var ve ancak penyodık olarak yapıl-
dığında o gerçeklik yakalanıyor. Sürek-
li karikatür çizdiğiniz zaman, ancak bir
dil oluşturabilirsiniz. Fakat bu anlamda
da kalıcı değil. Bir an için duygulannı-
zı etkiliyor ve bitiyor. Ama ne dünyanın
ne de evrenin kalıcı olmadığını düşü-
nürsek karikatür, insana gerçekliğe da-
ha çok yaklaşma imkânını tanıyor. Öy-
kü, roman, tiyatroda ise farklı bir dil ve
diinya yakalama isteği var. Montajlanmış
ve kesilmiş zaman dilimlerinin birbiri-
ne eklenmesi ile oluşan kurgusal bir ha-
yatımız var. Bu yaşamı montajlanma-
mış bir zaman dilimi içinde anlatabil-
mek için tiyatro oyunu yazmayı seçtim.
Seyirciyi belli bir zaman dilimi içinde bir
konu çevresinde derin v e etraflıca düşün-
me imkânı vermesi, tiyatroyu daha en-
telektüel bir uğraş haline getiriyor. Öy-
külerde ise farklı bir yöntemle bu kur-
gusal bağlantılan sağlamak yerine olay-
lann arasındaki bağı kopartmayı seçtim.
Bir tiyatro oyununda olduğu gibi tek tek
öyküler yazıp birbirlerinin ardı sıra ge-
len hikâyelerin arasındaki ilişkiyi oku-
yucu kursun istedim.
- Başanh bir belgesel deneyiminden
sonra neden devam etmediniz?
AK - 'Türk Sinemasında Sansür' ko-
nulu belgesel yurtdışında birçok festival
ve televizyonda göstenlmesine karşın
Türkiyede Hiç gösterilmedi. Bunun se-
bebinin konuyu objektif bir şekilde ele
almamla ılgisi oldufuna ınanıyorum.
Belgeselde onu yapan kişinin gen, veri-
lerin ön planda olrnası gerek. Bugün ise
birçok yapıtta o işi yapan insanlann yo-
rumlan gerçekleri kapatacak kadar ön
planda. Buna ek olarak belgesel uzun
vadeli ve kalıcı birçalışmadır. Birkitap
ya da ansiklopedi gibi sürekli başvurü-
labilmelidir. Ama Türkiye'de yapılan her
şey gibi belgesel de anında tüketilip ra-
fa kaldınlıyor. Benim yapmak istediğim
belgesele devam etmem için bu koşul-
lann değışmesi gerekıyor.
- Büyükkrin bile kitap okumadığı bir
toplumda çocuk kitaplan yapmak biraz
ütopik olmuvor mu ?
AK - Yurtdışında yayımlanan birçok
çocuk kitabını Türkiye'de hâlâ yayımla-
tamadım. Çünkü Türkiye'de kitap yaz-
mak. bir kitabın içeriğinden çok daha
önemli sayılıyor. Halbuki okul öncesi
kitaplar, büyükle çocugun birlikte pay-
laştıklan tek entelektüe! ilişkidir. Birhi-
kâyeyi, bir masalı, bir resimli romanı
paylaşmak hem çocuklar hem de büyük-
ler için çok önemlidir. Daha sonra hemen
hemen hiçbir zaman bu birliktelik sağ-
lanamaz. Çocuk edebiyatının bu kadar
cılız olmasının sebebi, büyüklerin ço-
cuklarla paylaşacaklan çok az şey olma-
sı. Çocuklannı televizyonun bifgisaya-
nn karşısına bırakıp etkisTz hale getirme-
yı yeğliyorlar. Ama ben yine de yeni nes-
lin buna daha çok önem vereceğini ve ço-
cuklannı bilgisayarlann eline bırakma-
yacağına ınanıyorum.
Ono endişeli
Lennon 'ın
katili
serbest
bırakılıyor
KültürServisi- JohnLen-
non'ın katili Mark Davîd
Chapmanın 2000 yılının son-
lanna doğru serbest bırakılma-
sı planlanıyor. Lennon'ın eşi
Yoko Ono, serbest bırakma
karanna karşı olup olmama
konusundabelirsizliğini koru-
masına karşın kendısi ve
ogullan Sean ile Julian'ın ha-
yatlan için endişeli: "Özellik-
ledeGeorge Harrison veaile-
sinin uğradıklan saldından
sonra endişem korkuya dö-
nûşrii. Evleri kale gibi korun-
masına karşın saldırgan ra-
lutça eve girdiğine göre beni
vrra çocuklardan birini bul-
nak çok daha kolay olur."
8 Aralık 1980'de John Len-
non'ı öldürmek suçundan
ömür boyu hapis cezasına
çaptmlan Chapman, Attica
hıpıshanesinde tutuluyor.
Oıapman'ın önümüzdeki ay-
Iffda serbest bırakılmak için
resmi dilekte bulunması bek-
leıiyor. Suçu işlediğinde 25
yaşında olan ve tıpkı Harri-
son'a saldıran kişi gibi Beat-
les'a delilik derecesinde hay-
raılık besleyen katil, 'kafası-
nıiçmdengelen sesJer'ın Len-
n>n'ı öldürmesını istediğini
fcelirtmişti. Chapman'ı ince-
leneye tabi tutacak olan psi-
lcyatrlar, geçmişteki cinayet
tikıntısı ve ruhsal bozuklu-
Jjnun iyileştiğine dairolum-
1: rapor verirlerse özgürlük
lıpısı aralanmış olacak.Ono
ds. "Sean ve Julian'ın bu ko-
ndaki düşünceleri benim için
<pk önemli. Bu ola\ onlann
ıfcıvatlannı her açıdan etkili-
-v»r. Fakat ne yazık kidaha bir
arava gelip konuşmanrsad bi-
*bulanıadjk"diyor. Ono'nun,
lueolojik olarak Chapman'ın
dfedilmesinden yana bir ta-
vr sergilemesi bekleniyor:
-"Buolaya objektif olarak bak-
Djrya ve kendim ve toplum
ıdına en doğru karan verme-
«çaüşıyorum."
Su buz tutarsa veya kesişen yazgılar
Bir doğa olayı olan donma 20. yüzyılda genellikle değişime kapalı yapılan çağrıştırdı
AYŞEEMELMESCt
Daha çok "MavT, "Beyaz", "KırmEi" üç-
lemesiyle taranan ünlü sinema yönetmeni Ki-
eslowski'nin bir diğer ilginç ürünü. on bö-
lümlük "Dekalog'' dizisidir(yanılmıyorsam
bir televizyon yapımı). Bu diziden bir sah-
ne belleğimdeki unutulmaz görüntüler ara-
sında yer alır: Karlar altında. bembeyaz bir
kent, buz tutmuş bir göl ve bu gölün kena-
nnda meçhul bir adam tarafından yakılan
ateş... Her şeyin bilgisayarlann denetimine
bırakıldığı "biHmser bir kentte, ölçümler,
buz kalınlığının üzerinde dolaşılabilecek se-
viyeye geldiğini gösterir. Ama kimse bu-
zun yanı başındaki o merkezkaç kuvveti.
önceden belirlenmemiş/ programlanmamış
ateşi hesaba katmamıştır. Buz kınlır ve ha-
yatının bahannda bir çocuk paten kayarken
sulara gömülerek boğulur. Çocuğun ölü-
münden kım sorumludur? Yanılmazlığı baş-
tan kabul edilen, toplumun üstüne tırman-
dınlmış "büimsel'' ya da "dinseT bir düze-
ne yazgılannı teslim edenlermi? Düzensiz-
liği kaosu yaratan ateşi yakan meçhul adam
mı? Yoksa ateşi marjinal kılan, ama ilk ön-
görülmedik olayda kınlıveren buzun kendi-
simi?
Kieslovvski ne söylemek istiyor?
Çeşitli halklann yaratılış destanlanndan,
kutsal metinlerden, efsanelerden günümü-
ze dek uzanan zincir içinde. soyut kavram-
lann kişiliğe büründürülmesi, metafor üre-
timi insanm sanatsal yaratımının en önem-
li öğelerinden birini oluşturuyor. Bu meta-
forlardan kimileri çağlanna ve üretildikleri
bağlama öyle iyi oturuyor ki, çok fazla tü-
ketilip basmakalıplaşıncaya dek, ortak çağ-
nşım zeminlerinin vazgeçilmezleri arasına
giriyorlar. Bir doğa olayı olan buz, buzlan-
ma. donma, 20. yüzyılda genellikle eleşti-
riye ve değişime kapalı, bir anlamda totali-
terleşmiş siyasal/toplumsal yapılan çağnş-
tırmak için kullanıldı. Üya Ehrenburg'un
Stalin dönemi kapanırken yayımlanan roma-
nının adı da "Buzlar Çözülürken"di. Tota-
literleşmiş iktidarlar kendi meşruiyet ze-
minlerini korumak için, -donmuşluklannT
toplumun her katına yayarken. ne yazık ki
çeşitli sanat dallannda da "resmi modeJ"ler
ürettiler.
'Korumacüık' teorisi üretilmişti
Tiyatro da bu süreçten nasibini aldı. Sov-
yetler Birliği'nde 1930'ların ortalanndan
1950'lerin ortalanna dek Jdanov'un "sosya-
listgerçekçilik" kuramının tiyatro alanında-
ki "resmi" temsilcisi olarak gösterilen ve tam
da bu nedenle canlılığını yitiren Moskova Sa-
nat Tiyatrosu bu anlamda bir örnektir. Ve ne
ilginçtirki, "Stanislavski metodu" bu dönem-
de şablonlaştınlıp. kendini yenitemeye dö-
nük kanallan "biçimciliğe mahkûm etmek"
adına ükamrken bızzat Stanislavski kendi me-
todunu, revizyondan geçirip. tiyatroda fizik-
sel aksiyonlann önemini araştırmaya girişi-
yor ve adı çok haksız olarak biçimcilikle
özdeşleştirilen, bu nedenle tiyatrosundan
kovulan (birkaç yıl sonra da kurşuna dizile-
cek olan) Meyerhold'u yönetmen olarak ya-
nma alıyordu. Yıllar sonra 20. yüzyıl tiyat-
ro sanatuım bir başka dev yaratıcısının üs-
telik tiyatro anlayışında "Stanislavski meto-
du"nun eleştirisi de önemli bir yer tutar.
BertohBrecht'in kurduğu Berliner Ensemb-
le da, çok farklı nedenlerle de olsa, benzer
bir yazgıyla tanışacaktı. Brecht oyunlannın,
Brecht rejileri dışına çıkılarak sahnelenme-
sine şu ya da bu nedenle yapılan müdaha-
iorgio Strehler,
'Yakıcı Sorunlar' adlı
yazısında şu saptamayı
yapar: "Brecht'intek
tutkusu, önemli şeyler;
entelektüel terorizmle
değil mizahla söyleyen
oyunlar yazmaktı. Onu
izleyen sahte Brecht'çiler,
çalışmasının ancak
saptınlmış bir gölgesini
yansıtabildiler."
leler. hatta engellemeler sonunda o büyük
kurumu kendi donmuşluğu içinde direnme-
ye çalışan bir müzeye dönüştürmüş. sonra
da bu fiili durum bürokratik çarkla da bir-
leşerek garip bir "korunıacılık'' teonsi üre-
tilmişti. Buna bir de "epik tijarro". "diya-
lektik th'atro'" vb. kategorilerle sunulan her
derde deva "Brechtyen metot" dogmatizmı
de eklenince, her yerde bir sürü kötü kopya
da türemiş. Brecht'in o güzelim oyunlany-
la tiyatro düşüncesine kattığı zengin birikün
"duygusuz" aktörlenn, kolaycı rejilerin buz
kalıplan altında silikleşmişri. Ünlü Italyan
yönetmen Giorgk) Strehler, 'Yakıcı Sorun-
lar' adlı yazısında (Yaşam İçin Tiyatro ki-
tabmdan ahnmıştır) konuyla ilgili olarak şu
saptamayı yapar: "Brecht genellikle can sı-
kıcu şematik ve dogmatik biçimde sahnefe-
nir; o\sa biz onun gerçek öğrenrileri, nasıl
bir kuşku ve anti dogmatizm adamı olduğu-
nu biliriz. Gençken çok toleranssı/Jık göste-
riyor ve keskin görüşler ileri süriiyorduk.
Bize bunlardan kuşku dmduran Brecht'ti.
Şöylederdi:' Dikkat, gerçek bundan çok da-
ha karmaşıktır!' Brecht'e zarar veren, te-
orik yazüan ve devamcılanndan bazılan ol-
du. Sonunda kendini bir sistemin tuzağına
düşmüş durumda buldu. Oysa ki onun tek
tutkusu. önemli şeyler: entelektüel terorizm-
le değil mizahla sö\le>en oyunlar yazmakü.
Onu izleven sahte Brecht'çiler. çalışmasının
ancak saptınlmış bir gölgesini \ansıtabildi-
ler."
'Her şeyi bu oyunda denedim'
Berliner Ensemble'a ilk kez 1985'te ya-
bancı yönetmenler için düzenlenen bir
"Brecht semineri"ne ITI'nin (Uluslararası
Tiyatro Enstıtüsü) davetlisi olarak gittim.
Orada tanışabildığim Berliner Ensemble sa-
natçılannın çoğu durumdan hoşnut değildi
ve özellikle bürokratik engellerden şikâyet
ediyorlardı. Ertesi yıl, Halk Oyunculan üç
oyunla Berlin turhesine çıktı. Arkadaşla-
nmla Doğu Berlin'e geçip birkaç oyun ız-
ledik. Bunlardan biri de Berliner Ensemb-
le'da sahnelenen ve bir "Faust" uyarlaması
olan "Mefisto"ydu. Oyun, o dönemde ye-
niliğiyle fırtınalı tarüşmalarkoparmıştı. Top-
luluğun bazı yönetmenlen ve oyunculan.
yapıtın "diyalektik" bir yöntemle sahnelen-
mediğini ileri sürüyorlardı.
Almanca bilmediğim için yapılan uyar-
lamanın metnini anlayamadım, ama oyu-
nun o denli güçlü bir görselliği vardı ki ko-
laylıkla izleniyor ve insan gerçek bir seyır
keyfi alıyordu. Bir noktadan sonra bu gör-
sel efektler o derece üst üste yığılıyordu ki,
yorulduğumu hissettim. Gösteriden sonra
fiıayede oturup sohbet ederken oyunun yö-
netmeni Horst Sageıfe bu izlenimimi an-
lattım ve bu görsel yoğunlukla neyi amaç-
ladığını sordum. Soruma verdiği cevap bu-
gün gibi akltmda: "Ben yıllardır biroyun sah-
ne>e ko>abümek için bekliyorum ve bu şan-
sı bir daha ne zaman bulacağun da belli de-
ğil. Onun için kafamda bir gün yapanm di-
ye biriktirdiğım her şeyi bu oyunda denedim,
bütün kuruanmı döktüm."
Şimdi Berliner Ensemble. Klaus P^mann
yönetiminde yeni ellerde ve müze konu-
mundan kurtulma isteğinı çağnştıran bir şe-
kilde yeni bir bınada. Umanm bu yeni yö-
netım, tekelciliğe dönük pıyasa kurallan-
nın da tüm "liberal" görünümlerine karşın
sanat üzerinde. en az bürokratik ve totaliter
yönetimler kadar standartlaştıncı ve tektip-
leştirici etkiler yapabileceğini göz ardı et-
mez
, tt
;> Kemal Cengizkan, Amasra, 1987.
'Dışarıda-Dokuz Deneme'
Fotoçrafevi'nde açılıyop
• KültürServisi- Uluslararası fotoğraf grubu
'Kooperative für Fotografie'nin 'Dışanda-Dokuz
Deneme' adlı sergisi bugün I8.00'de
Fotoğrafevi'nde açılıyor. Daha önce Almanya'da
düzenlenen sergide dokuz grup üyesinin ayn birer
konuyu işledıkleri 60 siyah beyaz fotoğraf yer
alıyor. 'Dokuz Deneme' alt başlığmı taşıyan
sergide; Ruth Sander 'lkilikler' ile ikili ilişkileri;
Julia Baier gençleri; Suse Kopp mekân, zaman ve
insan ilişkilerini; Sigrun Bösemann, bir
heykeltıraşın gizemli dünyasını; Kemal Cengizkan,
Karadeniz'dekı balıkçı kahvelerini; Kathrin
Doepner, kitabın insan yaşamındaki önemini; Fethi
Sabunsoy. Türkiye'deki bugünkü kahvehane
mekânlannı; Betty Pabst Mandela, sonrasında
Güney Afrika'da değişen günlük hayatı; llker Maga
ise 'Bısikletler' dizisıyle 82-99 yıllan arasında
çektiği fotoğraflardan seçmeleri sergiliyor. Sergi 10
Mart tarihine dek açık kalacak.
Albert Tuckerln tablosu bulundu
• MELBOtRNE (AA) - Geçen yıl 84 yaşında ölen
Avustralyalı ünlü sanatçı Albert Tucker'in Sydney
galerısinden çalınan tablosu 13 yıl sonra bulundu.
200 bin Avustralya Dolan (126 bin dolar)
değerindeki yağlıboya tablo, sağlam olarak bir
arabanın arka koltuğunda bulundu. Olayla ilgili iki
kişi gözaltınaahndı.
Diyarbakıp Devlet
Tiyatrosu'ndan iki yeni oyun
• Kültür
Servisi-
Dıyarbakır
Devlet
Tiyatrosu,
Gogol'ün
ünlü yapıtı
'Müfettiş'i
sahneye
koyuyor.
Gürcü
yönetmen Zurab Sıkharulıdze'nin yönettiği oyun, »
1820'lerin Çarlık Rusyası'nın yönetim erkinin •
yolsuzluk ve rüşvete bulaşmasınm öyküsünü anlatıyor.
Devlet-birey, birey- güç ilişkilerini yer yer epik bir
anlatımla ortaya koyan oyunun dekor tasanmını
Hakan Dündar. kostüm tasanmını Berna Yavuz, ışık
tasarımını Izetfnf Bjçer, müziklerini Gürcü asıllı Z
Taraar Khorava gerçekleştirdi. Başlıca rollen Orhan
Özyiğit, Tolga Tuncer, Veda Yurtsever Ipek. Neşe
Baykent paylaşıyor. Diyarbakır Devlet Tiyatrosu 24
Şubat'ta da Erhan Bener'in yazdığı 'Şahmeran' adlı
müzıkli oyunun dünya prömiyerini yapacak. Nurhan
Karadağ'ın yönettiği oyunun başrollerinde Nazan
Kırılmış ve Okan Irkören oynuyor.
'İstanbul Kreşendo -
Ses Enstalasyonlam'
• Kültür Servisi -" İstanbul Kreşendo - Ses
Enstalasyonlan' sergisi 23 Şubat'ta 19.00'da Alman
Kültür Merkezi'nde açılacak. Sergide, tarihten
parçalaria. farklı kültürlerden farklı dinlerden ve
günlük yaşamdan oluşan görüntülerin yanı sıra tarihi
olaylann yankılannın yüzeye çıkmasını izleyerek ses
kayıt cihazı ve çeşitli mikrofonlarla bu kentin sesleri
toplanıyor. VVerner Cee'nin tasanmlannı ve serginin
temelini oluşturan bu malzemeler dijital teknikle
toplanarak oluşturulmuş. Wemer Cee, Bettina
Obrecht, Güven tncirlioğlu ve Onur Eroğlu'nun yer
alacağı sergi 3 Mart'a dek devam edecek.
Borusan İstanbul FHarmoni
BBC Music Magazîne'de
• Kültür Servisi - Uluslararası müzık dünyasinın "'.
önemli yayınlanndan BBC Music Magazine, Şubat •
2000 sayısında Borusan İstanbul Filarmoni
Orkestrası'na geniş yer verdi. Ingiltere'de yayımlanan
dergınin yazarlarından Stephen Pettitt yazısında,
'Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrasf nın başanh
şefi Prof. Gürer Aykal'ın etkileyici yönetimi ve yetkin
müzisyenlerden oluşan uluslararası kadrosuyla çok
yakın bir gelecekte "Türkiye'nin gururu olacağına
inanıyorum' diyor.
BUGUN
• CRR'de saat 19.30'da şef Kâmil Coşkun
yönetimindeki İstanbul Büyüksehir Belediyesi Kent
Orkestrası'nın konseri izlenebilir.('2i2 98 30)
• İMGE KİTABEVİ nde saat 16.00'da Meltem
Ankan'nın imza günü gerçekleşecek. (348 60 58)
• BABYLON'da saat 22.30'da Fiesta Latina'nın
Latin müziği gecesine katılınabilir. (292 73 68)
• ADA KÜLTÜR'de saat 18.00'de Cenk ve
Erdem'in 'Mühebbet Muhabbet' adlı gösterileri
izlenebilir. (251 38 78}
• BİLGİ ÜNtVERSİTESİ'nde saat 17.00'de Barry
Levinson'nun yönettiği 'WagThe Dog' (Başkanın
Adamlan), Andrzej Wajda'nın 'LaTerre De La
Grande Promeşse' (Vaatler Ülkesi) adlı filmleri
izlenebilir. (2(6 23 15)
• YÇKM'de 15.00 te Ayşe Emel Mesd'nin
'Tecavüz' adlı oyunu görülebilir. (256 74 68)
• MEBA SANAT EVİ'nde saat 15.00'te Mine
Ergen'le 'Nâzım Hikmet Şürleri', saat 20.00'de
Grotovvski Vbksul Tiyatro başlıklı söyleşi, 21,30'da
gruplarla tiyatro çalışması uerçekleşecek.
"(547 13 35)
• AKM'de. 11 .OO'de şef Rengim Gökmen
vönetiminde, solist İsmail Aşan'nın (keman) İsmet
Inönü'yü anma konseri izlenebilir. (251 56 00)
• BABİL KİTABEVİ'nde saat 15 OO'te Vedat
Günyol ve Öner Yağcı'nın imza günü gerçekleşecek.
(583 77 84)
• AFM Kerem Görsev Caz Bar'da saat 22.00'de
Tatiana Andreeva'nın yönettiği ve alto saksofon
çaldığı, bayanlar grubu Miss Jazzdinlencbilir.
(731 39 50)