Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
23 ARALIK 2000 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA
HABERLER
Sezer'den
bütçeye onay
• ANKARA (Cumhuriyet
Bürosu) - Curnhurbaşkanı
Ahmet Necdet Sezer, 2001
ytlı bütçesinı onayladı.
Cumhurbaşkanlığı Basın
Merkezi'nden dün yapılan
yazılı açıklamada, 2001
Mali Yılı Bütçe Kanunu,
1999 Mali Yılı Kesin
Hesap Kanunu, 2001 Mali
Yılı Katma Bütçelı tdareler
Bütçe Kanunu ile 1999
Mali Yıh Katma Bütçeli
îdareler Kesin Hesap
Kanunu, Cumhurbaşkanı
Ahmet Necdet Sezer
tarafından onaylanmış ve
yayımlanmak üzere
Başbakanlığa
gönderilmiştir" denildi.
Bektriğe yüzde
8zam
• ANKARA (Cumhuriyet
Bürosu) - Türkiye Elektrik
Dağıtım AŞ (TEDAŞ)
Genel Müdürlüğü,
elektnğe yüzde 8 oramnda
zam yaptı. TEDAŞ Genel
Müdürlüğü'nden dün
yapılan yazılı açıkiamada,
"IMF ile yapılan
görüşmeler neticesinde
TEAŞ ve TEDAŞ genel
müdürlüklerinin mali
yapılan ile ilgili önlemler
çerçevesinde TEAŞ Genel
Müdürlüğü'nün Aralık
2000 tarifesine yaptığı
yüzde 21 oranındaki
zamma karşılık olarak
Başbakanlık, Hazıne
Müsteşarhğı ve TEDAŞ
Genel Müdürlüğü
mutabakahyla TEDAŞ
Genel Müdürlüğü, 22
Arahk 2000 tanhi
itıbanyla tarifesinı yüzde 8
oranında arttırmıştır"
denildi.
Eurosport
kablolucfa
• TV' Servisi - Sidney
Olımpıyat Oyunlan'nın
başladığı 15 Eylül
tanhınde ıstediği telıf
bedelinın Türk Telekom
tarafından kabul
edılmemesı nedenıyle
yayuüanna son venlen
Eurosport, öncekı gün
vanlan anlaşmayla kablolu
TV'dekı yerinı aldı.
Euronews kanaünın
frekansından yayınlanna
başlayan Eurosport'un
daha önce istediği telif
ücreti bedelmi yüzde 20
geri çekmesı üzenne
anlaşmanın sağlanabıldıği
bıldınldı. Türk Telekom'la
üç yılhk bir anlaşma
imzalayan Eurosport'un
başlangıçta Ingılızce, ilk
yıl günde sekiz saat Türkçe
ve ılerde de günde 10 saat
Türkçe yayın yapacağı
belırtildi.
Batman'daki
gazeteler
• BATMAN (AA)-
Batman'da yayımlanan
mahallı "Batman News"
ve "Batman Tünes"
gazeteleri, ekonomik
nedenlerle yayınlanna ara
verdiler. Batman News
gazetesi sahibi Faruk
Ekmen, haftalık olarak
yayunlanan gazetelerini,
tüm zorluklara ragmen 44
hafta boyunca
çıkardıklannı belırterek
'"Maddı ımkânsızlıklar
nedeniyle yayınlanmıza
ara vermek zorunda kaldık.
tmkânlanmız oluştugu
takdirde yenıden gazeteyi
çıkaracağız" dedı.
"Batman Tımes" gazetesi
sahibi ve yazıişlen müdürü
tbrahim Güneş ıse kendi
tesislen bulunmaması
nedeniyle gazetenin
kendilenne pahalıya mal
olduğunu söyledi.
Van Gölü için
yardım
• VAN(AA)-Van
Belediye Başkanı
Şahabettm Özaslaner, Van
Gölü'nün temizlenmesi
içın Almanya'dan
belediyeye 40 milyon mark
frbe edıldiğini söyledi.
Beledıye Başkanı
Özaslaner. düzenledığı
bısın toplantısında,
yırtdışından belediyeye
artanlacak kaynaklar ile
ilşili çalışmalann son
aamada olduğunu,
Almanya Kalkınma ve
Î4nrliği Bakanlığı'nın, Van
Colü'nün temizlenmesi ve
tırizmın gelışmesi için
belediyelerine para
ginderdiğini bildirdi.
Büimsd araşürnıaların zararn oldıığunu kanıtiadığı baz istasyonlanıun kaldırılması için yurttaşlar eylemler dûzenkdiler. Bu evfemlere kaühm yüksek oldu.
Bazlar, düzenbazlar
düzenbazdırmayanlar
. nsanlann korkunç gerçekler
yokmuş gibi yaşama hevesini
besleyerek endüstrinin çıkarlanna
çok güzel hizmet eden bir yanlış
anlayışa göre, "bu teknoloji çağının
nimetlerinden biri olan bazlardan
vazgeçeceksek mesela buzdolabı gibi
cihazlardan da vazgeçmemiz
gerekir."
-esinlikle; eğer çocuklannızı
buzdolabına 24 saat
kelepçeliyorsanız, eğer
buzdolabının ölümcül etkileri
bazlannkiyle aynıysa ve eğer
buzdolabı üzenne yapılmış
araştırmalar mikrodalgalar üzerine
yapılanlar kadar çoksa, evet,
kesinlikle vazgeçmeniz gerekirdi.
T"T ndüstri/politika ikilisinin
A/ sıklıkla kullandığı birkaç
* <* cümleden bın şu: "Bazis-
tasyonlanndakielektrik gücü 100
varhk bir ampulle aym." Halbuki,
ampulün tersine baz istasyonlan,
insan hücrekri tarafindan azami
düzeydeemflen mikrodalgalar gi-
bi çokyüksek frekanslard a çahşı-
yor. Cstetik, bir baz istasyonu, kul-
buaa gkhğma bağb olarak vüzter-
ce kanala bölünebiliyor; bu da bi-
zi yerel bir AM radyo istasyonu-
na yakın bir melanetie karşı kar-
şrya bırakryor.
Endüstn/polınka üdlısınin em-
poze ettigi veya ekmeğıne yağ sü-
ren bir başka yanlış cümle: "Bi-
raz abartryorsun.Teknoloji çağut-
da yaşıvoruz. Hep böyle dalgalar
maigalar içindeyiz. Neyapalnn? Ne
yani. buzdolabı da mı kullanma-
yalun? Arabalan da mı ortadan
kaldıranm?" Abartmıyorum; üs-
telik abartmayan da ben değilim,
büim adamlan. Arabalann veya
trafığin tehlikeleriyle baz istas-
yonlannınkinı karşılaştırmak çok
saçma, çünkü arabalar evlerimi-
zın ıçınden geçmiyor; onlann yol-
lan ayn. Ama baz istasyonlan-
nın yollan ayn değil; evlerimiz-
den, her yenmizden, her yerden
geçiyorlar. Trafıkte kurallar var
ama uyulmadığı için kazalar olu-
yor, buradaysa kurallar zaten ka-
za, taammüden kaza.
Buzdolabı örneğl
Buzdolabı gıbı diğer elektrik-
le çalışan eşyalann elektroman-
yetik alan yaydığı doğru. yeni bi-
limsel araştırmalann ışığında ve
tüketicilerin biünçlenmesi saye-
sinde onlann emisyon limitleri de
giderek aşağı çekiliyor ve bu tip
aletlerle ilgili bazı pratik önlem-
ler öneriliyor:
Bu aletleri çocuklann çok bu-
lunduklan yerlere yakm duvarla-
ra koymamak; stand-by konumun-
da bırakmamak, hatta TV bilgi-
sayar gibi cihazlann (kullanılma-
dığında) fışini çekmek; elektrik te-
sisannı kesinlikle doğru düzgün
topraklamak; mümkün olduğu ka-
dar az elektrikli cihaz kullanmak;
kullanmak zorunda olduklanmız-
la mümkün olduğu kadar az za-
man geçirmek ve satın alırken
emisyon değerleri düşük olanla-
n tercih etmek; yatağın yanmda
elektrikli saat bulundurmamak ve
yatağı mümkün mertebe genel
olarak elektrikli cihaz ve elektrik
kablolanndan uzağa yerleştirmek;
TV, çamaşır makinesi vs. gibi ci-
hazlar çahşırken en az birkaç met-
re uzak durmak; floresan ve ha-
lojen lamba kullanmamak,' otoma-
tik durup çalışan cihazlarla par-
laklığı lasılabüır lambalardan özel-
likle uzak durmak; çelik kuşaklı
radyal araba lastiklerini kullan-
mamak; saç kurutma makinesi
kullanmamak; kordonsuz ev tele-
fonu kullanmamak... Prof. Leb-
recht von KUtring, kordonsuz ev
telefonlannın çocuklar için özel-
ükle tehlike oluşturduğuna dıkkat
çekiyor.
Bütün bunlan bümiyoruz di-
ye, bize veya yakınlanmıza bir
şey olmadığıru, olmayacağını san-
mâk avanaklık olur. Nitekim, Mil-
liyet'm 5 Ekim 2000 tanhlı habe-
rinde Istanbul Üniversitesi Tıp
Fakültesi Iş Sağlığı Bilım Dalı
Başkanı Prof. Dr. Hilmi Sabuncu
şöyle diyor: "Hızla artan ve rad-
yasyon yayan araçlar nedeniyle
2004'te her aitede bir kanserti ola-
cak." Az gelışmışlığın bir avanta-
jı olarak. okullarda bılgısayar kul-
lanımı ve çok daha korkuncu kab-
losuz bilgisayar ağı henüz Türki-
ye'de yok; hiçbir zaman da olma-
masışart.
Yukanda saydıklanm çok basit
önlemlerle korunabıleceğımız du-
rumlar. Ama, en önemlisı, zaten
kimse buzdolabının veya çalışan
birmikrodalgafinnınyanında yat-
maz, hayatını bunlann yanında
geçirmez. Yani, baz istasyonlann-
da olduğu gibi, bualetlenn radyas-
yonuna 24 saat, devamlı maruz
kahnıyoruz. Bu gibi aletlerle ilgi-
li bu kadar araştırma yapümıyor,
bu kadar kıyamet kopmuyor. Ama
kıyamet koparan ve çok sayıda
araştırmaya konu olan başka kay-
naklar da var: Alçak gerilim hat-
lan, yüksek gerihm hatlan (en az
400 m uzağmda bulunmak gere-
kiyor) ve TV ile radyo vericileri
(kimilerine göre en az 7, kimile-
rine göre 15-20 km uzağında bu-
lunmak gerekiyor). Bfll Curry,
Salzburg Konferansrna sunduğu
raporunda, iki baz ıstasyonundan
yayılan elektromanyetik alanlann
6 km uzaktaki bir AM verici is-
tasyonunun katkısıyla nasıl 6 ila
10 katına çıktğmı gösterdi.
Halkı faka bazsın diye...
Lafebesi endüstri/politika yan-
daşlanmn başvurduğu bir başka
hileli cümle: "Büimsel olarak ka-
mdanmadı.'* Yuzlerce araştırma-
yı bilimsel kanıt olarak nasıl ka-
bul etmiyorlar. Nasıl? Şöyle:
Üç çeşit bilimsel araştırma var.
Bırincisi, maruz kalan ve kalma-
yan insan topluluklannı karşılaş-
tırarak istatıstiki sonuçlar elde
ediyor ve buna epidemiyolojı de-
niyor. tkincisi, hayvanlar üzenn-
deki deneyler ve üçüncüsü de, bı-
yolojik mekanızmayı bulmak içuı
yapılan laboraruvar çalışmalan.
Bilimsel kanıt ile kastedilen de
işte bu laboratuvar çalışmasında
bulunan biyolojık mekanizma,
yani mikrodalgalann adım adım
ölümcül etkileri nasıl oluşturdu-
ğunun resmi.
Kandırmacalar
ICNIRP gibi endüstri yandaş-
lan böyle bır resnun olmadığı ge-
rekçesiyle bilimsel kanıt olmadı-
ğmı iddıa ediyorlar ve mikrodal-
galann ölümcül etkilerinın kanıt-
lanmadığını, öyleyse mevcut da
olmadığını savunmaya çalışıyor-
lar. Bu kandırmacaya verilecek
iki cevap var.
Birincisi, Prof. Henry Lai ve
Prof. Neill Cherry gibi önde ge-
len biüm adamlan biyolojık me-
kanizmanın veya mekanizmalann
var olduğunu söylüyorlar. Örne-
ğin, Prof. Henry Lai'nin, 14 Ağus-
tos tarihlı Business Week'teki ha-
berinde yer verilen açıklamasma
göre, inceledıği 200 araşnrmanın
yüzde 80'i biyolojık etkileri gös-
teriyor. Bunlar arasında, Prof. Lai,
beynin ışlevi ve bağışıklık sıste-
mi üzerindekı etkilerle genetik
etkileri sayıyor.
Bilimsel kanıt hilesine verile-
cek ikinci cevap da şu: Söylendi-
ği anlamda bilimsel kanıta, yani
biyolojık mekanızmanın bilınme-
sine zaten gerek yok. Biyolojık
mekanizmanın keşfi günün tek-
nolojik bılgisıne bağlı. O bulu-
nana kadarbeklemek zorunda mı-
yız? Bır insarun, bir apartmanın
5. katından atıldığında öleceğıni
kabul etmek için yerçekimi kanu-
nunu bilmek gerekmiyor. Büımin
böyle bir bilgiye ihtiyacı olabüir,
ama insanlan korumak ıçın, ön-
lem almak için, yani kamu sağlı-
ğı açısından ihtiyaç kesmhkle yok.
Bu da yetmiyormuş gibi, üsteük,
daha önce, benzen gibi birçok
maddenin kanserojen kabul edıl-
mesi için biyolojik mekanizma-
ya bakıhnamıştı; epidemiyoloji
bilimsel kanıt veya delil olarak
yeterli kabul edihnişti. Ultravi-
yolenın deri kanseri yaptığı da
epidemiyolojik delillerle sabit,
ama hangi mekanizmayla kanse-
re yol açüğı doğru dürüst biMnmi-
yor. Yani, daha önce, akiın gerek-
tirdiğı ve kamu sağlığı bakımın-
dan son derece makul olan şekil-
de, biyolojik mekanizma değil,
epidemiyoloji gerekliydi ve yeter-
liydi; ondan sonra bir şeyin kan-
serojen olduğunu kabul etmede
ikincil derecede önemli olan hay-
van deneyleriydi; en sonra da bi-
yolojik mekanizma destekleyici
bir rol oynuyordu.
Halk saŞhflı
Nıtekım, ömeğın kimyasal mad-
deler, haplar ve hava kırlilığınde
halk sağlığını bu maddelerden ko-
rumak için konan limitler Dünya
Sağlık Örğütü, IARC (Uluslara-
rası Kanser Sımflandmnası Araş-
tınnalan Birimi), Avrupa Bırlıği,
USEPA (Birleşik Devletler Çev-
re Koruma Ajansı) ve îngiliz
RCEP (Kraliyet Çevre Kirliliği
Komisyonu) tarafiindan, en başta
epidemiyolojik deliller ve sonra
da hayvan deneylerine batalarak
oluşturuldu. Ama şimdi Dünya
Sağlık Örgütü ve ICNIRP sade-
ce biyolojik mekanizmaya, yani
adım adım neyin veya nelerin
ölümcül etkilere neden olduğuna
bakıyor. Bir başka çelişki, çifte
standart örneği: Amerikan NI-
EHS (Milli Çevre Sağlığı Bilim-
leri Enstirüsü) çok düşük frekans-
lar da dahil elektromanyetik rad-
yasyonu "muhtemel kanserojen"
ilan ederek IARC'nin Grup 2B ka-
tegorisine koydu, ama Grup 2B'de
listelenen bütün diğer kanserojen
etkenlerin günlük kullannnı kı-
sıtlandığı halde bir tek elektro-
manyetik radyasyona hiçbu* kı-
sıtlama getiriİmedi.
Daha önce de, bu bilimsel ka-
mt teranesiyle insanlık telef edil-
mişti; bunun örnekleri çok:
1886'da Henri Becquerel uran-
\-urn tuzlannm radyoaktivitesini
keşfettığınde, 1950'lerdeicatedi-
len pedaskop X ışınlanyla insan-
lan telef ettiğinde, nükleer ener-
jide, sakat ve ölü doğumlara ne-
den olan talidomidde (sakinleşti-
ncı), asbestte, kurşunlu benzinde,
deli dana hastalığında, sigarada,
vs... Türkiye'den bir ömek ver-
mek gerekirse radyasyonlu çayı
hemen hahrlayabiliriz.
Baz istasyonlarmın zararfa etkilerine devamlı maruz kalıvoruz. SÜRECEK
Ölümcül
etkiler
Mikrodalgalann
ölümcül etkileri han-
gi mekanizmalarla
gerçekleşiyor? (Sık-
lıkla sözü edılen me-
kanizmalardan bazı-
lannı Prof. Neill
Cherfy'den aktarabm).
"Be>Tiietkikmesi(ka-
nıtlayanlar König,
1974; VVever, 1974);
hficre ötümü ve hasar-
h höcrekrin iuzb ço-
gatanasnia sonuçlanan
kabiyum, ryon akışını
etidfemesi(kanıtiayan-
lar Bavin and Adey,
1976; Bbckman, 1990;
Schwartz,1990);kro-
mozom hasan(kanrt-
layuılar Heiler ve Te-
xera-pnto, 1959; To-
aasca ve Tonasca,
1996; Sagrpant ve
Swcord,1986;Garaj-
Vrhovac, 1990/91/
92/93/98; Maes, 1993;
Tmchenko ve Ianc-
hevskaa, 1995; Balo-
de, 1996; Hader, 1994;
VJayabum,1997;Tce,
Hook ve McRee,
1999);DNAsarmalkı-
rdmalan(kanıtlayan-
ve
%ferschave, 1994); ne-
optastik hflcre trans-
formasyonu (Balcer-
Kubczek ve Harrison,
1991); tümörieşmenin
aktrvitesinj artnrmaa
(kanıtlayanlar Ivasc-
huk, 1997; Goswam,
1999); kaaseriönle>vfi,
biyolojik vepsikolojik
rtani düzenİeyen me-
latonin hormonunu
azaltması (kamdavan-
brWâng,1989;Abdn,
1999; Burch, 1997/98/
99;Arnetz,19%;WTl-
son, 1990; Graham,
1994; Wbod. 1998; Ka-
rasek, 1998; Juutla-
nen, 2000; Graham,
2000; Pfloger, 1996);
bağışıklık sistemini
bozması (kanıtiayan-
lar Walleczek, 1992;
Reter ve Robinson,
1995; CossaiYza, 1993;
Nakamura,1997;Qu-
an, 1992; Dmoch ve
Moszczynsk, 1998;
Moszcz>B$k, 1999;
Bruvere, 1998). Bütûn
bunlara bir de kanse-
re iMşkin epidemiyolo-
jik deiilkri ekleyin.
(G^damim,
199»96/97; Szimi^
ebld, 1991/96 vs_.)n
Mekanizmalan ça-
lışmalannda detayh
olarak ortaya koyan
Prof. Neill Cherry'ye
göre: Bu teknolojinin
neden tamamen terk
edilmesi gerektiğini
özetlerken degmdığim
insan bıyometeorolo-
jisi ıse ICNlRP'nin ta-
mamen yok saydığı,
koca biraraştırmaala-
m. Prof. Cherry bu
önemli çalışmasında,
elektromanyetik rad-
yasyonun Alzheimer,
Parkınson vs gibi di-
ğer etkilerine ilişkin
araştırmalara da işaret
ediyor.
CUMARTESİ
ATAOL BEHRAMOĞLU
Songül Ince'nin Yüzii
Bazen tek bir kare, bir filmi özetler.
Şiirde bir dize, roman ya da öyküde bir bölüm, re-
sim ya da fotoğrafta bir aynntı, bütünün özeti ola-
bilir. Yaşadığımız, tanık olduğumuz olaylardan da ço-
ğu kez bir sözcük, bir cümle, bır görüntüdür belle-
ğimizde iz bırakan. Cezaevi operasyonu ya da kat-
liamından bende kalan ve sanıyorum ki hep kala-
cak olan, insansam eğer hep kalması, hiç silinme-
mesi gereken, Songül Ince'nin yüzüdür. Birambu-
lansın kapısında battanıyeye sannmış, sadece boy-
nu ve başı görünen genç bir kadın, bir genç kız. Yü-
zü, saçlan neredeyse tümüyie yanmış. Yüzüne, saç-
lanna, daha doğrusu yanık saçlann altındaki kafa-
tasına sıvanan kireç beyazlığında bır şey, bir traje-
dideki maskeyi andınyor. Inik gözkapaklan, acıyla
aralanmış ağız bu izlenimi güçlendiriyor. Fotografın
altındaki yazı şöyle: Haseki Hastanesi'ne getirilen
yaralı bir kadın mahkûm, "Bizi, altı kadını diri diriyak-
tılar" diye bağırdı.
•••
Songül Ince'nin yüzüyle birlikte unutmayacağım,
unutmamam gereken başka görüntüler de var. Bir
ambulansı, içerdekinın oğlu olup olmadığını anlamak
için kucaklayarak durdurmaya çalışan ve az sonra
sırt üstü yere yuvarlanan brr anne. Ve bir haberde-
ki sözcüklerle çizilen bir başka görüntü: Kendini
ateşe veren bir tutuklu, operasyonu dazenleyenle-
re doğru koşuyor ve silahla taranarak durduruluyor.
Bu görüntüler bir filmde olsa abartı sayabilir, ama
yine de tedırgin olurduk. Oysa, Songül Ince'nin bir
trajedi oyuncusunun maskeli yüzünü anımsatan acı-
lı yüzünde sımgeleşen bütün bu görüntüler ve ben-
zerleri, gözlenmızın önünde gerçekten yaşandı.
• • •
Başbakan şöyle dedi: Teröristleri kenditerorizm-
lerinden kurtardık." Bu sözler yukardaki görüntüler
kadar ürküntü vericidir. Hiç kımseyi, ona ait olan ya
da sizin ona ait olduğunu saydığınız bir şeyden,
onun iradesine aykın olarak "kurtarmaya" hakkınız
yoktur. Demokrası kavramının henüz iyice, belki de
hiç anlaşılmadığı ülkemizde bu sözlerimın anlamını
açıklamam gerektiğini biliyorum. Öyleyse açıklaya-
yım: Yasalann suç saydığı bir eylem yine yasalara
göre cezalandınlır. Ceza ise kişıliğe değil eyleme
yöneliktir. Cezalandırmanın nesnesi, bır kavram ola-
rak, kişinin özbenliği (kişiliğı) değil, eylemıdir. Ken-
di özbenlığı (kişiliği) hakkında karar vermek kişinin
kendi hakkıdır. İnsan olmanın, bağımsız bir kişilik ol-
manın en temel özelliği budur. Hiç kimse, kurtar-
ma" iddiasıyla da olsa onun bu en temel kişilik hak-
kını ondan devralamaz. Öldürerek, yakarak "kurtar-
ma, hayata döndürme" söylemindeki çelişkıden ise
sanıyorum ki söz etmeye bıle gerek yok. Nezaket
sınırlannı çok fazla zorlamamak için "çelişki" demek-
le yetiniyorum.
• • •
Terorizmin her türlüsüne her zaman karşı olmuş
birçok kışi gibi ben de mevcut yasalann terörist say-
dığı, gerçekte ıse büyük çoğunluğu herhangi bir
şiddet eylemıne kanşmamış siyasi tutuklu ve hüküm-
lülerle hükümet arasındakı gerılimde banşçıl birçö-
züme ulaşılmasına katkıda bulunmak ıçın çırpın-
dım. Ne yazık kı başanlı olunamadı. Böyle bir çö-
züm bulunabılir mıydı? Cezaevlenne bu amaçla ara-
bulucu olarak gitmiş hemen herkes bu soruya olum-
lu yanıt veriyor. öyleyse neden barışçıl bır çözüme
ulaşılması içın çabalan sürdürüp yoğunlaştırmak
yerine acımasız bir şiddete başvuruldu? Bu soruya
yanrtlardan ilkı, operasyon sonrasında en yetkili res-
mı kaynaklardan bıri tarafından yapılan açıklamada-
dır. Bu açıklamadan, operasyon içın hazıriıklara bır
yıl önceden başlanmış olduğunu, siyasi tutuklu ve
hükümlülen F tiplerine kapatmak için uygun zaman
kollandığinı öğrenıyoruz. TBMM İnsan Haklan Ko-
misyonu üyesı Prof. Mehmet Bekaroğlu'nun "Bi-
zi kullandılar" saptaması bu açıklamayla birlikte dü-
şünüldüğünde doğruluk kazanıyor. Ikıncı yanıt ise
"sanatçılar girişimi"n\r\ önceki gün açıklanan basın
bildinsinde yer alan "IMF tıpi hapıshaneler" benzet-
mesındedir. Aynı bildirideki saptamalarla, ülkeyı IMF
talepleri doğrultusunda yönetmeye zorlanan siya-
saJ iktidann bunu başarabilmesinin yolu, giderek
daha çok, tüm toplumu F tipi hücrelere kapatmak-
tan, bir başka deyişle de onlan kendi zararlı fikir ve
eylemlerinden "kurtarmaktan geçiyor...
• • •
Operasyonla "kurtanldıktan" sonra kapatıldıklan
F tipi hücre-odalardaki ilk gecelerinde kendilenne
sabaha kadar zoraki olarak merkezi yayınla "Türk
sanat mûziği" dinlettirilen, böylece sinirferi yatıştın-
larak zararlı fikirlerinden anndınlmalan yönünde ilk
adım atılmış olan siyasi tutuklu ve mahkûmlan önü-
müzdeki günlerde kimlerin izleyeceğini ve böyle gi-
derse eğer bütün birTürkiye toplumunun adım adım
F tipi hücrelere nasıl tıkılacağını hep birlikte yaşa-
yarak göreceğiz. Songül Ince'nin acılı, kahırlı, si-
temli yüzünün görüntüsü ise bir dönemin acımasız-
lığının, ikiyüzlülüğünün simgesi olarak unutulmazlı-
ğını hep koruyacak.
Sertifika programları
Oğretmenlere
YOK'ten yeni firsat
ANKARA (ANKA) -
Eğıtım Fakültesi konten-
janlannı arttuamav-an YÖK,
Mıllı Eğıtım Bakanlığı'nın
ısteğı ûzerine sertifika prog-
ramlannı genişletiyor.
YÖK, smıf ögretmenlıği ile
Ingilizce öğretmenliğı ser-
ofika programlarmdan son-
ra, matematık öğretmenli-
ği ile Türkçe - Türk Diiı ve
Edebiyah branşlannda da
sertifika programları açıl-
masını kararlaştırdı.
Edinılen bilgiye göre Mil-
li Eğitim Bakânlığı, yalnız-
ca 2001 yılı için matematik
öğretmenliği alanında4 bın,
Türkçe - Türk Dıli ve Ede-
biyatı alanında da 8 bin öğ-
retmen ıhüyacı bulundugu-
nubelirledı. Bakanlık, eği-
tim fakültelennm ilgili alan-
lanndan mezun olacak öğ-
retmen adaylannın ıse ıhtı-
yacı karşılamayacağını be-
lırterek, çözüm bulunması
ıçm YÖKe başviırdu. YÖK
de Bakanlığın talebı üzen-
ne matematık ögretmenlıği
ile Türkçe - Türk Dılı ve
Edebryaü Ögretmenlıği ser-
tıfıka programlan açılma-
sını kararlaştırdı.
YÖK Başkamekılı Prof.
Dr. tsmaâ Tosun, ünıversı-
telere gönderdiğı genelge-
de. öğretmen açığının kapa-
tılmasına yönelik olarak,
halen uygulanmakta olan
öğretmenlik lısans ve tezsız
yüksek lısans programlan-
na ek olarak. yenı hazırla-
nan "MatematikÖğrrtmen-
Bği"ıle"Türkçe-TörkDi-
li ve Edebiyatı*' sertifika
programlannın, 2 Ocak
2001 tarihinden ıtıbaren
başlanlmasını istedı Tosun,
hazırlıklann tamamlanma-
sının ardından programla-
nn açılması ıçın YÖK'ten
ızın ahnması gerektığı uya-
nsında bulundu.