17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23 ARALIK 2000 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER Sezer'den bütçeye onay • ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Curnhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, 2001 ytlı bütçesinı onayladı. Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi'nden dün yapılan yazılı açıklamada, 2001 Mali Yılı Bütçe Kanunu, 1999 Mali Yılı Kesin Hesap Kanunu, 2001 Mali Yılı Katma Bütçelı tdareler Bütçe Kanunu ile 1999 Mali Yıh Katma Bütçeli îdareler Kesin Hesap Kanunu, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından onaylanmış ve yayımlanmak üzere Başbakanlığa gönderilmiştir" denildi. Bektriğe yüzde 8zam • ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Türkiye Elektrik Dağıtım AŞ (TEDAŞ) Genel Müdürlüğü, elektnğe yüzde 8 oramnda zam yaptı. TEDAŞ Genel Müdürlüğü'nden dün yapılan yazılı açıkiamada, "IMF ile yapılan görüşmeler neticesinde TEAŞ ve TEDAŞ genel müdürlüklerinin mali yapılan ile ilgili önlemler çerçevesinde TEAŞ Genel Müdürlüğü'nün Aralık 2000 tarifesine yaptığı yüzde 21 oranındaki zamma karşılık olarak Başbakanlık, Hazıne Müsteşarhğı ve TEDAŞ Genel Müdürlüğü mutabakahyla TEDAŞ Genel Müdürlüğü, 22 Arahk 2000 tanhi itıbanyla tarifesinı yüzde 8 oranında arttırmıştır" denildi. Eurosport kablolucfa • TV' Servisi - Sidney Olımpıyat Oyunlan'nın başladığı 15 Eylül tanhınde ıstediği telıf bedelinın Türk Telekom tarafından kabul edılmemesı nedenıyle yayuüanna son venlen Eurosport, öncekı gün vanlan anlaşmayla kablolu TV'dekı yerinı aldı. Euronews kanaünın frekansından yayınlanna başlayan Eurosport'un daha önce istediği telif ücreti bedelmi yüzde 20 geri çekmesı üzenne anlaşmanın sağlanabıldıği bıldınldı. Türk Telekom'la üç yılhk bir anlaşma imzalayan Eurosport'un başlangıçta Ingılızce, ilk yıl günde sekiz saat Türkçe ve ılerde de günde 10 saat Türkçe yayın yapacağı belırtildi. Batman'daki gazeteler • BATMAN (AA)- Batman'da yayımlanan mahallı "Batman News" ve "Batman Tünes" gazeteleri, ekonomik nedenlerle yayınlanna ara verdiler. Batman News gazetesi sahibi Faruk Ekmen, haftalık olarak yayunlanan gazetelerini, tüm zorluklara ragmen 44 hafta boyunca çıkardıklannı belırterek '"Maddı ımkânsızlıklar nedeniyle yayınlanmıza ara vermek zorunda kaldık. tmkânlanmız oluştugu takdirde yenıden gazeteyi çıkaracağız" dedı. "Batman Tımes" gazetesi sahibi ve yazıişlen müdürü tbrahim Güneş ıse kendi tesislen bulunmaması nedeniyle gazetenin kendilenne pahalıya mal olduğunu söyledi. Van Gölü için yardım • VAN(AA)-Van Belediye Başkanı Şahabettm Özaslaner, Van Gölü'nün temizlenmesi içın Almanya'dan belediyeye 40 milyon mark frbe edıldiğini söyledi. Beledıye Başkanı Özaslaner. düzenledığı bısın toplantısında, yırtdışından belediyeye artanlacak kaynaklar ile ilşili çalışmalann son aamada olduğunu, Almanya Kalkınma ve Î4nrliği Bakanlığı'nın, Van Colü'nün temizlenmesi ve tırizmın gelışmesi için belediyelerine para ginderdiğini bildirdi. Büimsd araşürnıaların zararn oldıığunu kanıtiadığı baz istasyonlanıun kaldırılması için yurttaşlar eylemler dûzenkdiler. Bu evfemlere kaühm yüksek oldu. Bazlar, düzenbazlar düzenbazdırmayanlar . nsanlann korkunç gerçekler yokmuş gibi yaşama hevesini besleyerek endüstrinin çıkarlanna çok güzel hizmet eden bir yanlış anlayışa göre, "bu teknoloji çağının nimetlerinden biri olan bazlardan vazgeçeceksek mesela buzdolabı gibi cihazlardan da vazgeçmemiz gerekir." -esinlikle; eğer çocuklannızı buzdolabına 24 saat kelepçeliyorsanız, eğer buzdolabının ölümcül etkileri bazlannkiyle aynıysa ve eğer buzdolabı üzenne yapılmış araştırmalar mikrodalgalar üzerine yapılanlar kadar çoksa, evet, kesinlikle vazgeçmeniz gerekirdi. T"T ndüstri/politika ikilisinin A/ sıklıkla kullandığı birkaç * <* cümleden bın şu: "Bazis- tasyonlanndakielektrik gücü 100 varhk bir ampulle aym." Halbuki, ampulün tersine baz istasyonlan, insan hücrekri tarafindan azami düzeydeemflen mikrodalgalar gi- bi çokyüksek frekanslard a çahşı- yor. Cstetik, bir baz istasyonu, kul- buaa gkhğma bağb olarak vüzter- ce kanala bölünebiliyor; bu da bi- zi yerel bir AM radyo istasyonu- na yakın bir melanetie karşı kar- şrya bırakryor. Endüstn/polınka üdlısınin em- poze ettigi veya ekmeğıne yağ sü- ren bir başka yanlış cümle: "Bi- raz abartryorsun.Teknoloji çağut- da yaşıvoruz. Hep böyle dalgalar maigalar içindeyiz. Neyapalnn? Ne yani. buzdolabı da mı kullanma- yalun? Arabalan da mı ortadan kaldıranm?" Abartmıyorum; üs- telik abartmayan da ben değilim, büim adamlan. Arabalann veya trafığin tehlikeleriyle baz istas- yonlannınkinı karşılaştırmak çok saçma, çünkü arabalar evlerimi- zın ıçınden geçmiyor; onlann yol- lan ayn. Ama baz istasyonlan- nın yollan ayn değil; evlerimiz- den, her yenmizden, her yerden geçiyorlar. Trafıkte kurallar var ama uyulmadığı için kazalar olu- yor, buradaysa kurallar zaten ka- za, taammüden kaza. Buzdolabı örneğl Buzdolabı gıbı diğer elektrik- le çalışan eşyalann elektroman- yetik alan yaydığı doğru. yeni bi- limsel araştırmalann ışığında ve tüketicilerin biünçlenmesi saye- sinde onlann emisyon limitleri de giderek aşağı çekiliyor ve bu tip aletlerle ilgili bazı pratik önlem- ler öneriliyor: Bu aletleri çocuklann çok bu- lunduklan yerlere yakm duvarla- ra koymamak; stand-by konumun- da bırakmamak, hatta TV bilgi- sayar gibi cihazlann (kullanılma- dığında) fışini çekmek; elektrik te- sisannı kesinlikle doğru düzgün topraklamak; mümkün olduğu ka- dar az elektrikli cihaz kullanmak; kullanmak zorunda olduklanmız- la mümkün olduğu kadar az za- man geçirmek ve satın alırken emisyon değerleri düşük olanla- n tercih etmek; yatağın yanmda elektrikli saat bulundurmamak ve yatağı mümkün mertebe genel olarak elektrikli cihaz ve elektrik kablolanndan uzağa yerleştirmek; TV, çamaşır makinesi vs. gibi ci- hazlar çahşırken en az birkaç met- re uzak durmak; floresan ve ha- lojen lamba kullanmamak,' otoma- tik durup çalışan cihazlarla par- laklığı lasılabüır lambalardan özel- likle uzak durmak; çelik kuşaklı radyal araba lastiklerini kullan- mamak; saç kurutma makinesi kullanmamak; kordonsuz ev tele- fonu kullanmamak... Prof. Leb- recht von KUtring, kordonsuz ev telefonlannın çocuklar için özel- ükle tehlike oluşturduğuna dıkkat çekiyor. Bütün bunlan bümiyoruz di- ye, bize veya yakınlanmıza bir şey olmadığıru, olmayacağını san- mâk avanaklık olur. Nitekim, Mil- liyet'm 5 Ekim 2000 tanhlı habe- rinde Istanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Iş Sağlığı Bilım Dalı Başkanı Prof. Dr. Hilmi Sabuncu şöyle diyor: "Hızla artan ve rad- yasyon yayan araçlar nedeniyle 2004'te her aitede bir kanserti ola- cak." Az gelışmışlığın bir avanta- jı olarak. okullarda bılgısayar kul- lanımı ve çok daha korkuncu kab- losuz bilgisayar ağı henüz Türki- ye'de yok; hiçbir zaman da olma- masışart. Yukanda saydıklanm çok basit önlemlerle korunabıleceğımız du- rumlar. Ama, en önemlisı, zaten kimse buzdolabının veya çalışan birmikrodalgafinnınyanında yat- maz, hayatını bunlann yanında geçirmez. Yani, baz istasyonlann- da olduğu gibi, bualetlenn radyas- yonuna 24 saat, devamlı maruz kahnıyoruz. Bu gibi aletlerle ilgi- li bu kadar araştırma yapümıyor, bu kadar kıyamet kopmuyor. Ama kıyamet koparan ve çok sayıda araştırmaya konu olan başka kay- naklar da var: Alçak gerilim hat- lan, yüksek gerihm hatlan (en az 400 m uzağmda bulunmak gere- kiyor) ve TV ile radyo vericileri (kimilerine göre en az 7, kimile- rine göre 15-20 km uzağında bu- lunmak gerekiyor). Bfll Curry, Salzburg Konferansrna sunduğu raporunda, iki baz ıstasyonundan yayılan elektromanyetik alanlann 6 km uzaktaki bir AM verici is- tasyonunun katkısıyla nasıl 6 ila 10 katına çıktğmı gösterdi. Halkı faka bazsın diye... Lafebesi endüstri/politika yan- daşlanmn başvurduğu bir başka hileli cümle: "Büimsel olarak ka- mdanmadı.'* Yuzlerce araştırma- yı bilimsel kanıt olarak nasıl ka- bul etmiyorlar. Nasıl? Şöyle: Üç çeşit bilimsel araştırma var. Bırincisi, maruz kalan ve kalma- yan insan topluluklannı karşılaş- tırarak istatıstiki sonuçlar elde ediyor ve buna epidemiyolojı de- niyor. tkincisi, hayvanlar üzenn- deki deneyler ve üçüncüsü de, bı- yolojik mekanızmayı bulmak içuı yapılan laboraruvar çalışmalan. Bilimsel kanıt ile kastedilen de işte bu laboratuvar çalışmasında bulunan biyolojık mekanizma, yani mikrodalgalann adım adım ölümcül etkileri nasıl oluşturdu- ğunun resmi. Kandırmacalar ICNIRP gibi endüstri yandaş- lan böyle bır resnun olmadığı ge- rekçesiyle bilimsel kanıt olmadı- ğmı iddıa ediyorlar ve mikrodal- galann ölümcül etkilerinın kanıt- lanmadığını, öyleyse mevcut da olmadığını savunmaya çalışıyor- lar. Bu kandırmacaya verilecek iki cevap var. Birincisi, Prof. Henry Lai ve Prof. Neill Cherry gibi önde ge- len biüm adamlan biyolojık me- kanizmanın veya mekanizmalann var olduğunu söylüyorlar. Örne- ğin, Prof. Henry Lai'nin, 14 Ağus- tos tarihlı Business Week'teki ha- berinde yer verilen açıklamasma göre, inceledıği 200 araşnrmanın yüzde 80'i biyolojık etkileri gös- teriyor. Bunlar arasında, Prof. Lai, beynin ışlevi ve bağışıklık sıste- mi üzerindekı etkilerle genetik etkileri sayıyor. Bilimsel kanıt hilesine verile- cek ikinci cevap da şu: Söylendi- ği anlamda bilimsel kanıta, yani biyolojık mekanızmanın bilınme- sine zaten gerek yok. Biyolojık mekanizmanın keşfi günün tek- nolojik bılgisıne bağlı. O bulu- nana kadarbeklemek zorunda mı- yız? Bır insarun, bir apartmanın 5. katından atıldığında öleceğıni kabul etmek için yerçekimi kanu- nunu bilmek gerekmiyor. Büımin böyle bir bilgiye ihtiyacı olabüir, ama insanlan korumak ıçın, ön- lem almak için, yani kamu sağlı- ğı açısından ihtiyaç kesmhkle yok. Bu da yetmiyormuş gibi, üsteük, daha önce, benzen gibi birçok maddenin kanserojen kabul edıl- mesi için biyolojik mekanizma- ya bakıhnamıştı; epidemiyoloji bilimsel kanıt veya delil olarak yeterli kabul edihnişti. Ultravi- yolenın deri kanseri yaptığı da epidemiyolojik delillerle sabit, ama hangi mekanizmayla kanse- re yol açüğı doğru dürüst biMnmi- yor. Yani, daha önce, akiın gerek- tirdiğı ve kamu sağlığı bakımın- dan son derece makul olan şekil- de, biyolojik mekanizma değil, epidemiyoloji gerekliydi ve yeter- liydi; ondan sonra bir şeyin kan- serojen olduğunu kabul etmede ikincil derecede önemli olan hay- van deneyleriydi; en sonra da bi- yolojik mekanizma destekleyici bir rol oynuyordu. Halk saŞhflı Nıtekım, ömeğın kimyasal mad- deler, haplar ve hava kırlilığınde halk sağlığını bu maddelerden ko- rumak için konan limitler Dünya Sağlık Örğütü, IARC (Uluslara- rası Kanser Sımflandmnası Araş- tınnalan Birimi), Avrupa Bırlıği, USEPA (Birleşik Devletler Çev- re Koruma Ajansı) ve îngiliz RCEP (Kraliyet Çevre Kirliliği Komisyonu) tarafiindan, en başta epidemiyolojik deliller ve sonra da hayvan deneylerine batalarak oluşturuldu. Ama şimdi Dünya Sağlık Örgütü ve ICNIRP sade- ce biyolojik mekanizmaya, yani adım adım neyin veya nelerin ölümcül etkilere neden olduğuna bakıyor. Bir başka çelişki, çifte standart örneği: Amerikan NI- EHS (Milli Çevre Sağlığı Bilim- leri Enstirüsü) çok düşük frekans- lar da dahil elektromanyetik rad- yasyonu "muhtemel kanserojen" ilan ederek IARC'nin Grup 2B ka- tegorisine koydu, ama Grup 2B'de listelenen bütün diğer kanserojen etkenlerin günlük kullannnı kı- sıtlandığı halde bir tek elektro- manyetik radyasyona hiçbu* kı- sıtlama getiriİmedi. Daha önce de, bu bilimsel ka- mt teranesiyle insanlık telef edil- mişti; bunun örnekleri çok: 1886'da Henri Becquerel uran- \-urn tuzlannm radyoaktivitesini keşfettığınde, 1950'lerdeicatedi- len pedaskop X ışınlanyla insan- lan telef ettiğinde, nükleer ener- jide, sakat ve ölü doğumlara ne- den olan talidomidde (sakinleşti- ncı), asbestte, kurşunlu benzinde, deli dana hastalığında, sigarada, vs... Türkiye'den bir ömek ver- mek gerekirse radyasyonlu çayı hemen hahrlayabiliriz. Baz istasyonlarmın zararfa etkilerine devamlı maruz kalıvoruz. SÜRECEK Ölümcül etkiler Mikrodalgalann ölümcül etkileri han- gi mekanizmalarla gerçekleşiyor? (Sık- lıkla sözü edılen me- kanizmalardan bazı- lannı Prof. Neill Cherfy'den aktarabm). "Be>Tiietkikmesi(ka- nıtlayanlar König, 1974; VVever, 1974); hficre ötümü ve hasar- h höcrekrin iuzb ço- gatanasnia sonuçlanan kabiyum, ryon akışını etidfemesi(kanıtiayan- lar Bavin and Adey, 1976; Bbckman, 1990; Schwartz,1990);kro- mozom hasan(kanrt- layuılar Heiler ve Te- xera-pnto, 1959; To- aasca ve Tonasca, 1996; Sagrpant ve Swcord,1986;Garaj- Vrhovac, 1990/91/ 92/93/98; Maes, 1993; Tmchenko ve Ianc- hevskaa, 1995; Balo- de, 1996; Hader, 1994; VJayabum,1997;Tce, Hook ve McRee, 1999);DNAsarmalkı- rdmalan(kanıtlayan- ve %ferschave, 1994); ne- optastik hflcre trans- formasyonu (Balcer- Kubczek ve Harrison, 1991); tümörieşmenin aktrvitesinj artnrmaa (kanıtlayanlar Ivasc- huk, 1997; Goswam, 1999); kaaseriönle>vfi, biyolojik vepsikolojik rtani düzenİeyen me- latonin hormonunu azaltması (kamdavan- brWâng,1989;Abdn, 1999; Burch, 1997/98/ 99;Arnetz,19%;WTl- son, 1990; Graham, 1994; Wbod. 1998; Ka- rasek, 1998; Juutla- nen, 2000; Graham, 2000; Pfloger, 1996); bağışıklık sistemini bozması (kanıtiayan- lar Walleczek, 1992; Reter ve Robinson, 1995; CossaiYza, 1993; Nakamura,1997;Qu- an, 1992; Dmoch ve Moszczynsk, 1998; Moszcz>B$k, 1999; Bruvere, 1998). Bütûn bunlara bir de kanse- re iMşkin epidemiyolo- jik deiilkri ekleyin. (G^damim, 199»96/97; Szimi^ ebld, 1991/96 vs_.)n Mekanizmalan ça- lışmalannda detayh olarak ortaya koyan Prof. Neill Cherry'ye göre: Bu teknolojinin neden tamamen terk edilmesi gerektiğini özetlerken degmdığim insan bıyometeorolo- jisi ıse ICNlRP'nin ta- mamen yok saydığı, koca biraraştırmaala- m. Prof. Cherry bu önemli çalışmasında, elektromanyetik rad- yasyonun Alzheimer, Parkınson vs gibi di- ğer etkilerine ilişkin araştırmalara da işaret ediyor. CUMARTESİ ATAOL BEHRAMOĞLU Songül Ince'nin Yüzii Bazen tek bir kare, bir filmi özetler. Şiirde bir dize, roman ya da öyküde bir bölüm, re- sim ya da fotoğrafta bir aynntı, bütünün özeti ola- bilir. Yaşadığımız, tanık olduğumuz olaylardan da ço- ğu kez bir sözcük, bir cümle, bır görüntüdür belle- ğimizde iz bırakan. Cezaevi operasyonu ya da kat- liamından bende kalan ve sanıyorum ki hep kala- cak olan, insansam eğer hep kalması, hiç silinme- mesi gereken, Songül Ince'nin yüzüdür. Birambu- lansın kapısında battanıyeye sannmış, sadece boy- nu ve başı görünen genç bir kadın, bir genç kız. Yü- zü, saçlan neredeyse tümüyie yanmış. Yüzüne, saç- lanna, daha doğrusu yanık saçlann altındaki kafa- tasına sıvanan kireç beyazlığında bır şey, bir traje- dideki maskeyi andınyor. Inik gözkapaklan, acıyla aralanmış ağız bu izlenimi güçlendiriyor. Fotografın altındaki yazı şöyle: Haseki Hastanesi'ne getirilen yaralı bir kadın mahkûm, "Bizi, altı kadını diri diriyak- tılar" diye bağırdı. ••• Songül Ince'nin yüzüyle birlikte unutmayacağım, unutmamam gereken başka görüntüler de var. Bir ambulansı, içerdekinın oğlu olup olmadığını anlamak için kucaklayarak durdurmaya çalışan ve az sonra sırt üstü yere yuvarlanan brr anne. Ve bir haberde- ki sözcüklerle çizilen bir başka görüntü: Kendini ateşe veren bir tutuklu, operasyonu dazenleyenle- re doğru koşuyor ve silahla taranarak durduruluyor. Bu görüntüler bir filmde olsa abartı sayabilir, ama yine de tedırgin olurduk. Oysa, Songül Ince'nin bir trajedi oyuncusunun maskeli yüzünü anımsatan acı- lı yüzünde sımgeleşen bütün bu görüntüler ve ben- zerleri, gözlenmızın önünde gerçekten yaşandı. • • • Başbakan şöyle dedi: Teröristleri kenditerorizm- lerinden kurtardık." Bu sözler yukardaki görüntüler kadar ürküntü vericidir. Hiç kımseyi, ona ait olan ya da sizin ona ait olduğunu saydığınız bir şeyden, onun iradesine aykın olarak "kurtarmaya" hakkınız yoktur. Demokrası kavramının henüz iyice, belki de hiç anlaşılmadığı ülkemizde bu sözlerimın anlamını açıklamam gerektiğini biliyorum. Öyleyse açıklaya- yım: Yasalann suç saydığı bir eylem yine yasalara göre cezalandınlır. Ceza ise kişıliğe değil eyleme yöneliktir. Cezalandırmanın nesnesi, bır kavram ola- rak, kişinin özbenliği (kişiliğı) değil, eylemıdir. Ken- di özbenlığı (kişiliği) hakkında karar vermek kişinin kendi hakkıdır. İnsan olmanın, bağımsız bir kişilik ol- manın en temel özelliği budur. Hiç kimse, kurtar- ma" iddiasıyla da olsa onun bu en temel kişilik hak- kını ondan devralamaz. Öldürerek, yakarak "kurtar- ma, hayata döndürme" söylemindeki çelişkıden ise sanıyorum ki söz etmeye bıle gerek yok. Nezaket sınırlannı çok fazla zorlamamak için "çelişki" demek- le yetiniyorum. • • • Terorizmin her türlüsüne her zaman karşı olmuş birçok kışi gibi ben de mevcut yasalann terörist say- dığı, gerçekte ıse büyük çoğunluğu herhangi bir şiddet eylemıne kanşmamış siyasi tutuklu ve hüküm- lülerle hükümet arasındakı gerılimde banşçıl birçö- züme ulaşılmasına katkıda bulunmak ıçın çırpın- dım. Ne yazık kı başanlı olunamadı. Böyle bir çö- züm bulunabılir mıydı? Cezaevlenne bu amaçla ara- bulucu olarak gitmiş hemen herkes bu soruya olum- lu yanıt veriyor. öyleyse neden barışçıl bır çözüme ulaşılması içın çabalan sürdürüp yoğunlaştırmak yerine acımasız bir şiddete başvuruldu? Bu soruya yanrtlardan ilkı, operasyon sonrasında en yetkili res- mı kaynaklardan bıri tarafından yapılan açıklamada- dır. Bu açıklamadan, operasyon içın hazıriıklara bır yıl önceden başlanmış olduğunu, siyasi tutuklu ve hükümlülen F tiplerine kapatmak için uygun zaman kollandığinı öğrenıyoruz. TBMM İnsan Haklan Ko- misyonu üyesı Prof. Mehmet Bekaroğlu'nun "Bi- zi kullandılar" saptaması bu açıklamayla birlikte dü- şünüldüğünde doğruluk kazanıyor. Ikıncı yanıt ise "sanatçılar girişimi"n\r\ önceki gün açıklanan basın bildinsinde yer alan "IMF tıpi hapıshaneler" benzet- mesındedir. Aynı bildirideki saptamalarla, ülkeyı IMF talepleri doğrultusunda yönetmeye zorlanan siya- saJ iktidann bunu başarabilmesinin yolu, giderek daha çok, tüm toplumu F tipi hücrelere kapatmak- tan, bir başka deyişle de onlan kendi zararlı fikir ve eylemlerinden "kurtarmaktan geçiyor... • • • Operasyonla "kurtanldıktan" sonra kapatıldıklan F tipi hücre-odalardaki ilk gecelerinde kendilenne sabaha kadar zoraki olarak merkezi yayınla "Türk sanat mûziği" dinlettirilen, böylece sinirferi yatıştın- larak zararlı fikirlerinden anndınlmalan yönünde ilk adım atılmış olan siyasi tutuklu ve mahkûmlan önü- müzdeki günlerde kimlerin izleyeceğini ve böyle gi- derse eğer bütün birTürkiye toplumunun adım adım F tipi hücrelere nasıl tıkılacağını hep birlikte yaşa- yarak göreceğiz. Songül Ince'nin acılı, kahırlı, si- temli yüzünün görüntüsü ise bir dönemin acımasız- lığının, ikiyüzlülüğünün simgesi olarak unutulmazlı- ğını hep koruyacak. Sertifika programları Oğretmenlere YOK'ten yeni firsat ANKARA (ANKA) - Eğıtım Fakültesi konten- janlannı arttuamav-an YÖK, Mıllı Eğıtım Bakanlığı'nın ısteğı ûzerine sertifika prog- ramlannı genişletiyor. YÖK, smıf ögretmenlıği ile Ingilizce öğretmenliğı ser- ofika programlarmdan son- ra, matematık öğretmenli- ği ile Türkçe - Türk Diiı ve Edebiyah branşlannda da sertifika programları açıl- masını kararlaştırdı. Edinılen bilgiye göre Mil- li Eğitim Bakânlığı, yalnız- ca 2001 yılı için matematik öğretmenliği alanında4 bın, Türkçe - Türk Dıli ve Ede- biyatı alanında da 8 bin öğ- retmen ıhüyacı bulundugu- nubelirledı. Bakanlık, eği- tim fakültelennm ilgili alan- lanndan mezun olacak öğ- retmen adaylannın ıse ıhtı- yacı karşılamayacağını be- lırterek, çözüm bulunması ıçm YÖKe başviırdu. YÖK de Bakanlığın talebı üzen- ne matematık ögretmenlıği ile Türkçe - Türk Dılı ve Edebryaü Ögretmenlıği ser- tıfıka programlan açılma- sını kararlaştırdı. YÖK Başkamekılı Prof. Dr. tsmaâ Tosun, ünıversı- telere gönderdiğı genelge- de. öğretmen açığının kapa- tılmasına yönelik olarak, halen uygulanmakta olan öğretmenlik lısans ve tezsız yüksek lısans programlan- na ek olarak. yenı hazırla- nan "MatematikÖğrrtmen- Bği"ıle"Türkçe-TörkDi- li ve Edebiyatı*' sertifika programlannın, 2 Ocak 2001 tarihinden ıtıbaren başlanlmasını istedı Tosun, hazırlıklann tamamlanma- sının ardından programla- nn açılması ıçın YÖK'ten ızın ahnması gerektığı uya- nsında bulundu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle