25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET DIZI 10ARALIK 2000PAZAR Türkçe eğitim isteği • ANKARA (ANKA)- Mılli Eğitim Bakanhğı, yabancı dille eğitim yapacak branş öğretmeni bulunamaması nedeniyle Anadolu liselerinin öğretmen açığını kapatamazken öğrencüer de Türkçe eğitim yapılmasını istedi. "Anadolu Liselerinde Uygulanan Yabancı Dille Öğretim Programlannın Değerlendirilmesi" başlıklı araştırmanın sonucuna göre, Anadolu lisesi öğrencilerinin yüzde 82.4'ü fen grubu derslerini Ingilizce yerine Türkçe okumayı tercih etti. Ögrencilerin yüzde 83.9'uîngilizce öğretimde konulann iyi öğrenilemediğini, yüzde 81.91'iyabancı dille öğretimin öğrencileri ezbercıliğe yönelttiğini, yüzde 72'si de üniveîsite giriş sınavlannda Türkçe öğretim yapan öğrencilerin daha avantajh olduğunu kaydetti. Sınavlara başvurular • ANKARA (AA) - Fen ve Anadolu liseleri ile Mıllı Eğitim Bakanlığı'na bağlı sağlık meslek liseleri ve diğer kurumlara bağlı meslek hselerine alınacak öğrencileri belırlemek amacıyla yapılacak Ortaöğretim Kurumlan Öğrenci Seçme ve Yerleştirme SınavTna (OKÖSYS) başvuru süresi. 14 Aralık Perşembe günü sona erecek. Adaylar, başvuru kılavuzu ve formlanru öğrenim gördükleri okullardan, 750 bin lira karşıhğmda alacaklar. Adaylar, başvuru formunu kılavuzdaki kurallara göre doldurduktan sonra, Eğitim Teknolojileri ' Genel Müdürlüğu Döner Sermaye tşletmesi'nin Ziraat Bankası Beşevler Ankara Şubesi'ndeki 30423/200812 numaralı hesabına 5 milyon 250 bin lira sınav ücreti vatıracaklar Sevr siyasal bakımdan değil ama ekonomik bakımdan kesinlikle hortluyor 'AB'nin çevre standartiarından uzağız1 • tstanbul Haber Servisi -ANAPBeşiktaşIlçe Teşkilatı'nın Ortaköy Külrür Merkezı'nde düzenlediği "Küresel Çevre Sorunlan" konulu konferansta konuşan TBMM Çevre Komisyonu Başkanı ve ANAP Istanbul Milletvekili Ediz Hun, Türkiye'nin, AB'nin istediği çevre standartiarından uzak oldugunu belirtti. Tiirkiye'nin 21. yüzyıl stratejBeri • Haber Merked- An Hareketi bünyesinde yayunlanan Insight Turkey'nin son sayısı ' Türkiye'nin 21. Yüzyıl Stratejileri'ni irdeledi. 3 ayda bir Ingilizce olarak yayımlanan kitapçığın son sayısında ABD'nin eski Ankara Büyükelçisi Morton Abramovitz, Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası Ilişkiler Bölüm Başkanı Kemal Kirişçi. eski Washington Büyükelçimiz Nüzhet Kandemir, TÜSlAD'ın ABD Temsilcisi Abdullah Akyüz gibi isimler makaleleri ile Türkiye- ABD ilışkilerini siyasi, ekonomik ve stratejik açıdan değerlendirdiler. •/ f \ yüzyılda Osman- / \J lı Imparatorluğu -/. ^ • tam Türkiye Cum- huriyeti'ne dönüşecekken, ik- tisadi bakımdan gerçekten kö- tü durumdaydı. Bunu şöyle özet- lemek mümkün: Osmanlı bu kötü duruma, borç almak yüzünden başladı. tlk dış borcunu Kınm Savaşı yüzünden 1854'te aldı (Os- manlı bunu izleyen 20 yıl için- de 15 kez dış borç alacak, bu- nun tutarı 5.297.676.000 -yan- lış dizilmesin diye bir de ya- zıyla yazıyorum- beş milyar iki yüz doksan yedi milyon altı yüz yetmiş altı bin altın- Fransız Frangı'na ulaşacak, bu borcun yılhk faizi ise yaklaşık 300.000.000 altın Franka vara- caktır). Osmanlı, çok değil 6 yıl sonra bu borçlann faizini ödeyemezhale geldiğinden, Ga- lata Bankerleri'nden iç borç al- maya başlayacaktır (1860). Çok değil 19 yıl sonra Gala- ta Bankerleri borç vermeye de- vam etmek için devletin 6 önem- b gelir kaynağının kendilerine tahsısıni şart kosacaklardır; bu- na da Rüsum-u Sitte Idaresi (1879)denecektir. Tabii, bu durumda ödemele- ri aksayan dış alacaklılar ayak- lanacaİc ve Galata Bankerleri'ni yüzde 5'likbirpay venp aradan çıkararak, devletin gümrükler başta olmak üzere en önemli gelir kaynaklannı kendi alacak- lanna karşılık gösteren Düyunu Umumiye Idaresini (1881) ku- racaklardır. Kamu hizmetierini yürütecek gelir kalmadı Bu durumda Osmanlı devle- tinin elinde kamu hizmetierini yürütecek gelir kalmamıştır. Tek çare, bu hizmetleri "imti- yaz"a verip yaptırmaktır. Yani, bir kamu bjzmetinin tesis edU- meani veya işletilmesini bir şir- kete, belli süreyle, belli ücretie tekeJolarakvermek; imtiyaz'ın tanımı budur. tngilızcesı de çok kimsenin sandığı gıbi "privile- ge" değil, tt concessk>n r 'dır.Bu son sözcüğün Ingilizcede aynı zamanda "ödûn" anlamma da gelmesi ilginçtir, o da ayn me- sele. Bunun sonucu da Sevr Banş Antlaşması'nda (1920) nokta- lanmıştır: Md. 232 şöyle der: "Her yıl Osmanlı Pariamento- su'na sunulacakbütçe, ilk önce Maiiye Komisyonu'na sunula- cak ve Komisyon'ca uygun bu- lunan biçimde Parlamento'ya gönderilecektir. Burada yapüa- bilecek değişiklikler, Komis- yon'ca uygun bulunmadıkça, yûrürlüğe girmeyecektir.'' Bu Maiiye Komisyonu'nun tanımı da md. 231'dedir: "lngiltere, Fransa, ve ttalya'nın birer tem- silcisinden oluşan kuruL" Os- manlı Imparatorluğu'nun büt- çesine karar veren kurul. Formül olarak ifade ederse- niz: Dış Borç (1854)• tç Borç (1860)>- Rüsum-u Sitte (1879) • Düyun-u Umumiye (1881) • İmtiyazlar*- Sevr (1920). Türîdye Sevri'ne giden formül Şimdi gelelim 2000'e. Türki- ye bugün de çok zor durumda. Çünkü, aynen Osmanlı gibi, borç ödemek için borç alıyor. 1999 bütçesinin yüzde 42'si, vergi gelirlerinin de yüzde 80'i borç faizine gitti. 2000'in ilk 3 ayında ise durum daha kötü: Vergi tahsilindekı yüzde 171 artışa rağmen, tüm vergi gelir- lerinin yüzde 90.5'i faiz gider- lerinı ancak karşıladı (H. Uluğ- bay,Milliyet, 24.04.2000). Eğer 2000'in ilk 4 ayıyla il- gili istatistikleri istiyorsamz, onlar da biraz fanteziyle kan- şık şöyle: Dakikada 46 milyar TL vergi toplandı, yine daki- kada 55 milyar TL borç faizi ödendi. Bu durumda faiz öde- meleri 1999'a oranla yüzde 184 artmış oluyor (Ş. Kızılot, Sa- bah, 12.06.2000). Türkiye bugün, yine aynen Osmanh gibi, kamu hizmeti gö- türecek geliri kalmadığı için bu hizmetleri artık imtiyaz'a veri- yor, ama lurgut Özal'ın yalan tarih bilmeyen vatandaşlara ye- ni buluş diye takdim ettiği bir ad altında: Yap-Işlet-Devret. Bu durumda Türkiye, doğal olarak Osmanlı'nın düştüğü noktaya düşüyor: IMF Türkiye Masası Şefi Carlo CottareUi IMF'nin artık Türkiye bütçe- sine "taslak" aşamasında de- ğil. "haztrhk" aşamasında ~mü- dahiT olacağım açıkladı. Yani TC bütçesi TBMM'ye sunulma- dan önce IMF'ye gidecek, ora- da uygun bulunduğu biçimiy- le TBMM'ye sunulacak (Z. Do- ğan, Milliyet, 06.06.2000). Ay- nen, Osmanlı bütçesinin Maii- ye Komisyonu'na önceden git- mesi gibi. "Sevr hortluyor mu" çığlık- larının cevabı bu açıdan "Eveftir. 232. madde aynen hortlamışnr. Artık, TBMM'den değiştirilerek çıkarsa, bütçenin nnın aynı olması herhalde rast- lantı değildi), ama esas olarak SSÇB adında bir altematif ide- olojinin doğmuş olmasından kaynaklanıyor. Bu direkt devam olgusunu kanıtlayan başka öğeler bulmak da kolay. Üç küreselleşmeyi karşılaştiran tabloya tekrar ba- kınız. Üçüncü küreselleşmenin itici gücü olan üç gelişmeyi bir daha okuyunuz: Çoknlushı Şirkeder 19701er- de doğdu diyoruz ama, onlar 19. yüzyılda da vardı. örnegin Os- Batı kapıtalızmı dünyayı pay- laşmak için kendi içinde müca- dele ediyordu. Demek ki, yeni bir şey yok. Sayılar şımdı daha büyük, o kadar. 1490 ve 1890'da insan hakla- nBuraya, ikinci ile üçüncü kü- reselleşme arasındaki benzerlik ve farklan araştınrken geldik. Aslmda, farkındaysamz, soru- nun yalnızca yansını cevaplan- dırmış durumdayız. Yani, Ba- ti'nın bu iki yayılmasını aKya- pı (yani kapitalizmin işleyiş bi- çimi) açısından karşılaştırdık Küreselleşme: Ne yapmalı? B A S K I N O R A N 'Dış Borç (1854) • Iç Borç (1860) • Rüsum-u Sitte (1879) • Düyun-u Umumiye (1881) • îmtiyazlar • Sevr (1920).'Işte Osmanlı'nın özeti."Osmanlı'nın kamu hizmetlerine parası kalmayınca verdiği 'imtiyaz'lan Turgut Özal yeni bir isimle pazarladı: Yap-Işlet-Devret." tekrarIMF' ye gidip gitmeyece- ğini basın yazmıyor... Türkiye açısından sonuç: 2000'lerin Türkiyesi'nde 1890lara göre gûneşin altında yeni bir şey ohnadığı gibi, 2000 yıuna girüdiğuıde yukandaki üç ölçüt açısından aslında Tür- kiye'nin 1919 yıhna girdiği söy- lenebiür. Üçüncü mû, ikincinin devamı mı? Şimdi, bu karşılaştırmalan yapmış olarak, yukanlarda ken- di kendimize sorduğumuz bu sorunun yanıtını verebiliriz: Gerçi üç küreselleşme dal- gası var ama, bunlardan üçün- cüsü (yani bugünkü), ikincisi- nin 50 yıllık bir "teneffös''ten sonraki direkt devamı. Bu tenef- füs de, bir ölçüde emperyalist- lerin bırbirine girmesinden (her iki dünya savaşuun da tarafla- manlı Bankası Ingiliz-Fransız ortaklığıydı. Royal Dutch-Shell, tngüiz-Hollanda sermayeliydi ve 100'den çok ülkede bulunan şirketlerden oluşmuştu. Iktisûn Devrimi 1980lerde başladı diyoruz ama, 1890'la- nn iletişim devrimi (demiryo- lu, telgraf, telefon) kendi za- manında çok büyük olasılıkla bugünkünden (uçak, Ty inter- net vs.) çok daha büyük yeni- likte ve çok daha önemli sosyo- ekonomik-kültürel- askeri vs. et- kilere yol açmıştı. Unutmaya- lım ki bir demiryolunun Bağ- dat'a kadar uzatıhnası projesi koskoca Birinci Dünya Sava- şı'na neden olmuştu. Güç Dengesi 1990'larda orta- dan kalktı ve Batı rakipsiz kal- dı diyoruz ama, bu durum asıl 1890'lar için doğruydu. Çünkü ikinci küreselleşme sırasında Batı kapitalizminin karşısında herhangi bir rakip zaten yoktu. ve ikisinin de uluslararası ka- pitalizmi tüm dünyaya taşıdığı- nı saptadık. Bir de üstyapı (ya- ni demokrasi, insan haklan vs.) taşımak açısından bakmamız ve karşılaştirmamız gerekiyor. 1490 küreselleşmesinin sadece zulüm götürdüğünü görmüş- tük. Çünkü o dönemde Avru- pa'da insan haklan diye bir kav- ram hak getireydi; engizisyon vardı. L. Amerika'da Ispanyol- lar ve Portekizlüer, K. Ameri- ka ve Afrika'da da tüm Avrupa- hlar yerlilere karşı o dönemde bile olağanüstü sayılacak vah- şet sergiledileT. 1890 küreselleşmesi de, in- sancıllıkla en ufak biçimde il- gili değildi. Bununla birlikte, birinci yayılmanın aksine, bu yayümayla birlikte bu toprak- lara zulmün (ör. Belçika Kon- gosu'nda günlük üretim kota- sını doldurmayan Siyahlann sol elleri kesilirdi) yani sıra Avru- pa'nın kendisi için geliştirmiş olduğu kimi olumlu davranış kalıplan da gitti. Bir defa, "tldnci Küresefleş- me" başlığı altında daha önce söylediğim gibi, sati (suttee) ve kızlarm sünneti (keskin bir taş veyajilet gibi bir cisimle yapı- lan bu operasyonla, muhteme- len zevk almasınlar diye, kız- lann klitorisi ve bazen de orga- nın dış dudaklan kesihnekte- dir) gibi kimi insanlık dışı tö- releri önledi veya önlemeye ça- lıştı. Ikincisi, Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda Milletler Cemiyeti çatısı altında yapılan azınlık koruma anlaşmalan, azınlık (ve insan) haklannda o zamana kadar ulaşılan en yük- sek noktayı oluşturdu. Bununla birlikte. bu haklar üç açıdan eleştınye çok açıktı. Birincisi, standart bir yüküm- lülük modeli yoktu; her ülkeye (kör tuttuğunu öper türünden) farklı yükümlülükler getirilmiş- ti. Ikincisi, yabıızca yenılenle- re ve Orta ve Doğu Avnıpa'nın "üana smsT ülkelerine yüküm- lülük getirilmıştı. Ömegın Irlan- da sorunu olan Ingiltere'ye do- kunulmadığı gibi, Yahudi azuı- lığı olduğu halde yenilen Al- manya'ya bile dokunulmamış- tı. Üçüncüsü ve asıl önemlisi, Batılı ülkeler, seçtikleri kimi ülkelere empoze ettikleri bu haklan onlann iç işlerine mü- dahale için ayan-beyan kullan- dılar. Bunun en sivri örneği, bi- zim Sevr Antlaşması'dır. 1990'da insan haklan farklı Üçüncü küreselleşmenin ta- şıdığı üstyapımn niteliklerine gelince. Birincisi, bu insan haklan, gehşmiş-gelişmemiş farkı gö- zetmeden standart bir uygula- mayla yürütülüyor. Belli bir uluslararası anlaşmayı ımzala- yan tüm ülkeler için yükümlü- lükler aynı. Ör. Avrupa insan Haklan Sözleşmesi'nin getirdi- ğı "kişisel başvuru" olanağı, Türkiye birinciliği alana kadar, en fazla lngiltere'ye ve ondan sonra da ttalya'ya karşı işledi. tkincisi, bu haklann uygu- lanması evrensel hale geldi. Bir yandac Doğu Bloku'nun dağıl- masmın, bir yandan gelişmiş Batılı ülkelerin göçmen hücu- muna uğramasının, bir yandan da Batı yardımı almak ısteyen azgelişmış ülkelerin hiç olmaz- sa çok parti sistemine geçme- lerinin sonucu olarak, insan ve azınlık haklan coğrafi olarak çok genişledi ve büyük bir yo- gunluk ve güçle dünyanın gün- demıni oluşturmaya başladı. Üçüncüsü, bu haklar Batı ta- rafından bugün de zayıf ülke- ler üzerinde baskı kurmak için kullamhyor ama, büyük fark şurada ki, artık insan haklan ihlallerine asıl tepki gösteren- ler gelişmiş ülkelerin kamuoy- lan. Üstelik, bunlann tepkileri çoğu zaman kendi hükümetle- rinin istemediğı cinsten olabi- liyor. Ör. Kasım 1999'da Istan- bul'da yapılan AGtT doruk top- lantısmda CBnton'a karşı gös- teri yapanlann polis tarafmdan fena halde dövühnesine gelen en ciddi protestolardan bin, ABD'den eski Adalet Bakanı Ramsey Clark önderliğinde gönderilen imzalardı. Türki- ye'deki çalışma koşullannabu- gün Danimarka'daki işçi sen- dikalanndan tepki gelıyor. Ki- mi NGO'lann kendi hükümet- lerinin casusu gibi çalıştıklan doğru ama, bunlarm çok bü- yük çoğunluğunun bizzat ken- di ülkelerindeki ihlallere en bü- yük engel olduğu daha doğru. Dördüncüsü. insan haklan ih- lallerine direniş büyük etkinlik kazandı. ikinci küreselleşmenin ulaşım-iletişim olanaklan buna elvenniyordu ama, üçüncü kü- reselleşmenin getirdiği teknik olanaklar (başta internet) çok kolay ve çokucuzbirkitlesel kul- lanıma açık olduğu için, insan ve azınlık haklan savunuculan- na büyük yarar sağlıyor. Dünya- nın unutulmuş bir köşesindeki bir ihlal anında haber alınıyor, dırenişler örgütleniyor, daha ön- ce dayanışma kurması hayal bi- le edilemeyecek kişi ve örgütler bir araya geliyor ve eyleme gi- rişiyor. Yani, ekonomik olarak hort- layan Sevr' ın, insan haklan açı- suıdan hortlaması diye bir şey yok. SÜRECEK PAZAR ORHAN BURSAU Siyasi İmaj Türkiye'nin imajının dışarda kötü olmasından kaynaklanan sorunlar baş ağntıyor. Neden imajı- mız kötü, soaısunu ortaya atıp yanıt aramak ça- bası, büyüten bir aynada şöyle yüzümüze bir bak- mayı, kendimizle yüz yüze gelmeyi gerektiriyor. Bugün, siyasi imajımıza "ya/onp/an"bakmade- nemesi yapacağız. • • • 1940'lara kadar dünyada genç ve yeni bir ülke olarak yıldızı yükselen Türkiye'nin, özellikle 1950'ter- den, "çoğu/cupar/amenterre/ım'denitibarendün- yadaki siyasi (ve sosyal) görüntüsünün ana hatla- n: • 1955'te Istanbul'da hükümet ve devlet kay- naklı 6-7 Eylül yağma ve şiddet olaylanyla on bin- lerce Rum azınlığın kaçınlması; • Demokrasiyi içine sindirememiş, demokra- siyle büyümemiş bir Menderes hükümetinin ana- yasayı ve yasalan çiğneyerek ıktidarda kalma sa- vaşı; • 1960'ta askeri darbe, başbakan ve iki baka- nın asılması; • 1970'lere kadar birkaç kez darbe teşebbü- sü; • Siyasi liderlerin, yöneticilerin ülkeyi sosyal ve ekonomik bakımdan tıkamalan; ülkeyi bir sosyal ve siyasi uzlaşma sürecine sokamamalan ve yö- netemez hale gelmeleri; • 1971 'de ikinci askeri darbe ve askeri yöne- tim süreci; • Darbe sürecinde 3 öğrenci liderinin asılması, ülkede terör havasının estirilmesi, Istanbul'da kor- kulu yaşam... işkenceler... • 1975-76'lardan sonra ülkenin yeniden siyasi, sosyal ve ekonomik çalkalanmaya başlaması; bu defa kentler ölçeğinde etnik çatışmalann kışkırtıl- ması; ulusun birbirine kırdınlması, Türkiye'nin sağ- da ve solda vuruşanlar ülkesine dönüştürülmesi ve siyasi yönetimlerin Türkiye'nin hızla ve her ba- kımdan bir çökme noktasına doğru yol almasını ka- yıtsız seyredişleri... Yüzlerce ölü, onlarca aydının katledilmesi... Yıllarca süren kitlesel katlıamlar ve siyasi partilerin kasıtlı davranışlan veya yetenek- sizliği... • 1980'de üçüncü askeri darbe.. on binlerce siyasi tutuklu.. onlarca idam... Sokaklarda, evler- de onlarca yargısız infaz.. alabildiğine işkenceler.. temel hak ve özgürlüklerin askıya alınması... Dı- şarda Emneni terörü... 85'lerden itibaren PKK'nin gerilla savaşının başlaması... • 1990'lardan itibaren "yoğunluğu düşük" bir iç savaş ortamı. Büyük kentlerde yeniden terör ortamı. Korku ve endişe ile yaşam. Aydınlann ye- niden katledilmeye başlanması. Cinayetler. 30 bin ölüm; • Ve özellikle son 30 yıl içinde Türkiye'nin kom- şulanyta kilitfenen ilişkileri. Sorunlann çözüleme- yişi ve Türkiye'nin bütünüyle "dış düşmanlar"la çevrilmiş olması duygusu... • • • Bu 50 yıllık Türkiye tablosu, Türkiye'nin siyasi par- tilerinin ve siyasi liderierinin omuzlanndadır. Çün- kü "demokrasi" ile yönetiliyoruz ve bu kadrolar "se- çilerek" geliyorlar. Demokrasiyi bütün kurum ve kuruluşlanyla yer- leştirme olgunluğuna ulaşmak ve bu yolda yapı- lacak bütün eylemler, tamamen siyasi kadrolann sorumluluğundadır. Bu siyasi kadrolar, Türkiye'nin demokrasi sorun- lannı çözemedikleri gibi, doğal olarak ekonomik ve sosyal sorunlannın da üstesinden geiememişler- din dahası bütün bu sorunlan giderek daha ağır- laştırmışlar ve sonraki yönetimlere devretmişler- dir. Siyasi kadrolann bu yeteneksizlikleri, çok doğal olarak sık sık askeri devreye sokmuştur... Yer yer askeri devreye sokma girişimleri olmuş, bunun or- tamlannın da yaratılması için büyük çabalar har- canmıştır. Ancak, bu girişimleri (ve başarılan!), ül- kenin siyasal olarak yönetilemezlik dönemlerinin ürünleri, sonuçlan olarak görmek gerekir. Doğa olaylannda olduğu gibi, toplumsal olgulann da boşluğa tahammülü yoktur. Demokrasi, bir siyasal yönetme sanatıdır. 50 yıllık deneyim, yönetilemeyen demokrasi, yö- netilemeyen ülke, yönetilemeyen (ve çözülemeyen) sorunlar toplamını önümüze koymaktadır. 50 yıldır böyle bir siyasi-sosyal tablo içinde ya- şayan bir ülkenin, acaba dışandaki siyasi imajı neden iyi olsun ki? obursali@bilimmerkezi.org.tr 5. kurulus yıldönümü 'KESK'in mikııdelesi demokrasiiçin 9 tstanbul Haber Servisi - Kamu Emekçilen Sen- dikalan Konfederasyonu (KESK),5.kuruluşyüı- nı kutladı. KESK Genel Başkanı Sryami Erdem, KESK'ın kamu eraekçı- lerinin gerçek ve tek ör- gütü oldugunu belırterek "KESK'inmücaddesisa- decegrevtitoplusödeşme- K sendika hakkı miicade- lesi değildir. Bu mücade- le aynı zamanda demok- rasi, özgürtük, banş mü- cadeksidir" dedi. KESK'in 5. kuruluş yıldönümü nedeniyle ön- ceki akşam öğretmene- vinde bir yemek venldi. Erdem, yemekte yaptığı konuşmada, cezaevlerin- deki ölüm oruçlan nede- niyle şenlik düzenleme- diklerini, yüreklerinde burukluk oldugunu söy- ledi. Erdem, insan hakla- nnı ihlal eden F tipi ce- zaevlerine olanak tanı- yan düzenlemenin orta- dan kaldınlmasını ve çö- züm üretilmesi gerektiği- ni belirterek "Katilleri, afkapsamına ahnaktadi- renenler; siyasi tutuklu ve hükümlüleri. düşün- ceyi içeride rutmak iste- yeıüer suçhıdur" dedi. Çeteleşen ekonomi, ba- tık bankalar, kara para, kayıt dışı ekonomi ile sis- temın tıkandığını anlatan Erdem, "Siyasi iktidar LMFkarsKjndakuzu,hal- ka karşı kurttur. 1MFden ahnan borcun karşıhğı da- ha fazla yoksullukohnuş- tur" diyekonuştu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle