Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET
DIZI
10ARALIK 2000PAZAR
Türkçe
eğitim isteği
• ANKARA (ANKA)-
Mılli Eğitim Bakanhğı,
yabancı dille eğitim
yapacak branş öğretmeni
bulunamaması nedeniyle
Anadolu liselerinin
öğretmen açığını
kapatamazken öğrencüer
de Türkçe eğitim
yapılmasını istedi.
"Anadolu Liselerinde
Uygulanan Yabancı Dille
Öğretim Programlannın
Değerlendirilmesi"
başlıklı araştırmanın
sonucuna göre, Anadolu
lisesi öğrencilerinin
yüzde 82.4'ü fen grubu
derslerini Ingilizce yerine
Türkçe okumayı tercih
etti. Ögrencilerin yüzde
83.9'uîngilizce
öğretimde konulann iyi
öğrenilemediğini, yüzde
81.91'iyabancı dille
öğretimin öğrencileri
ezbercıliğe yönelttiğini,
yüzde 72'si de üniveîsite
giriş sınavlannda Türkçe
öğretim yapan
öğrencilerin daha
avantajh olduğunu
kaydetti.
Sınavlara
başvurular
• ANKARA (AA) - Fen
ve Anadolu liseleri ile
Mıllı Eğitim Bakanlığı'na
bağlı sağlık meslek
liseleri ve diğer
kurumlara bağlı meslek
hselerine alınacak
öğrencileri belırlemek
amacıyla yapılacak
Ortaöğretim Kurumlan
Öğrenci Seçme ve
Yerleştirme SınavTna
(OKÖSYS) başvuru
süresi. 14 Aralık
Perşembe günü sona
erecek. Adaylar, başvuru
kılavuzu ve formlanru
öğrenim gördükleri
okullardan, 750 bin lira
karşıhğmda alacaklar.
Adaylar, başvuru
formunu kılavuzdaki
kurallara göre
doldurduktan sonra,
Eğitim Teknolojileri '
Genel Müdürlüğu Döner
Sermaye tşletmesi'nin
Ziraat Bankası Beşevler
Ankara Şubesi'ndeki
30423/200812 numaralı
hesabına 5 milyon 250
bin lira sınav ücreti
vatıracaklar
Sevr siyasal bakımdan değil ama ekonomik bakımdan kesinlikle hortluyor
'AB'nin çevre
standartiarından
uzağız1
• tstanbul Haber Servisi
-ANAPBeşiktaşIlçe
Teşkilatı'nın Ortaköy
Külrür Merkezı'nde
düzenlediği "Küresel
Çevre Sorunlan" konulu
konferansta konuşan
TBMM Çevre Komisyonu
Başkanı ve ANAP
Istanbul Milletvekili Ediz
Hun, Türkiye'nin, AB'nin
istediği çevre
standartiarından uzak
oldugunu belirtti.
Tiirkiye'nin 21.
yüzyıl stratejBeri
• Haber Merked- An
Hareketi bünyesinde
yayunlanan Insight
Turkey'nin son sayısı
' Türkiye'nin 21. Yüzyıl
Stratejileri'ni irdeledi. 3
ayda bir Ingilizce olarak
yayımlanan kitapçığın son
sayısında ABD'nin eski
Ankara Büyükelçisi
Morton Abramovitz,
Boğaziçi Üniversitesi
Uluslararası Ilişkiler
Bölüm Başkanı Kemal
Kirişçi. eski Washington
Büyükelçimiz Nüzhet
Kandemir, TÜSlAD'ın
ABD Temsilcisi Abdullah
Akyüz gibi isimler
makaleleri ile Türkiye-
ABD ilışkilerini siyasi,
ekonomik ve stratejik
açıdan değerlendirdiler.
•/ f \ yüzyılda Osman-
/ \J lı Imparatorluğu
-/. ^ • tam Türkiye Cum-
huriyeti'ne dönüşecekken, ik-
tisadi bakımdan gerçekten kö-
tü durumdaydı. Bunu şöyle özet-
lemek mümkün:
Osmanlı bu kötü duruma,
borç almak yüzünden başladı.
tlk dış borcunu Kınm Savaşı
yüzünden 1854'te aldı (Os-
manlı bunu izleyen 20 yıl için-
de 15 kez dış borç alacak, bu-
nun tutarı 5.297.676.000 -yan-
lış dizilmesin diye bir de ya-
zıyla yazıyorum- beş milyar iki
yüz doksan yedi milyon altı yüz
yetmiş altı bin altın- Fransız
Frangı'na ulaşacak, bu borcun
yılhk faizi ise yaklaşık
300.000.000 altın Franka vara-
caktır). Osmanlı, çok değil 6
yıl sonra bu borçlann faizini
ödeyemezhale geldiğinden, Ga-
lata Bankerleri'nden iç borç al-
maya başlayacaktır (1860).
Çok değil 19 yıl sonra Gala-
ta Bankerleri borç vermeye de-
vam etmek için devletin 6 önem-
b gelir kaynağının kendilerine
tahsısıni şart kosacaklardır; bu-
na da Rüsum-u Sitte Idaresi
(1879)denecektir.
Tabii, bu durumda ödemele-
ri aksayan dış alacaklılar ayak-
lanacaİc ve Galata Bankerleri'ni
yüzde 5'likbirpay venp aradan
çıkararak, devletin gümrükler
başta olmak üzere en önemli
gelir kaynaklannı kendi alacak-
lanna karşılık gösteren Düyunu
Umumiye Idaresini (1881) ku-
racaklardır.
Kamu hizmetierini
yürütecek gelir kalmadı
Bu durumda Osmanlı devle-
tinin elinde kamu hizmetierini
yürütecek gelir kalmamıştır.
Tek çare, bu hizmetleri "imti-
yaz"a verip yaptırmaktır. Yani,
bir kamu bjzmetinin tesis edU-
meani veya işletilmesini bir şir-
kete, belli süreyle, belli ücretie
tekeJolarakvermek; imtiyaz'ın
tanımı budur. tngilızcesı de çok
kimsenin sandığı gıbi "privile-
ge" değil,
tt
concessk>n
r
'dır.Bu
son sözcüğün Ingilizcede aynı
zamanda "ödûn" anlamma da
gelmesi ilginçtir, o da ayn me-
sele.
Bunun sonucu da Sevr Banş
Antlaşması'nda (1920) nokta-
lanmıştır: Md. 232 şöyle der:
"Her yıl Osmanlı Pariamento-
su'na sunulacakbütçe, ilk önce
Maiiye Komisyonu'na sunula-
cak ve Komisyon'ca uygun bu-
lunan biçimde Parlamento'ya
gönderilecektir. Burada yapüa-
bilecek değişiklikler, Komis-
yon'ca uygun bulunmadıkça,
yûrürlüğe girmeyecektir.'' Bu
Maiiye Komisyonu'nun tanımı
da md. 231'dedir: "lngiltere,
Fransa, ve ttalya'nın birer tem-
silcisinden oluşan kuruL" Os-
manlı Imparatorluğu'nun büt-
çesine karar veren kurul.
Formül olarak ifade ederse-
niz: Dış Borç (1854)• tç Borç
(1860)>- Rüsum-u Sitte (1879)
• Düyun-u Umumiye (1881)
• İmtiyazlar*- Sevr (1920).
Türîdye Sevri'ne
giden formül
Şimdi gelelim 2000'e. Türki-
ye bugün de çok zor durumda.
Çünkü, aynen Osmanlı gibi,
borç ödemek için borç alıyor.
1999 bütçesinin yüzde 42'si,
vergi gelirlerinin de yüzde 80'i
borç faizine gitti. 2000'in ilk 3
ayında ise durum daha kötü:
Vergi tahsilindekı yüzde 171
artışa rağmen, tüm vergi gelir-
lerinin yüzde 90.5'i faiz gider-
lerinı ancak karşıladı (H. Uluğ-
bay,Milliyet, 24.04.2000).
Eğer 2000'in ilk 4 ayıyla il-
gili istatistikleri istiyorsamz,
onlar da biraz fanteziyle kan-
şık şöyle: Dakikada 46 milyar
TL vergi toplandı, yine daki-
kada 55 milyar TL borç faizi
ödendi. Bu durumda faiz öde-
meleri 1999'a oranla yüzde 184
artmış oluyor (Ş. Kızılot, Sa-
bah, 12.06.2000).
Türkiye bugün, yine aynen
Osmanh gibi, kamu hizmeti gö-
türecek geliri kalmadığı için bu
hizmetleri artık imtiyaz'a veri-
yor, ama lurgut Özal'ın yalan
tarih bilmeyen vatandaşlara ye-
ni buluş diye takdim ettiği bir
ad altında: Yap-Işlet-Devret.
Bu durumda Türkiye, doğal
olarak Osmanlı'nın düştüğü
noktaya düşüyor: IMF Türkiye
Masası Şefi Carlo CottareUi
IMF'nin artık Türkiye bütçe-
sine "taslak" aşamasında de-
ğil. "haztrhk" aşamasında ~mü-
dahiT olacağım açıkladı. Yani
TC bütçesi TBMM'ye sunulma-
dan önce IMF'ye gidecek, ora-
da uygun bulunduğu biçimiy-
le TBMM'ye sunulacak (Z. Do-
ğan, Milliyet, 06.06.2000). Ay-
nen, Osmanlı bütçesinin Maii-
ye Komisyonu'na önceden git-
mesi gibi.
"Sevr hortluyor mu" çığlık-
larının cevabı bu açıdan
"Eveftir. 232. madde aynen
hortlamışnr. Artık, TBMM'den
değiştirilerek çıkarsa, bütçenin
nnın aynı olması herhalde rast-
lantı değildi), ama esas olarak
SSÇB adında bir altematif ide-
olojinin doğmuş olmasından
kaynaklanıyor.
Bu direkt devam olgusunu
kanıtlayan başka öğeler bulmak
da kolay. Üç küreselleşmeyi
karşılaştiran tabloya tekrar ba-
kınız. Üçüncü küreselleşmenin
itici gücü olan üç gelişmeyi bir
daha okuyunuz:
Çoknlushı Şirkeder 19701er-
de doğdu diyoruz ama, onlar 19.
yüzyılda da vardı. örnegin Os-
Batı kapıtalızmı dünyayı pay-
laşmak için kendi içinde müca-
dele ediyordu. Demek ki, yeni
bir şey yok. Sayılar şımdı daha
büyük, o kadar.
1490 ve 1890'da insan hakla-
nBuraya, ikinci ile üçüncü kü-
reselleşme arasındaki benzerlik
ve farklan araştınrken geldik.
Aslmda, farkındaysamz, soru-
nun yalnızca yansını cevaplan-
dırmış durumdayız. Yani, Ba-
ti'nın bu iki yayılmasını aKya-
pı (yani kapitalizmin işleyiş bi-
çimi) açısından karşılaştırdık
Küreselleşme:
Ne yapmalı?
B A S K I N O R A N
'Dış Borç (1854)
• Iç Borç (1860)
• Rüsum-u Sitte (1879)
• Düyun-u Umumiye
(1881)
• îmtiyazlar
• Sevr (1920).'Işte
Osmanlı'nın özeti."Osmanlı'nın kamu hizmetlerine
parası kalmayınca verdiği 'imtiyaz'lan Turgut Özal
yeni bir isimle pazarladı: Yap-Işlet-Devret."
tekrarIMF' ye gidip gitmeyece-
ğini basın yazmıyor...
Türkiye açısından sonuç:
2000'lerin Türkiyesi'nde
1890lara göre gûneşin altında
yeni bir şey ohnadığı gibi, 2000
yıuna girüdiğuıde yukandaki
üç ölçüt açısından aslında Tür-
kiye'nin 1919 yıhna girdiği söy-
lenebiür.
Üçüncü mû,
ikincinin devamı mı?
Şimdi, bu karşılaştırmalan
yapmış olarak, yukanlarda ken-
di kendimize sorduğumuz bu
sorunun yanıtını verebiliriz:
Gerçi üç küreselleşme dal-
gası var ama, bunlardan üçün-
cüsü (yani bugünkü), ikincisi-
nin 50 yıllık bir "teneffös''ten
sonraki direkt devamı. Bu tenef-
füs de, bir ölçüde emperyalist-
lerin bırbirine girmesinden (her
iki dünya savaşuun da tarafla-
manlı Bankası Ingiliz-Fransız
ortaklığıydı. Royal Dutch-Shell,
tngüiz-Hollanda sermayeliydi
ve 100'den çok ülkede bulunan
şirketlerden oluşmuştu.
Iktisûn Devrimi 1980lerde
başladı diyoruz ama, 1890'la-
nn iletişim devrimi (demiryo-
lu, telgraf, telefon) kendi za-
manında çok büyük olasılıkla
bugünkünden (uçak, Ty inter-
net vs.) çok daha büyük yeni-
likte ve çok daha önemli sosyo-
ekonomik-kültürel- askeri vs. et-
kilere yol açmıştı. Unutmaya-
lım ki bir demiryolunun Bağ-
dat'a kadar uzatıhnası projesi
koskoca Birinci Dünya Sava-
şı'na neden olmuştu.
Güç Dengesi 1990'larda orta-
dan kalktı ve Batı rakipsiz kal-
dı diyoruz ama, bu durum asıl
1890'lar için doğruydu. Çünkü
ikinci küreselleşme sırasında
Batı kapitalizminin karşısında
herhangi bir rakip zaten yoktu.
ve ikisinin de uluslararası ka-
pitalizmi tüm dünyaya taşıdığı-
nı saptadık. Bir de üstyapı (ya-
ni demokrasi, insan haklan vs.)
taşımak açısından bakmamız
ve karşılaştirmamız gerekiyor.
1490 küreselleşmesinin sadece
zulüm götürdüğünü görmüş-
tük. Çünkü o dönemde Avru-
pa'da insan haklan diye bir kav-
ram hak getireydi; engizisyon
vardı. L. Amerika'da Ispanyol-
lar ve Portekizlüer, K. Ameri-
ka ve Afrika'da da tüm Avrupa-
hlar yerlilere karşı o dönemde
bile olağanüstü sayılacak vah-
şet sergiledileT.
1890 küreselleşmesi de, in-
sancıllıkla en ufak biçimde il-
gili değildi. Bununla birlikte,
birinci yayılmanın aksine, bu
yayümayla birlikte bu toprak-
lara zulmün (ör. Belçika Kon-
gosu'nda günlük üretim kota-
sını doldurmayan Siyahlann sol
elleri kesilirdi) yani sıra Avru-
pa'nın kendisi için geliştirmiş
olduğu kimi olumlu davranış
kalıplan da gitti.
Bir defa, "tldnci Küresefleş-
me" başlığı altında daha önce
söylediğim gibi, sati (suttee) ve
kızlarm sünneti (keskin bir taş
veyajilet gibi bir cisimle yapı-
lan bu operasyonla, muhteme-
len zevk almasınlar diye, kız-
lann klitorisi ve bazen de orga-
nın dış dudaklan kesihnekte-
dir) gibi kimi insanlık dışı tö-
releri önledi veya önlemeye ça-
lıştı. Ikincisi, Birinci Dünya
Savaşı'nın sonunda Milletler
Cemiyeti çatısı altında yapılan
azınlık koruma anlaşmalan,
azınlık (ve insan) haklannda o
zamana kadar ulaşılan en yük-
sek noktayı oluşturdu.
Bununla birlikte. bu haklar
üç açıdan eleştınye çok açıktı.
Birincisi, standart bir yüküm-
lülük modeli yoktu; her ülkeye
(kör tuttuğunu öper türünden)
farklı yükümlülükler getirilmiş-
ti. Ikincisi, yabıızca yenılenle-
re ve Orta ve Doğu Avnıpa'nın
"üana smsT ülkelerine yüküm-
lülük getirilmıştı. Ömegın Irlan-
da sorunu olan Ingiltere'ye do-
kunulmadığı gibi, Yahudi azuı-
lığı olduğu halde yenilen Al-
manya'ya bile dokunulmamış-
tı. Üçüncüsü ve asıl önemlisi,
Batılı ülkeler, seçtikleri kimi
ülkelere empoze ettikleri bu
haklan onlann iç işlerine mü-
dahale için ayan-beyan kullan-
dılar. Bunun en sivri örneği, bi-
zim Sevr Antlaşması'dır.
1990'da insan
haklan farklı
Üçüncü küreselleşmenin ta-
şıdığı üstyapımn niteliklerine
gelince.
Birincisi, bu insan haklan,
gehşmiş-gelişmemiş farkı gö-
zetmeden standart bir uygula-
mayla yürütülüyor. Belli bir
uluslararası anlaşmayı ımzala-
yan tüm ülkeler için yükümlü-
lükler aynı. Ör. Avrupa insan
Haklan Sözleşmesi'nin getirdi-
ğı "kişisel başvuru" olanağı,
Türkiye birinciliği alana kadar,
en fazla lngiltere'ye ve ondan
sonra da ttalya'ya karşı işledi.
tkincisi, bu haklann uygu-
lanması evrensel hale geldi. Bir
yandac Doğu Bloku'nun dağıl-
masmın, bir yandan gelişmiş
Batılı ülkelerin göçmen hücu-
muna uğramasının, bir yandan
da Batı yardımı almak ısteyen
azgelişmış ülkelerin hiç olmaz-
sa çok parti sistemine geçme-
lerinin sonucu olarak, insan ve
azınlık haklan coğrafi olarak
çok genişledi ve büyük bir yo-
gunluk ve güçle dünyanın gün-
demıni oluşturmaya başladı.
Üçüncüsü, bu haklar Batı ta-
rafından bugün de zayıf ülke-
ler üzerinde baskı kurmak için
kullamhyor ama, büyük fark
şurada ki, artık insan haklan
ihlallerine asıl tepki gösteren-
ler gelişmiş ülkelerin kamuoy-
lan. Üstelik, bunlann tepkileri
çoğu zaman kendi hükümetle-
rinin istemediğı cinsten olabi-
liyor. Ör. Kasım 1999'da Istan-
bul'da yapılan AGtT doruk top-
lantısmda CBnton'a karşı gös-
teri yapanlann polis tarafmdan
fena halde dövühnesine gelen
en ciddi protestolardan bin,
ABD'den eski Adalet Bakanı
Ramsey Clark önderliğinde
gönderilen imzalardı. Türki-
ye'deki çalışma koşullannabu-
gün Danimarka'daki işçi sen-
dikalanndan tepki gelıyor. Ki-
mi NGO'lann kendi hükümet-
lerinin casusu gibi çalıştıklan
doğru ama, bunlarm çok bü-
yük çoğunluğunun bizzat ken-
di ülkelerindeki ihlallere en bü-
yük engel olduğu daha doğru.
Dördüncüsü. insan haklan ih-
lallerine direniş büyük etkinlik
kazandı. ikinci küreselleşmenin
ulaşım-iletişim olanaklan buna
elvenniyordu ama, üçüncü kü-
reselleşmenin getirdiği teknik
olanaklar (başta internet) çok
kolay ve çokucuzbirkitlesel kul-
lanıma açık olduğu için, insan
ve azınlık haklan savunuculan-
na büyük yarar sağlıyor. Dünya-
nın unutulmuş bir köşesindeki
bir ihlal anında haber alınıyor,
dırenişler örgütleniyor, daha ön-
ce dayanışma kurması hayal bi-
le edilemeyecek kişi ve örgütler
bir araya geliyor ve eyleme gi-
rişiyor.
Yani, ekonomik olarak hort-
layan Sevr' ın, insan haklan açı-
suıdan hortlaması diye bir şey
yok.
SÜRECEK
PAZAR
ORHAN BURSAU
Siyasi İmaj
Türkiye'nin imajının dışarda kötü olmasından
kaynaklanan sorunlar baş ağntıyor. Neden imajı-
mız kötü, soaısunu ortaya atıp yanıt aramak ça-
bası, büyüten bir aynada şöyle yüzümüze bir bak-
mayı, kendimizle yüz yüze gelmeyi gerektiriyor.
Bugün, siyasi imajımıza "ya/onp/an"bakmade-
nemesi yapacağız.
• • •
1940'lara kadar dünyada genç ve yeni bir ülke
olarak yıldızı yükselen Türkiye'nin, özellikle 1950'ter-
den, "çoğu/cupar/amenterre/ım'denitibarendün-
yadaki siyasi (ve sosyal) görüntüsünün ana hatla-
n:
• 1955'te Istanbul'da hükümet ve devlet kay-
naklı 6-7 Eylül yağma ve şiddet olaylanyla on bin-
lerce Rum azınlığın kaçınlması;
• Demokrasiyi içine sindirememiş, demokra-
siyle büyümemiş bir Menderes hükümetinin ana-
yasayı ve yasalan çiğneyerek ıktidarda kalma sa-
vaşı;
• 1960'ta askeri darbe, başbakan ve iki baka-
nın asılması;
• 1970'lere kadar birkaç kez darbe teşebbü-
sü;
• Siyasi liderlerin, yöneticilerin ülkeyi sosyal ve
ekonomik bakımdan tıkamalan; ülkeyi bir sosyal
ve siyasi uzlaşma sürecine sokamamalan ve yö-
netemez hale gelmeleri;
• 1971 'de ikinci askeri darbe ve askeri yöne-
tim süreci;
• Darbe sürecinde 3 öğrenci liderinin asılması,
ülkede terör havasının estirilmesi, Istanbul'da kor-
kulu yaşam... işkenceler...
• 1975-76'lardan sonra ülkenin yeniden siyasi,
sosyal ve ekonomik çalkalanmaya başlaması; bu
defa kentler ölçeğinde etnik çatışmalann kışkırtıl-
ması; ulusun birbirine kırdınlması, Türkiye'nin sağ-
da ve solda vuruşanlar ülkesine dönüştürülmesi
ve siyasi yönetimlerin Türkiye'nin hızla ve her ba-
kımdan bir çökme noktasına doğru yol almasını ka-
yıtsız seyredişleri... Yüzlerce ölü, onlarca aydının
katledilmesi... Yıllarca süren kitlesel katlıamlar ve
siyasi partilerin kasıtlı davranışlan veya yetenek-
sizliği...
• 1980'de üçüncü askeri darbe.. on binlerce
siyasi tutuklu.. onlarca idam... Sokaklarda, evler-
de onlarca yargısız infaz.. alabildiğine işkenceler..
temel hak ve özgürlüklerin askıya alınması... Dı-
şarda Emneni terörü... 85'lerden itibaren PKK'nin
gerilla savaşının başlaması...
• 1990'lardan itibaren "yoğunluğu düşük" bir
iç savaş ortamı. Büyük kentlerde yeniden terör
ortamı. Korku ve endişe ile yaşam. Aydınlann ye-
niden katledilmeye başlanması. Cinayetler. 30 bin
ölüm;
• Ve özellikle son 30 yıl içinde Türkiye'nin kom-
şulanyta kilitfenen ilişkileri. Sorunlann çözüleme-
yişi ve Türkiye'nin bütünüyle "dış düşmanlar"la
çevrilmiş olması duygusu...
• • •
Bu 50 yıllık Türkiye tablosu, Türkiye'nin siyasi par-
tilerinin ve siyasi liderierinin omuzlanndadır. Çün-
kü "demokrasi" ile yönetiliyoruz ve bu kadrolar "se-
çilerek" geliyorlar.
Demokrasiyi bütün kurum ve kuruluşlanyla yer-
leştirme olgunluğuna ulaşmak ve bu yolda yapı-
lacak bütün eylemler, tamamen siyasi kadrolann
sorumluluğundadır.
Bu siyasi kadrolar, Türkiye'nin demokrasi sorun-
lannı çözemedikleri gibi, doğal olarak ekonomik ve
sosyal sorunlannın da üstesinden geiememişler-
din dahası bütün bu sorunlan giderek daha ağır-
laştırmışlar ve sonraki yönetimlere devretmişler-
dir.
Siyasi kadrolann bu yeteneksizlikleri, çok doğal
olarak sık sık askeri devreye sokmuştur... Yer yer
askeri devreye sokma girişimleri olmuş, bunun or-
tamlannın da yaratılması için büyük çabalar har-
canmıştır. Ancak, bu girişimleri (ve başarılan!), ül-
kenin siyasal olarak yönetilemezlik dönemlerinin
ürünleri, sonuçlan olarak görmek gerekir. Doğa
olaylannda olduğu gibi, toplumsal olgulann da
boşluğa tahammülü yoktur.
Demokrasi, bir siyasal yönetme sanatıdır.
50 yıllık deneyim, yönetilemeyen demokrasi, yö-
netilemeyen ülke, yönetilemeyen (ve çözülemeyen)
sorunlar toplamını önümüze koymaktadır.
50 yıldır böyle bir siyasi-sosyal tablo içinde ya-
şayan bir ülkenin, acaba dışandaki siyasi imajı
neden iyi olsun ki?
obursali@bilimmerkezi.org.tr
5. kurulus yıldönümü
'KESK'in mikııdelesi
demokrasiiçin
9
tstanbul Haber Servisi
- Kamu Emekçilen Sen-
dikalan Konfederasyonu
(KESK),5.kuruluşyüı-
nı kutladı. KESK Genel
Başkanı Sryami Erdem,
KESK'ın kamu eraekçı-
lerinin gerçek ve tek ör-
gütü oldugunu belırterek
"KESK'inmücaddesisa-
decegrevtitoplusödeşme-
K sendika hakkı miicade-
lesi değildir. Bu mücade-
le aynı zamanda demok-
rasi, özgürtük, banş mü-
cadeksidir" dedi.
KESK'in 5. kuruluş
yıldönümü nedeniyle ön-
ceki akşam öğretmene-
vinde bir yemek venldi.
Erdem, yemekte yaptığı
konuşmada, cezaevlerin-
deki ölüm oruçlan nede-
niyle şenlik düzenleme-
diklerini, yüreklerinde
burukluk oldugunu söy-
ledi. Erdem, insan hakla-
nnı ihlal eden F tipi ce-
zaevlerine olanak tanı-
yan düzenlemenin orta-
dan kaldınlmasını ve çö-
züm üretilmesi gerektiği-
ni belirterek "Katilleri,
afkapsamına ahnaktadi-
renenler; siyasi tutuklu
ve hükümlüleri. düşün-
ceyi içeride rutmak iste-
yeıüer suçhıdur" dedi.
Çeteleşen ekonomi, ba-
tık bankalar, kara para,
kayıt dışı ekonomi ile sis-
temın tıkandığını anlatan
Erdem, "Siyasi iktidar
LMFkarsKjndakuzu,hal-
ka karşı kurttur. 1MFden
ahnan borcun karşıhğı da-
ha fazla yoksullukohnuş-
tur" diyekonuştu.