18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10ARALJK2000PAZAR CUMHURİYET SAYFA HABERLER Baydarson kitabım imzaladı • İstanbul Haber Servisi - Yazar Oya Baydar, Cumhuriyet Kitap Kulübü Taksim Sergi Salonu'nda "Sıcak Külleri Kaldı" adlı son kitabım imzalayarak okurlanyla söyleşti. Söyleşi ve imza günûne ÖDP Genel Başkanı Uftık Uras da katıldı. Aftagözter Sezer'de • ANKARA (Cumhuriyet Bûrosu) - Şartlı salıverme yoluyla dolaylı af getiren yasa, TBMM Genel Kurulu'nda kabul edilmesinin ardından Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e sunuldu. Sezer'in, yasayı onaylamak ya da geri göndermek için 15 günlûk süresi bulunuyor. Sezer, yasayı onaylayabileceği gibi yeniden görüşülmek üzere gerekçelerini belirterek Meclis'e geri gönderebilecek. Sezer'in, yasayı geri göndermesi durumunda Meclis, veto gerekçelerini dikkate alarak yeniden düzenleyebileceği gibi üzerinde hiç değişiklik yapmadan yeniden Çankaya Köşkü'ne sunabilecek. Sezer'in, bu durumda yasayı , onaylayıp Anayasa •' Mahkemesi'ne iptal için başvurma yetkisi bulunuyor. MSB: Bedelli hanrlığı yok • ANKARA (Cumhuriyet Bûrosu) - Milli Savunma Bakanlığı, ANAP Manisa Milletvekili Ekrem Pakdemirli'nin gündeme getirdiği bedelli askerlikle ilgili bir düzenleme yapılmasının söz konusu olmadığını açıkladı. Milli Saviinma Bakanlığı Genel Sekreteri Albay Tamer Büyükkantarcıoğlu imzasıyla yapılan yazılı açıklamada, askerlik yûkümlülüğünü yerine getirmek ûzere kaynağa girenlerin miktannın sayısal olduğu kadar TSK'nin uzmanlık alanlan gereksinimi de dikkate alınarak belirlendiği vurgulanarak şöyle denildi: "Türkiye'nin insan gücü kaynağı, TSK ihtiyacından fazla değildir. Bakanlığımıza ve sayın bakanımıza bu konuda iletilen sorulara daha önce verilmiş olan cevap ve açıklamalarda belirtildiği gibi 1111 sayılı Askerlik Yasası'nda bu konuyla ilgili hûkümlerin tatbiki ile yeniden bedelli askerlik uygulamasının getirilmesi düşünülmemektedir." 'Manisalı Gençler' davası • İZMİR(AA)- 'Manisah gençler' olarak bilinen davanuı tzmir DGM'ce hazırlanan gerekçeli karannda, "sanıklann üzerlerine atılı suçu işlediklerine dair, hukuka aykın alındığı kesinleşen ikrarlanndan başkaca mahkûmiyetlerini gerektirir kesin ve inandıncı deliller elde edilemediğinden tûm sanıklann beraatlanna karar verildiği" bildirildi. Ecevit'i 'vatan hainleri'ni affetmekle suçlayan Ali Güngör de 1974'te aftan yararlanmıştı Afla kurtulan katil affa karşıANKARA (Cumhuriyet Bû- rosu)- Başbakan Bülent Ecevit'i 1974 yüındaki af yasasıyla vatan hainlerini affetmekle suçlayan MHP Içel Milletvekili AB Gün- gör'ûn de aym af yasasından ya- rarlandığı ortaya çıktı. Güngör, 13 Nisan 1970'te öldürülen Doktor Asteğmen Necdet Gûç- lû'nün katil sanığı olarak TB- MM doktoru tbrahim Doğan, Sağlık Bakanı Osman Durrauş ile eski ANAP Yenimahalle be- lediye başkan adayı, MTA Genel Müdürü Dursun Cengiz Atak'la birlikte yargılanmıştı. Suikast si- lahlannı sanıklara sağladıklan belirlenen teğmen Fehmi Altun- bflek ile teğmen Mustafa Üerisoy hakkında soruşturma açılma- mıştı. 12 Eylül sonrasında açılan MHP davasının sanıklan arasın- da yer alan Güngör, somut Tu- rancılık çabalan yürütmekle suçlanmıştı. TBMM Genel Kurulu'nda af yasası görüşülürken söz alarak hükümetı affi çıkardığı için eleş- tiren Ali Güngör, "DSP'Klerebir şeydemiyorum, çûnkü Ecevit'in geteneğinde vatan hainlerini af- fetmek yabancı bir husus değil- dir'' dedi. Cumhuriyet, Ocak 1997 de yeniden gündeme getirdiği Dok- tor Asteğmen Necdet Güç- lü'nün öldürülmesi olayında Ali Güngör'ün de yargılanıp hüküm giydiğini, ancak daha sonra Ece- vit'in çıkardığı af yasasıyla ce- zadan kurtulduğunu ortaya çı- karmıştı. 1997 Ocak ayında Tanm Ba- kanlığı Tanm Reformu Daire- si'nde şube müdürü olarak gö- rev yapan Güngör, gazetemize yaptığı açıklamada, yargıda yer alan belgeler ve kararlara karşın cinayetin faili olmadığını, vic- danının rahat olduğunu öne sür- müştü. Olay günü solculann bir ülkücüye işkence yaptıklannı saptadüdannı öne süren Gün- gör, dekanla görüşmek üzere okula gittikleri sırada solculann silahlı saldınsına hedef oldukla- • Ali Güngör, Dr. Güçlü suikastının sanığı olarak mahkûm oldu, 1974 affıyla kurtuldu, 12 Eylül öncesinde 'kader arkadaşlığı' yaptığı Bahçeli MHP Genel Başkanı olunca milletvekilliğine seçildi, önceki gün Ecevit'i 1974 yılında 'vatan hainleri'ni affetmekle suçladı. nnı, Güçlü'nün de bu sırada ya- şanunı yitirdiğini iddia etmişti. Bombalı bir suikast sonucu 8 yıl önce katledilen yazanmız UğurMumcu, 14 Nisan 1976 ta- rihinde kaleme aldığı yazısında, olayla ilgili olarak şunlan yazdı: "Ülkfi Ocaklan Genel Başka- nı Ibrahim Doğan ve MHP Gençiik Kollan Genel Başkanı AB Güngör, 13.4.1970 günü, An- kara'da Hacettepe Üniversitesi bahçesinde Dr. NecdetGüçlü'yü tabanca kurşunuyla vurarak öl- dürdüler. Katillerin, cinayeti. Fehmı Altınbilek ve Mustafa tle- nsoy adlanndaki iki teğmenin si- lahlanyla işledikleri, Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 1974/92 esas ve 1974/486 sayüı karannda yazümışnr. Cinayet akti '6815296' ve'6815248'"»- cil sayılı tabancalar, Ankara Ad- Hyesi'nde '1970/814" sırasmda kayıtiıdır. Fehmi Amnbilek hak- kında o günden bu yana hiçbir kovuşturma açılmamışnr. Altın- bilek şu anda tstanbul'da Kar- tal'da yüzbaşı rütbesiyle görev yapmaktadır. Kim koruyor bu yüzbaşıyı? Ben mi? Işte yer bil- diriyonız. tarih bildiriyoruz, suç aletisilabJannkayıtsayılanııı bil- diriyoruz. Başbakan susuyor. İçişleri Bakanı, Milli Savunma Bakanı susuyor ve Jandarma Genel Komutanı da susuyor. Sonra da Demirel, 'Kim kimi korumuş söylesinler' diyor. Da- ha nasıl kaniüayalım, ne söyleye- üm, ne yapalım daha? Yüzbası- yı tutup savcıya biz mi göture- ÇİZMEDEN YUKARI m.kart(ff superonline.com.tr MUSA KART Yüzlerce genç ölümün eşiğinde. Başbakan ödün verilmeyeceğini yineledi Ölüm gençeğiEcevit'i durdurmuyorANKARA (Cumhuriyet Bûrosu) - Baş- bakan Bülent Ecevit şartlı salıvermenin af olmadığını savunarak "Yoldan çıkanlara bir şans tammakür. Bu olanaktan yaraıia- naıüar yeniden suç işlerlerse bedeüni ağu" biçimde ödeyeceklerdir" diye konuştu. Ecevit, cezaevlerinin çoğunda can güven- liği ve devlet otoritesinin kalmadığını iti- raf etti. Cezaevlerinin mafya ve terörist gruplann eylem merkezine dönüştüğünü belirten Ecevit, sona erdirilecek koğuş sis- teminin yerine hücre sisteminin gelmesinin söz konusu olmadığmı savundu. Ecevit, bazı terörist örgütlerin F tipine geçişi en- gellemek istediğini kaydederek "Şunu da hatuiatmak isterim ki F tipine hemen geçi- lecek değildir. Bu konudaki hazuiıklar da- ha bir sûre devam edecektir. Bu süre içinde gerçekkr daha iyi anlaşılabileceknr" dedi. Ecevit, dün Başbakanlık'ta TBMM'den önceki gün geçirilen şartlı salıverme yasa- sı ile cezaevlerinde siyasi mahkûmlann sürdürdüğü F tipi karşıtı ölüm oruçlannı değerlendirdi. Şartlı salıverme yasasının bir yarannın cezaevlerindeki mevcudun yan yanya azalması olduğunu kaydeden Ecevit, "Öy- kUkle cezaevierinde sağhkh bir düzenleme firsan elde edihniş olacaknr. Cezaevlerin- den çoğu, teröristlerin ve mafyanın eylem merkezleri durunıundadır" dedi. Cezaev- lerinin bırçoğunda can güvenliğinin de, devlet otoritesinin de kalmadığını belirten Ecevit, "Uzun yıllann birikimi olan bu so- runlar, cezaevlerinde öngörülen yeni yapı- lanmalaria ve düzenlemelerle çözülebüe- cektir. Bunu sağlamanın başta gelen koşul- lanndan biri koğuş sisteminin sona erdiril- mesidir. Ancak bunun yerine hücre sistemi- nin gelmesi söz konusu değfldir" değerlen- dirmesinde bulundu. Ecevit F tipini savundu F tipi cezaevlerinde hükümlülerin bir, iki, üç odalı ve her bakımdan sağhklı me- kânlarda kalabileceğini; spor. kütüphane gibi etkinliklerde bir araya gelebileceğini savunan Ecevit şöyle konuştu: "En uygar ve demokratik ülkelerde ya- püanmalar ve düzenlemeler ülkemizde de geçerli olacaknr. Ona rağmen cezaevlerin- deki bazı teröristler etkileri alüna aldıklan gençleri ölüm orucuna sürükleyerek F tipi- ne geçişi engeUemeye uğraşmaktadırlar. O yüzden yaklaşık 250 genç ölümün eşiğine gehniştir. Bu insanlık dışı eyleme arnk son verilmelidir. Bu konuda öncelikle ana-baba- lara görev düşmektedirf TBMM İnsan Haklan Komisyonu üye- lerinin de bu faciayı önlemek amacıyla devreye girdiğini dile getiren Ecevit, "Dûn gece (önceki gece) bazı milletvekili arkadaş- lanmızla uzun bir görüşme yapok. ÜsÜen- dikleri insanhk görevinde kendilerine başa- rüar dilhorum. Gözlemleri sonucunda bi- ze getirecekleri bilgUeri ve önerileri gereği gibi değeriendireceğiz'' dedi. Ecevit, F ti- pine hemen geçilmeyeceğini, bu konuda- ki hazırlıklann daha bir süre devam edece- ğini ve bu süre içinde gerçeklerin daha iyi anlaşılabileceğini anlattı. Ecevit, affa tepki gösteren MHP'li AK Göngör'ün 1974 affından yararlandığının anımsatılması ve değerlendirmesinin so- rulması üzerine, "Bu verdiğmiz bilgiyi ye- ni öğrendinı. Onun dışında dünkü konuş- masıy la ilgili bir şey söylemek istemiyorum. Bu, MHP'nin kendi iç sorunudur" dedi. Ecevit, ölüm oruçlanna karşm hüküme- tin bir planı olup olmadığımn sorulması üzerine, "Adalet ve Sağhk bakanhklan elin- den gelen çabayı gösteriyor. Bu arada sivil toplum örgütleri devreye girdüer, onlann da çok yararh katkılan olabüir. Her olanağı değeriendircrek bu insanhk dışı ölüm oru- cunun bir an önce sona ermesine katktda bulunmaya çalışıyoruz" diye konuştu. lim?" Dava dosyasında olayın 2 failuıden biri olarak suçlanan Ali Güngör, olaylar ve hedef ol- duğu suçlamalarla ilgili olarak yaptığımız görüşmede, kendisi- nin Mumcu'yla o dönemde yüz yüze görüşmeler yaptığını belir- terek yazılanlann doğru olma- dığını sa\Tinmuştu. Güngör'ün ifadesi Cumhuriyet'in Ocak 1997'de gündeme yeniden getirdiği olay- larla ilgili olarak sorulan yanıt- layan Ali Güngör, şunlan söyle- mıştı: u Ibrahim Doğan'la birlikte o dosyadan sanık olarak yargılan- dık. Ben önce silah taşımaktan i- ki yua hüküm giydim ve tahliye- me karar verdiler. Tahüye ol- dum. 1974 affiyla birlikte grya- bunda duruşmalar yapümış ve faili meçhul bir olaya kanşmak- tan dolayı hakkımızda, Ibra- him'in de öyle, karar o şekikle. Cezaevinde yatbm. Tahüye ol- dum. 1974-75ten bu yana Tanm Bakanlığı'nda çakşıyorum." Güngör, Bülent Ecevit'in CHP genel başkanı olarak baş- bakan. Korkut Ozal'ın da tanm bakanı olduğu dönemde göreve başladığını anlatarak öğrenci olaylannın içinde yer aldıgını söylemişti. Güngör, sorulanmıza şu ya- nıtlan vermişti: -Olay nasıl getişti? - Biz o dönemde Selim Öl- çer'lerin (ülkücülerin asıl hede- finin kendisi olduğunu açıkla- yan eski Türk Tabipleri Birliği Başkanı) fakültede bir arkada- şımızı alarak işkence ettiklerini tespit ettik. Okula dekanla gö- rüşmeye gittik. Dekanla daha önce telefonla görüşmüştük. Ankara Emniyeti'yle görüştük. Bu konuda çözüm buhnalannı istedik. Orada silahlı bir grubun saldınsına hedef olduk, o silah- lı saldından kurtulmak için biz kaçtık, ama olay yerinde bir sa- de vatandaşın, asteğmenın olay- larla hiç ilgisi alakası olmayan bir insan, o silahlarla çıkan şey- lere maruz kahnış, ama öyle bir ortam ki hücum eden, sanık ol- ması gereken tanık oldu. Mağ- dur olanlar sanık oldu. Zaten o dönemde avukat tutmayı reddet- miştim. Ben avukatsız olarak son dönemde yargılandım. Yani hadiselerin içindeydik, ama ölüm olayıyla, Allah'a şükür hiçbir ilişkimiz ohnadığına ina- nıyorum. Ve bunun büyük vic- dan rahathğı içinde oldum bü- tün hayatım boyunca. - Hukuki durumunuz ne? Al- dığmız ceza devlette memurluk yapabilmenize engel değil mi? - O karar tebliğ edilmış değil- dir. Gıyabımızda bize bildirme- den af karan çıktıktan sonra mahkemetoplanıyor,karan ve- riyor. Affuı çıkışı nedeniyle de dosyanın kapatumasına diyerek birkarar veriyor. Bu, bana huku- ki manada tebliğ de edilmedi. Birincisi, ilk verdikleri karar Yargıtay'an dönmüştü. îkinci ka- rar bu dediğim şekilde, af çıkın- ca dosya kapatıhyor. Ecevit döneminde Tanm Ba- kanlığı'na başvurdum. Fakülte- de bursluydum o dönemde. Mecburi hizmetim vardı. Tanm Bakanlığı görev vermek zorun- daydı. O nedenle Tanm Bakan- lığı'nda göreve başladım. IRMIKIAYDIN ENGÎN aengin@doruk. net.tr Siyasetçileri anlamak kolay. Işine gelince bülbül kesilip gel- meyince ağzını sımsıkı yuman yüksek bürokratlan da anlamak mümkün. Ama mesleklerinin gereği toplumu saydamlaştır- mak, nerde ne olup bitiyorsa, kimin işine yarar, kime zarar ve- rir hesaplanna asla ve asla dal- madan haberteştirip halka du- yurmak olan meslektaşlanmı anlamakta zorlanıyorum. Sırayla gidelim. MİT Müsteşan Şenkal Ata- sagun ile yardımcısı birkaç ga- zeteci arkadaşımızla halvet olup konuştular. Kürtçe TV'den Ab- dullah Öcalan'ın "nasıl kulla- nılması gerektiğine"', MlTin ge- lecekteki görev alanından dev- letin öteki istihbarat birimleriyle ilişkilerine kadar bir dizi konuda görüşlerini hiç alışılmadık bir açıklıkla ortaya koydular. Anımsayın: Kıyamet koptu! Kimi meslektaşlar, MİT Müs- teşan'nın atanmış bir memur ol- duğunu, böyle aşın duyarlı ko- nularda konuşmaya hakkı ol- madığını vurguladılar durdular. Bu açıklamalann altındaki "MİT ve bit yeniği"n\ sorgulamaya soyundular. Üstündeki "MlTgörevlisi" le- Saydamlık îyidir kesini silip atamamış, iddialaria ilgili olarak "onu mahkemeye verdim, bunu mahkemeye ver- dim" deyip durmasına rağmen açılmış bir davaya rastlayama- dığımız, kendi yazdıklanndan başka yazı okumuyor olsa ge- rek ki hemen heryazısında "Bu- nu bir tek ben yazmıştım" diye tuhaf şişinmelerle oyalanan bir meslektaşımız MİT Müsteşa- n'nın konuşmasına itiraz eden- lerin başını çekti. Ama yalnız kalmadı. Pek çok meslektaş da aynı izlekte yazılar döktürdü. Ardından MGKtoplandı. Otu- rumlan da gizli, oturum tutanak- lan da gizli MKG'de konuşulan- lar aynntılanyla yayımlandı. Ora- da askerlerin Kürtçe TV'ye epey sert, en azından net karşı çıktık- lan anlaşıldı. Anlamakta zorlandığım ve her konuda fikir beyan etme, yorumlama zorunluklan(l) olan meslektaşlanm bu kez "Asker- ler de bürokrat, onlar da devlet memuru. Niye böyle konuşu- yoriar" demekten titizlikle ka- çındılar. Daha çok üniformalı bürokrasi ile yan sivil-yan ünifor- malı bürokrasinin en tepesinde- ki iki kurumun birbiriyle çelişik tutum almalanndan duyduklan tedirginliği sergilediler. "Aman devlet zarar görmesin" anla- mında yazılar döktürdüler. Ge) gör ki çelişki saklanama- yacak kadar açıktı ve Kürtçe TV, bir "medya sorunu" olmaktan çıkıp devlet politikasının ana ek- senlerinden birine dönüştü. Sonra ekonomik kriz; dip ya- pan borsa; IMF'den para geldi gelmedi, geldiyse hangi koşul- la geldi; Avrupa Birliği Katılım İçin Ortaklık Belgesi'nde (KOB) iyileştirmeler (ne demekse ar- tık) yapılacak mı, yapıhrsa Baş- bakan Ecevrt AB'nin Nice Do- ruğu'na gidecek mi, yapılmaz- sa gitmeyecek mi... gibisinden bir dizi sorun ülkenin üstüne çullandı ve devletin tepelerin- deki Kürtçe TV eksenlı çekişme ve çelişme bir miktar küllendi. Başbakan Nice'te iken Ge- nelkurmay Başkanlığı bir açık- lama daha yaptı ve Kürtçe TV konusundaki görüşlerini çok kapsamlı bir PKK değerlendir- mesinin içinde bir kez daha yi- neledi. Anlamakta zorlandığım mes- lektaşlanm yine yanıp yakılma- ya başladılar. Bunlann niye böy- le ortalıkta, niye böyle "alenen" tartışıldığını sorguladılan Genel- kurmay açıklamasının zaman- lamasını utangaç üsluplaria eleştirdiler; tabii özüne dokun- madan zamanlamayı eleştirme- ye özellikle dikkat ettiler, falan fi- lan... ••• Kürtçe TV eksenli tartışma- dan dizi dizi köşe yazılannı oku- dukça, meslektaşlanmı "anla- makta zohanışım" daha da art- tı. Kıdemli Tırmık okurları bilir, bu köşede bıktırmacasına say- damlık savunuluyor. Çağdaş devletin bir ayağı "hukuk"sa öteki ayağının saydamlık oldu- ğunun altı çiziliyor. Devlette say- damlığa ulaşılmadan demokra- siye ulaşmanın mümkün olma- dığını söylemekte inat ediliyor. Bugün de öyle olacak ve bundan sonra da öyle... MlT'in görüş açıklaması iyi ol- muştur. Genelkurmay'ın görüş açık- laması; bu görüşünü bir kez da- ha açıklaması iyi olmuştur. Açıklamanın zamanlaması kesinlikle önemli değildir. Güneş günboyu ışık saçar. Kimse de kalkıp güneşin ortalı- ğı aydınlatmasımn zamanlama- sına itiraz etmeyi düşünmez. Et- meye kalkarsa aklından kuşku duyulur. Sonra güneş gider, karanlık çöker. Karanlık uğursuzlann ve uğursuz işlerin zamanıdır. Göz- lerden uzak dolaplar çevirenler karanlığı bekler. MlTin de, Genelkurmay'ın da Kürtçe TV konusundaki görüş- lerini günışığına çıkarmalann- dan tedirgin olmak ne söz, se- vinmek, açıklamalara alkış tut- mak gerekir. Şimdi artık MlT'in en tepesin- dekilerin Kürtçe TV ve oradan yola çıkılarak demokratikleş- menin pek çok alanında ne dü- şündüğünü biliyoruz. Genelkurmay'ın Kürtçe TV, üniter devlet, AB ile ilişkiler ko- nusundaki yönelim ve tercihle- rinin oturduğu temelleri de bili- yoruz. Bilmesek daha mı iyi ola- caktı. Saydamlık iyidir. POLİTİKA GÜ1NLÜĞÜ HtKMET ÇETİNKAYA Ölüler Konuşup mu? Bulanık ırmaklar, mavisini yitirmiş denizler, acının çoğalan fotoğraflan, cezaevlerindeki ölüm oruçlan, sırtından vurulmuş bir delikanlının çığlığı, yüreğimizi dağlayıp bembeyaz düşlerimizi alıp götürüyordu... Bugün 10 Araiık 2000... İnsan Haklan Evrensel Bildirisi'nin 52. yıldönümü... Örtülü af Meclis'ten çıktı... Katiller, hırsızlar, trafik canavarian, artık özgür ola- cak, Erbakan Hoca cezaevine girmeyecek... Tüm bunlar olurken MHP Içel Milletvekili Ali Gün- gör, Başbakan Ecevit'i 'vatan haini' ilan etti... Gözlerimi yumdum... Dr. Necdet Güçlü'nün katili Meclis kürsüsünden seslenirken, DSP'lilerin kıllan bile kıpırdamıyordu... Dışanda kış güneşi kasımpatılann üzerine düşü- yor, pembe badanalı duvann üzerinde gölgeler çizi- yordu... Bir anda geçmişi anımsadım... Belleğimde iz bırakan hüznün şarkısı, Orhan Ya- vuz'la biriikte Erzurum Atatürk Üniversitesi Kampu- su'na taşıyordu beni. Ucu keskin bir muşta, o yiğıt in- sanın tam böğrüne saplanırken 'aç kurUar' bunun- la da yetinmeyip üzerine çullanıyoriardı Orhan'ın... Erzurum kar altndaydı... _ Yirmi üç yıl önceki acı, alçakça katledilen Doğan Öz'ün gazete ciltlerinde kalan güleç yüzlü fotoğraf- lannı yazıişleri masasma koyuyor; Ümrt Kaftancıoğ- kıVla beni bir Akdeniz sabahındaTaşucu Iskelesi'nde buluşturuyordu... Vızıldayan bir kurşun, kahpece hazırianmış bir tu- zak, Abdi Ipekçi'nin, Kemal Türkler'in, Necdet Güçlü'nün, Cevat Yurdakul'un, Cavtt Orhan Tü- tengil'in, öldürülen nice demokrat, yurtsever insanı- mızın bedenlerinde kırmızı karanfilleri çoğattıyordu... Geceydi... Dışanda fırtına vardı... Ümit Doğanay ve Bedrettkı Cömert'le karşılaş- tım... Dedtterki: "Bizim katillehmiz faşistlerdir ve duyduk ki şimdi- lerde iktidar koltuğunda oturuyorlar..." • • • Gördüklerim bir düştü!.. Gökyüzü, karanlığın içinde turuncu bir şafağı ya- kalamak istiyordu... Kurt ulumalan, silah sesteri yankılanıyordu... ölümün fildişi beyazlığında bir ses daha duydum... Bu, kurt adamın sesiydi... "Davadan döneni vurun..." Sonra bir başka sesle irkildim: "Bana milliyetçileradam öldürûyor dedirtemezsi- niz!" Daha beş yıl önce bir haziran sabahında yitirilmiş umutlar bahçesinde dolaşırken bir anne tanımış- tım ve onun öyküsünü yazmıştım... Demir sürgülü kapılann ardında dolan yıllann acı- sını yüreğinde taşıyan kadın, çığlık çığlığaydı... "Çocuklanmız cezaevlerinde ötecek!" O bir anneydi.L Kırmızı ve beyaz karanfillerin boy verdiği kurumuş toprağı az önce sulamıştı... " Gökyüzüne baktı... - • • ' . • r Ağlamak istiyordu, ağlayamryordu... Genç ölülerin bedenleri üzerinde 'zafer çığlıklan' atanlan düşündüm, anneyle konuşurken... Nice yargısız infazda öldürülen çocuklann fotoğ- raflanna baktım sonra... Şırnak dağlannda nöbet tutan Mehmetçiği, Üm- raniye'de 16'sında kurşun yiyen çocuğu, Gazi'de delik deşik edilen gençleri, Bahçelievter'de nöbet tu- tarken şehit düşen polisi anımsadım!.. Kendi öz çocuklanmızdı ölenler!.. Ya onlan ölüme götürenler kimlerdi? Birbabatanıdım; gece baskınında PKK'nin Diyar- bakır'da öldürdüğü öğretmen Ali'nin babasıydı o... Bir kardeş tanıdım; Cudi Dağı'nda on dört yaşın- da öldürülen bir gencimizin kardeşiydi... Bir eş tanıdım; üç çocuğuyla dul kalmıştı. Yükse- kova'da PKK'nin öldürdüğü, uzman çavuş Recep'in kansıydı... ••• Toplumu kuşatan acılar, ölümlere yenik düşen ço- cuklanmız tüm umutlanmızı karanlığa gömüyor- du... ölüm oruçlan sürüyordu... Bense ölülerie konuşuyordum... Aydınlar, sanatçılar, doktorlar, yüreğinde insar) sev- gisi olan herkes ayaktaydı!.. Daldım gittim... Artık yeni sevda düşleri kurmuyor, aşk şiirleri oku- muyordum!.. Ipekçi'nin katili M. Ali Ağca, aftan yararianacaktı!.. Sevgisizliğin kördüğüm olduğu bir ülkede yaşa- maktan utanıyordum!.. Acılar ekmeğimiz, katığımız olmuştu... Içimde tuhaf bir hüzün, içimde karmakanşık duy- gular vardı!.. Ya senin çocuğum?.. Senin şakaklannda işkence izi, gözlerinde demır sürgü var, ben bunu biliyorum... Sen kurşuni bir güneş altnda çürüyen ağaca benziyorsun!.. hikmetcetinkayaifl cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: 02127 513 90 98 Cumhuriyet k ı t a p 1 a r ı Hikmet Çetinkaya ALACA BİR ÖFKE YENİ ÇIKTI Ey benım aydınlık gtinien bekleyen Türkiyem!.. Ey benim ölüme alkış tutan haUam!. Ey benım şafağın yolunu açan suskun akşamlann hüznünü yaşam biçımı sanan ınsanım!. Ey benim özgürlükleri Erbakan Hoca'nın takkesinde arayan romantikaydınıın!.. p* Cumhuriyet Çağ Pazaıiama A.Ş. Tûrkocağı Cad. No:39/41 L kitap kulûbû ,'34334)Cağaloğlu-lstanbul Tel: (212)514 01 96
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle