27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 ARAJJK 2000 PAZAR CUMHURİYET SAYFA İ U l \ kultur@cumhuriyet.com.tr 15 Modern SanatMüzesi ek alanlaryapüması için üçyıllığına kapıhmnı kapatıyor LOİeksiyonlarımn küçük bir bölümü geçici olarak Queens ya da Brooklyn taraflanndaki bir küçük müzeye taşıtılıyor. Eski MoMA binası ve civan şimdiden şantiyeleşmiş durumda. Fiyakalı ve azametli bir mimari düzenleme maketinin hiç de lezzetli olmayan kitlesel formlanyla müze, ek alanlar ve yeni hacimler kazanıyor. Sergileme düzeni baştan aşağı yeni bir şekle kavuşturuluyor. Eski,sevgili MoMA, güle güleERHAN KARAESMEN Otuz beş yıl öncesinin New York'un- da, MoMA'ya ilk girişimi dünkü gibi anımsıyorum. Guernica'yı tavaf ettik- ten sonra, diğer Pkasso'lann, Matis- se'lerin. Kke'lerin önünde nasıl ke- yifle duraksamıştım. Avrupa müzele- rinde yer verilmeyen sanatsal fotoğraf burada önemli köşelerdeydi. Çok ilgi- mi çekmişti. New York plastik sanat- lardakı önder konumuna, MoMA ise gûnümüzdeki zenginliğine ve doyu- ruculuğuna kavuşmamıştı. Avrupa'dan bakışta biraz küçümserdik, New York'u da MoMA'yı da. Ama ben bu ilk du- raklamamda ikisini de pek sevmiştim. Yeni Kıta'daki yaşam dönemimde ve yeniden Avrupa'ya daha sonrasm- da da Törkiye'ye dönüşümü izleyen dö- nemlerde New York'a pek çok kere- ler yeniden yolum düştü. Köksüzlüğün, durup oturuşmamışhğın, yabanıl ınsan ihşkilerinin ve ırksal sosyal çelişkile- rin iticıliğine; binalannın, caddeleri- nin, kavşaklannın, meydancıklannın, metro istasyonlannuı tek tek sıradan- lığına hatta çirkinliğıne karşın sürek- li birdeğişimin başdöndüröcü dinamiz- miyle bu kent çok değişik bir çekici- lik sergiliyor. Sayısı habire artan ve gittikçe göğe yaklaşan binalannın mut- lak loşluğunda New York sokaklan gittikçe daha ürkütûcü oluyorlar. Ama nostaljik anılanmın beşiğinin sallan- dığı bir 42. Cadde'ye reva görülen amansız sıradanlık ve zevksizlikle bir- likte bu kenti, hâlâ çok seviyorum. New York'u sevebilmek en acısından kırmızı biberlerden avuçlar dolusu yu- tup, ağzmı zevlde şapırdatabilmek gi- bi bir şeydir aslında. Yaş ilerledikçe acı- yı daha çok sever oluyorum, galiba. Üçfincû sergi 1960-2000 dönemi MoMA'dakı son sergiye New York'taki ikinci günümde, gûneş ışuıı vurmaz sokaklannı bir miktar arşınla- dıktan sonraki kanşık duygulanmalar ıçinde gidiyorum. Aynca da bunun bir veda ziyareti olduğunu bilmenin esrik- liğıyle sarmalanmış olarak. MoMA, otuz beş yıllık dost. Yüzlerce belki de- ğil ama abartmasız yüze yakın kez ko- ridorlannda, salonlannda keyifle sahn- mışundır. Bahçesinde konserler dinle- mişimdir. Bunlardan çıkanlmış zevk- li ve doyurucu izlenimleri çeşitli New York yazılannda Cumtauriyet okurla- nyla paylaşmışımdır. tşte bu MoMA üç seneliğine kapılannı kapıyor. Ko- leksiyonlannın küçük bir bölümü ge- çici olarak Queens ya da Brooklyn ta- raflanndaki bir küçük müzeye taşıtı- lıyor New York'a yolu ilk kez düşen merakhlar, çok kısaltılmış da olsa bir MoMA programından yoksun kalma- sınlar diye. Ama, aynı şey değil elbet- te. Eski MoMA binası ve civan şim- diden şantiyeleşmiş durumda. Fiya- kalı ve azametli bir mimari düzenle- me maketinin bana göre hiç de lezzet- li olmayan kitlesel formlanyla müze, ek alanlar ve yeni hacimler kazanıyor. Sergileme düzeni baştan aşağı yeni, an- cak eski MoMA'nın coşkulu amatör- lerinin nasıl sindirebileceği belli ol- mayan, bir rasyonele kavuşturuluyor. Bıtmemiş bir yeninin eskisınden da- hu kötü olacağını tasarlayıp şimdiden ümintüsünü çekmek belİd biraz fazla tıtuculuk, aslında. Belki daha iyi ye- n. bir müzenin ortaya çıkması ihtima- lide var. Ama eskisi gidiyor, eski sev- fşk MoMA tarihe karışıyor ya, bunun bradeki etkisi hicranlı bir sızı. MoMA'da kapanışından önceki son »rgi, 20. yüzyıl boyunca sanatsal ge- İTjmelerin tümüyle değerlendirildiği nchir sergilerinden üçüncüsü ve so- nuncusu. Bu sergiler dizisi ile ilgili l bilgilendiraıeyi ve 1880- 1920 dönemini kapsayan birincisinin kap- samlı ve eleştirel bir tanıümını, bir za- man önce Cumhuriyet'te yapmıştım. Herhangi bir başka sergi de olsaydı, MoMA'yla vedalaşma ziyaretinin ge- reği olarak çok aynntılı duraklama- larla kapsamlı bir gezinti yapmaya za- ten mecburdum. Ancak bu, 20. yüzyıl ile hesaplaşmanın son dönemini yakın- dan ilgilendiren çok ilginç bir sergiye rastladığı için de açıkçası aynca mut- lu oldum. îki kutlama programı 1960-2000 dönemini kapsayan bu üçüncü dizimde, Amerikan sanatının dünya sanatı içinde belirli bir yer ka- zanmaya başlayışı ve aynca New York'un evrensel bir sanat pazan mer- kezi olarak ortaya çıkışının izlerinin gö- rülmesi beklenmekteydi. Ancak, ser- gi düzenleyicileri, kaçınılmaz olarak post- modernist söylemlere taban ve kaynak oluşturabilecek bu tür bir açık- tan meydan okumayı yeğlememişler. Onun yerine, Amerika'da, daha doğ- rusu New York'ta, sanat merakmı ge- liştinneye özgü sevimli kırpıntısal ve biraz dağınıkça davramşlann bir yan- sımasmı izleyiciye sunmayı planla- mışlar. Böylece, yok post-moderndi, yok kavramsal imgelemcilikti, yok form ekonomisiydi, falan gibi konu- lann felsefesine dalmak yerine, bun- lardan ayn ayn küçücük kesitler halin- de, ama çok sayıda örneklemeyle bir anlatım oluşturmayı yeğlemişler. Yaş- h Avrupa kıtasında olup bitenlen, ora- daki gelişmeleri ihmal etmeden, onlar- dan örnekleri de aralara anlamlı bir şekilde serpiştirerek... Buradan dolay- lı olarak post-modernizmin anlamsal amaç ve hedef yönünü oluşturan sıkı rasyonel kurallara bağlı kalmadan, es- nek ve denemesel ifadelerin yakalana- bileceği öğretisini bir biçimde verme- ye çalışmışlar. Aynca da, yüzyıl sonu itibanyla fotoğrafm dokümanter sap- tamacılık ve sanajçsalanlatıcılık yönü- nü de kapsamlı biçimde yansıtarak... Çok daha hüzünlü olabilecek bir ay- nlık dolaşması, bu sevimli ve içten serginin yumuşatıcılığı ile küçük bir burukluk içeriyor da olsa sonuçta ke- yifli bir görsel şölene kavuşmuş bulun- du. 2000 sonbahan Amerika izlenim- lerimi iki büyük olaydan söz ederek ta- mamlamak isterim. Philadelphia Or- kestrası'nın 100. kuruluş yıh, bir bö- lümü New York'taki tarihi Carnegie Hall mekânlanna da uzanmış olan kut- lama programlanna yol açtı. Birkaç yıl öncekı bir diğer Amerika izlenim- leri yazımı "Üç Orkestra" başlığı al- tında sadece müziğe ayırdıgımda ger- çekten haz ve keyif verici bir büyük şansla yetmiş ıki saate serpiştirilmiş ola- rak, Boston, Chicago ve Philadelphia orkestralannı arka arkaya izleyebil- mışhğin mutlannı anlatmıştım. O ya- zıda Philadelphia Orkestrası'ndan iz- lenimlerimde, "yayhlannın şarkı mı söylediği yoksa şiir mi okuduğu belli ol- mayan bu oiağanüstü orkestradan son dönemlerdeki bazı tartışmalı şefleri- nin verimsizüğine karşın hâlâ mutlu- luk pınlülan saçüdığı n anlatılıyordu. Stokmvsky, bır dönemin bu çok ünlü, görkemli orkestra şefı ve müzik ada- mı Philadelphia Orkestrası'nı evren- sel ölçüde bırçok üst düzeye taşımış- tı. Ama yayhlannın bir Viyana Filar- moni'ninkilerle karşılaştınlabilecek düzeyde yer yer fısılhh, zaman zaman yumuşak bir dere akışının şıkırtısında klasik güzellik tanımının ta kendisini oluşturarak çıkardığı sesleri, orkest- ra, daha ziyate Eugene Ormandy'nin kesintisiz kırk yıla yakm sürmüş şef- liği dönemine borçludur. Etten kernik- ten de tanıma ve akıl ahnaz şekilde al- çakgönüllü ve sevimli insani kişiliği- ni de keşfetme firsatı bulduğum bu ayağı aksayan Macar göçmeninin, Phi- ladelphia Orkestrası'yla birlikte ya- rattığı tılsımın dünyada hak eftiği bü- yük alkışı bulmadığını hep düşünmü- şümdür. Son şefleri olan Sanvatich'in bir orkestranm ve hele sadece bir bö- lümünü oluşturan yayhlannın çok kuv- vetli bir kişiliğe sahip olmasım redde- den ve onun yerine yöneticisinin sa- dık izleyicisi ohnayı yeğleyen değnek sallama anlayışıyla, Philadelphia yüz- yıllık yaşammm belkide en sarsıntılı dönemini geçiriyor. Ama buna karşın şefi kim olursa ve ne derse desin, yay- lılanndan çıkan ses hâlâ Ormandy ge- leneğinde ve billur taneleri gibi. Aaron Coplandin 100. doğum yıh kutlamalan çerçevesinde, ancak Lin- cohı Center'de dinlenebilecek bir özel anma konserinin keyifli doyuruculu- ğunu da son söz olarak eklemek iste- rim. Woody Allen 'Entelektüellerin ve küçük sahtekârlann kanşımıyım' diyor 'Fümîmgösteriürken evdeyim'Külrür Servisi - "FDm bütün ülkc- deçıkarken ben odamdayım" diyen sinemacı, kendi mesleğıne bir adım geriden bakmayı seviyor. Ameri- ka'da büyük beğeni kazânan yeni fıl- mi polisiye-komedi türüyle tekrar ekranlara gelen sanatçı, "Uç becerik- az hnraz fîkri özeOikle hoşuma gitti. Beceriksizferiseverinvçûnkübende onlardan biriyim" diyor. Becerik- sizliğın başlı başına bir komedi gü- cü ıçerdığıne ınanan \\toodyABen, da- ha önceki fihnlerinde de bu temayı sık sık kullanmış. "Take the Money and Run"da beceriksiz bir gangste- ri, M Bananasn ta beceriksiz bir mu- habiri, tt AnnieHaB''dabecOTksizbir âşığı konu almış. Bu fılmindeki tek becerikli ise kurabiyeleri pişiren ka- dın. O kimseyi de dolandırmıyor. *Hayatım oldukça baat* - Son fihniniz 'Küçük Sahtekâr- lıklar' kurabiyesatarakzenginolan aptal dolandıncılan anlaüyor. Ame- rika'daki zengmlikten miilham akh- mz? W0ODY ALLEN - Zenginliğin iyi yanlan da var. Mesela B3I Cün- tım'a kendi görev süresini tamamla- masını ve Amenka'dakı suç oranının da düşmesini sağladı. Bugünkü bil- gisayar dünyasında birçok insan 'ye- ni zengin' oldu. Paralannı nasıl har- cayacaklannı bilemeyen kaba saba insanlar. Zenginliğin yarattığım ka- rakterleri nereye götüreceğini hayal etmek, patetik anlamda eğlendirici geliyordu. -Oysasiz Amerikan dünyasmıj-a- şıyorsııiHiz_. ALLEN -Amerikan rüyası şöhret ve paradır. Şöhret, ergenlik zama- nından kalma, içi boş bir arayıştır. Pa- parazziler peşlerine düştüklerinde insanlar o rüyadan hemen cayarlar. Para... en önde gelen amaçtır Ame- rika'da. Ama ne yatım, ne uçağım ne de yazhğım var. Uzun yolculuk ha- yallerim de yok. Bir öğretmene kı- yasla hatın sayılır paralar alsam da "Staema havatnnda en böyûk başanm, yaratüklanmdaki egemenliğundir." hayatım oldukça basit. Ashnda hiç- bir zaman kazanabıleceğim kadan- nı kazanmadım, çünkü hep hoşuma gidecek fılmler yapmayı tercih ettim. Otuz yıllık sinema hayatımda en bü- yük başanm, yarattıklanmın üstün- de kurduğum mutlak hâkimiyettir. - Fflmlerinizin ffldrieri aldoûza na- sıl gefiyor? ALLEN - "SmaU Time Crooks" için bir gazete kupüriinden yola çık- tım. Bir bankanın bitişiğindeki ger- çek bir dükkânı kiralayan hırsızlar- la ilgiliydi. Oraya buraya fikirler ya- zıyorum; bir peçete, bir kibrit kutu- su, sonra bunlan bir çekmeceye aü- yorum. Bunun bir kuralı yok. Şu an- da40'h yıllarda geçen, "Yeşfl Akre- bin Laneti" adlı fılmı Charlize Tbe- ron, Hekn Hunt ve Dan Aykroyd ile birlikte çekiyorum. -Kendntcdbirentelektfiddençok, küçük bir dolandına oiarak gördû- ğûnüzü söyiediniz- ALLEN - Çok iyi bir aktör degi- lim, ama iki şeyi iyi oynamayı bili- yorum; entelektüelleri ve bir de kü- çük namussuzlan. Büyük ihtimalle bu ikisinin kanşımıyım. Fihnleri- min komik yanını 'kitap kurdu' gö- rünüşümle veriyorum. Oysa daha çok ikincitip,yani küçük namussuz tipi beni daha çok yansıtıyon Tele- vizyon karşısında bira içip beyzbol izlemek, yanında da köfte ve spaget- ti yemek. "Medyatik simge ohnadun' - Amerikan televiz>onlarmda hiç görünmüyorsunuz. Medyajı sevml- yormusunuz? ALLEN - Televizyon ekranlann- da rahat edemiyorum. Buyüzden di- nimmiş gibi izlediğim programlara bile çıkmayı reddettim. Televizyon- da sizi övmek için çıkardıklan prog- ramlarise, evet övgü dolular, ama siz orada smokin ile otururken sizi bir güzel yağlıyorlar. Buna kim taham- mül edebiür? En komiği de sizi böy- le övgüye boğan insanlann kıskanç- lık, düşmanlık ve ikiyüzlülükle ev- lerine dönmeleri. Oysa ben dayanü- maz olmamak için çaba sarf ediyo- rum. Dreamworks stüdyolan ile üç fılmlik bir dagıtım anlaynaşı yaptık. Onlann coşkusu çok hoşuma gitti, onun için değişik kampuslarda (Chi- cago, Harvard, Los Angeles UCLA ve birzamanlarkovulduğu New York NYU) konuşmayı kabul ettim. Ba- şanma rağmen medyatik bir simge ohnadım. Bu, işlenmiş bir fikirden çok, benim özel nevrozumu yansı- tıyor; küçük ve içe dönük bir kim- Uk. Mesleğimin en çok sevdiğim yö- nü, her şey başladığında başka yer- de olma mutluluğu; fılm bütün ül- kede çıkarken ben kendi odamda ço- cuklanmla ılgileniyorum ve klarnet çalıyorum. KUŞBAKIŞI * MEMET BAYDUR Ta... Ta... Hüseyin Kaytan'ın bir oyunu. Ankara Tryatro Festivali'nde seyrettim. Erdal Ceviz yönetmiş. Ke- mal Ulusoy, Nazmi Kınk, Yıidız Gültekin, Feyyaz Duman oynuyortar. Kürtçe. Ben Kürtçe bilmem ama oyunu sevdim. Elimdeki Türkçe çeviriye bakıyorum, birinci sayfada şu sattr- lar... "Beni buraya attılar Bu küçük şehre ölülehn içinden attılar beni Ve çınlçıplak düştüm buraya Yoktur hiç kimsem Bir garibim ben Çok özledim seni Sen uzaksın, fakat yakındır gam..." • • • . • • MtTin Başkanı, Başbakanımızın iznryie Kürtçe ko- nuşulmasınaolumlu bakıyormuş. MHP'fi devtet adam- lanmız bu teklrfe karşı çıkıyortarmış. Basınımızda he- men herkes bu konu üstünde olumlu ya da olumsuz fikir beyan ediyor. Herkes "görüş" bildiriyor. Biz Türk- ler, Kürtçe yayın yapılsın mı yapılmasın mı diye tartı- şırken Kuzey Irak'taki Kürtler, Türkçe yayın yapmaya başlamışlaıi Tabii orası bizim sınırlanmızın dışında bir yerokJuğu için, o konudafikir beyan eden yok. Iç düş- manın kendi dilini kullanmasını tartışırken bir de dış düşmanın bizim dilimizi kullanması çıktı başımıza1 Hürriyet gazetesi, ordumuzun "Kürtçe TV'nin ûni- teryapıyı bozacağı" görüşünde olduğunu bildirmiş. Hürriyet, bildiğiniz gibi bir gazete ismi ama aynı za- manda "özgürfü/c" anlamına gelen birsözcük...Türk- çe'de! Ta... güzel bir oyundu. Çok eskilerden beri geçerli olan bir şeyi, bir acıyı sanatsal bir keyifle, biraz telaş- lı, biraz ürkek, biraz utangaç anlatıyordu. Oyuncular iyi oynuyorlardı. Müzik iyiydi. Tıyatro gibiydi her şey Mithatpaşa'daki 75. Yıl Salonu'nda. Bir tiyatro bay- ramı havasında oynandı bu oyun. Etkili ve yetkili bir görüşün temsilcisi yoktu salon- da. Herkes tedirgin ve mutluydu. Belki dedim kendi kendime, ortalıkta etkili ve yetkili birisi olmazsa.. ti- yatro ve hayat derin bir nefes alacak, soluklanacak, gamlanmayacak. • • • Insanın üstüne çok varrnamak gerekir. Öyle yapar- sanız insan düşmanına benziyor sonunda. Oyte oldu- ğu andan itıbaren işin içinden çıkmak zorlaşıyor, ne- redeyse imkânsız oluyor. Oysa bütün bunlan, büyük bir insan olan Turgut Uyar'ın yazdığı gibi, "ama bü- tün bunlan bütün bunlan/yenidenyorumlayabilirizşim- di/uzun süre düşündüm, nedirağzımdakıyaban tadl üvez değil, karadut değil, sevdiğim birşey değil/ ama bana yabancı gelmiyor ve alıştınyor kendine/ birses, bir açıklama bir evet ya da hayırl değil/ eski bir şey, evi olan eski bir bahçe" gibi düşünmek mümkün, • • • Ta.. aklı başında herkesin seyretmesi gereken bir oyun. Tiyatrodan korkmayan insanlann sahip çıkma- sı gereken bir oyun. Ben yirmi beş yıllık oyun yazarlı- ğı maceramdaÇekçe, Hırvatça, Rusça, Norveççe, Çin- ce, Fınce, Amavutça, Yunanca, Slovakça, Portekiz- ce ve (zaman zaman) Türkçe gibi hiç bilmediğim dil- lerde çok oyun seyretmişimdir. Bu da onlar gibi tanı- dık, onlar kadar yabancı, onlar kadar anlaşılır bir ev- renselliğin dilini tiyatro ile taşıyordu hayatımıza. Tiyat- rodan şaşkın ve keyifli, düşünceli ve üzgün çıktm. Ben yakındım ama daha fazla yakındı gam. Turgut Uyar biliyordu. Edip Cansever biliyordu. Ne demişti Oteller Kenti'nde? Birtaktm adamlann kıryollan sandığı O müthiş yalnızlık Bir sen vardın. Vardın da Neden iki kişiydim O hayal ıslaklığına bata çıka: ••• İki nokta üst üsteyte biten bu alıntının devamı, Tür- kiye'nin uygaıiaşması ile aynı hizadadır. Bır ihtimal daha var... . . Aktör Vferner Klemperer öMü • Külrür Servisi - Altı aydır kanser tedavisı gören Werner Klemperer 80 yaşında New York'taki evinde öldü. Sanatçı 1930'lardaHitler'in Almanya'da güçlenmesinden sonra ailesiyle birlikte Almanya'yı terk etmiş ve Kalifomiya'ya yerleşmişti. Broadway'de çeşitli oyunlarda oynayan aktörün ilk oyunu, 1947 yapımı 'Heads of Taıls'tı. Daha sonra 1955'te 'Dear Charles' adlı oyunda oiağanüstü bir performans sergiledi. 196O'ta 'Hogan Heroes' adh televizyon komedisindeki talihsiz, beceriksiz, monokl gözlüklü 'Colonel Klink' (Albay Klink) tiplemesiyle iki 'Emmy Ödülü' kazandı. 1987'de oynadığı 'Cabaret' oyunuyla 'Tony Ödülü'ne aday gösterildi. Sınemaya Los Angeles'ta başladı; 'Istanbul', 'Houseboat', "The Goddess', 'Ship of Fools', 'Judgment at Nuremberg' ve Adolf Eichmann'i oynadığı 1961 yapımı 'Operation Eichmann' gibi fılmlerde unutulmaz kompozisyonlar çizdi. BUGÜN • ALMAN KÜLTÜR MERKEZİ'nde 3. Lluslararası Uzakdoğu Film Festivafi' kapsamında saat 12.00'de 'Hanging Rock'ta Piknik', saat 14.15'te 'Çin'de Bir Zamanlar' ve saat 16.30'da 'Cengiz Han' adlı filmler gösterilecek. (249 20 09) İNSAN HAKLARI 2000'DE BUGÜN • 10.30-13.00 'İnsan HjüdanveMedya'başhklı sempozyum gerçekleştirilecek. • 11.00 Fransız Külrür Merkezi'nde Izmit Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrolan 'Sevdah Buhıt' adlı oyunu sahneleyecek. • 12.00-18.00 Yeşilçam Sineması'nda 'Garaj CHimpo' fılmi izlenebilir. • 13.30-16.30'tnsanHaklanKüMrü'başlıklı sempozyum dinlenebilir. • 15.00 Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nde Istanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrolan 'VVoyzeck' adlı oyunu sahneleyecek. • 15.00 / 21.00 Yeşilçam Sineması'nda 'Gülûn Birtiği Yer' filmi izlenebilir. • 16.30-17.30 Kapanış Oturumu • 19.00 Kadıköy Haldun Taner Sahnesi'nde Istanbul Bü>oikşehir Belediyesi Şehir Tiyatrolan Troüos ile Kressida' adh oyunu sahneleyecek. (292 52 52)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle