Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 ARAJJK 2000 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
İ U l \ kultur@cumhuriyet.com.tr 15
Modern SanatMüzesi ek alanlaryapüması için üçyıllığına kapıhmnı kapatıyor
LOİeksiyonlarımn
küçük bir bölümü geçici
olarak Queens ya da
Brooklyn taraflanndaki bir
küçük müzeye taşıtılıyor.
Eski MoMA binası ve
civan şimdiden
şantiyeleşmiş durumda.
Fiyakalı ve azametli bir
mimari düzenleme
maketinin hiç de lezzetli
olmayan kitlesel
formlanyla müze, ek
alanlar ve yeni hacimler
kazanıyor. Sergileme
düzeni baştan aşağı yeni
bir şekle kavuşturuluyor.
Eski,sevgili
MoMA, güle güleERHAN KARAESMEN
Otuz beş yıl öncesinin New York'un-
da, MoMA'ya ilk girişimi dünkü gibi
anımsıyorum. Guernica'yı tavaf ettik-
ten sonra, diğer Pkasso'lann, Matis-
se'lerin. Kke'lerin önünde nasıl ke-
yifle duraksamıştım. Avrupa müzele-
rinde yer verilmeyen sanatsal fotoğraf
burada önemli köşelerdeydi. Çok ilgi-
mi çekmişti. New York plastik sanat-
lardakı önder konumuna, MoMA ise
gûnümüzdeki zenginliğine ve doyu-
ruculuğuna kavuşmamıştı. Avrupa'dan
bakışta biraz küçümserdik, New York'u
da MoMA'yı da. Ama ben bu ilk du-
raklamamda ikisini de pek sevmiştim.
Yeni Kıta'daki yaşam dönemimde
ve yeniden Avrupa'ya daha sonrasm-
da da Törkiye'ye dönüşümü izleyen dö-
nemlerde New York'a pek çok kere-
ler yeniden yolum düştü. Köksüzlüğün,
durup oturuşmamışhğın, yabanıl ınsan
ihşkilerinin ve ırksal sosyal çelişkile-
rin iticıliğine; binalannın, caddeleri-
nin, kavşaklannın, meydancıklannın,
metro istasyonlannuı tek tek sıradan-
lığına hatta çirkinliğıne karşın sürek-
li birdeğişimin başdöndüröcü dinamiz-
miyle bu kent çok değişik bir çekici-
lik sergiliyor. Sayısı habire artan ve
gittikçe göğe yaklaşan binalannın mut-
lak loşluğunda New York sokaklan
gittikçe daha ürkütûcü oluyorlar. Ama
nostaljik anılanmın beşiğinin sallan-
dığı bir 42. Cadde'ye reva görülen
amansız sıradanlık ve zevksizlikle bir-
likte bu kenti, hâlâ çok seviyorum.
New York'u sevebilmek en acısından
kırmızı biberlerden avuçlar dolusu yu-
tup, ağzmı zevlde şapırdatabilmek gi-
bi bir şeydir aslında. Yaş ilerledikçe acı-
yı daha çok sever oluyorum, galiba.
Üçfincû sergi 1960-2000 dönemi
MoMA'dakı son sergiye New
York'taki ikinci günümde, gûneş ışuıı
vurmaz sokaklannı bir miktar arşınla-
dıktan sonraki kanşık duygulanmalar
ıçinde gidiyorum. Aynca da bunun bir
veda ziyareti olduğunu bilmenin esrik-
liğıyle sarmalanmış olarak. MoMA,
otuz beş yıllık dost. Yüzlerce belki de-
ğil ama abartmasız yüze yakın kez ko-
ridorlannda, salonlannda keyifle sahn-
mışundır. Bahçesinde konserler dinle-
mişimdir. Bunlardan çıkanlmış zevk-
li ve doyurucu izlenimleri çeşitli New
York yazılannda Cumtauriyet okurla-
nyla paylaşmışımdır. tşte bu MoMA
üç seneliğine kapılannı kapıyor. Ko-
leksiyonlannın küçük bir bölümü ge-
çici olarak Queens ya da Brooklyn ta-
raflanndaki bir küçük müzeye taşıtı-
lıyor New York'a yolu ilk kez düşen
merakhlar, çok kısaltılmış da olsa bir
MoMA programından yoksun kalma-
sınlar diye. Ama, aynı şey değil elbet-
te. Eski MoMA binası ve civan şim-
diden şantiyeleşmiş durumda. Fiya-
kalı ve azametli bir mimari düzenle-
me maketinin bana göre hiç de lezzet-
li olmayan kitlesel formlanyla müze,
ek alanlar ve yeni hacimler kazanıyor.
Sergileme düzeni baştan aşağı yeni, an-
cak eski MoMA'nın coşkulu amatör-
lerinin nasıl sindirebileceği belli ol-
mayan, bir rasyonele kavuşturuluyor.
Bıtmemiş bir yeninin eskisınden da-
hu kötü olacağını tasarlayıp şimdiden
ümintüsünü çekmek belİd biraz fazla
tıtuculuk, aslında. Belki daha iyi ye-
n. bir müzenin ortaya çıkması ihtima-
lide var. Ama eskisi gidiyor, eski sev-
fşk MoMA tarihe karışıyor ya, bunun
bradeki etkisi hicranlı bir sızı.
MoMA'da kapanışından önceki son
»rgi, 20. yüzyıl boyunca sanatsal ge-
İTjmelerin tümüyle değerlendirildiği
nchir sergilerinden üçüncüsü ve so-
nuncusu. Bu sergiler dizisi ile ilgili
l bilgilendiraıeyi ve 1880- 1920
dönemini kapsayan birincisinin kap-
samlı ve eleştirel bir tanıümını, bir za-
man önce Cumhuriyet'te yapmıştım.
Herhangi bir başka sergi de olsaydı,
MoMA'yla vedalaşma ziyaretinin ge-
reği olarak çok aynntılı duraklama-
larla kapsamlı bir gezinti yapmaya za-
ten mecburdum. Ancak bu, 20. yüzyıl
ile hesaplaşmanın son dönemini yakın-
dan ilgilendiren çok ilginç bir sergiye
rastladığı için de açıkçası aynca mut-
lu oldum.
îki kutlama programı
1960-2000 dönemini kapsayan bu
üçüncü dizimde, Amerikan sanatının
dünya sanatı içinde belirli bir yer ka-
zanmaya başlayışı ve aynca New
York'un evrensel bir sanat pazan mer-
kezi olarak ortaya çıkışının izlerinin gö-
rülmesi beklenmekteydi. Ancak, ser-
gi düzenleyicileri, kaçınılmaz olarak
post- modernist söylemlere taban ve
kaynak oluşturabilecek bu tür bir açık-
tan meydan okumayı yeğlememişler.
Onun yerine, Amerika'da, daha doğ-
rusu New York'ta, sanat merakmı ge-
liştinneye özgü sevimli kırpıntısal ve
biraz dağınıkça davramşlann bir yan-
sımasmı izleyiciye sunmayı planla-
mışlar. Böylece, yok post-moderndi,
yok kavramsal imgelemcilikti, yok
form ekonomisiydi, falan gibi konu-
lann felsefesine dalmak yerine, bun-
lardan ayn ayn küçücük kesitler halin-
de, ama çok sayıda örneklemeyle bir
anlatım oluşturmayı yeğlemişler. Yaş-
h Avrupa kıtasında olup bitenlen, ora-
daki gelişmeleri ihmal etmeden, onlar-
dan örnekleri de aralara anlamlı bir
şekilde serpiştirerek... Buradan dolay-
lı olarak post-modernizmin anlamsal
amaç ve hedef yönünü oluşturan sıkı
rasyonel kurallara bağlı kalmadan, es-
nek ve denemesel ifadelerin yakalana-
bileceği öğretisini bir biçimde verme-
ye çalışmışlar. Aynca da, yüzyıl sonu
itibanyla fotoğrafm dokümanter sap-
tamacılık ve sanajçsalanlatıcılık yönü-
nü de kapsamlı biçimde yansıtarak...
Çok daha hüzünlü olabilecek bir ay-
nlık dolaşması, bu sevimli ve içten
serginin yumuşatıcılığı ile küçük bir
burukluk içeriyor da olsa sonuçta ke-
yifli bir görsel şölene kavuşmuş bulun-
du.
2000 sonbahan Amerika izlenim-
lerimi iki büyük olaydan söz ederek ta-
mamlamak isterim. Philadelphia Or-
kestrası'nın 100. kuruluş yıh, bir bö-
lümü New York'taki tarihi Carnegie
Hall mekânlanna da uzanmış olan kut-
lama programlanna yol açtı. Birkaç
yıl öncekı bir diğer Amerika izlenim-
leri yazımı "Üç Orkestra" başlığı al-
tında sadece müziğe ayırdıgımda ger-
çekten haz ve keyif verici bir büyük
şansla yetmiş ıki saate serpiştirilmiş ola-
rak, Boston, Chicago ve Philadelphia
orkestralannı arka arkaya izleyebil-
mışhğin mutlannı anlatmıştım. O ya-
zıda Philadelphia Orkestrası'ndan iz-
lenimlerimde, "yayhlannın şarkı mı
söylediği yoksa şiir mi okuduğu belli ol-
mayan bu oiağanüstü orkestradan son
dönemlerdeki bazı tartışmalı şefleri-
nin verimsizüğine karşın hâlâ mutlu-
luk pınlülan saçüdığı
n
anlatılıyordu.
Stokmvsky, bır dönemin bu çok ünlü,
görkemli orkestra şefı ve müzik ada-
mı Philadelphia Orkestrası'nı evren-
sel ölçüde bırçok üst düzeye taşımış-
tı. Ama yayhlannın bir Viyana Filar-
moni'ninkilerle karşılaştınlabilecek
düzeyde yer yer fısılhh, zaman zaman
yumuşak bir dere akışının şıkırtısında
klasik güzellik tanımının ta kendisini
oluşturarak çıkardığı sesleri, orkest-
ra, daha ziyate Eugene Ormandy'nin
kesintisiz kırk yıla yakm sürmüş şef-
liği dönemine borçludur. Etten kernik-
ten de tanıma ve akıl ahnaz şekilde al-
çakgönüllü ve sevimli insani kişiliği-
ni de keşfetme firsatı bulduğum bu
ayağı aksayan Macar göçmeninin, Phi-
ladelphia Orkestrası'yla birlikte ya-
rattığı tılsımın dünyada hak eftiği bü-
yük alkışı bulmadığını hep düşünmü-
şümdür. Son şefleri olan Sanvatich'in
bir orkestranm ve hele sadece bir bö-
lümünü oluşturan yayhlannın çok kuv-
vetli bir kişiliğe sahip olmasım redde-
den ve onun yerine yöneticisinin sa-
dık izleyicisi ohnayı yeğleyen değnek
sallama anlayışıyla, Philadelphia yüz-
yıllık yaşammm belkide en sarsıntılı
dönemini geçiriyor. Ama buna karşın
şefi kim olursa ve ne derse desin, yay-
lılanndan çıkan ses hâlâ Ormandy ge-
leneğinde ve billur taneleri gibi.
Aaron Coplandin 100. doğum yıh
kutlamalan çerçevesinde, ancak Lin-
cohı Center'de dinlenebilecek bir özel
anma konserinin keyifli doyuruculu-
ğunu da son söz olarak eklemek iste-
rim.
Woody Allen 'Entelektüellerin ve küçük sahtekârlann kanşımıyım' diyor
'Fümîmgösteriürken evdeyim'Külrür Servisi - "FDm bütün ülkc-
deçıkarken ben odamdayım" diyen
sinemacı, kendi mesleğıne bir adım
geriden bakmayı seviyor. Ameri-
ka'da büyük beğeni kazânan yeni fıl-
mi polisiye-komedi türüyle tekrar
ekranlara gelen sanatçı, "Uç becerik-
az hnraz fîkri özeOikle hoşuma gitti.
Beceriksizferiseverinvçûnkübende
onlardan biriyim" diyor. Becerik-
sizliğın başlı başına bir komedi gü-
cü ıçerdığıne ınanan \\toodyABen, da-
ha önceki fihnlerinde de bu temayı
sık sık kullanmış. "Take the Money
and Run"da beceriksiz bir gangste-
ri, M
Bananasn
ta beceriksiz bir mu-
habiri,
tt
AnnieHaB''dabecOTksizbir
âşığı konu almış. Bu fılmindeki tek
becerikli ise kurabiyeleri pişiren ka-
dın. O kimseyi de dolandırmıyor.
*Hayatım oldukça baat*
- Son fihniniz 'Küçük Sahtekâr-
lıklar' kurabiyesatarakzenginolan
aptal dolandıncılan anlaüyor. Ame-
rika'daki zengmlikten miilham akh-
mz?
W0ODY ALLEN - Zenginliğin
iyi yanlan da var. Mesela B3I Cün-
tım'a kendi görev süresini tamamla-
masını ve Amenka'dakı suç oranının
da düşmesini sağladı. Bugünkü bil-
gisayar dünyasında birçok insan 'ye-
ni zengin' oldu. Paralannı nasıl har-
cayacaklannı bilemeyen kaba saba
insanlar. Zenginliğin yarattığım ka-
rakterleri nereye götüreceğini hayal
etmek, patetik anlamda eğlendirici
geliyordu.
-Oysasiz Amerikan dünyasmıj-a-
şıyorsııiHiz_.
ALLEN -Amerikan rüyası şöhret
ve paradır. Şöhret, ergenlik zama-
nından kalma, içi boş bir arayıştır. Pa-
parazziler peşlerine düştüklerinde
insanlar o rüyadan hemen cayarlar.
Para... en önde gelen amaçtır Ame-
rika'da. Ama ne yatım, ne uçağım ne
de yazhğım var. Uzun yolculuk ha-
yallerim de yok. Bir öğretmene kı-
yasla hatın sayılır paralar alsam da
"Staema havatnnda en böyûk başanm, yaratüklanmdaki egemenliğundir."
hayatım oldukça basit. Ashnda hiç-
bir zaman kazanabıleceğim kadan-
nı kazanmadım, çünkü hep hoşuma
gidecek fılmler yapmayı tercih ettim.
Otuz yıllık sinema hayatımda en bü-
yük başanm, yarattıklanmın üstün-
de kurduğum mutlak hâkimiyettir.
- Fflmlerinizin ffldrieri aldoûza na-
sıl gefiyor?
ALLEN - "SmaU Time Crooks"
için bir gazete kupüriinden yola çık-
tım. Bir bankanın bitişiğindeki ger-
çek bir dükkânı kiralayan hırsızlar-
la ilgiliydi. Oraya buraya fikirler ya-
zıyorum; bir peçete, bir kibrit kutu-
su, sonra bunlan bir çekmeceye aü-
yorum. Bunun bir kuralı yok. Şu an-
da40'h yıllarda geçen, "Yeşfl Akre-
bin Laneti" adlı fılmı Charlize Tbe-
ron, Hekn Hunt ve Dan Aykroyd ile
birlikte çekiyorum.
-Kendntcdbirentelektfiddençok,
küçük bir dolandına oiarak gördû-
ğûnüzü söyiediniz-
ALLEN - Çok iyi bir aktör degi-
lim, ama iki şeyi iyi oynamayı bili-
yorum; entelektüelleri ve bir de kü-
çük namussuzlan. Büyük ihtimalle
bu ikisinin kanşımıyım. Fihnleri-
min komik yanını 'kitap kurdu' gö-
rünüşümle veriyorum. Oysa daha
çok ikincitip,yani küçük namussuz
tipi beni daha çok yansıtıyon Tele-
vizyon karşısında bira içip beyzbol
izlemek, yanında da köfte ve spaget-
ti yemek.
"Medyatik simge ohnadun'
- Amerikan televiz>onlarmda hiç
görünmüyorsunuz. Medyajı sevml-
yormusunuz?
ALLEN - Televizyon ekranlann-
da rahat edemiyorum. Buyüzden di-
nimmiş gibi izlediğim programlara
bile çıkmayı reddettim. Televizyon-
da sizi övmek için çıkardıklan prog-
ramlarise, evet övgü dolular, ama siz
orada smokin ile otururken sizi bir
güzel yağlıyorlar. Buna kim taham-
mül edebiür? En komiği de sizi böy-
le övgüye boğan insanlann kıskanç-
lık, düşmanlık ve ikiyüzlülükle ev-
lerine dönmeleri. Oysa ben dayanü-
maz olmamak için çaba sarf ediyo-
rum. Dreamworks stüdyolan ile üç
fılmlik bir dagıtım anlaynaşı yaptık.
Onlann coşkusu çok hoşuma gitti,
onun için değişik kampuslarda (Chi-
cago, Harvard, Los Angeles UCLA
ve birzamanlarkovulduğu New York
NYU) konuşmayı kabul ettim. Ba-
şanma rağmen medyatik bir simge
ohnadım. Bu, işlenmiş bir fikirden
çok, benim özel nevrozumu yansı-
tıyor; küçük ve içe dönük bir kim-
Uk. Mesleğimin en çok sevdiğim yö-
nü, her şey başladığında başka yer-
de olma mutluluğu; fılm bütün ül-
kede çıkarken ben kendi odamda ço-
cuklanmla ılgileniyorum ve klarnet
çalıyorum.
KUŞBAKIŞI *
MEMET BAYDUR
Ta...
Ta... Hüseyin Kaytan'ın bir oyunu. Ankara Tryatro
Festivali'nde seyrettim. Erdal Ceviz yönetmiş. Ke-
mal Ulusoy, Nazmi Kınk, Yıidız Gültekin, Feyyaz
Duman oynuyortar. Kürtçe.
Ben Kürtçe bilmem ama oyunu sevdim. Elimdeki
Türkçe çeviriye bakıyorum, birinci sayfada şu sattr-
lar...
"Beni buraya attılar
Bu küçük şehre
ölülehn içinden attılar beni
Ve çınlçıplak düştüm buraya
Yoktur hiç kimsem
Bir garibim ben
Çok özledim seni
Sen uzaksın, fakat yakındır gam..."
• • • . • •
MtTin Başkanı, Başbakanımızın iznryie Kürtçe ko-
nuşulmasınaolumlu bakıyormuş. MHP'fi devtet adam-
lanmız bu teklrfe karşı çıkıyortarmış. Basınımızda he-
men herkes bu konu üstünde olumlu ya da olumsuz
fikir beyan ediyor. Herkes "görüş" bildiriyor. Biz Türk-
ler, Kürtçe yayın yapılsın mı yapılmasın mı diye tartı-
şırken Kuzey Irak'taki Kürtler, Türkçe yayın yapmaya
başlamışlaıi Tabii orası bizim sınırlanmızın dışında bir
yerokJuğu için, o konudafikir beyan eden yok. Iç düş-
manın kendi dilini kullanmasını tartışırken bir de dış
düşmanın bizim dilimizi kullanması çıktı başımıza1
Hürriyet gazetesi, ordumuzun "Kürtçe TV'nin ûni-
teryapıyı bozacağı" görüşünde olduğunu bildirmiş.
Hürriyet, bildiğiniz gibi bir gazete ismi ama aynı za-
manda "özgürfü/c" anlamına gelen birsözcük...Türk-
çe'de!
Ta... güzel bir oyundu. Çok eskilerden beri geçerli
olan bir şeyi, bir acıyı sanatsal bir keyifle, biraz telaş-
lı, biraz ürkek, biraz utangaç anlatıyordu. Oyuncular
iyi oynuyorlardı. Müzik iyiydi. Tıyatro gibiydi her şey
Mithatpaşa'daki 75. Yıl Salonu'nda. Bir tiyatro bay-
ramı havasında oynandı bu oyun.
Etkili ve yetkili bir görüşün temsilcisi yoktu salon-
da. Herkes tedirgin ve mutluydu. Belki dedim kendi
kendime, ortalıkta etkili ve yetkili birisi olmazsa.. ti-
yatro ve hayat derin bir nefes alacak, soluklanacak,
gamlanmayacak.
• • •
Insanın üstüne çok varrnamak gerekir. Öyle yapar-
sanız insan düşmanına benziyor sonunda. Oyte oldu-
ğu andan itıbaren işin içinden çıkmak zorlaşıyor, ne-
redeyse imkânsız oluyor. Oysa bütün bunlan, büyük
bir insan olan Turgut Uyar'ın yazdığı gibi, "ama bü-
tün bunlan bütün bunlan/yenidenyorumlayabilirizşim-
di/uzun süre düşündüm, nedirağzımdakıyaban tadl
üvez değil, karadut değil, sevdiğim birşey değil/ ama
bana yabancı gelmiyor ve alıştınyor kendine/ birses,
bir açıklama bir evet ya da hayırl değil/ eski bir şey,
evi olan eski bir bahçe" gibi düşünmek mümkün,
• • •
Ta.. aklı başında herkesin seyretmesi gereken bir
oyun. Tiyatrodan korkmayan insanlann sahip çıkma-
sı gereken bir oyun. Ben yirmi beş yıllık oyun yazarlı-
ğı maceramdaÇekçe, Hırvatça, Rusça, Norveççe, Çin-
ce, Fınce, Amavutça, Yunanca, Slovakça, Portekiz-
ce ve (zaman zaman) Türkçe gibi hiç bilmediğim dil-
lerde çok oyun seyretmişimdir. Bu da onlar gibi tanı-
dık, onlar kadar yabancı, onlar kadar anlaşılır bir ev-
renselliğin dilini tiyatro ile taşıyordu hayatımıza. Tiyat-
rodan şaşkın ve keyifli, düşünceli ve üzgün çıktm. Ben
yakındım ama daha fazla yakındı gam.
Turgut Uyar biliyordu. Edip Cansever biliyordu.
Ne demişti Oteller Kenti'nde?
Birtaktm adamlann kıryollan sandığı
O müthiş yalnızlık
Bir sen vardın. Vardın da
Neden iki kişiydim
O hayal ıslaklığına bata çıka:
•••
İki nokta üst üsteyte biten bu alıntının devamı, Tür-
kiye'nin uygaıiaşması ile aynı hizadadır. Bır ihtimal
daha var... . .
Aktör Vferner Klemperer öMü
• Külrür Servisi - Altı aydır kanser tedavisı gören
Werner Klemperer 80 yaşında New York'taki evinde
öldü. Sanatçı 1930'lardaHitler'in Almanya'da
güçlenmesinden sonra ailesiyle birlikte Almanya'yı
terk etmiş ve Kalifomiya'ya yerleşmişti.
Broadway'de çeşitli oyunlarda oynayan aktörün ilk
oyunu, 1947 yapımı 'Heads of Taıls'tı. Daha sonra
1955'te 'Dear Charles' adlı oyunda oiağanüstü bir
performans sergiledi. 196O'ta 'Hogan Heroes' adh
televizyon komedisindeki talihsiz, beceriksiz,
monokl gözlüklü 'Colonel Klink' (Albay Klink)
tiplemesiyle iki 'Emmy Ödülü' kazandı.
1987'de oynadığı 'Cabaret' oyunuyla 'Tony
Ödülü'ne aday gösterildi. Sınemaya Los Angeles'ta
başladı; 'Istanbul', 'Houseboat', "The Goddess',
'Ship of Fools', 'Judgment at Nuremberg' ve
Adolf Eichmann'i oynadığı 1961 yapımı
'Operation Eichmann' gibi fılmlerde unutulmaz
kompozisyonlar çizdi.
BUGÜN
• ALMAN KÜLTÜR MERKEZİ'nde 3.
Lluslararası Uzakdoğu Film Festivafi' kapsamında
saat 12.00'de 'Hanging Rock'ta Piknik', saat
14.15'te 'Çin'de Bir Zamanlar' ve saat 16.30'da
'Cengiz Han' adlı filmler gösterilecek.
(249 20 09)
İNSAN HAKLARI 2000'DE BUGÜN
• 10.30-13.00 'İnsan HjüdanveMedya'başhklı
sempozyum gerçekleştirilecek.
• 11.00 Fransız Külrür Merkezi'nde Izmit
Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrolan 'Sevdah
Buhıt' adlı oyunu sahneleyecek.
• 12.00-18.00 Yeşilçam Sineması'nda 'Garaj
CHimpo' fılmi izlenebilir.
• 13.30-16.30'tnsanHaklanKüMrü'başlıklı
sempozyum dinlenebilir.
• 15.00 Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nde
Istanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrolan
'VVoyzeck' adlı oyunu sahneleyecek.
• 15.00 / 21.00 Yeşilçam Sineması'nda 'Gülûn
Birtiği Yer' filmi izlenebilir.
• 16.30-17.30 Kapanış Oturumu
• 19.00 Kadıköy Haldun Taner Sahnesi'nde
Istanbul Bü>oikşehir Belediyesi Şehir Tiyatrolan
Troüos ile Kressida' adh oyunu sahneleyecek.
(292 52 52)