Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 10ARALIK2000PAZAR
12 PAZAR KONUGU
Türkiye - Avrupa Vakfı Başkanı Ziya Müezzinoğlu, Türkiye - AB ilişkilerini değerlendirdi
'EKSİKLERİMÎZİ GİDERMELÎYİZ'
Türkiyef
ye
ayrım
yapılmamair
- Türkiye 'de AB üyeliğiyle biHikte ulusal
egemenliğin oriadan kalkacağı yolunda tep-
kiler var. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
-Türkiye'nın aynmcı bır muameleye maruz
kalıp kalmaması önenüidir. AB, öteki aday ûl-
kelerden istemediği farklı şeyleri Türkiye'den
istiyorsa buna sonuna kadar karşı çıkmak ge-
rekir. Çünkû her alanda eşit muamele görerek
AB'ye girmek söz konusudur. Milli egemen-
liğin elden gitmesi söz konusu değildır. Ulus-
lararası çeşitli anlaşmalar var. AB'de söz ko-
nusu olan şey egemenlığın bir kısmını AB'ye
emanet etmek ve aynı zamanda da oluşan or-
tak egemenlikten yararlanmaktır. öteki ûlke-
ler de aynı şeyı yapıyorlar. Biz, buraya başka
gezegenlerden gelmedik. Bu gezegenin insan-
lanyız. Öteki ülkelerle çağdaş bir çerçeve için-
de birlikte yaşamak istiyoruz. Bu, Türk insa-
nınm, Türkiye'nin 150 yıllık hedefıdir. Ana-
dolu îhtilalı'nden sonra bu hedefı çok açüc ola-
rak ortaya koyduk. Çağdaş uygarlık, diyonız.
Çağdaş uygarlık da budur.
'Kamuoyu
oluşturmaya
çalışıyoruz'
- Eski cumhurbaşkanlanndan Süleyman
Demirel'in, Türkiye-Avrupa Vakfı adlı bir va-
kıfkuracağı veo vakfın başınageçeceğibirara
haberlerdeyer almıştu Ama şimdi siz ve arka-
daşlannız Türkiye-Avrupa Vakfı adlı vakfı kur-
dunuz. Süleyman Demirel'in o vakfı kurma
düşüncesi acaba geriye mi itildi?
-Öncelikle şunu söyleyeyim:
Sayın Demirel'ın geçmişte gerek başbakan
olarak, gerekse de ondan sonra cumhurbaşka-
nı olarak AB'yle ilişkilerden yana olduğunu
çok yakından biliyorum. Katma protokol mü-
zakereleri gündeme geldiği zaman ben AET
nezdindeki büyukelçiydim. Bunuhükümete ge-
tirmiştim. Hükümette bundan yana olanlar da,
karşı olanlar da vardı. O zaman Ozalbaşkanlı-
ğındaki DPT buna tümüyle karşıydı. Yani Tür-
kiye'nin AET'yle ilişkilenni geliştirmesini ya-
rarlı görmüyorlardı. Türkiye-AET ilişkilerinin
bir ekonomık anlaşma çerçevesinde kalmasını
istiyorlardı. Buna karşı çıkan ve ılişkilenn ge-
liştınlmesı gerektiğini ısrarla söyleyen o za-
manki başbakan Demirel'di. Sonuçta hükümet-
te alınan kararla bana katma protokol müzake-
relerini yürütme yetkisi verumişti. Bazı çevre-
ler de o zaman. "Türkiye saüldı" diye tepki
göstermişlerdi. Ne ganptir, 1978'de de "Başka-
lan tam üye oldu da biz niye oünadık?" eleşti-
rileri getınldı. Konunun hangi uçlarda ne şekil-
de irdelendiğinin sanıyorum bunlar çarpıcı ör-
nekleridir. Cumhurbaşkanı olarak Demirel'in
bu ilişkilere çokönem verdiğini biliyorum. De-
mirerin böyle bir vaJafkuracağıyla ilgili birha-
ber yer aldı, ama kurulmak istenen vakfın na-
sıl bir vakıf olduğunu, kımlerin yer almasının
düşünüldüğünübilmiyorum. Bizherhalde o va-
kıf değiliz: Başlangıçta da söylediğim gibi bu
vakfı toplumun hemen hemen herkatmanından
gelen insanlarla Türkiye-AB ilişkilerini objek-
rif bir biçünde değerlendirerek kamuoyu oluş-
turmak suretıyle şu andaki çahşmalara katkıda
bulunma düşüncesiyle kurduk. Bunu özellikle
Türkiye'nin çağdaşlaşması açısmdan önemse-
diğimizi belırtmek ısterim. Bazı çevreler hâlâ
ısrarla AB'nin Türkiye'yi üyeliğe kabul etme-
yeceği iddiasındalar. Tam üyelik gerçekleşme-
se bile, bu çahşmalar, Türkiye'nin çağdaşlaş-
ması açısmdan gerekli olduğu için yararlı ol-
duklanna inanıyoruz. Daha başka bir biçimde
ifade etmek gerekirse, bütün bu çahşmalardan
sonra Türkiye AB'ye üye olmasa bile kaybola-
cak bir şey olmayaeaktır. Türkiye, çağdaş bir
toplum ve çağdaş bir yönetime kavuşmuş ola-
caktır.
- Avrupa Parlamentosu raportörlerinden
Philippe Morillon 'un hazırladığı Türkiye ra-
porunda yer alan 13. maddede özellikle eski
cumhurbaşkanlanndan Süleyman Demirel'in
kuracağı Türkiye-Avrupa Vakfı'nın, Türk ve
Avrupah şahsiyetler arasmda cesaretlendiri-
lecekforumlarda yer almasına özen gösteril-
mesi telkin ediliyordu. Daha kurulmamtş olan
bir vakıfîan raporda bu biçimde söz edilmesi
üginç değil mi?
- Onu ben de gördüm. Biz Türkiye'de sivil
toplum kuruluşlanmn yeterince gelişmiş olma-
masını nasıl bir eksiklik olarak görüyorsak dı-
şardan bakanlar da bu eksiği görüyorlar. Hemen
söyleyeyim: Avrupa'da da aslında sivil toplum
kuruluşlan çok gelişmiş değil. Sorunuza geri
dönecek olursak... Bazı bilgiler onlara kadar u-
laşmış olacak ki sayın raportör de bu konuyu
raporuna alma gereğini duymuş. Kurulmamış
bir vakfı teşvik etmek istedikleri anlaşılıyor.
Ama yineliyorum. Biz o vakıf değiliz. Çalış-
malanmızın yönü belli. Çalışmalanmızı bu çer-
çeve içinde yürüteceğiz.
Tf'YL. TAVSANOGLU Türkiye'nin AB üyeliğiyol haritasında yeni biryol kazasına uğraması her an olasu Bu kazaya, dıştan Türkiye'yi istemeyenler
7 kadar, içerde, kendi vasatın altındaki niteliklerinin ya da niteliksizliklerinin, AB bünyesinde iyice açığa çıkmasından korkanlar
da sebep olabilirler. Yülar içinde döne döne bunu yaptılar da... Bugün Türkiye kendine bir Avrupa hedefı belirlentiş ve bu hedefe doğru yol almak istiyor. Kendi
bünyesinde hızla temizlikler, uyum çahşmalanna gidiyor. Pek çok sivil toplum kuruluşu da Türkiye 'nin bu hedefinde ona destek oluyor. Bu sivil toplum
PORTRE / ZtYA MÜEZZİNOĞLU
Yükseköğrenimini A Ü Siyasal Bilgiler Fakültesi 'nde tamamladı. Maliye
müfettişi oldu. Hazine genel müdürlüğü, Hazine Genel Müdürlüğü
Uluslararası Ekonomık tşbirliği Örgütü genel sekreterliği. Devlet
Planlama müsteşarhğı, Bonn büyükelçiliği, Brüksel 'de o zamanki adıyla
Avrupa Ekonomık Topluluğu (AET) nezdinde daimi delege ve büyûkelçilik
görevlerinde bulundu. 27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra oluşturulan
Kurucu Meclis 'te üye oldu. 1975 'te CHP'den seçimlere katıldı. Kayseri
senatörü oldu. 1972-73 arası maliye bakanlığı görevini üstlendi. 1978
seçimlerinden sonra da azınlık Ecevit hükümetinde ikinci kez maliye
bakanı olarak gö'rev aldı. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra da siyasetle
ilgilendi. Ancak 1990'dan sonra aktif siyasetten çekildi. Şimdilerde siril
toplum kuruluşlan bünyesinde uğraş veriyor. TESEV, Çağdaş Demokrasi
Vakfı gibi vakıflann kuruluşlarında yer aldı. Türkiye-AB Derneği lstanbul
Şubesi başkanlığını yürütüyor. Son olarak da yeni kurulan Türkiye-Avrupa
Vakfı 'mn başkanlığını üstlendi.
kuruluşlarından birisi de daha yeni kurulan,
çiçeği burnundaki Türkiye-Avrupa Vakfu Bu
vakfın adını öğrendiğimizde bir hayli şaşırdık.
Çünkü daha iki ay kadar önce eski
cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in aynı
isimli bir vakıf kuracağı sÖyleniyordu. Hatta
bu vakfın ismi Avrupa Parlamentosu 'nun
Türkiye raporunda da geçmişti Çalışmalan,
amaçlan, etkinliklerini öğrenmek için vakfın
başkanı olan eski maliye bakanlanndan Ziya
Müezzinoğlu ile görüştük. Bu görüşmemiz
sırasında da isim benzerliği olduğunu,
Türkiye-Avrupa Vakfı'nın, Demirel'in bir
zamanlar kurmayı tasarladığı vakıfla uzaktan
yakından ilgisi bulunmadığını öğrendik.
Müezzinoğlu aynca bize, "Türkiye, bir aksilik
baş gösterir de AB ye üye olamasa bile bu
çalışmalarla çağdaş bir toplum, çağdaş bir
ülke olacakür " dedi
- Türkiye-Avrupa Vakfı 'nı kurmafıkri nasü ortaya çıktı?
- Bu, yeni bir fikir değil. 196O'lı yıllarda Türkiye'nın o za-
manki adıyla AET'yle anlaşma imzalamasından sonra tktisadi
Kalkınma Vakfı (ÎKV) kurulmuştu. Amacı Türkiye'yle AET
arasındaki ilişkileri geliştirmek için araştırma yapmaktı.
1980'liyıllarda Ankara'daTürkiye-AB Derneği kuruldu. Biz,
bugünkü koşullar içinde yeni bir atılım başlatmak, bu çerçeve-
de yeni çahşmalar yapmak üzere bir vakıf kurma yoluna gitmiş
bulunuyoruz.
Vakfın kuruculan aşağı yukan toplumun her katmanından
gelen kişilerdir, diyebiliriz. Bunlann arasında teknokratlar,
emekli büyükelçiler, akademisyenler çoğunluğu oluşturuyor.
Aynca işçi kesiminden sendika başkanlan, sanatçılar, bizimle
birlikte vakfa üye oldular. Vakfın kuruluş çahşmalan 58 kişiy-
le başladı.
Bunun ardmdan 30-40 kişilik yeni bir liste oluştu. Onlar da
vakıf çahşmalanna katılacaklar.
- Vakfın hedeflerineler?
-Türkiye-AB ilişkilerinin gelişmesine katkıda bulunmak. Bu,
aslında bir hükümet görevi olarak biliniyordu ve şimdiye kadar
da bu alandaki çalışmalar siyasi partiler çerçevesinde yürütül-
dü. Oysa, biz bu çahşmalara geniş platfonnda, toplumun bütün
katmanlannın yer alması gerektiğine inamyoruz.
Bir Fransa başbakamnm ünlü bir sözü vardır. "Savaş sadece
askeriere bırakılamayacak kadar önemli bir konudur" der. Biz,
AB'yle ilışkilen sadece siyasi partilere bırakılamayacak kadar
önemli bir konu olarak görüyoruz. . .._ _ ..
- Bu bağlamda ne gibi etkin-
likleryapmayı planltyorsunuz?
- Ilişkılerin her alanında yer
almayı öngörüyoruz. Hemen ek-
lemek ısterim, bu çahşmalar
adaylık döneminde olduğu gibi
adaylıktan sonraki süreçte de sü-
recektir.
çözüm araştıralacalf
- Yani bunlar sürdürülebilir
bir çalışmalar dizisi olacak, öy-
lemi?
- Evet. Adaylık döneminde ça-
hşmalanmızın ana hedefı, mü-
zakereler başlarken Türkiye'nin
karşı karşıya bulunduğu sorun-
lan saptayarak bunlan toplumun
ilgili kesimlerine anlatmak, çö-
zümler konusunda da onlann
görüşlerinin topluma yansıtıl-
ması biçiminde olacak. Bu çalış-
malan ilgili ülkelerdeki benzer
kuruluşlarla da sürdüreceğiz.
Böylece de çözümlerin kolay-
laştınknasmı sağlamaya çalışa-
cağız.
Hükümet çevreleri kısa sürelerden söz ediyorlar, ama ben
adayhğm uzunca zaman alacağı kamsmdayun. Çahşmalanmız
adaylık üyeliğe dönüştükten sonra da devam edecek. Çünkü o
aşamada da uyum sorunlan karşımıza çıkacak.
- Siz uzun yıllar AB işleriyle ilgilenmiş bir kişi olarak Tür-
kiye'nin Avrupa 'yla entegre olmaya gerçekten hazır olduğunu
düşünüyor musunuz?
-Buna yanıt vermeden önce dünden bugüne bır özetleme yap-
mak gerektiğini düşünüyorum. 1957'de Roma Anlaşması'run
imzalanmasından sonra Türkiye, AET'ye ortak üye ohnak için
ilk başvuran ülkelerden biriydi. Ama ondan önce Yunanistan
başvurusunu yapmıştı.
Türkiye, 1963 yıhndaki Ankara Anlaşması'yla da AET'nin
ikinci ortak üyesi oldu. Türkiye başından beri Avrupa'daki ge-
hşmeleri çok yakından izlediğı için çok erken başvuru yapmış-
tık.
Ortaklık anlaşması, sadece ortakhğı değil, ileride tam üyeli-
ği de öngören bir anlaşmaydı. Bır süre sonra Türkiye bunu da-
ha başka şekilde görmeye başladı.
- Nasü baktyordu?
- Entegrasyonu önemsemeyerek konuya sadece ekonomik
açmdan yaklaşma gereğini duydu. Türkiye o yıllarda zaman za-
man güçlüklerle karşılaştığı için bu ilişkileri de sırf bu çerçeve
içinde yorumlama ve uygulama yoluna gitti.
- Oyıllarda kendiiç siyasisorunlanmız bunda roloynadı mı?
-Bizim siyasi sorunlanmız da vardı, işaret ettiğiniz gibi... tlk
başvuran ülkelerden bıriydik, ama 27 Mayıs nedeniyle bir süre
o başvurumuz donduruldu. 1961 Anayasası'yla çağdaş demok-
rasi yürürlüğe girdikten sonra müzakereler başladı ve 1963'te
anlaşma imzalandı.
Bizim Avrupa'daki entegrasyon hareketine tek yanlı bakışı-
mız yanında 12 Eylül 1980 darbesiyle birlikte yaşadığmıız olay-
lar, ilişkilerimizin donma noktasına gelmesine neden oldu. Tür-
kiye, başlangıçta AET'yle ilişkilen kurarken onun ilerisinı dü-
şünüyordu; amaç oydu. Tam üye olmayı amaçlıyordu ve buna
uygun bir davraruş içindeydi. Ama biraz önce sözünü ettiğım
nedenlerle bu amaç unutuldu. Ilişkiler kesintıye uğrarken bir ta-
raftan da tek yanlı ve ekonomik çerçeveye ındirgenmiş ilişkiler
durunıuna geldı. Oysa şimdı yeni bir dönemin eşığıne gelmiş
bulunuyoruz. AB, genişleme sürecıni başlattıktan sonra biraz bi-
ze dönük. biraz da kendine dönük önyargılarla Türkiye'yi ge-
nişleme sürecinin dışında bıraktı. Lüksemburg'da bunu gördük,
Cardiff'te bu oldu. Fakat, Avrupa'da da Türkiye'nin bu şekilde
dışlanmış olmasının en doğru davranış olup olmadığı tartışıl-
maya başlanmıştı. Bu tartışma esas olarak muhafazakârlarla
sosyal demokratlar arasmda yapüıyordu. Nihayet, geçen yıl Hel-
sinİci'deki AB doruğunda Türkiye'nin adaylığının kabul edihne-
si yoluna gidıldi. Bu anlamda irdeleyecek olursak, şimdiye ka-
dar Türkiye'nın kendisine düşenleri yapmış olduğunu söylemek
çok güç. Çünkü siyasi rejim zaman zaman kesintiye uğradı. Bu,
AB ilkeleriyle bağdaşmayacak bir durum olduğu için ister iste-
mez ilişkiler bundan zarar gördü. Ama şunu da eklemek lazım:
'Hedefe ulaşamadılc'
AB bu muameleyi sadece Türkiye'ye yapmadı. Yunanistan
da geçmişte. albaylar cuntası döneminde aynı şeyi yaşadı. Cun-
ta döneminde o zamanki AET, Yunanistan'la ilişkilerini tümüy-
le dondurmuştu. O dönemde Yunanistan'm Brükserdeki tem-
silcisi yakm bir meslektaşımdı. ilişkileri kopuk olduğu için za-
man zaman bizim aracıhğımızla bilgi alma gereğini duyardı.
Demin söylediğim gibi Türkiye Avrupa'yla entegre olma ama-
cıyla yola çıktı. Kendine düşenleri de yapmaya kararlı görünü-
yordu. Ama bu ruyet ve karan, söz ettiğim nedenlerden. zaman
içinde ikinci planda kaldı. Olaylar araya girdi, kesintiler oldu ve
1963 'te başladığımız maraton bugüne kadar hedefine ulaşama-
dı. Bugün bulunduğumuz noktada kanımca maraton virajını
gördük. ama şeref turunu atıp yenmızı alabihnek için hâlâ hay-
lı çaba harcamamız gerekiyor.
'Yunanistan daha öndeydi'
-1978 'de Türkiye 'nin başvuru süresigelmişti. Ama o dönem
yine başbakan olan Bülent Ecevit, Türkiye 'nin üyelik başvu-
rusuna hazır olmadığını AET'ye bildirmişti. Oysa o dönem
Yunanistan, Konstantin Karamanlis önderUğinde büyük bir
hızla başvurusunu yapmaya hazırlamyordu. Siz o dönem ma-
liye bakanıydmız. Ecevit, neden o sırada geri adım atmayı uy-
gun bulmuştu?
- Orada açıklanması gereken bazı hususlar var. Türkiye'nin
başvuru sırası gelmiş değıldi. Ankara Anlaşması üç kademeli-
dir. Anlaşmanın hazırhk dönemı vardır ve bu tek yanlı bir uy-
gulamadır. Burada AET'nin Türkiye'ye çeşitli alanlarda yardım-
da bulunması öngörülmüştür. Bunun süresi beş yıldı. Bunu uzat-
madan ikinci döneme geçtik. O sırada ben Brüksel'de dauni
temsilcı ve büyukelçiydim ve müzakereleri de ben yürüttüm.
Amacımız başladığımız maratonu mümkün olduğunca çabuk
hedefe ulaştuabilmektı. İkinci aşama on ıki yıl gibi bir süre alı-
yordu. Bu, seksenli yıllara rastlar. Ondan sonra da AET ve Tür-
kiye'nin bir araya gelip üyehk konusunda karar vermeleri ge-
rekıyordu.
Yunanistan, bizden daha önce, daha ileri bir aşamadan başla-
dığı için üyelik başvurusu sürecine daha önce geldı. 1979'da bu
oldu. Türkiye'nin o sırada üyelik başvurusunda bulunması söz
konusu değildi, çünkü süre dolmamıştı. Ikincisi de Türkiye ve
bütün dünya o ünlü petrol bunalımından geçiyordu. 1978'de
Türkiye, tüm dışsatım geliri, petrol faturasmı karşılamaya yet-
meyen bır ülke durumundaydı. Öncelikle bu bunalımın aşıkna-
sı gerekıyordu.
Yunanistan üyelik başvurusu yaptığı sırada Türkiye'yle Yu-
nanistan arasındaki rekabetı göz önünde bulunduran bazı AET
yetkılilerinin Türkiye'ye, "Tam zamanıdır. Eğeristiyorsanız
üyelik için başvurmalısınız" gibi telkinde bulunduklan söylemr
Buna da hükümetın olumsuz yanıt verdıği iddialan vardır. He-
men söyleyeyim kı böyle bir konu o zaman hükümete gelıp mü-
zakere konusu olmadı. Talebin reddedilmesı gıbı bu- karara da
varümadı.
- Siz olayın tanığı olarak böyle bir şey olmadığını söylüyor-
sunuz...
- Resmen böyle bır şey yok. Bir hükümet üyesi olarak benim
bildığim kadanyla, diye eklemek durumundayım.
O sırada AET'yle ilişkılerimizde bır soğukluk dönemı yaşan-
dı. Öyle kı, o güçlüğü aşabilmek için her alanda çeşitli çabalar
gösteriyorduk. O arada AET'nin güçlükleri aşabılmemız için bı-
ze yardımda bulunmasmı istedik.
- 6 m'ûyar dolar istendiği gibi haberler vardı...
-O tür rakamlar söylendi, ama program öyle değıldi. Herney-
se... O yardım gerçekleşmedi. Bu yüzden de, yine yanlış ola-
rak, o tanhten itibaren Türkiye'nin gümrük birliği çerçevesin-
dekı gümrük indirimini durdurduğu soylenir. Ashnda o 1977'de
Türkiye'nin yaşadığı ekonomık güçlükler nedeniyle fiilen uy-
gulanmamaya başlanmıştı.
- Siz, "AB 'yle ilişkiler siyasi partilere bırakılamayacak ka-
dar önemlidir " dediniz. Sizce sivil toplum hareketi Türkiye-AB
ilişküerine nasıl katkıda bulunabilir?
-Bugün Türkiye'de uygulanmakta olan demokrasinin çağdaş
demokrasi ilkeleriyle ne dereceye kadar bağdaştığı ya da bağ-
daşmadığı kendi aramızda da tartıştığımız konulardan birisi.
Ben bu alanda ciddi eksikliklerimız olduğunu söyleyebılecek
durumdayım. Çünkü geçmişteki deneyımlerim ve sonradan top-
ladığım bilgiler buna yarduncı oldu. Siyasi partilenmızın yapı-
lan ve yönetimlerine dikkat çekmek istiyorum. Anayasada si-
yasi partiler, demokrasinin vazgeçilmez öğeleri olarak kabul edi-
lir. Bu tanım hiç kuşkusuz doğrudur. Ne var ki siyasi pauıleri-
miz yapılan ıtibanyla demokratik
olmadıklan gibi yönetımleri iti-
banyla da demokratik değillerdir.
Bu sözlerden ne demek istediği-
min de açık olduğunu sanıyorum.
Demokratikle$me sorunu
O nedenle Türkiye bu alanda
ciddi bir demokratikleşme soru-
nuyla karşı karşıyadır.
İkinci eksiğimiz, siyasetin ge-
nelde partiler çerçevesinde cere-
yan ettiği, TBMM'de müzakere
edildiği ve hükümetin de bunu uy-
gulama aracı olarak sahneye çık-
tığı anlayışıdur. Oysa, demokratik
ülkelerde siyasi partilerin yamnda
sıyasette çok etkili olan kuruluş-
lar da vardır. Bunlar gruplardır,
derneklerdir, vakıflardır, tümüyle
sivil toplum kuruluşlandır. Bunla-
nn, kuşa benzetilen demokrasinin
ikinci kanadını oluşturduğu kabul
edilir.
Böylece demokrasi kuşunun i-
ki kanadıyla havada durabildiğı
varsayılu-. Bizde yakın zamanaka-
dar sivil toplum kuruluşu anlayı-
şı yoktu. Çünkü ciddi yasaklar vardı. Bugün hem dışa, hem ıçe
dönük yönüyle ciddi sorunlarla karşı karşıyayız. Bunlann aşıl-
masında da sivil toplum kuruluşlanna önemli görevler düştü-
ğüne inanıyorum. Bunun AB'yle ügih, Türkiye çerçevesmde ol-
duğu gibi dışa dönük yönü de var. Bir de Türkiye dışında, şim-
diden Avrupah olmuş Türkler var. Bunlann toplam sayısı 3 mil-
yon 200 bin kişiyi buluyor.
Yani, Türk insanı, önemli bır kısmıyla şimdıden AB içine gir-
di. Ne var ki yerleşmış önyargılar da bulunuyor. Önyargılar hem
bizde hem de AB ülkelerinde var. AB ülkeleri bunu çok açıkça
ifade ermeseler bile bıliyoruz ki coğrafi açıdan Türkiye'yi Av-
rupah olarak kabul etmıyorlar.
Bunun öyle olmadığını ıspatlamak kolay. Ama onun yamnda
kültür ve din farkı nedeniyle Türklerin AB entegrasyonunda yer-
len olmadığı kanısı var. Bu, tutucu kesimlerde çok yaygın bir
kam. Aynı önyargımn Türkiye'de de bazı çevrelerde bulundu-
ğunu biliyoruz. Geçmişte bir siyasi partimiz ve onun genel baş-
kanı (RP ve Erbakan) buna 196O'lı yıllardan beri çok karşıydı.
- Peki, iki tarafta da değişiklik olmadı mı?
- Iki tarafta da değişiklik olduğunu gördük. AB'deki değişik
tutumun başlıca nedeni tutucu kesirrun şu su-ada iktidarda ol-
mayışı, onlann yerine sosyal demokrat partilerin iktidara gel-
miş olmasıdır. Ama hemen eklemek lazım ki ötekiler tümüyle
susmuş değildu-. Hatta. Helsinki'de çıkan kararlardan sonra on-
lann yeni tepkilerine tanık olduk.
Türkiye'de de o sözünü ettiğimiz parti ve çevresindekilerin
bu görüşlerinden vazgeçtikleri yayıhnaya başlandı. Hatta
AB'nin bazı organlanna, kendi amaçlan doğrultusunda kullan-
mak için bazı başvurular yaptıklannı da gördük. Helsinki'den
sonra karşılıklı müzakere ve çözüme ulaşma dönemıne girmiş
olduk. Daha doğrusu olacaktık. Ama son zamanlarda yine ba-
zı tutumlar nedeniyle şimdi konu yeniden tartışma noktasma gel-
di. Karşı karşıya bulunduğumuz sorun bu engelin aşıhnası ve
müzakerelerin fiilen başlamasıdn'. Ama bunun ne zaman ger-
çekleşebileceğini kestirmek biraz güç.
Bunu ciddi görmekle birlikte abartmamak gerektiğini de söy-
lemek durumundayım. Çünkü müzakereler başlamadan önce ta-
raflann pozisyonlannı açıklığa kavuştururken benzer olaylarla
her zaman karşılaşılabilir. Önemli olan bu engelleri aşıp müza-
kerelere başlayabilmektir, diye düşünüyorum.