Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
30 KASIM 2000 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
J. \jMX kultur@cumhuriyet.com.tr 15
HAYATIN ÖTE YAKASI FERÎDUN ANDAÇ
'Camus., söylememîş miydi?'Üzücü bir durumdu, bu. Kısaca si-
ze de anlatmak isterim. Geçenlerde,
bir dostumun ûniversite öğrencisi kı-
zını kaybettik. Öyle sıradan bir ölüm
değildi. Yalnızbaşına yaşadığı evinin
alüncı katındanatlayarak intihar etmiş-
ti.
Gecenin geç bir vaktinde erkek ar-
kadaşıyla eve geliyorlar. Sanınm, ön-
ce kısa bir tartışma oluyor aralannda.
Sonra, aynlmaya karar veriyorlar. De-
likanlı gidiyor. Bunu da telefonda an-
nesine söylüyor. Aynı gece. bir başka
telefon mesajında ise şu sözleri duyu-
luyor: "Kimse beni sevmiyon hayat
çok saçma, yaşunaya değmez!"
Serçin'in annesinı sakinleştirmek
için sürekli yanı başında duran dok-
torla konuşuyoruz. Bunlan aktaran
da, o. Anne ise bitkin. Tek yınelediği
sözşu: "Bizlerinedencezalandırdın!*'
Onu karşısına almış konuşuyordu
adeta!
Doktor, bir ara, öğrenciyken okudu-
ğu AlbertCamus'nün "bir romanr
'ın-
dan söz ederek roman kahramanııun
kumsalda yürürken mınldandığı söz-
leri unutamadığını, bu olayın ise onu
tekrar o romana götûrdüğünü söyle-
mişti.
Eve dönünce romana göz attım.
Onun hatırlamaya çahştığı sözler şöy-
leydi:
*Ama herfces bilir ki, hayat yaşama-
ya değmez. Astana bakarsamz, insan ha
otuzunda ölmûş. ha yetmişinde, pek
önemü degfldL"
Hayatın anlamı/anlamsızhğı, ya-
şanmaya değer olup olmayışının genç-
ler üzenndeki etkileri; onlarda bu dü-
şünceyi oluşturan nedenleri konuş-
muştuk. Bunun, tüm gençler katında
öylece algılanıp biryaşama felsefesi-
ne dönüştürüldüğunü söyleyemem.
Burada imlediklerimi, düşündükle-
nmi o an orada etraflıca konuşup tar-
tışmanın ne olanağı ne de yaran var-
dı. Üstelik sözünü ettiklerimi/edebi-
leceklerimi görebilecek bir düzeye sa-
hip annenin, kendisine daha çok ne ''ne-
den, niçin" sorulan sordurmaya ne de
onun "hiçbir eksiği yoktu, evindeki
her şeyi yenilemiştik", sözlerinin, an-
cak neyi ifade edebileceğini yorum-
lamaya.
Camus'nûn Yabancı'sına göz atın-
ca, olcurken kitabın yanına dûştüğüm
notlara iliştim.
Çocukluktan beri huyumdur, oku-
duğum kitap üzerine not almalanmın
yanı sıra, ön sayfaya başladığım, son
sayfaya da okumayı bıtirdiğim tarih-
leri yazanm.
Vedat Günyolun çevirisi Yaban-
a'yı 1976'da okumuşum.Demek kı
22 yaşlanndaymışım, Serçin'le aynı
yaşlarda.
Korkulu, bunalımlı, sonınlu gün-
ler...
Ama, o bungun günlerde, kitapla-
nn tek kurtancı olduğunu sezmişçe-
sine, onlarla örülü bir dünya yarat-
mış, hayatın öte yakasında yaşıyorum.
"Tekkurtanabunlar'', dercesine yü-
zümü kitaplara dönmüş; yaşamın ik-
sirini orada bulmaya, yaşadıklanmı-
za oradan bakmaya çalışmışım.
Örneğin; Yabana'nın kahramanı/an-
latıcı Mersault'nun birçok düşüncesi-
nin altını (yer yer onaylama imleri de
koyarak) çizmiş; bir yerde şunlan yaz-
mışım: "Camus,yazdıklan\iabizibu
sorulann içine çekmez: koyduğu işa-
retlere bakarak diişünmemizi sağJar.
Hayann anlamını. anlamsızhğmın ar-
dındaki başkaldırı düşüncesinL bu-
nun ne olduğunu bizim kavramamızı
ister sankü"
Sanınm, benı bu kıyıya getiren de,
buromanımdan önce DenemelerveBir
Alman Dosta Mektuplar'ını okumuş
olmamdı. Hayatın "saçmahğr kıyısın-
da gidip gelmenin önûnü açan bir ışı-
ğı gene Camus'den alıyordum.
Bu kez de, şu an yazdıklanm beni
Mektuplar'a döndürüyor. O ilk genç-
lik ateşiyle savrulduğum Sankamış
günlerime uzanıyorum biraz da. Al-
tını çizdiğim ilk tümcelerinden bazı-
lanna ilişiyor gözlerim: "... insanın
gûttüğü anıaca her şeyi feda etmesi ge-
rektiğine inanmam. Kimi yollar var-
dır ki bağışlanamaz onlara başvur-
mak. Adaleti seve seve yurdumu sev-
mek isterim. Yurdum için herhangi
bir büyüklüğü, hele kana ve yalana
dayanan bir büyüklüğü istemem. Ada-
leti yaşatarak memleketimi yaşatmak
isterim."
22 yaşında, yapayalnız, büyük kent-
te ayakta durmaya, tutunmaya çalışan
bir gencin önündeki onca sorunla baş
edebilme yolunun, yûzünü kitaplara
dönmüş olmasıyla aydınlandığını bil-
mem söylemeye gerek var mı?!
Kitaplann "tekkurtancıolduğu''nu
mu söylemeye çahşıyorum? Evet, bir
bakıma, öyle...
Dostumun kızına Camus'nûn Bir
Ahnan Dosta Mektuplar'ını, Andre
Gide'ın Dünya Nimetleri'ni okumak
ısterdim. Hatta bunlan çoğaltıp aynı
yaştaki gençlere bir bir postalamak...
Dilin kirlendiği, sevgisizliğin kol
gezdiği, aidiyet duygusunun yittiği,
çürümenin/yozlaşmanın her bir alan-
da yansılannı bulduğumuz bir ortam-
OKURKEN ALTI ÇİZİLENLER
"Geleceğe dayanarak yaşarız; 'ya-
nn', 'ilerde', 'iyi bir işin olunca', 'yaş-
landıkça anlarsın'. Bu tutarsızlıklara
hayran kalmamak elde değilçünkû ne de
olsa ölmek var işin içinde. Gene bir gün
gelir, insan otuz yaşında olduğunu gö-
rürya da söyler. Gençliğini belirtir böy-
lece. Ama, aynı zamana göre yerini de
belirtir. Zamanın içindeyerini alır. Geç-
mesigerektiğinisöylediği bir eğrinin be-
lirli bir amndadır. Zamanın malıdır, içi-
nin ürpertiyle dolması üzerine, yarımn
gelmesini diliyordu. Etin bu başkaldırı-
şı, uyumsuz budur işte!" A. Camus.
"Dünyada iki türlü insan vardır; ya-
şayanlar veyaşayanlan seyredip eleşti-
renler Seyretmek ölümü, katılmak ise
yaşamı simgeler!
Yaşamak kendisi olabilmeyi ve yaşa-
ma etkin bir biçimde katılabilmeyi tanım-
lar. Bu, insanın kendi sorumluluğunu,
bir başka deyişle yaşamına anlam kat-
ma sorumluluğunu içerir. Sorumluluğu-
nu üstlenen kişi özgürdür. özgür insan
daha az korkar, onun için sevebilir." E.
Geçtan.
OKUMA ÖNERMELERİ BELLEK KUTUSU
Albert Camus:
(*) Yabana, Çev:
Vedat Günyol, 1981,
CanYay, 120 s.
(•) Düğün ve Bir
Alman Dosta
Mektuplar, Çev:
Tahsın Yücel, 1995,
CanYay., 140 s.
(*) Sisifos Söyleni,
Çev: Tahsin Yücel,
1997, Can Yay.,
148 s.
(*) Tersi ve Düzü,
Çev: Tahsin Yücel,
1992, Can Yay, 80 s.
(*) Sanatçı ve Çağı,
Çev: Yıldınm
Keshn, 1965, Bilgi
yayınevı, 58 s.
(*) Başkaldıran
İnsan Çev: Tahsin
Yücel, 1998, Can
Yay., 292 s.
John Cnıickshank,
Albert Camus ve
Başkaldırma
Edebiyatı, Çev:
Rasih Güran, 1965,
DeYay.,296s.
(•) Engin Geçtan,
İnsan Olmak
Varoluşun Bıreysel ve
Toplumsal Anlamı,
1984, Adam Yay,
132 s. (20. basım:
Ocak 1999, Remzi
Kitabevi, 192 s.)
"Yabancı bizı yorumsuz saçma
'ortamı 'na sokar, sonradan gelen de-
neme görünümü aydınlatır. Oysa
saçma ayrılma'dır,kopma'dır.Do-
layısıyla Yabancı kopma 'nın, ayrıl-
ma 'mn, yabancılaşma 'nın romanı
olacakhr Usta kuruluşu da bura-
dan gelmektedir; bir yanda yaşa-
nan gerçeldiğin günlük ve biçımsiz
akışı, öteyandaysa aynı gerçekliğin
insan aklı ve söylemıyie öğretici bi-
çimdeyeniden duzenleyimi. tlkin an
gerçeklıkle yüz yüze getirilen okur,
sonradan onu akılsal aktanmıyla
yeniden karşısında bulmaktadır. Bu-
radan saçma duygusu, yanı dünya-
daki olaylan kavramamızla, söz-
cüklerimizle düşünmek 'teh güçsüz-
lüğümüz doğacaktır" Sartre.
daki bu salgından onlan korumak, ha-
yatın öte yakasma doğru bakabilme-
lerini sağlayabilmek için bunu yapmak
isterdım doğrusu. Serçin'in bu trajik
ölümü, bana, nelerden/niçin sorumlu
olmamız gerektiğini, onlara nasıl dav-
ranmak, nelen sunmakla yükümlü ol-
duğumuzu bır kez daha anımsattı.
Onlara ve kendimize "kendi zama-
nını yaşamak" düşüncesinibenimse-
tebılmek için, belki de, Camus'den
başlamak gerelriyor diye düşünüyorum.
îlerde, herhangi bir durum karşısında;
"Camus, dememis miydi" gibısinden,
önü sonu pek kavranamayan bir sözü
edebilme cesaretini göstermemek adı-
na buna çok ihtiyacımızın olduğunu
hissediyorum.
Uğraşım gereği, o kıyıya gelen bir-
çok "Serçin''i tanıdım, yüzleştim, ko-
nuştum onlarla. Toplumdaki çözül-
menin/çatlamanın açtığı "derin"likle-
rin giderek, insanlar arasında, nasıl
"uçurum"lar oluşturduğunu gördüm
bu gençlere bakarken. Anlamsızlığa
dönüşen hayatın ucvında bize göster-
diklerini anlayabılmek için onlann
asü duygu/sanat/anadili eğitimine ne-
den önem vermemiz gerektiğinin de
altını çizmek isterim. ötesini ise da-
ha çok konuşmak, tartışmak gerekti-
ği kanısındayım.
•••
Aradan geçen bunca zaman sonra
dostuma, o doktor arkadaşa Engin
Geçtan'm tnsan Olmak kitabmı ar-
mağan olarak götürmek; kendimi de,
bir kez daha, Camus'nûn yapıtlanyla
birlikte, bu kitabı okumakla görev-
lendirmek istiyonım.
Bondgrubu içinfarldıritimleheryaşa seslenebUmek heyecan verici
'A
-/TLldığımız
klasik müzik
eğitiminden
ödün vermeden,
daha geniş bir
kitleye ulaşmak
için pop
müziğinin uygun
bir yol olduğunu
dûşündük.
Müzik
yargılardan uzak
tutulmalıdır.
Tutuculuk
derecesinde
geleneksel
düşünenlerin
tepkileriyle
ilgilenmiyoruz.'
'Müzikte sınırlara karşıyız9
Küftür Servis - Klasik müziğe, pop ve dans ri-
tinüeriyle yeni bir yaklaşım getiren 'Bond' müzik
grubu, geçen günlerde ülkemize geldi. Avustralya-
h 4 genç kadından oluşan grubun üyelerinden Hay-
Be Ecker 24 yaşında ve keman çalıyor. Londra'da-
ki The Guildhall School of Music and Drama me-
zunu olan Ecker, Bond'dan önce de tek başına kla-
sik müzik konserleri vermiş bir sanatçı. Grubun di-
ğer bir üyesi Eos 24 yaşında ve keman çalıyor. Ro-
yal College of Music'ten mezun ve müzik kariye-
rinde, Avustralya ve Irlanda başbakanlanna verdi-
ği konserlerinin yanı sıra The DivineComedy,Coc-
teau Twins,Julian Cope gıbı pop şarkıcüanyîa yap-
tığı çalışmalan da bulunan bir sanatçı. Grubun ke-
man çalan sonüyesi TamaDavis, 24 yaşında Sydney
Konservatuvan mezunu ve Londra'daki Guildhall
School of Music and Drama'dan master derecesi
olan Davis, daha önce Avustralian Chamber Orc-
hestra'yla çalışmış. Grubun çello çalan tek ve en
son üyesi Gay-Lee, VVesterhoff, Prhnal Scream,
Spke Güis, Talvin Singh, Embrace, Sting, Bryan
Adams, Barry Manilov gibı sanatçılarla çalışmış.
Londra'daki Trinity College of Music' mezunu
olan Westerhoof 26 yaşında. tlk albümleri 'Born'
için bir tanıtım turnesi çerçevesinde ülkemize ge-
len grubun üyeleriyle müzik tarzlan ve anlayışla-
n üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.
- Uzun sûre ciddi anlamda 'klasik müzik' eğiti-
mi aküktan sonra neden 'pop' ve 'dans' ritünh'tar-
a benimsediniz?
BOND- Daha önce de pop gruplanyla çahşmış-
tık ve bu tarza ilgi duyuyorduk. Aldığımız klasik
müzik eğitiminden ödün vermeden, daha geniş bir
kitleye ulaşmak için bunun uygun bir yol olacağı-
nı dûşündük. Sonuçtan da oldukça memnun kal-
dık.
- Genekfe pop ve dans ritimkrinin genç kesime,
klaâk müzik ritimkrinin ise daha olgun kesime hi-
tap ettiğini düşünürsek müziğinizk bu kesimleri
ortakbirmüzikpaydasmda butuşturduğunuzu söv-
teyebffirmiyiz?
BOND-Kesinlikle. Her yaştan insana hitap ede-
bümek çok heyecan verici.
- Salt klasik müzik yapan çevrekrden eleşöri al-
manızı neyebağlryorsunuz?
BOND - Özellikle Londra'daki müzik çevreleri
müziği kolaylıkla yargılayabıliyorlar. Oysa müzik
yargüardan uzak tutulmahdır. Müzikte tutuculuk
derecesinde geleneksel düşünenlenn tepkileriyle il-
gilenmiyoruz. Müzikte smıriar olmasına karşıyız.
Onemh" olanyapüğınız müziği önemsemeniz ve iyi
yapmanız. Hoşlanmamak ile saygı duymamayı ka-
nştırmamalı. Başlarda 'caz'ın türevi 'bhıes'a da ol-
dukça yoğun tepkiler gelmişti, ama sonunda hoş-
lamnayanlar bile saygı duymayı öğrendiler.
- Müzikte uiasmayı ptenfadığmff noktada oldu-
ğunuza inanıyor musunuz?
BOND-Bunoktanındevamlı yer değiştirdiğidü-
şünülürse, cevabımız 'hayn-'. Daima ulaşılabile-
cek yeni noktalar var. Kendini gelişü'rmenin ve da-
ha iyi olmanın sonu yok.
- Şu anda kullandığınız enstrümanlar dışında
baskaenstrümaıüardakiıHanma>ıdüşûnüyormu-
sunuz?
BOND-Ana enstrümanlarağırlıklı olmak şartıy-
la neden olmasın.
-AHjümünüz'Born'daahşılmadıkbirkanşımse-
zinleniyor, bu nasıl okhı?
BOND - Bu tamamen kendi ilgi alanlanmız ve
müzik uyumuyla ilgili olan bir karardı. Özellikle
tspanyol, Rus ve Çingene ezgileri çok zengin ve
canlı bir müzik kapasitesine sahıp ve klasik mü-
zikle çok iyi bir uyum sağlayabildi.
- İlk klibinizi albümdeki 'Vlctory'ye Küba'da
çektiniz. Küba'nuı özei bir nedeni var mıydı?
BOND - Sadece Küba'nın oldukça renkli ve can-
lı bir dünyayı tasvir ettiğini dûşündük ve orada çok
güzel vakit geçirdik. Öyle siyasal bir göndermede
bulunmak gibi bir amacımız yoktu. Ileride tstan-
bul'un tarihi atmosferinde de bir klip çekebiliriz.
- Aibümde dikkati çeken bir dJğer çahşma da
'Kısnıet'. Bu kader, şans anlammda ülkemizde de
kullanıhyor. Siz de bu «nlamda mı kulianduuz?
BOND - Evet. Bu Gay Lee'nin fıkriydi. Daima
Uzakdoğu ve Ortadoğu felsefelerine ilgi duymu-
şumdur. Kelime bana evrenselliği ifade etti ve kul-
lanmaya karar verdik.
ODAK NOKTASI
AHMETCEMAL
Şanatta Biçimler ve
İdeall Arayış...
Sanatın diliyle söytenilmek istenen'i dış dünya-
da somutlaştıran, duyular yoluyla algılanabilir kılan
kalıba biçim diyoaız.
Bu bağlamda ele alındığında, biçimsel ustalık, zo-
runlu olarak sanatsal söylemin onsuz olunamaz ta-
mamlayıcısına dönüşüyor. Çünkü uygun biçime ula-
şamama, söylemin dışlaşmasını engelliyor.
Özellikle 20. yüzyılayaklaşırken ve anılan yüzyıl bo-
yunca biçim üzerinde odaklaşan tartışmalann büyük
bir bölümü, biçimin bu önemini yadsımaya değil, fa-
kat söylem karşısındaki konumunun aşırı bağımsız-
laşmasının sakıncalannı irdelemeyi hedefliyor. Bu
tartışmalann şu sorulara yanıt aradığı da söylenebi-
lir: fişm bir bağımsızlaştırma eylemi sonucunda bi-
çimin kendisi, söyleme dönüşebilir mi? Böyle bir du-
rum, biçim ile dile getirilmek istenen içerik açısından
ne gibi sonuçlar doğumr?
Yaşamının şon dönemlerinde sanat profesörü ola-
rak Missouri Üniversitesi'nde dersler de vermiş olan
Amerikah ressam Georg Caleb Bingham (1811-
1879), 1879 Şubatı'ndakalemealdığı 'Sanat, Sana-
tın Ideali ve Sanatın Yarariılığı' başlıklı incelemesin-
de şu satırtara yer vermiş: "Ben, çoklannın düşün-
dükterinin tersine, sanattaki idealin sanatçtnın ah-
ninde doğadaki prototiplerden çok daha yetkin dü-
zeyde varolan birnıhsal biçim olduğuna, ve sanat-
çının büyük bir sanatçı olabilmek için kendi içinde
birmodele saplanıp dış doğa karşısında gözlerini ka-
paması gerektiğine inanmıyorum. Böyle bir ruhsal
biçim, doğanın zenginliğinde ve kendi uğraşlannda
doruklara varmış sanatçılann eserierinde rastladığı-
mız varyasyonlara olanak tanımayan bir saplantı,
önceden belirtenmiş bır düşünce olurdu. Böyle bir
biçımın rehberiiğınde ileneyen sanatçı dazorunlu ola-
rak her eserde aynı çizgileri ve aynı anlatımı yineler-
di."
Biçim üzerinde, onu neredeyse söyiemden, söy-
lenilecek olan'dan önce oluşturacak kadar bağım-
sız ve kopuk düşünmek; sanatçının kendisini biçim-
ler bağlamında egitirken, bu egitimin onu -kimi za-
man bilincine kendisi de varmaksjzın- her söyleme
uygulanabilecek bır biçimler dağarcığına götürme-
si; bunun sonucunda, dış dünyadan kaynaklanacak
esinlenmelere kapalı kalmak ve biçimi satt biçim adı-
na tasanmlamak -Bingham'ın yukarıdaki alıntıda
karşı çıktığı noktalar, işte bunlar. Aynca Bingham'ın
bu kaygılan tekniğin sanata henüz 20. yüzyıldaki ka-
dar girmediği, dolayısıyla biçim arayışlannın sanat
alanındaki teknik uygulamalardan kaynaklanma,
baştan çıkarbcı zenginlikte bir seçenekler dağarcı-
ğıyla karşılaşmadığı bir yüzyılda dile getirmiş oldu-
ğu da göz önünde bulundurulmalı.
Seçilecek biçimin sanatçının söylemek istediğin-
den ne denli bağımlı olduğunu vurgulamış olan bir
başka sanatçı da, Amerikalı ressam Albert Pinkham
Ryder (1847-1917). Romantik peyzajlanyla un ka-
zanmış olan Ryder, 1900'lerin başında kaleme aldı-
ğı bir yazıda şöyle diyor: "Sanatçı, aynntılann köle-
si olmaktan korkmalı. Düşüncesinin yüzeyini değil,
kendisini anlatmak için çaba harcamalı. Eğer fırtı-
nayı tçermıyorsa, biçim ve renk bakımmdan aslına
sadık bir fırtına bulutunun resminin ne yaran vardır?
...En önemliolan, ilk vizyondur. Sanatçının tekyap-
ması gereken, düşûne sadık kalmaktır; o zaman düş,
eserine onun başka hiç kimsenin herhangi bir ese-
riyle benzeıiik taşımasına meydan bırakmayacak öl-
çüde egemen olacaktır - çünkü hiçbir vizyon bir
başkasının benzeri değildir ve doruklara erişmiş
olanlar, yüksek dağlara farklı yollardan tırmanmış-
lardır. Her birinin önünde farklı birpanorama belir-
miştir... yalnızca esinlenme, bir sanat esehne kay-
naklık edebilir. En küçük özgün esin bile, ariyet alın-
mış en iyi düşünceden daha üstündür..."
Ryder'ın, "Eğer fırtınayı içermiyorsa, biçim ve renk
bakımmdan aslına sadık bir fırtına bulutunun resmi-
nin neyaran vardır?" tarzındaki sorusu, konumuz bağ-
lamında şöyle de sorulabilir. "Söy/em/e ilintisini yi-
tirmiş biçim ve renk arayışlannın ne yaran vardır?"
Ve aynca, yukandaki alıntıdan çıkartılabilecek özet-
lerden biri de şudur: Biçim, eseri dış dünyada vare-
dendir, ama tek başına kaldığında, sanatla eşan-
lamlı değildir.
Zamanımızda biçimin artan görsel çekiciliği, biçi-
min arkasındakinin eski dönemlere oranla çok da-
ha yoğun düzeyde tartışılmasına yol açtı. Bunu, sa-
nat ile düşünce arasındaki bağın gerekliliğinin bir
başka göstergesi saymak, yararsız olmayacaktır.
e-posta: ahmetcemalCâ superonlme.com
acem20@ hotmail.com
Fransa, Harry PoUep'm
serisinin son kitabımn etkisinde
H PARİS (AFP) - Fransa tüm kıtapçılarda satışa
sunulan, edebiyat dünyasının sihirbazı Harry
Potter'm serisinin son kitabıyla canlandı. 'Harry
Potter and the Goblet of Fire' adlı kitabm 450.000
özel baskı kalın ciltli kopyalan basıldı ve 28
Kasım'da satışa çıkanldı. Gallimard Yayınevi
sözcüsü, Harry Potter'uı Fransa'da bir fenomen
olduğunu, serinin ilk üç kitabının Mary Higgins
Clark, Stephen King, Tom Clancy gibı yazarlann
kitaplanndan daha çok ve çabuk satıldığını söyledi.
Sözcü aynca Gallimard Yayınevi'nin, özel bir
'Harry Potter Gecesi' düzenlediğini ve ülke çapında
40'tan fazla kitabevinin bu geceye kanldığını da
ekledı. Fransız Radyo tstasyonu 'France Culture',
Harry Potter'ın 'The Sorcerer's Stone' adlı ilk
kitabını aktör Bemard Giraudeau'nun okumasıyla
dinleyicilere sundular. Potter fenomeni Fransa'yı ilk
1998'de etkisine aldı ve Fransa'da o günden bu yana
serinin 1.4 milyon kopyası satıldı.
BUGÜN
• BABYLON'dasaat21.30'da Kompania
Ketencoğlu 'Izmir'den Pire'ye Rebetiko' başlıklı
bir konser verecek. (292 73 68)
• AKSANAT'ta saat 19.00'da 'İFSAK 5. Dia
Gösterisi Yanşması'nın ödül töreni ve ödül
kazananlann dia gösterileri gerçekleştirilecek.
(252 35 00)
• CEMAL REŞtT REY KONSER
SALONU'nda saat 19.30'da David Yayh Sazüur
Dörtlüsü'nün konseri izlenebilir. (232 98 30)
• tŞSANAT'ta saat 19.30'da Mischa Maisky'nin
konseri gerçekleşecek. (316 00 00)
• CSO KONSER SALONU'nda saat 20.00tte
Ann KanunürseTin piyano resitali dinlenebilir.
(0 312 310 72 90)