18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
25 KASIM 2000 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER Başörtülü öğrenciler smıftakaldı • ANKARA (ANKA) - iMilIi Eğitim Bakanı ^Metin Bostancıoğlu, başörtülü öğrencilerin, devamsi2İıktan kaldıklan için öğrenci affindan yararlanamadıklannı bıldırdı. FP Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın konuyla ilgili soru önergesini yanıtlayan Bostancıoğlu, üniversiteden kaydı sılinen öğrencilerle öğrenimlerine devam eden öğrencilere verilen sınav haklannın birbirine kanştınlmaması gerektiğinı bildirdi. RTÜK savaş açtı • ANKARA (ANKA)- RTÜK Kamuoyu ve Yayın Araştırmalan Dairesi Başkanı Cengiz Özdiker, 'Televizyonda Mafya Tiplemeleri' başlıklı raporunda, medyanın sıklıkla yasadışılığı ve legal olmayan davTaruş biçimlerini haber ve programlardaki 'ünlü baba', 'yeraltı dünyasının tanınmış ismi', 'ünlü kabadayı', 'çetereisi' gibi tanımlarla övdüğünü belirterek, bunun izleyicilerde korku ve olumsuz uyaran yaratılmasma zemin hazırladığını söyledi. Buftalo operasyonu • ANKARA (AA)- "BufFalo operasyonu" soruşturması çerçevesinde Kayseri'de gözaltına alınan ve dün Ankara DGM'ye sevk edilen 6 kişi savcılıkça serbest bırakıldı. Soruşturmayı yürüten DGM Cumhuriyet Savcısı Talat Şalk ile Savcı Hakan Kızılaslan, Ali ve Ömer Başyazıcıoğlu, Mehmet Kılçadır, Ismail Türicsoy, lsmet Durmaz ve Mehmet Saçhoğlu'nu ıfadelerini aldıktan sonra serbest bıraktı. Tıyatrocu Önder AçfkaHn öMü • DENtZLİ (AA) - Tiyatro sanatçısı Önder Açıkahn, Denizli'de vefat etti. Denizli'de yaşamını sürdüren Açıkalın, uzun süredir tedavi gördüğü bağırsak kanserine yenik düştü. Açıkalın, Denizli Ulucami'de bugün öğleyin kılınacak cenaze namazının ardından Asri Mezarük'ta toprağa verilecek. Sanatçı Önder Açıkalın, yıllarca çeşitli tıyatrolarda görev aldıktan sonra bir bankanın reklamında oynadığı 'Müdür Bey' tiplemesiyle şöhreti yakalamıştı. Açıkalın, yaklaşık 2 yıldır bagırsak kanseriyle mücadele ediyordu. hazırladığını belirtti. Alffa uçağı Münih'te kaldı • İSTANBUL(AA)- Alfa Havayollan'nın, Münih-lstanbul seferini yapacak olan Airbus 321 tıpi uçağına, şirketin Eurocontrol'a (Avrupa Hava Trafik Kontrol Merkezi) borcu olduğu iddiasıyla uçuş izni verilmediği bildirildi. Alfa Havayollan yetkilileri ise Münih'te dün meydana gelen olayın uçaktaki teknik bir arızadan kaynaklandığını belirterek, 160yolcunun Istanbul'a getirilmesi içın bir başka uçağın Münih'e gönderildiğini bıldirdiler. BeyterbeyifleOrtaköy arasındald köprûnün üzerindeki güneş, Çengelköyü'ne \uniyor. Çengdköyü'ndeki Tarihi Çınaralü Aik Cafe'de kimfleri "cafe" içiyor. Güneş ısayor, "cafe" scak. Çengelköyü'nde birçınarn dediğimiz o en kısa ve ar- tık bölünemeyen zaman parçasını anlatırken "Bir- denburada, birden vok;da- ha önce bir hiç, daha sonra bir hiç; yine de bir nayal gibi yeniden ge- lir ve daha sonraki bir anın rahaünı ka- çmr" diyor Friedrich Nietzsche... O anlar, gittikleri yerde birikip "ta- rih" olmuyor mu? Nietzsche, "Tarih Üzerine"de "Za- man tomanndan biryaprak çözülür, dö- şer, uçup gider. Birden yeniden insanın kucağma geri döner. tste o zaman insan 'anımsıyorum' der" diyor... Güneşın yüzünü saklamadığı bir son- bahar günü, Çengelköy'de san kesmiş çınann yapraklanndan biri, bir anda da- lından aynldı ve anbean havada süzüle- rek yerdeki yapraklann arasına kanş- tı... Ağaçlar anunsamaz... O an bir çocuk, çınara doğru koşuyor- du... Çocuk koşarken az önce düşen ve daha önce düşmuş yapraklann üzerin- den geçti... Baloncunun yanında dur- du... Arkasından gelen annesine kırmı- zı balonu gösterdi... Insanlar anımsar... Çocuk, büyüdüğünde kırmızı balonu mu anımsayacak, çınan mı? Ne önemi var... Çocuk, daha önce bir hiç ve daha sonra yine bir hiç olan o an- da gözüne kestınp annesine aldırdığı kırmızı balonla mutlu oldu, hepsi o... öncesi ve sonrasıyla orada bulunduğu bütün anlarda hiç dikkatini çekmeyen çınan niye anımsasın... Keşke çınarlar anımsayabılseydi... Çengelköy'de, vapur iskelesine gel- meden önce kıyıya inen Çami Sokak'la Derekayığı Sokak arasındaki Hamdul- lah Paşa Çamisi 'nin önünde bir koca çı- nar... Istanbul'un Ortaköy Çınan, Bebek Çuıan, Emirgân Çınan, Göksu Çman gibi tarihi çınarlanndan biri... Kimin diktiği belli değil... Yaşı, bir söylenceye göre 750'nin üs- tünde... Bir fidan olarak insan eliyle toprağa dikildiği ya da doğanın eliyle tohumu- nun toprakla birleştiği anı bulmak için, insanoğlunun bir çırpıda anımsayama- yacağı kadar uzun bir zaman dilimi ge- ri gitmek, en azından 1250 yüına dek ın- mekgerekir... Boğaz'ın Anadolu kıyısında Bi- zans'ın, Anadolu'da Selçuklu'nun hü- kümran olduğu, Moğollann Bağdat'ı yağmalayıp Anadolu'ya doğru at sür- meye hazırlandığı, Haçlı Ordusu'nun da Anadolu'yu aşıp Kudüs'e doğru ye- dinci seferini düzenlediği yıllar... Çengelköy'ün, daha doğrusu Çengel- köyü'nün henüz olmadığı yıllardan kal- mabirçınar... Çengelofllu derler adına Çengelköyü adının, bildiğimiz "çen- gd"den gelmediğini bilir mısiniz? Köy, adını, 19. yüzyılda Osmanlı'nın kaptan-ı deryası Çengetoğhı Tahir Pa- şa'dan almış; paşa Boğaz kıyısında bir mescit yaptırmış, köyün adına Çengel- köyü demişler... O sıra çınar, altı yüzyıllık ohnalı... Mısır'da bir levent iken tstanbul'a gel- diğinde tersanede topçu olan Tahir, Çengeloğlu Halil Kaptan'ın kızıyla ev- lenip Çengeloğlu olmuş... Levent Ta- hir'in Tahir Paşa'hğa uzanan yaşamın- da Çengelköyü'nden ziyade Navarin'in yeri olsa gerek... Çünkü iç güveysi Çen- geloğlu, 1827'de Osmanlı'yı çökerten büyük deniz bozgunlanndan Navarin'i yaşamış; bozgunun acısı unutulunca Bosna'ya vali gönderilmiş, 1851'de Bosna'da ölmüş... Çengelköyü nere Bosnanere... Nietzsche, zaman tomanndan bir yaprak çözülüp, düşüp, uçup gittiği ve birden yeniden kucağına gen döndüğü o an insanın, "anımsıyorum" dediğini söylüyor ama Çengelköy Çınan'ndan bir yaprak çözülüp yere düştüğünde Çengeloğlu'nu anımsayan kaç kişi var... Hiç... Çünkü yaprağın düştüğü o an, Ni- etzsche' nın dediği gibi öncesi ve sonra- sıyla bir hiç... Caminin önünden denize doğru uza- nan ve altından birkaç beton direkle des- teklenen çınann çevresinde hiç yeni oğaz'ın kıyısında en az 750 yülık olduğu söylenen ve bir ağaç gövdesini andıran dalı birkaç beton direkle desteklenen çınardan, bir sonbahargünü, sararmış yapraklardan birinin düştüğü o an, bir çocuk koştu geldi ve çınann altmdaki baloncunun balonlarından kırmızı olanını gözüne kestirdi O an, öncesi ve sonrasıyla bir hiçti ve köye adını veren Çengeloğlu 'nu artık anımsayan hiç kimseyoktu... - - • yok, tezgâhlar hep geçmışe aıt eskiler- le dolu... Küçük bir bitpazan... Bir zamanlann en gözde uzun çalar- lan, dizildikleri karton kutunun içinde "longplay" adıyla 1 milyonlira... Fakat artık plağı çalacak pikap nerede; pikap, bilgisayann içindeki mp3'e direnerek yerinde dursa bile iğnesi nerede? Zaten plaklann yanında makaralı bir teyp sa- tılmakta... Yine de tercih sızın... Plağı pikaba koyup müzik dinleyemıyorsanız göbeğine bir saat mekanizması yerleş- tirip duvara asabilir ve plaklardaki mü- zikle yaşanmış anlan duvardakı saate baktıkça anımsayabilirsiniz... Balıkçının kargası Insanlar anımsar... Karga, maıtı gibi suya konamaz... Küçük teknesi ile varlığını korumaya çahşan balıkçı, küpeştede yem kesiyor... Teknenin kıçına kara bir karga konu- yor... Balıkçı, kestiği balıktan birparça atıyor kargaya doğru, karga yemi hava- da kapıp gidiyor... Karga arsız... Yine geliyor... Balıkçı, ışinı bıtırmiş küpeşte- yi yıkarken karga boşuna bekliyor... Koya bir tekne giriyor... Bayraklarla donatılmış... Bir adam dümende, bir adam güvertede... Güvertedeki adam elindeki kepçe ile denizin üstündeki çöpleri topluyor... Süslü bir çöp tekne- si... Çoktan hiç olmuş anlarda, Istanbul Boğazı'ndan gümüşbalıklannın sürüy- le geçtiği zamanlarda kıyıdan kepçeyle balık yakalanırken şimdıkı ve sonraki anlarda teknelerden kepçeyle çöp top- lanıyor. Çöplükten beslenen kargalar suya konabılseydı keşke... Denizdeki çöplüğe rağmen insanlar umntla vapur iskelesinden olta sallıyor... Beylerbeyi ile Ortaköy arasında uzanan köprûnün üstündeki güneş, Çengelkö- yü'nde oltanın ucunda sallanan bahkla- nn pullanna vuruyor, tek tük de olsa pı- nltılar saçılıyor havaya... Hava, Sarayburnu"na doğru puslu... Pusun ıçinden Ayasofya'nın, Beyazıt Kulesı"nın, Galata Kulesi'nin siluetleri ve gökdelenlerin sıntkanJığı seçiliyor... Karşı yaka Kuruçeşme; Denizyolla- n'mn iki yolcu gemisi nhtıma bağh du- ruyor... Gemiler ya sefer gününü bekli- yor ya da satış... tkısi de her an olabi- lir... Yine o an, Çengelköyü vapur iske- lesinin ucundan bir tankerin burau çıkı- yor... Tanker, yılan gibi uzun ve yılan kadar hızlı... Karşı kıyıdaki yolcu gemi- lerini kapatan boyu ile ve rotasmdan çıksa Istanbul'u zehirlemeye yetecek yükü ile Boğaz'ı umursamadan geçi- yor... Umursamıyor, çünkü çekmediği bayraktan kılavuz kaptan almadığı an- laşılıyor... Tankerin dalgası kıyıya vuruyor ama Tarihi Çınaraltı Aile Cafe'de oturanlar ıslanmıyor... Tarihi Çınaraltı Aile Ca- fe... Kıyıdaki ve çınann altındaki çay bahçesine, turistik olsun diye cafe demiş olmalılar... Aksi halde tarihe turist kal- mışlar demektir... En iyisini yine çına- nn altındaki ama kıyıdan berideki kah- vehanenın sahibi yapmış... Hiç ad koy- mamış... Çınar büyük; bir ucu aile ca- fesi, öteki ucu ıskambıl oynayan erkek- lenn kahvehanesi, altı belediyenin banklanyla park, çevresi bitpazan, ar- kası Hamdullah Paşa Camisi... Çengelköyü'nde çınar ne kadar ün- lüyse başka bir ünlü daha var: Hıyar... Hemen, argoda yol yordam bihneyen kaba kişiler için kullanılan deyim gel- mesin aklınıza, aslı cucumissativus olan kabakgillerden bir bitki; Çengelkö- yü'nün bostanlannda yetişen ve kabu- ğu soyuhnadan kütür kütür yenen sala- tahk... Aflustosta bir ay Çrnann altından çıkrnca cadde üze- rindeki manavın tezgâhında olabüir mi: - Salatahklar Çengel'in mi? - Ne gezer beyim... Çengel'de bostan mı kaldı... -Bunlarne? • - Yalova'nın.... - Çengel'in hryan yok mu? - Ağustosta bir ay... Yukandaki evle- rin bahçesinden gelir... Bostanlara gecekondu kurulunca, ge- cekondular apartman olunca, bostanlar- dan geriye apartmanlann bahçesi kalın- ca, artık Çengel'de hıyar yetiştirmek için bir ay çok bile... Çok bile, çünkü an dediğimiz o en kı- sa ve artık bölünemeyen zaman parça- sı karşısında haftalara, günlere, saatle- re bölünebilen bir ay çok uzun bir za- man dilimi... Ama bir an gelir... Zaman tomanndan bir yaprak çözü- lür, düşer ve uçup gider; bir daha gel- mez ve bir hayal olarak kalır. Işte o zaman insan, göz göre göre yitirdikleri için "anımsıvoruın" demeye utanır... Ağaçlar anımsamaz... CUMARTESİ YAZILARI ATAOL BEHRAMOĞLU HiHya'mn Mektubu... Ce2aevlerindeki "siyasal tutuklu ve mahkûm "lar- dan, birçoğu çocuğum olacak yaşta ve daha da genç bu gencecik ınsanlardan aldığım mektuplar- dan kimileri beni öfkeden ve çaresizlikten ağlatacak kadar etkiliyor. Onlar kendilerini "tutsak" diye ad- landınyorlar ve yapılan haksızlıklann boyutunu da- ha ryi kavradıkça başlangıçta yadırgadığım bu de- yim itiraf ederim ki bugün bana da yadırgatıcı gel- miyor... Yaşamakta olduğumuz günlenn belgeleri olarak hepsinı sakladığım bu mektuplardan birkaç gün önce aldığım bir tanesini, "Uşak Hapishanesi Siyasi Bayanlar Koğuşu"ndan Hülya Güriek'in 16.11.2000 tarihli ve "sûresiz açlık grevinin 27. gü- nü" sözleriyle aynca tarih düşürülmüş mektubunu, tek virgülüne dokunmaksızın ve yorum yapmaksı- zın, onu okuyacak olanlann dikkatine, vicdanına, sağduyusuna, insanlığına sunuyorum. (Hülya'ya, bir karton üzerine bir sanatçı inceliğiyle iliştirilmiş o el örgüsü, kaneviçe çiçek içın sonsuz teşekkürte- rimle.) "Merhaba Sevgili Ataol Amca; Sana bu mektubumu Anadolu'nun küçük ama adı son zamanlarda oldukça fazla duyulan bir ha- pishanesinden, Uşak'tan yazıyonım. Istedim ki Uşak'taki taş duvarlar ve demirkapılann ardında çe- tecilerin dışında kalan biz siyasi tutsaklaria da tanı- şın. Biliyonım bizler seni ne kadar tanıyor ve ken- dimize yakın hissediyorsak siz de bizleri o kadar iyi tanıyorsunuz. Onun için belki de sizi hiç mektup- suz bırakmıyoruz. Çünkü tek haberleşme yöntemi- miz bu olduğu için mektup trafiğini en çok biz içer- deki tutsaklar kullanıyoruz herhalde. Ne yapalım mektuplanmızla da olsa size sesimizi duyurmak ve sıcak selamlanmızı ulaştırmak bizleri mutlu ediyor. Ataol Amca, asıl olarakyazmak istedıklerime geç- meden önce kısaca sana kendımi tanıtmak istiyo- rum. llk başta bu mektubu yazarken size 'Sayın Ataol Bey' diye seslenmek yerine resmiyeti birke- nara bırakıp içimden geldiği gibi Amca diyerekyaz- dım. Çünkü sizi birebir tanımasam da şiirierinizden ve gazete yazılannızdan bize olan Amca yakınlığı- nızı hissediyorum. Ben 21 yaşında ve beş buçukyıl- dır hapishanede tutsak olan genç bir okurunuzum. 95 yılı başlannda hap/shane gerçeğiyle tanıştığım zaman henüz 16 yaşında birlise öğrencisiydim. Dı- şanda yaşamın gerçekliğini yeni tanımaya başladı- ğım, çevremde gördüğüm haksızlıklara karşı dev- rimci düşûnce ve ideallere sahip olmaya başladı- ğım için beni tutukladılar. Işte o zaman bu ülkede, özgürbir toplumda yaşamak istemenin ve halkının mutluluğunu istemenin en büyük suç olduğunu öğ- rendim. Yaşadığım ülkede adaletin nasıl işlediğini kendiyaşadıklanmla gördüm. DGM 'lerde yaşın hiç- bir önemi olmadığı için düşüncelehmden kaynaklı idamla yargılandım ve 16 yıl hapis cezası aldım. Hapishanede kaldığım yıllar içinde ise dışanda bi- le Öğrenemediğim pek çok şeyi öğrendim. Yani dı- şanda başladığım yaşamın gerçekliklerini, güzellik- leri ve çirkinlikleri duvahann ardında iyice tanıdım. Işte böyle Ataol Amca, yukanda kısaca sana ken- dimi tanıtmaya çalıştım. Ben pek çok şeyi hapisha- nede tanıdığım için seni de ilk defa hapishanede öğrendim. Şiiherini hep severek okudum, özellikle kızına yazdığın şiirieri yürekten hissettim. Birde bi- ze yönelik yazdığın yazılan buradaki bütün arka- daşlaha birlikte coşarak okuyoruz. Örneğin 13.11.2000 tarihli köşe yazında 20 Ekim 'de başlat- tığımız Süresiz Açlık Grevi Direnişimizi ifade etmen bizleri sevindirdi. Sıcak satıriannda eksiksiz dıreni- şimizin dili olduğunu gördük. Böylesigünlerde sev- diğımiz bir insanı yanı başımızda hissetmek bize güç veriyor. SüresizAçlık GreviDirenişimizin taleplerinin hüc- relerin kapatılması, hapishane katliamlannı yapan- lann yargılanması, TMY'nin kaldınlması... gibi ge- nel hatlannı bileceğinizi düşündüğüm için uzunca yazmıyorum. Sadece bugün direnişimizin 27. gü- nüne girdiğini ve hiçbir sorunumuzun hâlâ çözül- mediğini söylemek istiyorum. F tipi hapishaneleri kapatmak yerine aksine çetecilerin son çıkardıkla- n olaylardan sonra daha bir karahılıkla savunmaya devam ediyorlar. Çeteciler içeride ortalığı kanştın- yor. Sonra da sorunlann çözümü için F tipi hapis- haneleri uygulamayı hızlandıracağız diye açıklama- laryapılıyor. Bizler de böyle olduğu için süresiz aç- lık grevi direnişimizi önümüzdeki çok yakın günler- de Ölüm Oruçlanna dönüştüreceğiz. 96'da yaşa- dıklanmız sizin de hafızanızda hâlâ tazeliğini koru- yordur. Çok değil daha 4 yıl önce çok sevdiğimiz 12 arkadaşımızın hücrelere karşı direnip ideallerini savunmaya devam ettikleri için öldüklerini gördük. Şimdi bizler, yine hücrelere girmeyip, düşünceleri- miz ve savunduğumuz dava uğruna hapishaneler- de ölmeye hazırianıyoruz. ölüm sözcüğü size hiç yakın geldi mi diye sor- mak istemiyonım. Çünkü ölümler ne olursa olsun insana herzaman soğuk ve uzak gelir. Ama biz ha- pishanedeki devrimci tutsaklar olarak ölümleri hep kendimize çok yakın gördük. örneğin ben Buca Hapishanesi'nde kaldığım zaman 3 arkadaşımızın yapılan operasyonda dövülerek öldürülmesini ya- şadım. Yani hapishanelerde yaşadığımız ölüm ger- çekliklerini hiçbir güç değiştiremez. Hani şair bir di- zesinde 'ölüm hep bana mı düşer 1 diyorya. Işte ay- nen öyle yaşadığımız ülkede ölümler hep bizlerin payına düşüyor. Şimdi, bana bu yaşta niye bu ka- dar çok ölümden bahsediyorsun diye sorabilirsin. Tabii ki bizler de ölme meraklısı olan, kendimizi sa- dece buna koşullandınvış insanlar değiliz. Üstelik yaşamayı hem de her şeyiyle dolu dolu yaşaması- nı birçok kişiden daha fazla savunduğumuzu bile söyleyebilirim. Belki duvariann ardında olabiliriz a- ma yaşamda sevmesini ve bu sevgi karşısında eği- lirken zulmün karşısında dimdik durmasını sizin ki- taplannızdan öğrendim. Bugün de hapishanelerde bir kez daha direneceğiz. Evet Ataol Amca, senin de söylediğin gibi artık hapishanelerde söz bitti eylem başladı. Bu mektu- bum eline ulaştığı zaman belki de süresiz açlık gre- vi direnişimiz ölüm oruçlanna dönüşmüş olacaktır. Senin gösterdiğin duyariılığı ve aydın tavrını bütün dostlanmızdan, duyariı ınsanlardan bekliyoruz. Bi- zim için, söylediklerinin yanı sıra pratikte de hare- kete geçenler her zaman daha değerii olmuştur. Sana gösterdiğin duyariılık için hepimiz adına te- şekkür etmek istiyorum. Aynca mektubumla biriik- te size kendi ellerimle hazıriadığım bir kartı da gön- deriyorum. Umanm bas/f hediyemi beğenirsiniz. Mektubumu burada bitirirken çalışmalannızda ba- şanlar diliyor ve sevgilerimi gönderiyorum. Hülya Güriek." e-mail [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle