18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21 KASIM 2000 SALJ OLAYLAR V E G O R U Ş L E R [email protected] 'Prensler'le Lekelenen Eğitim AdnanBİNYAZAR R adyolarda dmlediklerimi- zin, televizyonlarda gör- düklerimizin, ahşveriş yer- lerinden aldıklanmızın bir- çoğunu dinlememiş, gör- memiş, almamış olduğnmuzu varsa- yahm. Yitirdiğimiz ne olur?.. Hiçbir şey! Yiörme biryana, kendimizi, beyni boş yere dolduran zaman yiyici virüslerden, bilinçsizce satın aldığinuz eşya kala- balığından kurtarmış oluruz. Program- lar, reklamlar, shovv'lar.. yani halkı ay- dınlatmaya yönelik eğitim araçlan, top- lumu gereksiz tüketımle koşullandm- yor. Ahlakı bulandınlmış, dili yaban- cı sözcüklenn batagında balçığa dönüş- türülmüş, ulusal ekonomisi çetelerin eline geçmiş bir toplumun bunalım içindeki insanlan, üstûne bir de gelir dağıhmındaki eşitsizlik binince, ne ya- pacağını bilmeden tüketime yöneliyor. Tüketimi pompalayanlann taksitler- le, kredilerle kurduklan bir tuzaktır bu. Bilinçlı yurttaşlar yetiştirme amacın- dan saptınlnuş bir e|itün düzeninin bireyleri bu tuzağın gönüllü kurbanla- ndır. Eğitimin, Nasrettin Hoca'nın de- yimiyle parayı verenin düdüğü çaldı- ğı, kara paralann aklandığı, vurgun- laria, vergi kaçırmalarla, hayalı ihracat- larla, tüketimin mal saldırganlığına dö- nüştüğü bir ortamın insanından başka ne beklenir? Konuyu bilimsel veriler- le değerlendirenlerin vardığı sonuç şu- dur: "GetişeneğhimteknotojisÜHneği- timde firsat qpdiğiyaratöğı savına kar- şın, gelir H«jhhmmH»lri eşjtsizMk, yeni teknolojimıı kııllanımmı, yüksek gelir grnbonda yer alan muthı azmhlda a- , J , nırlıyor'' (Cumhuriyet-Avrupa baskı- sı, 24.3.2000). Bu yargı, eğitimde nasü bir çökûş ya- şadığımızı göstermeye yeter. Türkiye, Tanzimat'tan bu yana, çağdaşlaşma adına, belli okullarda yetişen "muthı azmtak v ın aralannda kurduklan kenet- lenmeden çok çekmiştir. Bunun son örneği, birer "genie" (deha) sayılarak, yönetimde sonsuz yetİcilerle donatılan "prenster"dir. "Prens" adının altuıdan işbirlikçilerin, hırsızlann çıkması, "mut- hı azmhkla suurb" bir eğitim uygula- masının sonucudur. Oysa, Cumhuri- yet'in eğitim politikası, bütûn halk ço- cuklannın eğitim olanaklanndan eşit ya- rarlanması ilkesine dayanır. Eğitimde bütünlûk sağlanarak, başlangıçta hiç- bir sapmaya uğratılamayan bu ilke, ne yazık ki, günûmüzde her yerinden ya- ra almıştır. Eli kanlı Macbeth'ler ara- mızda dolaşmaktadır. Kültürel kalkın- ma yolunda 75 yıllık bir savaşımla ka- zanılan eğitim düzeyi, ne yazık ki, bu- gün seçkinlerin yetiştirilmeye çalışıl- dığı bir kurumlaşmanın aracı olmuş- tur. Seçkinlerin eğitımi ise, RusseO'ın belirttiği gibi, bilim adamı değil, an- cak ortaçağ papazlannın yetişmesine yarayabilir. Bu uygulamalardan dolayı, üniver- siteye iyi durumlarda giren nice halk çocuğu sonuçta işsiz güçsüz sokaklar- da dolaşırken, yeterli puanı tutturama- mış, ama paranın gücüyle yurtdışında ya da yurtta mantar gibi ûreyen vakıf okullanndan birini bitirmiş olanlar, hiçbir çaba göstermeden, kendilerini ku- rulu işlerin başında buluyorlar. Okul yapımmda yardımseverlere çağn çıkarârak, bir lokma ekmek bu- lamayan halk çocuklarından "okula katla payı" diye para toplayarak, öğ- retmen ve öğrencilen yetmiş-seksen kişilik suuflarda bunaltarak bu dar bo- ğazdan çıkabilir miyiz? Devlet devlet- liğini, eşit eğitim olanaklan yaratma- da, eğitime çağdaş yöntemler kazan- dırmada ve eğitimi Cumhuriyet'in te- mel ilkeleri doğrultusunda yönlendir- mede gösterir. Oysa bugün eğitim top- lumsal amacından saptınlmış, bir de- ğerlendirme birimi sayılan sınıf geçme koşullan "koşul" ohnaktan çıkanlmış- tır. Yıllardır, halka yaranmak için eği- timin ilke ve yöntemlerinden ödün ve- rilmesi, toplumda çağdaş kafah birey- lerin azalmasına, onun yerini bilinçsiz kalabalıklann almasına yol açmıştır. Böylece, toplumda tek boyutlu insan- larçoğalmışur. Avrupa'da, ırkçılığı ye- niden diriltmeye çalışan dazlaklar, Tür- kiye'deki Hizbullah mUitanlan, tek bo- yutlu insanın örneğidir. Onlar, efendi- köle ilişkisi içinde; gazetecı, bilim ada- mı, yazar, sanatçı demeden, verilen buyruğu yerine getirirler. Onlarda bu- luşçu, yaraücı yeteneklerin yerini me- kanik alışkanlıklar almıştır. Çağdaş eğitimuygulaması diye okul- lara bügisayarlar koyarak küreselleş- tiğimizi savunmak da bu ilkesızliği ört- meye yetmiyor. Bugün birçok eğitim kurumunda çağdaş bilimın vardığı dü- zeyler öğretilecegine, ortaçağın bile gerisinde kalan hurafeler belletiliyor. Birer üst düzey eğitim kurumu olan üniversıteler içın de geçerlidir bu. Prof. Dr. tzzettin Önder, bir panelde "kûre- seUeşmekkoJojisiıün, eğftbn kurumla- naracıhğryiatoptumuamaadoğruitu- sunda yönlendirmeye çahşüğma" dik- kat çekme gereğini duyuyor. Önder, küreselleşmeye hizmet eden vakıf üni- versitelerinin insanlığı tahrip ettiğini vurgulayarak "sermayenin, bütûn dûn- yayı kaplama yönünde hareket edip eğitimde kafalan şekfllendirdiğini, bu şekflde önüne çıkabOecek engelleri or- tadan kakünnayaçahşbğııu,kurese&eş- me sûrecinde bihmin üniversitelerde hâkhn sermavenin eÜnde denetimM 3er- lemesine izin verildiğini, üniversiteJe- rin teknoloji üretmek yerine öğretime yönkndirildiğmi" belırtiyor. "DenetimliflerJenıe'', doğal gehşımı- ne bakmadan, ilerlemenin her an dur- durulması demektir. Onun için, arok bu- nun nereye varacağını sormanın za- manı gelmıştir: "tnsanbğmtahrip edü- «fiğP bir eğitim ortamında; özlem du- yulan, düşüncede, anlayışta, kendi özün- de özgür, çağdaş insan nasıl yetişe- cek?.. Toplum, ulusal gelirden alaca- ğı payı sömürenlerden, kara paracılar- dan, banka soygunculanndan nasıl kur- tulacak?.. Aynı panelde konuşan Prof. Dr. So- atGezgin'in, içeriği, kitlefletişimûrünleriw rüketim ahşkankk)anikuiusaldiwkütöirüaşm- dıran süreç oktuğu" yolundakı görüş- leri ise Cumhuriyet'le yerleştirihneye çalışılan çağdaş kültür anlayışının kü- reselleşme süreciyle nasıl ortadan kal- dınlmak istendiğinin kanıtıdır. Sömür- gecilıkte bile savunulmaması gereken "yabana dflle'' eğitimin yerleştirihne- ye çalışıhnası, küreselleşme türii in- san yeüştirmenin ilk adımıdır. Örneğin, küreselleşmeye geniş boyutlar kazan- dırmayaçalışan Ahnanya'da, Türk ço- cuklannın eğitimine ilişkin sorunlara köklü bir çözüm aranmazken, onlann dinsel eğitimi bir derneğin denetimi- ne verilebilmektedir. Dinin kendi sınır- lan içinde kahnası için yüzyıllarca sa- vaşan Batı toplumlan, başka toplum- lardakı bu gelişmeleri, düşünce özgür- lügü kıhfi giydirerek doğal karşılaya- bümektedirler. Bağnaz dinsel grupla- nn yirmı birinci yüzyılda Köhı'ün or- ta yerinde halife ilan etmeleri başka nasıl açıklanabilir? Dinsel eğitim kar- şısında böylesine esnek bir tutum için- de olan Ahnanya, anadili eğitimini ge- riletmek için elinden gelen her yola başvurmuştur. Çünkü, ulusal kültürün yok edilmesi küreselleşmeye uygun kullar yetiştirmeye elverişli iken, ulu- sal kültürden beslenenlerin, kazandık- lan bilinçle aydınlanmanın bir yolunu bulacaklannı çok iyı biliyorlar. Küreselleşmenin, kültürel bağlamda, ulusal duygu ile ulusal dili ortadan kal- dıracağı, gelişmemiş ülkeler üzerinde kültürel tekelleşme kurarak yoz bir özekini (kültürü) yaygmlaştıracağı bi- linmektedir. Ekonomik boyutu ile de küreselleşme, gelişmiş ülkelerin, üre- tim fazlasını tüketmek istedikleri bir pa- zar arayışıdır. Büyük kentler bir yana, en küçükkasabalarda bile tngilızcc ad- lardan geçümemesi, piyasayı düzeysiz dışalım mallarmın doldurması bunun beürtisidir. Türk insanı gün geçirme- den, Batı'nın çıkarcı yönlendirmeleri- ni hiçe sayarak buna bir çıkış yolu bul- mak zorundadır. Küreselleşmenin ge- niş alanlı bir sömürgecilik olduğunun daha bugünden tartışılmakta olduğu gözden kaçınlmamalıdır. ... 'Birkotku variçimde' diye başlamıştım geçen günkü yazıma!.. "Güzel umutlar, yarariı başlan- gıçlar, büyük manşetler, belgesel açıklamalar. Sonra tam bir çıkmaz, birunutuluş..." Ne yazık ki bütün bunlar doğru çıkacağa benziyor. Zaman zaman bir yürekli atılımcı çı- kar, bir bir ortaya koyar gerçekleri, elindeki olanaklarla ışe girişir, önce alkışlanır, destek- lenir, bir de bakarsınız bütün o güzel çaba, o yarariı girişim balon gibi sönmüş, söndü- rülmüş!.. Zekeriya Temizel'i DSP'nin gelecekteki li- deri darak görüyofdum. Maliye bakanıydı, par- ti içinde en güvenilir milletvekillerindendi. Bir Vergi Yasası hazırtadı. Sen misin para baba- lannın çıkanna ters düşen! Bir de baktık ba- kanlıktan uzaklaştırtlmış, hazırtartığı, kabul ettirdiği yasa da orasından burasından de- ğiştirilerek tanınmaz biçime sokulmuş!.. Yetmedi Temizel'in "temiz bir el" olmak- tan çektiği? Son seçimde milletvekili adayı bile olamadı. Tuttular kazanamayacağını bi- le bile Istanbul Belediye Başkanlığı'na aday yaptılar. Birden silindi gitti politika yaşamın- dan... Belki de partisi istedi bunu, tehlikeli bir yükselişte saydığı bir kişınin önünü kesti. Derken, Temizel'i her nasılsa Bankacılık Üst Kurulu Başkanı olarak gördük. Temizel bu, uslu durur mu, hemen karmaşık durum- lan çözmeye başladı. Üstüne üstüne gitti pisJiklerin... DSP'den Temizel, ANAP'tan Tan- tan adlı iki adam güçleri yettiğince toplu- mun kanayan yaralannı iyileştirmeye kalkış- tılar. içimde korku vardı, ya bu iki kişi şu bu nedenlerie işlerinden uzaklaştınlırlarsa!.. Görünen şu, Türkiye'nin en dürüst politi- EVET/HAYIR OKTAY AKBAL mı Acaba? kacısı sayılan Bülent Ecevit, zaman zaman iyi bir şeyler yapmak istiyon Soygunlan ön- lemek, halkın çıkannı korumak, kirii hesapla- n ortadan kaldırmak!.. Sonra, çevresındekiler ya da başka güçler işe kanşıyor, birtakım özel nedenlerie Başbakan'ın soluğu yetişmi- yor başlattığı güzel davranışlan sürdürmeye!.. Hep yazarlar, bir 'derin devlet' var diye!.. Bu deyimle sanınm Silahlı Kuvvetler'i anlat- mak isterler. Çünkü toplumca en sevilen, sa- yılan Türk askeridir. Onlar gerçek yurtsever- lik, halkseverliktemsilcisi sayılırlar... Ama bir de başka 'derin' bir güç var. Para gücü, pa- ra babalannın gücü!.. Bütün partiler, siyaset- çiler ona karşı çıkamaz. Çıktı mı? Yenilginin çukurunda bulur kendini!.. Temizel, banka soygunlannı temizlemeye başlayınca işler kanştı. Başta Başbakan Yar- dımcısı Hüsamettin Bey olmak üzere iktidar partilerinin ileri gelenleri Temizel'in girişimini durdurmak, hiç değilse kontrolleri altına al- mak gereğini duydular. Beş bakanlı Temizel'i denetleme komitesi kurdular. Yakında bu banka soygunu gerçeğini tepetaklak olmuş görürsek hiç şaşmayalım! Bir kez daha pa- ra babalan ortaklığı üstün çıkmış olacaktır. Kirii işler ise yeniden eski yolunda sürdürü- lecektir. "Soygun Düzenine Son "diye başlık atmış- tım o yazıma... Sonra da kuşkumun ağır bas- tığını duyup 'mu' diye eklemiştim. Bir kez daha para babalannın 'derin' ortaklığı, kar- şısına çıkanlan temizleyecek mi? Dürüst Baş- bakan bir kez daha böyle bir duruma nasıl seyirci kalacak, nasıl göz yumacak? "...mı acaba?" Olimpiyatlar ve Türkiye HülyaCOŞKUN B ir olımpıyat oyunlannı da- ha geride bıraktık. Tarihe, en iyi organize edilen oyun- lar olarak geçen 2000 Sydney, Avustralya'nın organızasyondaki başansı ile hanzalanmızda unutul- mayanlar arasında yenıü aldı. Oyunlan izlerken muhteşem teknolojinin yararöğı büyülü at- mosferin yanında Avustralya'nın yanşmalara katılan sporcu sayısı ve olimpiyatlar sonunda aldığı de- receler dikkat çekti. 37 spor dalın- da 656 sporcusuyla olimpiyat dü- zenleyen Avustrarya, olimpıyatla- nn sonunda toplam 58 madalya kazanarak 4. sırada oyunlan ta- mamladı. Türkiye 11 spor dalında, 59 sporcu ile katıldığı oyunlardan 3 alnn, 1 bronztoplam4madalya ile aynldı. Sydney Olimpiyatlan'na katılanve 2008 oyunlanna aday ül- kelerin sporcu sayısına ve aldığı madalyalara baküğımızda; Japon- ya 36 spor dalı, 295 sporcusuyla toplam 18 madalya; Fransa 16 spor dalı, 185 sporcusuyla 38 madarya; Kanada 36 spor dalı, 322 sporcu- suyla 14 madalya; Çin HaDc Cum- huriyeti 32 spor dalı, 295 sporcu- suyla 59 madarya kazanmıştır. Sydney'de Türkiye adına yan- şan ve madarya kazanan sporcu- lardan, judo dahnda yanşan H6- seyin Özkan, Çeçenistan doğum- lu. Spora orada başlıyor ve 8 yıl önce Türkiye'ye gehyor. Halter dahnda yanşan HaHMutkı, Bul- garistanlı ve 1989'da Türkiye'ye gehyor. HamzaYeriikava(güreş), fibunide Bikdn (tekvando) Türki- ye'de doğuyor ve spora başhyor. Türkiye, kazandığı 4 madalyadan 2 tanesini TC vatandaşı yaptıgı yabancı uyruklu sporculann başa- nsından elde ediyor. îstanbul (Türkiye) 2008 Olim- piyatlan'na, Osaka(Japonya), Pa- ris (Fransa), Toronto (Kanada) ve Pekin (Çın Halk Cumhunyeti) ile beraber 5 aday kent arasında. Aday kentlerin, var olan ulaşım altyapı- sını düzenleme ve geüştirme pro- jeleriyle beraber, tesis yeterhhği sağlamak, konaklama için yeni projeleri hayata geçirmek ve gü- venhk sorunu gibi konulan çözü- me ulaştırmalan gerekmektedir. Türkiye rüm bunlan teknolojiyi de ıçine alan birdizi çaUşmaylager- çekleştırebilecek düzeydedir. An- cak dikkatı çeken başka ve önem- lı olduğuna ınandığımız bir konu da Türkiye'de sporun bulunduğu konumdur. 65 mıryon nüfusa sahip ülke- mizde olimpiyatlara 59 sporcu- nun katüması üzücüdür. Çocuklar küçük yaşlardan itibaren spora yönlendirilmelidir. Küçük yaşlar- da spora yönlendinlen çocukla- nn, spor yapma ve izleme kültü- rünü kazanmalannın sağlanması, Türk sporunun gelişme ideah ol- malıdır. Kültürel bir olgu olan spor ile birey, sosyalleşir ve toplumla bütünleşir, nıhsal ve Fıziksel yön- den gelıştığı gıbı rekabet ve daya- nışmayı doğal ortamında öğrenir. Tüm bu özelhklerin bıreye kazan- dınlması için devletin Türk insa- nına spor yapacak imkân ve ola- naklan sağlaması gerekmektedir. Olimpiyat oyunlan gibi dünyanın en büyük organizasyonuna katıla- cak ülke sporculan için maddi- manevi çok daha özel imkânlann sporculann kullanımına sunulma- sı gerekhhği açıknr. Türkiye, ohm- piyatlara katılan spor dallan ve sporcu sayısıyla henüz spor kül- türünü toplumuna, özellikle genç nesıllere kazandıramadığını gös- termiştir. tstediğimiz kadar mükemmel oUmpiyat organizasyonuyapahm, ıstediğimiz kadar yabancı uyruk- lu sporculan TC vatandaşı yapa- rak altınlan, gümüşlen ülkemize kazandıralım, bunlarbize geçici ve aldatıcı başanlar kazandınr. Kah- cı başanlara imza atmak için Tür- kiye bir an önce Türk gençliğine spordallarnu tamtmah, sporaözen- dinneli, sporculan olimpıyat oyun- lan gibi büyük organızasyonlara hazırlamak için maddı manevı im- kânlan sağlamalıdır. PENCERE . .Okurlarımıza Şiikran. Bir hanım sesı: - Kıdemli bir Cumhuriyet okuruyum, sizden özûr dilemek istiyorum. - Neden?.. - Cumhuriyet'i bir ay bıraktım. - Niçin?.. - Bir cep telefonu edinmek istiyordum, bir bo- yalı gazete aldım. - Sonra?.. - Yine Cumhuriyet'e döndüm, gazeteme kavuş- tum, ama, biraz yadırgadım. - Neyini?.. - Kâğıdını. - Haklısınız, cep telefonu veren gazetenin kay- mak gibi kâğıdına alıştınız. Lâflâfıaçtı... Dedimki: - Bekleyin, yakında Cumhuriyet'in kağıdı düze- lecek, başka şeyler de olacak!.. Hem okuriara te- şekkür borçluyuz. 350 bin liraya çıktık, Cumhuri- yet'i bırakmadılar ki bu bir mucize... - Ne güzel!.. • Medyada bir olay yaşanıyor. Kim farkında?.. Üniversitelerde, basın enstitülerinde, iletişim fa- kültelerinde incelenmesi gereken olgularia iç içe- yiz; hep birlikte düşünmeliyiz: Seksen sayfalık bal dök yala gazeteler 175 bin liraya satılıyor... Cumhuriyet 20 sayfa... 350 bin lira.. Kâğıdı kötü, rengi soluk, baskısı ahım şahım de- ğil ve siyah-beyaz... Anlamı ne bunun?.. Üniversitelerde gazetecilik öğrenimi gören genç- ter gazeteciliği gerçekten öğrenmek istiyorlarsa, ho- calanyla birlikte bu olayın ardındaki gerçeği irde- lemek zorundadırtar. Elinizdeki ürünün fiyatına, halkın geçim sıkıntı- sından kan ağladığı ve basın dışı kaynaklardan beslenen gezetelerin damping yaptığı bir süreçte yüzde 40 zam yapıldı; aydın Cumhuriyet okurlan, Türkiye'de yaşanan olaylann ve medya gerçeğinin ayırdında olduklanndan gazetelerini bırakmadılar. Bir büyük gruba -ya da tarikata- bağlı olmayan tek gazete Cumhuriyet... Etibank'ın içini boşaltan Sabah sorunu gündem- dedir, Türkiye'de medyanın dönüşümü ve bugün- kü yapısı üniversitelerde tartışılmazsa, kürsüdeki profesörsıralarda kendisini dinleyen ögrencilerine basın özgüriüğü konusunda ne söyleyebilir?.. öğrencilerin gözlerine nasıl bakabilir?.. • Peki, ben Cumhuriyet'i beğeniyor muyum?.. Eleştirilecek yanımız pek çok, eksiklerimiz tü- menle; ama, bizim medyanın -dünyada bireşi da- ha görülmeyen- kirii yapılanmasının ortasında ya- şam savaşımı verebilen bu gazeteyi donatabile- cek olanaklara şimdiye değin kavuşmak ftrsatmı bu- lamadık. Çünkü bizim rakibimiz gezetelerdeğıl; bankalari... Bankacılığımızın da halini görüyorsunuz. Bizim tek dayanağımız sevgili okurlanmızdır, on- lara şükran borçluyuz. Mucizeyi birlikte gerçekleştireceğiz. İLAN TC ZEYTtNBURNU SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Esas No: 2000/890 KararNo: 2000/1256 Hâkim: Kemal Güzel 20998 Kâtip: Nuran Taşkıran Hfikflm özeti: Mahkememize ait 2000/890 esas, 2000/1256 karar sayıh 1.11.2000 tarihli ilam ile Murat Çevre vesayet altına alınarak kendisine annesi Fidan Çevre vasi tayin edilmiştir. 1.11.2000 Basın: 67107 Turkcell hatlı Nokia 3210 alırken hediyenizi istemeyi unutmayın! \ Şimdi Turkcell hath Nokia 3210 alan herkes, bir de Turkcell hatlı Nokia 5110 cep telefonuna sahip oluyor* Bu fırsatı kaçırmayın ve Nokia ile ıletışım kurmanın ayrıcalığını yaşayın! V K.V.K. TURKCELL * Kampanysdan faydaianatalmek için her ıkı Turkcell hattımn kullanıma açilması gerefcmektedır Bu uygulama dahilmdc açtlan hatlar 1 yıl sürc İle kapatılamsz. devredılemez, ön Ödemelı hatta geçış yaptlamaz- Kamparrya 31 12.2000 tanhıne kadar geçeriıdır vc stûklaıia sımriıdır Bu kampanya başka bir TurtcccH kampanyası >>e bırleştınlemez ve Sanayı ve Ticaret Bakanltğt'nm TXG M teblığtne uygundûr İLAN TC BEYPAZARI AŞIİYE HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN Dosya No: 2000/35 Davacı Dursun Sa- raç vekili Av. Ömer Gürer tarafından da- valılar Fırdevs Varh, Hülya Varlı ve Naci Varh aleyhine açtığı mülkiyetin tespiti da- vasının yapılan açık yargılaması sırasında davahlardan Hülya Varlf nın belirtilen ad- resine davetiye çıka- rdmış ve Cumhuriyet Savcıhğı'nca yapılan araştırmada adresi tes- pit edilememiş bulun- duğundan dava dilek- çesinın ve duruşma gününün ılanen yapıl- masına karar verilmiş olup dava konusu 06 BAV 30 plaka sayıh ti- cari taksinin davacıya satıldığına dair mülki- yetin tespiti davası açılmış olup duruşma günü bulunan 18.12.2000 tarihinde saat 10.00'da mahke- memiz duruşma salo- nunda hazır bulunma- sı veya kendisini ve- kille temsil ettirmesi aksi takdırde HUMK'nun 509. ve 510. maddelen gere- ğince gıyabında de- vam edeceğı ve hü- küm verileceğı tebli- gat ve dava dilekçesi yerine kaim olmak üzere ıtanen tebliğ olunur. 14.11.2000 Basın: 67138
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle