18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 1 KASIM 2000 SALI CUMHURİYET SAYFA 17 Halkbank ve esnaf Türkiye Halk Bankası'nın, Hükümet'in çıkarttığı 619sayılı Kanun Hükmünde Kararname gereği yayımladığı bir "genel mektup"la kooperatif kefaletiyie kredi alacak esnaf ve sanatkariardan Bağ- Kur ya da isteğe bağlı sigorta borcu bulunmaması koşulu aradığını, ancak bu koşula uyan prim borçsuz esnafın da zor bulunacağını yazmıştık. Türkiye Halk Bankası Hukuk Müşaviri Semra Ünal'dan bir açıklama aldık. Açıklamada, uygulamanın bankanın inisiyatrfinde olmadığı, yeni kuralın kanun hükmünde kararname gereği yürürlüğe konduğu bildiriliyor. Biz de zaten bunu, bankalann içini boşaltanlan affetmeye hazırlanan hükümetin esnafın peşine dûştüğünü yazmıştık... Yazmadığımızı ise Semra Ünal anımsatıyor... Kararnameyi Anayaşa Mahkemesi iptal etti fakat iptal karan geriye yürümediği için esnaf ve sanatkarlann boğazının sıkılmasına 8 Ağustos 2001 tarihine kadar devam edilecek... Bektronik posta: denjzsom9cumhunyetcom.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - llaç rthalatında bûyük artış varmış... "Hapı vuttuk. desenize!" ntalya Barosu Dergisi'nde, Antalya Asliye 2. Hukuk Hâkimi Şener Silme "şikâyetler, sızlanmalar" sözcüğüne karşılık olarak kul- landığı "Evzinmeler" başlıklı yazısında anı- larından söz ediyor "Doğanşehir'de sorgu yargıcıyım (1967-1970). Ça- lışma masam yok. Sağlık ocağından emanet masa- da çalışıyorum. Sağlık ocağı ikide bir masasını isti- yor. Adalet Bakanlığı'na kaç kez masa-koltuk sağla- ması ya da ödenek gönderilmesi için yazı yazdıksak sonuç alamamıştık. Sonunda 'Madem masa sağla- mıyor, eski kadılar gibi dizimizin üzerinde yazmamızı istiyorsunuz, bari pösteki gönderin, köşeye serip üze- rine oturalım' anlamında bir yazı göndermiştim. Baş- ka ilçeye atandığımda masa-koltuk sağlanmıştı." u 1970'li yıllarda Denizli'nin bir ilçesinde yargıcın duruşma tutanağı yazacak kağrt bulamadığı için du- ruşma yapamadığı gazetelerde haber olarak çık- mıştı. O yıllarda bizi denetleyen Yüksek Hâkimler Ku- Adliye'den rulu müfettiş yargıcına olayı anımsatıp bu davranı- şı nasıl karşıladığını sordum. 'Sen ilçenin yargıcısın, hangi kapıyı çalsan, bir top kağıt sağlayabilirsin. Adliye'nin onuruyla nasıl oynarsın' diye kağıt bula- mayan yargıca çıkışmıştı." "Yıllarca savcılık yaptıktan sonra avukatlığa so- yunan Muzaffer Tuncer anlatmıştı. "Nazilli savcısıyım. Makamda döşeme yok. Bakan- lığa yazdım. Yerel olanaklarta sağlayın, yanıtı geldi. Mobilya mağazası olan bir arkadaşım masamı kol- tuğumu sağladı. O günlerde müfettiş gelmişti. Ar- kadaşımı kışkırttım. Danışıklı olarak müfettişe çıktı, 'Savcınız benden mobilya aldı. Iştefaturası. Bakan- lık ödenek göndermiyor diye parasını ödemiyor' de- di. Müfettiş hemen soruşturma açtı. Bakanlığın, 'ye- rel olanaklarla sağlayın' yazısını görünce ne yapa- cağını şaşırdı." "IzmirSıkıyönetimMahkemesi'ndenbiryargıçal- bay gelmişti. Benden dört-beş asliye ceza dava dosyasının fotokopisini çıkartıp hemen vermemizi istemişti. 'Birkaç ay beklersiniz' dedim. Fotokopi- leri ancak dışanda çıkartabiliyoruz, ödenek yok; du- ruşmaya kağıt, makinaya şerit, tebliğ için zarf, pul bulamıyoruz. Albay, şaşınp kalmıştı." "1988 yılında Antalya'ya atandığımda bir ay sulh ceza davalanna baktım. Trafik suçlan ağııiıkta. Gün- de ortalama 100 karar çıkıyor. Bir karar en az dört kağıt ister. Biri dosyaya, biri karar kartonuna, biri sa- nığa, biri infaza. Hergün bir top kağıttan ayda en az 16-20 top kağıt istemiştim. Arkadaşım başsavcı Naci Demiralp, "Ayda bir top kağıttan fazla vere- meyiz" demişti. Biz de adliyenin onurunu korumak için sağdan soldan kağıt dileniyorduk." Hey gidi günler mi? Aynen bu günlerdeki gibi mi! SESSÎZ SEDASIZ (!) NVRİKURTCEBE Yüksek Yerilim Hattı [email protected] Avrupa'ya girişte, KOB'un ters okunuşu asıî anlamına daha mı uygun acaba? Tüpklye'de oianlardan haberiiizvar mı? Haberiniz var mı? 32 bin TEKEL işçisi bir haftadır iş- yerlerinde yemek boykotu yapıyor... Binlerce işçi, TEKEL'i yabancı ve yer- li sermayeye peşkeş çektirmemek için direniyor... TEKEL işçileri, "Tele- vizyonlann ana haber bültenlerinde Banu Alkan'ı, Güllü'nün kocasını göstere dursunlar, sermayenin med- yasından sesimizi duyurmasını bek- lemiyoruz. Yemek boykotumuzdan anlamazlarsa üretimden gelen gücü- müzü kullanacağımızdan da kimsenin şüphesi olmasın" diyodar... Haberiniz var mı? 35 bin doktor, üretimden gelen gü- cünü gösterme karan aldı... Asgari geçim sının 600 milyon lira iken bin- lerce doktor kamuda 300 milyon lira- ya çalışmaya isyan ediyor... Ya- nndan itibaren yaşlı, çocuk ve ha- milelerte, acil ve yoğun bakımda- kiler dışında hasta bakmayacak- lar, Ankara'da toplanıyorlar. Doktor- lar, "Kendi sağlığımızı koruyamazken nasıl başkalarının sağlığını koruyabi- liriz" diyorlar... Haberiniz var mı? Onbinlerce memur sokağa çıktı, on- binlerce küçük esnaf sokağa çıkrna- ya hazırlanıyor... Haberiniz var mı? Yatağan'da halk nefes alamıyor. Onbinlerce insan hava kirliliğinden sokağa çıkamıyor... Haberiniz var mı? Hükümet uyum içinde çalışıyor, ban- kaları hortumlayanlar affediliyor... Bugün 24 Kasım Değil! NEBt CEYLAN Nu duygusal olmak, ne öz- deyişler sıralayıp övgüler düz- mek, ne de törensel sevinçler, hüzünler sergilemek zorunda- yız; çünkü bugün 24 Kasım de- ğil. Vakit, eğri oturup doğru ko- nuşmak vaktidir diyeceğim ya, bakalım "doğrukonuşma" alış- kanlığımız var mı? Dokuz köy- de hep biz otururuz da onuncu köy devlet konukevi gibi kimi bekler? Çocukluğumun öğretmenle- ri, Köy Enstitüleririm kuruluş gü- nü olan 17 Nisan'ı kutlarlardı aralarında. Bu kutlamalarda bir türgizlilik, hatta korku sezer, te- dirgin olurdum. "Dine ve devle- te karşı mı geliniyor" korkusu... Çünkü 50'li o yıllarda, iktidarın istemediği her şey, böyle suç- lanırdı sanki. öğretmenler de ik- tidarın pek sevdiği insanlar de- ğildi. (Bılinçaltımıza kazınan bu korku, belki paranoya inceliğin- de hâlâ sürüyor yaşamımızda.) Sonraları uzunca bir süre 16 Mart'takutlamalaryapıldı. Gün, öğretmen okullanntn kuruluş gü- nüydü; kutlanan da bu okulla- rın kuruluşuydu. Ve bir gün öğ- refrnen okullan da kapatıldı; gün artık "s/v/7"di, herkesindi; günün kutlanacak yanı kalmamıştı. Yerine, "Atatürk'ün, Millet Mektepleri Başöğretmeni Oldu- ğu" gün 24 Kasım, öğretmen- ler Günü yapıldı. (Bir de Dünya Öğretmenler Günü vardır; ama büyüklerimizin bir bildiği olma- lı ki ondan uzak dururuz!) 80'li yılların ilk yarısından be- ri "... tüm yurtta, Kuzey Kıbns Türk Cumhuriyeti'nde ve dış temsilciliklerimizde..." o bildik coşkuyla kutlanan bugünlerin 24 Kasım'ı. Ağıtlar, el öpmeler, pahalı hediyeler ve yürek para- layıcı, mukaddes içerikli nutuk- lar günü. Devlet ciddiyetiyle ga- zino kutlamalarının birbirine ka- rıştığı gün. Mesleğimin günü... Hani, muz cumhuriyetlerinin fı- estaları varya, sanki onlann so- yundansın. Yemeklerietörenler- le karşılanıp savılan; öncesinde ve sonrasında yine hep perişan olunan bir gün... Seni seveme- dim. Beş yüz bin öğretmeniz! Ül- kenin en kalabalık devlet me- muru topluluğu... Çağdaş ya- şam olanaklarının fcoğundan yoksun... Yaşam düzeyleri git- tikçe gerileyen... Değil eğitmek zorunda olduğu insanların ve toplumun; kendi haklarını bile arama bilincinden uzak tutul- mak istenen beş yüz bin beyi- niz. Beş yüz bin yürek; bir mil- yon göz, bir milyon kulak... San- ki körüz, sağırız, dilsisiz! Hani katline seyirci kaldığımız Köy Enstitülerinin toplumcu ate- şi? NeredeTalip Apaydın, Mah- mut Makal, Mehmet Başaran, Fakir Baykurt... gibi enstitülü ya- zar öğretmenler? "Yurdum se- niyüceltmeye antlarolsun!" çığ- lıklarıyla yetişen ve "cehle kar- şı" savaşmanın coşkusuyla çı- ra gibi yana yana yaşayan öğ- retmen okullu öğretmenler? Varsın olmasınlar; sen varsın ya24 Kasım... Ve attınlar, milyar- lar; şutlar, voleler, reytingler; manken öyküleri, uşaklar, efen- diler, yumuşaklar... sayfasayfa, ekran ekran! Bunlar yeni öğret- menler mi? 24 Kasım, "Türkiye seninle gurur duyuyor!" mu dersin? Batınhp yutulan bankalar gi- bi soyulup talan edilen varlığı- mız; emeği ve alın terini ayak altına alan vahşi sömürü; açlık ve işsizlikten canına kıyan genç- ler; imtiyazsız, sınıfsız, kaynaş- mış bir kitle olduğumuza kanun zoruyla bile inanmanın imkânsız- laştığı; çetelerin kol gezip ku- rumlaştığı, hatta, saygınlaştığı.. bana kadar ulaşmış yalanlar mı- dır? Bunları bozguncular mı uy- durmaktalar? Toplumun küçü- cük bir kesiminin; daha çok yi- yebilmek için sofrasının yanına kusan eski Romalı reziller gibi se- mirdiği; onlar gibi yaşayabilme tutkusunun, toplumsal bir ide- al haline getirilip kutsandığı... Yalan mı? Köktendinci güçler, o yıllarca gözlerimizin içine bakıla bakıla ekilen rüzgârların (şimdi bir de utanmadan şikâyet edilen) fırtı- naları, gökten mi indiler? Bilim yerine yeni mürşıtler nasıl türe- diler böyle bîperva; nereden çık- tı bu falanca filanca hocalar, ho- cacılar? Nerelerdeydin 24 Ka- sım? 24 Kasım, biz seninle neyi kut- luyoruz? Millet Mektepieri ülkü- sünün yüceliğinde ve Atatürk'ün Başöğretmenliğinde senin pa- yın ve katkın mı var? öğretmen- lerin alnına bilgilerden bir çe- lenktaktın da, ülkemizde ışıklar yaktın da ben mi görmedim? Hani, gölge etmesen?... Bel- ki şapkamızı önümüze koyup düşünürüz: "Siyasal bilincimiz, eğitimimiz, heyecanımız eksik mi ne? Öğretmenlerin öğretip benirn- setmek zorunda olduğu düşün- celer, inançlar ve ilkelerin de işi zor ülkemizde: Demokrasi, laik- lik, eşitlik, hukuk, bilim... Gerçek- ten bunların savaşımı yapılsın ve bu savaşımı yapacak öğret- menler yetişsin isteniyor mu? Mesela sen hiç istedin mi 24 Kasım? Yoksa ben mi duyma- dım? Köy Enstitülerini kapattılar, öğretrnen okullanna kıydılar. Ulu- sal birliğimizin çımentosu olan ve kısaca Atatürkçülük dediği- miz ıdeallerın erlenne katlanama- dılar. Kendilerini bu topluma adama ateşiyle yanan insanlar sindirildiler. Ve onlar sindirildik- çe etnik, dinsel karabasanlar çöktü üstümüze. Ve kan içici sömürücüler iyice çullandılar... Bunlan, demokrasi sayanlar bi- le oldu. 24 Kasım, sen neyaptın? Sen hangi çağdaş gündemleri oluş- turdun? "Sendika!" diyebildin mi ömeğin? Hangi hakkımızı ara- dın? Hak sözcüğünü bile din düş- manlığı, vatan hainliği türünden suçlamalarla sindirmeye çalı- şan anlayıştan (ve o anlayıştan korkmanın paranoya inceliğin- de süren kuşatmasından) artık kurtulmalıyız! Içi boş bir 24 Kasım'dan da... Dert çok; derman yok, demi- yorum. "Tann mesleği" bilgi is- ter, bilinç ister, inanç ister, direnç ister; ama biz 17 Nisan veya 16 Mart nehirlerinde artık yıkanama- yız; yazık, akıp geçtiler, diye umutsuz değilim. Ağlamak da geçmiyor içimden. Toroslar'a güveniyorum, Kı- zılırmak'a, Fırat'a, Çukurova'ya; Çanakkale'de yatana, Karayı- lan'a; Yunus Emre'ye güveni- yorum; türkülere, horonlara, se- mahlara... Zor günleri aşan yü- reklere ve o yüreklerdeki sevda- ya, Atatürk'e güveniyorum. Ne düşmanlar yendik onlarla! Yine yeneriz, yeniden yeneriz!.. Mustafa Kemal'in 24 Kası- mı'nı da yıneleriz! ÇtZGtLİK KÂMİL MASARACI BULUT BEBEK NVRAYÇlrrçt [email protected] Akşama yerr\ek. ne var HARBt SEMtH POROY [email protected] KEDl LEVO APTİJÜKA A8£>j I TAMIMA TEK ÎMCE HÂLÂ SOhluCU SELLÎ OLA4AO/ A D A M L A R İÇİN LBfi- AKSİNE UEM&JCE- B£U./ OLUR TARIHTE BUGUN MIJMTAZ AMKAIS 21 Kasım AVUSTURYA TAHriNlN SONUf. U FKANZ JOSCPH 86 iHÇtAr&l ÖIAIÜÇTU. T74M 68 YfL TMtrm K4LAM İMPAKA7O/Ç, H£M OCVLETİN Yt- KlLlf PÖMeMİNOB YÖNCrıCJ OLUfU, UEM DS YAÇA PlĞı Kİ0S£L 4C/LA* NE&£ı</rYL£ Üt/LÜOÜIZ. 1889 YfUHDA, O&LU KUPOLF, AÇKt UĞ*U*İA MAYEK- İ 9 Efl PA64 TfiÇ , Öİ.DÜ/ZÜLMÜŞ7U- PAHA SONRA OA, YEĞEfJÎ ı/£ l/EUAH Ç SAĞ6A), OLAY, I. OÛMYA SAVAŞf HA YOL AÇAU TUZLA ASLtYE HUKUK HÂKİMLİĞl'NDEN Dosya No: 2000/225 Davacı Viktoria Grace Aytepe vekili tarafından davalı Muzaffer Aytepe aleyhine açılan boşanma davasınuı mahkememiz 11.10 gün ve 2000/541 karar sayılı ilanu ile Eskişehir ili, merkez ilçesi, Güllûk C:0024, K:O135 nüfusa kayıtlı Alenze Ervine kızı 1958 d.lu Victoria Gtace Aytepe ile Mustafa ve Emine'den olma 1946 d.lu Muzaffer Aytepe'nin MK'nun 134. maddesi uyannca boşanmalanna karar ve- rilmiş olup adresınde bulunamayan davalı Muzaffer Aytepe'ye ilanen tefoligata karar verilmiş olmakla, işbu ilanın yayınlandığı tarihten 7 gün sonra tebliğ edilmiş sayılacağı temyiz edilmediği takdirde kesinleşeceği hususu davalı Muzaffer Aytepe'ye ilanen tebliğ olunur. 16.11.2000 Basın: 66995 GÖRÜŞ MUSTAFA YtĞtT Emekli Emniyet Gen. Md. Yrd. Avrupa Birliği Kamuoyumuzun gündemindeyeralan, ülkemi- zin Avrupa Biriiği'negirmesiyleilgilikonuya, bir de- ğişik açıdan bakmakta fayda vardır. Tarihi bir süreç içerisinde değerlendirilirse gö- rülür ki; Çok milletli devletler diye isimlendirdiğimiz im- paratorluklar Dönemine Birinci Dünya Savaşı son vermiştir. Onun yerine Tek Milletli Devletler dönemi baş- lamıştır. Türkiye Cumhuriyetimiz de Osmanlı Imparator- luğu'nun tarih sahnesinden silinmesinden sonra hayata geçen birçok yeni devlet gibi Tek Milletli bir Devlettir. ikinci Dünya Savaşı ise Tek Milletli Devletler dö- nemini kapatmış çok Devletli Kuruluşlar Dönemi- ni başlatmıştır. Birleşmiş Milletler, NATO, Islam Konferansı ör- gütü, Uluslararası Adalet Divanı, Uluslararası Af Ör- gütü, Uluslararası Basın Enstitüsü, Uluslararası Çalışma örgütü ve diğerleri. Avrupa Birliği de Çok Devletli bir Örgüt görünü- mündedir. 18 Nisan 1951 tarihinde Federal Almanya, Bel- çika, Fransa, Italya, Lüksemburg ve Hollanda ara- sında kömür, demir cevheri ve demir hurdası ile il- gili olarak yapılan elli yıl süreli bir anlaşma bugün- kü Avrupa Biıiiği'nin başlangıcını oluşturmuştur. Sonraları Avrupa Kömür Çelik Ortaklaşması, 25 Mart 1957 tarihinde de Roma'da imzalanan bir anlaşma ile Avrupa Ekonomik Ortaklaşması (Or- tak Pazar) adını aldı. Ülkemiz ve Yunanistan, Roma toplantısı sıra- sında özel bir geçici yönetmelik çerçevesinde bu ortaklığa katılmak istediler. Bu anlaşma süresiz bir zaman için yapılmış ve revizyon usulü öngö- rülmüştür. 12 Eylül 1963 tarihinde Ankara'da imzalanıp 1 Aralık 1964 tarihinde yürürlüğe konulan ülkemiz- le Avrupa Ekonomik Ortaklaşması (Ortak Pazar) arasında ortaklık yaratan bir anlaşma da vardır. Geçen süre içerisinde tüm Avrupa ülkelerinin katılmasına açık olan bu topluluğa Yunanistan da- hil bazı devletler katılmıştır. Ekonomik bir oluşum olarak başlayan anlaşma- lar, devam eden süreç içerisinde, siyasal kimlik ka- zanmıştır. Avrupa Ekonomik Anlaşması (Ortak Pa- zar) yine kimliğini değiştirerek Avrupa Birliği adını almıştır. Bu oluşum, "Ekonomik oyunlar siyasal kontro- lün sağlanmasında biraraçtır" genel kuralına uy- gun olarak gerçekleşmiştir. Aslında İkinci Dünya Savaşı sonunda başlayan Çok devletli Kuruluşlar dönemi devletler açısından fam Bağımsızlık teorisini de kaldırmış onun yeri- ne Karşılıklı Bağımlılık kuralını egemen kılmıştır. Anayasal düzenimizin; milli hukukumuz, Avru- pa Birliği Hukuku ve Uluslararası Hukuk çerçeve- sinde karşılıklı bağımlılık uygulamasını ne şekilde kabullenebileceği bilinmemektedir. Bu konular kamuoyumuzun gündeminde iken, olaya dünya güç merkezlerinin nasıl yaklaştığı göz- den uzak tutulmaktadır. Tarihin her döneminde güç merkezleri birçok milleti etkileyecek şekilde, dönemlerinin genel ya- pı ve şartlanna uygun tehditler üretmişlerdir. Bu tehditler önceleri din ve etnik yapı gibi yap- macık sebeplerden kaynaklanmıştır. (Haçlı Sefer- leri, Panslavizm Akımı gibi) Tarihi gelişim içinde yakın bir geleceğe kadar bun- lara sosyo-ekonomik ve siyasi etkenlerie bütün- leşen ideolojiler(komünizm, faşizm veteokrasizm) eklenmiştir. Uluslararası alanda soğuk savaş denen döne- min son bulması ile ideolojiler de yerini etnik da- yanağa (bölücülüğe), milliyetçi akımlara terk et- miştir. Tarihin her döneminde ülkemiz bu olaylann et- kisi altında kalmıştır. ideolojisi ne olursa olsun, bu tehdit bir devamlılık göstermiştir. Tehdit; dün vardı bugün de vardır. Yann da ola- caktır. Öyle görülüyor ki Avrupa Biriiği'ne giriş çalış- malan sürdürülürken Dünya Güç Merkezlerinin teh- dit yönü ülkemizde asayiş konusunu hedeflemiş- tir. B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 SOLDAN SAĞA: 1/Ağaçlıkyer- den açılan tar- la. 2/ Üretim- le elde deilen kullanma de- ğeri... "—'ye 4 benzerbirşey 5 varbuhavalar- da/Sarhoş edi- " yor insanı sar- 7 hoş" (Orhan g Veli). 3/ Eski dilde dudak... ^ Kripton elementinin simgesi... Ender, sey- rek. 4/ Bir çokluğu oluşturan varlıklann her biri... Birrenk. 5/ Dermansızlık, güç- süzlük. 6/ Satrançta, 5 daha iyi bir konuma gelebilmek için bir ta- şın feda edildiği ham- 8 le...Birbağlaç.7/Bir 9 görevin yûrütülebilmesi için merkez olarak seçilen yer... Yozgat ilindeki ünlü höyük. 8/ Cisimler tara- fından yansılanan ışığın gözde oluşturduğu du- yum... Eskiden ağu- hapis mahkûmlannın boynu- na geçirilen demir halka. 9/ Dünyanın en tanınmış çağlayanlanndan biri. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Muğla'nın Ortaca ilçesine bağlı Dalyan beldesi yakınlannda bir göl. 2/ Eski yapı ya da kent kalın- tısı... Benzen halkalannın birbirine doğrusal ola- rak bağlandığı çok halkah aromatik hidrokarbon- lann genel adı. 3/ XX. yüzyılın en etkili resim akımlanndan biri... Nikel elementinin simgesi. 4/ Şöhret... Cepte taşınan tütûn ya da sigara kutusu. 5/ Borçlu borcunu ödemediği zaman bütün sorum- luluğu üzerine alan kimse. 6/ Eski dilde ok... Yük- selme, yücelme. IIBir sayı... "Ismet —": Oyun- cumuz... Kent. 8/ Fin ulusunun ûnlü destanı. 9/ Kunduracılann delik açmakta kullandıklan çelik üğ... Yapraklan salata olarak yenen baharlı bir bitki.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle