Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 17KASIM2000CUMA
DIZI
Batılılaşmak ve Avrupa ailesine girebılmek ıçın her fıyatı ödemeye gönüllüydük BIRBAKIMA
air Eşref ve zamanı
SERVER TANİLLİ
başkanları
• ADANA (Cumhuriyet
Büro) - Türk Belediyeler
Birliği'nin çağnsı üzerine
belediyeler birliği üyesi
belediye başkanlan bugün
Ankara'da toplanıyor.
Türk Belediyeler Birliği
Başkanı Aytaç Durak,
toplantıda, belediyelerin
içine düştüğü ekonomik
bunalımın yanı sıra uzun
süredır beklenen Yerel
Yönetimler Yasa
Tasansı'nın görüşüleceği
ve sonuç alınması için
gerekirse yapılacak
eylemler üzerinde
durulacağını belirtti.
Durak. bugün 10.00'da
Sheraton Oteli'nde
başlayacak toplantıya
tçişleri Bakanı Sadettin
Tântan'ın da katılacağını
belirtti.
Zehirli buğday ve
un operasyonu
• AĞR1(AA)-Ağn
Valisi Tahsin Cumhur
Ersoy, Bitlis'teki zehirli
buğday ve un olayının
ardından Ağn'da yapılan
operasyon sonucu, Tutak
ilçesine bağlı Ocakbaşı
köyünde, zehirli madde
kanştınlmış 9 ton un, il
merkezinde bir işyerinde
175 torba zehirli madde
kanştınlmış tohumluk
buğday ele geçirildiğini
belirtti. Vali Ersoy,
soruşturmanın
derinleştirilerek
sürdürüldüğünü kaydetti.
Bitlis'te yapılan
operasyonda da Ağn'dan
getirildiği belirlenen
zehirli 6 ton un ve 5 ton
buğday ele geçirilmişti.
ÖSS başvuruları
• ANKARA(AA)-
Yüzbinlerce öğrencinin
geleceğine yön veren
üniversite giriş sınavı
başvuru maratonu,
pazartesi günü sona
eriyor. 2001 ÖSS için
başörtülü fotoğraf veren
adaylann başvurulan
kabul edilmeyecek. 2001
ÖSS için başvurular 20
Kasım günü mesai saati
bitiminde tamamlanacak.
Halen liseye devam eden
adaylar, başvuru formu ve
ÖSS kılavuzunu kendi
okullanndan, mezun
durumdaki adaylar ise
herhangi bir lise ya da
ÖSYM merkezlerinden
bir milyon 750 bin lira
karşılığında alabılecek.
Meral yeraden
rahatsıdandı
• ANTALYA (AA)-
Türk-Iş Genel Başkanı
Bayram Meral, Antalya'da
2 gün arayla yeniden
rahatsızlanarak hastaneye
kaldınldı. Belek'teki Sol
Belvil Otel'de Yol-tş
Sendikası Genel
Sekreterler Toplantısı'na
katılan Bayram Meral'in
konuşma yapmaya
hazırlandığı sırada
burnunda kanama
başladı. Toplantınm
yapıldığı salondan
çıkanlarak makam
aracıyla SSK Antalya
Bölge Hastanesi'ne
kaldınlan Meral, 14
Kasım Salı günü de
rahatsızlanarak SSK
Antalya Bölge
Hastanesi'ne kaldınlmıştı.
Jbretl
DoğanAvooğtu ile dostluğumuz 19501i
yıliann ortasında başladı; ölümüne dek
sürdü.
Birisi çıkıp sorsa:
-Avcıogiu'nunkişüiğmdeağırbasanne-
dir?-
Yanıtım tek sözcük olur
-WırtseverBkL
Avcıoğlu katıksız bir yurtseverdi. En-
ternasyonalizme dönük insanlık idealini
yurtseverliğinin süzgecinden geçirirdi; ta-
rih çalışmalanyla haşır neşir oldukça bu
yoldaki bilıncı daha da pekişti.
12 Mart, Doğan için büyük darbe oldu.
"Ziverbey köşkü"nden geçti; içerden çı-
kınca evine kapandı; sabır taşına dönüş-
tü; ama, fıkirlerinde bir değişim olmadı.
Bir gün dedi ki:
"- 2000'e kadar yaşayaeağjm, hakh ol-
duğum ortaya çıkacak."
O günlerde 2000 çok uzak görünüyor-
du.
Yine bir gün gözlüklerinin arkasından
bakarak:
*- Hesabım yanbş çıkü" dedi, "benim
program bozuidu."
. - Neden?..
"- Kansere yakaiandım.''
Doğan 1983 'e dek yaşayabildi; son so-
luğunda bile derdi gücü Türkiye idi.
•
Doğan 12 Mart'tan sonra gazetelere,
dergilere yazmadı; sanıyorum bunun
tek istısnası "Türkrye YazdarT dergisin-
de yayımlanan "Pabuççu MuştasT baş-
lıklı incelemedir.
Dergınin sahibi Ahmet Say'ın ısra-
nyla kaleme alınmış bu yazıda hem de-
rin bir mizah var, hem de tarihten ibret
dersleri... Tarihsel aymazhğımıza yak-
laşık yirmi yıl öncesinden göndermeler
yapılıyor.
Zavallı Türkiye!..
19'uncu yüzyıldan beri Avrupah ol-
maksevdasına kapılmış "Tanzimat Ka-
fah"lann elinde çarçur olmuş bir ülke-
yemidönüştük?..
19'uncu yüzyıldan beri "Avrapah ol-
mak" sevdasına kapılmış "TanzknatKa-
fah*lar, bu ülkede ohnadık işler yaptı-
lar. "BaütakBtçüiği'' ile "çağdaşuygar-
hk" arasındaki aynmı anlayamayanla-
nn bugün ağzının içine baktıklan kişi
'Cottareffi'değil miL
"Avrupa Birliği''ne girişin çölde serap
gibi uzaklaştığı şu günlerde, Doğan Av-
cıoğlu'nun "Pabuççu Muştası"ru
okumanın "fazilet-i terbryetkârisir
olur
mu bilemeyiz.
Ahmet Say, 1982'de Avcıoğlu'ndan
Şair Eşref için bir yazı istemiş; Doğan
bu sipariş üzerine "Pabuççu Muştası"nı
yazmış!.. Bu nedenle dizinin Şair Eşref in
dizeleriyle donatıhnası düşünüldü.
Ne yazık ki "mileıı>'uın''un eşiğin-
deki Türkiye'de, Eşref de güncel mi gün-
cel...
"Pabuççu
Muştası"
DOGAN AVCIOGLU
Eski dost Ahmet Say. Şair Eşref in ya-
şadığı tarihsel dönemi anlatan bir yazı
yollamamı istiyor mektubunda. Eşref ve
yaşamı hakkında bilgim, herkesin bildi-
ğinden fazla değil. Ne Abdûlhamityanlı-
sı tutucularla. ne de Batıcı Jöntürklerle
bağdaşamamış bir yalnız adam olarak kal-
mış aklımda Eşref. Belki de işin biraz ko-
layına kaçmış, kaytarmış, iyi bilmiyorum.
Bu durumda Ahmet Say'a, ilkin "Eşref
ve zamanı" konusunda kalem oynatma
gücünü kendimde görmediğimi bildirme-
ye niyetlendim. Kaytardığımı sanacaktı,
sansın dedim. Sonra "kaytarma" üzerin-
de düşünmeye başladım. Türkiye aydını,
dün de bugün de sürekli kaytanyor gibi gel-
di bana. Bu kaytarmanm öyküsünü yaz-
mayı denemek, hem Eşref in dönemi, hem
de bugün için anlamlı olacak galiba.
Türkiye aydınının çağdaş öyküsü, Av-
rupalılann "Boğaz'daki Hasta Adam"ı dil-
lerine doladığı günlerden başlar. Babı-
âli'nin tercüme odasından yetişme ilk Türk
hariciyecileri, hasta adamı iyileştirmek
için çareler ararlar. Önlerindeki örnek,
Avrupa ve özellikle tngiltere'dir. Ingilte-
re kurumlannı hayranlıkla izlerler ve bu
kurumlan Türkıye'ye getırmeyi düşlerler.
Hasta adamın kuşkusuz eğitim, maliye,
ıdare, ekonomi, askerlik vb. gibi her alan-
da köklü reformlara ihtiyacı vardır. Batı ku-
rumlannı ömek almak doğaldır. Ne varki
Reşit Paşa'nın başuıı çektiği bu ilk Batıcı
aydınlar az sayıdadırlar ve toplum içinde
güçsüzdürler. Ancak felaketler ve Avrupa
devletlerinin desteği, onlara fıkirlerini az
çok uygulama fırsan verebilir. Fırsat, Mı-
sır Valisi'nin oğlu İbrahim Paşa'nın cid-
di bir direnişle karşılaşmadan Kütahya ön-
lerine gelişiyle ortaya çıkar. Acıdır ama,
yönetimden bıkkm Anadolu kentleri hal-
kı, istilacı paşaya biat eyler (1). Anadolu
askeriyle güçlenen paşanın Istanbul'a gir-
mesi ışten bile değildir. Babıâli, kendi Mı-
sır Valisi'ne haddinı bildirsin diye tngil-
tere'ye başvurur. Ingiltere işi ağırdan alır.
Rus birlikleri tstanbul'u kurtanr. Işe Rus-
lar kanşınca, tngiltere ağırhğını koyar. Mı-
sır Valisi'ne haddini bildirir, Ruslan geri-
letir. Ingiliz desteğini sağlayan Londra El-
çisi Reşit Paşa, Hancıye Nazırlığı'na ge-
lir. "Reform dönemi" başlar.
Serbest pazar
ekonomisine yöneHş
Ilk büyük reform. günümüzde de "Baş-
ka alternatif yok" diye sunulan serbest pa-
zar ekonomisine yöneliş olur. Avrupa tüc-
canna ve adamlanna yalnız dış ticaret de-
ğil, iç ticaret de açılır. Rumlar ve Ermeni-
ler iç ticarette Avrupa'nın aracılığını sağ-
larlar. îngiltere'nin Türkiye'ye ihracah, kı-
sa sürede Fransa, Rusya ve Italya'ya yap-
tığı toplam ihracatı aşar!
tngiliz kapitalisti bu tatlı pazardan hoş-
nuttur. Ülke açık pazar kalmak koşuluyla,
Ingiltere, Osmanlı Imparatorluğu'nun top-
rak bütünlüğünü korumaya hazırdır. Ingil-
tere bu konuda ilk Batıcı aydınlanmıza çok
çekici gelen bir formül geliştirir:
- Türkiye, Avrupa Konseyi'ne (2) alına-
caktır. Avrupa devletler hukuku ona da uy-
gulanacaktır. Imparatorluğun toprak bü-
tünlüğü ve bağımsızlığı, Avrupa'nın ga-
rantisi altına konulacaktır.
Bir Avrupa devleti olmak, Batıcı aydm-
lanmızın rüyasıdır. Ne var ki Türkiye'nin
Avrupa Ailesi'nde layık bulunduğu yeri
alabilmesi, insan haklanru uygulamasıyla
olanaklıdır. Avrupa devletleri, bu konuyla
yakından ilgilidirler.
Görülüyor ki insaru meta sayan en acı-
masız ekonomik reçeteleri empoze eden
devletler, Avrupah olmaya karar verdiği-
miz günden beri insan haklan savunucu-
lan olarak karşımıza çıkarlar. O günlerde
insan haklan, Hırisriyan - Müslüman eşit-
liği biçiminde anlaşılır. Avrupa'ya göre,
Hıristiyanlar Osmanlı Devleti'nin ikinci
sınıf uyruklandır. Hukuk yönünden eşitlik
sağlanmalıdır. Gerçi hukuk planında bir
eşitsizlik söz konusudur: Hıristiyan uyruk-
lar. devlet hizmetlerinden ve askerlikten
dışlanırlar. Hıristiyan olduklanndan ekbir
vergi öderler, mahkemelerdeki tanıklıkla-
Sanklı gördüğûn cahUUre zanneyleme nevvâb,
Kurutmakçûn dımht-t mülkü guyâ bir diken sarmış;
Başından boynuna indir, anınla boğ hemen kelbi,
Sank sanma, birSlmûş beyne tutmuş bir kefen sarmış.
Nevvâb: Kadılar /Dıraht-ı mülk: Memleket ağacı/
Kelb: Köpek/Guyâ: Sanb.
n eşdeğerlik taşımaz. Ama ekonomik plan-
da, Hıristiyan uyruklar ön plandadırlar:
Kentlerde ticaret, Hıristiyanlann elinde-
dir. Hıristiyan köyleri daha refahlıdır. Kı-
saca, askerlik yapmayan Hıristiyan zen-
gin, savaş meydanlannda ömür tüketen
Müslüman fakirdir. Serbest pazar ekono-
misi. bu eşitsizliği arttıncı yönde çahşır. Rum
ve Ermeni nüfus hızla çoğalır ve zengin-
leşir. Adalardan göçlerle Ege'de Rum nü-
fus çok artar.
1839 Tanzimat Fermanı, Hıristiyan - Müs-
lüman eşitliği yolunda bir ilk adım olur.
Rum ve Ermeni patrikleri, Yahudi Hahamı
ve büyükelçiler önünde, eşitlik ilkesi ve re-
formlar açıklanır. EşitUk fslam uyruklula-
nn hoşuna gitmez. Ekonomik bakımdan
ezik de olsa, Müslüman, psikolojik bakım-
dan kendini
u
Gâvur"dan üstün sayar. "Gâ-
vur'a artık gâvur denDemeyecek" duruma
gelmekten hoşlanmaz. Hıristiyanlar ise re-
ğu Hıristiyanlannı Protestan yapmak üze-
re kollan sıvarlar. Hatta Müslümanlan bi-
le Protestan küma uğraşı verirler. Fransa da
bir kısım Ermenileri ve Süryanileri Kato-
lik yapar. Devletlerin mezhep rekabeti kı-
zışır. 15 Mart 1858'deFransa'nınTüriyeEl-
çisi.Paris'eşöyleyazar "BirsüredirErme-
ni topluluğu içinde dikkat çekici olaylar olu-
yor. Ingiltere Sefıri Lord Stratford de Redc-
üffe'in geniş para vardımlanyla desteUe-
nen Protestan misyonerler. Anadolu'da Er-
menfleri Gregoryen Kflisesi'nden ayırarak
kendi kilisderine bağtrvvriar. Protestan olan
her Ermeni, misyonerlerden bir miktar pa-
ra ahyor'*.
Istanbul'da "TaçsESultan" diye anılan bu
Ingiltere Sefıri, 1839 "özgürtûk" ferma-
nından sonra, "vkdan özgûrtüğü" gibi soy-
lu bir ilkeye dayanarak, din ve mezhep de-
ğiştirmenin serbest bırakıhnasını ister. Os-
manh Devleti'nde Hıristiyanın mezhep de-
Şair Eşreften beyitler
Nasıl ztf olmasın âlemde garbiyunla şarkiyyun,
Güneşten hepsinin gûya ki nûru mâh olmuştur.
Ziraat, mârifet, san 'at, saadetşimdi onlarda,
Cehâlety meskenet, zillet, rezâlet bizde kalmıştır.
garbiyun: batıhlar
şarkiyyun: doğulular
nuru: ışığı
meskenet: miskinlik
zillet: horgörülme
marifet: bilim
formlar Avrupa baskısry labaşladığmdan, ak-
samalar olunca Avrupa devletlennın kapı-
sını çalma alışkanlığını edinirler. Zaten Av-
rupa devletleri, Osmanlı ülkesinde etkinlik-
lerini artırmak için, kendilerine bağh Hıris-
tiyan topluluklann koruyuculuğunu üstle-
nirler. Fransa, antlaşmalarla Osmanlı ülke-
sindeki Katoliklerin koruyuculuğunu sağ-
ladığı iddiasındadır. Çarlıİc Rusyası da, Or-
todoks Hıristiyanlann himayesini Kaynar-
ca ve Edime antlaşmalanyla elde ettiğini ka-
bul ettirme çabasındadır. 1840'lardan son-
ra Anglosaksonlar da Protestanlann hami-
Uğine soyunurlar. Kudüs'te Protestan kili-
sesi açarlaı. Ne var ki Osmanlı ülkesinde
yeter sayıda Protestan yoktur. İngılLz - Ame-
rikan rnisyonerleri, Ermenileri ve öteki Do-
ğiştirmesine, ömeğin Gregoryen Ermeni-
nin Katolik ya da Protestan olmasına bir en-
gel yoktur. Fakat bu mezhep değiştirmele-
ri öyle kanşıkhklar ve dış müdahaleler ya-
raürki, Babıâli 1834'te mezhep degiştirme-
yi yasaklar. Müslümanlann ya da Müslü-
manhği kabul etmiş dönmelerin Hıristiyan
ohnası ise şeriatın idamla cezalandırdığı
bir küfurdür. Ingiltere Sefıri, 1844 yılında
Hıristiyanlann mezhep değiştirme yasağı-
m kaldırtmayı başanr. Ama bununla yetin-
mez. Vicdan özgürlüğü adına, şeriat hük-
münü kaldırmak ve Müslümanlan Protes-
tanlaştırma hakktnı sağlamak ister. Lord
Hazretleri, 1856 yılı başında Hariciye Na-
zın Fuat Paşaya insan haklanmn temel il-
kelerinden sayılan vicdan özgürlüğünün,
emperyalist literatürde nasıl anlasılması ge-
rektiğini en sade biçimde açıklar:
"Siz dininizi, Halife'\i filan bir yana bt-
rakın. saçma bunlar. Bir ülke başka ülke-
lere muhtaçsa ve biz ODIUI adına kan dök-
mekten çekinmiyorsak, bu bize Hıristiyan
Dûnyası ve Avnıpa adına bazı şeyler iste-
me hakkını verir.
Fuat Paşa acı bir jestle \anitiar:
Türkiye'nin ölmesini istiyorsanız, evet"
(Engelhardt, Tanzimat, s. 221).
Ne var ki, tngüiz lordunun vicdan özgür-
lüğü diktasını az çok gerçekleştirecek bir
formül, Türkiye'yi öldürmeden bulunur:
- Şeriat yasağı resmen değil, ama fiilen
kaldınlacak ve Hıristiyan olan Müslüman-
lara bir şey yapılmayacaktır (3).
Böylece, boynuzlu kocanın "beni vukuu
değil, şuyuu ilgflendirir" biçimindekı tep-
kisine uygun bir devlet adamlığı anlayışı
yerleşir ve giderek kökleşir.
Batıcı aydın tipinin çarpıcı örneklerin-
den ilki olan Fuat Paşa. "Takvimi siz ya-
pın, ama biz yapmış görüneüm" biçimin-
dekı bu üçkâgıtçılığı, devlet adamhğının baş
koşulu sayar. Avrupah elçilere şöyle der:
"Siz nsüdayın yalnız... Fakat sahneyi ve oy-
nayacak rolleri bize bırakuuz." (4)
'Papuççu muştasıyla
çafldaşlaşma'
Kendi gücüyle reform yapmak ve ken-
di halkına dayanmak yerine Avrupalı sefır-
lerin koltuk değneği ile Avrupahlaşmaya
kalkışan ilk Batıcı aydınlanmız, kısa süre-
de, sefırlerin emir kulu durumuna düşer-
ler. Sefaretlere kapılamrlar. Nüktedan Fu-
at Paşa, Batılılaşma yolunda sefaretlere ka-
pılanmamn gerekçesini filozofça açıklar:
"- Bir devlette iki ku\-\et olur. Biri yuka-
ndan, biri aşağıdan gelir. Bi/im memleket-
te yukandan gelen kuvvet (padişah), cüm-
lemizi eziyor. Aşağıdan ise (halk), bir kuv-
vet hasıl etmeye imkân yoktur. Bunun için
pabuççu muştası gibi yandan bir kuvvet
kullanma> a muhtacız. O kuvvetler de sefa-
retJerdir."
Işte bir bölümüne Osmanlı Devleti'nin
gerçekten muhtaç olduğu reformlar. pa-
buççu muştasının yandan desteğiyle yapı-
lır. Namık Kemal gibi büyük bir yurtsever
dahi, "pabuççu muştasıyia çağdaşlaşma"
yöntemini savunur:
"Tanzimat'ı o zaman kamuoyu himaye-
sine vennek, ceüat eline teslim kabüinden
olmaz mıydı?"
Oysa emperyalist devletın pabuççu muş-
tasıyia çağdaş uygarlıga ulaşılamayacağı-
nı, yalnızca sömürgeleşileceğini görmek çok
kolaydı. Ingiltere yönetimindeki Hindis-
tan ve Osmanlı'dan Fransa'ya geçen Ceza-
yir gözler önündeydi. Buralarda insan hak-
lan değil, sömürge statüsü uygulanıyordu.
Topraklan zorla ellerinden alınan Ceza-
yirliler açlığa mahkûm ediliyor, vatandaş-
lık statüsü yalnız Avrupah göçmenlere ta-
nınıyordu. Yeni Osmanlılar bunu biliyor-
lardı, ama ne yukanya ve ne de aşağıya, ya-
ni halka güvenemediklerinden "pabuççu
muştası'' anyorlardı. Tıpkı bugün bataca-
ğım bile bile birkaç kuruş parasını, çare-
sizlikten yüzde 12 aylık faiz vaat eden te-
feci bankere yatıran saadet zinciri peşinde-
ki dar gelirli memurlar ve emekliler gibi...
Dlpnotlar
(1) Çukurova'da pamuk üretimi Paşa
döneminde gelişir, sonra duraklar. Çukurova
pamuk işçileri, son günlere değin, iş bitimin-
de Paşa 'ya üç kez rahmet okurlardı...
(2) O günlerde Avrupa büyük devletlerinin
aralannda kurduklan birliğe ' Avrupa Kon-
seyi'' denir. Bu Konsey e ahnmakla, Osman-
lı tmparatorluğu, Avrupa büyükdevletlerinden
sayılacaktır
(3) Bu fiili aniaşmaya uygun biçimde,
1860larda biri imam olan beş Müslüman,
Protestan olur, Istanbul hanlannda vaazlar
verir ve Müslümanlığa kıyasıya çatar Halk,
bu dönmeleri öldürmeye kalhşır. Babıâli, kış-
kırtıcı dönmeleri hapsederek olayı yatıstır-
maya çalısır. Hükümet bir ara Anglikan mis-
yonerlerinin dershaneye çevirdikleri han
odalannı, tncıl ve benzeri din kitapları satan
dükkânlan kapatırsa da, bu son önlem 'mes-
ken masuniyetini ihlal' sayılacağından dur-
durulur. Zaten Incil in sokaklarda ve vapur-
larda Müslümanlara sanlması serbesttir.
(4) Sultan Abdülhamitde, 1896yılında Hıris-
tiyan reformlan içintngiltereBasbakanı Lord
Salisbury tarafindanfena halde sıhştınlınca,
Alman tmparatoru 'ndan şu ricada bulunur:
' 'Büyükelçiler bana resmen reform önerisin-
de bulunmasınlar. tstenen düzeltmeyi, resmi
olmayan kanallardan bana iletsinler, ben ken-
di kararımlaymış gibi o reformlan gerçekleş-
tireyim '' Alman Elçisi kanalıyla Berlin 'e
iletilen bu resmi belgenin altınatmparator, Ab-
dülhamit için ' 'Ne üçkâğıtçı!..'' diye not düş-
müş.
Sürecek
Gazeteler Arasında...
Istanbul'da, gazete saytalan arasında günlük ge-
zintilerimizin bize gösterdiği şu: Pek canlı bir tartış-
ma ve aranış içinde Türkiye. Yalnız ulusal değil dün-
ya çapında sorunlan da tarttşıyor; ve yeni yüzyılda
tutacağı yolu ve yeri anyor.
Bir büyük uyanış başlamıştır...
Şu pek basit örnekten yola çıkabilir miyiz? "
•
15 Kasım günlü Milliyet'te, "Kitap Otoyu Solladı"
başlıklı birhaberde, şu müjde veriliyorokuriara: "Bu
yıl 19'uncusu düzenlenen ve geçtiğimiz pazar gü-
nü son bulan TÜYAP Istanbul Kitap Fuan, her yıl
olduğu gibi yine ziyaretçi akınına uğradı. İlk ikigün-
de 69.700 kitapsevehn gezdiği fuan dokuz gün sü-
resince toplam 350.000 kişiziyaret etti. Ulaşılan bu
sayı da gösterdi ki, kitaba gösterilen ilgi teknoloji
harikası otomobillere gösterilen ilgiden daha fazlay-
dı. Çünkü Kitap Fuan ile hemen aynı tarihlerde dü-
zenlenen ve 11 gün süren Autoshow'u ise 320 bin
kişi ziyaret etti. Yani, otomobillerin tanıtımında kul-
lanılan birbirinden güzel mankenler bile otomobil-
lere gösterilen ilgiyi kitabın önüne geçiremedi."
Bir büyük uyanış örneği değil de ne bu?
Ama aynı tarihli Cumhuriyet'te şu haber içinizi
burkuyor: Ankara Biriik Tiyatrosu'nca 1400 kez ser-
gilenen Pir Sultan Abdal adlı oyun, Van ve Adıya-
man valiliklerince yasaklanmış; yine Adıyaman'da,
aynı tiyatronun oynamak istediği Adını Çocuklar
Koysun adlı çocuk oyunu da -hiçbir gerekçe gös-
terilmeden- yasaklamaya uğramış.
Peki bu ne?
Uyanış bir bütündür; hele hele sanatın yolu kesi-
lerek gerçekleştiremezsiniz onu.
•
Artf Damar'la Berat Günçıkan'ın yaptığı ve 12
Kasım günlü Cumhuriyet Dergi'de yayımlanan söy-
leşi gazetelerde yankılar yaptı. Tanınmış şair, önem-
li konulara değiniyordu; okuriann o söyleşiyi bizzat
okuyarak bunlan bılmesınde yarar vardır. Bizim bu-
rada genç okurlara yapacağımız hatıriatma ise, şu:
184 TKP'linin tutuklanıp işkenceden geçirilmesine
varan olay 1951'deydi; 1950'de tek parti iktidannı
yıkıp onun yerine geçen Demokrat Parti'nin de ilk
"icraan arasındaydı. DP, bunu yapmış ve TCK'yi da-
ha da ağıriaştırarak aydınlann üstüne yürümüştü; ve
bütün bunlara da, uşaklık ettiği Amerika'dan alaca-
ğı para uğruna girişmiştı. Türkiye'nin elindeki ola-
naklan da çarçur ederek, ülkeyi, emperyalizme kar-
şı -gırtlağına değin- borç batağının içine atmıştı.
Ozalcılık, o yıllarda başlayan soygun düzeninin hal-
kalanndan biridir. Aynı anlayışın ürünüdür; ve şim-
di yaptıklanyla burun direklerimizi yıkan yeni soygun
kuşağı onlann "su/ö"ündendir. ideolojik bayraktar-
lan da, Türkiye'de düzeyi daha da düşmüş "liberal
şariatanlık"t\r.
Sözü şuraya getireceğiz: Avrupa Birliği'ne girme-
nin, "özgüriük" adına ne getireceğinden çok, eko-
nomi adına neleri alıp götüreceğine de dikkatleri
çekmeli. Nadir de olsa, bunu yapan namuslu kalem-
lere de rastlıyoruz. Ülkemize demokrasi gelecekse,
Avrupa'ya yamanarak onun güdümünde olmayacak
bu; o yolu, Türkiye'nin ılerıci, demokrat ve aydınlık
güçten bizzat açacaklardır. Onlann programlanna şhn-
di gırmiş de değil bu; çok eskıden ben vardı...
•
Sosyal yırtılış ve parçalanmanın etkisi her yanda
görülüyor; ve yeni dünya düzeni bunu taşıyıp yayı-
yor. Dışlayıcı milliyetçirıklerte köktendinciliklerin ya-
nıtının barbar ve totaliter olduğunda kuşku yok. O
yüzden de, onlaria alabildiğine sertlik ve kesinlikle
mücadele etmeli. Ancak, bu savaş, özgüriük, eşit-
lik ve dayanışma adına örgütlenip yürütülürse ka-
zanma şansı vardır; bir başka deyişle, bugün artık
sadece faiz hadlerine tapan ve toplumlan da için-
den çürütüp yıkmaya yönelmiş, bu nitelikleriyle de
bir başka barbar çehre taşıyan yeni dünya düzeni-
ne karşı, bu savaş, "amansız bir radikal eleştiri"n\n
aydınlığında zafere ulaşabilir.
Ahmet Oktay'ın -Inkılâp Kitabevi'nin yayımladı-
öı- Postmodernist Tahayyüle Itirazlar't ile Siyasal
Islama ltirazlar'\n\, işte bu radikal eleştirinin bir par-
çası olarak algılayıp okumalı.
Yazar, yeni bir yüzyılda da sürüp gideceğe ben-
zeyen insanlığın tahakküm ve baskısına karşı siya-
sal ve ideolojik mücadelenin önemini belirtirken;
edebiyatın ve sanatın devrimci ideallerinin, siyase-
tin devrimci ideallerinden aynlamayacağının da al-
tını çiziyor. Öte yandan, siyasal islamın ideolojik içe-
riğini sergiliyor; ona karşı aydınlann tavnnın ne ol-
ması gerektiğini ortaya koyuyor; bu akımın engel-
lenmesinde, baskıcı değil akılcı yollann neler oldu-
ğunu açıklıyor.
Ahmet Oktay'ın, sanıyoruz başka "itirazlar"\ da ola-
caktır. Ama bu kadan bile, yolumuzu alabildiğine ay-
dınlatıyor ki büyük hizmettir...
Siyasilerle görüşecekler
Petrol-Iş'ten
uyarı yürüyüşü
ANKARA (Cumhuri-
yet Bürosu) - Petrol Ofi-
si Anonım Ortakhğı'ndan
(POAŞ) özelleştirme son-
rası işten atılan Petrol-tş
Sendikası üyesi 1200 iş-
çi bugün DSP, MHP ve
ANAP il başkanlıklanna
yürüyerek parti yetkilile-
ri ile görüşecekler. Pet-
rol-lş'ten yapılan açıkla-
mada. hükümetin işten
atılan sendikah işçilere
verdiği *j"atay geçiş" sö-
zünü yerine getirmeme-
si durumunda yeni yön-
tem ve biçimleri ile bir
dizi eylemin gündeme ge-
tirileceği vurgulandı.
Partilere dos\a
Petrol-Iş Sendikası
önünde bugün saat
10.00'da toplanacak olan
sendika yöneticileri ve
POAŞ'tan atılan işçiler,
sırası ile DSP, MHP ve
ANAP Ankara ıl başkan-
lıklanna doğru yürüye-
rek çalışanlann istemleri-
ni içeren dosyalan parti
yetkililerine iletecekler.
Dosyada, POAŞ'ta ya-
şanan gelişmelerin bir
özeti sunularak il örgüt-
lerinden genel merkez-
lerine bash yapmalan is-
teniyor. POAŞ'ta halen
yanya yalan hissesi bu-
lunan devletin bu konu-
mundan ötürü işten atıl-
malarda sorumluluğunun
bulunduğu tezinin işlen-
diği dosyada şu görüşle-
re yer veriliyor:
"Siyasi parti yetkilüe-
rinden istediğimiz, 4046
sayıhyasadayeralankap-
sam dışına, memura, söz-
leşmeli personele ve özel
güvenük göre\lisine da-
yanan >ata> geçiş haklo-
nın sendikah işçilere ve
POAŞ'ta işten atdan fiye-
lerimize de tanınması ve-
ya diğer biçimleri ile ye-
nidenistihdamlannın ger-
çekleştiritanekri yönün-
de çaba göstennenizdir.
Ülke sorunlannın çözü-
münü temel poHtika ola-
rak kabul eden siz siyasi
partilere de etkin görev-
lerdüştüğü inancmdayızr