24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 EKİM 2000 ÇARŞAMBA 4 HABERLER Okuyan Londra'da • LONDRA(AA)- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan, toplumda yoksulluk ve sosyal dışlanmışhkla mücadelenin her şeyden evvel sosyal hukuk devleti olmanın bir gereği haline geldiğini vurguladı. Okuyan, Ekonomik lşbirliği ve Kalkınma Teşkılatı'nın(OECD) Londra'da düzenlediği "Fakirlik ve Sosyal Dışlanmışlıkla Mücadele" konulu konferansta konuştu. Çağlap ve Yigrt Ağın Cezada • İstanbul Haber Servisi - Işadamlan Cavıt Çağlar ve Korkmaz Yiğit'in, bankalan aracılığıyla teminat göstermeden birbirlerine 10'armilyon dolar kredi verdikleri için yargılandıkJan davanın dosyası, suçun 4389 sayılı Bankalar Kanunu'na muhalefeti kapsadığı gerekçesiyle istanbul Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderildi. Kadıköy 6. Asliye Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya katılan Yiğit, Çağlar ile gizli anlaşma yaparak bankalan arasında teminatsız ve geri dönüşümsüz kredi alıp verdiğinin doğru olmadığını savundu. Yiğit, "Devletin itibar ettiği Cavit Çağlar'a kredi vermeyeyün de kıme vereyim? Olay tarihinde istedığim bankadan, istediğim limitte kredi alırdım" dedi. Hizbullah davaları • YhrtHaberieri Servisi - Malatya DGMde Hizbullah adına faaliyetlerde bulunduklan ıddıasıyla 6 sı tutuklu 15 sanığın yargılanmasına devam edildi. Duruşmada 1 sanık tahliye edildi. Osmaniye'de yakalanan 20'si tutuklu 47 sanığın yargılanmasına da Adana DGM'de devam edildi. Mahkeme, daha önce tahliye ettiği bir sanığın tutuklanmasına karar verdi. Cezaevinde6 paket esrar • BOLU (Cumhuriyet) - Bolu Cezaevı'nde adam öldürmeye teşebbüs suçundan yatan Y.Y. (24) adlı mahkûma verilmek üzere "Hal Taksi" panosu yazüı ve plakası tespit edilemeyen bir ticari taksi sürücüsü sebze-meyve kolisi bıraktı. Infaz koruma memurlanna teslim edilen kolilerde, yapılan aramada, üzerinde "H" harfi yazılı 2 paket esrar bulundu. fltinci aramada ise jelatin paketlerinin içerisine gizlenmiş 10'argramlık4 paket daha bulundu. Basın suçlarının ertelenmesi • ANKARA (Cumhuriyet Biirosu) - Anayasa Mahkemesi, basm ve yaym yoluyla işlenen suçlara ilişkin dava ve cezalann ertelenmesine dair yasadaki "basın yoluyla yahut sözlü veya görüntülü yaym araçlanyla işlenmiş olup" ifadesinin iptaliyle ilgili gerekçeli karann yazımmı tamamladı. Karara muhalif kalan üyelerden birinin karşı oy yazısım bugün tamamlayacağı, gerekçeli karann daha sonra Resmi Gazete'de yayımlanmak ûzere Başbakanlığa gönderileceği bildirildi. Sıvas katliamı sırasında halkı kışkırtan RP'li meclis üyesi Erçakmak bulunamıyor Baş taluıkçiye gaiplik kararı HATtCEBİÇER SIVAS-Sıvas'ta 2 Temmuz 1993 gû- nü 37 aydının katledildiği olaylarda ba- şı çeken ve Aziz Nesin Madımak Ote- li 'nden çıkanldığı sırada kalabahğı tah- rik eden, dönemin Refah Partili beledi- ye meclis üyesi Cafer Erçakmak hak- kında gaiplik (yitik) karan ıstendi. Hak- kında açılan kamu davasmdan sonra or- tadan kaybolan Erçakmak'ın kararla birlikte "gaip" olarak kabul edilmesi is- temi hukukçular arasında tartışmalara neden oldu. "Kayıpla kaçak kanşnnl- mamahdır" diyen hukukçular, Sıvas olaylan mağdurlanrun karara itiraz ede- bileceklerini söylediler. Sıvas katlıamının ardından ortadan kaybolan ve hakkında açılan kamu da- vası zamanaşımı süresince beklemeye alınan Cafer Erçakmak'm eşi ile diğer yakmlan tarafmdan miras davası açıldı. Sıvas 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde görülen davada ara karar verildi. Karar- da, "tüm aramalara rağmen adresi tes- pit edilemeyen Cafer Erçakmak'ın ken- disini bflen ve tanıyanlann 1 yıl içerisin- de mahkemeye başvunnalan, aksi hal- degaipfiğme kararverfleceği" belirtildi. Mahkeme karan Cumhuriyet gazete- sinin 7 Ekim 2000 tarihli sayısında ya- yımlandı. îlanda şöyle denildi: "Sıvas 3. Asliye Hukuk Mahkeme- si'nden: Davacüar Nuran Erçakmak ve müşterekleri vekili avukat Yüksel Köse tarafindan hasımsız olarak açılan gaip- likkaranverilmesi davasına esas obnak üzeretüm aramalara rağmen adresi tes- pit edilemeyen Sıvas İM merkez Kıahr- mak MahaDesi, cih: 000/01, kûtûk sıra No: 0024te nüfusa kayıto bulunan Ha- san ve Zekıye'den ofana, 15.9.1939 do- ğumlu davacılarm murisi Cafer Erçak- mak'm ve kendisini bilen ve tanıyanla- rm mahkememizm yukanda dosya nu- marası yazılı dosyaya bir yıl içinde mü- racaat etmeleri, aksi takdirde Cafer Er- çakmak'ın gaipliğine karar verileceği hususu ilanen tebtiğ olunur-." Sıvas'ta çok sayıda taşınmazı bulunan Erçakmak'ın mal varlığı üzerinde ta- samıfta bulunmak üzere mirasçılar ta- rafindan açılan dava gereğince mahke- me ilanmdan itibaren 1 yıl sonra yeni- den ilan verilecek ve sonuç alınamazsa yasa gereği Cafer Erçakmak'ın gaipli- ğine karar verilecek. Bu kararla birlik- te Cafer Erçakmak "gaip" kabul edile- rek haklan mirasçılanna geçecek. Medeni Yasa'nm 31. maddesine gö- re. "Kendisinden uzun süreden beri ha- berahnamayan bir khnsenin ölûmü pek muhtemel görûlûrse mahkeme bu kişi- nin gaipKğinp karar verebilir" hükmü- ne karşın idam istemiyle yargılandığı dava nedeniyle kaçan Cafer Erçakmak hakkında gaiplik karannm istenmesi hukukçular arasında tartışma konusu oldu. CMUK'nin 269. maddesine göre, "meskeni bilinmeyen veya yabancı memlekete sakin olup da yetküi mahke- me huzuruna çağnbnası veya mahke- meye çağrıldığmda gelmesinin kuvvetle olanaksız olduğu anlaşılan kişi gaip sa- yıhyor". Hukukçular Erçakmak'ın Sıvas olay- lannın tahrikçilerinden olduğunu ve hakkında ceza davası açıldığını anımsa- tarak şöyle konuştular: "Kayıpla kaçak kanstmlmamaudır. Erçakmak'ın. ceza davasmdan kaçtığı için kayıp sayümaması gerekir. Bu kişi Medeni Kanun'un 31. maddesine göre kayıp özelhği taşımamaktadır. Hakkın- da öİüm tehdidi gibi bir olay söz konusu değildir, yargılanmaktan kaçnnştir." 'Mağdurlar itiraz etsin' Sıvas olaylannda katledilenlerin ya- kınlannın gaiplik karanna itiraz edile- bileceğini bildiren hukukçular, "Olay- larda mağdur olanlann yakmlan, ka- rar kesinlestikten sonra da. kesinleşme- den önce de karara itiraz edebUirier. Er- çakmakyakalandığı anda hakkında ka- yıp karan olsa da bu yitik karan orta- dan kalkar, hakkmda açılan ceza dava- sı devam eder. Gaiplik karan cezayı et- küemez" dediler. Kutan'a, Mudahale edin' baskısı FP'deAsMirk kriribüyüyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - FP de Oğuzhan Asiltürk'ün Alanya'daki il başkanlan toplantısında yaptığı konuşmalarla ortaya çıkan kriz derinleşti. FP Başkanlık Divanı, Genel Başkan Recai Kutan'ın "du- ruma d koymasıve dışandan müdahaleye izin verme- mesT için bastınnca Kutan, ilk kez Asiltürk'ü hedef alan bir açıklama yaptı. Kutan, kendisinin onayı ol- madan hiç kimsenin basına yansıyan dogrultuda ko- nuşma yapamayacağını savunarak "O konuşmaiar yapüsa, yapddı demryorum, önûmüzdeki dönem ge- nel başkan olarak o tip arkadaşlar hakkmda her tür- lü işlemi vapanm" dedi. Briiksel'den dönen Asiltürk ise basına yansıyan haberlenn doğru olmadığını sa- vundu. Alanya'da yapılan il başkanlan toplantısında yeni- likçileri eleştirirken "Bülent Annç kongreden sonra genel başkainn emrinde olduğunu söyledi. Kendisini yeniden gnıp başkamekili seçtirdik. Âbdullah Gül de gebin hocamn efini öpsün" dediği savunulan Oğuz- han Asiltürk, tamşmalar krize dönüşünce Brüksel ge- zisini keserek dün Ankara'ya döndü. Asiltürk'ün dö- nüşünden önce yapılan FP Başkanlık Divanı toplan- tısında üyelerin büyük çoğunluğu rahatsızlıklanru di- le getırerek Kutan'ın duruma el koymasını istediler. Kutan, bunun üzerine toplantı çıkışında Asiltürk kri- zi ile ilgili sorulan da yanıtladı. Basına yansıyan ha- berlenn doğru olmadığını öne süren Kutan, "Bupar- tinin birgenel başkaru. başkanhk divanı, GtK'i var. Do- laytsıyla benim onayun olmadan, başkanhk dK-anuun görüşleri ahnmadan, gazetelerde yer alan istikamet- te hiç kimsenin hiçbirşekikle konuşmayapmasımüm- kün değfldir. Eğero istikamette konuşma yapıhrsa,ya- pddı dcmiyorum. Önûmüzdeki dönem gayet tabii ge- nel başkan olarak o tip arkadaşlar hakkmda her tür- Ki işlemiyapanm. Öyledışandazannedikuği gibi,önû- ne gelen istediği gibi konuşamaz" dedi. Asiltürk Ankara'ya döner dönmez, CNN Türk'te yayımlanan bir programa Bülent Annç ile birlikte ka- tıldı. Âbdullah Gül'ün de telefonlakatıldığı program- da Asiltürk, basına yansıyan haberlenn doğru olma- dığını öne sürerken yenilikçiler ile ilgili eleşririlerini yineledi. Asiltürk. "Tayyip Erdoğan ile Vural Savas anlaşö" şeklinde bir açıklaması olmadığını savuna- rak u Bize vampirter diyen bir başsavcuun Tayyip Er- doğan'ı affetmesi bize zararvermek içindir" diye ko- nuştu. Annç da konuşması sırasında kapatma davası ile ilgili bir soru üzerine, "Bu güçlü gövde her zaman kendisini ifade edecek bir siyasi yapı buhır" dedi. Kongre iptali istemleri Bu arada, FP kongresinin iptali için yenilikçilerin açtığı davalarda ilginç bir gelişme yaşandı. FP'nin ku- rucu üyelerinden Haa Biner'ın açtığı iptal davasımn dünkü duruşmasında Biner, davadan feragat ettiğini söyledi ve dava reddedildi. Niğde delegesi Faruk Ak- doğan'ın açtığı davada ise davacının mazeretsiz o- larak duruşmaya katılmaması üzerine duruşma yar- gıcı, davanın "müracaata" bırakıldığun kaydetü. tĞNEIİ FTRÇA ZAFER TEMOÇtN Adalet Bakanı,'Yargı zan altında kalmamalı' dedi Türk: Her iddiayı înceliyoruz ANKARA (Cumhuriyet Büro- su) - Adalet Bakanı Hikmet Sami Tûrk, yargınm görevini hiçbir zan altmda kalmadan yürütmesi gere- ken bir kurum olduğunu belirte- rek "O bakundan biz, hâkim ve cumhuriyet savcılanmız hakkın- dakikldialanritizlikleinceUyoruz, gerektiğinde soruşturuyoruz. Biz, mesleğin onurunu korumak için bunu yapıyoruz'' dedi. Türk, ayn- ca yargı kurumunun yaşadığı sı- kıntılar nedeniyle hukuk devleti ilkesırun gerçeğe ne ölçüde yan- sıdığımn tartışma konusu olduğu- nu söyledi. 35. dönem hâkim ve cumhuri- yet savcısı adaylannın kura çekme töreni, Adalet Sarayı Konferans Salonu'nda yapıldı. Adalet Baka- m Türk, kura töreni öncesüıde yaptığı açıklamada, yargı kurum- lannda yaşanan bürün zorluklara karşm yargıç ve savcılarm, görev- lerini büyük bir özveri ile yerine getirdiklerini söyledi. Türk, yargı- nm görevini hiçbir zan altmda kal- madan yürütmesi gereken bir ku- rum olduğunu belirtti. 'Mesleğin onuru korunmalı' Türk "O bakundan biz hâkim ve cumhuriyet savcılanmız hak- kmdaki iddialantitizlikleinceüyo- ruz. Gerektiğindesoruşturuyoruz. Bunlann çoğunun ash çıkmamak- tadır. Ama biz mesleğin onurunu korumak için bunu yapmak zo- rundayız. tnanıyoruz ki hâkim ve cumhuriyet savcılanmız her türtü menfaat Uişldsinden u/ak dura- caklardu-. Onlargöre\1erini yerine getirirken hiçbir konuda önyargı- h ohnayacaklardu-" dedi. Türk şu görüşleri dile getirdi: "Personeün bugünûn ibtiyaçla- ruu karşılayabilecek eğitim düze- yine yükseltilmeleri gerekmekte- dir. Ücretler tatmin edici değildir. Henüz çağm sağladığı teknolojik olanaklardan \ararlanamıyoruz. Ödenek sıkrnüsı had safhada- dır. Bütün bunlann sonucu bir hu- kuk devleti olan Türkiye Cumhu- riyeti'nde uygulamada çok önem- li sorunlarortaya çıkmaktadır. Bu- gün cumhuriyet savcüanmız araç gereç yokluğundan olay yerine gi- dememektedir. Bazen tutuklular aym nedenle gününde mahkeme- ye çıkanlamamaktadır. Personel yetersbdiği bazen çok ciddi sıkm- nlara neden olmaktadır. Bu durum da hukuk devleti U- kesinin gerçeğe ne ölçüde yansıdı- ğmı ciddi tartışma konusu yapar." SlFIR NOKTAS1 /ORAL ÇALIŞLAR [email protected] Yrimaz Güney'in son filmi olan Duvar bittiğinde hepimiz koltuklara çakıl/p kaldık. Film bir cezaevi destanıydı. Daha doğrusu ülkemizdeki cezaevi gerçeğinin evrensel bir dille, Yılmaz Güney diliyle sinema- yaaktanlmasıydı. Film bittiğin- de Atilla Dorsay'la karşılaştık. Atilla, "Filmi üçüncü kez iziiyo- rum. Birgerçeğin en olumsuz yanlannın Cıst üste konması, bana fazla gibi geldi, sen ne diyorsun" diye sordu. Filmin çok sert ve seyirciyt yaralayıcı bir vuruculukta ol- duğu bir gerçek. Atilla'ya Şöy- le dedim: "Filmin sonunda Tuncel'/n okuduğu mektup bugünü anlatıyor. Burdur'da cezaevine sa/dıranlar, duvar- lan kepçe ile yıkarken bir ço- cuğun kolunu kopardılar. Ve- li Saçılık, mektubunda bir gerçeği dile getiriyor. Duvar filmi de bir gerçeğin sert bir üslupla gözümüzün önüne konulması." Atilla Dorsay'la uzun boylu konuşamadığımız için düşün- celerini tam yansıtamamış olabilirim. Ancak, Duvar filmi konusunda önûmüzdeki gün- Duvar Filmi ve Cezaevi Gerçeği lerde yeni bir tartışma başla- yabilir. Filmin, gerçekleri aşın abarttığını söyleyenler çıkabi- lir. Cezaevlerini iyi bilen birisi olarak bana bu filmdeki olay- lar hiç abartılı gelmedi. 1986- 87 yıllannda Üsküdar Paşaka- pısı Cezaevi'nde kalırken ço- cuklann bulunduğu koğuşu daziyaretederdim. Onlann ne kadar kötü koşullarda yaşadı- ğını gözlerimle gördüm. Ce- zaevlerinin en çok eziyet çe- ken kesimi çocuklardı. Aradan 14 yıl geçti; çocuk koğuşlannda ne gibi değişik- lik oldu bilmiyorum, fakat siya- si mahkûmlann başlarına ne- ler geldiğini ve hangi baskıla- ra uğradıklarını ben de biliyo- rum, sizler de biliyorsunuz. Yalnızca iki gündür kendi tanık oldukJanmı anlatsam Duvarf\\- minin bugünün gerçeğini yan- sıtıp yansıtmadığına karar ve- rebilirsiniz. önceki.gün Burdur'da kolu kopan Veli Saçılık'ın annesi te- lefonda ağlıyordu. Veli, Bur- dur"daki felaketten sonra Hay- mana Cezaevi'ne getirilmişti. Koluna protez yapılacağı için iki ay kadar önce Ankara Ulu- canlar Cezaevi'ne nakledildi. Geçici olarak getirildiği için bir hücreye kondu. Annesi ben- den, onun bir an önce Hay- mana Cezaevi'ne geri gönde- rilmesi için yardımcı olmamı istiyordu. Bir hafta kadar ön- ce Cezaevleri Genel Müdürü Ali Suat Ertosun'u aramış ve Veli'nin eğer protezi yapılma- yacaksa geldiği cezaevine gönderilmesini istediğini ilet- miştim. Çünkü Veli'nin bir kolu yok- tu ve hücrede yaşamakta zor- luk çekiyordu. Önceki gün an- nesiyle görüşürken üşüdüğü- nü ve hasta olduğunu söyle- mişti. Annesi endişe içindey- di, dün yeniden aradı. Ben de Cezaevleri Genel Müdürü'nü aradım, yurtdışına çıkmıştı. Veli hastaydı, prote- ziyle ilgili para, Maliye bürok- rasisine takıldığı için hücrede kalıyordu ve o, geri gitmek is- tiyordu. Tam bu işin peşinde koşar- ken Filiz Gülkokuer'in baba- sı telefon etti. Filiz, akdeniza- nemisiydi; Ulucanlar katli- amında ağır yaralanmıştı. Hastanede tedavi sırasında jandaımalar muayene odası- na girdiği için bir süre hiç te- davi olamamıştı. Gebze Ce- zaevi'nde kalıyordu ve iki gün önce ağıriaşmış ve tedavi ka- bul etmez bir duruma gelmiş- ti. Bunun üzerine Bayrampa- şa Cezaevi Hastanesi'ne yat- nlmıştı. Babası görüşmeye çalış- mış, başaramamıştı. Bana geldi. Artık kızının ölümün kı- yısında yaşadığının farkınday- dı ve benim bir yardımım olur mu diye gözüme bakıyordu. Bir çabayla cezaevi yönetimi- ni aradım; bulamadım. İstan- bul Cumhuriyet Savcısı Os- man Talat Berktaş'ı buldum. Durumu kendisine anlattım ve ilgilenmesini rica ettim. Dün yeniden Osman Talat Berk- taş'ı aradım, "Fazla bir sorun yok, durumu iyiye gidiyor" de- di. Yıne de pek tatmin olduğu- mu söyleyemem; çünkü Fi- liz'in durumunun çok ağır ol- duğunu raporianndan biliyo- rum. Onun bu durumda ceza- evinde kalmaması gerekir. Burada yeniden yazıyorum. Cezaevinde sağlık sorunları giderek ölümcül sonuçlar ya- ratıyor. Tedavi olanaklan sınır- lı. Cezaevinde yediği dayaklar sonucu sağır olan bir tırtuklu- ya, bir yılı aşkın bir süredir yurtdışından özel olarak geti- rildiği halde kulak cihazının hâlâ ulaştınlamadığını on gün önce yazdım. On gündür, be- nim özel çabama rağmen he- nüz bir sonuç alamadık. Size, Türkiye cezaevlerin- den birkaç küçük örnek aktar- dım. Halen yaşadığımız ör- nekler bunlar. Duvar filmini bu gerçekler ışığında izleyin. An- kara Ulucanlar'da, Diyarba- kır'da, Ümraniye'de, Buca'da onlarca tutuklu ve mahkûm öl- dürüldü. Duvar filminde 17 yıl öncesinden Ulucanlar'da ya- şananlann kısa bir kesitini de görebilirsiniz. Duvar filmi acı- tıcı bir film. Gerçek de bu za- ten. GLOBAI^OIİTİKÜLTÜR ERGtN YILDIZOĞLU Yugoslayya, IMF ve Dünya Bankası!26 Eylül'de Prag'da sokaklan dolduran eleştiriler karşısında, değişme işaretleri veren IMF ve Dünya Bankası aynı günlerde, Yugoslavya'da 1989-90 ara- sında başlattıklan ekonomik talan ve yağma, sö- mürgeleştirme sürecinin son rötuşlannı yapıyoriar- dı. Yugoslavya muhalefetinin iktidara gelmeden az önce IMF ile imzaladığı "niyet mektubu", IMF ve Dünya Bankası'nın iflah olmayacağını bir kez daha gözler önüne serdi. Bu yıl Davos zirvesinde biraraya gelen dünya elit- leri, küreselleşmeye karşı yükselen dalganın genel bir antikapitalist tepkiye dönüşmesini engellemek için yapılması gerekenleri tartıştılar. Dünya halklan- na, küreselleşmenın toplumsal sorunlannaduyarlı ol- duklanna ilişkin mesajlar vermeye özel çaba göster- diler. Davos toplantısının ardından bu "Davos süre- ci" bağlamında, IMF ve Dünya Bankası'ndan da il- ginç işaretler gelmeye başladı. Her iki kurum da si- vil toplum örgütleriyle ilişkiler kuımaya, yoksulluğun azaltılmasıyla, ekonomik gelişme konulanna önce- lik vermeye başladıklannı anlatmaya başladılar. IMF neo-liberal dogmatizmi bir kenara bırakmaya hazır- lanıyor gibiydi. Nitekim Prag olaylannın ardından göstericilerle ve çatışmalaria ilgili yorumunu, Willi- am Pffaf, dışarda Te/c çözüm devrim" sloganı at- lıyordu, ama içerde reform konuşuluyordu; "devri- me gerek" yok, biraz sabır, reform geliyor, yaklaşı- mı etrafında kuracaktı (Internafonal Herald Tribu- ne'de). Bir IMF sözcüsünün Prag toplantısında dile getirdiği, "özelleştirmeyiideolojidûzeyine çıkarma- mak gerekir" ifadeleri Pffaf'ın tespitlerini destekler nitelikteydi. Küreselleşme sürecinde bir reform, ya- ralan sarma dönemine mi giriyorduk? Aynı günler- de Yugoslavya'da yaşananlara bakarak buna olum- lu bir cevap vermek mümkün degil. ABD tarafindan 100 milyon dolar düzeyinde bir fonla desteklenen Yugoslav Demokratik Muhalefe- ti'nin (Bakınız: ABD Temsilciler Meclisi Serbian De- mocratization Act, HR1064.) ekonomik programı G-17 denen bir ekonomist grubu tarafindan hazır- landı. G-17, merkezi VVashington'da olan Center for International Private Enterprise (CIPE-Ulus- lararası Özel Girişim Merkezi) tarafindan destekle- niyor. CIPE ise CIA bağlantılı National Endovvment for Democracy kuruluşunun bir parçası ('VVashing- ton Post', 21/09/1991, aktaran Chossudovvsky ve Jared Israel, www.tenc.net) 1983'te kurulan En- dowment'in miman Allen Weistein'ın işaret ettiği gi- bi, kuruluşun etkinlikleri "25 yıl önce CIA tarafından gizli yapılan çalışmalann şimdi açıkça yapılmasın- dan ibaretti" (VVashington Post, 21/09/91-age). G-17 grubunun önde gelen isimleri Ousan Vujo- vic, Zeliko Bogetic, Branko Milanovic eski IMF görevlileri. G-17 grubunun koordinatörü ise 1989- 90 döneminde IMF şok politikasını uygulayan Prof. Miladjan Dinkic. Bu şok uygulaması sonucunda ı- ki yılda toplam 2.7 milyonluk bir işgücünün 650.000'i işini kaybetmişti. 1100 sanayi kuruluşu kapanmış, sanayi üretimi yüzde 50 gerilemişti (Prof. Michel Chossudowsky, 1994, "Dismantling Yugoslavia, Colonizing Bosnia" - Yugoslavya'yı Parçalamak, Bosna'yı Sömürgeleştirmek). IMF ve Dünya Bankası, 26 Eylül'de, Prag'da neo- liberalizme ilişkin bir özeleştiri havası çalarken erte- si gün, 27 Eylül'de Bulgaristan'da, G-17 grubuyla düzenlenen toplantıda bambaşka, son derecede katı bir neo-liberal hava çalıyordu. G-17 grubu tara- findan IMF'ye verilen "niyetmektubu" 1989'da Yu- goslavya'ya, 1992'de Rusya'ya dayatılan ve büyük yıkıma yol açan, geçen yıl, Dünya Bankası Baş Eko- nomisti Stiglitz tarafindan şiddetle eleştirilen "şok tedavisinin" hemen hemen aynısıydı. Bugün Yugoslavya'da hükümeti ele geçiren mu- halefet G-17 aracılığıyla, daha seçim sonuçlan bile tam olarak belli olmadan (yoksa önceden belli miy- di?), IMF ve Dünya Bankası'na verdiği niyet mektu- bunda, ekonomide fiyat denetimlerini, tanma ve sa- nayi işletmelerine verilen destek ve yardımlan kal- dırmayı, serbest piyasa koşullannı kurmayı kabul ediyordu. Yine bu anlaşma gereğince sağlık, ulaşım, beslenme, ısınma sorunlanna ilişkin verilen toplum- sal yardım ve desteklerle, yerli işletmeleri koruyan ithalat sınırlamalan kaldınlacaktı. Niyet mektubuna göre NATO bombardımanıyla yakılıp yıkılan kuru- luşlann yeniden inşası NATO ülkelerinden şirketlere verilecek, bu şirketlere ödemeler Paris Kulübü (NA- TO) ülkelerinden alınan borçlaria finanse edilecekti. Aynca niyet mektubu, özelleştirmelerin hızlandınl- masını ve devlet işletmelerinin borç karşılığı satılma- sını ya da doğrudan likide edilmesini öngörüyor. Ay- nca kara ekonomi sistem içine çekilerek aklanacak, Yugoslav Dinan'nda konvertibilrteye, dinara paralel olarak iç ekonomide Alman Markı kullanımına geçi- lecek (Michel Chossudowsky, Jared Israel, 28/09, www.tenc.net - emperor's clothes; Chris Marsden, 7/10, www.wsws.org). Yugoslavya'da yaşananlardan da anlaşılacağı gi- bi, IMF yine bir ülkeyi uluslararası sermayenin, ço- kuluslu şirketlerin kullanımına, toplumsal sonuçlan- na aldırmadan, sonuna kadar açıyor; büyük bir yıkı- mın, yoksullaşma ve işsizliğin önkoşullannı hazıriı- yor. IMF'nin ve Dünya Bankası'nın değişebileceği- ni, bunlann ekonomik alanda uluslararası mali ser- mayenin düzenleme kurumlanndan, siyasi alanda da ABD hegemonyasının araçlanndan öte bir şey ola- bileceğini hayal edenlerin Yugoslavya deneyimini yakından izlemesinde büyük yarar var. istanbul Üniversitesi Sümerolog Çığ'a fahri doktora İstanbul Haber Servisi istanbul Üniversitesi (ÎÜ), Türkçenin bilim di- li olarak gelişmesine kat- kılar sağlayan Sümero- log Muazzez İlmrye Çığ'a "Fahri Doktor" unvanı verdi. Çığ, Kuran, Tevrat ve tncil'deki birçok ko- nunun Sümerlilere ait ol- duğunu belirterek "Ulke- mizdc sivasal sonmlara neden olan kaduuann ba- şörtüsünün bile Sümer mabet fahişelerinin bir simgesi olduğunu tespit ettim" dedi. IÜ Fen Fakültesi'nde düzenlenen törenle ttl Rektörü Kemal Alemda- roğju'ndan unvanını alan tlmiye Çığ, Tanrı tarafin- dan yazıldığına inanılan din kitaplannm hangi et- kilerle, ne şekilde yazıl- dığı gerçeğini ortaya koymaya çahştığını söy- ledi. Sümer mabet fahi- şeliğinin ve aşk tanrıçası tnanna'nın Tevrat'taki iz- lerini aradığmı ifade e- denÇığ, "AzizAta'mızuı istediği doğrumıda, her- hangi birsivasal veya din- sel etkiye kapümadan bi- limsel gerçekleri ortaya koyduğuma inamyo- rum" diye konuştu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle