Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
t
SAYFA CUMHURİYET 11 EKİM 2000 ÇARŞAMBA
14 İ U J \ kuftur@cumhuriyet.com.tr
fierlin
9
de 5. kez düzenlenen Hyatro Festivali'ne çokuluslu gruplar katdıyor
Kültürler arası diyalogGÜNERYÜREKIİK
BERLLN - «Diyalog'\ yaklaşık 15
yıl önce, Almanya'daki 2. ve 3. ku-
$ak gençlerimızin Berlin'de kurduk-
lan, bir "Türk KüMr Topaıhığn."
Amaçlan hiç kuşkusuz, iki değil, ke-
sinlikle üç kültür birikimi arasında'
ibirJiöprü, bir diyalog kurmak ve ya-
Şadıklan çokuluslu toplum içinde,
kimliklerinin beklediği-istediği ge-
Teksinimlere yanıt verebilmek. Onla-
n iyi tanıyorum. Birinci kuşak baba-
lan gibi kahvelerde pişpink oynamı-
yorlar. Hepsi de akıcı Almanca konu-
şuyor. Boş zamanlannı çoğunlukla
Kreuzberg'deki kendileri gibi genç-
lerin açtıklan "yenitip" cafelerde ge-
çiriyor. Almanya'daki kültür-sanat
yaşamım olduğu kadar, köklennin
uzaridığı Türkiye 'deki gelışmeleri de
• elverdiğince izlemeye çalışıyor, kül-
türel kimliklerini özümlemenin yol-
J
lannı anyorlar. Böyie gençlerin sayı-
sı çok değil. Ama var. Diyalog da
• bunlardan.
Yeni kuşaklann kûltûriersentezi
Neden iki değil, üç kültür kümesi
arasında onlar? Cünkü onlar sadece
Türkiye ile Almanya arasında değil,
Berlin'de yeşeren 3. bir kültürün de
etki alanı ıçindeler. 184 ayn ülkeden
insanın yaşadığı Berlin'de onlar, sa-
yılan bir hayli kabank Latin Ameri-
ka diskolanna da gıdiyorlar, Ispanyol,
Portekız kahvelerine, Afrika müziği
çalınan lokallere de uğruyorlar. Bu-
ralajdan arkadaşlar edinıyorlar. Fark-
lı kültürlerden gençlerle diyalog ku-
rabıliyorlar. Ve henüz yeni yeşeren
' Berlin'dekı çokkültürlü toplumunön-
cüleri oluyorlar. Düşünce yapılann-
dave gerçekleştirdikleri etkinlikler-
de bu çokkültürlü yaşamın izlerini
kesin çizgileriyle görmek mümkün.
GencoErkaTCan'üe
* Diyalog'un bu yılki programma
baktığımtzda, bu çokkültürlülüğün
»iomut bir izdüşümünü görürüz. Üç
& «afta sürecek festival programı için-
W ne, Türkiye'den örnekler de var, Ber-
lin'de varlığını sürdüren diğef kültür-
ierden etkinlikler de. Işte Türkiye 'den
&encoErkal ile Istanbul Şehir Tiyat-
tolan. lşte uluslararası kadrosu ile
fBlackSwan" tıyatro grubu. lşte Iran-
|ı gençlerin Almanca- Farsça oynadık-
ALçılışını Genco Erkal'ın 'Can' oyunuyla yaptığı Diyalog Tiyatro Festivali'nde 23 gün
içinde toplam 16 ayn tiyatro, dans gösterisi ve konser gerçekleştirilecek. Festival, îstanbul,
Ankara, Frankfurt, Köln, Berlin ve Kreuzberg'den katılımlarla 21 Ekim'e dek sürecek.
Moğollar ise ilk kez geldikleri Berlin'de festivalin kapanış partisine eşlik edecek.
lan ^GriKüdmlarmMiiviRüyıdan.''
Ve işte yine çokuluslu bir Ensemble
olan "TheaterStrahT ve Kreuzberg'li
Gençlerin kurduğu sözsüz oyun,
"Mim Tryatrosu."
Diyalog Tiyatro Festivali ilk kez
1995 yıiında düzenlenmişti. O za-
man da oldukça kıt parasal olanaklar-
la düzenlenen festivalin açılışını, Nâ-
ztna Hikmet'in "Insan Manzaralan"
ile Genco Erkal yapmıştı. Bu yıl.cla,
azparayla ama biryığın birikim ve
deneyimle düzenlenen festivalin açı-
lışını, yine Genco Erkal yaptı. Bu kez
de büyük bir şair vardı Genco Er-
kal'ın repertuvannda. Can YüceTi,
"Can"ı oynadı Erkal. Kendi deyi-
miyle, kâh Can Yücel oldu şiirîeriy-
le, kâh kendisi, kâh hırçın, asi, ele
avuca sığmaz bir şairi karakterize et-
ti, kâh akılcı, sakin ve hoşgörülü ken-
disini ifade ettı. Zaman zaman da us-
ta şairle, usta tiyatrocu kavga ettı.
Sonra dost oldu ve bir şiir pınan ak-
tı gitti. Berlinli gençler ve genç kal-
mak isteyenler, birdilin zenginliğinin
ve güzelliğinin "gurbetekfe" özlemi-
ni giderdiler.
Mogolların ilk Berlin kooseri
Diyalog Tiyatro Festivali, Îstanbul,
Ankara, Frankfurt, Köln, Berlin ve
Kreuzberg'den tiyatro ve müzik grup-
lannın gösterileriyle 21 Ekim'e dek
sürecek.
Türkiye'den Genco Erkal'ın yanı sı-
ra Îstanbul Şehir Tiyatrolan PavelNi-
fin'in "ÜkEvBik" oyunuyla kanlacak
festiyale. Ankara'dan Bengi Bağla-
ma Üçlüsü, Berlin'den besteci ve şa-
nkcı Hasan Yâksdir ile bir konser ve-
recek. Îstanbul'dan çağnlı Moğollar
da ilk kez geldikleri Berlin'de festi-
valin kapanış partisine eşlik edecek-
ler.
Diyalog Tiyatro Festivali'nde 23
gün içinde toplam 16 ayn tiyatro,
dans gösterisi ve konser gerçekleşti-
rilecek. Oldukça yoğun bir program.
Kreuzberg'in, ismi edebiyatunıza da
Aras ören'in kitabıyla giren ünlü so-
kağı Naunynstr'dekı Ballhaus'da dü-
zenlenen festivalde, Canan Erek iki
dans göstensi sunacak, genç yetenek
Sükvman Boyraz da Viyana aksanı
"mükemmd" Almancasıyla Hefanut
Qualringer'inK
BayKarl"ını oynaya-
cak. Canan Erek, Sabüıa Ferenc'ın yo-
rumladığı dans gösterilennde, Leos
Janacek'in bestelerinden seçilmiş
dört müzik yapıtı ile duygular dün-
yasını konu alıyor.
"Zaman(dısı)''nda ise teknolojinin
agına düşen insanlann "zamankazan-
ma duygusu" anlatılıyor. Süleyman
Boyraz tek başına oynadığı "Bay
KarTda, bir depoda çalışan Karl'ın
aşk, evlilik hayatını, Nazi partisi üye-
ligini, yaşamdan uzaklaşmasını kara
mizah bir yorumla çıziyor.
Yine çokuluslu ve "çok tempohı"
bir ensemble olan Theater Strahl'da
Nk Whitby de "Dirty Disfaes" adlı
sosyal komediyi Abnanca oynaya-
cak. Tiyatrom'un sahnelediği Atfaol
Fugard'ın "Merhaba und Tschüss"
adlı oyununda ise 6O'lı yıllarda ışçi
olarak Almanya'ya gelmiş bir Türk
ailesinin çocuklan ile büiikte yalruz-
lık-yabancılık anlatılıyor, "değişen
nedn-" sorusuna yanıt aranıyor.
Berün'den "NAR" ile Frankfurt'tan
"Dariçe" tiyatro gruplannın ortak ya-
pımı olan ve Almanca-Farsça oyna-
nan *Gri Kadmlann Mavi Rüyabu-T,
kendı ülkelerinde meslekten men edü-
miş. iki kadın hakkında. Berlinli genç-
lerin kurduğu Asmen Tiyatro toplu-
luğu ise festivale FerfaanŞensoy'un bir
oyunuyla katılıyor. "KahramanBak-
kal Süpermarkete Karşr adlı mü-
zdkli oyunda bir kadının süpermarket-
lere karşı mücadelesi güldürü teme-
linde anlatılıyor.
Oyunlardaki, klasik göç sorunlann-
dan, genel gençlık meselelerine ve
kadın haklanna değin geniş bir yel-
pazede yer alan tema çeşitliliği ve
gruplann özgün karakteri, festivalin
zenginliğini simgeleyen etkenler ara-
sında görünüyor.
Titiz ve özverili bir emekle, fakat
daha da önemlisi çokkültürlü yaşam
bilinci ile hazırlanan festival, Alman-
ya'daki göç olgusuna, kültür-sanat
kapsamında örnek gösterilecek ba-
şanlı bir çalışma.
Satır aralarındaki gölgeler: Beden dili
Sahnedeki oyuncunun 'gölgesi' soluğunu seyircininkine katıverir ve tiyatronun büyüsü başlar
AYŞE EMEL MESÇİ
Tiyatro metniyle satır aralanndan fırlayıp
ışıklann altında kendi yerini arayan bedenin
ilişkisi, bir anlamda sözle o söze sahnesel va-
rojuş gücünü katan gölgelerin dansıdır.
Türk tiyatrosunun geleneksel olarak söze,
konuşmaya dayalı bir tiyatro olduğu söylene-
bilir mi? Hem evet hem hayır. Şu sıralar sah-
neye koyduğum "Mafoyununun yazan Toy-
gnnOrbay'ın söylediği gibi, satranç tahtasm-
da kaç kare olduğu, kendinizi hangi taşın ye-
rine koyup baktığınıza göre değişebilir ve in-
sanoğlunun hikâyesi çerçevesi suıırlı siyah-
beyaz karelerden oluşmadığı için, w
ben yu-
kandan bakıp 64 kare olduğunu görebUiriin"
demek her zaman saruldığı kadar kolay olma-
yabilir. Türk tiyatro geleneğine örneğin med-
dah, ortaoyunu, tuluat vb. şehir/ lonca gele-
neğini eksen alan bir perspektiften bakıp bu
geleneğin söze dayalı olduğunu söyleyebilir-
siniz. Ya da bakışmızı daha geniş bir zama-
na ve mekâna yayıp kendinize çıkış noktası
olarak tiyatronun kökenlerini oluşturan ritü-
el ve mitoslan seçebilir, bunlann kırsal ve
kentsel alandaki uzantılanm hem seyirlikler
gibi doğrudan dramatik alan içinde yer alan
gösterilerde hem de dans gibi, sosyal yaşa-
ma yerleşmiş çeşitli seremoniler gibi komşu
alanlarda takip edebilirsiniz.
Kuşkusuz dâha da çoğaltılabilecek olan bu
seçenekler tamamen sizin nerede durduğunuz-
la, yani bugün nasıl bir tiyatro yapmak iste-
diğinizle ilintilidir. Ama her ne olursa olsun,
tiyatro tercihini tarihin içinde temellendir-
meye çalışan her yaklaşım, zincirin bir hal-
kasını bağlıyor ve çağnşım zeminleri anlamın-
da doğru bir yöneliş içine giriyor demektir.
Cumhuriyet gazetesindeki bir söyleşisinde
Türk tiyatro geleneğinin söze dayalı olduğu
saptamasını yapan Ferhan Şensoy'un yıllar-
dır yakaladığı "damar" da bunu gösteriyor
zaten.
Benim tercihim ise tiyatroyu, daha önceki
yazılanmda ele aldığım en geniş "oyun ala-
nı"n;n bir parçası olarak kabul ermekten, bu
alanı paylaştığı diğer sanat dallanyla ılışki için-
de ve tarihsel süreciyle birlikte ele almaktan
yana. Burada söz konusu olan, gündelik ya-
şam dışına taşmış insanın yarattığı "paraJel"
evrenin, yani gündefik dışı varoluşun tarih
içinde biriktirdiği ve kendini sadece kelime-
lerle ifade ermeyen bir "dfl''dir. Bence (bu-
nun altını çiziyorum, çünkü söz konusu olan
tamamen öznel bir seçimdir) çağdaş sahne sa-
'özûn içine
dansın, genel
anlamda beden
dilinin soluğunu
üfleyebilmek için
metne satır
aralanndan
yaklaşabilmek,
sadece görünen
kurguyu değil, yan
anlamlan,
yeni çağnşım
kanallannı
izleyebilmek
gerekir.
Tiyatro metniyle
satır aralanndan
firlayıp ışıklann
altında kendi yerini
arayan bedenin
ilişkisi, bir
anlamda sözle o
söze sahnesel
varoluş gücünü
katan gölgelerin
dansıdır.
natı ölçütleriyle geleneksel birikimin bireşi-
mini yaratmak isteyen bir tiyatro anlayışı,
kendi dilini bu yönde aramalıdır.
Antonin Artaud, tiyatronun tüm ifade bi-
çimleri ve sanatlar içinde, kendi sınırlannı
parçalayabilen "gö^gelere" sahip olma özel-
İiğini koruyan tek sanat dalı olduğunu söy-
ler. Artaud'ya göre, bir görüntünün gerçek-
liğini sağlayan, ona hacim kazandıran ikizi,
yani gölgesidir ve sanat, heykeltırasuı yont-
tuğu mermer parçası içinde bütün dinginliği
bir anda yok edecek o gölgeyi bulduğu ve
özgür bıraktığı izlenimine kapıldığı anda baş-
lar.
Tiyatroda oyuncu sahnesel varoluşunun
gerçekligi, inandıncıhğı olarak da yorumla-
nabilecek bu "gö^eyi" sağlayan ana etmen-
lerden biri, metne ve diğer ifade araçlanna ek-
lemlenerek bir çekim merkezı oluşturan be-
den dilidir. Beden dili bu gücünü sadece me-
kâna yayılan usta işi devinimlerden, akroba-
si gösterilerinden ya da kusursuz piruetlerden
almaz. Başka bir deyişle bu nitelikler beden
dilini, sahnede beden kulanımını tammlama-
ya yetmez. MeyerhoM'a göre, sahnesel hare-
ketin temel ilkesi, oyuncunun en küçük jeste
bile bütün bedenini, bütün iç enerjisini kata-
bibnesidir. Gerçek enerji mekânda dışa vu-
nümadan önce içeride biriktirilen, yani zama-
na yayılan enerjidir ve hareketsizlik anlann-
da, heykelsi bir duruşta ya da iki cümle ara-
sında verilen bir este de, oyuncunun içinde bi-
riktirilmiş o enerjinin gelip iman tahtanızın
tam ortasına çarptığını hissedebilirsiniz: Sah-
nedeki oyuncunun "gölgesi" soluğunu seyir-
cininkine katıverir. Tiyatronun büyüsü zaten
bu noktada başlar.
Beden dili aynı zamanda tiyatro ile dansm
ortak kesişim alanında yer alır. Cok iyi dans-
çılan da asıl ayırt eden, kusursuz hareketle-
rinin yanı sıra, tüm devinimlerine bir "derin-
Bk", dolayısıyla varoluş gücü katan o "göl-
gekndirroe", o biriktirihniş enerji değil mi-
dir? Her iki sanat dahnın da kökenlerine uzan-
dığımızda karşımıza çıkan, aynı ritüeller ve
kozmik düzenle bütünleşmeyi gündelik ya-
şam alanmın dışında (yani "oyun" alanında)
yakalama yönündeki aynı güdü değil midir?
İnsanın soyutlama çabasının öncülü de sayı-
labilecek bu gündelik dışı alanda şiirin ve
müziğin de kökenlerinin bulunması, tiyatro-
nun yararlandığı/yararlanabileceği çağnşım
zeminini ararken üzerinde durulması gere-
ken bir diğer ilginç noktadır.
Ama özellikJe 19. yüzyıldan bu yana dra-
matik sanatta ortaya çıkan "yazıh metin im-
paratoriuğu" bu kesişme alanlannın değer-
lendirihnesinde, örneğin sahnede yazılı met-
nin yorumlanmasıyla dansın birlikteliğini
sağlamakta kimi zaman büyük sorunlar da ya-
ratabilmektedir. Antonin Artaud bu durumu
şöyle betimler: "Tiyatronun sözebu bovun eği-
^ karjomda,insanm kendikendine,tiyatro ken-
di dffine sahip olamaz mı, tiyatroyu üpkı mü-
zik, resün, dans, vb. sanatlar gibi bağunsız ve
özerk bir sanat olarakgörmek boş bir kunın-
ru mudur, diye sorası geüyor." Bu sorunu ya-
zılı metni de reddetmeden asabilmenin bir
koşulu da, sanınm yazılı metnin "kapah",
"tamnmlanmt^" bir malzeme olmamasıdır.
Çünkü sözün içine dansm, daha genel anlam-
da beden dilinin soluğunu üfleyebilmek için
metne satır aralanndan yaklaşabilmek, sade-
ce görünen kurguyu değil, yan anlamlan, ye-
ni çağnşım kanallannı izleyebilmek gerekir.
Belki o zaman gündelik yaşamın bir satranç
tahtasına benzeyen siyahlı-beyazlı kareleri
içine sıkışmış insanm hikâyesi tiyatro sahne-
sinde yeni bir anlam kazanabilir, metinle be-
den dilinin ilişkisi bu çerçeveyi kınp parça-
layabilir.
Tiyatro metniyle satu- aralanndan fırlayıp
ışıklann altında kendi yerini arayan bedenin
ilişkisi, bir anlamda sözle o söze sahnesel va-
roluş gücünü katan gölgelerin dansıdır.
DEFNE GÖLGESİ
TURGAY FtŞEKÇt
Çocukluğun Kentleri
Genç yaşta anı yazılır mı?
Yevtuşenko, otuz yaşında yazmıştı Yaşantım ya
da Erken Yazılmış bir Yaşam Öyküsü'nü. Çünkü ço-
cukluğunu ve ilkgençliğini geçirdiği, artık kapanmış
olan Stalin dönemiyle hesaplaşmak istiyordu.
Roni Margulies de henüz kırfc beş yaşında ama
çocukluk ve ilk gençliğine ilişkin anılannı yazma ge-
reği duymuş: Gülümser Çocukluğum Ardımdan
(Adam Yayınlan).
Krtabı okuyunca gerçekten de yazılan o yıllann ar-
tık anı olduğunu, çünkü bugünle hiçbir bağının kal-
madığını düşünüyorsunuz.
Kitabın ilk sayfalan 1955-1961 yıllan arasında yaz-
Itğa gidilen Bostancı'yı anlatarak başlıyor. Balığa ç»-
kılan, dede-torun yüzlerce kolyos yakalanan Bostan-
cı kıyılan...
Sonra kısa bir geri dönüşle Polonya'da doğan de-
denin îstanbul'a gelip yerleşme serüvenleri.
Nedense Bostancı'yı bırakıp Yeşilköy'e yazlığa
gitmeye başlıyor aile.
Orası da artık bir anı.
"Şimdi Yeşilköy'ün Aksaray'dan pek bir farkı kal-
madı, ama o zamanlar gerçekten köye benzerdi,
her yer boş arsalar ve bakımsız yeşilliklerte doluy-
du, Bizim için sonsuz bir top alanı ve sınırsız birplaj-
dı adeta."
Bütün bir çocukluk ve ilkgençliğin geçirildiği kış-
lık semt olarak Topağacı'nın, bir de okula gidilen Be-
bek'in özel bir önemi var, yazann yaşamında.
Krtabın aslında iki temel iztek üzerinde geliştiğini
söyleyebilirlz: Kent ve aile. Bugün için ikisi de yitik.
Ne o kent kalmış ortada, ne o aile.
Yakın geçmişi anı haline getiren de bu yokoluş, yi-
tiklik durumu.
Yazann anlattığı şeyler neredeyse tümüyle yok ol-
muş. O semtler, o sokaklar bugün de var ama kim-
lik değiştirmişler. Eski arkadaşlannın oturduğu evler,
bugün konfeksiyoncu dükkânı olmuş ya da bir avu-
kat bürosu.
•••
Geçmişinde göçerlik olan bir toplum olduğumuz-
dan belki, böylesi hızlı bir değişim sürecinde yaşa-
maktan yakınmıyor çoğumuz.
Bugün ve gelecek üstüne yoğunlaşıyor hep dü-
şüncelerimiz.Geçmişin sorgulanması, dahası nere-
den nereye geldiğimiz fazla ilgilendirmiyor insanla-
nmızı.
Hepimiz, bugün yaşadığımız ortamlara doğmuş gi-
biyiz.
Oysa geçmiş, kişinin anası babası gibidir. Kişiliğin-
de, yüzündeki çizgilerde, bakışında, duruşunda hep
geçmişin izleri vardır. Benimsesek de, karşı çıksak
da, bize ait bir şeydir.
Günü kurtarmaya yöneldiğimiz son yirmi yılda ül-
kemiz, hiçbir dönemde olmadığı denli yozlaşıp kim-
lik yitimine uğramadı mı?
Kişiliği, bütünlüğü olan kentleri, yeni yapılar için boş
arsa alanlan olarak görmeye başladıktan sonra ne-
leryitirdik? Bunları saymak olanaklı değil. Çünkü bir
bütün olarak kentlerimizi yitirdik
Artık ne îstanbul kaidı, ne Bursa, ne Kayseri, ne
Antep, ne Konya.
Yaşı kırkı geçen herkesin, ben buralıyım, bu SCK
kakta doğdum, burada büyüdüm diyebileceği bir
kent kalmadı. Yerieşimi, yaşama biçimi, kültürü, tü-
müyle başkalaştı.
Sonuçta hepimiz, kendi ülkemizde yaşayan yabart-
cılar durumuna düştük. Başka bir yere göç etmeden,
kendi yurdumuzu, bütun geçmışımizi yok ettiğimiz
bir yere dönüştürdük.
Bu yüzden şimdi toplumca, büyük bir yabancılaş-
manın tedirginliği içinde yaşamıyor muyuz?
Kitap Dünyası Fuarı'na
yazarlar komık oluyor
• Kültür Servisi - Dolmabahçe Kültür Merkezi'nde
Grup Medya Fuarcılık tarafından düzenlenen
'Kitap Dünyası Fuan'na pek çok gazeteci ve yazar
kanlıyor. 15 Ekim'e dek sürecek olan fuar
çerçevesinde gerçekleşecek konferans, panel ve
imza günlerinde Oğuz Aral, Fatoş Güney, Emre
Kongar, Hıfzı Topuz, Erdal Atabek, Atilla Dorsay,
Ali Bayramoğlu, Ayşe Kulin, Aydın Boysan,
Toktamış Ateş, Tarık Dursun, Mario Levi, Zeynep
Aliye ve Jak Deleon gibi ünlü isimler yer alıyor.
Pauf McCartney çizgi film
tanftnmna katıldı
• ROMA (AFP) - Paul McCartney, Arjantinli
yönetmen Oscar Grillo'nun çizgi filmi 'Shadow
Cycle'ın ilk göstenmı için Roma'ya geldi.
McCartney'nin yakın zamanda ölen eşi Linda'nın
üzennde çalışhğı bir müzikal projesinden yola
çıkılarak gerçekleşen film, Roma yakınlanndaki
Genzano'da düzenlenen 'Castelli Animati Film
Festivali'nde gösterildi. Eşinin kendisine haber
vermeden çizgi filmin müziklerini yapmaya
başladığını belirten McCartney, kanser yüzünden
ölen Linda'nın albümü bitiremediğini söyledi.
Filmin yapımcılığını da üstlenen McCartney,
festivale yeni grubu 'Heather Mills'le katıldı.
K Ü L T Ü R t Ç İ Z İ K
K Â M t L M A S A R A C I