Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
11 EKİM 2000 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
17
Zoraki
kitaplar
Adnan Menderes
Üniversitesi'nin
Kuşadası'ndaki
Turizm Işletmeciliği
ve Otelcilik
Yüksekokulu'ndan bir
grup öğrenci yazıyor
"Geçen yıl kayıt
sırasında iki
dönemden oluşmak
üzere 10 milyon lira
bağrş almışlardı... Bu
yıl, kayıt sırasında
ödediğimiz paranın
dökümü şöyle oldu;
ilk dönem için 10
milyon lira bağış,
Ingilizce ve Almanca
kitaplan için 24
milyon lira... 34
milyon lirayı
ödemezsek kaydımız
yapılmıyor... Bizi
rahatsız eden
uygulama, iki
kitabın
parasının zorla
alınması...
Okulun, bu kitaplan
yurtdışından
getirtmesi belki güzel
ama Izmir'de ikinci
elden daha ucuza
bulabileceğimiz
kitaplar varken
bunlann bize zorla
satılması hoş degil...
Hoş olmayan başka
bir durum ise, bu
konuda sorduğumuz
sorulara öğrenci
işlerinden sağhklı
yanıt alamamamız...
Belli ki yaptıklan işin
düzgün bir iş
olmadığının
farkındalar..."
Bektromkf T0fc 0.212,512 05 05 Faks: 0.212^12 44 97
- Yoksulluk sının
567milyon lira olmuş...
"Amma cok para!"
azıya şiir gibi birkaç tümceyle başlayalım:
Herkes şiir yazar ama herkes şair olamaz...
Şiir yazan herkes haklı olarak kendini şair
sanır, ama her şiir yazana şair denmez... Şi-
iri şairler yazar... Ülkemizin yetıştirdiği en büyük şa-
irden biri de bildiğiniz gibi Feth-i Kestanepazarlı'dır.
Kendisine aynı zamanda şair-i azam denir. Şair-i
azam Feth-i Kestanepazariı'nın yazdığı şiirler elden
ele dolaşır, gönülden gönüle ulaşır, nağme olur du-
daklardan dökülür... Aynen son şiirinde olduğu gibi:
Dinliyorum paşalan gurbette, özlemişim/ Dar et-
tiler sılayı bile bana, anlamamıştım/ Her yeri vatan
sanmada meğer aldanmışım/ Her dem zorda kalın-
ca satmak için dini hazırfanmıştım.
Çelme taktılar koşarken ışığa nefes nefes/ Mürid-
lerce yaşatılıp rahat ölmek hayalimdi/ Postaldan çı-
kıyor gibi duyduğum her ses/ Belirsiz duygular sar-
dı, ne olacağım ben şimdi.
Hiç bilmem Kuleli girişinden gönlümün bıktıgını/
Kestanepazarlı
İki de bir usanmadan gösterseler de aştığımı had-
di/ Müridlerin kurtulrfıak için, beni Amerika'ya attı-
ğını/ Uyduranlar münafıktır, olmazsa bakar bana
Suudi.
Gözümün önünde buz gibi biram, doğuyor yine
güneş/ öğrenemedim gitti çok zor Ingilizcede her
hece/ Gündüzler geçmek bilmiyor, yok yanımda bir
eş/ Koynumda ısrtıp büyütüyorum, rahat geçiyor
gece.
Renk çeşidi az burda, üç tanecik beyaz, siyah ve
gri/ Yolda yürürken etrafta zıp zıp zıplıyor memeler/
insanlar iki türtü beyazlar dağıtmış, zenciter desen
serseri/ Hayret, bir papazefendiye bağlı değilmiş
doğanlar, ölenler.
Düz günler tekdüze burda, yamuk günlerse çok
cevval/Amerika'da pazar kurutmuyor, yiyemedim ta-
ze hıyar/ Hap üstü hap yapıyor gençler, kızlar diyor
beni al/Ahh sonbahanmda karşıma çıktı Sue Ellen
ve Ceyar.
Vermiyor zorlasam da bana, zevk, sefa ve hayat/
Perdeleri kapamış uyuyor büyük reis Ulumemeler/
Ümidle ve şevkle koşsam da ona, hayır diyor geç
oldu yat/ Hadi vatanda neyse de, burada da vermi-
yoriar be birader.
Burada da yaşanmaz, abazalığın burada da hiç
yok farkı/ Yollar tozlu, bariar dumanlı, postada ge-
cikiyor zaman/ Ne kadar bağırsa da duyulmuyor
Adnan'dan bura şarkı/ Karadayımı rüyamda gör-
düm, tın tın etti yüreğim bastı hafakan.
Içimdeki ses "Ne b.k yedin" diye bağınyor, dinli-
yorum/ Istikbalim ne olacak diye düşününce, çıkı-
yor ortaya efkânm/ Işık diye geçti ömrüm, dibimi ay-
dınlatamadan eriyorum/ Olsaydı bari dönünce ya-
tarken yanımda dolariarla kanm.
Yüksek Yerilim Hatb
erdincutku@yahoo.coin
Azınlık Lale Devri'ni,
garibanlar Leyla Devri'ni yaşıyor!
Öğrenciler flyatroya gidiyor
Türkiye Cumhuriyeti Aydın Valiliği
Kuyucak Kaymakamlığı'nın 04.10.
2000 tarih ve 563/2177 sayılı oluria-
nnı müteakiben Kuyucak llçe Milli Eği-
tim Müdürlüğü'nden 04.10.2000 ta-
rih ve 563/2178 sayılı yazı ile ilçede-
ki tüm okul müdürtüklerine
bildirifmiştir
Türk gençliğini uyuşturu-
cu ve alkol alışkanlığından
koruma amacına yönelik Kuyu-
cak Ülkü Ocaklan temsilciligince ko-
ordine edilen ve Büyük Dogu Tiyatro
sanatçılarınca sahnelenen "Sıra Kim-
de" adlı tiyatro oyunu 25.10.2000 ta-
rihinde saat 16.00'da ifçemiz çok prog-
ramlı lise konferans salonunda ög-
rencilerimize, yine aynı tarihte 20.30'da
halkımıza sunulacaktır.
Bilgilerinizi, okulunuz öğretmen ve
öğrencilerimize duyurulmasını ve tiyat-
roya katılacak öğrencilerimizin Kuyu-
cak Lisesi konferans salonunda saat
16.00'da tiyatroyu izlemelerinin sağ-
lanmasını rica ederim."
Yazıda bildirilmesi unutulan husus-
lar ise şöyledir:
Madde 1: Işbu vesileyle Ülkü Ocak-
lan'na kaydedilecek öğrenciler için
gerekli işlemler konferans salonu önün-
de yapılacağından, oyunu izlemeye
gelenlerin yanlannda ikişer fotoğraf,
nüfus cüzdanı sureti ve ikametgâh
senedi bulundurmaJan rica olunur.
Madde 2: Oyunu izlemeyen öğren-
ciler tespit edilecek ve titreyip kendi-
lerine dönmeleri için gereği ders sa-
atleri içinde yapılacaktır.
Türk Gençliği'ne
BURHANEDDtN AKDAĞ
Avukat, Eski Sakarya
Mületvekili
Ben Ankara Hukuk Fakülte-
si'ndeki öğrencilik yıllarımda
tam beş kez Atatürk'ün Bü-
yük Nutku'nu okudum. Kur-
tuluş Savaşı'na dair yazılan
bütün eserleri takip ettim.
Ben Istiklal Savaşı'nda Ismet
Inönü, Halide Edip ve Kazım
Paşa'yı Ankara'ya kaçışların-
da Hendek'te misafir eden
Hurşit Bey'in torunuyum. Ba-
bam Faik Akdağ onlara hiz-
met ederken Ismet Inönü ve
Kazım Paşa pelerinlerini çıkar-
dıklannda kırmızı ve ay-yıldız-
lı apoletleri görünce hayran
hayran onlara bakmaya baş-
lamış, bunu gören Ismet Inö-
nü, "Genç... genç... buapolet-
lerin dışı seni, içi bizi yakıyor"
demiştir.
Babaannem Havva da bu
misafirlerin dağarcığından çı-
kan peksimetleriçin "Birada-
mtn kafastna vurulduğu takdir-
de taş gibi adamı öldürûr" der-
di.
Istiklal Savaşı bu şartlarda
kazanıldı.
Kuvayı Inzibatiyetaraftarla-
rı, Ismet Inönü, Kazım Paşa
ve Halide Edip Adıvar'ı Kere-
mali Dağı'ndan Ankara'ya ka-
çırdığımızı duyunca, Hurşit de-
demin ve onun kayınbiraderi
Imamzade Ali Bey'in bütün ev
ve samanlıklarını yakmışlardır.
Ben Celal Bayar ve arka-
daşlarının Atatürk'e inanma-
dıkları, onun laiklik prensiple-
rine ihanet ettikleri kanaatine
vardım. Bu yüzden 1950 yılı-
nın altıncı ayında, avukatlık
belgemi o tarihte aldığım için,
Cumhuriyet Halk Partisi'ne
genç bir avukat olarak katıldım.
1951 yılındagençlikkolubaş-
kanı, 1953 yılında da ilçe baş-
kanı oldum.
Adnan Menderes Meclis'te
milletvekillerine, "Siz isterse-
riz bu memlekete hilafeti bile
getirebilirsiniz" diye nutuk çe-
kiyor, Istanbul'da sokaklara
dökülen binlerce genç polis
coplanyla tartaklanıyor, genç-
lerZiverbey Köşkü'nde işken-
ce görüyordu. Son zamanlar-
Oa kurulan Tahkikat Komis-
yonları ile vatandaşların evle-
rı mahkeme karan olmaksızın
aranıyor ve vatandaşlar mah-
leme karan olmaksızın tutuk-
lanıyordu. 1960 ihtilaline 15
gün kala, Istanbul Rami Kışla-
s'ndan askerler tarafından sa-
Iverilen Zonguldaklı 27 üni-
>ersiteli genç, Sakarya Arifi-
^8'den otobüs ile gece saat
fcirde geçerken beyaz kâğıt
tzenne yazdıklan "Hürriyet is-
t/oruz" pusulalannı yollara at-
nalan nedeniyle Hendek'ten
^svrilerek Dilmen Oteli'nde ha-
psedilmişlerdir. Aynı gece sa-
•& üç sularında, Hendek, Sa-
(anca, Akyazı, Karasu ve Gey-
^e ılçe örgütleri ve yüzlerce
natandaş Dilmen Oteli'ne gel-
miştır. Ertesi sabah yapılan du-
mşmada asliye ceza hâkimi
•smail Hakkı Eşrtek huzurun-
«a Sakarya il örgütü avukat-
Ihi.yaptklan savunmada "Hür-
riyet istemek suç değildir...
Eğerbu ülkede özgüriük iste-
mek suç ise bizi de tutuklama-
nız gerekecek, çünkü biz de
hürriyet.. hürriyet. hüniyetis-
tiyorvz" demişler, hâkim de bu
savunmayı haklı bularak genç-
leri beraat ettirerek serbest bı-
rakmıştır.
1960 yılında Demokrat Par-
ti'nin iktidarına son vermek
için kışlalanndan çıkan Ekrem
Acuner, Mucip Ataklı, Eme-
nullah Çelebi, Ahmet Yıldız,
Numan Esin, Suphi Karaman
ve diğer Milli Birlik üyeleri, Türk
gençleriyle el ele vererek bu
devrim hareketini gerçekleştir-
mişlerdir. Milli Birlik üyelerinin
hepsi Atatürkçü, laik cumhu-
riyete inanmış genç subaylar-
dır. Yapılan 1961 Anayasası
bir devrim anayasasıdır.
1980 ihtilal mensuplarının
ilk yaptıklan, Ekrem Acuner'in
dediği gibi, Atatürk'ün kurdu-
ğu Cumhuriyet Halk Partisi'ni
kapatmak, bu partiyi seçime
sokmayarak bölmek, 1960 ih-
tilalini yapan kendi sınıf arka-
daşlanndan Halkevleri Başka-
nı Ahmet Yıldız'ı da tutukla-
mak olmuştur. Bu ihtilal, demir-
yollarını "komünist icadı" ola-
rak ilan eden, kitap olarak Tek-
sas-Tommiks okuyan, kırsal
kesimden oy almak için hazi-
ne ve şahıs arazilerini halka
yağma ettirmek için tapu tah-
sis belgeleri çıkaran, "Benim
memurum işini bilir" diyerek
rüşveti devlet katına taşıyan
bir cumhurbaşkanı olan Tur-
gut Özal'ı bu memlekete he-
diye etmiştir.
1980 ihtilali, Birinci Dünya
Savaşı'nda Türkiye fabrikala-
rını ve tersanelerini ele geçire-
meyen dış güçlere, "özelleştir-
me" adı altında ve IMF'nin akıl
hocalığı eşliğinde yeraltı ser-
vetlerimizi ve fabrikalarımızı
haraç-mezat satan partileri
meclise sokmuştur.
1980 ihtilali, Bahçelievler'de
7 TlP'li üniversite gencini zin-
cirle boğan, Türk-Kürt düş-
manlığını körükleyen, şehit ce-
nazelerini siyasi amaçlan için
kullanan, kuzu postuna bü-
rünmüş kurdu parlamentoya
sokmuştur.
1980 ihtilali, özelleştirme ve
globalleşmeyaygaralan altın-
da memleketin fabrika ve ter-
sanelerini satan, tahkim ka-
nunlan çıkaran, "Tarikatlann
da iyisi vardır" diyen, Devlet
Güvenlik Mahkemesi'nin hak-
kında tutuklama karan verdi-
ği Atatürk düşmanı bir tarikat
lideri için üzülen, politikaya
atıldığından beri dini siyasete
alet ederek laik cumhuriyeti
yıkmak için uğraş veren eski
bir parti başkanını hapisten
kurtarmak için anayasa deği-
şikliği isteyen (Anayasa kişi-
ler için değil, kamu yararına
değiştirilir) ve ahiret yolunda ka-
nat çırpan güvercini de parla-
mentoya sokup devlet yöne-
timini ona teslim etmiştir.
Ey Türk Gençliği. Atatürk bu
vatanı sizlere emanet etmiştir.
Atatürk'ü anlayın ve onun mec-
lisinde ve partisinde görev al-
mak için çalışın...
KİM KİME DUM DU3VIA BEHÎÇAK behicak@turk.net
ÇtZGlLlK KÂMtL MASARACI
t
1
*? •
-. *" * *' .
1/ ' j
- V. „•
HAKBİ SEMİHPOROY semihporoy@yahoo.com
KEDl LEVO APTVUKA
EDCCBK WR»ey yoK ÇOOJKUMS9OCUKUMZ AnSACtfÇlNrZ MAVI
a. neMoiM ONUMOE PURUNCA eu
seKt
TARtHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 11 Ekim
BİR İA/AGNER NAYRANIBE5TBCL
BUGLİKJ,
72 »IŞ'HM ĞCPÛ- S&4HMS VE
Ş AGOS/HD/tK/ MÜCADELEMU DOGUKTA
OLPUĞU S/eALHR VİYAtJA'YA yESLEŞEU SOJCk:A/£/e,
KIS-A sû/eeoE çtAAÇeıcLEK/ ûzeıe'Ate ii
ÇJJMKÜ 8RAHMS sevGIS/U/AJ
O WAGNE/Z HAYeAUf gıf> SESTBC/yOl. HELE
FONİStME "yAf/OGME/i S£NfONiS>
ÛÛ YOi.
özsü svoa
-/ yf^C^SfMAMAZD/. BÜTIJtJ SUAJ-
LAHA KAEÇIN, Y(LLı4G SOA/eA StLE BGUCKMEie.
ıçifj "AhicAic Beerwovetj 'oAU SOMBA IKUNCJ
SAYIU4BiL£C££ S/fi. SSA/fiCM// USTrtSf" &YEAJ MÜ-
ZİK
PANO
DENtZ KAVUKÇUOGLU
ÖfcinmüYoksaYaşammı
Rastlantı Olan? ;
Dostum, ressam Utku Varlık'ın geçen pazarte-
si akşamı Yakup'ta gülerek "Yahu şunu birokusa-
nal" diye uzattığı gazete kupüründe yer alan ha-
berin ilk bakışta insana ilginç gelen bir yanı yoktü.
"Kimin, kimi niye vurduğu belli değil!" deniyordu
başlıkta. Biz, Türkiye'de yaşayan Türkler, Utku gi-
bi yurtdışında yaşayanların aksine, bu tür haber-
lere alıştık... Çünkü burada insanlar eğer yaşlılık-
tan yataklannda ya da bir trafik kazasından sokatî-
ta ölmüyorlarsa, mutlaka beklenmedik, ama aynı
zamanda da bilinmedik nedenlerden ölüyonardı. b\i-
ğünlerde av tüfeğiyle, tabancayla havaya ateş et-
mek geleneği son yıllarda gözle görülür bir değj-
şim göstermişti sözgelimi. Av tüfeğinin yerini ön-
ce makineli tüfek almış, sonra bu da yetmemiş, 6ir
atışta birtankı havaya uçuracak güçte roketler atıf-
maya başlanmıştı. Siyah takım elbiseli, parlak ayaft-
kabılı genç ağaların nasıf roketatar kullandıklarinı
televizyonlardan izliyorduk...
Köylüler meydanda biryandan halay çekiyoriai-,
biryandan da içlerinden, ağalarının ayağı kayma"-
sın diye dua edfyorlardı. Ağa bir sendelese köyün
yansı gidebilirdi... Ama bu yine de "n/ye"si belli olân
bir katliam olurdu... Bir süre önce de Türkiye Bü-
yük Millet Meclisi'nde bir milletvekilinin odasında
bir "kurşun" olayına tanık olmuştuk. Kurşun oda-
da, çiçek arayan arılar gibi havada kavisler çiz§-
rek dolaşmış, sonra kendine bir yer bulup saplafı-
mıştı... Olümsüz kapanan bir olaydı... Avrupa'da
kazandığımız her futbol zaferinin ardından sokak-
larda, apartman balkonlannda cesetlertoplanıyor-
du. ölüler "niye" öldüklerini bilmeseler de biz biH-
yordukonlann "niye" öldüklerini... Milletvekilleri, çe-
teciler, emekli polis müdürleri gibi ünlü türkücüler
de otomobillerinin bagajlarında silah taşıyorlardt.
Otomobil bagajında silah bulundurmak, yedek laş-
tik, ışıldak, lokma takımı bulundurmak kadar "do-
ğal"dı onlar için. Yakalandıklannda pek şaşınyor-
lar, "bunda ne varsanki" gibisinden mimiklerle ka-
meralara poz veriyorlardı...
Bir çay bahçesinde otururken "sürpriz" bir kur-
şunla ölebiliyordu insanlar... Ya da biralışveriş mer-
kezinde dolaşırken başkasının topuğu için düşü-
nülmüş bir kurşun gelip sizin bacağınıza saplana-
biliyordu... Geçenlerde birşarkıcıyı ayağından kur-
şunlamışlardı. İki hafta sonra kurşunu sıkan yaka-
lanmıştı. Genç bir adamdı. "Kurşunlanması gere-
kiyordu, kurşunladım!" diyordu. İnsana, "n/ye"so-
rusunu üsteletmeyecek kadar kosin bir tavrı vardı
kurşuncunun... Duyduğunuzda 'Af&rin aslanım!" öe-
mek geliyordu içinizden bu kesin tavırlı nişancıya!
Öyle ya, olay anında siz de oradan geçiyor olabi-
lir, delikanlının eli titreyecek olsa, "bokyoluna"gi-
debilirdiniz!
Utku Variık'ı güldüren haber, bir duruşma habö
1
-
riydi. Davacı bir turizmciydi. Bir süre önce kurşuh-
lanmış, biri "kalbinin ikisantim altında" olmak üze-
re "tam altı isabet" almıştı. Yaşaması gerçekten bir
"mucize" idL Kendisini, bu arada kendisi de öidtif-
rülen eski iş ortağının kurşunlattığını söylüyordu.
Tetikçilikle suçlanan kişi yakalanmıştı. Hakkında
20 yıl hapis isteniyordu. İlginç bir savunması var-
dı tetikçi zanlısının... "Ben", diyordu, "davacıyı d/a,
beni azmettirdiği söylenen kişiyi de tanımam... Olay
günü, K. isimli birine afes ediyordum. Sanıyorum,
mermilerin sekmesisonucuyaralandı davacı!,." Ut-
ku'ya hak vermemek elde değildi. Insan bu habe-
ri okuduğunda önce bir an duraksıyor, sonra gül-
meye başlıyordu... Farklı bir "masumiyet" anlaytşı
vardı tetikçi zanlısının. Olayı, olay yerini gözünüzr
de canlandırmaya çalışıyordunuz. Genç adam tam
birini öldürmeye çalıştığı sırada araya başka biri gj-
riyor, seken kurşunlaria altı isabet birden alıyordu!
Baştan aşağiya "bokyolu" yöntemine dayanıyor-
du tetikçi zanlısının savunması. Haberde insanı
güldürecek o kadar çok şey vardı ki... 7
Belki de kendimize, kendi durumumuza gülüyor-
duk aslında... Ölümün mü, yoksa yaşamın mı rast-
lantı olduğunu bilemediğimiz bir noktaya gelmiş-
tik. Bizden başka herkes silahlıydı. En olmayacak
yerlerde, cezaevlerinde bile insanlar tabancalarla
vuruşuyorlardı... Hiçbir yerde güvencemiz yoktu.
Tepemizden, sağımızdan solumuzdan kurşunlar
geçiyordu... Korkuyorduk. Bok yoluna gitmekten
korkuyorduk. Hayatianmız ne kadar ucuzdu bizirn^
Ne kadar ucuzlamıştık biz... A
Faks:0212-723 84 97 >^
(e-posta: dkavukcuoglu@tuyap.com) ;.
B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN
1 2 3 4 5 6 7 8SOLDANSAĞA:
1/ Doğurması
yakın gebe. II
Yararlı, iyi ve 2
güzel işler. 3/ 3
Lantanitler
gnıbundan bir
element... Ro- 5
manya'nınpla-
ka işareti. 4/
Yapma, etme...
Unvan. 5/ Yü-
reğin gevşeyip
kasılmasından
ileri gelen kımıldanı-
şı... Akarsu kıyısında 1
bulunan ağaçlık 6/ Gü- 2
müşbalığının küçüğü...
Tümör. 7/ Bir cetvel 4
türü... Karagöz ve or- 5
taoyununda Rum tiple-
mesine verilen ad. 8/
Su kıyılannda yaşayan
dalıcı bir ördek cinsi.
9/ Rütbesiz asker... Mi-
marlıkta, sütun ya da ayaklann taşıdığı kemer sırası
ve bu kemer sırasuun sağladığı üstü örtülü geçit.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Etkinlik. 2/ Hawaii Adalan'na özgü, gitara ben-
zer dört telli çalgı. 3/ Aksaray ilinde, Bizans döne-
mine ait pek çok dinsel yapının bulunduğu ünlü va-
di... Tıpta en gelişmiş görüntüleme tekniğinin kısa
yazılışı. 4/ Demiryolu... Giysi. 5/ Mezopotamya'da
kurulmuş eski bir krallık... Harman savurmaktâ kul-
lanılan çatal biçiminde tanm aracı. 6/ Hayvan yiye-
ceği... Çatı kirişi olarak kullanılan ve kiremitlerin al-
tınadöşenenincetahta. 7/Entasa zaman süresi... A-s-
ker... " — gelicek cümle eksikler biter"' (Yunus Env
re). 8/ Asya'da bir çöl. 9/ Orkinos da denilen bir ba-
lık... Güney Afrika Cumhuriyeti'nin para birimi. *'