Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET 10EKİM2000SAU
J. U J \ [email protected]
SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL
Karasu ve FriePden ild 'üçlü'Ankara'da tiyatronun yüzü solgun-
dur nıcedır. Başkentı bir dolu sahne-
siyle egemenliği altında tutan Devlet
Tiyatrolan 'nda yaşanmakta olan kav-
jganın örseleyıci etkısi geçen yılın he-
'tnen tûm oyunlanna sinmiştir. Yenı
Tcurulan özel topluluklar (Tiyatro Çi-
şenti ve Tiyatro Tuna) henüz kimlik-
•lerinin damgasını vuramadan sezon
bitmiş, Istanbul topluluklannın par-
lak oyunlarından pek an Ankara'yı sar-
salayabilmiştir. Durmadan kan kaybe-
den Ankara Sanat Tiyatrosu'nun kad-
rosuyla, oyun dağanyla hızlı bir ye-
nıden yapılanmaya, tiyatromuzun ta-
nhıni belırleme gücüne yeniden ka-
vuşmaya büyük gereksinimi vardır.
2000 Ekim'inin ortasında yeni tiyat-
ro dönemi henüz ivme kazanmamış-
tır.
Durum böyleyken, Aksanat Pro-
düksiyon Tiyatrosu uğradı başkente.
Ankara Sanat Tiyatrosu'nun küçûk
saJonunu dört gün boyunca dolduran
yaklaşık bin seyirci için artık yeni ti-
yatro dönemi başlamıştı.
Biliyorsunuz, etkinliklerine 1995
oyılında başlayan Aksanat Prodüksiyon
•Tiyatrosu ılginç bir "oda oyunlan"
• ğeleneği yeşertti. Önce "Abelard ve
Hdojse". ardından "Alacakhlar", son-
ra da "Molly S." ve "Sevilmek" oyun-
lanyla her yılın ödüllerinı toplayan
bir topluluğa dönüştü.
. Toplulugun yönetmeni Işü Kasa-
poğiu. oyunculan TDbe Saran, Cü-
neyt TüreL, son üç oyunda da Köksal
Engûr. Çevre tasanmını Duygu Sağı-
roğlu yüklenmış, Zeynep Ava da çe-
virilenni eksik etmiyor. Zaman için-
de başkalan da kaülacak kuşkusuz. îşin
güzel yanı, bu sanatçıJar Aksanat'ta
yalnızca "yapım" düzeyinde buluşu-
yorlar. Aynca başka tiyatrolarda da ça-
hşmalannı sürdürüyorlar. Ancak, Ak-
sanat'ta buluştuklannda özel bir iş
yapıyorlar. Yönermenliğin, çevre ta-
sanmcıhğının, oyunculuğun inceliği-
ni kotarma yolunda kenetleniyorlar.
Beş yıldır sûregelen bu hoş serüve-
nin bir tıkanma noktasına ulaşabile-
ceğini de göz ardı edemiyorum. Ne
denli duyarh, ne denli ayırtılı (nüans-
h) olursa olsun, aynı oyuncularla, ay-
nı "ysüan çekim" ilişkılerin sergilen-
diği bir tiyatroculuk eylemi klişeleş-
meye dönüşebilir. Ne denli düzeyli
olursa olsun, tiyatroyu oluşturan öğe-
ler ymelenince sıkıntı verir.
î'MoDy S.', Görmeye Dair...
Üç oyun kişisinin bîrbırlerine değil
de seyirciye oynadıklan "MoUy S."i
izlerken bu duyguya kapıldım. Sa-
cpn-Türel ikilisinden 1995'te izlemiş
olduğumuz "Abelard ve Heloise"e
(durum, olay, ilişkiler, kışiler açısın-
dan) hiç benzemese de Irlandalı ya-
zar Brian Friel'in bu oyunu, önceki
oyunla pek çok koşutluk ıçenyor Geç-
mışte yaşanmış, çıkmaza girmiş, oyun
kişıleri üstûnde derin izler bırakmış,
geçmişin acısını "şimdPde yaşatan
bir olay; ve oyun kişilerini (oyuncu-
1
lan) sahnede karşı karşıya getirmeyen
ilişkilenn dennliğini seyircinin *tüm
B
ü
izleyerek algılama gerekliliği. Bir çe-
şit "anlatma". "anlaürken, anlafıia-
nın tüm derinliğüıi yaşama " tiyatro-
;SU. Ama, iki sahne olayında da yine-
•Senince, biçimsel şaşırtıcılığını yitir-
V öiği için büyüsü azalan bir anlatıma
1
^tutsak kalma tehlıkesı doğuyor.
* j Karşımızda yine çok özenli, çok
t^tiuyarlı bir çalışma var. Brian Friel'in
tJcişüeri de, konusu da özgün. On ay-
biıkken kör olmuş ve dünyayı dokuna-
Pjpk. koklayarak, (olabildiği durum-
h^jarda) tadarak, kulağıyla duyarak ta-
l •nnnayıbaşarmışkendisiylevedünyay-
|_ la 41 yaşma dek banşık kalmış bir
t" kadm (Molly). Olanaksızı başarma
£ yolunda engellenemez güdüleri ve
£_enerjisi olan, her tuttuğu elinde kalsa
da iyimserliği tükenmeyen, başansız-
lık arsızı kocası Frank. (Molly'nin
görmeyen gözlerini gördürme çaba-
sı da onun yaşama çizgisinin bir par-
çası olacak.) Bir de mesleğindeki ve
özel yaşamındaki parlak gûnleri ge-
ride bırakmış, yenı atılunlarda üşen-
geç, içine kapanık, sakıngan ve çekin-
gen Dr. Rice. (Frank'in girişimiyle,
Molly'ye yaptığı göz ameliyatının ön-
cesinde ve sonrasında sınırsız kaygı-
lar yaşasa da, kendisıyle gururlanabi-
leceği birkonumu yakalayamayacak.)
Ve kendi kendisıyle banşık Molly,
önce onun dünyasına girip, sonra yi-
ı ne kendi yalnızlıklanna dönen bu iki
"başansız" adamın kurbanı olacak.
p •Ameliyat öncesinde kucakladığı dün-
yaya uzak düştüğü gibi, ameliyat son-
rasında yanm yamalak "gördüğü"
dûnyaya da hep yabancı kalacak. Kor-
kunç birbunalım... Çûnkü görmek, bil-
mek değildir. Görmeyi öğrenmenin ıse
körlükle ya da gözü görür olmakla
bir ilişkisi yoktur. Molly 40 yıllık ya-
şamı boyunca öteki duyulanyla gör-
- meyi öğrendıği dünyayı, hayal meyal
.gördüğü ama hiç tanımadığı, kendi-
sıne de yavaş yavaş tanıma fırsatı ve-
rilmeyen dünya karşısında yitirecek.
Oyunun merkezindeki Molly, Til-
be Saran'ın yorumuyla belleklere ça-
kılıyor. Kişisel bütünlüğü parçalanmış
Molly'nin, yakınmadan, duygusal fır-
tınalara yakalanmadan, onu "görme-
Lksanat Prodüksiyon
Tiyatrosu, 14 ili kapsayan bir
turneyle 'Molly S.' ve
'Sevilmek'i seyirciye taşıyor.
Oyuncu, yönetmen
ve seyirci olarak öğreneceğimiz
çok şey var bu çok
ödüllü iki yapımda.
Fırsatı kaçırmayalım.
yezoriamak" yoluyla yalın "kör" ya-
şamını değıştırmeye çalışanlara si-
tem bile etmeden dile getirdiği dram...
Saran, Molly'nin insan olarak yaşa-
dığı trajediyi, yan çılgın bir kadının
komedisiyle buluşturarak ulaştığı de-
rinlikten sesleniyor seyirciye. Koca-
sı Frank'i oynayan Köksal Engür ise.
aklı kendinde, çılgın ve sevimli serü-
vencinin (Molly olayını da içeren) ba-
şansızlıklannı, hiçbir deneyimden
ders almadığını gösteren, iyi niyetli
vurdumduymazlığını tek başuıa ser-
gilerken, soluklu oyunculuğun doruk-
lanna vanyor.
Sığınacak hiçbir duygusal -noktası
ohnayan, en küçük bir tökezlememn
sıfıra indirgeyeceği, hızlı anlatıma da-
yalı bir rolde, bugüne dek sahnede
yaptığı bir dolu iyi işin en iyisini ya-
pıyor. Soluk kesiyor. Brian Friel'in
çok da ilginç kılamadığı Dr. Rice ro-
lü ise, oyunun da Cüneyt Türel'in de
hızını kesmış görünüyor. Türel rolü-
nü, "düşünmeden eyleme gcçen"
Frank'le, her eylemin öncesinde ve
sonrasuıda düşünmekten bitkin dü-
şen Dr. Rice arasındaki karşıtlığı be-
lirleme yolunda algılamış. Bu neden-
le de ister istemez "renksiz'' bır yo-
rum söz konusu.
'Sevilmek' dile kolay
"Mofly S."in hemen ardından "Se-
vümek"i izlediğinizde, yazarlık, yö-
netmenlık, oyunculuk açısından fark-
lı bir tiyatro ortamına giriyorsunuz.
Büyük Usta Bilge Karasu'nun
1950'lerde tek perdelik bir "radyofo-
nflt" oyun olarak yazdığı "Sevamek",
duyarlığınıza keskin bıçak darbeleri
vuran yaman bir sahne olayı olarak kar-
şınızda. Karasu'nun qyun mctm üç
ses (soprano, tenor, bariton) için ya-
zılmış bir "fiçlû" niteliği taşıyor. Ses-
ten sese geçen, üç ses arasındaki eş-
zamanlı çatışma yoluyla ilişkilerin en
gizemli, en dokunulamayacak nokta-
lanna ulaşan bir oyun. İnsanlar var
olduğu sürece yaşanacak, yaşandığı
sürece de hep bunalım noktalannda
dolaşacak, insan duyarlığını tutsak
etmiş ilişkiler. Aksanat'ta daha önce
aynı oyuncularla sunulan "Alacakb-
lar"ı andıran, ancak anlam çapı Strind-
berg'in oyununu kat kat aşan bir me-
tin.
Esin (Tilbe Saran), Sinan (Cüneyt
Türel) ve Ercan (Köksal Engür)... Bu
kez bizim dünyamızdan insanlarla
karşı karşıyayız. Sinan, Esin'le evli.
O gün, Sinan'm eski arkadaşı Ercan,
Sinan evlendikten iki yıl sonra ilk kez
çıkageliyor. Esin'le ilk kez tanışıyor.
Eski düzenın yenı düzene karşı hazır-
ladığı bır saldın deyin ısterseniz bu bu-
luşmaya. Hem Esin huzursuz, hem
Ercan. Onlar iki düşman. Sinan uğ-
runa, Sinan'ı bir seçime zorlama uğ-
runa birbirlerine çekıcı görünjnjeyi
deneyecek denli tudcufu veTiırçîn! Si-
nan ise "onun sevgjsinde daha çok
haksahibiokluğunusaMinan'" iki kar-
şrt gücün arasında, "eski" ve"yeni" ara-
sında, "yaşanmış olan'la Şaşanmak-
ta olan" arasında "scçünyapamadan"
sıkışıp kalmış. Yaşamış ve yaşamak-
ta olduğu iki ayn (eski ve yenı) yaşam-
da belirleyici rol oynamış, ama onun
önce biriyle, sonra da ötekiyle paylaş-
tığı iki ayn yaşama ait olan bu iki in-
sanı, ne aynı sevgi çemberi içınde bu-
luşturabilir, ne de kendisinden "talep
edüen" sevgiyi bölüştürebilir. Çün-
kü, öteki ikisi sevginin tümünü isti-
yor.
Işıl Kasapoğlu "ses" için yazılmış
bir oyunu, görselliğin ön düzeye çık-
üğı bir sahne olayına dönüştürerek,
"Molly S."te geri düzeye çektiği yö-
netmenliğini öne çıkanyor. Oyuncu-
lann mimik, jest ve hareketlerini ya-
kın plana getirip, "söz"ü oyunculann
görüntüsüne (mimik,jest ve hareket-
lerine) hizmet eden bir işlevde don-
durmuş, "Söz"ü, zaman zaman mik-
rofondan dile gelen "içsesler''e dönüş-
türmüş. Sonuç olarak da, sahnede bir
saat boyunca gösterilen gerilimin bo-
ğuculuğunu "ses"ten çok "görûntû"
belırliyor.
Genellikle alışık olmadığımız bir
seyircilik yaşantısı oluşuyor böylece.
Bir oyuncu "söz" almışken, yalnız
onu izlemek yerine, aynı anda öteki
oyunculan da izlemek zorundasınız.
"Söz"ün ötekilerce dinlenirken nasıl
birtepki (nasıl birkızgınlık, korku, acı)
uyandırdığını kavrayabilmek için. Eş-
zamanlı bir izleme ugraşına girmez-
seniz, Bilge Karasu'nun metninin de-
rinliğini de kaçınyorsunuz.
Işıl Kasapoğlu, temelde gerçekçi
oyunculuğu öngören, ama gerçek ya-
şamın kriz noktalannda da ulaşılan
"grotesk" aşamalan belirleyen bir yo-
rumla, hareketin ve sahne araç gere-
cınin kullannmnda yer yer "şiddet"i
imlerken, "söz" düzeyinde "işîtselşid-
deti"(bağırmayı), "görüntû" düzeyin-
de "görsel şiddeti" (karşılıklı itişip
kakışmayı) engelleyerek sıradanlığı
saf dışı bırakıyor. Böylece, "sör" ve
"görüntû"nün sürekli bir diyalektüc
ilişki içinde buluşup aynşmasını sağ-
layarak, oyun metninin anlam kat-
manlanna ulaşıyor.
"MoDyS."te becerilerini "soto" (tek
başuıa) yorumlarda deneyen oyuncu-
lar, bu kez her saniyesi tartımlanmış,
soluk soluğa bir yaşantı paylaşımı
içindeler. Bu kez merkezdeki oyuncu,
Sinan'ı canlandıran Cüneyt Türel. iki
"sevgi avası"nın arasında kalnuşlı-
ğıyla, çözümsüzlüğün sıfir noktasına
ulaşmışüğı oynarken, sahne yaşamı bo-
yunca karşılaştığı belki de en zor rol-
İe karşı karşıya. Türel, Sinan'daki yo-
njmuyla oyunculuk sçrüveninde bir
doruk yakahyor. Tılbe Saran ile Kök-
sal Engür, her zamanki gibi "nçWi"yü
"0910" yapan gerekli kusursuzluğu
yansıtıyorlar.
Aksanat Prodüksiyon Tiyatrosu An-
kara turnesiyle başlayan ve 14 ili (özel-
lıkle de Doğu Anadolu'yu) kapsayan
bir düzenlemeyle "MoOy S." ve "Se-
vflmek"i seyirciye taşıyor Oyuncu, yö-
netmen ve seyirci olarak öğreneceği-
miz çok şey var bu çok ödüllü iki ya-
pımda. Fırsatı kaçırmayalım.
FLANDERS ULUSLARARASI FİLM FESTİVALİ
• 11 Kasım
akşamı Julie
Taymor'un Titus'
filmi ile açılacak
olan festivalin onur
konuğu 'Missy
Daisy'nin Şoförü'
fılmindeki rolüyle
Oscar'a aday
olmuş, 'Seven',
'Hastabakıcı Betry',
'Suç Zanlısı' gibi
fılmlerde güçlü
roller çıkarmış
Morgan Freeman.
'MoyısSıkmtısı'dagösterilecek
(töNtLPÖNMEZrCOUN
27 yü önce bir öğrenci fesrivali oiarak tohumlan
atılan Flanders Uluslararası Film Festivali bugün
Belçika'nm en genış kapsamlı film festivali oldu-
ğu gibi Avrupa'da da sesini duyunnaya başladı. Bu
yılki şenliğe bizim katkımız 200 kadaruzun metrajlı
film arasında Nnri Bilge Ceylan'uı "Mayıs Süanti-
sı" filmüıin yer alması.
Yanşmalı bölüme müzığinfilmin önemli biröğe-
si olarak sivrildiği fılmleri alan festival, her yıl
önemli bir kompozitörü davet edip dinletiler sunar.
Bu yılın konuğu, Oscar ödüllü HaasZimmer. Şu sı-
ralarda Ridky Scotts'ın "HannJbal" filmi üzerinde
çalışan Zimmer'in dinletisi ilgiyle bekleniyor.
11 Kasım akşamı festival JuHe Taymor'un "Ti-
tiB" filmi ile açılacak. Gothlara karşı kanlı bir za-
ferkazananRomalıGeneralTıtnsAndronknsileGoth
Kraliçesi Tamora arasında sürüp giden öç pasla-
malannı görüntüleyen fümde başrolleri Anthony
Hopkins ile Jesfca Lange paylaşıyor.
Yanşmalı bölüm 13 Kasım Cuma gecesi Teren-
ce Davies'ın "The House of Mrrth" filmi ile açüı-
yor. Geçen yüz>ıhn başında New York'ta toplum-
sal ikiyüzlülüğe bulaşmış zengin tabaka arasında ge-
çen bu trajik aşk öyküsü Edith VVharton'un aynı ad-
h romanından aktanlmış beyazperdeye.
Yanşan diğerfilmler arasındaIngmar Bergman'm
özgeçimsel senaryosundan Liv L Unıann'ın. uyarla-
nan "SadakatsK* filmi var. Filmde Bergman adın-
da yaşlı bır yazar (Erland Josqıtason), albenili bir
ilham perisinin yardımıyla sadakatsızlık anılannın
bir dökümünü yapar. Trajedi ile sonuçlanan bir aşk
üçgeninin oyunculan iki erkek ve bir kadın, onlan
sessizce izleyen bir kız çocuğunun duygularına al-
dırmadan keyiflerine bakarlar. Bergman'm fetiş
oyuncusu olduğu gibi üç yıl da bir birîikte yaşadı-
ğı bilinen Ullmann'ın filmi kendinin de belirttigi gi-
bi paytaşılan anılann öyküsü.
Artık biraz yıpranmış üçlü ilişkiler konusundan
tümüyle uzak bir film, "Fîrifight" şu sıralarda New
York'ta en çok sözü edilen fumlerden biri. Karyn
Kusama'nın bu ilk filminde fakir mahallerden ge-
len öfkeli ve hırslı bir genç kız boksör olmaya ka-
rar verir, ama erkeklerin egemen olduğu bu spora
girebilmek o denli kolay olmayacaktır. Son zaman-
larda Venus \VHIianis Rebecca Lobo ve Marion Jo-
nesgibi sporcular boksta kadınlannerkeklerden ek-
sik kalmayacağını kanıtladılar, ama genç oyuncu
Micheüe Rodriguez ile konu ilk kez perdeye gelı-
yor. Yine birNew York öyküsü "Hızh Yıyecek,Hız-
h Kadınlar" (Fast Food, Fast VVomen), Amos Kol-
lek'in "Suc" ve "Fîona" fılmlerinin tersine bir gül-
dürü filmi, ama yine Anna Thomson başrolde.
Tayvanlı AngLee Ingiliz klasiklerinden vazgeçip
iyi bildigi konulara dönmüş "Çömeiıniş Kapiâo,
GizhEjderha" (Crouching Tıger, Hidden Dragon).
Film, iyi dövüşçü olduklan kadar derinine duygu-
lanmasuıı da bilen iki genç kadında odaklaşıyor.
Yanşma dışı bölümünde dünyada en çok satanki-
taplardan biri, "Sophie'nin D&ıyası"nın ErikGus-
tavson tarafından beyazperdeye uyarlaması, Tunus-
lu Moufıda Tıaüı'nın "Erkekkr Mevsüni", Meksi-
kalı Arturo Ripstein'ın "Kimse AEbaya Yazmıyor"
yapıtı, Venezuellalı bir kadın yönetmen Fina Tor-
res'den müthiş keyifli bir film, "Kadın Üstte" (Wo-
man On Top). Gerçekte fılme venlen Fransızca ad
daha ilginç: "Biber, Seks ve Samba" Albenisi boi
PeneJope Crnz'un başrolü oynadığı filmde konu
mutfağa gelince rakipsiz bir genç kadının ne yazık
ki bir derdi var. Doğuştan beri kolayca başı dönü-
yor. Dengesini koruyabilmenin tek yolu kontrolü elin-
de tutması. Dansta kavaryeyi o idare edecek, sevi-
şirken hep o üstte olacak. Gelgelelim Latin kocasi-
nın rnaço kanı bu ışi kolay kaldıramıyor.
Festivalin onurkonuğu a
Miss>Dais>'nnı Şoförü"
filmindeki rolüyle Oscar'a aday olmuş, "Seveo",
"HastabaJaaBetn", "SuçZanha
w
fılmlennde güç-
lü roller çıkarmış Morgan Freeman.
Uluslararası Flanders Film Festivali 21 Kasım'da
ödüllerin dağıüınıyla son bulacak.
YAZIODASI
SELİMİLERİ
Kitap Kapakları
Krtaplara hayranlığım, kitap kapaklanndaki re-
simlere vurgunluğumla başladı. özellikle roman
kapaklan.
1950'lerde Attıyol'da bir kitabevi. Daha okuma-
yazmayı sökmemişim. Ama dedemin kitabevine
sık sık gidiyorum. Raflarda kitaplar, Hüseyin Rah-
mi'nin Halide Edib'in romanlan. Hepsi de illüst-
rasyonlu!
Mesela Handan'ın kapağı! Yazık ki bugün kitap-
lığımda yok Handan'ın o basımı. Genç kadının
saçlan, adeta kızıl bir krizantem demeti. Yan pro-
filden görüyoruz Handan'ı, dalıp gitmiş...
Dedem, "Bu Handan'dır", diyorve birdenbire bü-
yüleniyorum. Roman sanatı konusunda en küçük
birfikrim yok. Ne var ki, roman kapaklanndaki in-
sanlann roman kişileri olduklarını öğreniyorum.
Böylece, annemin bana okuduğu masal kitap-
lannın kapaklanndaki resimlere de başka gözle
bakmaya başlıyoaım. Masallann krallan, kraliçe-
leri hep bu kapaklarda!
Garip bir dostlugum oldu roman, masal, öykü
kitaplannın resim kişileriyle. O kadar ki, onlan ba-
zan romanlanndan, öykülerinden bağımsız yaşat-
maya çalıştım desem yeridir.
Büyüklerin okuduğu tarz romanlardan ilk oku-
dugum, Muazzez Tahsin Berkand imzalı Yıllann
Ardında'ydı. Roman Hümyet gazetesinde tefrika
ediliyordu. Tefrika başlığının köşesinde yine küçü-
cük bir resim: Genç bir adamla genç bir kadın; genç
kadın başını erkeğin omzuna dayamış...
1960'larda Beyazıt, Sahatlar, Cağaloğlu, Anka-
ra Caddesi delisiydim. Kitaplann tıka basa sergi-
lendiği vitrinlere bakmaya doyamazdım.
Gençliğimle birîikte yitip gitmiş Semih Lırtfi Ki-
tabevi, o zamanlar, kim bilir kaç defa açtığım içer-
lek kapısıyla bölünmüş fırlak iki vitrininde hâlâ
1930'lann romanlannı sergilerdi, 1930'larda basıl-
mış kitaplan sergilerdi.
"Semih Lutfi'nin Ucuz RomanlarSerisi'rvie ya-
yımlanmış bu romanlann hemen hepsinin kapağın-
da, sağ ya da sol alt köşede küçücük, alçakgö-
nüllü bir 'Mûnif Fehim' imzası okunur.
Münif Fehim, hakkı o kadar yenilmiş sanatçıdır!
Kim bilir kaç kuşağa resim sanatını sayısız illüst-
rasyonuyla sevdirmişken, resim tarihlerimizde adı
iki satırla geçiştirilir.
Gerçi nanköriük tüm kitap kapağı ressamlanna
yönelik. Hangisinin adını anıyoruz ki?!
Bu harikulade insanlar, romancının hayal dün-
yasındaki kişileri bir anda, bir iki figürie, bir iki fır-
ça darbesiyle canlandırıvermişler. Yıllar yılı, onla-
ra bir kapak resminde görünmüş kişileri, biz de ro-
manlann kahramanlan bilmişiz.
Kapak ressamlannın roman kişilerine hayat ve-
rirken neler hissettiklerini oldum bittim merak et-
mişimdir. Sonra, nice nice hayat verişler söz ko-
nusu.
Demin andığım usta Münif Fehim, Hüseyin Rah-
mi Gürpınar'ın romanlarına değişik zamanlarda
değişik kapaklar yapmış ve her defasında Hüse-
yin Rahmi kişilerini yeni figürlerde yaşatmıştır. Böy-
lece, Hüseyin Rahmi'nin aynı roman kişisi, Münif
Fehim'in resminde önce şuyken, bir başka resmin-
de bir başkası oluvermiş, beni hep heyecanlara sü-
rüklemiştir...
Günümüzün kitap kapaklannda geçmiş zaman
duyarlığı söndü gittı. Grafik düzenteme, geçmiş gün-
lerin hepsi de rengârenk canlandınlmış roman, öy-
kü kişilerini sildi süpürdü.
Artık o güzel kadınlar, o yakışıklı erkekler, dra-
matik sahneler, çehrelerdeki sevinçler, üzülüşler,
o ifadeler, hepsi, renkleri usul usul solan kapak-
larda, eski, güzel, şimdi sayfalan saranmış kitap-
lann kapaklannda.
İnsan nasıl gönül kırgınlığı duymaz?!
Takvimde lz Bırakan:
"Kulağında bir hıçkınğın aksi vardı. Ondan ge-
ri kalan son hayal, üstünde birkaç beyaz leke du-
ran hareketsiz bir karartıdan vebu hıçkınktan baş-
ka bir şey olmayacaktı." Server Bedi, Selma ve
Gölgesi, Semih Lutfi'nin Ucuz Romanlar Serisi,
1941.
/ '•<•'••
Anadolu Urriversftesi'nde
seramik zirvesi
• ESKlŞEHtR (Cumhuriyet) - Anadolu
Oniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde dün
başlayan seramik zirvesine 5 ülkeden 21 seramik
sanatçısı katılıyor. Sanatçılar 21 Ekim'e dek
sürecek etkinlikte seramik sempozyumu ve sanat
eğitimi, değişim programı için bir araya
gelecekler. llki geçen yıl Cin'de düzenlenen
etkinlikte sanat, kültür, teknik ve eğitim alanında
bilgi alışverişi yapılarak ülkeler arası bir iletişim
kurulması amaçlanıyor.
1
Boyacı
f
Rusya'da
B Kûltûr Servisi - Tuncer Cücenoğlu'nun
'Boyacı' oyunu, Rusya'nın en önemli
tiyatrolardan Rostov Maksün Gorki Akademik
Dram Tiyatrosu'nda Rus halkıyla buluştu.
Tiyatro, 1954 yılında Nâzım Hikmet'in
'Ferhat ile Şirin'ınden kırk altı yıl sonra yine bir
Türk yazann oyununu sahneledı. Yönetmenliğini
Nikolay E. Sorokin'in yaptığı oyun, 1200 kişilik
salonda yapılan ilk gösterisini 2500 kişiye sundu.
Dekorlanm Dımitri Blizinyuk, kostümlerini
Natalya Palyşkova ve müziklerini Svetlana
Kariçenko'nun gerçekleştirdiği oyunu Rusya
Uluslararası Tiyatro Enstitüsü Genel Sekreteri
Valery Khasanov Rusça'ya çevirdi. Kadrosunda
ünlü Rus oyunculannm yer aldığı yapıt, 1-10
Arahk tarihlerinde Moskova'da sahnelenecek.
Şehir liyatrolapı Atina'da
• Kültür Servisi - Istanbul Büyükşehir
Beledıyesi Şehir Tiyatrolan , Tiyatro Araştırma
Laboratuvan (TAL) Mustafa Kaplan ve Filiz
Suzanlı ile 4 Ekim'de başlayıp bugün sona eren
ortak bir projeye katıldı. Atina'da gerçekleşen
'Ansestors' adlı etkinlikte, Yunanistan'dan Roes
Dance Company, Amerika'dan Gash/ Voıgt
Dance Company, Türkıye'den Dans Fabrikası ve
TAL Dans Birimi yer aldı.
BUGÜN
• BORUSAN'da saat 19.00'da Prof. Ahmet
Yûrûr'ün 'tstanbul'dan Yeni Müzik' başlıklı
konseri izlenebilir. (252 22 56)