Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Vl OfAK 2000 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
HiJvUll\_/İTİJ. / ekonomi/'cumhuriyet.com.tr 13
Şuoat aymda açıklanacak oranlar hedeflerin tutturulması açısmdan büyük önem taşıyor
Gözier yılm ilk enflasyonundaEkotomi Servisi - Ocak ayı enflas-
yonu, optan eşya fiyatlannda yüzde
20. tületici fiyatlannda ise yûzde 25
olan 2(00 yılı enflasyon hedefınin sor-
gulannaya başlanacağı ilk aşama ola-
cak. Fyat artışlan yanı sıra para ve
kur poitikası hedeflerinin de yakala-
nabiliriği konusunda gösterge olma-
sı bekknen ocak ayı enflasyonu endi-
şe yantıyor.
Mercez Bankası Başkanı Gazi ErçeL
ilan ecilen kur politikasından hiçbir
şekildt sapma ve değişiklik olmayaca-
• Ocak ayı enflasyonu, toptan eşya fiyatlannda yüzde 20, tüketici fiyatlannda ise yüzde 25 olan
2000 yılı enflasyon hedefinin sorgulanmaya başlanacağı ilk aşama olacak. Beklentiler, toptan
eşya fiyatlanndaki yıllık artış eğiliminin ocak ayında da az da olsa devam edebileceği, tüketici
fiyatlannda ise tersi bir durum yaşanabileceğinde yoğunlaşıyor.
ğını söylerken gözier 3 Şubat'ta açık-
lanması beklenen 2000 yılının ilk ay-
hk enflasyonuna çevrildi.
3 Şubat'ta açıklanacak oranlar 1999
sonunda toptan eşya fiyatlannda yüz-
de 62.9, tüketici fiyatlannda yüzde
68.8 olan enflasyonun yönü ve hükü-
metm hedefleri açısından önem taşıyor.
Geçen yıl ocak ayında toptan eşya fi-
yatlan yüzde 3.6, tüketici fiyatlan yüz-
de 4.8 oranında artmışu. Eğerbu yıl ocak
ayı oranlan bu oranlann üzerinde ger-
çekleşırse yıllık enflasyon oranı yük-
selişini sürdürecek. Bu oranlann altın-
da kalması halinde ise enflasyonda bir
düşüş eğilimi başlayacak.
Ancak beklentiler toptan eşya fiyat-
lanndaki yıllık artış eğiliminin ocak
ayında da az da olsa devam edebilece-
ği, tüketici fiyatlannda ise tersi bir du-
rum yaşanabileceğinde yoğunlaşıyor.
Terör ve deprem büyük darbe vurdu
Turistingözü korktu
İSTANBUL(AA) -Türk turizmi
1999 yılını turist sayısında yüzde
24.1, ttrizm gelirlerinde ise yüz-
de 36 oranında gerilemeyle kapat-
tı. DünyaTurizmOrgütü'nün ilk ge-
çiciverlerinegöre, 1998'de8mil-
yon 960 bin olan Türkiye'ye gelen
günübirlik ziyaretçilerin dışındaki
turist sayısı, 1999'da 6 milyon 800
bine geriledi.
Turizm gelirlerinin azalma ora-
nmın, turist sayısındaki gerileme-
den fazla olması ise dikkat çekti.
Önceki yıl 7 milyar 809 dolar dü-
zeyinde bulunan, ulaştırmadan sağ-
lananlann dahil edilmediği turizm
gelirleri, 1999'da 5 milyar dolar
seviyesine düştü.
Bu ilk \erilerden vararlamlarak
yapılan değerlendirmede Türki-
ye, dünya turizm liginde, gelen tu-
rist sayısı açısından 2 sıra, turizm
gelirlerinde de 9 sıra gerileyerek
21.oldu.
Geçen yıl yapılan ve 1998'i kap-
sayan değerlendirmede, Türkiye
gelirlerde 12'nci, turist sayısında
da 19'uncu sırada bulunuyordu.
Turist sayısı açısından I999"da
Fransa 71 milyon 400 bin kişiyle
ilk sırayı aldı.
Dünya Turizm Orgütü'nün ge-
çen yıla ilişkin geçici ilk istatis-
tiklerinden yararlanarak hazırla-
nan sıralamaya göre, geçen yıl.
, 1998 yılına göre turist sayısı ve tu-
rizm gelirlerinden en büyük kay-
ba uğrayan ülke Türkiye oldu.
Turizmde hızlı düşüş
Ü'ke Ji/ /ImTurizm geliri (Mılfon S- ^^«a
Şff^p 1998 1999%. , igjta
1-ABD ' 71,250 73.000 ^ S ,
2- Italya
3- Ispanya
4- Fransa
5- lnqiKere
6-Çin
7- Avusturya
8-Kanada
9- Almanya
10-Meksıka
11-Rusya Fed.
12-Avustralva
13-lsvıçre
14-Hollanda
Î5-Hong Kong
16-Taytand
17-Polonya
18-Arjantın
19-Kore
20-Yunanıstan ınıı
21-TÜRKİYE '
224>orteki2
23-Brezitya
24-Sıngaput
«-Mıstr
29309
29,737
29,931
20,978
12,602
11,184
9,393
16,429
7397
6,508
7.335
7315
6303
7,083
5,934
7,946
5,363
5,890
5.182
7,80»
4,853
3,678
5,162
2,564
31.000
25,179
24,657
20.972
14,099
11,259
10,282
9,570
7350
7,771
7.525
7,355
7.051 ' /*^X
' ».W!
{ f'6.680 V J
6,100
5,616
5,600
5.471
5,000
4,928
4,444
4,362
3,815
K$8/97
-ZB
0.3
11.6
6.9
4.7
4.4
13
6.4
-0.4
4.0
-9.2
-19.0
-1.3
7.6
-23.4
-153
-8.4
5.8
15.1
37.4
-3.4
14.3
41.7
-•M.9
-31.2
değişim
99/98
2.5
4.0
9.5
6.3
0.0
11.9
0.7
9.5
-0.2
-0.6
19.4
2.6
-5.9
3.6
-Ö.6
12.6
-23.2
4.7
-4.9
5.6
-36.0
1.5
20.8
7.5
483
Üretimde yüksek verinı amacı, giderek ekotojik dengenin korurunasına dönüşüyor.
Tanmda doğal denge özeni
ASUMAN ABAC1OĞLU
İZMİR- Ege Cniversitesi Ziraat Fakülte-
si öğretim üyesi Prof. Dr. Ediz Ulusoy. tanm-
sal üretimin, insanlanndaha iyi ve sağlıklı bes-
lenmelerini sağlamanın yanı sjra doğal kay-
naklan korumayı da amaçlaması gerektiğini
söyledi.
Yakın bir geçmişe kadar en yüksek üretim
ve en yüksek verim amacınayönelik yapı lan
tanmsal üretime, günömüzde "ekonomik üre-
tim vedoğai dengeleri bozmayan üretim'' gö-
revimn de eklendigini kaydeden Prof. Dr.
Ulusoy. sözlerini şöyle sürdürdü:
Ekonomik ve ekotojik denge
"Toplumun >aşam kalitesini iyilestirmeye
vedoğal ka\ nakianngeri kazanılamazbiçnn-
de kötü kuüaııımını öntemeveçalışırken" eko-
nomik" ve 'ekolojik' dengekrin kurulması
Mç dekolay değildir.Gelişmvmiş ülkelerinve-
y
zeme özentisi. vürdürülebilir iiretimden çok,
medya etkishk de insantaracazip geten'kul-
lan-at' rüketim modeiini ortaya çtkarmakta-
dır. Ornıan gibi biyotik. toprak. su gibi abiyo-
tikkavnaklann.\eratorenginliklerinin:turiz-
me yönefik çeşitii hizmetkrin 'ekonomik ge-
lişme' adınabOinçsizcekuiiantoasLdoğanuı
ODanhmazölçüdesömürüknesineyoiaçmak-
tadır. Böylece özenflea 'kullan-at' tfiketim
modeü, 'toplumsal geleceğimiz'in de kulla-
ndıp aülması somıcumı doğurmaktadır"
İbplumun geleceği adına doğal dengele-
ri koruma göre\ i üstlenen çiftçilere. varhk-
lannı sürdürebilmelen için belirlı bir yaşam
standardının sağlanmasmın da toplumun gö-
revi olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Ulusoy,
bu açıdan Türkiye'nin de tanm politikasını
gözden geçirmesi gerektiğini vurgııladı.
Dünyada, 2000'li yıllann başında tanmsal
üretimi etkileyecek kavram değişiklikleri ve
gelişmelerin yaşanacağını belirten Prof. Dr.
Ulusoy. ancak ülkelerin farkh gelişmişlikdü-
zeyleri ve üretim potansiyelleri düşünüldü-
ğünde, bötün "gjobafleşme" söyiemlerine
karşm genel bir dünya tanm politikası oluş-
tunnanın mümkün olmadığını söyledi.
Prof. Dr. Ediz Ulusoy, bu nedenle dünya
ekonomik kurallannı ve ülkemiz gerçekleri-
ni unutmadan, ba^ta çiftçi kuruluşlan olmak
üzere geniş tabanh göruş birliğine dayanan
bir tanm politikasmın geliştirilmesi gerekti-
ğini savunarak "Bupoütika. 'çiftçiler'inw
geniş halkkesimininortakcıkarlannayöneMk
olnıalıdır" dedı
Tahminler TEFE'deki aylık artışın yüz-
de 3.5 ile yüzde 4, TÜFE'de ise yüzde
4 ile yüzde 4.5 oranlan arasında ola-
bileceğini gösteriyor.
Mevsimlik beklenti
Ocak konjonktürel olarak enflasyo-
nun yüksek seyrettiği bir ay olarak bi-
liniyor. Merkez Bankası araştırmacıla-
nnın fiyatlardaki mevsimlik hareket-
lerle ilgili incelemesine göre, ocak ay-
lannda genellike tanmsal fiyatlardaki
artışlar yüksek seyrediyor.
Özel imalat sanayii firmalan fiyat
ayarlamalannı bu ay yapıyor. Ocak ayı
kamu imalat sanayiinde en yüksek ar-
tışlann yaşandığı bir ay olarak bilini-
yor. Ancak kamu kesiminin fiyat artış-
lannı bu kez aralık ayında gerçekleş-
tirerek ocak ayına bırakmamasi. ocak
ayı enflasyonunun düşük çıkmasına
olumlu bir katkı olarak değerlendirili-
yor. Elektrik zammının yüzde 2.1 'e çe-
kilmesi, akaryakıtta önce fiyat indiri-
mine gidilip daha sonra da yüzde 10'a
kadar zam yapmamak için ATV yükü-
nün aşağı çekilmesi de artış hızını aşa-
ğı doğru çekecek etkiler olarak gözü-
küyor. Bu arada ocak ayının genellik-
le kira sözleşmelerinin yenilenme ayı
olması. kira artışlannı yüzde 25'le sı-
nırlayan yasanın henüz çıkmaması ef-
lasyonu yükseltecek bir etki olarak de-
ğerlendiriliyor.
Ocak ayı oranlannın yıllık enflasyo-
nun yükselme eğilimini sürdürdüğüne
işaret etmesinin, uygulanan program
açısından olumsuz bir puan oluştura-
cağı ifade ediliyor.
Aralık ayı enflasyonunun beklenenin
üzerinde çıkmasını önemsemeyen pi-
yasalann 2000 yıhna yükselme eğili-
minde bir enflasyonla başlanmasına
nasıl tepki verileceği bilinmemekle bir-
likte, uygulanan programın yeniden
sorgulanmasına neden olacağı vurgu-
lanıyor.
'Biraz zaman gereklf
Merkez Bankası Başkanı program-
dan bir sapma olmayacağını belirterek
Merkez Bankası tarafından ilan edilen
kur politikası uygulamalannın değer-
lendirilebilmesi için biraz zaman geç-
mesi gerektiğini bildirdi.
Merkez Bankası Başkanı Erçel,
Isviçre'nin Davos kentinde yaptığı
açıklamada "Kur politikasını 18 aylık
olarak ilan ettik. Ondan sonrabir 18 ay-
lık döncmi daha vardır" dedi. Piyasa-
lan günlük ve her an izlediklerini be-
lirten Erçel şöyle devam etti:
"Hiç değjşmeyok. Değişmeolduğu za-
man, piyasada döviz alıp satr,oruz. Do-
lavısıvla kur politikası aynı doğrultuda
de\ am edivor. l ç > ıllık kur politikasıy-
la ilgili çizdiğimizçizgide, hiçbir sapma
olmadan doğru gidi> orduk. Bu polirika
3 yıl daha gidecek.*
1
DÜNYA E K O N O M İ S İ N E B A K I Ş / ERGÎN YILDIZOĞLL ergin(« ergin.demon.co.uk
Bir hesaba göre Davcsta toptanan yaMaşık 2000
kişi dünyanın tüm ekonomik kapasitesinin yüz-
de 60 ila 80'ini denetliyorlarmış (Böylece de ser-
best piyasanın, serbest rekabet anlamına gel-
mediğini de bir kez daha kavramış oluyoruz).
Küreselleşmenin bu elit tabakası, bu sene önle-
rine yeni bir görev koymuşlardı: Ekonomik kü-
reselleşmeyle, toplumsal çıkarlar arasında, git-
tikçe keskinleşen çelişkilere bir çözüm bulmak
gerekir. Yıllardır liberalizmi yalnızca mallann ve
sermayenin dolaşımında özgürlük olarak anla-
yanlar, bireysel özgürlükleri, bunlann gerçekle-
şebileceği siyasi yapılanmaları, insani ve etik
prensipleri görmezden gelenlerşimdi bu iş böy-
le gitmeyecek bir çare bulalım, yoksa.. demeye
başlıyoriar. "Ekonomi değil, toplum"
başlıklı tartışmanın sunucusunun dedi-
ği gibi "Seattle olaylan bir kalk boru-
su olmuştu" herkes için. Bu yüzden
Davos 2000 yılı zirvesinin gündeminin
teması "yeni başlangıçlar" olarak sap-
tanmıştı. Günlerdir süren tartışmalann
içeriğine bakarak "Eski tas eski ha-
mam" olsaydı sanınm çok daha uygun
olacaktı.
Bir "dejâvu"
Davos'taki toplantılan izlerken (inter-
net aracılığıyla) bende, anlamını ilk an-
da kavrayamadığım bir iç sıkıntısı hâ-
kim oldu. Halbuki 1990'lann başından
beri dilimizde tüy bitercesine tekraıia-
dığımız eleştiriler, şimdi böyle bir zirve-
de dile getiriliyordu. Derken bu sıkıntı-
ya neyin yol açtığını kavradım. Bu sıkın-
tıya toplantılann üç özelliği yol açıyor-
du. Birincisi, ABD'li konuşmacılar, tüm
iktisat bilimini reddederek, "Sırfbizya-
pıyorvz, oluyorişte" şeklinde bir inat-
la ve küstahlıkla geri kalanlara "yeni
ekonomi" dtye bir şey dayatıyorlardı. Ikincisi,
toplantılarda gündeme getirilen sorunlan izler-
ken bende bir "dejâvu" (ben bunlan daha ön-
ce görmemiş miydim) duygusu hâkim oluyordu.
Tartışmaya açılanlar, en az 100 yıl eski konular-
dı. Üçüncüsü, sorunlan ortaya getirenler, arka-
sından ya çözüm üretmekten kaçınıyorlar.. ya da
aslında bir çözüme sahip olmadıklannı sergile-
yen, komik laf cambazlıklanna girişiyorlardı. Geç-
mişte, bu "yeni ekonomi" üzerine çok konuştuk..
bu yüzden bir kenara bırakıp diğer ikisi üzerin-
de biraz daha durmak istiyorum.
Dejâvu şurdan kaynaklanıyor: 19. yüzyılın ikin-
ci yansında, serbest ticaret ve küreselleşme yi-
ne ortalığı kasıp kavururken, bu sürecin dinami-
ği, toptumsal (siyasi, etik, küttürel) yaşam üze-
rindeki yıkıcı etkileri, ekonomiden siyasete ve sa-
nata kadar çok etraflı bir biçimde tartışılıyordu.
Aklıma bu tartışmalann etkilerini yansıtan iki ya-
Davos Sıkıntısı
pıt geliyor hemen:
Katı olan her şey
havada eriyor
(Marshall Beıman,
Ingilizce baskısı 1992) ve Modern Epic- Wor1d
System form Goethe to Garcia Marquez (Go-
ethe'den Garcia Marques'e Dünya Sıstemi, Fran-
co Moretti: 1996) Ekonomideki tartışmaiar için
başlangıç olarak, V.l. Lenin Bütün Eserleri 39.
Cilt, Emperyalizm Defterleri'nin, ya da Har-
ward Üniversitesi'nden Prof. Jeffery William-
son'un American Economic Association'ın Şu-
bat 1996 toplantısına sunduğu "Küreselleşme
ve eşitsizlik dün ve bugün: 19. ve 20. yüzyıl
sonu karşılaştırması" çalışmasının biblıyog-
lumsal sorunlan siya-
si iradenin tasarrufu-
na devredecek ted-
birler almak zorunda
kaldılar. Serbest piyasacı ekonomik görüşlertam
anlamıyla entelektüel gettolara sıkıştı, bunlan
savunmak, biravuç "Çatlak, ya da eksantrik, fa-
şist eğilimli vb." olarak tanımlanan ekonomis-
te kaldı (1). Çünkü zamanın ekonomistleri ve si-
yasetçileri en azından üç alanda piyasanın ya-
pısal olarak başansız olduğunu kavramışlar: 1 -
Tam rekabet koşullan yoksa: Tekelci kapitalizm
döneminde tam rekabet koşulu yoktu. 2- Eşit-
lik, sağlık, eğitim gibi toplumsal hizmetlerin su-
nuşunda: Hem bu alanda kâr değil insan yaşa-
Fransız çiftçilerin lideri Jose Bove, Seattle ^bi Davosta da gösterUere kaüldı.
Serbest piyasa
ekonomisine
karşı tepkiler o
kadar
yoğunlaşmıştı ki,
düzen partileri,
piyasa
mekanizmasını
denetleyecek,
toplumsal
sorunlan siyasi
iradenin
tasarrufuna
devredecek
tedbirler almak
zorunda kaldılar.
rafyasına bakılabilir. Sürecin ayrıntılannı ve etki-
lerini izlemek için de artık klasik olmuş bir yapı-
ta, Karl Polanyi'nin (1944) Great Transforma-
tion: The Political end economic origines of
ourtime (Büyük dönüşüm: Zamanımızın siyasi
ve ekonomik kaynaklan) adlı yaprtına da başvu-
rulabilir. Polanyi daha o zaman (iki dünya sava-
şı arası, 1930'lann krizinin ardından) "İnsan ya-
şamının ve doğal çevrenin kaderini yalnızca
piyasa mekanizmasının eline oırakmak... Top-
lumsal bir yıkıma yol açacaktır" (sf: 73) sonu-
cuna ulaşıyordu. Nitekim, serbest piyasa meka-
nizmasına (ekonomik liberalizme) karşı tepkiler
o kadar yoğunlaşmış ve giderek kapitalizme kar-
şı tepkilere dönüşerek tüm sistemi tehdit etme-
ye başlamıştı ki, başta sosyal demokrasi olmak
üzere düzen partileri, sistemin elitleri, piyasa
mekanizmasını denetleyecek, smırlayacak, top-
mı ve etik kaygılar önceliğe sahipti; hem de nü-
fusun büyük bir kısmı bu hizmetleri özel olarak
kullanacak ekonomik kaynaklardan yoksundu,
ancak vergiler yoluyla kaynaklannı birieştirip bu
hizmetlere ulaşabilirlerdi. 3- Ekonominin çevre
üzerindeki olumsuz etkilerini engellemenin, ne
girişimciye, ne de şirkete getireceği bir kazanç
vardr. Bu kazanç toplumsal olarak, rekabet ko-
şullan dışında sağlanacak bir şekilde düzenlen-
meliydi. Burada, kimi toplumsal hizmetlerin üre-
timinde, optimum verimin sağlanabilmesi için
gerekli ölçeğin bir doğal tekel koşulu gerektirdi-
ğine, dolayısıyla bu alanlarda en iyi seçeneğin
kamu işletmesi olduğuna ilişkin tartışmaları da
hatıriayabiliriz, ama uzatmayalım. Vurgulamak is-
tediğim şu ki, en az 50 yıl sonra bu konular ye-
niden gündeme geliyor, piyasalann toplumsal ge-
reksinimlere cevap veremeyeceğine ilişkin kay-
gılar, yeniden ama utangaç bir şekilde tartışılma-
ya başlanıyor, hem de "Yeni Yönelişler" adı al-
tında.
Somut çözüm yok. Etîk
önerelim, ya da sabır...
Peki bu sorunlan, oldukça utangaç bir şekilde,
tereddütle gündeme getirenler bari bir çözüm
üretebiliyorlar mıydı? Ne gezer. Ortadatam bir en-
telektüel karmaşa var. Örneğin, bu sorunlann ola-
sı çözümleri neler olabilir? Cevap: Toplumsal po-
litikalar gerekli. Bunlarne olabilir? Bilmiyoruz, tar-
tışalım! Peki bu toplumsal politikalar, bu küresel
ekonomi ortamında ("bu süreç as/a geri çevrile-
meyeceğine göre") kimler tarafından uygulana-
cak? Dünya hükümeti olamaz! Ulusal devlet de,
piyasanın çalışmasını aksatmamalı! Özel sektör
inisiyatifi.. ama daha önce olmadı, neden şimdi?
Cevap yok. Ya da, herkes toplumsal çıkan birey-
sel çıkannın önüne koysun! Bunu daha önce yap-
mayanlar şimdi niye yapacaklar? Kimse yapma-
sa bile siz yapınız, etik nedenlerle fılan... Piyasa
koşullan içinde bu intiharolur. Biz keriz miyiz? Ce-
vap yok. Sonra, çok daha bayat, en azından 250
yıl kadar bayat kimi yakınmalar: "Geleneksel etik
kurallaryok olmaya başladı", "Dayanışma kav-
ramını hiç kimse ağzına almıyor" (Tabii bu eleş-
tiriler sol için, "Searfte insani" için geçerii değil).
Sonra, hiçbir maddi kanıta dayanmayan iyimser-
lik: Modern iletişim teknolojisinin yaygınlaşması
(1920'lerde radyo etrafında çıkarılan şamatayı
hatırlayınız) krtlelerin demokrasi isteği, küreselleş-
menin oluşturduğu ortak kimlik, sorunlan zaman
içinde çözer. Peki biz, yarın çıkması vaat edilen
(garanti olmayan yalnızca vaat edilen) çiçeklere
neden bugün gübre olmayı kabul edelim? Biz bu
plağı 1980'lerin başında, "Seçenek yok",
"Ekonominin doğal yasalan", "Biraz sabır" fılan
diye dinlememişmiydik.
Dedim ya, Davos'u izlemek, bu kadar şamataya
ve harcanan paraya rağmen ortadaki fikirlerin
düzeyinin düşüklüğü, Umberto Eco gibi söz-
de yüksek kalibreli konuşmacıların şaşkınlığı
(Eco bir ara Davos dinleyicisine, demokrasi
konuşulurken, 1968 Parisi'nde "devrimci mec-
lislehn" neden işleyemediğini anlatmayabaşlıyor-
du, ki birden nerede olduğunu farkedip konuyu
değiştirdi) bende bir iç sıkıntısı yarattı. Doğrusu,
Davos'u izlerken kimi zaman, kendimi, Bec-
kett'in Godot'yu Beklerken piyesindeki karak-
terlerinin abuk ruh hali içinde buldum adeta.
Neyse bitti... Gerçek dünya çok daha ilginç ve
umutdolu...
(1) Bu görüşlerin daha sonra nasıl norm, tek
seçenek haline gelmesinin kısa ama traji-komik
hikâyesi için: Susan George: How to win the war
ofideas, Dissent, 1997, Cilt 44 sayı 3
http://www.igc.org/dissent/archive/archive.html
ANKARA PAZARI •
YAKUP KEPENEK
'Kamıı Yararı'
Yok Edilirse...
Kamu, Yunus Emre'den bu yana tüm halk anla-
mına gelir. Kamu yaran da halkın ortakyaran oluyor.,
Kamu yarannı sağlayacak olan, her düzeydeki ka-
mu görevlileri ve kurumlandır. Cumhurbaşkanından
en son memura uzanan tüm kamu çalışanlan, kamu •
yarannı gözetmek ve korumakla yükümlüdür. Kamu
yaranna işleyen sağlıklı bir kamu düzeni kurumlaha
oluşturulabilir. Yalnız bunlar da değil, başta basın-
yayın kuruluşlan olmak üzere kamuoyu oluşturan
kesimler de kamu yarannı gözetmelidir.
Ancak, hiç de öyle olmuyor. Özel çıkar, kamu ya-
ran anlayışını giderek teslim alıyor ve bir hastalık gi-
bi toplumsal yapının tüm hücrelerine yayılıyor. Yıllar-
dır, kamu adına ne varsa karalanıyor, kötüleniyor ve
aşağılanıyor. Bu akıma kimi kamu görevlileri de hız-
la katılıyor. Halkın ortak çıkarını savunanlarla görevi-
ni yapan kamu görevlileri ise çoğu kez aptal sayılı-:
yor. Bu gidiş, çok zararlı ve yıkıcı boyutlar kazanmış |
bulunuyor.
• • • j
Kamu düzenini sağlayacak olan birinci etken, ku-1
rumlaşan ve yasalan eksiksiz uygulayan kamu de-
netimi yapısıdır. Kamu yönetimi, öncelikle yansız,,
eşitlikçi sorumluluk anlayışıyta ve etkili çalışan bir \
düzenleme ve denetim sürecine dayanmalıdır. Tür-;
kiye'de kamu adına bu nitelikte denetim yapılmamak-
tadır. Yaya kaldınmlannın park yeri yapılması; kamu |
alanlarında araç park edenlerden haraç alınması; sa-'
tılan gıda ürünlerinin denetimsizliği sayısız ömekten
yalnızca birkaçıdır. Işte son bir örnek: izmir'de, ka-'
çak satılan at ve eşek eti, kentin toplam et tüketimi-1
nin yansı kadar, en az yüzde 30 dolayındaymış. Baş-'
ka söze gerek var mı? ;
Geçenlerde TV'de ilginç görüntülerle şu olay yer •
aldı: Amerika Birieşik Devletleri, Istanbul Konsolos-1
luğu için yeni bir bina yapmak üzere bir arsa almış.
Ancak, bina yapımı başlamadan birileri buraya ge-!
cekondu yapar korkusuyla, arsanın başına nöbetçi- [
ler dikilmişti. Kamuya ait kent arsalannın kimlerin
elinde ve nasıl kullanıldığı açıklanabilir mi?
• • •
Türkiye'yi yönetenler bugünlerde ekonomide bû- •
yük işler peşindeler. Telekom'u özelleştirmenin yol- \
lannı açıyor; enerjı sektörünü uluslararasılaştınyor-,
lar. \
Telekom konusunda, önce şimdiki uygulamaya j
değinilmelidir. GSM (cep) telefonu abonelerinden alt- j
nan sabit ücret ne ölçüde yasaldır? Telekom, önce- i
leri telefon abonelerine uygulanan 400 bin liralık sa- i
bit ücreti, Ankara'da açılan bir dava sonucu kaldır-"
dı. Telekom, yasa gereği onayladığı cep telefonu ta-
rifelerinden sabit ücreti kaldırmıyor. Her aboneden ;
ayda 2.5 milyon lira sabit ücret adı altında bir para.
alınıyor. Bu yolla her ay trilyonlarca lira (eğer abone ,
sayısı öngörüldüğü gibi 8 milyona ulaşmışsa ayda
20 trilyon lira) kullanıcılardan alınıyor. Bu ödemenin
yasal olmadığı savunulmakta, Sanayi ve Ticaret Ba-
kanlığı Tüketıciyi Koruma Genel Müdürlüğü, yapılan.
tahsilata karşı tüketicilerin borçlar hukukuna göre,
dava açabıleceğini basına açıklamaktadır. Bu tür çö-
zümsüzlukler, kamuyaranna duyariı bireyleh tek baş»:
lanna uğraşmaya sürüklüyor. Av. Sermin Gürbüz, sa
3
bit ücret uygulamasının yasalara aykırı olduğu savıy-
la uğraşıyor. Konuyla ilgili bakan, bu ortamda yeni
sözleşme dönemine kadar yapacak bir şey yok di-
yebiliyor. \
Kamu yarannı elden çıkarmanın en son ve de bü-
yük örneklerinden biri de tahkim konusudur. Kamu-
oyunca yeterince tartışılmadan, bir gece yarısı ace-
le ile çıkarılan Tahkim Yasası, kamu yaran açısından
tam bir duyarsızlık örneğıdır. Çünkü yargı, yanı Da-.
nıştay yetkisiz kjlınıyor. Tekellerin serbest çalışması-
nın yollan ardına kadar açılıyor. Üstelik yasa, geç-
mişe yönelik olarak da geçerii sayılıyor. Yerli başın-
da yeterince yer bulmayan yasayı yabancı haber
kaynaklan daha aynntılı yorumladı. Yabancılar, Ener-
ji Bakanlığı kaynaklı açıklamalarında, geriye dönük
bu yasa ile 4.2 milyar dolar değerinde 23 hidrolik ve
termik santralın; 1.3 milyar dolar değerinde 8 termik
santralın işletilmesinin ve 1.7 milyar dolar değerin-
de 15 bölgede elektrik dağrtım hakkının kapsandı-
ğını belirtiyor. Yabancı kaynaklar, tahkim konusunun,
Türkiye'ye yabancı sermaye yatınmlanyla yakından
ilgilenen IMF tarafından çok yakından izlendiğini
açıklıyor.
Akkuyu'da nükleer santral yapımı sürekli gündem-
de tutuluyor; büyük özelleştirmeler yapılacağı sa-
bah akşam açıklanıyor. Sakın son düzenli elektrik ke-
sintilerinin gerçek amacı nükleer santralın ne kadar
gerekli olduğunu kanıtlamak olmasın?
Ülkenin kamu düzeni, var olan durumuyla ya da
şimdiki gücü, birikimi ve yetkınliğiyle büyük serma-
ye ortaklıklannın çalışmalarına düzenleme getire-
mez. Düzenleme yapılamayınca denetim de olmaz.
Elektrik dağıtımı ile başlayan, enerji ve telekom gibi
büyük sermaye ortaklıklannın imtiyazlı olarak at oy-
natacaklan bir döneme giriliyor. Bu sırada kamu ya-
rannı korumak ve bu amaçla düzenleme yapmak, çok
büyük bir toplumsal duyarlılık ve siyasal sorumluluk
gerektiriyor. Ancak halkın seçtikleri, sekiz kez yargı-
dan dönen kıyak emeklilik düzenlemesi yapıyor.
Kamuya ait kent arsalannı bile koruyamayan, Iz-
mir ve öbür büyük kentlerin halkına kaçak et yediril-
mesini engelleyemeyen bir kamu yönetiminin, imti-
yazlı tekellerie halkın çıkarını koruyacak biçimde uğ-
raşması ve bunlan denetlemesi beklenemez. Türki-
ye'de kamu yaran kavramı giderek artan bir hızla
yok ediliyor. Girilen süreç, yine halkın, bu kez daha
ağır bir biçimde ve artan bireysel çaresizlikle daha
çok soyulması, ezilmesi ve yoksullaşması olacaktır.
e-posta: yakup'a metu.edu.tr
Sanayiciye faiz indipimi
• Ekonomi Servisi- Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet
Kenan Tannkulu, organize sanayi bölgeleri ve küçük
sanayi sitelerine kullandınlmakta olan kredilerin
yıllık faiz oranlannın, ekonomik istikrar programı
hedefleri doğrultusunda düşürüldüğünü bildirdi.
Tannkulu, çalışmalar sonucunda, 1 Ocak 2000'den
önce normal illerde yüzde 40 olarak uygulanan faiz
oranının yüzde 15'e, birinci derecede kalkınmada
öncelikli yörelerde yüzde 25'ten yüzde 10'a. gelişmiş
illerde ise yüzde 50"den yüzde 20'ye indırildiğini
kaydetti.
Tanm reformuna hc verildi
• Ekonomi Servisi - Tanm ve Köyişleri Bakanı
Hüsnü Yusuf Gökalp, tanm reformu çalışmalanna hız
verdiklerini bildirerek 2000 yılı başlannda üç pilot
bölgede doğrudan gelir ödemelerine geçileceğini ve
hızla tanmsal veri tabanı oluşturulacağmı söyledi.
Bakan Gökalp yaptığı yazıh açıklamada, reform
programının uygulanmasına paralel olarak, 2002
yılinda ülke genehnde yeni destekleme sistemlerinin
uygulamasına başlanacağını kaydetti.