Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 26 OCAK 2000 ÇARŞAMBA
14 JVLJl-iJ. U J \ kuKur@cumhuriyet.com.tr
Beaubourg Modern Sanatlar Müzesi '2O.yüzyılın tek bütünlükçü bakış açısını' yaratıyor
Yeni Pompidou Merkezi açıldı
Yeni Mçiınryle mûze 1400 eserie dolu, 14 bin m2'lik alana yayıhyor.
AIİAKAY
2000 yılına gırildiğinde, bundan yülarca
önce kapanıp yeniden düzenleneceği konu-
şulan ve son yıllarda da bu kapanma rivaye-
tı gerçekleşen Pompidou Merkezi, Beaubo-
urg'un yenilenmesı Panslı sanatseverieri ne-
şeye boğdu. Yeni haliyle Beaubourg Mo-
dern Sanatlar Müzesi kendine yeni bir "lo-
ok" verdi. Mûze kendisini, "20. yüzyıhn tek
gendbütûnlûkçâ bir bakış açcanıyantfaonm-
zesT olarak sunuyor. Plastik sanatlarla bir-
hkte görsel sanatlar arşivi de Pompidou Mer-
kezi'nde bulunan raüzeye yeni bir görünüm
kazandınyor. Yeni saOn alınan çahşmalarla
müze her haliyle zenginleşnüş ve çağdaşlaş-
mışdururnda. Daha önce 800 esere sahip olan
müze artık 1400 eserie dolu; aynı zamanda
yüzeyde genişleyerek 14.000 m2 'lik bir ala-
na yayıbyor.
Ereksel olmayan bir anlayış
Müzenin müdürü Werner Spies düz çiz-
gisel bir anlayışı terk ederek Fransız felse-
fesinin yapısalcı ve yapısalcı sonrasuun te-
killiği içinde zaman kavrayışının Fouca-
ult'cu bir şimdiki zaman taribi olduğunu be-
lirtiyor. Ve tek kat yerine ikd kata yayılan mü-
zenin gınşı şimdiki 7amanın çağdaşlığı ile
karşdıyor izleyiciyi. Modernliğin en önem-
li unsurlanndan bin olarak ortaya konulan
ve sosyolojik olarak da sanayi toplumunun
makineleşmesini gösteren Hngnery'in "Bir
sofanuş yaprak için reqıriem"i gihşte karşı-
mıza çıkıyor; neredeyse Chapün'in modern
zamanlannı anımsatıyor. O meşhur sahne-
sinde iş bölümünün esiri olan ve biteviye ay-
nı işi yaparken geri kalarak, sanayileşmeyi
aksatan tipini hatırlatıyor Tinguely'in eseri.
Sanayi toplumunun yaraücüığını ortaya ko-
yuyor; Deleuze ve Guattari'ninmakine olu-
şa giren insaninı ve Nietzscbe'aın makine ile
bileşen üstinsanuıı bır kez daha sorguluyor.
Yatay ve devasa bir boyut göz alıyor ve he-
men ardından da OMenburg'un çahşması
aym büyük boyutuyla ızleyicıye çağdaş sa-
natın ikinci büyük olgusunu gösteriyor.
Altı metre yüksekliğinde melankolik ya-
vaş bir hareketle kımıldayan turuncu mad-
de, yani "DevBuzTorbası''; canlılığı oldu-
ğu kadar tüketimi de hanrlatıyor. Amerikan
toplumunun, "töketim ve gösteri topiumo-
nnn" üretilen ve süpermarketler sayesınde
de tüketilen ürünlerinin büyük boyutianndan
esinlenen Oldenburg, çağdaş ve modern ola-
rak iki temsili biçimi birleştiriyor. Müzenin
müdürü Werner Spies modem ve çağdaş far-
kını katlara bölerek ayırmış; ama yine de çağ-
daştan onun tarihine modern olana doğru
biryolculuğa hazırhyor bizleri, hem de çağ-
daşlığın ürünü olarak "yan yanahğT, "bir ara-
dahğT veriyor:
Tasanm, görsel ve plastik sanatlar ile mi-
mari yan yana sergileniyor. Izleyici giriş ka-
tında modern sandalyeden, modern yapıya
ve sanata dek yan yanalığı ve etkileri göre-
biliyor. Spies "Neredeyse dönemlerinkitap-
lannı da sergflemeyi düşünmüştüm' derken
disiplinler-aşın olan bir sanat dünyasının
sosyoloji, felsefe, mimari, plastik ve görsel
sanatlann birbirlerine geçiş halini göster-
mek istiyor. Bu şekilde de sanatm ereksel bir
anlayışla algılanamayacağmı, aynı felsefe-
de olduğu gibi, gösteriyor. 20. yüzyılın mü-
zesi ereksel olamaz. Bu nedenle günümüz-
den giriliyor ve ondan sonra ileriye doğru ge-
nişlemeyen biryol izleniyor. Isteyen sağa is-
teyen sola doğru izleyebilir patikasını; ister-
se de Picasso ve Braqne veya Max Erast gi-
bi 20. yüzyüın devlerinı görmek üzere bir
kat üste çıkabilir izleyici.
ilglnç bir blrllktellk
Müzedeki
geçici sergi
Sürekli müzenin eserleri arasma "geçidser-
gfler" yerleştirilmiş: Mike KeDey ve Tony
Ourskr'in "Şürsel Projeter" adlı ortak çahş-
ması video yerleştırmelerle, 1977-97 tarih-
leri arasındaki birlıkteliklerinı sunuyor. John
Cak, Aian Verga, Arto linsday, Thtırston
Moore,Kim Gordon,Genesis, Dan Graham,
Tony Conrad, Laurie Anderson üe bırlıkte
Amerika'mn baü yakasında kurduklan Punk-
Rock grubu, defterlerdeki notlan, doküman-
lan, sesli bantlan, videolardan eleştirileri
gösteriyor. Bu tarih üzerine bir refleksiyonu
ortaya koyan dev bir yerleştirme. Müağe, per-
formansa ve şiire duyarlılığı olan grubun
birlikteliği "saptma" bir refleksiyonu ser-
giliyor. Bu serginin müzenin eserleri arasın-
da yer alması da ilginç bir birlikteliği göste-
riyor. Sergi ocak başmdan 6 Mart 2000 tari-
hine kadar izleyicilere açık kalacak. Ancak
başka bir ilginçliği ise, müzenin ve tüm Pom-
pidou Merkezi 'oin grevleriyle ve sosyal ha-
reketlılıği ile meşhur olan Fransa'nın içinde
yer alması dolayısıyla, açıldıktan üç dört gün
sonra greve gitmesiydi. Beaubourg'u gör-
meye gelen turistlerin nefretini ve kızgınlı-
gnıı kazanan bu grev, daha başmdan müze-
deki sosyal hareketin müze çalışanlan tara-
fından anons edildiğini gösterdi.
Pompidou Merkezi'nde 6. kattaki sergiler
ise, "Heraen, Zaman" sergisiyle "Bayram
Günn" sergısı. Bunlar başlı başına yazı ko-
nusu olacak sergiler. O nedenle burada sa-
dece adlandırmakia yetiniyorum. Ancak
Fransız genç neslini temsil edebilecek kuv-
vetteki "BaynunGünü" sergisiyle, galerile-
riyle sanat kahveleriyle gitgide çağdaş sanat
içinde büyük bir hareket yaratan ve ivme ka-
zanan Paris'in 21. yüzyılda yeniden adın-
dan söz ettireceği tahmin edilebilir. Devlet
politikalan ve milli kültürü uluslararası alan-
da rekabete sokan Fransa, Almanya, tngıl-
tere gibi ülkeler Amerika karşısında ayn ay-
n milli hareketler halinde kendilerini göste-
riyorlar. Bu da 21. yüzyüm milliyetçiliği:
Vatandaşlann eserleri değil de ulus-aşın bir
sanatçı grubuna sahip ohna meselesini taşı-
yor gündeme; sanki bir tür kültürel Merkan-
tiüzm politikası uygulanıyor. Kim daha çok
uluslararası esere sahip olacak? Bu soru so-
rulurken biz müze kurmaya ve Türk sanat-
çılannı sergilemeye çalışıyoruz. 21. yüzyı-
la gırerken, belki de daha fazla kültürel olu-
şumlar takip edilmeü.
Modern tarih: Minörlük5. kata çıkıldığında tarih
çıkıyor karşımıza: Burada
Spies, Gümrükçü Rousse-
au'nun "Savaş" eseri ile Pi-
casso 'nun "İpatbyuıçoaık*
tablosunu karşı karşıya yer-
leştirmiş. Bin çocukluk tem-
sili, diğeri ise barbarhk ve
yıkınun temsili; 20. yüzyılın
iki büyük teması: Temerküz
ve toplama kamplan ve mi-
nörlük.
Kant'ın "toyîuktan çdcan
•KMHI* aydınlanma olduğu-
nu söylemesinin tersine, 20.
yüzyü*prin*ivfaın''üe"ıııi-
nöriük" arasında gidip gel-
di. Yüzyılımızm aydînlan-
mış ve erginleşmiş barbarü-
ğı ve "teknok>jinin altmda
unutulan varbğT ile bırlıkte
Ariika'ya ve büinçdışına gön-
derme yapan modem sanat,
Gümrükçü Rousseau ile bir-
likte kolektıf bir "yaban bi-
" fcıçdjşını'"hatır!alıııakLdlJİZI
"
lere, npkı dığer Rousseau'nun
"rvi vah^si" gibi; sanki bır
rastlantı. Spies modernliğin
sadece Kübizm veya Fovizm
ile değil, hatta akademik re-
simle de başladığım haürlat-
mak istiyor bu yeni modern
kavramıyla birHkte.
19. yüzyıl, Cezanne ve
Empresyonistler ne kadar
akademik sayılabilir! Ama
Cezanne ve Rousseau mo-
dernliği neredeyse başlatı-
yorlar. Bilindiği gibi Picasso
ve Rousseau'nun birbirleri-
ne olan hayranhğmdan yola
çıkarak, Spies modernliği bu
iki figürle açıyor. Çocukluk,
yani minörlük 20. yüzyılın
en büyük buluşu olarak "öf-
Rndğpnr değü de "öğrenme-
diğini'' ön plana çıkanyor.
Öğrenmeme veya minörlük
(azhk) primitivizm ve büinç-
dışı sayesinde önem kazanı-
yor; çünkü 20. yüzyıh başla-
tan en büyük eser de Fre-
ud'un, "Rüyakınn Yonnnu*
kitabı ve bu şekilde de bi-
ünçdısmı keşfetmesi.
Diğer yandan Picasso'nun
sözü haûrlatüıyor: "tyikires-
Fefa Gonzalez - Torres, 'UntiÜed (Perfect Lovers)', 1987-90, Paris.
Paris-Berlin sergisinde Xavier Veilhan'ın 'Süpermarkette
dolaşan dev penguen'i hepimizi sanki bir buz deryasının
•tüketicisi olarak «unuyor, Merz'in Igloo'su g&i. Dottgl&s-
Gordon'un 'Feature Film'i de müzenin yeni alımlan içinde. 24
saatlik 'Sapık' filmi gibi 'Vertigo' fîlmi de yeniden düzenleniyor.
nin roborunu andıran "isiııı-
âz" adlı heykeli, Rem KooJ-
has'ın "VflbdaD'Ava"sı; Xa-
vier Veühan'ın "Süpermar-
kette dolaşan dev1
penguen"i
hepimizi sanki bir buz derya-
sının tüketıcısı olarak sunu-
yor, Merz'in Igloo'su gibi.
Aynca Mike Kelley, Bruce
Nauman, Daniel Buren, Dan
Graham, Mona Hatoum,
Tony Oursler gibi sanatçılar
da yeni alınanlar arasında.
Boltanski'nin "Arşrv"i:
Boltanski günümuz Fransız
çağdaş sanaünın en önemli
isimlerinden biri olarak özel
bırkonuma yerleşmiş. Müze
ona bir oda açmış ve orada en
beğendığı eserleri C Boitans-
Id 19. yüzyılın yan yana di-
züi olarak sergılenme biçi-
miyle birçok minör işi sergi-
lemiş: Desenler, desenler...
Çalışmanın adı ise: "Egoist
". Sünat^ıılın egoîst ba-
Dongtas Gordon - 'Feature FHm' (üstte),
Xavier Veilhan-'Süpermarkette dolaşan
dev penguen' (yanda).
sam okfum, yoksa bir kötü
çocuk olacaküm." Minörlü-
ğün en güzel laflanndan bi-
n çıkıyor önümüze. Dada da
bu tavn sürdürüyor, yerli
masklanyla Cabaret Volta-
ire bir yerli yeri sanki. Bu ne-
denle polis sürekli uluslara-
rası Dada'yı gözetliyor, yan-
da Lenin devrim hazırlarken
dikkat bile çekmiyor. Yeni
satın alınanlar arasında Pica-
bia'run "Hayvan terbiyecisi''
var. Dada ıçındekı önemli ye-
riyle Duchamp da yeni bır
köşeye sahip ohnuş.
Müzenin kazanımian
Spies'm düzenlediği Pa-
ris-Beriin sergısı de bugünkü
müzenin konsepsiyonunun
hazırlayıcısı. Almanya ve
Fransa'dakı farklı modem sa-
nat gelişımıni göstermesi ba-
kımmdan önemli bir yere sa-
hip: Duchamp bunlann iki-
sinin etkısınde kalmıyor mu?
Sergi salonunda "Breton atöl-
yesi", MatisseMer, Giocomet-
ti'ler, Tapies'ler vb. hep mo-
dernlik tarihini bıze gösteri-
yorlar. Ya çağdaş alana gelir-
sek: En hatırda kalanlar ara-
sında bir seçim yapüğımız-
da Niki de Saint Phalle'in
"Çarmıhagerilmis''ı, Mario
Merz'in "yoo"su; Beuys'ün
"deri" adlı keçeden ceketi.
Jean Dubuflfet'nin dev ma-
ğarası "K^Bahçea" adlı yer-
leştirmesi; Thomas Schüt-
te'nin "Tenniıuıtor2'' fılmi-
kışına teslim edüen bu oda ol-
dukça dikkat çekici.
Douglas Gordon'un "Fe-
ature Film''i de müzenin ye-
ni alımlan içinde. 24 saatlik
"Sapık" filmi (AlfredHitch-
cock)gibi "VertigD" fikni de
yeniden düzenleniyor. Mü-
zik Bernard Hermenn'ın, Pa-
ris milli operasının orkestra
şefinin (James Conolon) gö-
rüntüsüyle sanatçı müzikal
kompozisyon ile hareketleri
ve düşünceyi birleştiriyor.
Müzede dikkat çeken baş-
ka bir olgu da moda dünya-
sının gitgide çağdaş sanatm
içine girerek hem mekânla-
nm sanatçılara vermesi hem
de müzelerdeki eserlerin
sponsorluğunu üstlenmesi.
Douglas Gordon'un çahş-
masımn bir bölümü Agnes b
tarafindan desteklenirken,
Yves Saint Laureot da mü-
zenin sponsorlan arasında
gözüküyor. Bu bizim müze-
siz ortamımıza ilginç bir ör-
nek sunmakta. Büyük moda-
cılanmızm hâlâ destekle-
mekte yetersizliğini de gös-
termekte.
60'lı yıllarda film de çeviren tanınmış ses sanatçısı Sevim Çağlayan 70 yaşında öldü
Mesleğine tutkulu bir 'Şahane Kadın9
vardı
Çağlavan 1989'da Pera Palasta düzenfenen gecede.
TURHANGÜRKAN
1960Tı yıllann kimi fılmlerinde şar-
kıcı, şuh, vamp kadın kimliğinde baş-
rolde görünen tanınmış ses sanatçısı
Sevim Çağlayan. geçirdiği rahatsızlık
sonucu 70 yaşında yaşama veda etti.
Bir dönem hayranlannı peşinden sü-
rüklemış sanatçının beklenmedik ölü-
mü sahne dünyasında üzüntü yaratü.
Ancak cenazesıne ilgi öylesine azdıkL..
Ne olmuştu yıllar boyunca onu baş
tacı edenlere? Sesiyle büyülenip alkış
ve çiçekyağmuruna tutanlara?.. Insan
birkez ölrneyegörsun. '^ŞahaneKadm"
bile çabucak unutuluyor. Çağlayan'ın
ölümüyle Türk sanat mûzığının uhı
çınanndan bir dal daha kopup gitti. Ge-
ride bu kubbede yankılanan
u
hoş bir
seda" bırakarak...
Müzık yaşamına yanm yüzyıl ön-
ce radyo sanatçısı olarak başlayıp,
ününü gazinolarda Türk sanat müzı-
ği türündeki şarkılanyla yapan sanat-
çı, sahnede istiridye kabuğimdan ya-
n üryan çıkışıyla ortalığı bırbinne kat-
mış, yıhn olay kadını haune gelmişti.
Zaten o, giysüerinin renk armonisi,
ışıldaklann ışık oyunlan, yürek hop-
latan kıvrak vücut hareketleriyle sah-
neye yenüik, değisikbirhava getirme-
siyle tanınıyordu. Baştan çıkancı şuh
hareketleriyle beğeni toplayıp, gazino
dünyasında "Şahane Kadm" olarak
anılan Çağlayan, bitip tükenmeyen
evlilikleriyle de ünlüydü. Tutkuyla sa-
nldığı mesleğine son derece düşkün,
evine bağh, dobra dobra konuşan, ca-
na yakın, dost canhsı, sahnede yülar-
ca diri kalmasını becermiş enerjik bir
kışıliğe sahipti. Şimdı bunlann hepsi
birer anı oldu.
Radyodaki yaşam
Sevim Çağlayan 15 Eylül 1930'da
Nigar ve Mustafa Sivrikaya çıftuıın
kızı olarak Konya'da doğdu. Polis me-
muru olan babasrnın görevi nedeniy-
le çocukluğu Anadolu'nun çeşitli yö-
relerinde geçti. Ankara 4. Ortaoku-
lu'nda öğrenimini yanda buaktı. En
büyük tutkusu, şarkıcı olup Ankara
Radyosu'nda çalışmaktı. 16 yaşında
gizlıce gırdığı sınavı kazanarak "mi-
safir" kimliğiyle Ankara Radyosu'na
girmeyi başardı. Babasından korktu-
ğu için radyoda soyadmı Çağlayan
olarak değiştirmişti. Ancak ailesin-
den tepki yerine onay gördü. llk oku-
duğu şarkı Kemani Serkis Efendi'run
nihavend makanundaki "Kimseye et-
mem şflcâyet ağianm ben hanme" idi.
Ankara Radyosu'nda alt yü çaLışü. Gir-
diğı bır güzellik yanşmasuıda mayo-
lu fotoğraflan yayunlanınca radyoda-
ki işine son verildi.
tstiridyeli kadın
1959'da Ankara Çamhk Senar Ga-
zinosu'nda ilk kez sahneye çıkarak
şariacdığa başladı. Değişik sesi ve ak-
sesuvanyla kısa sürede ûne kavuştu.
Daha sonra çalışüğı Göl Gazinosu'nda
içini gösteren saydam bir giysiyle dev
bir istiridye kabuğu ıçınden çıkışı çe-
şitli olaylara neden oldu. Halk yahıız
bu sahne için gazinoya koşuyordu.
Çok geçmeden hakkında soruştunna
açıldı. Istanbul'a geldikten sonra çe-
şitli gazinolarda assolist olarak çalış-
tı. Beğeni topladığı şuh hareketleri
nedeniyle "ŞahaneKadm* olarak anıl-
maya başladı. Bu sanını ölünceye dek
taşunayı başardı.
Evlilik rekoru
Sevim Çağlayan çocukluğunda iri
yapüı, gösterişli bir endama sahipti. Da-
ha çocukluğunu yaşayamadan 13 ya-
şında ımam nıkâhıyla kendisinden çok
büyük varukh bir adamla evlendiril-
di. Birkaç yıl sonra boşanıp Ankara
Radyosu'na girdi. Kendi deyişiyle 13
kez dünya evine girmişti. Kocalanmn
arasında avukat, doktor. gitarist, iki
futbolcu, bu- basketbolcu, çok ünlü
birparlamenter büevardı. 1950'li yıl-
larda iktidardaki Demokrat Parti dö-
neminin bir numaralı şarkıcısı oldu.
Sık sık değiştirilen eşlerinden son-
ra 1960 yılında Fenerbahçe takımın-
da futboİ oynayan milli basketbolcu,
film yapuncısı, yönetmen ve oyuncu
Yıbnaz Gündüz'le resmi nikâh yapa-
rak evlendi. Yılmaz Film ve Füze
Film'lerin sahıbı olan eşinin fılmlerin-
de onunla birlikte oynadı. 1968'de ay-
rıldılar.
Sinema yaşamı
Ses sanatçılığının yani sıra 1961 yı-
lmda Ahmet Mekm'le başrolü pay-
laştığı Dr. Arşevir Alyanak'uı "So-
kaktan GeknKadm" füminde sınıf at-
layan bir fahişeyi canlandırarak sine-
ma yaşamuıa başladı. Beyazperdede
çoğunlukla şarkıcı ve vamp kadın rol-
lerineçıktı. 1963'teNejatOkçugil'in
"SevenlerÖhnez" ve "HedefAnkara"
adlı iki füminde oynadı. 1965 'te Tür-
ker tnanoğhı'nun "Zennube" fümin-
de şarkıcı olan hizmetçi rolündeydi.
Bunu "Öhnek VarDönmek Yok" fil-
mi izledi. 1972'de Ülkfi Erakahn'ın
"Bir Garip Yolcu" filmınde rol arka-
daşları Engin Çağlar, Hate Soygazi,
Ahmet Mekin'di. Son yıllarda sine-
manın uzağına düşmüştü.
DEFNE GÖLGESİ
TURGAY FtŞEKÇt
Onat KuUap'ın
Tek Adam'lığı
TekAdam, Şevket Süreyya Aydemir'in cum-
huriyetimizin kurucusunun yaşamını anlattığı ki-
tabına verdiği addır. "TekAdam" sözünden ben,
başanlması güç işlerin üstesinden gelebilen ki-
şileri anlıyorum. Onlar kimi zaman çevrelerini, ki-
mi zaman ülkelerini, kimi zaman da bütün insan-
lığı etkileyen kişiliklerdir.
Muhsin Ertuğrul da, ülkemizde çağdaş tiyat-
ronun kuaıluşu yolunda yaptıklanyla böyte bir "tek
adam"û\r.
Onat Kutlar'ın "tek adam"lığı ülkemiz kültür
hayatının benzersiz deneyimlerinden biri olan
Türk Sinematek Derneği yöneticisi olarak yap-
tıklanyla gerçekleşti.
Yazarlığı ayn bir konu. Yazarlık sonunda birey-
sel bir uğraştır. Tek başınıza yazarsınız begeni-
lir, beğenilmez... Ama bir kültür kurumunda yö-
neticilik yapmak, onca yokluğun ve yoksulluğun
içinde bir sinema derneğini, ülkenin kültür tari-
hinde baş sıralara oturtulacak bir büyük eyleme
dönüştürebilmek, bu kolay gerçekleştirilebilir bir
şey değil.
Onat Kutlar, 1965ten 1976'ya dek, Türk Sine-
matek Derneği'nin yöneticiliğini yaptı. Bu göre-
vi sırasında kurduğu olağanüstü ilişkilerle nere-
deyse yeryüzünde çekilmiş bütün önemli film-
leri getirtip ülkemizde ilk kez gösterilmesini sağ-
ladı. Yine 1965-1970 arası yayımlanan "Yeni Si-
nema" adlı dergi, sinema alanındaki o olağa-
nüstü canlılığı bütün derinliğiyte yansıtmasının ya-
nında, bugüne dek alanında benzeri gerçekleş-
tirilemeyen bir yayın örneği olarak kaldı.
Yabancı film yönetmenlerinin de katılımının
sağlandığı açık oturumlar, tartışmalar, toplantı-
larla da etkinliklerin canlılığı arttınldı.
Sinema kültürünü tanıyan bir kuşak yetişti bu
eylemle. Anadolu'da yankı buldu, çeşitli illerde
Sinematek'in desteğiyle sinema kulüpleri kurul-
du.
Bütün bu yapılanlann kolay ve kendiliğinden
olmadığı açık. Ardında Onat Kutlar'ın olağanüs-
tü becerilerinin bulunduğunu o döneme yakın-
dan tanıklık edenler bilir.
Kimi zaman birfilmin kopyasının elde edilebil-
mesi için ne serüvenler yaşandığını, hele hele 12
Mart 1971 'i izleyen baskı döneminde ne trajiko-
mik badirelerden geçildiğini, bütün bunlann baş
kahramanının da hep Onat Kutlar olduğu da yi-
ne bilinir.
Onat Kutlar'ın "tek adam"lığı ile yürütülen bu
benzersiz eylem, onun dernek yöneticiliğinden
aynlmasıyla önce güçten düştü, 12 Eylül 1980
günü bütün derneklerin kapatılmasıyla da tü-
müyle sona erdi.
Yıllar boyu, bin bir çabayla oluşturulmuş film,
fotoğraf ve yayın arşivleri yok olup gitti.
Bütün o çabalar, emekler, hiç yaşanmamış g\-
•••
Te/rykyam"lık biraz da gelişmemiş toplumla-
ra özgü bir olgu. Toplumlar geliştikçe, bireylerin
çabalanndan çok kurumlar öne çıkıyor.
Bireylerin yaptıklan, toplumları ne denli derin-
den etkilese de o bireyler ortadan çekilince ge-
riliyor ya da yok oluyor. Oysa kurumlar, bireyte-
re bağlı olmadan, ilkeler çerçevesinde yaşam-
lannı, etkinliklerini sürdürebiliyorlar.
Onat Kutlar'ın o unutulmaz Sinematek eylemi-
nin anısına yapılabilecek belki de en önemli kat-
kı, bütün ülkeler için kaçınılmaz bir gereklilik olan
Sinematek kurumunu, kalıcı bir biçimde yeniden
oluşturabilmek ve ülkemizin kültür hayatına su-
nabilmektir.
Ferah ve Teoman,
14 Şubarta hmr'de
• Kültür servisi- Türk pop müziğinin ünlü isimleri
Şebnem Ferah ve Teoman, 14 Şubat Sevgüiler
Günü'nde birlikte konser verecekler.
Sanatçılar, lzmir Efes Oteli Convention Center'da
sahneye çıkacaklar. Konserin biletleri tüm
D&R'larda, Vakkorama, Ercan Kitabevi, Pan
Kitabevi ve Karşıyaka Bodrum Antik'ten saOn
ahnabilecek.
K Ü L T Ü R » Ç İ Z İ K
K Â M Î L M A S A R A C I