19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 OCAK 2000 ÇARŞAMBA 14 JVLJl-iJ. U J \ [email protected] Beaubourg Modern Sanatlar Müzesi '2O.yüzyılın tek bütünlükçü bakış açısını' yaratıyor Yeni Pompidou Merkezi açıldı Yeni Mçiınryle mûze 1400 eserie dolu, 14 bin m2'lik alana yayıhyor. AIİAKAY 2000 yılına gırildiğinde, bundan yülarca önce kapanıp yeniden düzenleneceği konu- şulan ve son yıllarda da bu kapanma rivaye- tı gerçekleşen Pompidou Merkezi, Beaubo- urg'un yenilenmesı Panslı sanatseverieri ne- şeye boğdu. Yeni haliyle Beaubourg Mo- dern Sanatlar Müzesi kendine yeni bir "lo- ok" verdi. Mûze kendisini, "20. yüzyıhn tek gendbütûnlûkçâ bir bakış açcanıyantfaonm- zesT olarak sunuyor. Plastik sanatlarla bir- hkte görsel sanatlar arşivi de Pompidou Mer- kezi'nde bulunan raüzeye yeni bir görünüm kazandınyor. Yeni saOn alınan çahşmalarla müze her haliyle zenginleşnüş ve çağdaşlaş- mışdururnda. Daha önce 800 esere sahip olan müze artık 1400 eserie dolu; aynı zamanda yüzeyde genişleyerek 14.000 m2 'lik bir ala- na yayıbyor. Ereksel olmayan bir anlayış Müzenin müdürü Werner Spies düz çiz- gisel bir anlayışı terk ederek Fransız felse- fesinin yapısalcı ve yapısalcı sonrasuun te- killiği içinde zaman kavrayışının Fouca- ult'cu bir şimdiki zaman taribi olduğunu be- lirtiyor. Ve tek kat yerine ikd kata yayılan mü- zenin gınşı şimdiki 7amanın çağdaşlığı ile karşdıyor izleyiciyi. Modernliğin en önem- li unsurlanndan bin olarak ortaya konulan ve sosyolojik olarak da sanayi toplumunun makineleşmesini gösteren Hngnery'in "Bir sofanuş yaprak için reqıriem"i gihşte karşı- mıza çıkıyor; neredeyse Chapün'in modern zamanlannı anımsatıyor. O meşhur sahne- sinde iş bölümünün esiri olan ve biteviye ay- nı işi yaparken geri kalarak, sanayileşmeyi aksatan tipini hatırlatıyor Tinguely'in eseri. Sanayi toplumunun yaraücüığını ortaya ko- yuyor; Deleuze ve Guattari'ninmakine olu- şa giren insaninı ve Nietzscbe'aın makine ile bileşen üstinsanuıı bır kez daha sorguluyor. Yatay ve devasa bir boyut göz alıyor ve he- men ardından da OMenburg'un çahşması aym büyük boyutuyla ızleyicıye çağdaş sa- natın ikinci büyük olgusunu gösteriyor. Altı metre yüksekliğinde melankolik ya- vaş bir hareketle kımıldayan turuncu mad- de, yani "DevBuzTorbası''; canlılığı oldu- ğu kadar tüketimi de hanrlatıyor. Amerikan toplumunun, "töketim ve gösteri topiumo- nnn" üretilen ve süpermarketler sayesınde de tüketilen ürünlerinin büyük boyutianndan esinlenen Oldenburg, çağdaş ve modern ola- rak iki temsili biçimi birleştiriyor. Müzenin müdürü Werner Spies modem ve çağdaş far- kını katlara bölerek ayırmış; ama yine de çağ- daştan onun tarihine modern olana doğru biryolculuğa hazırhyor bizleri, hem de çağ- daşlığın ürünü olarak "yan yanahğT, "bir ara- dahğT veriyor: Tasanm, görsel ve plastik sanatlar ile mi- mari yan yana sergileniyor. Izleyici giriş ka- tında modern sandalyeden, modern yapıya ve sanata dek yan yanalığı ve etkileri göre- biliyor. Spies "Neredeyse dönemlerinkitap- lannı da sergflemeyi düşünmüştüm' derken disiplinler-aşın olan bir sanat dünyasının sosyoloji, felsefe, mimari, plastik ve görsel sanatlann birbirlerine geçiş halini göster- mek istiyor. Bu şekilde de sanatm ereksel bir anlayışla algılanamayacağmı, aynı felsefe- de olduğu gibi, gösteriyor. 20. yüzyılın mü- zesi ereksel olamaz. Bu nedenle günümüz- den giriliyor ve ondan sonra ileriye doğru ge- nişlemeyen biryol izleniyor. Isteyen sağa is- teyen sola doğru izleyebilir patikasını; ister- se de Picasso ve Braqne veya Max Erast gi- bi 20. yüzyüın devlerinı görmek üzere bir kat üste çıkabilir izleyici. ilglnç bir blrllktellk Müzedeki geçici sergi Sürekli müzenin eserleri arasma "geçidser- gfler" yerleştirilmiş: Mike KeDey ve Tony Ourskr'in "Şürsel Projeter" adlı ortak çahş- ması video yerleştırmelerle, 1977-97 tarih- leri arasındaki birlıkteliklerinı sunuyor. John Cak, Aian Verga, Arto linsday, Thtırston Moore,Kim Gordon,Genesis, Dan Graham, Tony Conrad, Laurie Anderson üe bırlıkte Amerika'mn baü yakasında kurduklan Punk- Rock grubu, defterlerdeki notlan, doküman- lan, sesli bantlan, videolardan eleştirileri gösteriyor. Bu tarih üzerine bir refleksiyonu ortaya koyan dev bir yerleştirme. Müağe, per- formansa ve şiire duyarlılığı olan grubun birlikteliği "saptma" bir refleksiyonu ser- giliyor. Bu serginin müzenin eserleri arasın- da yer alması da ilginç bir birlikteliği göste- riyor. Sergi ocak başmdan 6 Mart 2000 tari- hine kadar izleyicilere açık kalacak. Ancak başka bir ilginçliği ise, müzenin ve tüm Pom- pidou Merkezi 'oin grevleriyle ve sosyal ha- reketlılıği ile meşhur olan Fransa'nın içinde yer alması dolayısıyla, açıldıktan üç dört gün sonra greve gitmesiydi. Beaubourg'u gör- meye gelen turistlerin nefretini ve kızgınlı- gnıı kazanan bu grev, daha başmdan müze- deki sosyal hareketin müze çalışanlan tara- fından anons edildiğini gösterdi. Pompidou Merkezi'nde 6. kattaki sergiler ise, "Heraen, Zaman" sergisiyle "Bayram Günn" sergısı. Bunlar başlı başına yazı ko- nusu olacak sergiler. O nedenle burada sa- dece adlandırmakia yetiniyorum. Ancak Fransız genç neslini temsil edebilecek kuv- vetteki "BaynunGünü" sergisiyle, galerile- riyle sanat kahveleriyle gitgide çağdaş sanat içinde büyük bir hareket yaratan ve ivme ka- zanan Paris'in 21. yüzyılda yeniden adın- dan söz ettireceği tahmin edilebilir. Devlet politikalan ve milli kültürü uluslararası alan- da rekabete sokan Fransa, Almanya, tngıl- tere gibi ülkeler Amerika karşısında ayn ay- n milli hareketler halinde kendilerini göste- riyorlar. Bu da 21. yüzyüm milliyetçiliği: Vatandaşlann eserleri değil de ulus-aşın bir sanatçı grubuna sahip ohna meselesini taşı- yor gündeme; sanki bir tür kültürel Merkan- tiüzm politikası uygulanıyor. Kim daha çok uluslararası esere sahip olacak? Bu soru so- rulurken biz müze kurmaya ve Türk sanat- çılannı sergilemeye çalışıyoruz. 21. yüzyı- la gırerken, belki de daha fazla kültürel olu- şumlar takip edilmeü. Modern tarih: Minörlük5. kata çıkıldığında tarih çıkıyor karşımıza: Burada Spies, Gümrükçü Rousse- au'nun "Savaş" eseri ile Pi- casso 'nun "İpatbyuıçoaık* tablosunu karşı karşıya yer- leştirmiş. Bin çocukluk tem- sili, diğeri ise barbarhk ve yıkınun temsili; 20. yüzyılın iki büyük teması: Temerküz ve toplama kamplan ve mi- nörlük. Kant'ın "toyîuktan çdcan •KMHI* aydınlanma olduğu- nu söylemesinin tersine, 20. yüzyü*prin*ivfaın''üe"ıııi- nöriük" arasında gidip gel- di. Yüzyılımızm aydînlan- mış ve erginleşmiş barbarü- ğı ve "teknok>jinin altmda unutulan varbğT ile bırlıkte Ariika'ya ve büinçdışına gön- derme yapan modem sanat, Gümrükçü Rousseau ile bir- likte kolektıf bir "yaban bi- " fcıçdjşını'"hatır!alıııakLdlJİZI " lere, npkı dığer Rousseau'nun "rvi vah^si" gibi; sanki bır rastlantı. Spies modernliğin sadece Kübizm veya Fovizm ile değil, hatta akademik re- simle de başladığım haürlat- mak istiyor bu yeni modern kavramıyla birHkte. 19. yüzyıl, Cezanne ve Empresyonistler ne kadar akademik sayılabilir! Ama Cezanne ve Rousseau mo- dernliği neredeyse başlatı- yorlar. Bilindiği gibi Picasso ve Rousseau'nun birbirleri- ne olan hayranhğmdan yola çıkarak, Spies modernliği bu iki figürle açıyor. Çocukluk, yani minörlük 20. yüzyılın en büyük buluşu olarak "öf- Rndğpnr değü de "öğrenme- diğini'' ön plana çıkanyor. Öğrenmeme veya minörlük (azhk) primitivizm ve büinç- dışı sayesinde önem kazanı- yor; çünkü 20. yüzyıh başla- tan en büyük eser de Fre- ud'un, "Rüyakınn Yonnnu* kitabı ve bu şekilde de bi- ünçdısmı keşfetmesi. Diğer yandan Picasso'nun sözü haûrlatüıyor: "tyikires- Fefa Gonzalez - Torres, 'UntiÜed (Perfect Lovers)', 1987-90, Paris. Paris-Berlin sergisinde Xavier Veilhan'ın 'Süpermarkette dolaşan dev penguen'i hepimizi sanki bir buz deryasının •tüketicisi olarak «unuyor, Merz'in Igloo'su g&i. Dottgl&s- Gordon'un 'Feature Film'i de müzenin yeni alımlan içinde. 24 saatlik 'Sapık' filmi gibi 'Vertigo' fîlmi de yeniden düzenleniyor. nin roborunu andıran "isiııı- âz" adlı heykeli, Rem KooJ- has'ın "VflbdaD'Ava"sı; Xa- vier Veühan'ın "Süpermar- kette dolaşan dev1 penguen"i hepimizi sanki bir buz derya- sının tüketıcısı olarak sunu- yor, Merz'in Igloo'su gibi. Aynca Mike Kelley, Bruce Nauman, Daniel Buren, Dan Graham, Mona Hatoum, Tony Oursler gibi sanatçılar da yeni alınanlar arasında. Boltanski'nin "Arşrv"i: Boltanski günümuz Fransız çağdaş sanaünın en önemli isimlerinden biri olarak özel bırkonuma yerleşmiş. Müze ona bir oda açmış ve orada en beğendığı eserleri C Boitans- Id 19. yüzyılın yan yana di- züi olarak sergılenme biçi- miyle birçok minör işi sergi- lemiş: Desenler, desenler... Çalışmanın adı ise: "Egoist ". Sünat^ıılın egoîst ba- Dongtas Gordon - 'Feature FHm' (üstte), Xavier Veilhan-'Süpermarkette dolaşan dev penguen' (yanda). sam okfum, yoksa bir kötü çocuk olacaküm." Minörlü- ğün en güzel laflanndan bi- n çıkıyor önümüze. Dada da bu tavn sürdürüyor, yerli masklanyla Cabaret Volta- ire bir yerli yeri sanki. Bu ne- denle polis sürekli uluslara- rası Dada'yı gözetliyor, yan- da Lenin devrim hazırlarken dikkat bile çekmiyor. Yeni satın alınanlar arasında Pica- bia'run "Hayvan terbiyecisi'' var. Dada ıçındekı önemli ye- riyle Duchamp da yeni bır köşeye sahip ohnuş. Müzenin kazanımian Spies'm düzenlediği Pa- ris-Beriin sergısı de bugünkü müzenin konsepsiyonunun hazırlayıcısı. Almanya ve Fransa'dakı farklı modem sa- nat gelişımıni göstermesi ba- kımmdan önemli bir yere sa- hip: Duchamp bunlann iki- sinin etkısınde kalmıyor mu? Sergi salonunda "Breton atöl- yesi", MatisseMer, Giocomet- ti'ler, Tapies'ler vb. hep mo- dernlik tarihini bıze gösteri- yorlar. Ya çağdaş alana gelir- sek: En hatırda kalanlar ara- sında bir seçim yapüğımız- da Niki de Saint Phalle'in "Çarmıhagerilmis''ı, Mario Merz'in "yoo"su; Beuys'ün "deri" adlı keçeden ceketi. Jean Dubuflfet'nin dev ma- ğarası "K^Bahçea" adlı yer- leştirmesi; Thomas Schüt- te'nin "Tenniıuıtor2'' fılmi- kışına teslim edüen bu oda ol- dukça dikkat çekici. Douglas Gordon'un "Fe- ature Film''i de müzenin ye- ni alımlan içinde. 24 saatlik "Sapık" filmi (AlfredHitch- cock)gibi "VertigD" fikni de yeniden düzenleniyor. Mü- zik Bernard Hermenn'ın, Pa- ris milli operasının orkestra şefinin (James Conolon) gö- rüntüsüyle sanatçı müzikal kompozisyon ile hareketleri ve düşünceyi birleştiriyor. Müzede dikkat çeken baş- ka bir olgu da moda dünya- sının gitgide çağdaş sanatm içine girerek hem mekânla- nm sanatçılara vermesi hem de müzelerdeki eserlerin sponsorluğunu üstlenmesi. Douglas Gordon'un çahş- masımn bir bölümü Agnes b tarafindan desteklenirken, Yves Saint Laureot da mü- zenin sponsorlan arasında gözüküyor. Bu bizim müze- siz ortamımıza ilginç bir ör- nek sunmakta. Büyük moda- cılanmızm hâlâ destekle- mekte yetersizliğini de gös- termekte. 60'lı yıllarda film de çeviren tanınmış ses sanatçısı Sevim Çağlayan 70 yaşında öldü Mesleğine tutkulu bir 'Şahane Kadın9 vardı Çağlavan 1989'da Pera Palasta düzenfenen gecede. TURHANGÜRKAN 1960Tı yıllann kimi fılmlerinde şar- kıcı, şuh, vamp kadın kimliğinde baş- rolde görünen tanınmış ses sanatçısı Sevim Çağlayan. geçirdiği rahatsızlık sonucu 70 yaşında yaşama veda etti. Bir dönem hayranlannı peşinden sü- rüklemış sanatçının beklenmedik ölü- mü sahne dünyasında üzüntü yaratü. Ancak cenazesıne ilgi öylesine azdıkL.. Ne olmuştu yıllar boyunca onu baş tacı edenlere? Sesiyle büyülenip alkış ve çiçekyağmuruna tutanlara?.. Insan birkez ölrneyegörsun. '^ŞahaneKadm" bile çabucak unutuluyor. Çağlayan'ın ölümüyle Türk sanat mûzığının uhı çınanndan bir dal daha kopup gitti. Ge- ride bu kubbede yankılanan u hoş bir seda" bırakarak... Müzık yaşamına yanm yüzyıl ön- ce radyo sanatçısı olarak başlayıp, ününü gazinolarda Türk sanat müzı- ği türündeki şarkılanyla yapan sanat- çı, sahnede istiridye kabuğimdan ya- n üryan çıkışıyla ortalığı bırbinne kat- mış, yıhn olay kadını haune gelmişti. Zaten o, giysüerinin renk armonisi, ışıldaklann ışık oyunlan, yürek hop- latan kıvrak vücut hareketleriyle sah- neye yenüik, değisikbirhava getirme- siyle tanınıyordu. Baştan çıkancı şuh hareketleriyle beğeni toplayıp, gazino dünyasında "Şahane Kadm" olarak anılan Çağlayan, bitip tükenmeyen evlilikleriyle de ünlüydü. Tutkuyla sa- nldığı mesleğine son derece düşkün, evine bağh, dobra dobra konuşan, ca- na yakın, dost canhsı, sahnede yülar- ca diri kalmasını becermiş enerjik bir kışıliğe sahipti. Şimdı bunlann hepsi birer anı oldu. Radyodaki yaşam Sevim Çağlayan 15 Eylül 1930'da Nigar ve Mustafa Sivrikaya çıftuıın kızı olarak Konya'da doğdu. Polis me- muru olan babasrnın görevi nedeniy- le çocukluğu Anadolu'nun çeşitli yö- relerinde geçti. Ankara 4. Ortaoku- lu'nda öğrenimini yanda buaktı. En büyük tutkusu, şarkıcı olup Ankara Radyosu'nda çalışmaktı. 16 yaşında gizlıce gırdığı sınavı kazanarak "mi- safir" kimliğiyle Ankara Radyosu'na girmeyi başardı. Babasından korktu- ğu için radyoda soyadmı Çağlayan olarak değiştirmişti. Ancak ailesin- den tepki yerine onay gördü. llk oku- duğu şarkı Kemani Serkis Efendi'run nihavend makanundaki "Kimseye et- mem şflcâyet ağianm ben hanme" idi. Ankara Radyosu'nda alt yü çaLışü. Gir- diğı bır güzellik yanşmasuıda mayo- lu fotoğraflan yayunlanınca radyoda- ki işine son verildi. tstiridyeli kadın 1959'da Ankara Çamhk Senar Ga- zinosu'nda ilk kez sahneye çıkarak şariacdığa başladı. Değişik sesi ve ak- sesuvanyla kısa sürede ûne kavuştu. Daha sonra çalışüğı Göl Gazinosu'nda içini gösteren saydam bir giysiyle dev bir istiridye kabuğu ıçınden çıkışı çe- şitli olaylara neden oldu. Halk yahıız bu sahne için gazinoya koşuyordu. Çok geçmeden hakkında soruştunna açıldı. Istanbul'a geldikten sonra çe- şitli gazinolarda assolist olarak çalış- tı. Beğeni topladığı şuh hareketleri nedeniyle "ŞahaneKadm* olarak anıl- maya başladı. Bu sanını ölünceye dek taşunayı başardı. Evlilik rekoru Sevim Çağlayan çocukluğunda iri yapüı, gösterişli bir endama sahipti. Da- ha çocukluğunu yaşayamadan 13 ya- şında ımam nıkâhıyla kendisinden çok büyük varukh bir adamla evlendiril- di. Birkaç yıl sonra boşanıp Ankara Radyosu'na girdi. Kendi deyişiyle 13 kez dünya evine girmişti. Kocalanmn arasında avukat, doktor. gitarist, iki futbolcu, bu- basketbolcu, çok ünlü birparlamenter büevardı. 1950'li yıl- larda iktidardaki Demokrat Parti dö- neminin bir numaralı şarkıcısı oldu. Sık sık değiştirilen eşlerinden son- ra 1960 yılında Fenerbahçe takımın- da futboİ oynayan milli basketbolcu, film yapuncısı, yönetmen ve oyuncu Yıbnaz Gündüz'le resmi nikâh yapa- rak evlendi. Yılmaz Film ve Füze Film'lerin sahıbı olan eşinin fılmlerin- de onunla birlikte oynadı. 1968'de ay- rıldılar. Sinema yaşamı Ses sanatçılığının yani sıra 1961 yı- lmda Ahmet Mekm'le başrolü pay- laştığı Dr. Arşevir Alyanak'uı "So- kaktan GeknKadm" füminde sınıf at- layan bir fahişeyi canlandırarak sine- ma yaşamuıa başladı. Beyazperdede çoğunlukla şarkıcı ve vamp kadın rol- lerineçıktı. 1963'teNejatOkçugil'in "SevenlerÖhnez" ve "HedefAnkara" adlı iki füminde oynadı. 1965 'te Tür- ker tnanoğhı'nun "Zennube" fümin- de şarkıcı olan hizmetçi rolündeydi. Bunu "Öhnek VarDönmek Yok" fil- mi izledi. 1972'de Ülkfi Erakahn'ın "Bir Garip Yolcu" filmınde rol arka- daşları Engin Çağlar, Hate Soygazi, Ahmet Mekin'di. Son yıllarda sine- manın uzağına düşmüştü. DEFNE GÖLGESİ TURGAY FtŞEKÇt Onat KuUap'ın Tek Adam'lığı TekAdam, Şevket Süreyya Aydemir'in cum- huriyetimizin kurucusunun yaşamını anlattığı ki- tabına verdiği addır. "TekAdam" sözünden ben, başanlması güç işlerin üstesinden gelebilen ki- şileri anlıyorum. Onlar kimi zaman çevrelerini, ki- mi zaman ülkelerini, kimi zaman da bütün insan- lığı etkileyen kişiliklerdir. Muhsin Ertuğrul da, ülkemizde çağdaş tiyat- ronun kuaıluşu yolunda yaptıklanyla böyte bir "tek adam"û\r. Onat Kutlar'ın "tek adam"lığı ülkemiz kültür hayatının benzersiz deneyimlerinden biri olan Türk Sinematek Derneği yöneticisi olarak yap- tıklanyla gerçekleşti. Yazarlığı ayn bir konu. Yazarlık sonunda birey- sel bir uğraştır. Tek başınıza yazarsınız begeni- lir, beğenilmez... Ama bir kültür kurumunda yö- neticilik yapmak, onca yokluğun ve yoksulluğun içinde bir sinema derneğini, ülkenin kültür tari- hinde baş sıralara oturtulacak bir büyük eyleme dönüştürebilmek, bu kolay gerçekleştirilebilir bir şey değil. Onat Kutlar, 1965ten 1976'ya dek, Türk Sine- matek Derneği'nin yöneticiliğini yaptı. Bu göre- vi sırasında kurduğu olağanüstü ilişkilerle nere- deyse yeryüzünde çekilmiş bütün önemli film- leri getirtip ülkemizde ilk kez gösterilmesini sağ- ladı. Yine 1965-1970 arası yayımlanan "Yeni Si- nema" adlı dergi, sinema alanındaki o olağa- nüstü canlılığı bütün derinliğiyte yansıtmasının ya- nında, bugüne dek alanında benzeri gerçekleş- tirilemeyen bir yayın örneği olarak kaldı. Yabancı film yönetmenlerinin de katılımının sağlandığı açık oturumlar, tartışmalar, toplantı- larla da etkinliklerin canlılığı arttınldı. Sinema kültürünü tanıyan bir kuşak yetişti bu eylemle. Anadolu'da yankı buldu, çeşitli illerde Sinematek'in desteğiyle sinema kulüpleri kurul- du. Bütün bu yapılanlann kolay ve kendiliğinden olmadığı açık. Ardında Onat Kutlar'ın olağanüs- tü becerilerinin bulunduğunu o döneme yakın- dan tanıklık edenler bilir. Kimi zaman birfilmin kopyasının elde edilebil- mesi için ne serüvenler yaşandığını, hele hele 12 Mart 1971 'i izleyen baskı döneminde ne trajiko- mik badirelerden geçildiğini, bütün bunlann baş kahramanının da hep Onat Kutlar olduğu da yi- ne bilinir. Onat Kutlar'ın "tek adam"lığı ile yürütülen bu benzersiz eylem, onun dernek yöneticiliğinden aynlmasıyla önce güçten düştü, 12 Eylül 1980 günü bütün derneklerin kapatılmasıyla da tü- müyle sona erdi. Yıllar boyu, bin bir çabayla oluşturulmuş film, fotoğraf ve yayın arşivleri yok olup gitti. Bütün o çabalar, emekler, hiç yaşanmamış g\- ••• Te/rykyam"lık biraz da gelişmemiş toplumla- ra özgü bir olgu. Toplumlar geliştikçe, bireylerin çabalanndan çok kurumlar öne çıkıyor. Bireylerin yaptıklan, toplumları ne denli derin- den etkilese de o bireyler ortadan çekilince ge- riliyor ya da yok oluyor. Oysa kurumlar, bireyte- re bağlı olmadan, ilkeler çerçevesinde yaşam- lannı, etkinliklerini sürdürebiliyorlar. Onat Kutlar'ın o unutulmaz Sinematek eylemi- nin anısına yapılabilecek belki de en önemli kat- kı, bütün ülkeler için kaçınılmaz bir gereklilik olan Sinematek kurumunu, kalıcı bir biçimde yeniden oluşturabilmek ve ülkemizin kültür hayatına su- nabilmektir. Ferah ve Teoman, 14 Şubarta hmr'de • Kültür servisi- Türk pop müziğinin ünlü isimleri Şebnem Ferah ve Teoman, 14 Şubat Sevgüiler Günü'nde birlikte konser verecekler. Sanatçılar, lzmir Efes Oteli Convention Center'da sahneye çıkacaklar. Konserin biletleri tüm D&R'larda, Vakkorama, Ercan Kitabevi, Pan Kitabevi ve Karşıyaka Bodrum Antik'ten saOn ahnabilecek. K Ü L T Ü R » Ç İ Z İ K K Â M Î L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle