Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 25 OCAK 2000 SALI
14 i l U J \ kultur@cumhuriyet.com.tr
PORTAL DtKMEN GÜRÜN
Kııklalarla güç ve ikticlar savaşıBiıkaç ay önce HeleneCioux'un yaz-
dığı ve Ariane Mnouchkiııe'nin yorum-
ladığı "Bentteld Davullar" adlı oyunu
izlemek üzere çağn alınca ilk akhma
gelen şey, 1996 'da, yine Theatre du So-
leil'in "Tartuffe"ünü sahne boyutlan-
na uygun bır alana (kapalı ya da açık)
yerleştirmek için Uluslararası Istanbul
Tiyatro Festivali olarak verdiğimiz uğ-
raş oldu. Her iki taraf da bu turnenin
gerçekleşmesi için yoğun bir çaba har-
camıştı. Ama Istanbul gibi bir dünya
kentinde her anlamda yaşanan mekân
sorunu, bir kez daha ortaya çıkmış ve
sonuçta Tartuffe" dosyasını buruk bir
biçimde kapatmıştık. Galiba biraz da bu
nedenle, yine bir düş kınklığı yaşama-
mak için Paris'e gidişimi sürekli erte-
ledim. Ama sonunda kendimi Cartouc-
herie'de buldum ve yeniden tiyatro sa-
natrrun büyüsüne kapılarak, tiyatronun
coşkusunu yaşayarak, yarancılığın zen-
ginliklerine, oyunculuk sanatının ince-
liklerine kapılarak döndüm... Bu ara-
da, oyundan sonra Ariane Mnouchki-
ne ile görüştûk. Sanatçının Uluslarara-
sı Istanbul Tiyatro Festivali'ni "Bent-
teki DavuDar"ın 2001 'de gerçekleştıre-
ceği turnede kısıth sayıdaki duraklar-
dan biri olarak programına almak iste-
mesi ÎKS V ve festival adına olduğu ka-
dar, eğer proje gerçekleşirse, seyirci
adına da sevindirici. Kım bilir, belki
de Senyör Khang'ın ülkesındekı yük-
sek bentler 2001 'de Istanbul'da da ku-
• "Kukla bizim
özümüzdeki
sallantıyı
gizlemez. Işte
insanoğlu:
oynak, kararsız,
zihinsel ve
bedensel
kötülüklere açık,
asla emin
olmayan,
ömrünün sonuna
dek yol açtığı ve
kaçtığı sorunlarla
mücadele
eden..."
Helene Cioux
rulur. Vakıf olarak uğraşlanmız bu yön-
de... BakaJım gelecek günler ne göste-
recek...
Selbaskmı
"Bentteid Davullar", şair Hsi-Xbou
tarafindan kuklalar için yazılmış arka-
ik bir oyun. Helene Cioux bu büyük şa-
irden 'sufle' aldığmı söylüyor oyunu
yeniden yazarken. Olaylar Senyör
Khang'uı imparatorluğunda geçiyor.
Nehrin sulan hızla yükselmektedir.
Bentler dayanabilecek midir yaklaş-
makta olan sel felaketine? Khang şaş-
kındır. Nehrin öfkesini yatıştırmak için
bir semti feda etmesi gerekmektedir.
Kuzeydeki bentler fabrikalan ve şan-
tiyeleri, gûneydekiler ise okullan, tiyat-
rolan, tapınaklan ile bir yerieşim ala-
nını korumaktadır. Neresi feda ecülecek-
tir? Senyör'ün akrabası olan açgözlü
Hun'un kuzeyde fabrikalan vardır. Gü-
neydekı yerleşimin önemsiz olduğunu
savunur. O bölgede bulunan ormanla-
ra gözûnü dikmiştir.
Ağaçlann büyük bir kısmını kestirir.
Bu kesim tehlikeyi daha da arttınr. Ka-
zanç peşinde olan Hun, sel felaketini ön-
lemek için bu alanın tamamıyla ağaç-
sız bırakılmasırun zorunlu olduğunu
6
Bir kasetlik sanat' video artCANANBEYKAL
Bir zamanlar resim vardı, heykel vardı.
Renk ve biçım vardı. Soyut-somut tarnşma-
lan, akımlar, belli zaman dılımlerine bölün-
müş düz bir tarihsel çizginüz vardı. Bu çiz-
gi üzerinde üsluplar, imzalar, kimlikler, öz-
günlük ve özgüllük vardı. Ne güzel günler-
di ve ne rahattık! Neyin sanat, neyin hayat
olduğunun; neye düş, neye gerçek diyece-
gimizin ayırdındaydık. Bugün her şey bir-
birine kanşü, kannaşıklaştı. Her şey yan ya-
na ve her şey iç içe şimdi. Resim ve hey-
kel arasındaki sınır yok oldu tamam, ama
yine de bir nesne vardı elinüzde. Oysa şim-
di görüntüden başka bir şey kalmadı bize...
Bu tûr yakınmalan pek çok kişiden duy-
muşuzdur. Haklıdırlar. Çünkü yaşadığımız
çevrenin değişikUklerine alışmakta zorluk
çekmeyen bızler, aynı değışiklıklerin sa-
natta yansımalanna alışmakta zorlanınz.
Oünyamız bir görüntüler dünyası haline
geldi. Bir zamanlar sobalanmız vardı, üze-
rinde kestane kızarttığımız; evlerimizde
görüntü yerine ses vardı, radyolardan skeç-
ler dınledığımız... Bugünün sanaünı bu ka-
dar şaşılası yapan şey, içinde yaşadığımız
dünyamızın şaşılası değişkenliğiydi oysa.
Sevdiğimiz, alıştığımız geçmiş raman sa-
natının yapıldığı dünyayı düşünmeliyiz ve
sonra bugünün dünyasını ve bugünün sa-
nannı. Söylemek istediğim sadece sanatın
değil, her şeyin hızla değiştiği, dünyamı-
zm bir görüntüler krallığı haline geldığıdir.
Görüntüler evlerimizin yalıülmış duvarla-
nnı geçirgen hale getiriyor, TV aracılığıy-
laKörfez'de <t
ateşDÖcekkrigM''uçuşanfû-
zeleri izliyoruz, savaşm estetize görüntüle-
rini seyrediyoruz bir zamanlar mehtabı sey-
rettiğimiz gibi. Ev bügisayarlan, cep tele-
fonlan, fakslar, E-maıl'ler ile dünyamız kü-
çülüyor, yaknüaşıyor bize. Görüntü kralh-
ğı coğrafi, ulusal smnian aşıyor. Aidiyeti
sorguluyor, herkesi tek bir paydada, enfbr-
masyon çılgınlığımn, görüntüsel gerçekli-
ğin bombardımanına tutarak birleştirmeye
zorluyor.
Teknolojinin bu dev çocuğu kralüğmı
kurmuş, insanlan kitlesel olarak egemen-
liği altma almışken sanatçının bundan ka-
çmabilmesi düşünülebilir mi? Leonardo'dan
beri sanatçılar teknolojiye ilgi duymuşlar-
dır. Bugün gündelık hale gelen teknolojiy-
le herkes gibi sanatçı da ilgilidir ve alıştı-
ğunız görüntüsel gerçekliği sanatına onun
Gûiçm Aksoy'unPi Art VVbriö'desergDefienGüvçnlikKamerası'(1998) adh çahşraasL
olanaklan, araçlanyla taşımaktadır. Tek-
noloji ile sanat arasındaki ilgının tanhsel geç-
mişini iletmek bu yazının sınırlannı aşar.
Bu alanda bugün önemli bir sanatsal biçim
olarak videonun kullanımıyla ilgili bu ya-
zının nedeni, 19-22 Ocak tarihleri arasın-
da Pi Artvvorks'de gerçekleşnrilen Vıdeo Art
Günleri'dir. Pi Artworks "yan-sanat" ser-
gisiyle ülkemizde ilkleri gerçekleştirmiş
sanatçılan toparlayan sergilermden birini da-
ha, video sanatıyla uğraşanlan sunmak ama-
cıyla ilkini gerçekleştirdiği bu gösterisine
beş kadın, üç erkek sanatçıyı davet etmiş-
tir.
Tophım-sanat arasmdaki bağ
Video sanatının başlangıcı medyatik ya-
şama girişünizle aynı zamana rastlar. Bu-
nun sanatsal tarihi 60'lar sonrasıdır, ama bel-
ki de yaşamımız, 1936 Berlin Olimpiyat-
lan'nm görüntü ve sesli olarak ilk kez bir
televizyon ekranmdan bütün insanlara yan-
smlmasıyla başlamıştır.
Haber kaynaklı/enformasyon ağırlıklı
görüntü-ses-hareket ve ışıktan oluşan bu
yeni olanak, hedef olarak kendine bütün
bir lritleyi seçmiştir. Sanatçılar 60'larda, sa-
naüntoplumla yeniden bağlannı kurmak için
medya araçlannı kullanmaya başlamışlar-
dır. Ister teknolojiyi eleştirip karşı çıksın-
lar, isterse yandaş olsunlar, medyatik araç-
lan kullanan sanatçılann ortak amacı, top-
lum-sanat arasındaki bağı yeniden kurmak-
nr. Nam JunePaik,BnıceNaııman,WDtfMM-
td, Ant Farm, Vrto Acconci, Billi Viola, Les
Levine, Chris Burden ve Antonk) Munta-
das gibi pek çok sanatçının başını çektiği
video sanat içinde özellikle kadın sanatçı-
lann yen çok önemlidir. Video Art içine pek
çok sanat anlayışı ve biçimı girerken (Ko-
laj, Asamblaj, Anvironman, Land Art, Fluk-
sus, Body Art, Performans, Happening vs.)
Marina Abramoviç, Gina Pane, Rebecca
Horn, Ortan, Carolee Schneemann, Linda
Montana gibi pek çok kadın sanatçı perfor-
manslannı yaygınlaştırmak için video sa-
nat yolunu seçmışlerdır. Bugün Iran asıllı
Shirin Neshat ve PipUotti Rist. video sana-
tını kullanan önemli iki kadın sanatçıdır. Bu
sanatçılar, kendi bedenlerini bir savaş ala-
nı haline getiren ve bazen son derece şid-
detli cinsel, toplumsal, politik bildıriler için
kültürel kimliğin topografyasını sunan gö-
rüntüler sergilerler. Feminist sanatın öncü-
lennden Judy Chicagp. milyonlarca kadı-
nm duygulannı büyük kitlelere ulaştumak
için medyatik araçlardan yararlandığını be-
ürn'yor. Kadın sanatçılardan bazılan med-
yanm sunduğu görüntüleri, tersine çevril-
miş bir silah gibi kullanarak erkek egemen
kültürü tehdit ederbiçimde kullanmaktadn'-
lar. Pi Artworks'teki Video Sanat Günleri'nde
yer alan Fatoş Beykal. "Öteki Kim?" adlı
video çalışmasuıda (1996) bu soruya veri-
lebilecek yüzlerce yanıtı okumaktadır. An-
lamlı bulduğumuz her sözcük sürekli yine-
lendiğınde içleri boşalnlmış ve anlamlan yit-
miş olacagmdan, soru hep yanıtsız kalma-
ya mahkûmdur. Aslında sorunun kendisi
anlamsızdu".
Kimlik ve Kimliksizleştirme admdaki
sergisinde (1996) 4 adet video enstalasyo-
nundaki görüntülerden oluşan video çalış-
masıyla Fdym Çetia. bir mercekten ızledi-
ğimiz ve bize yakınlaşıp uzaklaşan bir ka-
dının iç hesaplaşmasını ve süannsmı duyum-
satmakta EJif Çetebi, Güney Afrikalı caz
müzısyeni Abduilah tbrahim'uı müziği eş-
liğinde beyaz bir duvara yavaş, ancak emin
biçimde gölgesiyle büiikte tırmanmakta
olan bir saryangozun müzikle senkronize
salınımını, hayatmritminiçagnşnrmak için
görüntülemekte.
GülçinAksoy. insanı dışlayan, ancak açı-
bp kapanırbirkapı yardımıyla ve alttaki tüm-
celerle insanlardan haberdar edildiğimiz
u
GövenHk Kamerası" adlı video çalışma-
sında, kontrol altında tutulan, kontrol edı-
len insanlara karşı geliştirdiğimiz araçlaruı
bizim paranoyak durumumuzla ilgili oldu-
ğunu anlatıyor.
Neriman Potot, "tçin" (1999) adlı çalış-
masında ana rahmirun ıçini gösteren ultra-
sonografik bir görüntü çağnşımındaki su
ve ışık devinimini, şiirsel bir tümcenin bö-
lümleriyle birlikte sunmaktadtr.
Cnsal Bahtiyar ise kendini güvenlik şe-
ritleriyle sanp sannaladığı "Sunr" (1998)
adlı işinde politik mesajlan, yalıtılmış in-
san/nesnesiyle vermektedir. ÜmitOzsoy'un
performansıyla birlikte oluşturacağı "Vîdeo
d'art" adlı video performansının yanmda,
Vüıit •nına, "Truman Show" adlı yapıtıy-
la hem aynı adlı bir füme, hem de Ameri-
ka Başkam Truman'a gönderme yaparak
ironik biçimde Truman'm portresiyle oy-
namaktadn*.
"Bir kasetlik sanat" diyebileceğimiz Vi-
deo Sanat, geçici imgelerin depolamp sak-
landığı ve çoğaltılıp herkese yaygınlaşnnl-
dığı bir sanat biçımi olarak gelişimini zen-
ginleştirecektir, eminim.
25-28 Ocak'ta Fransız Kültür Merkezl'nde
EtkinüklerieJules Vernehaftası
Kfiltûr Servisi - Fransız Kültür
Merkezi'nde 25-28 Ocak tarihleri
arasında 'DûndenBugüneJules \fer-
neveKaradeniz' haftası düzenlene-
cek. Hafta çerçevesinde 25 Ocak Sa-
h saat 18.30'da 'Balkanlar'dan Ca£-
daş Sanat' konulu bir panel düzen-
lenecek. Panele, Bükreş Uluslarara-
sı Çağdaş Sanatlar Merkezi Müdü-
rü Irina Cios, Hüseyin Alptekin ve
fotoğraf sanatçısı Klavdij Sluban ka-
ülacak.
Bir diğer panel ise 27 Ocak Per-
şembe günü gerçekleştirilecek. Ju-
les Verne Demeği Genel Sekreteri
PhDippe Burgaud ile Naşit Refık
Hansoy'un katılımlanyla düzenle-
necek olan panelin konusu 'Jules
Verne'in güncefliği' başhğını taşıyor.
Panelin ardından aynca 'Jules Ver-
ne ve deniz: 1000 yduk tarita' konu-
lu bir video gösterimi yapılacak.
Bu etkinlik sırasında Jules Ver-
ne'in yapıtlanndan yola çıkılarak
görselleştirUmiş değişikbelgeler, su-
altı görüntüleme tekniklerindeki ge-
lişmeler, ilk sualtı çekimlerinden
(StuartPatton, 1916)başlanaraksu-
nulacak.
'Dünden Bugfine Jules Verne ve
Karadeniz' haftası çerçevesinde iki
sergi yer alıyor: Hüseyin Alptekin'in
'Jules 'Verne'in izlerinde; Keraban
üzerine' ve Klavdij Sluban 'ın 'Ka-
radeniz çevresinde kış yolculuklan'
başlıklı çalışmalan.
28 Ocak Cuma günü saat 19.00'da
Fransız Kültür Merkezi'nde aynca
Galatasaray Lisesi Tiyatro Kulübü ta-
rafindan uyarlanan ve sahneye konan
'Inatçı Keraban' adlı oyun izleyici-
lere sunulacak. 'Inatçı Keraban' ki-
tabının 1883 yıhnda yaymılanma-
sından önce, Jules Verne sahne için
bir yapıt da yazmıştı. Oyun, Paris'te
birkaç ay boyunca sahnelendi, ancak
hiç beğeniknediği için bir daha oy-
nanmadı. Metnin elyazmalan unu-
tuldu ve bu yazılar 1980'lerin ba-
şında Jules Verne Demeği tarafindan
bulundu.
Oyıın, Jules Verne'in kahramanı
inatçı Keraban 'ın, Tophane'den Üs-
küdar'a geçmek için ödemesi gere-
ken vergiyi vermek istememesi üze-
rine kunılu.
Sadowskl'nin yönettlğl oyun 'baskı'yı sorguluyor
Tiyatro Ti'den 'Bekleme Odası'
Kültür Servisi- Tiyat-
ro-Ti, metin tasaranmı
Ümit Krv-anç'ın yapOğı,
rejisini Polonyalı yönet-
men Andrzej Sadows-
ki'nin gerçekleştirdiği
"BekkmeOdası''ısım-
li oyunla sezona başla-
dı. Müzikleri AlperMa-
ral tarafindan bestele-
nen, dokuz oyuncunun
rol aldığı "Bekleme
Odası", Muammer Ka-
raca Tiyatrosu'nda her
pazar 18.00'de sahnele-
necek.
Oyunda insanm oto-
rite ile ilişkisi gibi evren-
sel bir tema, ülkemiz
gerçeklerinden yola çı-
kılarak ele alınıyor. Ge-
leneksel konu ve karak-
ter ilişkisi yaklaşunının yanmda bir tiyatro
diliyle anlatüan oyun, işkence kın"bam bir
genç kızm üzerine odaklanmakla birlikte,
oyunun asıl sorguladığı, baskı sisteminin
ayakta kalmasmı sağlayan ve bunu kolaylaş-
nran aygıtlann işleme mekanizmalan; aile,
OjTin, Muammer KaracaTryat«T)su'nda.
çevre, medya türü ku-
rum ve olgulann, bas-
kının ve korkunun iç-
selleştirümesindeki rol-
leri, neredeyse herke-
sin bir ötekinin işken-
cecısı haline geldiği bir
dünya...
Tiyatro-Ti, bu çabş-
mada ahşılagelmiş sah-
neleme biçimlerinin dı-
şında ve hiyerarşik ya-
pının yerine oyunun ya-
ratüma sürecine katı-
lan çeşitli dınamıklenn
ilişkisinden doğan bir
tiyatro anlayışmı he-
defliyor. Bu bağlamda,
oyunun yaratma süreci,
yazar. yönetmen, dra-
maturg ve oyunculann
oluşturduklan bir en-
semble içinde gerçekleştirilmiş.
Oyunda Evren Duyal, Hakan Pişkin, Meh-
met Aslan. N. Uğur Özüaydm. Emine Şans
Umar, Mürsel Yayiah, Özgür B. Kuraç, Neşe
Mengüoğlu ve Sinan Çahşkanoğhı rol alı-
yorlar.
söyler. Bu, kasabanın, içinde yaşayan
insanlarla yok olması demektir. knpa-
ratorluk doğamn yanı sua kendi için-
de de sel sulanyla boğuşmaktadn". Sa-
rayda hareketlenmeler başlar; yolsuz-
luklar sorgulanmakta, kan dökülmek-
tedir. Köylüler ve işçiler ayaklamr. Bir
yanda sömürülenler ve onlara göz yu-
manlar, korkaklar; öte yanda ruhlany-
la ve bedenleriyle, elleriyle çalışanlar
vardır. Halk arök bıkmışür... Bu yaşa-
nanlar beklenen doğal afetten daha yı-
kıcıdır, daha şiddetlidir. Bir türlü yaüş-
mayan olaylar zincirinin sonunda şehir
sulara gömülür. Nehrin sulan hızla yük-
seür. Suyun üstünde şimdi cesetler yüz-
mektedır... "Su sözcüğünün yerine sa-
vaş veya başka bir sözcük de koyabili-
riz" der Cioux.
Knklalann ritmi
Oyun alanı yüksek bentler ve nehri
simgeleyen su yollandır. Kare şeklin-
deki bu alanın ve bentlerin çevresine ça-
kıltaşlan dizümiştir. Yanlamasına ge-
çitler geleneksel Japon tiyatrosundan
esintiler taşımaktadır. Gen plandaki
yağmur perdesi oyun boyunca renk de-
ğiştirerek, düşerek, uçuşarak farkh alan-
lan simgeleyecektir.
Müzik, oyunda önemli unsurlardan
biridir. Oyun kişileri kuklalardır, bent-
lerdir, kapılar, davullar, nehir, orman ve
yağmur perdeleridir. Kalabahk kadro-
da sanki her kuklacı oynattığı kuklanın
^ ^ ^ ^ içindedir. Bir bütündür iki-
~~~~~~ si. Cioux, "Kukla, kulda-
anuı nıhudur" der, "kuk-
laasına mutlak şekilde ita-
ateder". Yazarın altuıı çiz-
diği bu noktayı Ariane
Mnoushkine'nin bir ayini
ammsatan kusursuz yoru-
munda yaşamak mümkün.
Yaun bir öyküyü titizlikle
yoğurarak bu yaknlığm al-
tında yatan derinlikleri dal-
ga dalga su yüzüne çıkaran
bir yapıt "Bentteki Davul-
lar''. İküdar olgusunu sor-
gulayan felsefi bir çalış-
ma. Uç saat süresince san-
ki büyülenmiş gibi izleni-
yor Khang'ın ülkesınde ya-
şananlar ve sonunda sahne-
nin oyuncularla büiikte su-
lar altmda kalışı Mnoush-
kine'nin estetik ve düşün-
sel dürryasının bir yansK1
"
ması olarak seyirciyi ku-
caklıyor, ama aynı anda
gerçek kuklalann ölü in-
sanlan simgelemesı belki
de tiyatronun akışkanlığı-
nı, yeniden doğuşunu vur-
guluyor, onun bir kez da-
ha tüm dünyayı yansıttığı-
nın altuıı çiziyor...
Kukla tiyatrosu için ya-
zümış bir oyunu insanlara
oynatmak ve bu işi inaml-
maz bir denge içinde kotar-
mak, ortaya kusursuz bir
bütün çıkarmak kolay iş
değil. Üç saat boyunca kuk-
lalann ve seyirci koltukla-
nnda oturan insanlann dün-
yalan birbiri içine giriyor.
Renkli kimonolan içinde,
ayaklan yerden kesik ve
tüy gibi hareket eden, bu
uçuculuklan içinde tartı-
şan, savaşan, dövüşen, se-
vişen kuklalann dünyasm-
da sorgulamalarla dolu son-
suz bir yolculuk... Inaml-
maz bir dısıplin ve çalışma
ürünü. Kuklalar ve siyah-
lar içindeki oynatıcılan ara-
smdaki ritm bütünlüğü in-
sam şaşırtıyor.
Oynatıcımn tüm hare-
ketlerini sanki bedeninde
hissediyor kukla. Bu duy-
gu giderek seyirci koltuk-
lanna uzanıyor. Kuklala-
nn kötülükleri, acılan ya
da sevinçleri o solgun ve
mask takılmışçasma ifade-
siz suratlann ardından al-
gılamyor.
Oynatıcılann beden di-
liyle kuklalann beden dili
birbirinden kopmazken
kuklalann dünyalan hare-
ketler, sesler ve müzik ara-
sında kurulan dengede bu-
luşarak seyirciye ulaşıyor.
"Bu yaraüğın (kuklanın)
berşeyiçsplaknr" diyorCi-
oux, "ufacık, kınlgan, kö-
ş«fi_Birdenbirefarkediyo-
ruz ki o biziz. Zaman rüz-
gârlan tarafindan çepeçev-
re sarümış insani yarabk,
Güç ve iktidar tarihi için-
de ufacık, dev seller karşı-
suıda güçsüz, ama yine de
kocamanve kozmosun par-
seUndebir atom_ Bu küçû-
cük yaratıktan büyûğü
yok".
Zorlu bir dünya Senyör
Khang'm imparatorluğu...
Düşündüren, düşündürdü-
ğü kadar duyarlı, duyarlı
olduğu kadar keskin, kes-
kin olduğu kadar sorgula-
yan mükemmel bir tiyatro
eseri, bir şölen, bir ayin
"BentteldDavuDar''. Mno-
uchkine, tiyatro sanatına
bir kez daha hak ettiği de-
ğeri vererek sanatçı kadar
seyirciyi de yüceltiyor.
YAZI ODASI
SELİM İLERİ
Şekerleme Sanatında
BirRüya
Ben o zamanlar böylesi bir rüya gördüğümü
nereden bilebilirdim!
O zamanlar dediğim, rahat kırk beş yıl önce-
si. Evet, geçen asrın ortaları. Kadıköyü'ndeotu-
aıyoruz ve Kadıköyü Çarşısı'nda bir şekerieme-
ciye gidip geliyoruz. Şekerlemecinin adı Cemil-
zade.
Küçük fakat sevimli bir dükkân. Burada da-
ima sıraya girilir. Müşteriler birbirini tanır, bura-
da alışveriş bir tür kulüp üyeliğidir. Kulüp üyele-
ri Cemilzade'nin ezmelerine gönül vermişlerdir.
Badem ezmesinden başka, meyveli ezmeler,
çileklisi, limonlusu, pembelisi, sanlısı, turuncu ola-
nı, çikolatalısı! Ama her istediğinizden istediği-
nizce alamazsınız. Birer sanat eseri gibi az sa-
yıda yapılmış ezmeler çarçabuk biter, dükkânın
sahibi Mehmetali Bey talihinize düşenden tar-
tar, madalyonlu zarif kutuyu alıp dönersiniz...
Ama şimdi kırk beş yıl öncesinden de geriye
dönecegiz, üstelik on dokuzuncu yüzyıla.
1883'teyiz. Udi Cemil Bey ya da Hafız Ce-
mil -sonradan bir de Şekerci Cemil Bey diye
tanınacak-, işte o besteler yapan, uduyla şöh-
ret bulmuş Cemil Bey Şehzadebaşı'nda şeker-
lemecisini açıyor. Müzik sanatında olduğu ka-
dar şekerlemecilik sanatında da başarıya ula-
şacak.
O kadar ki, uluslararası yanşmalarda altın ma-
dalyalar kazanacak, diplomalar alacak. Bu ün,
Udi Cemil Bey'i Mısır'a davet ettirmiş. Kahire'de
otuzsekizyıl! Cemil Bey oradaölüyor.
Şehzadebaşı, Kahire derken, benim de hatır-
ladığım damat Mehmetali Bey, Kadıköyü Çar-
şısı'ndaki Cemilzade'yi hizmete sokacak. Kül-
tür tarihimiz için hayli şaşırtıcı bir kurumlaşma.
Cemilzade gerçekten bir kurumdur. 1883'ten
2000'e ve daha nice yıllara. Geleneksel şeker-
leme sanatlarımızın belki de son temsilcisi.
Çarşı işi dükkânda küp küp meyve şekerle-
melerinden başka fıstık ezmesi de satılırdı. O bi-
raz daha pahalıydı. Hediye götürülecekse önem,
değer verilen ahbaplara götürülürdü.
Bütün bu şekerlemeler, ezmeler, hep, baba-
dan ogula, sırları aile içinde bilinen ve kalan for-
müllerle yapılıyor. Bilgi, birikim, kıvam zaman-
dan zamana aktarılıyor. Bugün de öyle. Cemil-
zade'nin ürünleri gerçekte birer sır.
Günümüzün Şaşkınbakkal'ında ve Selami-
çeşme'sinde Cemilzade yine ağız tatlandınyor.
önce lokumları: Çifte kavrulmuş, neredeyse
unuttuğumuz çiftekavrulmuş, hani tattıkça, em-
dikçe, çiğnemeye kalkıştıkça uzayıp giden se-
rüven! Fıstıklı lokum, fındıklı lokum, mis kokulu
sakızlı, benim pek sevdiğim gizli pembe renkli
güllü, meyveli, hindıstancevızli... Şaşırıp kalaca-
ğınız bir lokum demeti.
Sonra yine ezmeler: Yalnız tadı değil rayihasL
rda gönül yakan saf, öz badem ezmesi. Fısökee-
mesinin fıstıkı yeşilı bır yandan da ışıltılı atlas ku-
maşları çağnştınr. Limonlusu sapsarı, tam limon
kabuğu sansı. Portakallısında bütün bir Akde-
niz lezzeti ve portakalçiçeği kokusuna dönüş-
müştür. Çilekli ezme günümüzün hormonlu çi-
leklerini unutturacak kadar geçmiş günleri çağ-
nştınr. Nihayet kakaolusu bir esmer güzelidir...
Kültür tarihimizin şekerleme zirvelerinden aki-
de şekeri de Cemilzade'de çok şükür nefes ala-
biliyor.
Akidelere bakmaya doyamam. Kavanozlar-
da birçok değerli taş, yakutlar, zebercetler, sa-
firier, topazlar sanki şeker olup çıkmışlardır. Bu
renkler, bu alacalar, bu ışıltılar, Cemilzade'nin
akide köşesini birdenbire bir kuyumcunun ca-
mekânına döndürür.
Bir de kahveli akide şekeri var. O yepyeni! Ce-
milzade'nin son kuşak temsilcisi Safvet Cemi-
loğlu'nun, eşi Fatma Hanım'a armağanı. Ça-
lışmaktan kahve ıçmeye vakti kalmamış Fatma
Hanım, kahveli akideyle birfincan kahvenin hu-
zurunu yaşıyor.
İki yüz yıllık akide şekerine gelince, o, nane-
limon karışımı. öylesine bir oran tutturulmuş ki,
benzerlerinden apayrı bir lezzeti var. Limon ko-
kulu da nane tatlı, nane tatlı da limon kokulu...
Geleneksel değerierimizi son on beş yirmi yıl-
da iyice hırpalarken, Cemilzade'nin şekerleme-
leri bizim bu mirasyedi savurganlığımıza itiraz edip
duruyor. lyi ki de öyle yapıyor ezmeler, lokum-
lar, akideler...
Züftii UvaneJi'den ikinci
Unutulmayanlar' i
• ANKARA (AA) - Zülfii Livaneli, eski
parçalannı topladığı 'Unutulmayanlar' albümünün
ardından, eski parçalannı müzikseverlerle ikinci
kez buluşturacak. Sanatçmm 570 bin adet satan
double-albümü 'Unuruunayanlar'mikincisi,
mayıs aymda müzik marketlerde yer alacak. Bu "J
albümdeki parçalann eski olmasına karşın,
dinleyiciye hitap ettiğini beürten Livaneli, -A
"Satışlar, beni şaşırtacak kadar ıyi gidiyor. f
. -
Bu parçalar, herkesin iyi bildiği ve önceki r -.
albümlerimde yer aldığı için böyle bir patlama . ^
beklemiyordum" dedi. Albüm şu ana kadar
470 bin kaset ve 100 bin CD'lik satış elde etti.
Eski parçalanna talebin, üzerinde çalışmakta .•;
olduğu yeni şarkıları albümde toplamasmm r - •
önüne geçtiğini vurgulayan Livaneli,
aynca 17 Mart'ta konser vermek için ABD'ye
gidecek. Konserde ABD'li bazı önemli caz
müzisyenleri ile aym sahneyi paylaşacak olan
Livaneli, Yunanistan'da da bir konser vermeyi
planhyor.
Lüküs Hayat 16. yılını kutluyor
• ISTANBUL (AA) - Türk tiyatro tarihinde en uzun
süre oynanan oyun olma unvanım elde eden ve 6
Kasım 2000'de 16. yılım kutlayacak 'Lüküs Hayat'
rekora koşuyor. Ekrem Reşit Rey ve Cemal Reşit
Rey tarafindan 1930'larda yazılan ve Haldun
Dormen tarafindan Istanbul Büyükşehir Belediyesi
Şehir Tiyatrosu'nda ilk kez 1985 yümda sahneye
konulan "Lüküs Hayat", yazıldığı yıllann
nostaljisini yansıtıyor. Yönetmen Haldun Dormen
de oyundaki şarküan halkın çok sevdiğini,
kendisinin oyunu keyifle sahneye koyduğunu,
oyunculann da keyifle oynadıklannı ifade ederek
"Bence artık bitmesı lazım. 16 yıl çok uzun süre.
Oyundaki insanlar yaşlandılar. Ancak yine de Şehir
Tiyatrolan'nın vereceği bir karar" diye konuştu.