Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 15 OCAK 2000 CUMARTESİ
DIHYAZI
Hücre terimi, yasa ve tüzükte ceza olarak arulmakta ve disiplin kurulu karan ile uygulanmaktadır
BM standartlan647 Sayılı Yasa'da tek ya da üç kişilik oda deyimi, bir barınma tabiri
olarak değil, özel durumlar için özel bir iyileştirme yöntemi olarak
önerilmektedir. 3713 Sayılı Yasa, tüm huicuk kurallamu ve mevcut
yasalan çiğneyerek, siyasi tutuklu ve hükümlüleri sürekli bir hücre
cezasına mahkûm etmektedir. 1995 istatistiklerine göre 185 cezaevin-
de tabip, 51 cezaevinde diş tabibi", 44 cezaevinde sosyal hizmet uzma-
nı,'41 cezaevinde de psikolog bulunmaktadır.
B
irleşmiş MiOetkr Standartlan ve
647 Sayıh Yasa hücre sistemi
önermiyor. BM standartlan'nın
"Barmma" başlıklı 9. maddesinin 1. fik-
rasında;
"Tek hücreierde ya da odabrda bann-
damahalinde. her tutuklu gecekyin ken-
«M başuıa bir hücrede ya da odada kala-
cakbr. Geçki sdaşıkhk gibi özel neden-
lerie, bir kurahn dışına çıkmak zorunda
kahndığmda, merkez cezaevi yönetiıni-
nin. iki tutukhıyu bir hücrede buhındur-
ması arzu ediür bir dunım değfldir" de-
nilmektedir.
2. fikrasında ise;
"Koğuş olarak kuHanılan yerler"
açıklamalan yer almaktadır. Bu açıkla-
malar, standartlann " Ö D gözkmler"
başlıklı;
"Dünyadaki yasal, tophımsal, ekono-
mflt ve coğrafi koşuilann her zaman ve
herverde ırygulanmasının mümkün ota-
mayacağı açıkbr"
hükmünü ıçeren 2. maddesi ile birlik-
te düşünüldüğünde, cezaevlerinde;
1. Geceleyin tek hücre ve odalarda
barındırma.
2. Koğuşta banndırma
biçiminde iki tûr bannmanın uygu-
landığııu, birinci türiin kesinlikle "hüc-
re cezasT niteliği taşımayan, yalnızca
Avrupa ve Atnerikan anlayışlanna uy-
gun "özel yaşamı koruma", "kendine ait
bir odaya sahip otana" ısteklenni karşı-
layan, aynca cinsel problemlerin aykın
yöntemlerle çözülmeye çalışılmasını
engelleyen, gece kullanılan bir oda öner-
mesi olduğu kolayca anlaşılabilecektir.
Nitekim 647 Sayılı Yasa'da tek ya da
üç kişilik oda deyimi, bir barınma tabi-
ri olarak değıl, özel durumlar için özel
bir iyileştirme yöntemi olarak öneril-
mektedir. Ceza Infaz Kurumlan İle Tev-
kifevlerinin Yönetimine, Cezalann ln-
fazına Dair Tüzük'ün 78/B maddesinde:
- İyileştirme çalışmalanna karşı ko-
yan,
- Dûzelme olanağını yitirmiş,
- İki yıl içınde üçten çok hücre hapsi
almış ya da katıksız hapis türunden ce-
za almış hükümlülerin, idari kurul kara-
n ve Adalet Bakanlığı'run onayı ile "bi-
rcysd ryfleştinne uygulanaıT cezaevle-
rine göndenlebıleceğı ıfade edilmekte-
dir.
Anarşi ve terör suçlulannın dunımu
ise 78/B maddesinde hûkme bağlan-
maktadır. Bu tür suçlulann; "Toplu ryi-
leştirme ve eğitim uygulanan özel ceza-
evfcrinde_''banndınlacağı belirtilmek-
tedir. Yasa ve tüzük bu konuda çok açık
bir düzenleme taşırken, yasa koyucu,
yepyeni ve siyasi tutuklulann tümüyle
"tecıkiııi" amaçlayan bir infaz anlayışı
getinnekte ve aynı durumda olan hü-
kümlülere ayn yaptınmlarla infazı, ikin-
çi bir cezaya dönüştürmektedir.
Gerçekten de "hücre
1
" terimi, yasa ve
tüzükte "hücrehapsi" cezası olarak anıl-
makta ve özel koşullarla ve bir disiplin
kurulu karan ile uygulanmaktadır. (Md:
161)
3713 Sayılı Yasa, tüm hukuk kuralla-
nnı ve mevcut yasalan çiğneyerek, siya-
si tutuklu ve hükümlüleri sürekli bir
hücre cezasına mahkûm etmektedir.
Danıştay karan ile iptal edilen 1 Ağus-
tos Genelgesi yasa ile diriltildi.
647 Sayılı Yasa"da ve Tüzük'te tutuk-
lu ve hükümlülerin birbirleriyle irtiba-
trnı ve haberleşmesini engelleyen bir hü-
küm yoktur. Fakat, 3713 Sayıb Yasa
kapsamına alınanlann, tek ve üç kişilik
odalara alınması planı, doğal olarak, on-
ların. birbirlenyle irtibatını da kesecek
ve "insansızlaşürma'". "kişiüği yok et-
me" gibi infaz siyaseti ile en ufak bir il-
gisi olmayan uygulamamn önü açıla-
caktır.
Geçen on yıl ıçinde siyasi tutuklu ve
hükümlülere uygulanmak istenilen bu
plan, 1 Ağustos Genelgesi ile hayatage-
çirihniş, dava konusu edilen genelgenin
14. maddesi yasaya ve hukuka aykjn bu-
lunarak Danıştay 10. Dairesi'nce 23.
10.1990 tarihli 88/2904 Esas, 90/2303
sayılı kararla iptal edilmiştir. Bukez ya-
sa yoluyla Danıştay'a karşı çıkılmakta-
dır.
BM Standart Kurallan'nın "Ehş Dün-
ya ile Temas" başlıklı 37. maddesinde;
"Tutuklular,gerekti gözkm altındaai-
leleri ve yakın dostlan ile düzenli arahk-
lar le, mektupla ve zryaretci kabul et-
mek sureti ile fletişimde buhınacaktır"
denilmektedir.
Yasa, bu kurala da tüzüğün "Hüküm-
lü ve Tutuklulann Dışan ile İlişkfleri"
başlıkh 145-155. maddelerine de aykı-
ndır.
Cezaevi adll
yargılanma hakkının
güvencesl olmalıdır
6
2.500.000 nüfusu olan ülkemizde
605 cezaevi bulunuyor. 124.000.
000 nüfuslu Japonya'da bu oran
yüzde 58"dir. 60.000.000 nüfuslu Fran-
sa'da ise 182'dir. Adli suçlardan tutuklu
ve hükümlü sayısı 37.172, siyasi suçlar-
dan ise 8.400"dür.
1995 istatistiklerine göre 185 ceza-
evinde tabip, 51 cezaevinde diş tabibi,
44 cezaevinde sosyal hizmet uzmaru, 41
cezaevinde de psikolog bulunmaktadır.
Cezaevi sayısı çok fazla iken, cezaevle-
rindeki standartlar son derece düşüktür.
Bugün, 1/10/1999 tarihi itibanyla ce-
zaevlerinde 43.281 hükümlü, 25.923 tu-
tuklu bulunmaktadır. Toplam 69.234 tu-
tuklu ve hükümlünün arasmda 10.035'i
terör suçlusudur. 59.165'i ise adli suç-
ludur. 3812 hükümlü açık cezaevlerin-
de, 379'u da Çocuk Islahevi'ndedir. Tu-
tuklu ve hükümlü sayısı, her yıl yakla-
şık 5.000 kişilik artış göstennektedir.
Bu sayı dahı kendi başına sorunun ne
denli büyük olduğunu göstennektedir.
Adıl yargılanma haklnnın kullanılma-
sındaki birinci basamak cezaevidir. Tu-
tuklu, savunma hakkını en iyı biçimde
kullanabilmelidir. Savunma hakkının
kullanılabihnesi, ınsanca yaşanabilecek
bir ortamın sağlanması ile olanaklıdır.
Bugün hâlâ beslenme, sağlık, öğrenme-
den başlayarak tutuklu ve hükümlülere
gereken her tür çağdaş koşulun yaratıl-
ması idarenın görevleri arasındadır. An-
cak pek çok cezaevinde sağlığa uygun
bir mekân ve sağlıklı beslenme olanak-
lan yoktur. Bugün cezaevlerinde kişi ba-
şına iaşe bedeli 500.000 TDdır.
Toplu suçlardan yargılananlara ortak
savunma olanaklan yaratılmamıştır.
Yaşama alanlan, standartlann altın-
dadır. Avukat görüşme yerleri, aile gö-
rüş merkezleri çoğunlukla insani olmak-
tan uzaktır. Personel, tutuklu ve hüküm-
lü Uişkileri genel olarak olumsuzdur. Tu-
tuklu ve hükümlüler arasmda, maddi
güç ya da siyasal arkalılığa bağh ege-
menlik ilişkileri vardır. Çete, mafya, ta-
rikat ilişkileri özellikle büyük kentlerde,
devlet otoritesini yok etmiştir.
Bu koşullar altında, cezaevleri olum-
suzluk üretmeye devam etmektedir.
Ne yapmalıyız?
Insanlık onuru, cezaevlerinin bina olarak düzenlenmesinden
başlayarak bannma, kişisel sağlık, beslenme, giyim, yatak, yiyecek,
içme suyu, spor, tıbbi hizmetler, disiplin ve ceza, şikâyet haklan, diş
dünya ile temas, mallannın korunması, hastalık ve nakil işlemleri,
personelle ve avukatla ilişkilere dek uzayan geniş bir alanı
içermektedir. Problem, haklan tanımlayarak ve genişleterek mi, yoksa
daraltarak mı çözülecektir?
asgari staodartlara uygun biçimde yeni-
den inşası sonınudur. Bugün var olan
cezaevi yapılanyla, asgari kurallann uy-
gulanması adeta mümkün değıldır. Hem
ekonomik koşullar hem de siyasi irade-
nin Ceza İnfaz Hukuku'na duyarsızlığı,
cezaevlerinin kısa sürede insan haklan-
na uygun bir biçimde inşasına da olanak
vermeyecektir.
Cezaevlerinin mimari projesi konu-
sunda henüz, ilgüiler arasında bir fikir
birlıği yoktur. öncelikle, insani olan mo-
delde uzlaşma, sonra da bu tür cezaev-
lerinin aynı anda tamamlanması için, ce-
zaevlerinin yapıldığı tüm il ve ilçelerde
eşgüdüm gerekmektedir. Aksı halde, tek
tek hizmete açüacak cezaevleri, koşul-
lan yönünden yeni bir eşitsizhğe neden
olacaktır.
Bugün, mimari projede anlaşmak, te-
mel bir sorun halındedır. Lineer sistem
ya da modüler sistem tartışması, "Naai
bir iefiu hakukn" sorusunun yamtı ile
anlam kazanacaktır. Cezaevi sorunlan-
nın çözümünü bina yapımı ve oda siste-
mine endekslemek, bu sorunlan hiçbir
zaman çözmemek anlamma gelebüir.
Bilindiği gibi bugün, cezaevlerinde
koğuş sistemi kullanıbnaktadır. Henüz
tek ya da üç kişilik oda sistemine geçil-
memiştir. Buna karşın, cezaevlerinde
ağor sorunlar yaşanmaktadır. Özelükle
Istanbul Bayrampaşa, Ankara Merkez
kapalı cezaevleri, yapı olarak daha yeni
olan Ümraniye ve çok sayıda özel tip
cezaevinde ağır hak ihlalleri görülmek-
tedir.
Problem, haklan tanımlayarak ve ge-
nişleterek mi, yoksa daraltarak mı çözü-
lecektir? Taruşmaya, binadan başlamak,
bina ohnadıkça hiçbir şeyi çözmemek
tavncbr.
Bugün bina yapısı tutuklu ve hüküm-
lüyü ayn mekânlarda tutmayı sağlaya-
bilecek durumdadır. Fakat idare, hü-
kümlü ve tutuklu statüsûnü bilmesine
karşın, bu iki ayn statüyü yan yana ba-
nndırmaktan kaçınmamaktadu". Böyle-
ce, çoğunlukla dengesiz olan tutuklu, is-
ter adi, ister siyasi suçlu olsun, daha bi-
linçli olanlabirlikte kalabümekte ve ko-
layca etkilenebilmektedir.
Koğuş sistemi hâlum olan cezaevle-
rinde olaylann ürmanması, tamamen si-
yasal iradenin siyasi tercihleri ve infaz
politikalanna koşuttur. Ömeğin, SUB-
gurfaı, Ağar ve Kazan dönemleri, yoğun
cezaevleri sorunlanmn yaşandığı dö-
nemler olmuştur. Ağar, tutuklulan, da-
valannm görüldüğü yerlerden alıp saat-
lerce uzaklıktaki cezaevlerine taşımayı
amaçlayan genelgelenyle, ölümlerle bi-
ten cezaevi isyanlanna neden olmuştur.
Türkiye'de idare, haklan "tanımlay»-
hm vetanryahm" anlayışı yerine, "abıı-
Jandaraltahın,irtibafjsıııırlavalım"de-
mektetir.
Cezaevi olaylan, bugüne dek önemlı
ölçüde diş konımadan sorumlu jandar-
manın baskıcı tutumuna bir tepki olarak
ortaya çıkmışUr. Kısa vadede yapılacak
işler arasında öncelikli düzenleme, ce-
zaevi idaresindeki çift başhlığı önle-
mektir.
H
epimizin bıldiği gibi, suç her za-
man bireyin suçluluğunun so-
nucu değildir. Bir toplumda,
haksızlık olağanüstü yaygınsa, tepki de
olağanüstü yaygmdır. Bu nedenle haDan
vicdam, çoğu kez, cezaevini meşru gör-
mez.
Cezaevleri bir çözüm değildir. Ancak
cezaevleri olduğu sürece, bu kurumla-
nn mümkün olduğunca adil hale getiril-
mesinin ya da göreceli olarak adil kılın-
Cezaevlerindeki çift başbfak çözüfaneli
B
ilindiği gibi cezaevlerinin diş
korumasından Içişleri Bakan-
hğı sonımludur. Tutuklu ve
hükümlülerin duruşmalara, hastane-
ye, adli mercilere, cezaevlerine geti-
rilip götüTüimelerinejandarma neza-
ret etmektedir. Cezaevine gelen zi-
yaretçilerin denetimine dek uzayan
bu yetki, infaz hukukundan bihaber
jandarma erlerince kullanıbnaktadır.
özellikle siyasi tutukluyu düşman
olarak gören ve kendisini savaş ko-
şullanna göre hazırlamış, üst yetkılı
ve erlerin tutuklu ve hükümlülere
davranışı, genel olarak insani olmak-
tan uzaktır. Bu tutum, avukata ve tu-
tuklu yakınına karşı da aynıdır. İnfaz
uygulaması, infaz hukukunu bilen-
lerce yapümalıdır. Içişleri Bakanlı-
ğı, infaz eğitimine sahip kadrolardan
yoksundur. Bugüne dek ölümle biten
hemen her olayda,jandarma uygula-
malarmm yoğun etkisi ohrıuştur.
Cezaevlerindeki çift başlıhğın kal-
drnlması için ilk önemli girişim, es-
ki Adalet Bakam Seyfî Oktav döne-
minde ohnuştur (17.9.93 KHK/524).
Ne yazık ki bu kanun hükmündeki
karamame, Anayasa Mahkemesi ka-
ranyla işlersiz hale gelmıştir.
masuun çareleri araştınlmak zorunda-
dır.
Hukukçular olarak, sanlacagımız sı-
lahlar, yine hukuk belgeleri olmak du-
rumundadır. Cezaevlerindeki sorunun
çözülmesi için temel aJınacak esaslar,
önceUkle şunlar olmalıdır:
- İnsaniık onuru,
- Eşitlik,
- Masumluk karinesi,
- Savunma hakkının korunması,
- Yargısal denetim.
Insanlık onuru, cezaevlerinin bina
olarak düzenlenmesinden başlayarak
bannma, kişisel sağlık, beslenme, gi-
yim, yatak, yiyecek, içme suyu, spor,
tıbbi bizmetler, disiplin ve ceza, şikâyet
haklan, diş dünya ile temas, mallannın
korunması, hastalık ve nakil işlemleri,
personelle ve avukatla ilişkilere dek uza-
yan geniş bir alanı içermektedir.
Eşitlik, suçun dışanda, suçlunun içe-
ride kalması ilkesidir. İnfaz hukuku, su-
çun çeşitliliğine göre suçluya farklı mu-
amele yapamaz. Temel haklann kullanı-
mı yönünden, ırk, dil, din, cinsiyet, ulu-
sal ya da toplumsal köken, mülkiyet, do-
ğum ya da sosyal statüler bakımmdan
herkese eşit davranılma zorunluluğu
vardn-. Bireyler ancak disiplin hukuku
gereği, o da temel haklara dokunuhna-
dan farklı uygulamaya muhatap olabüir.
Masumluk karinesi, tutuklu ve hü-
kümlü statüsünün kesinlikle aynknası-
memreder.
- Savunma hakkının korunması, tu-
tuklu ve hükümlünün, kendini savuna-
bilmek için gereli tüm olanaklara kavuş-
turulması anlammdadır.
Yargısal denetim, tutukevi ya da ceza-
evlerinde hukuka uygunluğun, tarafsız
kurullarca denetlenebilmesi ve yargı
önüne taşmabiunesinin olanaklannı ya-
ratmaktadır.
Denetleme işi, salt hukuksal bir süre-
ci ifade etmemelidir. İnfaz sorunu bir
yasa sorunu olduğu ölçüde, eğitimin,
sosyal hizmet dalının, sosyolojinin, üp
biMminin, mimarlık alanının da sorunu-
dur. O halde denetlemelerin bu alanlar-
dan oluşmuş kurullarla gerçekleştinl-
mesi gerekmektedir.
Şımu bir kez daha ifade etmek isterim
ki 647 Sayılı Yasa, tümüyle olumsuz
olarak nitelenemez. Asıl sorun, yasal
düzenleme ile uygulamamn çelişmesin-
dedir. Yeni bir infaz yasasınm yapılma-
sı uzun vadeli bir iştir. Ancak tutuklu ve
hükümlü haklanmn yeniden yazrmı ve
bu haklann yasaya eîc bir madde ile ya-
sa hükmü haline getirilmesi acil bir so-
rundur.
Dığer önemli sorun ise cezaeviermin,
SÜRECEK
Siyasi
tutuklulara
lıüküııılü
statüsü
BM standartlannda tutuklu ve
hükümlülerin aynı yerlerde ba-
nndınlacaklan ifade edilmekte-
dir. 647 Sayıh Yasa'nın 13. mad-
desinde de; "Tatuklulann, hü-
kânyfflerden ayn müesseselenle
mah*t»Ta edSeceğJ" hükmü bu-
lunmaktadır. Fakat 3713 Sayılı
Yasa, bu hükümleri aşarak anaya-
samn 38. maddesinin 4. fıkrasm-
da yer alan; "Suçtuhığu hökmen
sabit ohıncaya kadar künse suçlu
saydamaz" Ukesini tersyüz et-
mekte, siyasi tutuklulan, peşinen
hükümlü ilan etmektedir. Bir usul
hükmünün, yeni bir yasa ile yü-
rürlükten çıkanlması anlaşılabihr
bir uygulama iken, yeni bir usul
hükmü ile bütün hukuksal kav-
ramlann altüst edilmesi, var olan
yasalara aym hukuksal terimin
farkJı tammlarla yerleştirihnesi
ancak hukuksuzluk olarak kavra-
nabilir. Böylesi bir tutumla, ana-
yasanm 2. maddesinde belirtilen:
"tDphım huzunı", "adalet" gibi
kavramlann korunması olanak-
sızdır.
CUMARTESİ
YAZILARI
ATAOL BEHRAMOĞLU
SSK Düşmanlığı
Daha önce de sözünü etmiş olabileceğim bir
görüntüyü unutamıyorum. Birkaç yıl önceydi. Sa-
baha karşı yataklı kompartımanının penceresin-
den baktığım tren Ankara'ya yaklaşıyor; küçük
yerieşim birimlerinin birinden, sanıyorum ki Sin-
can'dan geçiyordu. Demiryolu hattının hemen
yakınındaki birSSK dispanseri önünde, sabah si-
si içinde, gölgeleri andıran bir kuyruk uzayıp grt-
medeydi... Çoğunluk, kucaklannda bebekleriyle
kadınlar ve yaşlı kimselerdi... Üzerimde sabah
mahmurluğu, yataklı kompartımanın penceresin-
den ve gözlerimin önünden geçip giden bu bir an-
lık görüntüyü unutamıyorum... Onlar yaşamlan-
nı yoksulluk sınırında sürdürdükleri için özel has-
tanelerdetedavi olanaklan bulunmayan, özel mu-
ayenehane ya da sağlık kurumlanna gidemeyen,
ayaklanna doktor çağırmanın hayalini bile kura-
mayacak olan, ancak SSK'ye bağlı sağlık kurum-
lannda sağlık hizmetinden yararlanabilen, bunun
için de kucaklannda bebekleriyle ve kimileri hiç
kuşkusuz ayakta duramayacak kadar hasta, bu
kurumlar önünde gece yanlan kuyruğa girmek
zorunda olan insanlanmız, yani bu toplumun bü-
yük çoğunluğuydu...
•••
Yakın sayılabilecekzamanlardaki ilk işaret, SSK
konulu birTVprogramı nedeniyle "Aydınlık" der-
gisinin 5 Nisan 1998 tarihli sayısındaki bir yayın-
lagekJi... Kurumun ozamanki Genel Müdürü Ke-
mal Kılıçdaroğtu bu TV programını eleştirerek
şöyle demekteydi: "SSK'nin eleştirilebilecekyan-
lan var. Bunlan biz de biliyoruz. Ama eleştirinin
dozu SSK'nin hizmet üretmediği, hastanelerin
SSK'nin elinden çıkanlması ve özelleştirilmesi
noktasına gelince iş değişiyor. Biz iddia ediyo-
ruz, özel sektörün hareket alanındaki serbestliği
SSK yönetimine tanısınlar, o zaman görsünler
SSK neteryapıyor." 1945 yılında kurulan ve bu-
gün 32 milyon TC yurttaşına sağlık ve sigorta hiz-
meti sunan Sosyal Sigortalar Kurumu'na ilişkin
olarak o zamanki Genel Müdür şöyle sürdürmek-
teydi sözlerini: "SSK polikliniklerine biryılda 45
milyon kişigirip çıkıyor. Milyonlarca ameliyatya-
pılıyor... Istanbul'da yalnız bir hastanemizdeki
ameliyat sayısı, tüm özel hastanelerdekinin top-
lamı kadardır. Kansehi olup da özel sigortadan
tedaviolan kaç hasta var? Kaç diyalizhastası özel
sigortada? (özelsigorta yoluyla) Organ nakliyap-
tıran kaç kişi var? Bugün Türkiye'de diyalizhas-
talannın yüzde 86'sı sigortalıdır. By-pass ameii-
yatlannınyüzde 50'den fazlasını SSKyapar." Sa-
yın Kılıçdaroğlu bürokratlarda pek alışık olrnadı-
ğımız bu açık, net, dobra sözlerini yine şu çok net
saptamalarla noktalıyordu: "SSK'nin sağlık hiz-
metini çok iyi verebilmesi için 21 bin kadroya ih-
tiyaç var. 30 yatağa bir hemşire düşerse sistem
işlemez.. YeniyabnmlaryapmamızgerBkir. Bunun
için deyeteri kadarödenek verilmesi lazım. Ver-
miyorlar. 1998 bütçe kanununda, SSKgelirierin-
den faiz elde edilmesini de yasakladılar." Döne-
min Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Nami
Çağan'ın 21 bin kişilik personel talebiyle ilgili bir
kanun tasansını Başbakanlığa gönderdiği de KH
lıçdaroğlu'nun verdiği bilgiler arasındaydı...
•••
"Aydınlık"\n yayınını, konunun yeniden günce)-
leşeceğini öngörüp dosyamda saklamakla yanıl-
mamışım... Nitekim bir süre önce günümüzün
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Oku-
yan, işbitirici TV programcısı pozlanyla ve bakan
konumunda bir kişiye yakışmayacak bir üslup ve
sözcüklerie, SSK'ye karşı yeni birhaçlı seferi baş-
latmaya yeltendi... Hayatlannda bir SSK sağlık
kurumunun kapısından tedavi olmak amacıyla
girmemiş birtakım TV yorumcu ve sunuculan bu
SSK düşmanlığına "mal bulmuş mağribi" gibi
sarıldılar. Karşısında emekçi örgütlerini, medya-
nın dürüst kalemlerini, CHP'yi, Çalışma Bakanln
ğı yapmış Hakan Tartan gibi DSP milletvekille-
rinin sert açıklamalannı bulan günümüzün Çalış-
ma Bakanı, asıl amaca ulaşmanın, yani SSK'yi
özelleştirmenin pek de kolay olmayacağını uma-
nm ki anlamış oldu... SSK düşmanlığına karşı ku-
rumu savunanlar arasında namuslu ve açık söz-
lü birbürokrat, kurumun bu kez "esA/'Genel Mü-
dürü Sayın Kılıçdaroğlu yine yer almaktaydı. KH
lıçdaroğlu "Cumr7unyef"teyayımlanan açıklama-
sında "asıl amacın, kurumun gözden çıkanlma-
sıyönünde kamuoyuna mesaj vermek" olduğu-
nu belirtiyor, SSK'nin, karşılanmadığı için daha da
ağırlaşan kadro, araç vb. sorunlannı bir kez da-
ha dile getiriyordu...
• • •
Sevgili Cumhuriyet okuru! Bu ülkede halkı bi-
raz daha kazıklamak için çevrilen dolaplann han-
gi birinden söz etsek altından 1982 Anayasası ve
sonrasındaki Özal yönetimi çıkıyor... Gazetemi-
zin 9 Ocak 2000 tarihli Pazar günkü saytsında
Trakya Üniversitesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı ve
Atatürkçü Düşünce Derneği Edirne Şubesi Baş-
kanı Prof. Ahmet Saltk'ın arkadaşımız Leyta
Tavşanoğlu'yla yaptığı söyieşide söyledikleri,
SSK konusunda kopartılan yaygaranın kökeni ve
anlamıyla ülkemizde halk sağlığının sorunlannı
yeterince aydınlatıyor... Prof. Saltık'ın saptama-
lannın hangi birinden söz etmeli? 82 Anayasa-
sı'nın 56. maddesiyle (61 Anayasası'ndan geri
adım atılarak) "devletin sağlıkhizmetterinden çe-
kilebilmesine ilişkin bir üst hukuk kuralı" kılıfının
oluşturulmasından mı? YDD (Yeni Dünya Düze-
ni) buyruklan doğrultusunda 84-93 yıllan arasın-
daki 10 yılda "kamu sağlık harcamalannın son
derece önemli biçimde azaltılması"ndan mı?
Ulusal bütçelerden sağlık hizmetlerine devtetçe
ve genel olarak aynlan pay bakımmdan ülkemi-
zin sadece ABD ve Batı ülkelerinin değil Mozam-
bik, Uganda gibi Afrika ülkelerinin de gerisinde
olduğundan mı? SSK güçlendirileceğine sağlık
hizmetlerinin tümüyle özelleştirilmesine yönel-
menin ülkemiz koşullannda özellikle yaratacağı
(bebek ölümlerinin artması, yoksul halk kesimle-
rinin ve bölgelerin tümüyle korunmasız kalması
vb.) felaketlerin çeşrtlerinden mi? SSK'nin, kaçak
isçi çalıştınp prim ödemeyerek işverence, birik-
miş fonlanna el konularak devletçe soyulmasın-
dan, güçsüz düşürülmesinden mi? Ve son birso-
ru da SSK'yi "özelleştirip" fiilen yok etmek iste-
yenlerle yardakçılanna: SSK düşmanlığının ken-
di ülkenizin halkına düşmanlık olduğunun farkın-
da değil misiniz gerçekten?