Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 EYLÜL 1999 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
17
Kin
Dörtlü kararname ile
Çortım ll Kültür
Müdürlüğü'ne müdür
olarak atanan ancak
Kültür Bakanı
Istemihan Talay'ın
onayı ile bakanlık
basın müşaviri olan
fakat dönemin
müsteşarının hışmına
uğrayıp Ankara'dan
Çorum'a gönderilen
Mümtaz İdil, bu kez de
bakanın tek imzasıyla
Kütüphaneler Genel
Müdürlüğü'ne şef
olarak atandı. Dörtlü
kararname ile
müdürlüğe terfi, bakan
imzası ile şefliğe
tenzil. Aynı
hukuksuzluğu MHP'li
pardon ANAP'lı Agâh
Oktay Güner de
yapmıştı. Kin,
insanlara neler
yaptırıyor neler! J{
~
Tembellik
Mısır, depremzedeler
için 750 ton un, 250
ton şeker göndermiş.
Mısır gemisi Taba,
yardımı Derince'ye
getirmiş. Geminin
Mısıriı kaptanı bir
Türk meslektaşı ile
dertleşiyor: "Biz
Mısırlılar
kendimizi
tembel sanırdık
ama gemiyi iki
günde yükledik.
Türkiye'ye gidince
yükü yarım günde
boşaltınz diye
düşünüyordum, beş
gündür bekliyoruz."
Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97Etektronik posta: somoposta.cumhuriyetcom.tr
- Kızılay yeniden
yapılandınlacakmış...
"AvkızıL. Yalıkız... llıkvaz..
Kazvılı.. Yazkılı... Azvılık..."
undan iki hafta kadar önce... Yunan halkı
Türkiye'deki depremzedelere yardım için se-
ferber olmuş... İki ülkenin siyasilerinden
çatlakseslerçıkmasına rağmen iki ülkenin
insanları dostluk, barış, kardeşlik şarkıları söylü-
yor... Ve o sırada Atina'da Yunanistan Parlamento-
su'nda bir konu görüşülüyor... Görüşmelerin sonun-
da siyasilerellerini kaldırıp "kabul" diyorlar ve aldık-
ları kararla 9 Eyiül'ü "Türklerin Anadolu'yu Işgal
ve Ulusal Yas Günü" ilan ediyorlar.
Yarın, 9 Eylül...
26 Ağustos 1922'de Afyon'dan başlayan Büyük
Taarruz, 30 Ağustos'ta Başkomutanhk Meydan Sa-
vaşı'yla zafere ulaşmış ve Türk Ordusu 9 Eylül'de
Izmir'e girmiştı. Anımsayacaksınız... Başkomutan
Mustafa Kemal Paşa. çiğneyip geçmesi için aya-
ğının altına serilen Yunan bayrağını yerden kaldırt-
mıştı. Çünkü bayrak ulusu temsil ediyordu. Musta-
fa Kemal'in şahsında Türk ulusu, Yunan ulusuna
savaş alanında bile saygısızlık etmemişti. Zaten bu
savaşı iki ülkenin insanları çıkartmamıştı ki!
Yann 9 Eylül... Yann Yunanistan'da siyasiler meç-
hul asker anıtının önüne gidip söylev verecekler, ki-
liselerde papazlaryas ayini yapacaklardı ki dün, Ati-
na da şiddetli bir depremmle sarsıldı.
Oysa dün, iki ulusun kardeşliği ve dostluğu için
bazı şarkıcılar Atina'da halkı toplayıp şarkı söyteme-
ye niyetlenmişlerdi. Bugün de Istanbul'da aynı şar-
kıcılar aynı şarkıları söyleyeceklerdi...
Ne ki onlar da siyasete bulaşmış sarkıcılardı.
Zülfü Livanelioğlu'nun kadim dostu Mikis The-
odorakis'in Internet'teki sitesinde imzayaaçtığı ve
Avrupa'daki aydın dostlarından destek istediği bil-
diriyi okudunuz mu?
Türkiye'den "düşman" diye söz eden ve Abdul-
lah Öcalan'a sahıp çıkılmasını öngören bir bildiri:
"Bekçilerinin elinde gözleri kapalı Öcalan'ın gö-
rüntüsü dünya kamuoyunun ilgisini çekti. Yunanis-
tan ve Yunan halkı bir bütün olarak büyük bir traje-
diyle karşı karşıyadır. Çünkü, bilgimiz olmadan, Kürt
lider Nairobi'deki Yunan Büyükelçiliği'nden ayrıl-
dıktan sonra Kenya polisince Türklere teslim edil-
miştir. Yunan yasalarını hiçe sayan akılsız Yunan
milliyetçileri, Öcalan'ı gizlice ülkemize getirip düş-
manın ellerine teslim etmekle büyük bir sorumluluk
altına girmişlerdir. Bu durum karşısında, Avrupalı
aydın dostlarıma ve sanatçılara başvuruyor ve bir-
leşerek dilekçeyi imzalamalarını istiyorum."
Theodorakis'in bildirisine Uvanefioğlu ve Maria Fa-
rantouri gibi şarkıcı dostlan da imza attı mı bilinmi-
yor ama onlar hep bildik şarkıları söylüyor...
Depremi bile paylaşan insanlan rahat bırakın...
Insanlar artık şarkılarını kendileri söylesin!
SESSlZ SEDASIZ (!)
AA
NURİKURTCEBE
Crk
\nt^^ / \
Yüksek Yerilim Hattı
Erdinç UTKU
Hükümet, sözel'de iyi de
sayisal ve yasal'a gelince çuvallıyor!
Sami Selçuk, yüreklere su serpti!
Şimdi de günlerce, Yargıtay Birinci
Başkanı Sami Selçuk'un, adli yılın
açılışında yaptığı ve özetle "daha çok
demokrasi" öngören konuşmasını ko-
nuşacağız...
Ancak Sami Selçuk, kâğıt üzerinde
pek de güzel çizdiği "demokrasi tab-
losu"nda, nedense demokrasinin
baş düşmanı tarikatlara değinme-
di.
Aksine, geçen yıl katıldığı Fethul-
lahçılar'ın toplantısında alınan karar-
lara benzer görüşler sergiledi. Hakkın-
daki soruşturmalar üzerine kalbi sıkı-
şıp Amerika'ya kapağı atan Fethul-
lah Gülen'in yüreğine su serpti.
Yakında Fethullah'ın da bu konuda-
ki degerlendirmelerini öğreniriz.
Ama önce, Amerika'daki müritle-
rinden naklen, "hocaefendi"nin dep-
rem bölgesindeki TÜPRAŞ yangını
sırasında tavrı:
"TÜPRAŞ'taki yangının sürdüğü ha-
berini akjıkça yerinde oturamadı. 0nun
bu telaşı yanında, yangının yan oda-
da olduğunu sanırdınız. Afet anında
ezan okumanın Allah'ın rahmetini
ihtizaza getireceğini ve afeti dur-
duracağını hatırlatarak yangını can-
lı yayından izleyen bir iki arkadaşa
ezan okumalarını söytedi. Yangının
kontrol altına alındığı haberi gelene ka-
dar gerginliği dinmedi."
TÜPRAŞ yangınını ezanlarla söndür-
ten Fethullah Gülen, Sami Selçuk'un
"laikçi" tanımlamaları karşısında ne
besmeleler çekmiştir kimbilir...
Estağfurullah!
Depremzedeler enkazda
delil tespiti yaptırmak
zorunda değil!
Tûrkiye'yi sarsan 17 Ağus-
tos 1999 günlü depremden son-
ra kamuoyunda en fazla tartı-
şılan konulardan bıri de deprem
mağdurlannın can ve mal kay-
bındau kaynaklanan zararlan-
nı tazmin için hukuken neler
yapması gerektiği oldu. Hu-
kukçuların önemle üzerinde
durduklan konu, enkaz kaldı-
rılmadan veya hasar gideril-
meden yıkılmış veya zarar gör-
müş binalarda tespit yaptırma-
nın zorunluolduğuydu. Kamu-
oyunda öyle bir izlenim doğdu
ki delil tespiti yaptırmayan dep-
remzedelerin sorumlulardan
zararlannının tazminini iste-
mesi olanaksız olacaktı. 'Her-
kes iddiasım ispatla mükellef-
tir' ilkesinden yola çıkılarak
yapılan bu yönlendirme. hu-
kukun bu tür durumlar için ön-
gördüğü diğer bir dizi kuralın
atlanmasına yol açtı.
Oysa Hukuk Usulü Muha-
kemeleri Kanunu'nun
238.maddesi depremzedeler
için başka bir olanak sağlıyor.
Hem de öyle bir olanak ki dep-
remzedeleri ikinci kez mağdur
etmek anlamına gelen delil tes-
piti işlemlerinin külfetinden
kurtanyor. Bu hükmün ikinci
fıkrasına göre 'maruf ve meş-
hur olan hususlar münazaalı
sayılmaz': Türkçesi. bir olgu
biliniyorsa çekişmeli sayılmaz
ve kanıtlanmasına gerek yok-
tur.
Buna göre maruf (herkesçe
bilinen) ve meşhur (herkesçe ta-
nınan) bir \akıaya (olguya) da-
yanan taraf. bunu kanıtlamak
için delil göstermekle yüküm-
lü değildir. Bu tip olgular ge-
nel olarak herkesin bildiği ve-
ya öğrenmesinin olanaklı ol-
duğu olaylan içerir. Diğer de-
yişle kamunun bilgisinde olan
olgular ile mahkemenin bilgi-
sinde olan olgular bu hükmün
kapsamına girer. Türkiye'nin
bir deprem kuşağında olduğu,
ülkeyi kat eden 1500 km.lik bir
fay hattının varlığı, sık sık dep-
remJerin yaşandığı, coğrafi alan
ve nüfus yoğunluğu açısından
yüzde 9O'ı aşan oranda yerle-
şimin deprem etki alanı içinde
bulunduğu herkes tarafından
bilinmektedir. En azındanbun-
lar herkes tarafından öğrenilme-
si olanaklı olan bilgilerdir.
Buna göre; deprem sahasın-
da zayıf zeminde bina yapma
izni verenler, bununla da yetin-
meyip çok katlı bina yapma iz-
ni verenler, bu binalann proje-
lerini çizenler ve teknik uygu-
lama sorumluluğunu yapanlar,
binalan imal edenler her şey-
den önce bu binalann depreme
dayanaklı yapılmasından so-
rurnludurlar. Yapılan binalar
depremden yıkılmışsa anılan
şahıslaröncelikle. depreme da-
yaruklı bina yapmamaktan do-
layı sorumlu tutulmak gerekir.
Bu şahıslarbunun aksini iddia
ederlerse bunu kanıtlamakla
yükümlü olurlar. Dolayısıyla
yaşadığımız deprem felaketin-
de hukuken ispat külfeti dep-
remzedelerde değil, sorumlu
olmadıklannı iddia eden kamu
görevlileri, mühendis ve müte-
ahitlerde olmak gerekir.
Depremzedelerin zarara uğ-
radığı ve bu zarann deprem ve-
silesiyle olduğu bellidir. Peşi-
nen çıkanlması gereken sonuç,
yıkılan binalann depreme da-
yanıklı olmadıklandır. Bu baş-
İı başına bir ihmal ve kusur sa-
yılmalıdır. V
r
e bu durum herkes-
çe bilinen bir olgu olduğu için
depremzedeler tarafindan kanıt-
lanmak zorunda değildir. So-
rumlu kişiler kusurlu olmadık-
lannı iddia ederlerse bunu ka-
nıtlamak da onların yükümlü-
lüğüdür. Yargılamanın birinci
aşaması olan sorumluluğun
saptanmasından sonra, ikinci
aşama zarar hesabınm yapıl-
masıdır.
Zarar hesabı, mal kayıplan
yönünden, tanık beyanlan, eğer
varsa emlak vergisi kayıtlan, su
ve elektrik kayıtlan, Bayındır-
lık BakanJığı'nın inşaat mali-
yeti birim fiyatlan sonücu el-
de edilecek verilere göre uz-
man bilirkişiler tarafından ya-
pılacaktır. Destekten yoksunluk
ve cismani zararlar yönünden
de kişiye ilışkin özel bilgiler
ve çeşitli tablolar kullanılarak
uzman bilirkişilerce hesap ya-
pılacaktır. Bu işlemler yargı-
lamanın ileri aşamasında- söz
konusu olacaktır. Bunlar için de
enkaz tespitine ihtiyaç yoktur.
Bunlann yanı sıra Usul Huku-
ku'nun diğer önemli bir ilkesi
de bir karineye dayanan kişinin
bunu kanıtlamakla yükümlü
olmamasıdır. Depreme daya-
nıksız binalann yıkılması ve-
ya hasar görmesi nedeniyle za-
rara uğramış olmak fiili bir ka-
rinedir. Depremzede. mahkeme
huzurunda bu karineye dayana-
bilir.
Bunun aksi ileri sürülüyorsa
bunu ileri süren kanıtlamalı-
dır. Sonuç olarak; hem Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanu-
nu'nun 238. maddesinin 2.fık-
rasına göre hem de 'fiili kari-
ne' ilkesine göre, depremze-
deler uğradıklan zararlardan,
depreme dayanıksız binalar ya-
pılmasına izin verenlerin, pro-
jelendirenlerin ve imal edenle-
rin sonımlu olduğunu kanıtla-
mak zorunda değildir. Bunla-
nn sorumlu olduğu bir 'ma-
ruf vakıa' ve 'fiili karine'dir.
Sorumlu olmadığını kim ileri
sürüyorsa kanıt yükü onun, ya-
ni kamu görevlisinin, mühen-
disin, müteahhidin üzerinde ol-
malıdır.
İSTANBUL BAROSU
AVUKATLARI
Avukat Veysel Uçum
Avukat Mehmet Uçum
KİM KİME DUM DUMA BEHÎÇAK behlcak@turk.net
ÇİZGİLİK KÂMtL MASARACI
HARBİ SEMİH POROY
BULUT BEBEK NURAYÇIFTÇI
Niye h
hen
oîuyo-
rym?
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 8 Eylül
r
CIA" KURULUYOR!
1947 'DE BUGÜN, AME&ICAM MEgtCEZT HA8EZ AIMA >••
f
H-£ &SACA "cıA"(st-Ay-ey) oire
TANtUAN OR6AtJiZASy<ON;S. DÜMrA SAvAÇt SÜ-
REStNCE ÇAU?M/U*4£ yAfHU "O.SS. "(OFPtCf O*
sr/zAreGrc sERvtces) oerAOAfj KALter/terAN SON-
HA GE££KLl eÖKÜLMÜçrÜ. fltffOJ/V 7TBUMAN,
CtA '/M 8AÇ/M41
SİZÜ SE&VİS İÇL£RİNO£ PEMEYİM-
Lİ AU-£N W£LSH DULLBS'/ ATAM/ÇTJ. BU K/Şİ,
DAHA SOM/SALAef E/SSNHOU/BR'E Pf$İŞLE&/ SAKAM-
Uğt /APAfJ JOM POTTEg PULL£S'/M KAeP£ÇfyOİ:
ClA'İH YALNIZCA HAgEg ALMAKLA yETt^M£DtSrj PUH-
yANtÜ "£* yANtHPA, lSTEUM£y£N HUKÜMETLSK/ DErr'e-
Me~,SiyAS( KOMPLOLAg DÜZ£fJL£ME,AUTİKOUÜHİST-
LER.İ DESTEKL£ME dıgf İÇLEÜ Ğ gCD/e
PANO
DENİZ KAVUKÇUOGLU
Birçok Şeye
Yeniden Başlamak
Televizyonun verdiği görüntüler arasında gö-
züm, enkaz altından çıkarılan okul kitaplarına ta-
kılmıştı... Pasarofça, Karlofça, Kasr-ı Şirin ant-
laşmalarının maddelerini, Osmanlı padişahlarının
analarının adlannı, Kazıklı Voyvoda'nın kötülük-
lerini ve daha birçok "şey"\ bu kitaplardan ezber-
leşmiştik. Avrupa başkentlerini, Afrika'nın ırmak-
larını, Asya'nın dağlannı, bir çırpıda sayabiliyor-
duk. Büyüklerimiz "Bu bilgiler, genel kültürümüz
içinşart!" diyoriardı. Binlerce "vaka", "far/A)"ve
"isim"\ ezberlerken, araştıncılık yönümüz güdük-
leşiyor de olsa, bunlann, işten çok söz üretilen
toplumumuzda laf ebelikleri için sonu gelmez bir
hazine olduğunu daha sonra anlayacaktık. Tür-
kiye'de insanlar, çok konuşup da hiçbir şey söy-
lemeyenlere büyük saygı gösteriyorlardı. Karşı-
laştığımız Japonların, Amerikalıların, Almanların
ise bizim bildiklerimizi bilmediklerine hayret edi-
yor, "Paraları bizden çok ama genel kültürleri na-
nay!.." diyorduk. Ne var ki, Baltacı Mehmet Pa-
şa'nın 21 Temmuz 1711 günü Prut Antlaşması'nı
"hangi koşullarda" imzaladığından ve solucan-
ların sindirim sistemlerinin nasıl işlediğinden ha-
bersiz, önlerine uzatılacak bir kâğıda doğru dü-
rüst bir sivrisinek kanadı bile çizmekten aciz bu
adamlar trafiğe ve depreme bizim kadar kurban
vermiyorlardı. Başımız sıkışınca onlara koşuyor-
duk.
Istatistiklere göre nüfusumuzun yüzde 99'u
"Müslüman"d\. Okullanmızda din dersleri zorun-
lu kılınmıştı. Milyonlarca çocuğumuz ayrıca Ku-
ran kurslanna gidiyor, her köyümüzde, her ma-
hallemizde çifte çifte minareleryükseliyordu. Ki-
mi Müslümanlar, bunları yetersiz buluyorlar, "Ev-
de, işte, okulda kadınlara türban, bebelere Ku-
ran" diyerek sokaklara dökülüyorlardı. Ama ne
okullarımızdaki "laikmüfredat" ne de Müslüman-
lık, toplumumuzu karşılaştığı felaketler karşısın-
da koruyacak ortak bir refleksin oluşabilmesi için
yeterii oluyordu.
Sıvas'ta Madımak Oteli'nde "mürteci MOslü-
manlar" tarafından diri diri yakılmak istenen Aza
Nesin, "Bu millet esasında pek akıllı değil!" de-
diğinde, ona çok öfkelenmiştik. Belki de kurba-
ğalann nasıl ürediğini, tırtılın gövdesinin kaç bo-
ğum olduğunu bilen bir milletin zekâsından kuş-
ku duyulmaması gerektiğini düşünüyorduk. Mil-
letimizin yüzde 92'sinin Evren Anayasası'na oy
verdiğini, Anadolu kırsalında, beş sınıflı ilkokul me-
zunu köy delikanlılarının, gerdek gecesinde ne
yapacaklannı bilemeyip, dişilikleriyle kendilerine
yol göstermeyeçalışan gelinleri, "Vaykaphe!"di-
yerek öldürdüklerini göz ardı ediyorduk. Kader
kurbanları "tahrik"ten beş yılla sıyırıyorlar, ha-
pisten çıkınca "ehliyet" alıp, Anadolu yollarında
direksiyon sallıyorlardı... Ortalık kandan geçil-
miyordu... Her yıl, neredeyse son depremde ver-
diğimiz ölü kadar ölüyü, trafik kazalannda veri-
yorduk. Fakat bu "taksit taksit" ölümler ne içe-
ride, ne de dışanda bir "ses" getiriyordu!.. 20. yüz-
yılda bir millet eğer her yıl trafikte, "yüzyıl felake-
ti" denilecek sayıda kayıp veriyorsa, gerçekten
de pek "akıllı" sayılamazdı. Bunu kabullenmek
istemiyorduk.
Hepimiz okul sıralannda aynı kitaplan okumuş-
tuk, ama anlaşılan okuduklanmız, ezberledikle-
rimiz, övündüklerimiz bizi ortak bir akla sahip
kılmamıştı. Bir deprem, on binlercemizi alıp gö-
türmüştü. Kaçak kat çıkan uyanık ev sahipleri-
miz; hırsız müteahhitlerimiz; rüşvetçi belediye-
cilerimiz, devleti temsil etmeyi, arada bir Anka-
ra'ya "tabiatıylafanfinfonefendim" çekmek sa-
nansirenli, eskortlu "mülki erkânımız"; hepyap-
mamak istediklerini yapan, ama her yaptığında
da, yaptıklarını içine sindiremeyip hesabını biz-
den sormak isteyen "laik devlet adamlanmtz"', be-
yinleri 7. yüzyılda kalmış, cüzdanları çağ atlamış
"Müslümanlanmız", Ergenekon kurtlanmız ve ge-
niş "kültür jeneralimiz"\e hep birlikte enkaz altın-
da kalmıştık...
Ekranda, un ufak olmuş bir beton kolonun üze-
rine oturmuş, çöken bir duvann attından çıkar-
dığı okul kitaplannın tozlannı silen küçük kız ço-
cuğunu gördüğümde, içimden "At onları elin-
den!" diye bağırmak gelmişti. Yaşadıklarının ne-
deni o kitaplarda yazmıyordu. Niçin o gün ora-
da, o beton parçasının üzerinde orurduğunu o
kitaplardan öğrenemezdi. Bir an, "kitap düşman-
lığı mı?" diye aklımdan geçirdim... Hayır! Ama
artık birçok şeye yeniden başlamak gerekiyor-
du. Belki de, önce kitaplardan...
Faks:0216-418 8410
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
1 2 3 4 5 6 7 8SOLDAN SAĞA:
1/ Paragraf. 2/
Birşeyinbulun- 1
duğu, bir eyle-
min gerçekleş-
tiği yer... " —
Naci": Ressa-
mımız. 3/ Ah-
metYesevi'nin, 5
dinvetasavvuf o
konulannı işle-
yen şürlerine 7
verilen ad. 4/ g
tnsan dışkısı...
Duvar içinde 9
bırakılan ufak
oyuk. 5/ Ağız mukoza-
sında oluşan yûzeysel 1
yara... Tartışmasız be- 2
nimsenmesi istenen yar-
gı. 6/ Eski Mısır'da gü-
neştannsı...Birkimse-
nin arandığında buluna- 5
bileceği yer. II Diplo- 6
ma...Trabzon'unbiril- 7
çesi. 8/ "Kuzgun —": _
Hejkelcimız... Gelecek.
9/ Yaşanmış olaylann 9
anlatıldığı yazı tûrü... Islam hukukuna göre kocası ölen
ya da kocasından boşanan bir kadının yeniden evlenme-
si için beklemesi gereken süre.
YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Dört telli bağlama. 2/ Su-
lak yer... Zeki ve yaramaz çocuk. 3/ Taş yada mermer me-
zar... Istırap. 4/ Afrika'nın güney ucundaki burnun adi...
Oye. 5/ Sepet ve hasır örmeye yarayan bir çeşit ince saz.
6/ "Cemil —": Karikatür sanatçımız... Arka, geri. 7/Gü-
reştebiroyun... Peygamberleri Hud'udinlemediklen için
Tann tarafindan yok edilen kavim. 8/ Itici neden, güdü...
Bir cins et ya da ciğer yemegi. 9/ Bağışlama... Bir göster-
me sıfah... Birini başkasına karşı kişkııtma