Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 8 EYLÜL 1999 ÇARŞAMBA
14 Â U J \ kultur@cumhuriyet.com.tr
56. Venedik Film Festivali'nde cazı, aşkı, savaşı ve umudu anlatan filmler
Kiıııi egleneeli., ldııü hüzünlüKültür Servisi-1 Eylül'debaşlayan56.
Venedik Film Festivali tüm hızıyla sürü-
yor. Sınemaseverier, sanatçılarve özellik-
le de eleştirmenler gerek yanşmah ge-
rekse yanşma dışı bölümlerde gösterilen
fılmlen ilgiyle ızhyorlar. Italyan La Stam-
pa gazetesinde yayımlanan eleştiri yazı-
lannda daVYoodyADen'myenifılmı 'Swe-
et and Lowdown', Korelı yönetmen Yang
Sun NVoo'nun 'Lies', Fransız yönetmen Be-
noit Jacquof nun 'Pas de Scandale'. Po-
lonyalı yönetmen Jerzy Sthur'un 'A We-
ek in the lifc of A Man'. Avusturyalı yö-
netmen Barbara. Albert'ın 'Nordrand',
Italyan yönetmen \Iina diMajo'nun 'Son-
bahar\Spike Jonze'un 'BeingJohnMal-
kovkh' ve Kimberly Pierce"ın 'BoysDont
Cry' adh filmleriyle ilgilı izlenimler ak-
tarılıyor.
Eleştirmenler, Allen'ın Sweet and Low-
down gibi küçük bir fılmde bıle heyecan
ve hayranlık uyandırmayı başardığı görü-
şündeler. 1930'lu yıllarda yaşamış bir caz
gitanstinın 'sözde' televızyon içın hazır-
lanrruş bıyografisinin canlandınldığı film-
de, tanıdıklan ve müzik çevreleri gitans-
ti anlatıyor, ortak anılannı aktanyorlar.
Gitanstin kleptomanhğından fare düş-
manlığına, dilsız bir kadına olan aşkına
ve e\ liliğine değin yaşamının en ınce ay-
nntılanna giriliyor. Caz sanatçılannın ya-
şamını yansıtan fılmın müzıklerirun de çok
başanlı bir seçkinin iirünü olduğu belır-
tiliyor.
'Allen kendini tekrarhyor'
Yazıda özellıkle görüntü yönetmeni
ZhaoFei'den övgüyle söz ediliyor. Son yıl-
larda, filmlennde süreklı New York, en-
telektüel burjuva sınıfı ve nevrotik karak-
terlere ilişkin temalan kullanarak kendi-
ni tekrarladığı gerekçesiyle eleştirilen Al-
len da Svveet and Lowdown'da yaratıcılı-
ğını kanıtlıyor ve hayranlanna keyifli bir
çalışma sunuyor.
Sinema yazan Lietta Tornabuoni ise
kendı ülkesinde olduğu kadar Avrupa'da
da çok ıyı tanınan 41 yaşındaki Sun
VVoo'nun yenı Fılmıyle başlıyor söze. Lı-
es isimlı filmde. 18 yaşındaki bir genç kı-
zın, 3O'lu yaslardaki bir heykeltıraşla ya-
şadığı aşk anlatılıyor. Tornabuoni, yönet-
meni tarafından 'aşkuısacmaveumutsuz
da otabilecegini gösteren bir film' olarak
lanıtılan Lıes'ı şoyle anlatıyor: "tkisaat
boyuncabeyazperdede birçiftin çeşitliotet
odalanndaki sevişmelerini izledik. Bu cin-
selliğin içinde şiddet \e sadomazoşist egi-
limkr de vardı. Bir heykelüraş ve gençbir
öğrenci rasdanüsonucutanısıyortarve bir
anda tüm dünyayı unutup, işjerini, okul-
lannu ailelerini terk edip tutkularuun pe-
şine düşüyorlar."
yönetmen Jane
Campion, son
çalışması 'Holy
Smoke'un gösterimi
nedeniyle başrol
oyunculan Kate
Winslet ve Harvey
Keitel'la birlikte
Venedik'te. 1993'te
'Piano' ile Oscar
kazanan Campion,
yeni filminde de
yumuşak ve duyarlı
yaklaşımıyla dikkat
çekiyor. 'Holy
Smoke'ta farklı
yorumlara açık bir aşk
öyküsü anlatılıyor.
| pike Jonze'un
kyönettiği Being
Malkovich'te ünlü
oyuncunun yanı sıra
Cameron Diaz ve John
Cusack rol alıyor. Film
200dolaral5
dakikalığına herkese
Malkovich olma
firsatı tanıyor.
Tornabuoni. çiftin, genelde sanat eser-
lerinde çeşitli yardımcı malzemelerle an-
latılan sadomazoşızmı sadece çıplak vü-
cutlanyla ifade ettiklerini, cinsellikte ya-
şadıklan melankolı, neşe ve hazzı doğal-
hkla yansıttıklannı; ancak
fılmın yine de Nagisa Oshi-
ma'nın 'Dtngu İmparator-
luğu'kad.ü . % ccan vencı ol-
madığını Knrtıyor.
Tornabuoni. Sun
Woo'nun, Jang Jung'un ro-
manından uyarladığı Lies'da
teknomüzik kullanarak ve
güzel-çirkin, iyi-kötü gibi
aynmlann ötesine geçerek
fılme postmodern bir nite-
likkazandırdığı görüşünde.
Tornabuoni'nın yazısında ele aldığı
ikinci film olan ve Benoit Jacquot'nun yö-
nettiği «Pas de Scandak'da Fabrke Luc-
hini, Mncent lindon ve Isabele Huppert
başrollen paylaşıyorlar. Eleştırmen, yaşa-
mı çeşitli skandallarla dolu Fransız oyun-
cu, eski futbol takımı sahibı ve eski poli-
tikacı Bernard Tapie'nin hapıs yattıktan
sonra geçirdiği değişimin 'Pas de Scan-
dale'aesın kaynagı olduğunuöne sürüyor.
Venedik'te Altm Aslan için yanşmakta olan
fılmde, mahkemeyle başı derde gıren bir
işadsrmının başından geçenler ve televiz-
yon muhabiri olan erkek kardeşinin ken-
disi için giriştiği medya mücadelesi an-
latılıyor.
Tornabuoni'ninyazısınakonuettığibir
dığer film olan 'A Week in the Life of A
Man'de Jerzy Sthur yönetmenliğın yanı
sıra başrolü de üstlenıyor. Film. 7 gün
içinde hayatında bir sürü ha-
rika şey olan. 50 yaşındaki
AdanVın ö\ küsünü anlatıyor
Yenı birev alıyor, kitabı ya>im-
lanıyor, kansı çok önemlı bir
ödül kazanıyor, şarkı söyle-
dığı koro Avrupa turnesine
çıkma firsatı buluyor. Kısaca-
sı yaşamı boyunca parasızlık
çeken. türlü sorunlarla müca-
dele eden Adam'ın şansı dö-
nüyor birden.
Tornabuonı 'mükemmel'
olarak değerlendinlebilecek biryapım ol-
masa da Sthur'un güzel noktalara değin-
diğmi ve özellikle de fılmın müzikJerinın
çok başanlı olduğunu belırtiyor.
Eleştırmenin dikkat çektıği ikinci film
'Nordrand' ise farklı sosyal kesimkrden
beş gencın Viyana'daki karşılaşmalannı
anlatıyor. Bir araya gelen gençler rüyala-
nnı, umutlannı ve düş kınklıklannı pay-
laşıyorlar. Uzun sohbetler sırasında da
hepsinin geçmişlerinde uzanan, unuta-
madıklan çeşitli acılar çıkıyor ortaya.
Gençlerden bin komünıst Romanya'da
geçen çocuklukyıllannı, bir diğeriyse Sa-
raybosna'da kalan ailesıne olan özlemini
aktanyor BarbaraAlbert'inyönettiğifilm,
beyazperdede Bosna savaşının izlerini sû-
rüyor. Beş genç. belleklerinde yer etmiş,
acı veren görüntülere karşın yaşamaya ve
birbirlerini sevmeye çalışıyorlar.
Eleştırmen, yönetmenlen ikı farklı ku-
şaktan geliyor olsa da 'A Week in the li-
fe of A Man' ve 'Nonirand' filmleri ara-
sında ilginç bır kesişme noktası olduğu-
nu savunuyor: "tki filnıdeki karakterler
birbirlerineçokbenzi\or;tuhafbirınelan-
koiL, insan sevgisi ve yaşama umuduna sa-
hipkr. Aynca \ önetmenlerin ışığı \e im-
geleri kuUanış biçitnkri. dilleri ve senar-
yolan da çokbenzer. tki film de son dere-
cede duyarh."
Narsist bir heteroseksüel
Bır başka sinema yazan Akssandra
Levantesi ise yanşmalı bölüm dışında
göstenlen bazı filmleri ele alıyor. Bunlar-
dan ılkı, Mina Di Majo'nun, Günümüz Si-
neması başlıklı bölümde yer alan filmi
'Sonbahar'. Filmde, narsıst bir hetero-
seksüel in kendini arayışı anlatılıyor. Le-
vantesi, Sonbahar'ın yönetmeni Di Ma-
jo'nun, Woody Allen ve Nanni Moret-
ti'nin ironık nevrotıkkaraktermodellerin-
den esmlendiğıni öne sürüyor ve fılmi
'biraz amatör ama eğlenceü" olarak nite-
lendiriyor. Levantesı'nin ele aldığı birdi-
ger film de Spike Jonze'un yönettiği Be-
ing John Malkovich' Malkovich'in yanı
sıra John Cusack'Ia Cameron Diaz'm rol
aldıklan filmi de son derece eğlenceli
bulduğunu belırtiyor Levantesi: "tnsan
akhna 0rvn gizli bir kapının keşfedflme-
siyle. herkes için sadece 200 dolara 15 da-
kikahğuıa John Malkovich olma firsatı
doğuyor." Levantesi son olarak da Kim-
berty Pierce'ın yönettiği 'BoysDont Cry'
fılminden söz ediyor.
Pierce filmde, küçük yaşlardan beri
kendini erkek gibi hissettiği için çevresin-
den tepki alarak 21 yaşında öldürülen bir
genç kızın öyküsünü anlatıyorve birAme-
rikan trajedısı sunuyor izleyıciye. Levan-
tesi, erkek kılığmdakı genç kızı canlan-
dıran Teena Brandon'm ve-eski çocuk
yıldız Hilary SiVank'm filmde oldukça
başanlıbir performans çıkardıklannadik-
kat çekiyor.
John Bayley, eşi ünlü yazar Iris Murdoch'un son yılmı anlatırken acısını okurla paylaşıyor
Sevmenîn, unutuşıuı ve öliimün kitabıKûltür Servisi - 30 y ıl boyunca Ingiliz ro-
manına hükmeden yazar Iris Murdoch'un
Alzheımer hastalığından ölümü, en az ki-
taplan kadaretkılemıştı insanlan. Yapıtlann-
daki müthiş zekâyla karşıthk içinde, belle-
ğini yıtirerek yaşama veda etmesi gerçekten
düşündürücüydü. Murdoch'un eşı John Bay-
lej'ın. kansınm son yıhnı anlattığı 'Irisand
theFriends:AYearofMemories' başlıklı kı-
tap Ingıltere'de yayımlandı.
Çektigi acılar onu yazmaya itti
Kesik Bir Baş ya da Ağ gıbı romanlara im-
za atan. Metaphysksasa GuidetoMoralsad-
lı çalışmasıyla modern felsefenin yüzünü
değiştıren bu kadının. adıru bıle anımsaya-
mayacak duruma düşerek ölmesınden etki-
lenmemek tabiı ki olanaksız. Bayley yazdı-
ğı kitapta, ona kendı elleriyle yemek yedir-
mesine karşın, Murdoch'un yine de yemeyi
beceremedığinı. bır şeyler mınldandığmı ve
garip sesler çıkardığını belırtiyor. Bu nokta-
da. 'Sartre,Romantik Rasyonaüsf kıtabmın
önsözünde 'Felsefe bütün bir sistemolamaz,
çünkü dünya raslanüsaldır ve çesitlilikleri
sonsuzdur' tümcesını yazanın da aynı kişi
olduğu geliyor akla. Murdoch'un düşüşüne
ve ölümüne tanık olmak, bır araba kazasını
izlemeye benziyor. Sevdiğıniz şeylerin aslın-
da ne denlı incinebilir ve ölümün ne denli ani
olduğunu görüyorsunuz. 'Iris and the Fri-
ends: AYearofMemories'. Bayley'm, geçen
yıl yay ımladığı 'Iris: A Meraoir'in ardından
Murdoch üzerine yazdığı ikinci kitap. Kıtap
kurgulanmışlıktan, yapaylıktan ve hatta zıh-
nin çok bılınçlı bir anında yazılmış olmak-
tan tamamen uzak. Bunun nedeni, yanı çek-
tıği acının Bayley'ı yazmaya ıttiği açıkça gö-
rülüyor. Yaşadıklannı anlatarak. acısını okur-
la paylaşıyor adeta.
AnımsavTŞ, unutuşla eşzamanh
Yine eskilerden bır görüntü, birkaç yıl ön-
ce yayımlanan bir fotoğraf geliyor akla. Bay-
ley ve Murdoch Kuzey Oxford'daki evlen-
nin mutfağındalar... Hayli dağınık bir yer bu-
rası. ama sevünli eşyalarla dolu; tıpkı Bay-
ley'in kitabı gibi. Iris and the Friends, Mur-
doch'un son yılıyla, Bayley'in geçmışe ait
anılannı buluşturan bir çalışma. Bayley, ken-
dısinı anlayamayan ya da konuşamayan bi-
riyle aynı evde yaşamanın yaratüğı yalnız-
hk duygusundankaçmak için gecmişi düşün-
meye başladığını belirtiyor. Kısacası Bay-
ley'in anımsama sürecı. Murdoch'un unutuş
süreciyle eşzamanh olarak gelişıyor.
Kitabın en iyı bölümleri, Bayley'in, son yı-
lında kansına karşı oluşan kanşık duygula-
nnı anlattığı bölümler: "Çfleden çıkmadan
gecirdiğim bir gün obmıyor. Iris'e bagırma-
dan,ona Senınle ne yapacağımı bılmiyorum,
benı tüketiyorsun" yadabazen gülümscytrek
"Senden ne denli nefret ettiğım konusunda
bır fikrin \ar mı'.'" dije nsıMamadan geçir-
diğim bir gün_"
Bayley kıtabında, her gece eşını yatağa
yatırabilmek için nasü bır mücadele verdi-
ğini ve eşinın her sabah erken saatlerde na-
sıl evden dışan fırlayıp kaçmaya kalkıştığı-
nıda anlatıyor. Bırcenaze töreninden dönüş-
te ise yolun ortasında arabadan aşağıya atla-
mış. Bayley, bu olayın ardından neler hisset-
tiğini şöyie anlatıyor: "Tanışöğımız gflnden
sonra. 50yıan ardındanUkkezonunla yalmz
kalmaktan korkuyordum.Kendimiçdgmbir
kadının >anında bulmu^tum." Bu 'çdgm ka-
duı' artık Bayley' ın eşine duyduğu aşkın bir
imgesi belki de... Tıpkı bir öncekınde oldu-
ğu gibi yenı kitaptada, sev diğindenmahrum
kalmış bır kocanın anlattığı sıradışı ve do-
kunaklı aşk öyküsüne tanık oluyor okur.
Iris Murdoch'uneşiJohn Bayley'inkitabıkurgulanmışuktan,yapajlıktanve
hatta âhnin çok bflınçli bir anında yazıhmş olmaktan tamamen uzak.
ertuğrul oğuz fırat
Japon yönetmen, samuray aşkını anlatan bir film çekti
Oslıima setlere döndü
YAPI^TKREDi
KÜLTÜR SANAT
- YAY1NCILIK
retrospektif resim sergisi ^
8 eylül -1 ekim 1999 r r»
r'İMKredi Kültür Merkezi
Kazım Taşkent Sanat Galerisi
İstiklal Caddesi No: 285 Beyoğlu - İstanbul
Kültür Servisi - En son 1986 yapımı
'Aşkun Mas'den ben uzun metrajlı bir
fılrnçevırmeyen. 'Dmgularİmparator-
luğu'nun Japon yönetmeni, 67 yaşında-
ki Nagisa Oshima, samuraylar arasın-
daki eşcınsel tutku ve arzulan konu edi-
nen yeni bir film yapıyor. Bu film 'Duy-
gular İmparatorhığu'ndan sonra. Oshı-
ma'nın geniş seyirci kitlesıne ulaşacak
beşinci film olacak. Yabancı fınansman-
dan yardım alan fılmin bütçesı, Oshi-
ma'nın kendiyapımevı ve Shochıku şir-
ketı tarafından karşılanıyor. Oshima.
Shochikuşırkennden 1960'h yıllarda. sa-
vaş sonrası Japon sınemasına karşıt bır
film yapmak için aynlmıştı. Oshima,
RyotaroShiba'nınbirromanındanesm-
lenerek yenı fılmı 'Gohatto'nun senar-
yosunuyazmaya ginşti. Üç yıllık bırne-
kahat dönemınden sonra fılmın yapımı
kesinleşti. Müziklen Japonya'nın Da-
vid Bovvie'si Ryukhi Sakamoto tarafın-
dan yapıldı. 'Gohatto', 'Shinsen Gumi"
birlıklen ıçındekı katı kurallara gönder-
meler yaparak, Meıjı restorasyonunun ve
Japonya'nın batıya açılışının eşiğinde
Japon yönetmen Nagisa Oshima.
shogun müessesesinı korumak ve 1865
rejimine karşı çıkanlan ortadan kaldır-
mak ısteyen seçılmiş bır ordunun müca-
delesini anlatıyor. Grup üyelennden bir-
kaçı, 16 yaşındaki Ryuhei Matsuda ta-
rafından oynanan genç ve yakışıklı So-
zaburo'nun gönlünü çalmaya çalışıyor.
Samuraylar eşcinsellikten açıkça söz
edebılıyorlar. Ama öncüleri görevlenn-
den saptınp üstüne yemin ettiklen bır-
çok ka\Tamı ihlal etmeye yönelttıği za-
man, bir tabu haline geliyor eşcinsellik.
'Shinsen Gumi" bırlıği, Japonya'da çok
iyibilıniyor Bubırliköldürmeamacıy-
la hedefe kılitlenıyor.
"Beni büyüleyen bu tabular değil, bu
gerilime bağb olan erotizmdi" dıyen Na-
gisa Oshima eklıyor:'*Tabular olduğu
zaman insanlar sürekli onu ihlal etmek
içinçahşırlar." Ekibın çalışma&ından ol-
dukça memnun olduğunu söyleyen Os-
hima, oyunculann doğallıklannı yitir-
dikleri düşüncesıy le. sahneleri tekrar
tekrar çektırmekten pek hoşlanmıyor.
Tüm aktörlen kendi seçen yönetmen,
sonuçtan memnun kalmasında bunun
büyük önemı olduğunu belirtiyor.
Bu son fılmı 'Gohatto'nun, yaklaşı-
mı ve sinemasal ıfade tarzıyla da Nagi-
sa Oshima'nın yaratıcılığından ve bağım-
sız ruhundan hıçbır şey kaybetmedıği-
ni kanıtladığı ileri sürülüyor.
DEFNE GÖLGESİ
TURGAY FtŞEKÇt
ÇokSatmak J
Bir süredir kimi yazariarımızın kitaplannın sa-
tışlan on binli sayılaria anılmaya başianınca tar-
ttşmalar da beraberinde geldi.
"Bu denli satıyorama, acaba okunuyor mu?"
"Böylesisatışları tanıtım kampanyalan mı sağ-
hyor?"
"Satış amaçlıyazariar, kitaplannıyazarken ge-
rilim, cinsellik gibi çekici unsurları mı öne çıka-
nyohar" vb.
öncelikle şunu belirtmeli: Tek tek kitapların
çok satması, ülkemiz için yeni bir olgu değil. Re-
fik Erduran'ın, Haldun Sel ve Ertem Eğilmez'le
birlikte kurduğu Çağlayan Yayınevi (1954) her ki-
tabını on binli sayılarda basıyordu.
Sonra Yaşar Kemal. Ince Memed'in ilk bası-
lışından bugüne dek geçen 48 yılda hiç durma-
yan satışının milyonu geçtiği rahatlıkla söylene-
bilir.
Nâzım Hikmet, Sait Faik, Orhan Veli de sü-
rekli yapılan yeni basımlarıyla yüz binleri çoktan
deyirdiler.
Özdemir Ince, "Vahık" dergisinin eylül sayı-
sında bu konudaki güncel tartışmalara yeni yak-
laşımlar getiriyor: "Kitap da bir maldır, tanıtıla-
rak tüketilmesi sağlanabilir" düşüncesine karşı
çıkarak, sanat yapıtının başka ürünlere benze-
memesiyle tek olma özelliğine sahip olduğunu,
bu benzersizliğin onu yaratan sanatçının dünya-
sının benzersizliğinden kaynaklandığını söylü-
yor.
İkinci olarak, malın tüketim için, sanat yapıtı-
nın ise alımlama için üretildiğini, dolayısıyla tü-
ketimle yok olan malın değil, okumayla tüketil-
mesi olanaksız sanat yaprtıyla karşı karşıya ol-
duğumuzu söylüyor.
Buradan ortalama sayısı 1000-5000 arası olan
kitap okurlarının tanıtımla nasıl yüz binlere çıka-
bildiği olgusuna geçiliyor. Ardından da sav geli-
yor. Tanrtım sektörü, kitap tüketicisi yaratabilmek-
te, ama alımlayıcı okur yaratamamaktadır. Bu-
nun göstergesi, çok satılan kitapları alan tüketi-
ci okuriar, buradan başka kitaplara ilgi duymak
gibi bir çabaya yönelmemekteler. Oysa, lyi bir
yazar okurunu bir başka iyi yazara, iyi bir yapıt
da bir başka yapıta gönderir. lyi biryazarya da
yapıt okurunu kendiafyonuyla uyuşturmaz, ona
yetinme ve doyma duygusu vermez ve onu ken-
dine tutsak etmez; tam tersine onu özgürleşti-
rir, iştahını açar, ufkunu genişletir."
Dolayısıyla tanıtım, yeni tüketiciler yaratabilir
ama, gerçek okur yaratamaz.
Tanıtımın bir başka olumsuz sonucu ise, tanı-
tıcılann neyin daha çok sattığını önceden sap-
tayarak, yazara "şunları yaz, şöyle yaz" deme-
si, yazann özgür iradesinin ticaretin buyruğuna
girmesi olacaktır.
• • •
Edebiyatımızın geçmişine baktığımıztJa çok
satışlı yazarlar deyince önce mizah yazarları ak-
la geliyor.
Aziz Nesin, ellilerden doksanlara kırk yıl bo-
yunca, sayılan doksanı geçen yapıtlanyla hep çok
satan oldu. Ne ki okuriar için "gülmece yazan"
olmaktan çıkamadı.
Okumaya Aziz Nesin'le başfayarak, sonradan
edebiyat okuru olanlann oranını bilemiyorum.
Gözlemlerim, Aziz Nesin'in yalnızca kendi oku-
runu yarattığı yolunda.
On yılı aşkın süredirTÜYAP Kitap Fuan'nda Aziz
Nesin kitaplannın satıldığı bölümde çalışıyorum.
Iki tür okur gördüm karşımda. Birincisi ortaöğ-
renim çağındaki öğrenciler. Severek, coşkuyla alı-
yoriar kitaplannı ama Aziz Nesin dışında başka
kitap aldıklarına pek rastlamadım. Ikinciler ye-
tişkin yaştakiler. Onlar da coşkuyla yeni kitapla-
n var mı, arada okumadıkları kalmış mı diye ba-
kıyorlar, bulduklannı alıyorlar. Onlann da başka
kitaplarla ilgilendiklerini görmedim.
Bu alanda bir başka trajik örnek Rıfat llgaz.
Çağdaş şiirimizin önemli şairlerinden biri olan Rı-
fat llgaz, Hababam Sınıfı'n\ yazmamış olsaydı,
bugün belki de adı hiç bilinmeyen bir yazar ola-
caktı. Peki Hababam Sınıfı'y\a Rıfat llgaz'ı tanı-
yan yüz binlerce okur, şair Rıfat llgaz'ı. romancı
Rıfat llgaz'ı tanıyor mu? Hayır.
Ne yapmalı?
Tanıtımla ya da başka etkenlerle ortaya çıkan
okuaın gerçek edebiyat okuru olmadığı ortada.
Eleştirel bir kafa, bir sanat yaprtından tat ala-
bilme, onu irdeleyebilme... bunlar uzun eğitim-
lerin, güzelliklerte dolu yetişme yıllannın ürünü ola-
bilir.
Oturduğu evieri depreme dayanıklı kuramayan
toplumumuz, aydınlık kafalı insanlar yetiştiımek-
te de çok yetersiz.
Kitap fuarlanndaki bir başka gozlemim de şu.
ûğrenim programlarında Flaubert, Stendhal
gibi klasik yazaıiarın yapıtları bulunan liselerden
gelen gençlerin seçtikleri kitaplar da düzeyleri-
ne uygun oluyor.
K Ü L T Ü R » Ç t Z t K
KÂMÎL M A S A R A C I