Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 7 EYLÜL 1999 SALJ
14 KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr
SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL
ÇelisMeısahnedeyanstma&aTıyatro çeüşkıleri göstenne sanaudır. Bi-
reysel düzeydeki çelışkiler (insanda iç-
çatışmaya yol açan çeşitten olanlar) yaza-
nn 'karakter' yaratma yolundaki en güç-
lü dayanagıdır. Toplumsal çelışkiler ise
başanyla irdelendiğınde- bir oyunun ça-
üsını, knrgusunu, diyalog dûzeninı, hare-
kct örgüsünü bıçımlendıren dış çatışma-
lan ve karakter özellıklerini belirlemede
oyun yazan için zengin malzeme oluştu-
rur. 'Karakter'in -tç-çeöşkisi' ise pek çok
örnekle toplumsal çelışkilerden kaynak-
lanır.
Shakespeare'in ünlü trajedisi 'Mac-
beth'ı 'oyun' yapan, 'insan' olraakla 'ca-
navar' olmak arasmda kalıptrajık seçimı-
nı yaparak. trajık sonunu hazırlayan soy-
lu 'tord'un iç-çelişkisi değil, feodal top-
lum düzenı ıçinde 'erk'e ulaşmabağlamın-
da yaşanan çehşkıdir. Macbeth'inıkilemı
de bu çelışkiden ka>Tiaklanır. Macbeth'e
hak ettiğı 'kral taa' söz verilmiş olsaydı.
ortada ne iç-çelışkı kahrdı ne de dış çatış-
ma. 'Oyun' olmazdı kısacası.
1900'lü yıllann sonuncusunu yaşıyoruz..
Tüm toplumu ilgılendiren bir dolu çeliş-
kinin böylesine net göriintülerle su yüzü-
ne çıktığı, böylesine kafa bulandırdığı bir
yıl az bulunur. Tıyatro için müthiş malze-
me.
Farklı bakış açüan gerekiyor
DSP-MHPortaklığı... Busonucuoyla-
nmızla yarattık. MHP 'değişti' deniyor.
'lyi'ye gıttığı anlamı mı çıkıyor bundan?
Demek eskıden 'kötü'ydü. Neyı kötüy-.
dü? 'MiBiyetçi' olması \e 'küreseUeşme'
egüimıne tersdûşergjbi göranmesi mi, yok-
sa bulaşmış olduğu karanlık işler mi?
Adıyla bırlıkte anılan cinayetler mi?
DSPıseEcevit'leeşanlamlı Sosyal de-
mokrasinin savunucusu Karaoğlan. O da
'değiştim' diyor. Artık sosyal demokrat
değil mi? Yoksa dûnyada öyle bir şey kal-
madı mı artık? Tevatür muhtelıf... Pekı
bunca oyu nasıl topladı? Apo'nun yaka-
lanması sayesinde mi? Yoksa 'irtica' kar-
şısındakı 'sıla' tutumu nedeniyle mi? 'lyi
tarikatiarda var' sözünün gönderme y ap-
tığı Fethullah Hoca kasetlenne ne deme-
li? Ecevıt bir dolu şeyı 'içinesindiremiyor'.
Bir iç-çatışma mı bu? Trajediye yol aça-
bilir mi?
Ekonomık durumumuz kritik. Işsizlik
dizboyu. Küçük esnafbata çıkavar olma-
ya çalışırken, işçı ve küçük memur zam
derdinde. IMF'nın güdümündeki devlet yö-
netimi yalnızca bu gruba karşı direnebi-
liyor. Ücretlinın alım gücü azaldıkça, kü-
çük ve orta boy esnaf da zor durumda.
Kım tezgâhtarına ya da çırağına sıgorta ya-
pacak? Hele dene-
tim yoksa? Orhan
Kemal neredesın?
Yine de, herhalde
ekonomik krizi 'aş-
ma' önlemi olarak,
kazançlannı rant yo-
luyla katlayanlara
^ergirahatlatmala-
n' yoluyla destek.
Çok parası olan pa-
rasmı kolunu bile kı-
pırdatmadan çoğal-
tabihrken aybaşını
bulamayanlar, buöz-
gürlükten yoksun.
Bu nedenle emeklı-
lik ıkramıyesının ge-
tıreceğı rantı hesap-
lamaktan başı dönü-
yor insanların. Ne
güzel kabare oyunu
çıkar bu malzeme-
den.
Ev sahıbı-kıracı
ilişkileri de aynı ne-
denle çıkmaza gir-
miş. Hd taraf da tut-
turabildığine. Ev sa-
hıbinin sırtmdan
kendılerine ev para-
sı biriktiren kiracı-
lar, kiracıyı rant kay-
nağı olarak gören ev sahipleri kadar gün-
demde. Mahkemeye başvurmak her yiğı-
din harcı değıl. Bu iş ıçın de ister ev sahı-
bı ıster kıracı olsun, kısıtlı gelirlilenn baş
edemeyeceği büyük paralar gerekiyor. Tı-
yatro >azmımız 'evinden aolan dar geür-
li Idracr konusunda ne çok ürün vermış-
tir Şimdi farklı bakış açılan da gerekiyor.
Sosyal devlet zor durumda. 'OzeBeştir-
me' ekonomik zorluklan aşmada yeterli
oldu mu? 'Dur hele bekle, iş daha btane-
di' diyenin ne demek ıstedığını anlayamı-
yorum. Siz anlıyormusunuz? Benim gör-
düğüm. topluma verilen sağlık. eğitim,
adalet hizmetlerinin gitgide daha çıkma-
za girdiği. Parasal ayncalığı olan azınlı-
ğa verilen bu hizmetlerin de gitgide geliş-
tiği... Ama sıkıya gelince, 'Devtet nere-
İ900'lü
yıllann '
sonuncusunu
yaşıyoruz.
Tüm
toplumu
ilgilendiren
bir dolu
çelişkinin
böylesine
net
görüntülerle
suyüzüne
çıktığı, kafa
bulandırdığı
bir yıl az
bulunur.
Tiyatro için
müthiş
malzeme.
de?' Devletı 'küçüttmek' için son on yıl-
dırelimizden geleni yapmadık mı? Bu çe-
Hşki henüz tiyatromuza yansımadı.
'KakofonTye yenik düşünce...
Devlet gündelik politıkanın dümen su-
yuna bırakılırsa olacağı bu. Devlet büyük
bir örgüttür. Zaman ıçinde büyüyen nüfus.
değişen ekonomik dengeler, dış ilişkiler-
dekı oluşumlar, farklılaşan gereksinım-
ler, ahnması zorunlu önlemler doğrultu-
sunda, tüm kurumlanyla sistematik bir
yeniden örgütlenmeye gitmesı gerekir.
Bizde ise bohçaya yama atma yöntemine
'reform' dendi yıllardır. 'Mevzuat'ın için-
den çıkabilene aşkolsun. Kısacası devlet
burada da, vatandaşın devlete, devletin
vatandaşa ulaşması zorlaştı... AzizNesin,
'Yaşar Ne Yaşar Ne
Yaşamaz'ıboşunamı
yazdı?
Ben eskiden bıl-
medığım işlere ka-
nşmazdım. Ama ba-
kıyorumki 12 Eylül
baskı döneminın
aşıldığı 19901ı yılla-
nn başından bu ya-
na 'demokrasi' sar-
hoşu olduk. Özel te-
levızyonlar ve hol-
dıng gazeteleri ara-
sındakı ratıng yanş-
ması nedenıyle ko-
nulann uzmanı olan
olmayan herkesin se-
si iyi kötü duyulur
oldu. ('Herkes' sö-
züne de pek alışük.
Kim bu 'herkes'.)
ÇoksesüBk' deniyor
buna.
Müzik uzmanı ol-
maktan çok uzağım
ama •çokseslilik'le
'kakofoni' (her ka-
fadan bir ses çıkma-
sı) arasındakı aynmı
herkes gibi bana da
öğrettiler ortaöğre-
tım yıllanmda. Be-
nım ızknımım ba ıkı kavTamı birbirine ka-
nştırma sorunu yaşamakta olduğumuz.
Türk tiyatrosu için her zaman bulunmaz
değerde malzeme olmuştur 'her kafadan
bir sesçıkmasL" HakhınTaner,yaşadığı dö-
nemde tanık olduklarını kusursuz bıçım-
de değerlendırdı. Ama günbegün yenı mal-
zeme oluşuyor yeni yazarlara.
Zeki Ökten, dev bir oyuncu kadrosuyla 'Güle Güle'nin çekimlerine başlıyor
4
Bufi]m,ödiîllere açık davetiye'Kültür Servisi - Zeki Ökten. dev bir
oyuncu kadrosunu buluşturan 'Güle Gü-
le' adlı yeni filminın çekımlenne bu
hafta başlıyor. Şımdiye dek Sürü, Düş-
man, Kaptcılar Krah, Düttürü Dünya,
Ses gibı filmlere ımza atan Ökten'in,
11 yıl aradan sonra çekecegı ılk film olan
'Gük Güle'de Yıldız Kenter, Şükran
Güngör. Metin Akpınar. Zeki Alasya v e
Eşref Kolçak başrollen paylaşıyorlar.
Senaryosunu Fatih Alönöz'ün yaz-
dığı filmde bir 'dostluk. davanışma ve
aşköyküsü' anlatılıyor. Dağıtımı W'ar-
ner Bros tarafından yapılacak ve gele-
cek yılın mart aymda gösterime girecek
olan 'Gûle Güle'. bir toplantıyla bası-
na tanıtıldı Çekım hazırlıklan nede-
niyle Bozcaada'da bulunan Ökten ve
diğer çalışmalan nedenıyle Dıyarba-
kır'da olan Kolçak toplantıya katılama-
dılar.
Bozcaada'da bir a\ sflrecek
Gule Gülenın yapımcılığını Lnhed
Fflm Productions (UFP) adına Fanık
Aksoy ve Ayşe Gennen, görüntü yönet-
menliğini Ferenc Papp, ses mühendis-
liğini ise Matheieu Bedaride üstleni-
yor.
Müzıkleri Engin Düzyol tarafından
hazırlanan fılmin yardımcı oyunculan
GülerÖkten. HahıkBügincr. AyşegülAl-
dinç, Serra Yümaz. Nilüfer Açıkahn.
Mahmut Gökgöz,Nejat Birecik. Güneş
Berberoğtu, Sevda Ferdağ, Şebnem Özi-
naL Ece Uslu, Yeşirn .\bç, Mürşh Ağa-
bağ.Ze>TiepGüfanez,Tekin Temel ve Ke-
mal Kocatürk. Bir Türk-Fransız-Ma-
car ortak yapımı olan Güle Güle'nin
çekımleri 1 ay sürecek ve Bozcaada'yla
Istanburdagerçekleştirilecek. Postpro-
düksiyon çalışmalan ise 3 aylık bir ça-
ltşma ile Macaristan'da tamamlanacak.
tzleyicisine, kendini önemli hissettir-
meyi ve sinemadan çıkışta dostlanna,
sev gılilerine koşma ısteğı vermeyı amaç-
layan Güle Güle, düzenlenen toplantı-
da "Bir insanın tüm > aşamına yayılmış
duygubuı 90dakikada hissettirecek bir
film" olarak basına tanıtıldı.
Film, 13 yıl aradan sonra Alasya ile
• 'Bir insanın tüm yaşamına yayılmış duygulan 90 dakikada
hissettirecek bir film' olarak tanıtılan Türk-Fransız ve Macar
ortak yapımı 'Güle Güle' için, Yıldız Kenter, "Ölürayak
insanlar arasında, ama hiç ölmeyecekmiş gibi gelişen ve
gerçekleşmesini düşleyebileceğimiz bir fantezi" dedi.
aynı heyecanı izleyicıye aktarabılecek
bir film yapmayı umut ettiklerini belirt-
ti. Güngör, Gülü Güle'de canlandıraca-
ğı "inana kuvvetli otomobil tamircisi"
rolünü çok orijınal bulduğunu ve pro-
jenin kendısıni heyecanlandırdığıru ifa-
deetti.
Akpınar'ı yeniden kamera karşısmda
buluşturmanın yanı sıra dev bir oyun-
cu kadrosunu da bir araya getiriyor.
Basın toplantısına katılan sanatçılar
arasmda \er alan ve Güle Güle"de, **her-
ktsinmutlu olması. birbirinise\TTi€si.bir-
birini anlaması" ıçın ugraşan bir ka-
rakten canlandrran Yıldız Kenter, fıl-
mı "Ölürayak insanlar arasmda, ama
hic ölme>ecekmiş gibi gelişen ve gerçek-
leşmesini düşlejebileceğimiz bir fante-
zi'' olarak nıtelendırdı.
Kenter, Şükran Güngör'le birlikte Fıl-
mm senaryosunu çok beğendiklerini ve
Cannes festivaline davetedildi
Toplantıya katılan sanatçılardan Me-
tin Alq)inar da, "38 yıl sonra dankhlar''
söylentılennden sonra Zeki Alasya" yla
bir dostluk filminde bir araya gelmek-
ten mutluluk duyduğunu kaydetti ve
gerek Türk gerek dünya sinemasmda
mutsuzluk, karamsarlık, şiddet dolu
filmlerin yapıldığı bır dönemde Güle Gü-
le'nin 'dahainsanca' bır yapıt olarak ken-
dısıni heyecanlandırdığını \Tirguladi.
Güle Güle'nin bir Zeki-Metin filmi
değil, heyecan verici bir kadronun or-
tak ürünü olduğunu belirten Alasya ise
filmi "uluslararası ödüllere açık
davetiye" çıkaran iddialı bir çalışma
olarak nıtelendirdi.
Eurimages'ın da desteklediği Güle
Güle, senaryosunu okuyan Cannes Film
Festıvalı Genel Direktörü Gflks Jacob
tarafından şimdıden festivale davet edıl-
miş. Alasya, yaşadığımız karanlık gün-
lerde, elde edilecek her başannın Tür-
kıye için bir ışık olacağını söylüyor.
Güle Güle. Marmara depreminde
yaşamım yitirenlere ve depremden zarar
görenlere adanmış bır film...
•Güle Güle'de Yüdız Kenter, Şükran Güngör. Metin Akpınar. Zeki Alas\a \c Lşref Kolçak'ın \anı sıra Gûler Ökten, Haluk
Bilginer, A\ şegül Aldinç, Serra Yılmaz, Sevda Ferdağ, Nilüfer Açıkahn, Mahmut Gökgöz gibi isimler de yer alrvor.
Ulusça yaşadığımız deprem felaketin-
den manzaralara bakalım. Kızılay çadır-
lan rezalet, bu ne geri kalmışlık? Birkaç
ay önce Kosova'ya giden Kızılay çadırla-
nmızla övünmüyormuyduk? Apoolayı ne-
deniyle parçaladığunız Itaryan mallannı,
Yunanistan'a savurduğumuz lanetleri unu-
tuverip. ltalyan ve Yunan yardım ekiple-
rini bağnmıza basarken yüz seksen dere-
ce dönüşler yapışımız? Uluslararası iliş-
kilerin yüzlerce farklı boyutu olabıleceği-
ni, elmalarla armutlan birbinne kanştır-
mamız gerektiğini hâlâ öğrenemedik mi?
'Dostluk', 'düşmankk' kavramlarım daha
genış bir çerçeve içinde değerlendirmemiz
gerektiğini?
Israıllıkuırtarmaekibıneönce. "Onlar
bizun için değiL kendi vatandaşlannı kur-
tarmayagekfi" diyerek kara çaldıktan son-
ra, yaptıklanna tanık olup. "Heial otsun,
Yahudi falan ama, iyiadamnuş" övgüsüy -
le pışmiş aşa su katmadık mı? Deprem-
zedelere giysi yardımı yaparken seçtiğı-
mız giysilere özen göstermeyıp, kimsenın
kullanmayacağı konumdaki eskılenmızı
deprem bölgesine yığıp, yaşanan çöp so-
rununa bir yenisını eklemedik mi?
Işı neredeyse 'biüm'i depremden so-
rumlu tutmaya kadar götürüp, öte yan-
dan, boş inançlan 'haberobun' dıye gün-
deme getirme savnıkluğunu yasamadık
mı? Neden böyle yaptık? Bunca gereksiz
görüntüyü ve sözü neden milyonlann bel-
leğtne kakaladık? 'Kakofcmi'ye yeruk düş-
mesek olmaz mı?
KûreseUeşmed ye med>^tik
Nâzım Hikmet'in 1949'da yazdığı 'Ev-
ler Yıkıhnca' oyunu, bir deprem öyküsü
anlatır. Birbirine kan davası güden iki
komşu, deprem gelince can yoldaşı olup
çocuklan için esenliğe giden yolu açarlar.
Yaşadığımız deprem felaketi, bu insan
gerçeğini perçınledi. Oysa Nâzım'ın bu
oyunu, hiç sahnelenmedı. Bir de Turgut
Özakman'ın 'Sanpuıar 1914'ü \-ar. Zel-
zele yokken zelzele oldu sanılan bir Ana-
dolu kasabasına ulasan Osmanlı yöneti-
mı, doğal bir 'virane' olan kasabada ger-
çekten deprem olduğuna inanır. Yanlış-
bozuk-çarpık yapılaşma sonucunda in-
sanlanmızı 'deprem' olmasa da yıkılıve-
recek, yıkılmasa da çirkin, kent varoşla-
nnm denetlenemeyışı sonucunda yenisi
bile 'virane'ye benzeyen yapılara plansız
ve düzensız büyümüş kasaba ve kentlere
tutsak etmedik mi? FerhanŞensoyboş ye-
re 'lstanbul'u Sanyonım' demedi...
Demeye kalmadı, 'aT konusu devreye
girdı. Toplumun moralı düzelsın diye mi?
Bunca felaket yasanmışken, hükümette-
ki partıler arasında ınce pazarlıklara da-
yah. çok önemlı bır olgu neden aceleye ge-
tinlıyor? Üstelık gündeme daha ağır so-
runlar gelmışken' *Düşünce suçlulannı
tut,işkencecUeri$al' özetlemesıyle genel-
leştirilen 'af olgusu' yeni bir krize çanak
tutmadı TSVP Derinlemesine hesaplaşma-
lan içerecek bir politik oyuna malzeme...
Haldun Taner, 'GözterimiKapanm Va-
zifemi Yapanm'da ayncalıklı ve ayncalık-
sız iki vatandaşın serüvenı arasındaki çe-
lişkilenn izinı 31 Mart Olayı'ndan 7O'lı
yıllara dek sürer. Taner. tahkım yasalı. ge-
celık repolu. özelleştirmeli, küreselleş-
meci ve medyatık Türkiyemizın malzeme-
sinden yararlanamadı. Yine de bu ölüm-
süz oyununu ızlediğinizde bugünle örtü-
şenracetablolaryakalayabilirsiniz. Bugün-
lerin çelişkilerini sahneye getırmek ise
yaşayan yazarlara düşüyor.
Zengin bir toplumsal malzeme
Neyse ki milli takım trlanda'yı 3-0 yen-
di de moralimiz düzeldi. Bırkaç galibiyet
dahaalırsa tüm çehşkılerimizi rahatça sin-
dirip uykulu günlenmize geri dönebilece-
ğiz. Ya kazanamazsa çocuklar? Moral pa-
mukipliğınebağlı...
Bu yüzden de başlamak üzere olan ti-
yatro döneminde, yetkililer morali bozuk
toplumun ahlaki ve manevi değerlerini
destekleyici ürünler isteyecekler tiyatro-
lanmızdan. Tiyatronun birçelişkileri gös-
terme ve birçaüşma sanatı olduğunu, top-
lumsal gerçekleri göz ardı ederek tiyatro
yapılmaya kalkışıldığında, seyirciyle bü-
tünleşilemeyeceğini. tiyatro sanatının ken-
dini toplumu uyuşturmaya değil, seyirci-
yı uyandırmaya adadıgmı birkez daha yi-
neleyelim.
Toplumdaki çelişkılen tiyatro yoluyla
sergiİeme adına, birinci elden tanıklıkla-
nnı ya da araştırmacı çabalannı sahneye
aktarmış olan oyun yazarlanmızı sevgiy-
le anımsayalım. "Resimli Osmanlı Tari-
hi'nden 'GözlerimiKapanm Vazifemi Ya-
parun'a. 'Zengin Mutfağı'ndan 'Sakmca-
h Ryade'ye uzanan bır dolu yapıtın duyar-
lığımızda ne önemlı kılometre taşlan oluş-
turduğunu düşünelim.
Tiyatro yazarlanmız iki binli yıllara
zengin bır toplumsal malzemeyle giriyor.
Yararlanabılene ne mutlu...
YAZIODASI
SELİM ÎLERİ
"Hükümdar'ılan "Prens'e
O söz bizım evde de sık sık söylenirdi: Makya-
velistçe...
Pek merak ederdim. Öyle ahım şahım bir şey-
lerden söz açılmadığını sezerdim de, ne anlama
geldiğini açık seçik kavrayamazdım.
Politıkacılar için soylenirdi, babamın üniversite-
deki yöneticileri için söylenirdi. Hatta, komşulan-
mız arasında bile Makyavelistçe davrananlar var-
dı...
Sordunuz mu, yüzyıllar önce yaşamış bir yaza-
nn adı anılır, onun bireserinde kötülüğü', 'sinsili-
ği', çıkar uğruna 'ikiyüzlülüğü' yücelttiği ileri sürü-
lürdü.
Makyaveli uzun yıllar öyle bildim.
Meğer adı bile başkaymış: Machiavelli. Rekin
Teksoy'un görkemli emeğinden okuyorum şimdi-
lerde: Prens (Oğlak Yayıncılık).
Okuduğum Prens yalnızca eşsiz bir çeviri değil.
Gerçekten görkemli emek. Rekin Teksoy geniş, ay-
rıntılarla bezediği bir önsöz yazmış. Metin, sayısız
dipnotla bilgilendirilmiş. Nihayet "Kişiler" tek tek
tanrtılmış.
Rekin Teksoy, Prens'in siyasal olduğu kadar ya-
zınsal bir eser olduğunu vurguluyor.
Hükürndar adıyla yayımlanmış kimi çevirilen vak-
tiyle okumaya çalışmış, hiçbirini sonuna kadar
okuyamamıştım. Rekin Teksoy'un Türkçede Hü-
kümdar çevirilerine ilişkin eleştirilerini okuyun, bu
Hükümdar'lan niye birtürlü bitiremediğimi hemen
anlarsınız.
Machiavelli'nin eseri, ilk kez işitiyorum, IV. Mu-
rad'ın ilgisini çekmiş. Dahası, Prens'i çevirttirip
okumuş IV Murad. Söylenti bile olsa, çarpıcı. Ko-
çi Bey'in risalesiyle Prens karşılaştınlabilir mi?
Böyle bir araştııma, IV. Murad'ın eşcinsel olup ol-
madığı tartışmalanndan herhalde daha yararlı ola-
caktır.
Rekin Teksoy, Prens sözcüğünü niçin yeğledi-
ğini önsözünde açıklıyor:
"(...) Hükümdar başlığı yerine, yazara bağlı ka-
larak Prens başlığını kullandım. Machiavelli'nin
prens sözcüğünün yanı sıra kral, imparator, sen-
yör gibi sözcüklere de yer vermesi 'hükümdar'
sözcüğünün ise bunlann tümünü kapsaması, hü-
kümdar başlığınm yazann kullandığı başlığın kar-
şılığı olmadığını göstehyor."
Bana sorarsanız, Prens karamsar bir metin. Sir
yasetin ancak karanlıkla simgeleştirilebileceğini
söylüyor. Güçlüden yana adalet... O gün bugün sü-
regelmiş.
Hükümdar'lan okumaya çalıştığım dönemler-
de, Gramsci'nin araştırması yayımlanmıştı. Gramsci,
Rekin Teksoy'un da vurguladığı gibi, Prens'in "çağ-
daş uzantısını" işçi sınıfında arar.
Ama Prens'in önerileri, o 'güç/ü/ü/c'tutkusu ben-
ce hep ince alayı da ardı sıra getiriyor. Rekin Tek-
soy'dan iz sürelim:
"Bu yüzyılda, Machiavelli'nin Prens'te bilinçli
olarak tiranlan aşınlıklara yönelttiği, böylece tira-
nın kendi sonunu hazıriamasınt amaçladığı görü-
şünü savunanlar oldu." ' ' -•' •'
Bl
'
Anılan dönem, on 8eWzhd yüzyıldm "' •»•""•"
Traiano Boccali 'nin ilk kez ortaya attığı bu gö-
rüşü aydınlanmacı çevrelerde benimsedi. Rous-
seau ve Diderot'un (Encyclophiedie'nin Makya-
velcilik maddesiniyazmıştı) da paylaştıklan bu gö-
njşü Italya'da da Parini, Arfîeri, Foscologibiya-
zarlar benimsedi."
Bizim evdekiler onu bunu Makyavelistçe davra-
nışlanndan dolayi yerer, çekiştirirlerken belki de ya-
nılryorlardı...
Machiavelli'nin yaşamöyküsünü öğrendiğimiz-
de, şu tiranlann sonunu getirme arzusu büsbütün
anlam kazanıyor. Floransa'daki inişli çıkışlı mace-
ra, 21 Haziran 1527'de yoksulluk içinde sona er-
miş.
Son bir söz: Çeviri sanatımız Rekin Teksoy'a
çok şey borçlu.
Takvimde tz Bırakan:
"Ve insanlar, kendini sevdiren birinden çok, ken-
dinden korkutan birine zarar vermekten çekinir-
ler; çünkü sevgi bir gönül borcu bağına dayanır
ve insanlar kötü olduklan için, kişısel çıkar söz ko-
nusu olduğunda bu bağ kopuverir, oysa çekinme,
insanı hiç terk etmeyen ceza korkusuna dayanır."
Machiavelli, Prens, Rekin Teksoy çevirisi, Oğlak Ya-
yıncılık, 1999.
Dogma', sert tepkilere hedef
• T O R O N T O (Cumhumet) - ABD'li film
yönetmeni Kevin Smith'in Toronto Uluslararası
Film Şenliği'nde gösterilen 'Dogma' adlı fibni
ortalığı çok kanştıracağa benziyor. Tüm
karakterleri Incil'le ilintili olan film, Katolik
mezhebını, Tann'yı ve Isa'yı irdeleyen ve dinsel
bağnazhklan hedefleyen bir hıciv ürünü.
Yönetmen Smıth. oklannı en çok da tutucu
Katolik dinindeki 'değışmezlik' öğesine J •
yöneltmış. Bakıre Meryem olgusunun, Yusuf
Peygamber'ın ve Hınstıyan meleklerinin bir
'gülüt' konumunda öykülendiği filmde, Isa'nın
annesı Meryem ile peygamber Yusuf'un
yasadıklan aşk ılişkisı anlatılıyor. Hıristiyanhğa
ilk inananlann bir kürtaj ldiniğinde hemşire olarak
görev alışı ve cennete girmeye ugraşan iki meleğin
girişimleri, fılmin hiciv öğesinin odak bölümleri
olarak izleniyor. Kanadalı dünyaca ünlü pop
şarkıcısı Alanis Morissette'nin Tann rolünü
üstlendiğı' Dogma'da Ben Affleck ve Mart Damon
da rol alıyor. Olağandışı bir öyküsü olan ve
gerçeküstü bir söylemı deneyen yapıma ilk tepki,
New York'taki Katolik örgütü 'Dinsel Haklar
Kurumu'ndan geldi ve fıbn, 'dini ve Hrristiyanlığı
horlamak'la suçlandı. Kurumun halkla ilişkiler
müdürü Rick Hinshaw, fılmin tüm dünyada
kınanması gerektiğini belirtirken yapımda Tann
rolünü oynayan Kanadalı şarkıcı Alanis Morissette
için şunlan söyledi: "Thank You adlı klibinde •
çınlçıplak şarkı söyleyen bu kişinin bireysel , , '
ahlakını kuşkuyla karşılıyoruz."
Ahmet Ertegün'den
depremzedeler için konser
•KUltür Servisi - Atlantik Records'un sahıbi
Ahmet Ertegün, depremzedeler yararına New
York'un ünlü salonu Madison Square Gardens'ta
dünya müzik devlerinin katılacağı bir konser
düzenlemek için harekete geçti. New York'taki
arkadaşlan Arif Mardin ve David Foster'ın da
desteğini alan Ertegün, konserde yer almalan için
Madonna, Whitney Houston, Bette Midler. Stevie
Wonder, Phil Collins ve Jewel gibi ünlü
sanatçılarla iletişime geçti. Konserin geliri
Türkiye'de bir kuruma değil, toplu konut yapımı,
hastane ınşaatı gibi projelere doğrudan verilecek.