Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
28 EYLUL 1999 SALI CUMHURİYET SAYFA
HABERLER
Kürşat Yılmaz
îfade vermedi
• ESKtŞEHIR(AA)-
Eskişehir Özel Tip
Cezaevi'nde bulunan
hükümlü Kürşat
Yılmaz'ın. talimatla
istenen ifadelerini
vermediği bildirildi.
Istanbul Bağcılar
Cumhuriyet Savcılığı'ndan
dün gelen 3 adet talimatla
ifadesinin almması için
geniş güvenlik önlemleri
altında Eskişehir
Adliyesi'ne getirilen
Yılmaz dan, tehdit, bir
televızyon programında
yayımlanan ve Burdur
Cezaev i'ndeyken
ziyaretçıleri sorgulamaya
ilışkın haber ve bır
gazetede yayımlanan
bakanlarla görüştüğu
yolundakı iddialar
hakkında ifade vermesi
istendi. Talimat ifadelerini
vermeyen Kürşat
Yılmaz'ın. adliyede,
kendisinin ulusîararası
iade anlaşmalanna göre
yargılandığını ve hakkında
mahkemenin hüküm
verdiğini belirterek,
başkaca bir davada sanık
veya tanık olmadığını ve
ifade vermeyeceğini
söylediğı öğrenildi.
DSP'li Altmdağ
Belediye
Başkanı " ^
'»OMERLİ(AA)-
Mardın'in Ömerli ilçesi
belediye başkanlığına,
DSP'li meclis üyesi Hasan
Altındağgetirildi.
Belediye meclis üyelerinin
bugün yaptığı oylamada,
başkanlık içın tek aday
olan DSP'li Hasan
Altmdağ. 9 meclis
üyesınin oyunu alarak.
belediye başkanı seçıldi.
Yerel seçımlerde belediye
başkanı olan Mehmet
Altındağ, Yüksek Seçim
Kurulu tarafından,
seçimden önce "sabıkası"
bulunduğu gerekçesiyle
görevden ahnmıştı.
Davayı
kazandılar
• ANTALYA (AA)-
Kamu Emekçileri
Sefldikalan
Konfederasyonu'nun
(KESK) Türkiye genelinde
4-5Mart 1998 tarihınde
yaptıgı "ışı bırakma"
eylemine katıldıklan
gerekçesiyle, Antalya Milli
Eğitim Müdürlügü
tarafından yapılan idari
soruşturmada, 200
öğretmene, "30'da 1
oramnda maaş kesimi
cezası" verilmesi, Antalya
2. fdare Mahkemesi
tarafindan hukuka aykın
bulundu. Mahkeme, aynca
davacının ugramış olduğu
maddi kayıplann da ilgili
kurum tarafından
ödenmesine karar verdi.
TCG Gökçeada
Gölcük'te
• GÖLCÜK(AA)-
ABD'den alınan 'G' sınıfi
firkateynlerden olan 'TCG
Gökçeada', Gölcük'teki
Donanma
Komutanlığı'nda törenle
karşılandı. Orduevı
iskelesine yanaşan
firkateyn, Donanma
Komutanhgı bandosunun
çaldığı marşlar eşliğinde.
gemi personelinin aileleri
ve donanmada görevli
subaylar tarafından
karşılandı. Donanma
Komutanhgı Kurmay
Başkanı Tümamiral
Mustafa Özbey,
depremden sonra en mutlu
anlarından birini
yaşadıldannı belirterek
"Bugün hem Gökçeada
Firkateyni'ni karşılıyor
hem de Preveze Deniz
Zaferi'nin yıldönümünü
kutluyoruz" dedi.
Prof. Dr. Yarman, deprem faciasını Türkiye'nin siyasi dinamiklerine göre değerlendirdi
'Safralarnnızı atmahyız'TOLGA YARMAN
T
olga Hoca, "deprem-
den" kalktı, nerelere gel-
di demeyin. Çünkü dep-
rem faciamtz, daha dogrusu bu
doğa afetinde verdiğimiz içler acı-
sı zayiat, buralardan kökler alı-
yor. Ben. durumu. bir parça da
u
siyasi yapüanmamızdaki dina-
nükkre" eğılmiş bınsı olarak
(böyle bir çerçevede, akademik
açıdan, konunun, aynca sınıfsal
oluşumlar ve aynşımlar tabanın-
da bir bütünsellige kavuşturulma-
sı gereğini saklı tutarak), bakın
nasıl görüyorum.
Bin yılın bir özeti: Inanç üs-
tünlüğü ve yurtta sulh, cihanda
sulh!
Anadolu topraklanna Orta As-
ya kültürümüzle, bu bin yılın baş-
larında, günümüzden yuvarlak
dokuz yüz yıl kadar önce giriyo-
ruz. Kilit tarih, malum, Malaz-
girt Savaşı (1071). Konya-Sögüt-
Bursa-Edirne sıçramala-
nyla, tüm Anadolu'yu, ni-
hayettede 1stanbul'u çevi-
rip zaptetmemiz, yaklaşık
üç yüz seksen yıl sonra
gerçekleşiyor (1453). Bu
aşamadan itibaren yuvar-
lak yüz-yüz elli yıllık ara-
larla,ikikez( 1529,1683),
Viyana kapılanna dayanı-
yoruz.
Bu süreçte. fethedilen
yerlerdeki "inanç dünya-
larryia" karşılaştınldığm-
da sergilediğimiz "inanç
üstünlüğü", muhakkak
kayda değerdir ve sırf bu
açıdan incelenmeyi her-
halde hak eder. Bu nokta-
nın ciddi bir (yansız) ant-
ropoloji zemininde ele
ahndığına, "inanç üstün-
lüklerimizin*\ aynca bi-
razdan değineceğim.
"inanç dünyamızdaJd, bi-
zi feJç edki ohımsuzhıkla-
nn
w
, parametrelerinin
ayıklanıp, aynntılandınl-
dığına hiç rasgelmedim.
"Anadolu Taribimiz"e
bakmaya devam edeyim...
On yedinci yüzyıl içinde,
geri çekilme dönemi baş-
lkyor. Nereden başlatıldı-
gına baglı olarak, yuvarlak,
iki yüz-iki yüz elli yıl da
bu sürüyor. Ve Balkanlar'ı
yüzyılımızın başlannda
(1912)kaybediyoruz. Son-
ra malum, Birinci Dünya
Savaşı çıkıyor (1914). Ba-
tılılar, var güçlerıyle,
Türk'ü, o tarihte artık,yak-
laşık sekiz yüz yıldır va-
tan kıldığı Anadolu'dan,
hiç değilse Batı Anado-
lu'dan ve Istanbul'dan sö-
küp, Doğu'ya, geldiği ye-
re doğru fırlatmak üzere,
Çanakkale Savaşlan'nda
kilitlenecek olan, deyim
yerinde sayılacaktır. "Son
BirHaçlıSeferi"düzenli-
yorlar (1915). Ama, son toplam-
da başanlı olamıyorlar. Osman-
lı'nın mağlup sayıldığı Birinci
Dünya Savaşı (1918) sonrasında.
Kurruluş Savaşımızı veriyoruz
(1919-1922). Batı bizi, Anado-
lu'dan sökemiyor. Biz onu lz-
mir'den denize döküyoruz.
Burada şunu kaydetmeden ge-
çemeyecegım. Kısacık dikkate
getirdiğün tarihsel perspektıfin
en çok, herhalde, yakın tarihimi-
zin baş miman, Mustafa Kemal
Atatürkfarkındaydı. Onun, Harp
Akademileri'nde(1905'te), inanıl-
maz biçimde, daha yirmi dört ya-
şında bir "kunnay öğrenci" iken.
o sırada pek muhtemel görünen
Dünya Savaşı'nın çıkması duru-
munda. Kuzey Afrika, Balkanlar
ve Ortadoğu'daki kazanımlanmı-
zı bırakarak Anadolu 'ya çekiime-
mizi ve esas olarak, "yurdumu-
zu"burada savunmamızı bır "tez"
olarak çalıştığını biliyoruz. Bu
açıdan "Yurtta sulh,cihanda sulh!"
sözüçokanlamlıdır... Ve"Bizse-
kiz yüz yıida tüm Anadolu'yu ka-
tederek, şuradan şuraya gittik:
şimdj deşuraya çekildik. Bizi, da-
ha da gerilermek istediniz. En ni-
hayet Çanakkale'de zorladını/.
Tarihin en kanlı savaşlanndan bi-
rini (ikardımz. Yüz binlerce fida-
nırruzı aldınız. Ancak bir o kada-
nnı siz yitirdiniz: Çanakkale \i
geçemediniz.Ne ki mültefiklerimiz
yenümce,DünyaSavaşı'nı kaybet-
mişsayddık; yedi düvel <düşman),
içimize girdiniz. Kurtuluş Sava-
şı'nı verdik; yurdumuziL, kanş ka-
nş geri aldık. Şimdi kimsenin bir
kanş toprağında gözümüz yok;
ama şunu da bilin ki bizim tek
bir kanş toprağınuza göz dikenüı
(Çanakkale Savaşlan'nda, sonra
daKurtuluş Savaşunızda ibret-ül
âlem için kanınadıgımız gibi), ana-
sından emdiği siirü burnundange-
tiririz!"
O evrede, sekiz yüz yıllık, bu-
gün ise, dokuz yüz yıllık, bilhas-
sa başlannda ve sonlannda "inanç
üstünlüğü" ile destanlaşıp, so-
nuçta, bize bu topraklarda oturma-
Orta Asya'dan "Anadolu coğraryasma" gelince, "antropolojik kinetik"
dokuz yüz yıl boyunca, demek k> işte, bizi, bir aralar pınltıh
dönemeçlerden geçirmiş olsa da, sonuçta ancak, buraya kadar çıkarmış...
"Kafayı yemiş bilim adamlan" da çıkıp, kutsal kitaptaki harfleri, heceleri,
satırbaşlannı, satır aralannı, "yüksek ilimleriyle", kendilerine göre, toplayıp
çıkanyor, bölüyor çarpıyor, sonra da deprem felaketinin saatini, saniyesini
değilse de ayını, yılını buluyor; geçmişimize, geleceğimize ışık tutuyor, nurlar
yağdınyorlar!.. Ne diyelim: "Allah akıl fikir ihsan etsin!..."
Bütün ilericileri, esasen rüzgârlan, Kurtuluş Savaşımızın ve Cumhuriyetimizin
kuruluş destanlanyla yücelmiş, ilerici hareket
doğrultusunda yönlenmede yüreklendirmeliyiz...
yı ve çocuklanmızın mürüvvetı-
ni görmeyi bahşetmiş, Anadolu ta-
rihimizin özetı. budur. Yani işte:
- Yurtta sulh. cihanda sulh!
Tabii çokçarpıcı. Beni, konu-
muz açısuıdan esasen, bu özetin
işaret ettigi antropolojik, kültürel
dönüşümlerimız ve bunlann "ki-
netiği" ilgilendıriyor. Cumhuri-
yet Dönemi'ne değin, hemen hıç-
bir teknoloji varlığımız yok, hat-
ta sanayi tesisimiz yok. Bu olgu
nnderininde... "Birşe>cikolnıaz
abi, kaderde varsa zaten olur!",
"Önlem alsan ne yazar, almasan
ne yazar!" ya da "Önlemi karşı-
dan gelen alsın, almazsa kendi bi-
Kr!" türünden, "Düm-a Gabilikler
Mûzesi''nın baş köşesıne yerleş-
tirilecek "inançargümanlannın".
hangi teknolojik evreye gelmiş
olursak olalım, pek çoğumuzun
yaşamında "belirleyicüik'' özel-
liğinde bulunduğunu... Bu açıdan
katta oturuyor; varlıklı; anah-
tannı evde unutmuş; buna karşı-
lık bulduğu ve uygulamaya koy-
duğu çözüm; yavrucuğunu belin-
den anten kablosuna sanp, bir üst
katın balkonundan, "Bir şercik
olmaz!"deyiverip, "besmele-işe-
rifle". kendi balkonuna sarkıtmak
olabiliyorsa... Bu yetmezmiş gi-
bi, böyle bir dunımaçanaktuttuk-
tan sonra, aynca tabii kablo kop-
sa ne olur, kopmasa ne olur, bu bir
reeiipeace'in deprem araştirnıası
LTuslararası Yeşffl Banş Çevre ÖrgStü
Greenpeace'in araşürma gemisi "Rainbow
VVarrior", biiyük depremin neden olduğo IdriH^
befirieınek amacnla, bmit Körfezi'nde inceieme
başbtb. Örgütûn Akdcniz Oflsi Toksîk Maddefer
Sorumlusu Tolga Temuge. gemide gazetedtere
yapöğı açıkiamada, incelemeyi, depremden sonra
lzmit Körfezi'nde ohışan kirtiliğin boyutlannı
Siçmek amacıyla başlarüklannı söykdi. Çalışmanm
18 kişilik bir ekiple 2 gün sürdürüleceğini beİirteo
Temuge, çeşith sanayi tesislerinin aoksu kanalian fle
deniz tabanmdan alınacak çamur numunelerinin,
Ingfltere'ddd araşürma laboratuvannda
incdeneceğini bfldinti. (Fotoğraf: (AA)
"kültür çizgjmizde" tabii önemli
bır yer işgal eder. Altını bilhassa
çizmek ıstedigim olgu şu ki: bir
ne\ i hâlâ süren vatan kavgasında;
yurt. yuva. ev, bark tesis etme di-
dışı içmde; bunun pek çok olum-
suz ya da olumlu yanı saklı ola-
rak; kendimizi; hâlâ daha, özellik-
le, çıglaşmakta olan nüfus sıkın-
tunız dolayısıyla; bu topraklarda
bizden önce var olan uygarlıkla-
nn, "ferahJıkdüzeyine"' olsun, ge-
nelde, pek fazla taşıyamamış ol-
mamızdır. Dokuz yüz yıl önce sa-
hıp oldugumuz kültürel birikim-
lerin, bu cografyadaki dönüşüm
ve gelişim hızı, bizi işte buraya ka-
dar getirebilmiştir. Geldigimiz yer
ise, pek çok konumu itibanyla.
bu topraklarda bin yıl önce has-
belkader geliştirilmiş olan yaşam
standartlannı tutmuyor. Ozetle.
Orta Asya'dan "Anadolu coğraf-
meselenın gerçekten içimizdeki bir
"trafikcanavan" bile degil, dü-
pedüz bir "kültür canavan" oldu-
gunu... Pek çok sıkıntımızın da
esas olarak buralardan kökler al-
dıgını... Son deprem felaketinde
meydana gelen aşın zayiatın ise,
aynı karakterdeki, "Birşeycikol-
maz,olacagı varsa,naaloİsa olur!"
yaklaşımıyla birlikte boy atmaya
fevkalade müsait, bir "bencillik''
ve •"dejenerasyon" furyasında uç
veren ağır ıhmaller ve hırsızlık, va-
tandaş cenahında ise "vurdum-
duvma/hk" ve -adanısendecflik".
doîayısıyla "denetimsizlik''sonu-
cu \iicut bulduğunu, artık ne olur,
birgörelim. Herifçioglu, son mo-
del Mercedes'te giderken hart hurt
yedigi muzun kabuğunu ya da
lüks sigarasının paketini buruş-
turduktan sonra. fırlatıp asfalta
atabiliyorsa; bu, dikkate getirdı-
tarafa... Ama, kablo, biliyorsunuz
kopuyor ve talihsizligi, öylesi bir
örümcek kafalı. karanın karası
garabetteki inanç yumagınm pen-
çesinde olmak olan o yavrucuk,
yereçakılınca. "mütncşçözümün''
İceşifçisi beybaba, buna hâlâ "tak-
dir-i ilahi" diyebiliyorsa... "Ant-
ropolojik handikaplanmız" ko-
nusunda uzun uzun durup düşün-
memiz gerekiyor.
Akademik (bilimyöntemsel)
açıdan da, pedagojik (eğitim bi-
limsel) açıdan da katiyen deme-
mem gerek, ne olur kusura bak-
mayın, ama başka ne diyeyim, iş-
te, tam "ABahsız Yobaz" (kimdir,
inanın bilmiyorum. bilmek de is-
temıyorum), sağda solda okumuş-
sunuzdur, deprem felaketini,
"recm", yani "başı dahil vücudu,
kefeni olacak bezle örtûlü olarak,
beiine kadar gelen bir çukura rap-
ürkiye 'de, her şeye rağmen, ilerici hamleleri taşımaya yeter "çağdaş bir
potansiyelin" oluşmuş bulunduğunu memnunîukla kaydetmeliyiz.
"Sırtunızdaki safralan", elbirliğiyle yakamızdan düşürmeliyiz.
\asma"gelince. "antropolojikkj-
netik" dokuz yüz yıl boyunca, de-
mek ki işte, bizi, bir aralar pınl-
tılı dönemeçlerden geçirmiş olsa
da, sonuçta ancak. buraya kadar
çıkarmış.
Daha iyi olamaz mıydı? Herhal-
de olurdu. Nasıl olurdu? Bu so-
runun cevabını verebilmek için
bize egemen "antropolojik kine-
tik mekanizmabnnr. kusuru, çok
da başka yerlere atmadan, efendi
gibi aynntılandırabilmeliyiz.
Kültür canavarı
H
âlâ dünyada en çok can
alan bir trafik girdabının
mekanizması konumun-
dakı "hatahsouama". "içkfliyada
ehliyetsiz araba kuUanma". "yük-
sek sürat yapma" gibi, her biri
ayn ayn muhakkak "doğru". ama
neticede "görünürdekiteknik ne-
den" olmaya sıkışacak motıfle-
ğimle aynı türden bir "dejenere
bencillik" içinde davrandığı, va-
tandaş nezdinde ise aynı bir "vur-
dumduymazhktan" cüret bula-
bildiğı içındir Geçende, arabamı
şaha kaldınp, böyle birinin arka-
sından koşturmuş, adamı biraz
ilerideki trafik lambalannda kıs-
tınnca. "Beyefendi, bir evrağını-
a düşürdünüz gaiiba. önemli ola-
bOir!" demiştim. Adam böyle bir
davranışa o kadar alışmamış ol-
malı ki, ne kasdettiğimi hiç anla-
madı: o da sınlsıklam faullü bir
"U dönüşü"yaparak, düşürdügü-
nü sandığı ve "önemlFolabilecek
evTagının peşine. merak ve telaş-
la düştü!
Saygıdeğer ama tercüme bir h-
teratürden bir türlü çıkamazsa-
nız, özgür ve özgün bir düşünce
sistemi içinde, bizi bize anlata-
cak yakJaşımlan, çogunlukla ge-
lıştiremiyorsunuz.
"Muhterem", bilmem kaçıncı
tedflmişidammahkûmununceza-
sının, etraftakilerin attığı büyü-
cektaşiarlainfazı" olarak nıtelen-
dıriyor. Bizim yobazın kafasına
göre, kimyapıyor iniâzı? Haşa: Al-
lah! Niye (yobazın kafasında, ha-
şa, cellatlaştınlmış) Allah, bu ölüm
cezasını "recm" ile infaz ediyor?
Tövbe, tövbe; "YoMançıkmışkul-
lanru. başlanna,oturduldan bina-
nın taşlannı yıkıp. yağdınp, onla-
n cezalandırmak için"!
Ne olur kendımi tutamamaklı-
gımı bağışlaym.
- Kafayı yemiş bilim adamlan"
da çıkıp, kutsal kitaptaki harfle-
ri, heceleri, satırbaşlannı, satır
aralannı, "yüksek iBmleriyle",
kendilerine göre, toplayıp çıkan-
yor. bölüyor çarpıyor, sonra da
deprem felaketinin saatini, sani-
yesini değilse de ayını, yılını bu-
luyor; geçmişimize, geleceğimi-
ze ışık tutuyor, nurlar yağdınyor-
lar!.. Ne diyelim. "Allah akıl fikir
ihsan etsin!''
Yalnızca birkaçını andıgım, he-
men hepsi zaten gün gibi mey-
dandaki "geriliklerimizi''; "em-
peryaüzmin aamasızbğma''; olma-
dı, "otokratik deviet yapdanma-
mıza"; o da olmadı, "eksüdi de-
mokraamize'' (bunlann hepsini gi-
dermeye muhakkak dönük dura-
cak olmamız saklı olarak ifade
ediyorum). yekten.raptetmekten
ibaret, sözde entelektüel çözüm-
lemelerimiz, sıkça öne çı-
kıyorsa... Beöhsis, böyle-
si reflekslerimizi de, "ant-
ropolojik handikaplan-
nnzdan" olarak, cesaret-
le, uzun uzun, ciddi cid-
di düşünmemiz gereki-
yor.
Bence "betonannede-
mir eksiği", göçen yapı-
larda yok degil... Ama asıl
çok daha derinde!..
İlerici
mflcadele...
B
uraya kadar yaptı-
gım çözümleme-
den, hele yaşarken,
"sıyaseder". "mücadele-
ler" üstü bir tavn savun-
dugum sanılmasın. Ayn-
ca, öyle yapacak olursak,
tam da eleştirdigim
"adamsendedkühurdöz-
rümüzün"cenderesine ta-
kılır, helak olup gideriz.
Hayır, tam tersine, bü-
tün ilericileri, esasen rüz-
gârlan, Kurtuluş Savaşı-
mızın ve Cumhuriyetimi-
zin kuruluş destanlanyla
yücelmiş, ilerici hareket
doğrultusunda yönlenme-
de, yüreklendirmeliyiz.
Türkiye'de, her şeye
rağmen, ilerici hamleleri
taşımaya yeter "çağdaş
bir potansiyelin'' oluşmuş
bulunduğunu, memnun-
îukla kaydetmeliyiz. Bu
potansiyel, bugünkünden
çok dahabilinçlice örgüt-
lenmeli ve geriyi, gerici-
yı. çağdışılıgı. o arada hiç
de daha az önemli olma-
yarak, her olduklan yer-
de alabildigine sıntmala-
nna karşın, devletin en ki-
lit görev mevkilerine ka-
dar çıkabilmiş, becerik-
sizliği, basiretsizliği. uy-
durukçuluğu, çapsızlıgı;
biteviye başımıza tebelleş olmak-
tan uzaklaştırmalıdır; bu yönde
mücadele vermeye devam etme-
lidır.
"Sırümızdaki safralan", elbir-
liğiyle yakamızdan düşürmeliyiz.
Biliyorum, hiç kolay değil; ama,
bize, bin yıla vTiruldugunda bile
kısacık kalan yaşam dilimlerimiz-
de, çocuklarımıza daha mutlu bir
dünya bırakabilmek için olsun,
düşen, erdem dolu bir görcvdir
bu...
Güncelliğini koruyan, nükleer
santral ihaJesi meselemize, dep-
rem bağlamında bakma görevi-
ni, bir başka yazıya bırakıyorum...
Tekrar tekrar "geçmiş olsun" di-
leklerimle...
Teşekkûr
Yazıda (bana göre), "yeni" kav-
ramlar gelişhriyor, bunlan doku-
yordum. Bir defa sırf bu sebeple,
uzman arkadaşlanmın görüşlerine
başvurmam gerekiyordu. Yazı on-
lann katkılanyla zengınleşti. Bu
çerçevede yazıyı değerlendiren,
Harp Akademilen Komutanlığı Si-
lahlı Kuvvetler Akademisi Komu-
tanı, Tarih Doktoru, Tuğgeneral
HafilŞimsek'e, Değerlı Büyüğüm
Prof. Dr. Aiunet AbdBk'e, Değerli
Dostlanm, Cumhuriyet Gazetesi
Yazuşleri Müdürû tbrahimYidız'a,
Haber Merkezi Müdürü Değerli
HakanKara'ya ve Değerli Istihba-
rat Şefi Cengiz Yıkiınma. aynca,
Değerli Arkadaşım Yük. Mim.
Müh. NuriÖdekan'a. Galatasaray
Üniversitesı Sosyolojı Bölümü
Mensubu Sevgili Fe\2a Ak'a, Hu-
kukçulann Üstadı ve Üstadesı Sev-
gili Babam Vecdi Yarman ve Sev-
gili Annem Cemile Yarman'a, Mü-
cadele Omuzdaşım Değerli Hfise-
yin Ünal'a, Değerli Kardeşlerim
Ecz. Ayşe Yarman, Prof Dr. Fatos
Yarman Vural, Prof. Dr. Sıddık
Yarman ve Prof. Dr. Fanık Yar-
man'a, Enformasyon Uzmanı De-
ğerli Sdenay Aytaç'a, yazıyı dak-
tıloya çeken Sevgili Nuray Araz'a,
o arada, yazıyı pek çok dostumu-
za okuyup, birçok görüşün bana
taşınmasına coşkuyla destek veren
Sevgili Oğlum Ozan'a, gönül
dolusu teşekkürlej: ediyorum.
DUZYAZI
ORHAN BtRGİT
Yine 'Bizim
Cezaevlepimiz'
Ankara Ulucanlar Cezaevi'nde bu kez iki sol
fraksiyonun militanı "siyasi" hükümlü ve tutuklu-
lann oluşturduğu bir bölümde önce isyan, sonra
o isyanı bastırmaya yönelik çatışmalar çıktı.
Çatışma bilançosunun bir yüzünde 12 hüküm-
lünün öldüğü, 24'ünün deyaralandığı, öbür yüzün-
de ise bir jandarma binbaşısı ile 7 askerin yara-
landığı, askerlerden birinin henüz yaşamsal tehli-
keyi atlatamadığı yazılı. Bunca ağır bir bilanço ile
bastırılan eylemin, çeşitli kentlerdeki "siyasi" hü-
kümlülerin kaldığı ceza ve tutukevlerine bir tür di-
reniş biçiminde sıçradığı ve bunlann hemen hep-
sinde çok sayıda infaz görevlisinin koğuşlarda re-
hin alındığı görülüyor.
Ve tabii, olayın korkunç boyutlan arasında; hü-
kümlülerin; kalem biçiminde olan altı tabanca ile
üzerlerine boru takılarak bir tür alev makinesi ha-
line getirildiği bildirilen mutfak tüplerini kullandık-
lan, çok sayıda kesici alete, cep telefonuna sahip
olduklan da bildiriliyor.
Dün yapılan btr başka açıklama da Ulucanlar Ce-
zaevi'ne kim bilir kaç saat süre ile egemen olaca-
ğı henüz bilinmeyen Cezaevı Cumhuriyet Savcı-
sı Mehmet Bozkurt'u şaşırtan bulguları içeriyor:
Başında Başbakan Ecevif in adının yer aldıgı çok
sayıda politikacının ve güvenlik görevlisinin sıra-
landığı bir suikast planının ele geçirildiğini açıkla-
yan Savcı, "Bu nasıl iş? Burası cezaevi değil bir
tür örgûtevigibi..." diyor. Daha doğrusu diyebili-
yor! Bir cezaevinin, barındırdığı hükümlü için işle-
diği suçtan pişmanlık duymasına, daha bilimsel
bir söylemle, ıslah edici olmasına yönelik bir yö-
netim altında bulunmadığını öğrenen yabancılar
şaşırabiliıier.
Ama biz Türk vatandaşlannın, hele hele o ce-
zaevinin yönetiminden birincil derecede sorumlu
olması gereken birsavcının şaşkınlık gösterip "Bu
nasıl iş"diye sorması karşısında kendisine ancak
"Günaydın" diye yanrt verilebilir.
Ulucanlar'daki direnişin dışa vurulan gerekçe-
si; hükümlülenn havalandırmaya çıkarılma süre-
si, görüşmeye gelenler için konulan sınırlandır-
malar gibi insani yaklaşımlan içermektedir.
Ama o yaklasımlar, sadece bir noktada anlayış-
la karşılanabilir:
Hükümlü, cezasını çekmek için adaletin sapta-
dığı bir süre için hem özgürlüklerinden hem de öte-
ki yaşamsal haklanndan alıkonulmaktadır. Yasa ve
yönetmelikler, o süre içerisinde o hükümkinün
hangi yakını ile ve hangi zamanlarda, ne kadar sü-
re ile ve nasıl görüşebileceğini belirlemektedir.
Hiçbirotorite, o belirli kurallan değiştirmeye, azal-
tıp çoğaltmaya yetkili değildir. Ümraniye'de baş-
ka, Ulucanlar'da başka, Bayrampaşa'da başka tür-
lü bir uygulama olamaz. Hele kimi hükümlüler için
ayncalık hiçbir biçimde onanamaz.
Bunu özellikJe şunun için belirtmek istiyorum: Bir-
kaç hafta önce Metris Cezaevi'nde kalan bir Isla-
mi terör örgütüne üye hükümlü ve tutukluların
mahkemeye gitmemek için direndikleri, direnme
nedeninin de yakınları ile görüşme istekleri oldu-
ğu yazıldı.
O örgüt adına kimi adrestere gönderilen elekt-
ronik postalarda, savcının aynı soyadı taşımasa
da görüşe gelen ziyaretçilere izin verdiği için di-
renişten vazgeçildiği ileri sürüldü. Örgüt, ulaşılan
bu sonucu, başansı olarak gösteriyordu.
Şayet bu tür farklı işlemler varsa, bunlar o izni
veren makamlann ister insancıl duygulanndan, is-
terse aczlerinden ötürü olsun, o acz devletin üs-
tüne yapışır ve farklı işlemlertutuklu ya da hüküm-
lüyü eyleme yöneltir.
Cezaevleri, federal bir sistem ile yönetilemez.
Yine cezaevleri, artık söylenile söylenile bıkkın-
lık veren bir yapıya kavuşturulmalı, koğuş düzeni
hemen terk edilerek oda düzenine geçilmelidir.
Bu konuda adalet bakanlarının zaman zaman yap-
mak istedikleri girişimler, popülist yaklasımlar ile
önlenmemelidir. Özellikle bazı sivil toplum örgüt-
leri, bu alanda hükümlü ve tutukluların yakınları-
nın da etkisi ile harekete geçerek, Barolar Birliği'nin
de dün yaptığı bir açıkiamada değindiği gibi, "za-
mansız girişimlerden vazgeçmelidirler".
Ama devlet, cezaevlennde insanca yaşanılabil-
mesi için her türlü önlemi almalı, yani hükümlü ve
tutuklunun sağlık koşullanna uygun, her gün üç
öğün yemeğini yiyebileceği, tuvalet, banyo ve te-
davı gereksinimlerinin karşılanabileceği yerler ol-
masını sağlamalıdır.
Biz gaiiba hükümlülere insanca yaklaşım denin-
ce, onlann, kimileri için oralarda tıpkı dışandaki dü-
zenlerinde olduğu gibi, "ağa"lık, "baba"lık ya da
"lider"\\k konumlannı sürdürmeleri için gerekli ko-
şulları sağlamayı anlıyoruz. Öyle olduğu için de is-
teyene silahını, isteyene örgüt bayrağını, isteye-
ne dilediği semineri yapma hakkını vermekte sa-
kınca görmüyoruz.
Yine dileyen dilediği kadar parayı özel kasasın-
da tutabiliyor. Uyuşturucu sağlayabiliyor ve cep-
hane stoklanndaki eksilmeyi dilediği kadar gide-
rebiliyor. Dilediği kimse ile dilediği zaman görüşe-
biliyor. Dilerse şöyle dışanlara kadar uzanıp keyif
yenileyebiliyor!
Özetle; dışandaki, yasalara uymaya özen gös-
teren insanlardan daha güçlü bir biçimde yaşa-
yabiliyor. Böyle olduğu için de kendilerine sağla-
nan bu ayrıcalıklardan birisinde en küçük bir de-
ğişme olursa hemen koğuş kurultayını toplayıp ha-
rekete geçmekte sakınca görmüyor.
Merakla bekliyorum. Bakalım bu son olaylarda
da kaç infaz memurunun kafasını keserek, sorun-
lann üzerine gittikleri görüntüsü yaratmaya kalkı-
şacaklar sayın savcılanmız?
Siz ne dersiniz Sayın Adalet Bakanı Hikmet Sa-
mi Türk?
Faks: 0212 677 07 62
E-Mail:orhan.birgit(a do.net.tr.
Ecevit'e ferman eleştirisi
ANK\RA (ANKA)- Kemik erimesi nedeniyle kaldığı
Ankara Cezaevi'nden tahliye edilen eski tHD Genel
Başkanı Akm Birdal. Başbakan BütentEcevit in ABD
Başkanı BiD Clinton'a tarihte ilk resmi insan haklan
belgesi olan 'Fatih Fermanı' götürmesini "Tarihimizde
insan haklannın belgelerde kaldtğmın örneği olur"
diye eleştirdi.
Eski tHD Genel Başkanı Akın Birdal, "Böyle bir
fermanla ABD gezisine girmesi Sayın Başbakan'ın
Türkiye'nin de içinde bulunduğu ulusîararası
tophıhıklarda kabul edilen belgelerin hukukumuzda da
işlevsellestirilmesinin bir sonucu olsun'' temennisinde
bulundu.