01 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 EYLUL 1999 SALI CUMHURİYET SAYFA HABERLER Kürşat Yılmaz îfade vermedi • ESKtŞEHIR(AA)- Eskişehir Özel Tip Cezaevi'nde bulunan hükümlü Kürşat Yılmaz'ın. talimatla istenen ifadelerini vermediği bildirildi. Istanbul Bağcılar Cumhuriyet Savcılığı'ndan dün gelen 3 adet talimatla ifadesinin almması için geniş güvenlik önlemleri altında Eskişehir Adliyesi'ne getirilen Yılmaz dan, tehdit, bir televızyon programında yayımlanan ve Burdur Cezaev i'ndeyken ziyaretçıleri sorgulamaya ilışkın haber ve bır gazetede yayımlanan bakanlarla görüştüğu yolundakı iddialar hakkında ifade vermesi istendi. Talimat ifadelerini vermeyen Kürşat Yılmaz'ın. adliyede, kendisinin ulusîararası iade anlaşmalanna göre yargılandığını ve hakkında mahkemenin hüküm verdiğini belirterek, başkaca bir davada sanık veya tanık olmadığını ve ifade vermeyeceğini söylediğı öğrenildi. DSP'li Altmdağ Belediye Başkanı " ^ '»OMERLİ(AA)- Mardın'in Ömerli ilçesi belediye başkanlığına, DSP'li meclis üyesi Hasan Altındağgetirildi. Belediye meclis üyelerinin bugün yaptığı oylamada, başkanlık içın tek aday olan DSP'li Hasan Altmdağ. 9 meclis üyesınin oyunu alarak. belediye başkanı seçıldi. Yerel seçımlerde belediye başkanı olan Mehmet Altındağ, Yüksek Seçim Kurulu tarafından, seçimden önce "sabıkası" bulunduğu gerekçesiyle görevden ahnmıştı. Davayı kazandılar • ANTALYA (AA)- Kamu Emekçileri Sefldikalan Konfederasyonu'nun (KESK) Türkiye genelinde 4-5Mart 1998 tarihınde yaptıgı "ışı bırakma" eylemine katıldıklan gerekçesiyle, Antalya Milli Eğitim Müdürlügü tarafından yapılan idari soruşturmada, 200 öğretmene, "30'da 1 oramnda maaş kesimi cezası" verilmesi, Antalya 2. fdare Mahkemesi tarafindan hukuka aykın bulundu. Mahkeme, aynca davacının ugramış olduğu maddi kayıplann da ilgili kurum tarafından ödenmesine karar verdi. TCG Gökçeada Gölcük'te • GÖLCÜK(AA)- ABD'den alınan 'G' sınıfi firkateynlerden olan 'TCG Gökçeada', Gölcük'teki Donanma Komutanlığı'nda törenle karşılandı. Orduevı iskelesine yanaşan firkateyn, Donanma Komutanhgı bandosunun çaldığı marşlar eşliğinde. gemi personelinin aileleri ve donanmada görevli subaylar tarafından karşılandı. Donanma Komutanhgı Kurmay Başkanı Tümamiral Mustafa Özbey, depremden sonra en mutlu anlarından birini yaşadıldannı belirterek "Bugün hem Gökçeada Firkateyni'ni karşılıyor hem de Preveze Deniz Zaferi'nin yıldönümünü kutluyoruz" dedi. Prof. Dr. Yarman, deprem faciasını Türkiye'nin siyasi dinamiklerine göre değerlendirdi 'Safralarnnızı atmahyız'TOLGA YARMAN T olga Hoca, "deprem- den" kalktı, nerelere gel- di demeyin. Çünkü dep- rem faciamtz, daha dogrusu bu doğa afetinde verdiğimiz içler acı- sı zayiat, buralardan kökler alı- yor. Ben. durumu. bir parça da u siyasi yapüanmamızdaki dina- nükkre" eğılmiş bınsı olarak (böyle bir çerçevede, akademik açıdan, konunun, aynca sınıfsal oluşumlar ve aynşımlar tabanın- da bir bütünsellige kavuşturulma- sı gereğini saklı tutarak), bakın nasıl görüyorum. Bin yılın bir özeti: Inanç üs- tünlüğü ve yurtta sulh, cihanda sulh! Anadolu topraklanna Orta As- ya kültürümüzle, bu bin yılın baş- larında, günümüzden yuvarlak dokuz yüz yıl kadar önce giriyo- ruz. Kilit tarih, malum, Malaz- girt Savaşı (1071). Konya-Sögüt- Bursa-Edirne sıçramala- nyla, tüm Anadolu'yu, ni- hayettede 1stanbul'u çevi- rip zaptetmemiz, yaklaşık üç yüz seksen yıl sonra gerçekleşiyor (1453). Bu aşamadan itibaren yuvar- lak yüz-yüz elli yıllık ara- larla,ikikez( 1529,1683), Viyana kapılanna dayanı- yoruz. Bu süreçte. fethedilen yerlerdeki "inanç dünya- larryia" karşılaştınldığm- da sergilediğimiz "inanç üstünlüğü", muhakkak kayda değerdir ve sırf bu açıdan incelenmeyi her- halde hak eder. Bu nokta- nın ciddi bir (yansız) ant- ropoloji zemininde ele ahndığına, "inanç üstün- lüklerimizin*\ aynca bi- razdan değineceğim. "inanç dünyamızdaJd, bi- zi feJç edki ohımsuzhıkla- nn w , parametrelerinin ayıklanıp, aynntılandınl- dığına hiç rasgelmedim. "Anadolu Taribimiz"e bakmaya devam edeyim... On yedinci yüzyıl içinde, geri çekilme dönemi baş- lkyor. Nereden başlatıldı- gına baglı olarak, yuvarlak, iki yüz-iki yüz elli yıl da bu sürüyor. Ve Balkanlar'ı yüzyılımızın başlannda (1912)kaybediyoruz. Son- ra malum, Birinci Dünya Savaşı çıkıyor (1914). Ba- tılılar, var güçlerıyle, Türk'ü, o tarihte artık,yak- laşık sekiz yüz yıldır va- tan kıldığı Anadolu'dan, hiç değilse Batı Anado- lu'dan ve Istanbul'dan sö- küp, Doğu'ya, geldiği ye- re doğru fırlatmak üzere, Çanakkale Savaşlan'nda kilitlenecek olan, deyim yerinde sayılacaktır. "Son BirHaçlıSeferi"düzenli- yorlar (1915). Ama, son toplam- da başanlı olamıyorlar. Osman- lı'nın mağlup sayıldığı Birinci Dünya Savaşı (1918) sonrasında. Kurruluş Savaşımızı veriyoruz (1919-1922). Batı bizi, Anado- lu'dan sökemiyor. Biz onu lz- mir'den denize döküyoruz. Burada şunu kaydetmeden ge- çemeyecegım. Kısacık dikkate getirdiğün tarihsel perspektıfin en çok, herhalde, yakın tarihimi- zin baş miman, Mustafa Kemal Atatürkfarkındaydı. Onun, Harp Akademileri'nde(1905'te), inanıl- maz biçimde, daha yirmi dört ya- şında bir "kunnay öğrenci" iken. o sırada pek muhtemel görünen Dünya Savaşı'nın çıkması duru- munda. Kuzey Afrika, Balkanlar ve Ortadoğu'daki kazanımlanmı- zı bırakarak Anadolu 'ya çekiime- mizi ve esas olarak, "yurdumu- zu"burada savunmamızı bır "tez" olarak çalıştığını biliyoruz. Bu açıdan "Yurtta sulh,cihanda sulh!" sözüçokanlamlıdır... Ve"Bizse- kiz yüz yıida tüm Anadolu'yu ka- tederek, şuradan şuraya gittik: şimdj deşuraya çekildik. Bizi, da- ha da gerilermek istediniz. En ni- hayet Çanakkale'de zorladını/. Tarihin en kanlı savaşlanndan bi- rini (ikardımz. Yüz binlerce fida- nırruzı aldınız. Ancak bir o kada- nnı siz yitirdiniz: Çanakkale \i geçemediniz.Ne ki mültefiklerimiz yenümce,DünyaSavaşı'nı kaybet- mişsayddık; yedi düvel <düşman), içimize girdiniz. Kurtuluş Sava- şı'nı verdik; yurdumuziL, kanş ka- nş geri aldık. Şimdi kimsenin bir kanş toprağında gözümüz yok; ama şunu da bilin ki bizim tek bir kanş toprağınuza göz dikenüı (Çanakkale Savaşlan'nda, sonra daKurtuluş Savaşunızda ibret-ül âlem için kanınadıgımız gibi), ana- sından emdiği siirü burnundange- tiririz!" O evrede, sekiz yüz yıllık, bu- gün ise, dokuz yüz yıllık, bilhas- sa başlannda ve sonlannda "inanç üstünlüğü" ile destanlaşıp, so- nuçta, bize bu topraklarda oturma- Orta Asya'dan "Anadolu coğraryasma" gelince, "antropolojik kinetik" dokuz yüz yıl boyunca, demek k> işte, bizi, bir aralar pınltıh dönemeçlerden geçirmiş olsa da, sonuçta ancak, buraya kadar çıkarmış... "Kafayı yemiş bilim adamlan" da çıkıp, kutsal kitaptaki harfleri, heceleri, satırbaşlannı, satır aralannı, "yüksek ilimleriyle", kendilerine göre, toplayıp çıkanyor, bölüyor çarpıyor, sonra da deprem felaketinin saatini, saniyesini değilse de ayını, yılını buluyor; geçmişimize, geleceğimize ışık tutuyor, nurlar yağdınyorlar!.. Ne diyelim: "Allah akıl fikir ihsan etsin!..." Bütün ilericileri, esasen rüzgârlan, Kurtuluş Savaşımızın ve Cumhuriyetimizin kuruluş destanlanyla yücelmiş, ilerici hareket doğrultusunda yönlenmede yüreklendirmeliyiz... yı ve çocuklanmızın mürüvvetı- ni görmeyi bahşetmiş, Anadolu ta- rihimizin özetı. budur. Yani işte: - Yurtta sulh. cihanda sulh! Tabii çokçarpıcı. Beni, konu- muz açısuıdan esasen, bu özetin işaret ettigi antropolojik, kültürel dönüşümlerimız ve bunlann "ki- netiği" ilgilendıriyor. Cumhuri- yet Dönemi'ne değin, hemen hıç- bir teknoloji varlığımız yok, hat- ta sanayi tesisimiz yok. Bu olgu nnderininde... "Birşe>cikolnıaz abi, kaderde varsa zaten olur!", "Önlem alsan ne yazar, almasan ne yazar!" ya da "Önlemi karşı- dan gelen alsın, almazsa kendi bi- Kr!" türünden, "Düm-a Gabilikler Mûzesi''nın baş köşesıne yerleş- tirilecek "inançargümanlannın". hangi teknolojik evreye gelmiş olursak olalım, pek çoğumuzun yaşamında "belirleyicüik'' özel- liğinde bulunduğunu... Bu açıdan katta oturuyor; varlıklı; anah- tannı evde unutmuş; buna karşı- lık bulduğu ve uygulamaya koy- duğu çözüm; yavrucuğunu belin- den anten kablosuna sanp, bir üst katın balkonundan, "Bir şercik olmaz!"deyiverip, "besmele-işe- rifle". kendi balkonuna sarkıtmak olabiliyorsa... Bu yetmezmiş gi- bi, böyle bir dunımaçanaktuttuk- tan sonra, aynca tabii kablo kop- sa ne olur, kopmasa ne olur, bu bir reeiipeace'in deprem araştirnıası LTuslararası Yeşffl Banş Çevre ÖrgStü Greenpeace'in araşürma gemisi "Rainbow VVarrior", biiyük depremin neden olduğo IdriH^ befirieınek amacnla, bmit Körfezi'nde inceieme başbtb. Örgütûn Akdcniz Oflsi Toksîk Maddefer Sorumlusu Tolga Temuge. gemide gazetedtere yapöğı açıkiamada, incelemeyi, depremden sonra lzmit Körfezi'nde ohışan kirtiliğin boyutlannı Siçmek amacıyla başlarüklannı söykdi. Çalışmanm 18 kişilik bir ekiple 2 gün sürdürüleceğini beİirteo Temuge, çeşith sanayi tesislerinin aoksu kanalian fle deniz tabanmdan alınacak çamur numunelerinin, Ingfltere'ddd araşürma laboratuvannda incdeneceğini bfldinti. (Fotoğraf: (AA) "kültür çizgjmizde" tabii önemli bır yer işgal eder. Altını bilhassa çizmek ıstedigim olgu şu ki: bir ne\ i hâlâ süren vatan kavgasında; yurt. yuva. ev, bark tesis etme di- dışı içmde; bunun pek çok olum- suz ya da olumlu yanı saklı ola- rak; kendimizi; hâlâ daha, özellik- le, çıglaşmakta olan nüfus sıkın- tunız dolayısıyla; bu topraklarda bizden önce var olan uygarlıkla- nn, "ferahJıkdüzeyine"' olsun, ge- nelde, pek fazla taşıyamamış ol- mamızdır. Dokuz yüz yıl önce sa- hıp oldugumuz kültürel birikim- lerin, bu cografyadaki dönüşüm ve gelişim hızı, bizi işte buraya ka- dar getirebilmiştir. Geldigimiz yer ise, pek çok konumu itibanyla. bu topraklarda bin yıl önce has- belkader geliştirilmiş olan yaşam standartlannı tutmuyor. Ozetle. Orta Asya'dan "Anadolu coğraf- meselenın gerçekten içimizdeki bir "trafikcanavan" bile degil, dü- pedüz bir "kültür canavan" oldu- gunu... Pek çok sıkıntımızın da esas olarak buralardan kökler al- dıgını... Son deprem felaketinde meydana gelen aşın zayiatın ise, aynı karakterdeki, "Birşeycikol- maz,olacagı varsa,naaloİsa olur!" yaklaşımıyla birlikte boy atmaya fevkalade müsait, bir "bencillik'' ve •"dejenerasyon" furyasında uç veren ağır ıhmaller ve hırsızlık, va- tandaş cenahında ise "vurdum- duvma/hk" ve -adanısendecflik". doîayısıyla "denetimsizlik''sonu- cu \iicut bulduğunu, artık ne olur, birgörelim. Herifçioglu, son mo- del Mercedes'te giderken hart hurt yedigi muzun kabuğunu ya da lüks sigarasının paketini buruş- turduktan sonra. fırlatıp asfalta atabiliyorsa; bu, dikkate getirdı- tarafa... Ama, kablo, biliyorsunuz kopuyor ve talihsizligi, öylesi bir örümcek kafalı. karanın karası garabetteki inanç yumagınm pen- çesinde olmak olan o yavrucuk, yereçakılınca. "mütncşçözümün'' İceşifçisi beybaba, buna hâlâ "tak- dir-i ilahi" diyebiliyorsa... "Ant- ropolojik handikaplanmız" ko- nusunda uzun uzun durup düşün- memiz gerekiyor. Akademik (bilimyöntemsel) açıdan da, pedagojik (eğitim bi- limsel) açıdan da katiyen deme- mem gerek, ne olur kusura bak- mayın, ama başka ne diyeyim, iş- te, tam "ABahsız Yobaz" (kimdir, inanın bilmiyorum. bilmek de is- temıyorum), sağda solda okumuş- sunuzdur, deprem felaketini, "recm", yani "başı dahil vücudu, kefeni olacak bezle örtûlü olarak, beiine kadar gelen bir çukura rap- ürkiye 'de, her şeye rağmen, ilerici hamleleri taşımaya yeter "çağdaş bir potansiyelin" oluşmuş bulunduğunu memnunîukla kaydetmeliyiz. "Sırtunızdaki safralan", elbirliğiyle yakamızdan düşürmeliyiz. \asma"gelince. "antropolojikkj- netik" dokuz yüz yıl boyunca, de- mek ki işte, bizi, bir aralar pınl- tılı dönemeçlerden geçirmiş olsa da, sonuçta ancak. buraya kadar çıkarmış. Daha iyi olamaz mıydı? Herhal- de olurdu. Nasıl olurdu? Bu so- runun cevabını verebilmek için bize egemen "antropolojik kine- tik mekanizmabnnr. kusuru, çok da başka yerlere atmadan, efendi gibi aynntılandırabilmeliyiz. Kültür canavarı H âlâ dünyada en çok can alan bir trafik girdabının mekanizması konumun- dakı "hatahsouama". "içkfliyada ehliyetsiz araba kuUanma". "yük- sek sürat yapma" gibi, her biri ayn ayn muhakkak "doğru". ama neticede "görünürdekiteknik ne- den" olmaya sıkışacak motıfle- ğimle aynı türden bir "dejenere bencillik" içinde davrandığı, va- tandaş nezdinde ise aynı bir "vur- dumduymazhktan" cüret bula- bildiğı içındir Geçende, arabamı şaha kaldınp, böyle birinin arka- sından koşturmuş, adamı biraz ilerideki trafik lambalannda kıs- tınnca. "Beyefendi, bir evrağını- a düşürdünüz gaiiba. önemli ola- bOir!" demiştim. Adam böyle bir davranışa o kadar alışmamış ol- malı ki, ne kasdettiğimi hiç anla- madı: o da sınlsıklam faullü bir "U dönüşü"yaparak, düşürdügü- nü sandığı ve "önemlFolabilecek evTagının peşine. merak ve telaş- la düştü! Saygıdeğer ama tercüme bir h- teratürden bir türlü çıkamazsa- nız, özgür ve özgün bir düşünce sistemi içinde, bizi bize anlata- cak yakJaşımlan, çogunlukla ge- lıştiremiyorsunuz. "Muhterem", bilmem kaçıncı tedflmişidammahkûmununceza- sının, etraftakilerin attığı büyü- cektaşiarlainfazı" olarak nıtelen- dıriyor. Bizim yobazın kafasına göre, kimyapıyor iniâzı? Haşa: Al- lah! Niye (yobazın kafasında, ha- şa, cellatlaştınlmış) Allah, bu ölüm cezasını "recm" ile infaz ediyor? Tövbe, tövbe; "YoMançıkmışkul- lanru. başlanna,oturduldan bina- nın taşlannı yıkıp. yağdınp, onla- n cezalandırmak için"! Ne olur kendımi tutamamaklı- gımı bağışlaym. - Kafayı yemiş bilim adamlan" da çıkıp, kutsal kitaptaki harfle- ri, heceleri, satırbaşlannı, satır aralannı, "yüksek iBmleriyle", kendilerine göre, toplayıp çıkan- yor. bölüyor çarpıyor, sonra da deprem felaketinin saatini, sani- yesini değilse de ayını, yılını bu- luyor; geçmişimize, geleceğimi- ze ışık tutuyor, nurlar yağdınyor- lar!.. Ne diyelim. "Allah akıl fikir ihsan etsin!'' Yalnızca birkaçını andıgım, he- men hepsi zaten gün gibi mey- dandaki "geriliklerimizi''; "em- peryaüzmin aamasızbğma''; olma- dı, "otokratik deviet yapdanma- mıza"; o da olmadı, "eksüdi de- mokraamize'' (bunlann hepsini gi- dermeye muhakkak dönük dura- cak olmamız saklı olarak ifade ediyorum). yekten.raptetmekten ibaret, sözde entelektüel çözüm- lemelerimiz, sıkça öne çı- kıyorsa... Beöhsis, böyle- si reflekslerimizi de, "ant- ropolojik handikaplan- nnzdan" olarak, cesaret- le, uzun uzun, ciddi cid- di düşünmemiz gereki- yor. Bence "betonannede- mir eksiği", göçen yapı- larda yok degil... Ama asıl çok daha derinde!.. İlerici mflcadele... B uraya kadar yaptı- gım çözümleme- den, hele yaşarken, "sıyaseder". "mücadele- ler" üstü bir tavn savun- dugum sanılmasın. Ayn- ca, öyle yapacak olursak, tam da eleştirdigim "adamsendedkühurdöz- rümüzün"cenderesine ta- kılır, helak olup gideriz. Hayır, tam tersine, bü- tün ilericileri, esasen rüz- gârlan, Kurtuluş Savaşı- mızın ve Cumhuriyetimi- zin kuruluş destanlanyla yücelmiş, ilerici hareket doğrultusunda yönlenme- de, yüreklendirmeliyiz. Türkiye'de, her şeye rağmen, ilerici hamleleri taşımaya yeter "çağdaş bir potansiyelin'' oluşmuş bulunduğunu, memnun- îukla kaydetmeliyiz. Bu potansiyel, bugünkünden çok dahabilinçlice örgüt- lenmeli ve geriyi, gerici- yı. çağdışılıgı. o arada hiç de daha az önemli olma- yarak, her olduklan yer- de alabildigine sıntmala- nna karşın, devletin en ki- lit görev mevkilerine ka- dar çıkabilmiş, becerik- sizliği, basiretsizliği. uy- durukçuluğu, çapsızlıgı; biteviye başımıza tebelleş olmak- tan uzaklaştırmalıdır; bu yönde mücadele vermeye devam etme- lidır. "Sırümızdaki safralan", elbir- liğiyle yakamızdan düşürmeliyiz. Biliyorum, hiç kolay değil; ama, bize, bin yıla vTiruldugunda bile kısacık kalan yaşam dilimlerimiz- de, çocuklarımıza daha mutlu bir dünya bırakabilmek için olsun, düşen, erdem dolu bir görcvdir bu... Güncelliğini koruyan, nükleer santral ihaJesi meselemize, dep- rem bağlamında bakma görevi- ni, bir başka yazıya bırakıyorum... Tekrar tekrar "geçmiş olsun" di- leklerimle... Teşekkûr Yazıda (bana göre), "yeni" kav- ramlar gelişhriyor, bunlan doku- yordum. Bir defa sırf bu sebeple, uzman arkadaşlanmın görüşlerine başvurmam gerekiyordu. Yazı on- lann katkılanyla zengınleşti. Bu çerçevede yazıyı değerlendiren, Harp Akademilen Komutanlığı Si- lahlı Kuvvetler Akademisi Komu- tanı, Tarih Doktoru, Tuğgeneral HafilŞimsek'e, Değerlı Büyüğüm Prof. Dr. Aiunet AbdBk'e, Değerli Dostlanm, Cumhuriyet Gazetesi Yazuşleri Müdürû tbrahimYidız'a, Haber Merkezi Müdürü Değerli HakanKara'ya ve Değerli Istihba- rat Şefi Cengiz Yıkiınma. aynca, Değerli Arkadaşım Yük. Mim. Müh. NuriÖdekan'a. Galatasaray Üniversitesı Sosyolojı Bölümü Mensubu Sevgili Fe\2a Ak'a, Hu- kukçulann Üstadı ve Üstadesı Sev- gili Babam Vecdi Yarman ve Sev- gili Annem Cemile Yarman'a, Mü- cadele Omuzdaşım Değerli Hfise- yin Ünal'a, Değerli Kardeşlerim Ecz. Ayşe Yarman, Prof Dr. Fatos Yarman Vural, Prof. Dr. Sıddık Yarman ve Prof. Dr. Fanık Yar- man'a, Enformasyon Uzmanı De- ğerli Sdenay Aytaç'a, yazıyı dak- tıloya çeken Sevgili Nuray Araz'a, o arada, yazıyı pek çok dostumu- za okuyup, birçok görüşün bana taşınmasına coşkuyla destek veren Sevgili Oğlum Ozan'a, gönül dolusu teşekkürlej: ediyorum. DUZYAZI ORHAN BtRGİT Yine 'Bizim Cezaevlepimiz' Ankara Ulucanlar Cezaevi'nde bu kez iki sol fraksiyonun militanı "siyasi" hükümlü ve tutuklu- lann oluşturduğu bir bölümde önce isyan, sonra o isyanı bastırmaya yönelik çatışmalar çıktı. Çatışma bilançosunun bir yüzünde 12 hüküm- lünün öldüğü, 24'ünün deyaralandığı, öbür yüzün- de ise bir jandarma binbaşısı ile 7 askerin yara- landığı, askerlerden birinin henüz yaşamsal tehli- keyi atlatamadığı yazılı. Bunca ağır bir bilanço ile bastırılan eylemin, çeşitli kentlerdeki "siyasi" hü- kümlülerin kaldığı ceza ve tutukevlerine bir tür di- reniş biçiminde sıçradığı ve bunlann hemen hep- sinde çok sayıda infaz görevlisinin koğuşlarda re- hin alındığı görülüyor. Ve tabii, olayın korkunç boyutlan arasında; hü- kümlülerin; kalem biçiminde olan altı tabanca ile üzerlerine boru takılarak bir tür alev makinesi ha- line getirildiği bildirilen mutfak tüplerini kullandık- lan, çok sayıda kesici alete, cep telefonuna sahip olduklan da bildiriliyor. Dün yapılan btr başka açıklama da Ulucanlar Ce- zaevi'ne kim bilir kaç saat süre ile egemen olaca- ğı henüz bilinmeyen Cezaevı Cumhuriyet Savcı- sı Mehmet Bozkurt'u şaşırtan bulguları içeriyor: Başında Başbakan Ecevif in adının yer aldıgı çok sayıda politikacının ve güvenlik görevlisinin sıra- landığı bir suikast planının ele geçirildiğini açıkla- yan Savcı, "Bu nasıl iş? Burası cezaevi değil bir tür örgûtevigibi..." diyor. Daha doğrusu diyebili- yor! Bir cezaevinin, barındırdığı hükümlü için işle- diği suçtan pişmanlık duymasına, daha bilimsel bir söylemle, ıslah edici olmasına yönelik bir yö- netim altında bulunmadığını öğrenen yabancılar şaşırabiliıier. Ama biz Türk vatandaşlannın, hele hele o ce- zaevinin yönetiminden birincil derecede sorumlu olması gereken birsavcının şaşkınlık gösterip "Bu nasıl iş"diye sorması karşısında kendisine ancak "Günaydın" diye yanrt verilebilir. Ulucanlar'daki direnişin dışa vurulan gerekçe- si; hükümlülenn havalandırmaya çıkarılma süre- si, görüşmeye gelenler için konulan sınırlandır- malar gibi insani yaklaşımlan içermektedir. Ama o yaklasımlar, sadece bir noktada anlayış- la karşılanabilir: Hükümlü, cezasını çekmek için adaletin sapta- dığı bir süre için hem özgürlüklerinden hem de öte- ki yaşamsal haklanndan alıkonulmaktadır. Yasa ve yönetmelikler, o süre içerisinde o hükümkinün hangi yakını ile ve hangi zamanlarda, ne kadar sü- re ile ve nasıl görüşebileceğini belirlemektedir. Hiçbirotorite, o belirli kurallan değiştirmeye, azal- tıp çoğaltmaya yetkili değildir. Ümraniye'de baş- ka, Ulucanlar'da başka, Bayrampaşa'da başka tür- lü bir uygulama olamaz. Hele kimi hükümlüler için ayncalık hiçbir biçimde onanamaz. Bunu özellikJe şunun için belirtmek istiyorum: Bir- kaç hafta önce Metris Cezaevi'nde kalan bir Isla- mi terör örgütüne üye hükümlü ve tutukluların mahkemeye gitmemek için direndikleri, direnme nedeninin de yakınları ile görüşme istekleri oldu- ğu yazıldı. O örgüt adına kimi adrestere gönderilen elekt- ronik postalarda, savcının aynı soyadı taşımasa da görüşe gelen ziyaretçilere izin verdiği için di- renişten vazgeçildiği ileri sürüldü. Örgüt, ulaşılan bu sonucu, başansı olarak gösteriyordu. Şayet bu tür farklı işlemler varsa, bunlar o izni veren makamlann ister insancıl duygulanndan, is- terse aczlerinden ötürü olsun, o acz devletin üs- tüne yapışır ve farklı işlemlertutuklu ya da hüküm- lüyü eyleme yöneltir. Cezaevleri, federal bir sistem ile yönetilemez. Yine cezaevleri, artık söylenile söylenile bıkkın- lık veren bir yapıya kavuşturulmalı, koğuş düzeni hemen terk edilerek oda düzenine geçilmelidir. Bu konuda adalet bakanlarının zaman zaman yap- mak istedikleri girişimler, popülist yaklasımlar ile önlenmemelidir. Özellikle bazı sivil toplum örgüt- leri, bu alanda hükümlü ve tutukluların yakınları- nın da etkisi ile harekete geçerek, Barolar Birliği'nin de dün yaptığı bir açıkiamada değindiği gibi, "za- mansız girişimlerden vazgeçmelidirler". Ama devlet, cezaevlennde insanca yaşanılabil- mesi için her türlü önlemi almalı, yani hükümlü ve tutuklunun sağlık koşullanna uygun, her gün üç öğün yemeğini yiyebileceği, tuvalet, banyo ve te- davı gereksinimlerinin karşılanabileceği yerler ol- masını sağlamalıdır. Biz gaiiba hükümlülere insanca yaklaşım denin- ce, onlann, kimileri için oralarda tıpkı dışandaki dü- zenlerinde olduğu gibi, "ağa"lık, "baba"lık ya da "lider"\\k konumlannı sürdürmeleri için gerekli ko- şulları sağlamayı anlıyoruz. Öyle olduğu için de is- teyene silahını, isteyene örgüt bayrağını, isteye- ne dilediği semineri yapma hakkını vermekte sa- kınca görmüyoruz. Yine dileyen dilediği kadar parayı özel kasasın- da tutabiliyor. Uyuşturucu sağlayabiliyor ve cep- hane stoklanndaki eksilmeyi dilediği kadar gide- rebiliyor. Dilediği kimse ile dilediği zaman görüşe- biliyor. Dilerse şöyle dışanlara kadar uzanıp keyif yenileyebiliyor! Özetle; dışandaki, yasalara uymaya özen gös- teren insanlardan daha güçlü bir biçimde yaşa- yabiliyor. Böyle olduğu için de kendilerine sağla- nan bu ayrıcalıklardan birisinde en küçük bir de- ğişme olursa hemen koğuş kurultayını toplayıp ha- rekete geçmekte sakınca görmüyor. Merakla bekliyorum. Bakalım bu son olaylarda da kaç infaz memurunun kafasını keserek, sorun- lann üzerine gittikleri görüntüsü yaratmaya kalkı- şacaklar sayın savcılanmız? Siz ne dersiniz Sayın Adalet Bakanı Hikmet Sa- mi Türk? Faks: 0212 677 07 62 E-Mail:orhan.birgit(a do.net.tr. Ecevit'e ferman eleştirisi ANK\RA (ANKA)- Kemik erimesi nedeniyle kaldığı Ankara Cezaevi'nden tahliye edilen eski tHD Genel Başkanı Akm Birdal. Başbakan BütentEcevit in ABD Başkanı BiD Clinton'a tarihte ilk resmi insan haklan belgesi olan 'Fatih Fermanı' götürmesini "Tarihimizde insan haklannın belgelerde kaldtğmın örneği olur" diye eleştirdi. Eski tHD Genel Başkanı Akın Birdal, "Böyle bir fermanla ABD gezisine girmesi Sayın Başbakan'ın Türkiye'nin de içinde bulunduğu ulusîararası tophıhıklarda kabul edilen belgelerin hukukumuzda da işlevsellestirilmesinin bir sonucu olsun'' temennisinde bulundu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle