01 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28EYLUL1999SAJJ O L A Y L A R \hj O O K U Ş L J j J K [email protected] Yargıda Yargıtay Sorunu... I V . Prof. Dr. Ahmet KILIÇOĞLU Ankara Üni. Hukuk Fakültesi Oğretim Üyesi H ukuk sistemimizde adli - idari yargı aynmında, Yar- gıtay, adliye mahkemele- rince verilen temyiz yolu açık kararlan denetleye- rek. ülkede hukuk birliği- ni ve hukukun eşit uygulanmasım sağla- yan bir yüksek mahkemedir. Adü yargı- nın. uyuşmazlıkların en yaygın olduğu bir alan olması nedeniyle Yargıtay" ın top- lumsal yaşantınuzda oldukça önemli bir yen olduğu açıktır. Adalet ve hak arayan- lann Yargıtay dışında başvurabilecekleri başka bir organ yoktur. Bir başka anlatımla Yargıtay. hakkın gerçekleşmesınde son sözü söyleyen ve bu nedenle sözüne güvenilmesi gereken bir kurumdur. Bu işlevini yerine getire- mediği takdirde ülkedetoplumsal banşın ve hukuka saygının sağlanması düşünü- lemez. Aneak ne yazık ki son yıllarda Yargıtay'daki kadrolaşma ve çalışma bi- çirra. kurumu bu işlevinden oldukça uzak- laştırmıştır. Üye seçimleri Yargıtay"ın kendisinden beklenen işle- \i yenne getirebilmesı, mesleklerinde uz- manlaşmış başanlı üyelere sahip olmasi- nı gerektirir. Yargıtay üyelerinin seçimi Hâkimler ve Savcüar Yüksek Kurulu Kanunu'na gö- re bu kurul tarafindan yapılmaktadır. Ana- yasa gereğince kurul üyelerinin üçü Yar- gıtay'dan. ikisi Danıştay'dan seçilmekte, adalet bakanı \e müsteşan ise kurulda doğal üye olarak yer almaktadır. Yargıtay Kanunu'nun 29. maddesi, Yar- gıtay üyesı seçilebilme koşullannı belir- lerken "en az ûç yıl süre ik başanh görev yapnuş" olma koşuluna yer vermiştir. Yargıtay üyelerini de seçme yetkisiyle donatılmış olan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, bünyesi ve uygulamala- nyla yargı bağımsızlığıru yoİc ettiği için şıddetle eleştirilmektedir. Kurulun, Yar- gıtay üyesi seçımlerinde de bugüne kadar- ki karar ve uygulamalan. bu eleştirileri faz- lasıyla hak ettiğini ortaya koymuştur. Yargıtay Kanunu'nun, üye seçilebilme koşulu olarak "en az üç yıl süre ik başa- rüı görev yapma" öğesi bugüne kadar bu kurulda uygulama görememiştir. Seçim- lerde. bazen siyasal kanallardan adalet bakanı ve mûsteşanna ulaşabilme başa- nnın ölçüsü olmuş; bazen de bakanlıkta yıllarca çalışmış ve hâkimlik mesleğiyle ilgisini kesmiş üstdüzeybürokratlann, si- yasal nedenlerle görevlerinden alınabil- mesinde Yargıtay üyeliği pazarlık konu- su yapılmıştır. Bu uygulamanın sonucu, yargıçlık mesleğiyle ilgili uygulamadan kopmuş bürokratlarmahkemelerin verdik- leri kararlan denetleyip. ülkede hukuk birliğini sağlama görevine getirilebilmiş- lerdir. Kurulun Yaıgıtay ve Danıştay'dan ge- len üyelerinin tercihlerinde de sağduyu- lubazı üyelerin karşı mücadelelerinekar- şın, tamamen kulis faaliyetleri ve subjek- tif ölçüler etkili olmuştur. Kurulun bugü- ne kadarki tarihçesi, eşini Danıştay üye- liğine, belirli gruplann önerdiklerini Yar- gıtay üyeliğine seçtiren kurul üyesi ör- nekleriyle doludur. Bu ömeklerin özellikle düşündürûcü yanı. yargı bağımsızlıgına en büyük en- gel olarak gösterilen adalet bakanı ve müsteşannın Hâkimler ve Savcılar Yük- sek Kurulu"ndan çıkanlması halinde, bu kurula seçilen yüksek mahkeme üyeleri- nin hiçbir objektif ölçüye dayanmayan bu tür tercih ve kararlannın nasıl önüne geçilebüeceğidir. Kurulun, üye seçimi dışında, hâkimle- rin ve savcılann yükselme ve atanmala- nnda aldığı kararlarda da uygulanan öl- çüler ve yöntemler aynıdır. Senelerden beri başanlı hizmetler ver- mesine karşuı bir türlü sulh yargıçlığın- dan asliye yargıçlığına, buradan ağır ce- za ya da ticaret mahkemesi başkanhğına getirilemeyen yargıçlar dururken, kısa bir süre sulh yargıçhğında hıtulup. daha son- ra asliyeyargıçhğma getirilen, buradan da kıdemli ve yetenekli meslektaşlannı sol- layarak Yargıtay üyeliğine kadar yüksel- tilebilen yargıçlann sayısız ömekleri var- dır. Iş yükû sorunu Yargıtay'da insan gücûnden kaynakla- nan sorunlar, mahkemelerde yargıç ve savcı kadrolannda nicelik ve nitelik kay- bı, çelişik ve hukuk dışı kararlann veril- mesi. davalann uzamasııun önemli etken- leri olmuştur. Bu durum Yargıtay'a her ge- çen yıl giderek sayısı artan dosya akışı- na, iş yükünün artmasına ve iş birikimi- ne neden olmuştur. Yargıtay'da bu biriki- min çözüm yöntemi olarak, belirli zaman aralıklanyla yeni dairelerin kurulmasına karşm, sağlıklı çalışma olanağı ortadan kalkmış, aynı konulardadaireler arası iç- tihat farklılıklan doğmuş, yargıya işi dü- şenler bu kurumdan yakınırduruma gei- mişlerdir. Bu yakınmanın hakh cedenlerinden bi- ri de Yargitay'daki yoğun iş yükûne kar- şın sınırlı çalışma takvimidir. Yargıtay'da yasal adli ara verme; yıl sonlannda dosya devri adı altında uygu- lamanın yarattığı fiili adli ara verme; ta- til günleri; kurul ve seçım çalışmalann- da yitirilen süreler dışında, en iyimser bir hesapla net çalışma zamanı yılda 184 gün- dür. Dosyalar her dairede bir başkan ve dört üye olmak üzere beş üye taramdan incelenmektedir. Bu çalışmakoşullan karşısında bir üye- nin bir dosyaya ayırabildiği zamanla il- gili burada birkaç çarpıcı örnek vermek istiyorum: Yargıtay 3. Hukuk Dairesi'nde 1993 yıhnda 24.069 adet; 1998 yılında 13.805; Yargıtay Başkanı Sayın SamiSd- çnk"un uzun yıllar üyelik ve başkanhğı- ru yaptığı 4. Ceza Dairesi'nde 1993 yılın- da 9.102; 1998 yıhnda ise 12.517 dosya karara bağlanmıştir. Buna göre bir üye- nin bir dosyaya ayırdığı zaman 3. Hukuk Dairesi'nde 1993'teyaklaşık2.5; 1998 yı- hnda 4.5; 4. Ceza Dairesi'nde 1993'te 7; 1998'de 5 dakika civanndadır. Daireler- de dosyalann tetkik hâkimleri de bulun- duğu ve dosyalan inceleyip özetledikle- ri savunması da asla bu gerçeği değişti- remez. Zira dosyalan karara bağlayanlar tetkik hâkimleri değil, üyelerdir. Yasalanmızın, bir hâkımin verdiği ka- ran, Yargıtay'da beş hâkimin incelemesi- ne ilişkin düzenlemesi, hakkını arayan vatandaşa bu son kapıdabir hukuksal gü- vence sağlamasıdır. Bu tablo Yargıtay'ın. vatandaşa bu gü- venceyi sağlamaktan uzaklaştınldığını ortayakoymaktadır. Karan denetleme gö- revinde olan üyelerin, dava dosyalannı incelemeden duruşmalara çıktıklan, da- ire içinde bir ya da ikişer üyeden oluştu- rulan heyetlerin verdikleri kararlan imza- ladıklan, bir dosyaya ancak dakıkalaria öl- çülebilen zaman ayırabildikleri bir sis- temde, Yargıtay'ın kendisinden beklenen bu işlevi yerine getinnesi düşünülemez. Nitekim bu çalışma biçimi ve yoğun iş yü- künün bir sonucu olarak dosyalan takip- te gerek hukuksal, gerekse üyelerin bir- birini kontrol olanaklan ortadan kalk- makta. bunun sonucu olarak da Yargı- tay'da zaman zaman yolsuzluk. usulsüz- lük, hukuk dışılık iddialan ortaya atıl- makta; bir dairedeki yetkilinin, önemli bir dava dosyasmı daire üyelerinin tartış- masına ve görüşlerine sunmadan, görü- şülmüş gibi karara bağlayıp, yoğun iş yü- kü altında bunu fark edemeyen daire üye- lerine imza ettirip dosyasını mahkemesi- ne gönderdiği; bir ceza davaslnda. bir par- ti liderini kurtarmak için, bir hukuk prp- fesörünün yönettiği bir ekibin girişimle- ri sonucu mahkemenin karanna, usul ku- rallanna aykın bir şekilde bircümlenin ek- lendiği; aynı ekibin Yargıtay'da iş takip- çiliğı yapıp sonuç elde ettiği gazete say- falanna ve televizyon ekranlanna konu ol- makta; yasal dayanaktan ve bilimsellik- ten uzak onama kararlan, yargıçlan ve davanın taraflannı şaşırtan bozma karar- lan verilebilmekte; temyiz istemi üzeri- ne verilen karardan kısa bir süre sonra karar düzeltme aşamasında tam tersi ge- rekçelerle taraflar için güven vermeyen farklı hükümler kurulabümektedır. Kuş- kusuzbuithamlar, iddialarve kuşkular Yar- gıtay bünyesi içinde sağduyu sahibi üye- leri de derinden üzmekte, bu sorunlann aşılması yönünde çözüm yollan önerilmek- tedir. Soouç: Yargının bir kısım sorunlanna bir çözüm olarak üst (isrinaf) mahkeme- lerinin kurulmasmın düşünüldügü bugün- lerde, öncelikle bu kadarağır sorunlar al- tında bulunan Yargıtay'ın sağlıklı bir ça- lışma ortamına kavuşturulması zorunlu- dur. Buçatının altında yapılan yargı yılı açı- hşlannda, bu sorunlann ve çözüm öneri- lerinin dile getirilmesi gerekirken, Fran- sız demokrası ve cumhuriyetinin eleşti- rildiği. din okullannın ve Diyanet'in ser- best bırakılmaması nedeniyle TC'nin te- okratik yapıda olduğu gibi sorunlann ele alınması. Yargıtay'ın sorunlannın ne ka- dar ağır olduğunu ortaya koymaktadır. EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Eylül Biterken.. Bir buçuk mılyon verip bir tomar gazete aldım. Kıyıda bir kahve içip daldım okumaya.. Kimi otuz, kimi elli, kimi yirmi beş!.. Kuruş diyeceğim, ama bugünün kuşaklan 'kuruş'nedir, bilmezler, 'bin"\&- ri, 'milyon 'lan, hatta Vn/Vyar'ları, 'fri/yon'lantanır- laronlar!.. Kuruş, kırk paraydı.. 'Para 'nın gerçekte para olduğu o eski günlere gitmemek için kendimi zor tuttum. Işte Gökova Körfezi uzanıyor önümde... Koca koca dalgalar gelip kumsalı yalıyor. Bu son eylül günlerinin tadını çıkaran dost arkadaş de- nizde... Kalkıpsuyagirsemmi, yoksaşuucuzga- zeteleri bir kez olsun kanştırsam mı? Okusam, di- yemiyorum; ne yazdıklarını, yazabileceklerini bi- liyorum! Savaş yıllanydı. Kumkapı'lar, Yenikapı'lar biz gençlerin sevdikleri yerlerdi. Sandala binip açıl- mak, kıyı kahvelerinde gazoz içmek, paran varsa bir içkili yerde oturup kafa çekmek; Aksaray'dan denize doğru uzanan ağaçlı yolda gezinmek, bir sevgiliyi beklermişçesine vakit öldürmek; kapı- mıza dayanmış Alman ordulannın üstünüze sal- dınp saldırmayacaklannı düşünmek; genç yaşımız- da bir savaşta yok olup olmayacağımızı (tıpkı 1915 kuşağının Çanakkale'de harcanması gibi...) anım- sayıp dertlenmek!.. 'Halk' adli bir gazete çıkardı o 4O'lı yıllarda, bir kuruştu. Tek yapraklı... Haberler verirdi, tefrikala- n vardı, bayağı gazete işte! Şimdilerde otuz, kırk, elli bin liraya satılan gazetelere eşdeğerdi o yılla- nn bir kuruşu, ya da beş kuruşu! Bugün bir çiko- lata, bir sinema bileti, milyondan aşağı mı? Oysa 40'larda sinema yirmi beş kuruştu, çikolata da en iyisinden, beş kuruş!.. Bir masal mı anlatıyorum, bilmem! Yaşananlar masal olur mu? Iki binli yılların insanlannı bütün bunlann masal değil, gerçek olduğuna nasıl inan- dırabilirsiniz? Iki bin liraya Fatih'te dört odalı ev almak, kırk elli liraya Laleli'de daire kiralamak; bir tek liraya güzel bir lokantada ögle yemeği yemek, beş kuruşa 'Cumhuriyeti alıp okumak; elli kuru- şa Remzi Kitabevi'nin beyaz kapaklı çeviri roman- larını, Gorki'leri, France'ları, Duhamel'leri oku- mak, Inkılap Kitabevi'nin Semih Lûtfü'nün yirmi beş kuruşluk kitaplarını elde edebilmek... Geçen sabah denize dalıp giderken bir bir gö- zümün önünden geçti o çocukluk, ilkgençlik gün- leri!.. llkyazılanmı Türkiye yayınevinin dergilerine iki buçuk liraya sattığım günler! Cumhuriyet Alt- nı'nın dokuz lira olduğu, enflasyon diye bir söz- cüğün daha ortaya çıkmadığı; bir buçuk kuruşa simit alıp yediğim günler... Eylül sonu! Ister istemez bir hüzün doluyor.Do- ğa depremleri, toplum depremleri, siyasa deprem- leri içinde kolaysa dalıp git eskinin özlemine! Her şey bizi uyarıyor. Aklınızı başınıza alın, gerçekler- den kopmayın! Bakarsın, yine yer gök sarsılır, ma- sanın altına mı girersin, buzdolabının yanına mı, yoksa koltuğunda oturup olacaklan mı beklersin, size kalmış!.. Arkadaşım gazeteleri kanştırıyor, okunacak ya- zı arıyor! Ben bulamadım. Bol bol spor var, sekiz on sayfa; bilmece bulmaca var, iri iri başlıklar, çıp- lak kızlar var! Yetmez mi otuz bin liraya, daha ne olsun! Bu parayla dosya kâğıdı bile alamazmış- sınız, koca koca patronlar 'halk okusun' diye za- ranna gazete çıkanyortarmış. Bilmem, kim inanır bu boş sözlere... Eylül bitti işte! Iki gün kaldı güzün bütün görke- miyle gelmesine... Yahya Kemal'i anımsamamak olur mu? "Günler kısaldı. Kanlıca'nın ihtiyarları Bir bir hatırlamakta geçen sonbaharlan." Şu hatırlamak, anımsamak da olmasa!.. Kara Delik Göründü! Dr.A.AlperAKÇAM B ir ay öncesine değin "kara defik" tar- tışması vardı ülkemizde. Sosyal gü- venlik kuruluşlan, özellikle de otuz milyonun üstünde insanımıza hiz- met veren Sosyal Sigortalar Kuru- mu tartışılıyordu. Ulkeyi yöneten politikacılanmız, IMF'den aldıklan yönergeler doğrultusunda bütçeden kaynak ayırmak zorun- da kaldıklan halk saghğı ve sosyal güvenlikle ilgifi kuruluşlan "kandefik" olarak tanımlıyordu. Bü- yüklüğü 27.3 katrilyon olan 1999 bütçesinde, sos- yal güvenlik kuruluşlanna, çoğunluğu Emekli Sandığı'na olmak üzere 2 katrilyon 450 trilyon li- ra aktanlıyordu; ülkemizi yöneten politıkacılar ve onlann akıl babası, uluslararası sermaye temsilci- lerinin boyalı basında, tekel sözcüsü televizyon- lardaki yaygaralan kulaklan sagır ediyotdu; bu delik kapatılmalıydı! Özellikle de SSK özelleşti- rilmeliydi! Bu karmaşa içinde boyalı basında ar- kası olmadığından sesleri çok güçlü çıkmayan ba- zılannın itirazlan duyulmaya başlandı; "Durnnba- kabm! tauvdetik diyetammlad^ğtnEsasyal güven- lik kuruluşlan bu ülkede 45 mfl>t>n insanın sağb- ğı vesosyalgüvenfiği için uğraşıyoıiar, bütçeden al- dıklan azbile! Aynı bütçedefaizgeri ödemderi için 103 kataüyon aynfayor. bunu neden gönnüyorsu- nuz? Ülke bütcesinin iicte birden çoğunu, banka- larda, şirket kasalannda yuvalannuş, devletten al- dığı kredlerie devlete borç veren bir avuç paraba- bası götürüyor, asd kara deHk budur! B« tefeaB- ğe son verin! Mfllet parasnia mületisoyanlara dur deyin!" Ve bir gece yansı karanlıklar içinden gelen kor- kunç sesleıie sallandık. On beş binin üstünde ca- nımızı yıkıntılann arasında yitirdik! On binlerce- si yaralandı, yüz binlercesi evsiz, yurtsuz kaldı, mil- yonlarcası perişan oldu, iş yerinden, ekmek kapi- sından oldu... Ve o sarsıntının arkasindan başka baş- ka, türlü türlü kara delikler çıktı ortaya! Çoğunluğu siyasal partılenn yönebmindeyer al- Bu rakamlar dikkate değer! Çünkü, Bekolar peşin fiyatına çok uygun taksitlerle... Çamaşır Makineleri 1+7 taksitle, aydal Bulasık Makineleri 1+5 taksitle Televizyonlar TL'den başlayan Üstelik eski süpürgenizi 10.000.000 TL'ye sayıyor, yerine yenisini veriyoruz. TÜRK ŞtLAHLI KUVVETLERİNİ GÜÇLENDİRME VAKFI M4DDİ VE MANX\1 KATKILARINDAN DOLAY1 YtCE TÜRK MtLLETİNE ŞÜKRAN VE SAYGILARIM SUNİAR. VAKFIN BANKA BAĞIŞ HESAP MJMARALARI TÜRK LİRAS1 T. C. Zıraat Bankası Yeıuşehır .\nkara Şubesı 5*49^ no'lu hesap T. U bankası Yenişehır Ankara Şubesı 66606 no'lu hesap Yakıflar Bankası Kavaklıdere Ankara Şubesı 2828491 KOÇFİNANS AVANTAJLARIYLA OCHTIIZ toın>o OAHİtMA HATT1 0S092I1 15 15 @* Bir dünya mış, tanm alanlannı, deniz kıyılanra yagmalayan, insanlan canlı canlı tabutlara sokan yapsatçılan gör- dük! Uyduruk yapılara, betonlaşmaya, doğa kıyı- mınaparasal ve siyasal çıkariçin gözyummuş, hat- ta kışkırtmış yerel yöneticileri gördük. ölümün, yıkımın kol gezdiği, ordu dışında res- mi görevli yöneticilerin pek görülemediği dep- rem bölgelerinde, karmaşa egemendi. Yaralılann taşınabilmesi, kurtarma çalışmalannın yapılabil- mesi çok zordu. Otomobillerin park ettiği sokak- lara girilemiyor, kalabalıklann sardığı yıkıntılara gûçlükle ulaşıhyordu. Gerici politıkacılar, ordu düşmanı din bezirgân- lan ve çeteciler o denli egemendi ki ülkede kar- maşaya engel olabilecek "Otaganüstü Hal Uygu- faunas!" bile yapılamadı •Demokratikvesvl'' ol- malıydık ya! Komşumuz Yunanistan'ın daha kü- çük birdepremde duraksamadan orduya yetki ver- mesi bile utandırmadı bizi. Ve deprem alanlanndaZonguldak'tan gelmiş yüz- leri kömür karası ak elli maden işçileri daldı yı- kınalann arasına, bize düşrnan diye tanıtılan ak yü- rekli kornşulannuzkoştuyar- dımımıza, boyalı basının en çok uğraştığı, yerden yere \-urdugu kamu sağhk çah- şanlan gecelerini gündüzle- rine katıp koşturdular. sıcak kucaklanyla taşıdılar yara- lılan... Daha yaralanmızı sarma- dan "Vatan, Din, tman" üs- tüne nutuklar atan politika- cılanmızın, ülkenin en gü- zel deniz kıyılannı, tanm alanlannı yağmalamış yap- satçılara telefonlarla onanm ihalelerini verdiklerini, dev- let tahvil ve bonolannda fa- izi 8 puan arttırdıklannı gör- dük! Ölümler tefeci kârlan- nı arttınyordudemekki! Ya- pılann altında kalanlara, ma- den işçilerine, sağlıkçalışan- lanna, düşman diye tanıtılan iyi yürekli insanlara yıkım demek olan deprem, firsatçı politikacılar ve temsil ettik- leri hırsız tayfası için bay- ram demek oluyordu! Delik- ler, kara delikler üst üste çı- kıyordu! "Yüzyıhn en bû>^k yıkt- ım" olarak tanımlanan dep- remde yitirdiklerimizin iki katını yitiriyorduk her yıl tra- fik kazalannda; lzmit'te, de- niz kıyısmdaki bir fidanlı- ğın birotomobil tekeline be- delsiz devrine karşı çıkanla- ra köpüren, "Orayı vermez- lerse ben köşkün bahcesini v^ririm" sözüyle hukuğa ve demokrasıye bağlılığını gös- terenleren yetkili yerlerimiz- deydiler... Depremin yaralannı sar- malıydık. Can yıkımı karşı- lanamazdı, ama mal yıkımı- nın onanmı için gereken pa- ra yaklaşık 5 katrilyon do- laylanndaydı. Bu sayı (ra- kam) iç borç ödememizin tam yansı kadardı! Tefeci- lerimiz heT yıl olduğu gibi devletten yüzde yüz kâr ala- caklanna, çalısanlara hak gö- rülen yıllıİc zam kadar, yüz- de elli kâralacak olsalar, dep- remin mal yıkımı karşılana- biliyordu! Ama bunlar, özve- ri denen sözcüğü hiç tanı- mazlardı! Sağlıklan ve sosyal gü- venlikleri "kara defik" diye tanımlanan çalışkan ve yok- sul insanlanmız koşmahydı gene yardıma! Kara delik, kara delik üs- tüneydi ve biz daha çok ka- ra deliğe düşecek; daha çok canımızı yitirecektik! Ak el- lerimizin ve ak yüreklerimi- zin değerini bilrneyi, biraraya gelmeyi, örgütlenmeyi, markası yaşama katılmayı, ülkede egemen olabilmeyi öğ- renemedikten sonra! PENCERE Avrupairnın Köhnemiş Hesapları... Osmanlı'nın çöküş yıllannda 'Düvel-i Muazza- ma' denince Avrupa'nın büyük devietleri anlaşı- lırdı. ABD dünyanın bu yanm küresinde daha sahneye giımemişti. 'Büyük Devletler' Osman- lı'nın defterini dürmek amacında çakışıyor, ama, sıra imparatortuğu paylaşmaya gelince çatışıyor- lardı. Babıâli'deki Osmanlı paşalan da bu çelişkiier- den yararlanıyorlardı. 'Diplomasi' dedikleri marifetti bu... Bugün durum biraz değişik.. ABD 'SüperGüç'.. Ve AB kuruldu. Türkiye AB'ye karşı ABD'nin desteğini ne ölçü- de kullanabilir?.. • Bir ansiklopediyi açın, Batı uygarlığının kullan- dığı çoğu kavramı dile getiren sözcüklerin köke- ninde eski Yunanca'yı bulursunuz; Avrupalı, okul- dan başlayarak Grek uygariığına aşılanıyor. Bizim sicilimiz ise Avrupalı'nın tarihsel bilincin- de bozuktur. Bugün Avrupalı bizden ne istiyor?.. Oyun açık ve seçik: Avrupa Türkiye'yi dışlıyor; Kıbns'ı -Yunanistan gibi- içliyor. Atina, pazarlığını bu eksene oturtu- yor. Kıbns Cumhuriyeti AB'ye alınacak, Türkiye Cumhuriyeti bekleme odasına... Kaç yılına dek bekleyeceğiz?.. Belli değil. Avrupalı kendine göre haklı.. Diyor ki: - 65 milyonluk Anadolu, Avrupa Parlamento- su'nda en kalabalık grubu oluşturmaz mı?.. Kişi başına 3 bin dolarlık geliri, yüzde 2 yıllık nüfus artışıyta bu yoksul Müslüman ülkeyi başıma be- /â mı alacağım?.. Avrupalı haklı; ama iş burada bitmiyor. • Anadolu'da 30 bin cana malolan etnik savaşın arkasından kimler çıktı?.. PKK'nin Apo'suna destek verenler, suçüstü yakalanmadılar mı?.. Güney Kıbns'ı Avrupa Birliği'ne katmak, Gü- neydoğu Anadolu'yu Türkiye Cumhuriyeti'nden ayırmak planlamasını tezgâhlayan güçlerin öykü- sünü, gelecekte tarih kitapları yazacaklar. Peki, Yunanistan ile Kıbns, diyelim ki, Avrupa Birliği'nde buluştular. Türkiye dışarda kaldı. Ne olacak?.. • 2000'e 3.5 ay kala her sabah dünya Avras- ya'da kuruluyor. Avrupa merkezli dünya göçtü. Gezegenimizin en zengin petrol ve doğalgaz kaynaklan Orta Asya coğrafyasında toplanmış. Türkiye Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkasya üçge- ninin tam ortasında, Amerika'nın Avrasya'ya dö- nük tasanmlannın merkezinde yer alryor. Kıbns'ı AB'ye katıp, Yunanistan'la birleştirerek Türkiye'yi dışlayan bir Avrupa Birliği'nin neler ka- zanıp neler kaybedeceğinin hesabı, bizden çok Batı'dayapılmalı... • Türkiye Avrupa Birliği'nin sınır ülkesi.. Avrasya coğrafyasının merkezi!.. Orta Asya'ya doğru yeni 'Ipek Yolu'yine Türki- ye'den geçiyor. Türkiye için 'yıldızın pariadığı an'\ göımek, 'devlet adamlığı' sorunudur. VEFAT Ege Bölgesi Veleriner Em. Başmüdur mertıum Ahmet Rifat Haznedaroğlu ve merhume Naciye Haznedaroğlu'nun evtatlan; Hasan ve merhume Semiha Eren'in damatian; Av. Erdoğan Haznedaroğlu, Prof. Dr. Günay Haznedaroğlu ve Tangül Bilgehan'ın ağabeyleri; Muhsin Bilgehan. Dr. Tülün, Candan Haznedaroğlu, Bedn-Necla Köseoğlu'nun eniştelen: Reha-Yelda, Rifat Cem, Ayşe, Feyzi Haznedaroğlu'nun amcalan; Hamdi Köseoğlu, Yeşim-Nejat Hepşenkal'ın enişteteri, Ahmet Rifat, Etif Naciye ve Rauf Hasan Haznedaroğlu'nun çok sevgıli babalan; Hande Erk'in çok sevgiti dedesi, Zekrye Haznedaroğlu'nun biricik eşi; Adana Demirspor Kulübö YöneÖm Kurulu Eski Üyesi, Emekil Tabip Yarbay, K.B.B. uzmanı op. Dr. REFET HAZNEDAROĞLU 25.09.1999 Cumartesi günü Hak'kın rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi bugün saat 11.00'de Adana Demırspor Kulübü önünden alınarak askeri toren takiben Kabasakal Mezaıiığı'nda defnedilecektir. Allah rahmet eylesin. AILESI ; Not: Çelenk gönderilmemesı. arzu edenlenn T.E.V'na bagışta bulunmalan nca olunur. KIRŞEHtR ASLİYE 1. HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Dosya: 1999/142 Davacı Huriye Duman vekili Av. Bekir Keskiner ta- rafindan davalı Turgut Kamalı aleyhine açılan velaye- tin nez-i davasının yapılan açık yargılaması sırasında verilen ara karan uyannca; Davalının bütün yazışmalara rağmen tebligat adresi bulunamamış olmakla dava dilekçesinin ılanen teblıği- ne karar verilmiştir, Davacı vekili dava dilekçesinde davalı ile müvekki- linin boşandıklannı, müşterek çocuklan Ayşe'nin ve- layetinin davalıya verildiğini, karann kestnleşmiş oldu- gunu, fakat davalının boşanmadan sonra ortadan kay- bolduğunu ve bulunamadığını, müşterek çocuğun ha- len müvekkilinin yanında olduğunu, ancak velayetinin davalıda olmasının sıkıntı yarattığını belirterek resmi olarak velayet görevinin anneye verilmesini talep ve dava etmış, ancak bütün aramalara rağmen davalı bulu- namamıştır. Davalının duruşma günü olan 05.10.1999 günü saat 10.40'ta mahkevnemizde hazır bulunması veya kendi- sini bir vekille temsil ettirmesi, aksi takdirde duruşma- nın yokluğunda yapılıp davanın neticeleneceği, meşru- hatlı davetiye yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 06.09.1999. Basın: 4299280
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle