Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 28 EYLÜL 1999 SALI
HABERLER
DUIVYADA BUGUN
ALİSİRMEN
Muhsin Batur
Eski HavaKuvvetleri Komutanı, 12 Mart Muh-
tırası'nda imzası bulunan Muhsin Batur öldü.
Batur, Türkiye'de iz bırakmış bir kişi. Hem bir
polıtikacı hem de asker olduğuna göre, yaşamı
noktalandığı zaman, geçmişe dönüp bakıp, o-
nun toplumsal yaşamdaki işlevi, tarihi rolünü ir-
delemek gerekir.
Batur ile ilgili geçmiş, bugün ülkemiz nüfusu-
nun yandan çoğunun doğrudan anımsamadı-
ğı, uzak bir yakın geçmiş.
12 Mart tarih olmuş, 12 Eylül de...
Tarihe övgü ya da sövgüyle bakmanın bir an-
lamı yok, kişilere de öyle. Önemli olan ne olup
bittiğini dogru anlamak.
Tarihe bakarken, hangi zaman diliminde, han-
gi koşullar içinde ve gelecekte hangi amaçlara
dönük olarak baktığınız önemli.
Geçmişi anlatan yapıtlar içinde en iyisinin
hangisı olduğunu soran öğrencilerime, zaman
zaman aynı konuyu, örneğin 1838 Ingiliz-Türk
Ticaret Anlaşması'nı, üç ayn görüş açısından
anlatan kitaplardan pasajlarokuyorum ve "Gö-
rüyorsunuz" diyorum, "bu üç değerli yazar da
aynı olguyu üç değişikaçıdanyorumluyor ve üç
değişık sonuca vanyorlar. En iyi kitap yoktur.
Hepsini okuyup, siz kendi sentezinizi oluştura-
caksınız."
• • •
Tarihe bakıp, onu yonımlamak o denli kolay
mı?
Ernest Renan, ulusun tarihinin varsayılan bir
geçmiş olduğunu söyler. O varsayılan ortak se-
vinç ve acılann bugünün harcını oluşturduğunu,
yarına giden yolun taşlannın döşenmesi azmi-
ni pekiştirdiğini ileri sürer.
Yine Fransız olan çağımızın önemli siyaset bi-
limcilerinden Duverger de, tarihin, bir ulusun
yönelmek istediği amaca yönelik olarak oluştur-
duğu geçmişinin öyküsü olduğunu söyler.
Bu durumda, bir zamanlar 9 Martçılar ile bir-
likte rejimin bozukluklanna başka çare arayan
Muhsin Batur'un, birden onlara karşı 11 Mart-
çıların yanında yer almasını, hiç de kendi yapı-
sına uygun olmayan bir tutucu rejimin sorum-
lulan arasında bulunmasını nasıl açıklayacağız?
Üstelik de, o tutucu rejim, aynı zamanda ken-
disi ile biriikte Faruk Gürier'in de kuyusunu
kazmak için, Erenköy Köşkü'nde insanlara iş-
kence altında onlann aleyhinde de ifade imza-
latmaya çalışıyordu.
Aydemir'e karşı tavır almış, sonra sistemin
bozukluklannı vurgulamış, ama eski arkadaşla-
nna karşı 11 Martı yapmış, 12 Eylül'ün önde
gelen kişılerinden biri olmuş, ardından sosyal
demokratların safına katılmış olan Muhsin Ba-
tur'u övmek de, yermek de abestir.
O dönemin jrdelenmesi yapılmadan, üzerin-
de uzun uzun tartışılmadan varılacak sonuç,
eksikler ve yanlışlarla ve belki de haksızlıklarla
dolu olacaktır.
O dönemi büyük acılaria yaşamış bir bilge ya-
zar dostum, "O koşulları etraflıca tartışmadan
Muhsin Batur hakkında yazmanın bır anlamı
yok" dedi. Haklıydı.
•••
12 Mart'ta kendisi gibi asker kökenli bircum-
hurbaşkanının Çankaya'da bulunduğu dönem-
de muhtıra veren Muhsin Batur, 12 Eylül'ün eli
kulağında iken aday olduğu cumhurbaşkanlığı
seçiminde 13 oy daha alsaydı Çankaya'ya yer-
leşebilecekti.
Acaba o zaman 12 Mart Muhtırası ona mı
gönderilecekti? Yoksa bu adım muhtırayı önle-
yebilecek miydi?
Bu nokta da çok tartışılacaktır.
Ama tartışma götürmez bir nokta var. Gür-
ler'in biraz da yukarıdan baskıyla seçilmesini
önleyen ve aldığı tavırla sistemin kendi çerçe-
vesi içinde yürüyerek, sorunlann üstesinden
gelmesi yolunda tavır koyan Batur'un bu tutu-
mu, yine de rejimin 12 Eylül çıkmazına saplan-
masını önleyememiştir.
Hiç de sıradan biri olmayan emekü Orgeneral
Batur'a Tann'dan rahmet diliyorum.
Sınır ötesi operasyon
TSKbirükkn
KuzeyImk'ta
ENVERSEVİŞ
DtYARBAKIR - Türk
Silahlı Kuvvetleri nce (T-
SK) Kuzey Irak'taki PKK
katnplanna yönelik yeni
bir sınırötesi operasyon
başlatıldı. Operasyona. 5
bın güvenlik görevlısınin
yanı sıra bine yakın Irak
Kürdıstan Demokrası Par-
tisi'ne (IKDP) bağlı peş-
merge de katılıyor. Şır-
nak'm üç a>n bölgesınde
başlatılan operasyonlar da
sürüyor.
Kuzey Irak'ta bulunan
PKK kamplanna yönelik
operasyon içın bir haftadan
bu yana yapılan hazırlıklar
dün tamamlandı. Üç gün
önce Kuzey Irak'tan getıri-
len bıne yakın KDP peş-
mergesı, dün sabah saat
06.00'da TSK ve geçıci
köy koruculanndan oluşan
5 bin kadar güvenlik gö-
revlisı ile bırlıkte Şımak'ın
Uludere ve Çukurca ilçele-
rinden Kuzey Irak'a geçış
yaptı Taşdelen. Işıkveren
ve Çayarlı bölgelerinden
giren bırlildere Kobra tipi
helikopterler de destek
verdi. Kara birlikJerinin
Kuzey Irak'ın içlerine iler-
ledikleri bildirildi.
Abdullah Öcalan'ın P-
KK'lilenn geri çekilmele-
ri için yaptığı çagrının ar-
dmdan. Güneydoğu'dan az
da olsa milıtanlannı çeken
PKK'hler Kuzey Irak'ta
bulunan kamplara yerleşi-
yorlardı. Türkrye-Irak sını-
nnda sayılan fazlalaşan P-
KK'liler için öncekı gün
bir açıklama yapan Kür-
distan Yurtseverler Birliğı
hden (IKYB) Cebl Tala-
bani, Kuzey Irak'takı P-
KK'hlerin tamamıyla Tür-
kiye-Irak sının alanında
yoğunlaştıklannı söyle-
mışti. TSK tarafından son
Kuzey Irak harekâtı, Ab-
dullah Öcalan'ın yakala-
narak Türkiye'ye getirıl-
mesinden sonra yapılmış-
O.Öte yandan sınırötesi ha-
rekâtla birlikte PKK mili-
tanlanna karşı Şırnak'ta da
büyük biroperasyon başla-
tıldı.
Osmanlı 'nın kullandığı Sana-Hudeydeyolunu aşmak bugün de zor
SUNUŞ Türkiye'deYemen deyince akla ilk
türküler gelir. 19. yüzyılın sonundan
1918'e dek Osmanlı 'nın Yemen 'de kaybettiği asker
sayısı kesin olarak bilinmiyor. Tahminler 300 bin
dolayında. Türkü yahlmayacak gibi değil. Bu
coğrafyayı tanımak, o günlerden bugüne ne kaldı,
araştınp yerinde görmek hayallerim arasındaydı.
Yemen dağlarında, çöllerinde can veren yüz
binlerce Mehmed'in yanı sıra çeşitli nedenlerle
"Yemen ellerinde" kalmış binlerce Anadolu insanı
vardı. Onlann torunlarını dinlerken pürdikkat,
kaçınlmaması gereken birjilmi izler gibiydim.
Yemenliler tarihlerinin Osmanhlarla ilgili
bölümünü Batı kaynaklarından öğrenmişler. İlk
kez 90 'lı yıllarda îstanbul 'a gelip doğrudan
öğrenme karart almışlar. Gezide özellikle Yemen
yetkililerine ulaşmamda en büyük katkıyı
Büyükelçimiz Sanh Topçuoğlu sağladı.
Topçuoğlu, iki ülke arasındaki tarihi geçmişten
ayak bagı değil, iyi ilişkiler bağı üretmeyi başaran
bir kişi. Bu yazı dizisi bilimsel bir araştırma değil,
yeniyerler görmeyi öncelikle "eğitim" olarak
kabul eden bir gazetecinin tuttuğu günlük notların
özetini içeriyor. M U S T A F A B A L B A Y 1
yolu duvardır!ilk ışıklan başkent Sana
evlerinin aynntılannda ulaşacak
yer ararkenHudeyde yolunu tut-
tuk. Sana'nın en geniş caddesı
inşa ediliıken ölçmüşler, 60 metre. "O
zaman ach 60 Metre Caddesi otsun" de-
mışler. 60 Metre Caddesı'nın sonundan
sola kıvnlıp kenti terk edeceğız... Taş pa-
zannı selamlayıp yola devam ettık. Sana
evlerinin inşa edildıği siyah, gri, açık ye-
şil, kımuzı taşlar damperli kamyonlann
ûzerinde alıcı bekliyor. Taş pazan her
büyük kentin olagan alışvenş yerterin-
den... Sola kıvnlıp Sana'yı arkamızda
bırakuk, az sonra Mısır anıtı bızı karşı-
ladı. 1%2'de imam yönetimıne karşı sa-
vaşan cumhuriyetçilen destekJeyen Mı-
sır'ın gönderdiği askerlerden yaşamını
yitirenler anısına dikilmiş.
Mısır arutını geçtik, iki viraj sonra Çin
anıtıyla burun buruna geldik. Sana-Hu-
deyde yolunun yapunında yaşamını yı-
tiıen Çinli mühendis ve yol elemanlan-
nnı anısına dikilmiş. Tipik Çin mimari-
si, her mezar farklı biçimde... Her iki
aıuttan Sana'ya bakınca kentin tam kar-
şısında Nuhut Dagı yükselıyor. Dağın te-
pesınde onyıllann yalnızlığuıda Osman-
lı kalesi... Sana çevresindekı tüm tepeler
gibi orası da askeri bölge, girilmesi ya-
sak. Tırmanma şendinin ardından, kar-
şımızdakı dağlardan çok sürmeyeceğini
anladığımız kısa bir düzlük başladı. He-
men sonrasında tabela:
"Hudeyde217km.''
Yol asfalt, ama en erken dört saatte
alacağız. Bir Yemenli üşenmemiş say-
mış, viraj sayısı 700'ü geçince pes et-
miş... Burası Osmanlf nın Birinci Dün-
ya Savaşı sonunda bölgeden çekilme ka-
ran alıncaya dek kullandığı başlıca yol.
Kafamda Yemen türkülerinden İsmet
jnönü'nün anılanna dek tanımı zor gel-
gitler var- "Yol gerçekten yokuş mu?"
"Osmanlı askerierinin buluşma-ulaş-
mayeri Manaha ne menem bir yer?"
İlk kontrol noktasını geçtik. Arnk yo-
la çıktık sayılır. Sagımızda askeri bir te-
sis gibi konınan Yemen radyo istasyonu,
solda iki boz eşekle tariasını süren bir
köylü... Tam karşıda sıra sıra dağlar. Uç-
lan kale burcu gibi yûkseliyor, ama etek-
lerinde tül perde... Ince duman kümele-
ri... Gökyüzüne baktım, pınl pınl... A-
man Tannm, bu Yemen türküsü:
"Havadabuiııtyok/buııedumandKJ'
Sana; La Paz, Addis Ababa. Mexico
City, Katmandu gibi 2000 metrenin üze-
rinde kurulu dünyanın 5-6 başkentınden
biri... Başkentten biraz daha yükselerek
yola başladık... Karşımızdan tanm ürün-
leri yüklü kamyonetler, arazi araçlan ge-
lıyor. Biri, kasasını tepeleme yüklemiş.
Dikkatlice baktun, uzun kamışlar... Ola-
maz, bir Yemen türküsü daha: "Tarbbr-
da brter kamışAızar gider vennez ye-
miş/şu Yemen'de can verenler/biri Meb-
metrjiriMemtş-"
Sabahın erken saatlerinden beri içün-
de kanat çırpıp duran Yemen türküleri
ilk firsatta doğa] alanını bulup önümde-
ki sonsuzluğa süzülürken rehber şofor
Reşat uyardı:
- Sağdakı dağın adı Şuayp, Arap yan-
madasının en yüksek dağı...
3660 metre yükseküğinde, yan yana
üç zirveden oluşuyor. Tepe hafıf taraça-
lı, etekler çınl çıplak... Kayalardan arta
kalan her küçük aralık tanm alanı... Ar-
pa tarlalannı geçiyonız. 30 santimi bul-
madan sararmışlar. "Bir arpa boyu yol"
deyişinin arpası bu olsa gerek. Tariasını
deveyle süren çiftçiye, "yok deve" de-
menin âlemi yoktu. buralarda çiftçilık
deve sabn istese gerek... Tırmanışa geç-
tik. Bu kez dağlar taraçalanarak tanm
alanı yaratılmış. Yemenliler buna, "dağ
menöveni" diyorlar. Karşı tepede taş, ke-
Kahve
ormanı
Heyma Vadia'nin
dibine ulaşüğunızda
biri Yemen kahvesi
beklhordu. İnsan
bovTinu aşan kahve
ağaçlan onca
kayalıktan sonra bize
Amazonlar gibi
geidL Yeşil çeidrdekli
kahve meyveleri bir
ay sonra kızaracak,
kavrulup öğütülecek,
kokulu "Vemen
kahvesi" olup
sofraja gelecek-
f
HlH İ7İndp ^'"hammed Hüse>in Müfit'k Hacara kövünü dolaşırken arkamızdaki Osmanlı kalesi bizi
run ı&rutc göw
di)T)rdu.DağbaîiiHİakilaMamanbirk^aıımüzerineoturtul^
Osnmnh'nın geçiş yoiu oiarak kuOandığı patikalarla örülü. Muhammed Hüseyin, "Dedderiınîz Türk askerierine at bulmuş" divor.
sintisız duvarlan göriince, "kale mi" di-
ye baktım, değil. Bir dağ köyü... Köyler,
dağ tepelerinde kayalann yoğun olduğu
yerlere, yan yana büyük bir daire oluştu-
racak biçimde inşa edılmiş. lnsana ilk,
kale izleniıni veriyor. Içinden geçtiğimiz
ilk yerleşim yeri Matnah. Sağlı sollu pa-
zar. Yeni kesilmiş bir koyunu yüzüyorlar,
tavuklann yanmda sebze tezgâhlan,
üzüm, nar.. Bir bakışta 3-4 çeşit üzüm
saydım, narlarbizim Kırkağaç kavumın-
dan hallice. Dağ aralanndaki vadilerin
bereketi... Tmnanmayı sürdürûp tepeyi
aştıktan sonra önümüzde derin bir vadı,
karşımıza kaya kısımlan kale gibi duran
tablo gibi bir coğrafya çıktı. Ağzımdan
ister istemez şu sözler döküldü:
"Arizooa Vadisi halt etmiş—"
Tepelerden b\rindekı yükselti farklı;
Osmanlı kalesi. Dağlar okyanusun orta-
sında iki elini başının arasına, dirsekle-
rini de dizlerinin arasına almış gibi du-
ruyor.
Bu yollardan yılan geçse, kıvnlmak-
tan halsiz kalır. Yolun biraz genişlediğı
bir yerde küçük taş kulübelerde kurulu
gat pazannı geçtik. Yolda, benzin istas-
yonundan çok, gat istasyonu var. Gat,
ağızda çiğnenen, öteki ülkelerde narko-
tik olarak kabul edilen ağaç yaprağı...
Hani bir çocuğun eline kalemi verir-
sin, var gücüyle kâğıdın ûzerinde zik-
zakJar çizer ya, dağ uçlan öyle görünü-
yor... Virajlar, S, U, Z değil, neredeyse O
çiziyor. Dik inişte, kocaman birkaya-te-
penin etrafindan dolaşıp, O çizmeye ya-
kın yeni bir virajı almaya çalışıyoruz...
Arada silahlı kişiler geçiyor. Bunlar
olağan görüntüler. Viraj aralannda karşı
dağlan izliyonız, Manaha görünüp kay-
boluyor. Vadiyi dibine kadar ineceğiz.
daha sonra 2000 metre tirmanıp Mana-
ha'ya ulaşacağız. Zaman zaman kenar-
da park etmış kamyon gruplanyla karşı-
laşıyoruz. 217 kjlometrelik yolda en az
4-5 kez motorlannı sogutmalan gereki-
yormuş. Kamyonlara. karşı dağlara, ka-
le gibi yükselen Manaha'ya bakıp sor-
madan edemiyonım:
- Osmanlı onca topla-tüfekle bu dağ-
lan nasıl aştı?
tnişte arpa tarlacıklannın yerini mısır
tarlalan aldı. Vadının dibuıde ise bizi bir
sürpriz bekliyordu: Yemen kahvesi... tki
insan boyu yüksekliğindeki kahve ağaç-
lannın zeytin çekirdeği büyüklüğündeki
meyveleri henüz yeşil. Bir ay sonra kır-
mızıya bürünecekler, kokulu Yemen kah-
vesi olup sofraya gelecekler. Fotograf çe-
kerken çevreden çocuklar geldi. Poz ver-
melerini istedığimde çoğu asker selamı-
na durdu. Heyma Vadisı'nden yukan tır-
manırken, "Kahve Yemenden gefir" tür-
küsünü tutturunca Reşat bastı kahkaha-
yı... Reşat da Yemen'in, Anadolu türkü-
lerinin yabancısı değil. Diyarbakırlı,
Arapçayı Türkiye'de biraz biliyormuş,
burada geliştirmiş. Dedesi Yemen 'de sa-
vaşmış, sonra onu alıp Kafkas cephesi-
ne göndermişler. O da yıllar sonra "ek-
mek parası" için dedesinin at sürdüğü
topraklara gelmiş... Çelimsiz keçiler,
meyvesız ağaçlar, kara çarşafin üzerine
kovboy şapkası geçirmiş kadınlar arasın-
dan süzülüp vadiyi bitirdik, tırmanışa
geçtik. Manaha kuş uçuşu birkaç yüz
metre, ama dağı tirmanıp dakikalar son-
ra oraya ulaşacağız. Yan yolda küçük bır
cep var. Aracımızı oraya park edip bir sü-
re çevreyı ızledik. Hemen ardımızdan
kamış yüklü bir kamyonet, motorundan
soluyarak geldi. iki kişi araçtan indi. He-
men kapağı açtılar. Biraz sinirliydiler.
Arkada dağ manzarasıyla birlikte güzel
bir görüntü oluştu. Takıldım:
- Fotoğrafinızı çekeyim, arabarun bir
şeyi kalmaz...
Güldüler. fotoğrafi çektim. Yola de-
vam ettık. Yemen türküsünün nakarat ye-
ri, "Buraa huştur/yohı yokuştur" top-
raklanndayız. Ama bu yola yokuş de-
mek yetersiz birtanun. Yohıduvardır mı
demeli, merdivendir mi demeli... Altı-
mızdaki vadininkarşısında dağlar var, a-
ma onlar da altımızda kalıyor. Bir çırpı-
da yan yana, art arda 13 dağ sırası say-
dun, ucunu kaybettim. Derken tırmandı-
ğımız dağın ucunda, Manaha ile Hacara
saklambaç oynamaya başladı.
'Dedem Osmanlılara
at buldu'
Yemen anısını yazan her Osmarüı as-
keri, üst düzey yöneticisi mutlaka bu iki
yerleşim yerinden söz eder. Her ikisi de
dağın iki yanını görüyor. Bütün bölgeye
hâkim durumdalar. Osmanlı her ikisinin
tepesine de birer kale dikmiş. Öteki tüm
Osmanlı kaleleri gibi Manaha ve Haca-
ra'daki kaleler de askeri bölge. İçinde hâ-
lâ nöbet tutan askerler var. Sivillere ka-
palı.
Manaha'da cumhurbaşkanlığı seçim-
leri nedenıyle bızım mıtinglere benzer
toplantı vardı. Herkes sonradan güçlük-
le oluşturulmuş bir düzlüğe toplanmış.
Yemen oyunlanyla partılilen bekliyor-
du. Hacara'ya geçtik. Yüzü, bağn toprak
rengi, sııtında Kalaşnikof 70'lik biryol-
cuyu selamladıktan az sonra, kayalara
oyulmuş bır havuzcukta, ûzerinde sivri-
sınekler uçuşan, yeşılimsileşmiş bir su
binkıntisiyle karşılaştık. Birden, Yemen
anılanndaki, "Günlerdir suyumuzu yu-
dum yudum içjyoruz, bugünkü payımız
yanm matara_ At sıründa devrikli dev-
riiecek güçKikleyokuhık eden hastalarsu
dryeinMvor_" dıye sürüp gıden anılar ak-
lıma geldi. İnsan onca yoldan sonra bu
suyu göriince ne yeşıhne bakar ne ûze-
rinde uçuşan sivnsineğine...
Hacara'ya girdik... Girişte. "Hacara
Turistik OteP var. Son günlerde turist
kaçırmalararttığı için gelen yabancılann
sayısı çok azalmış. Misafir odasmda çay
içip Muhammed Hüseyin Mûfit'le bir-
likte köyü dolaşmaya çıktık. Yeni yapı-
lan birkaç bina dışmda yaşam tümüyle
köyün eski bölümünde sürüyor. Köy ta-
mamen kayalann üzerine kurulu. Kartal
yuvasını andıran kayanın uçlanndaki ev-
leryanaşık düzen inşa edilmiş. Bır tek gi-
nşi var. Orası da art arda iki duvarla ko-
runaklı hale getinlmiş. Eskiden akşamü-
zeri bu kapı kapatıhr ve köyün dışanyla
tüm bağlantısı kesilirmiş. Muhammed'e
nereden geldiğimizi söyledik "Dedem
Osmanhlan çok anlaardT deyip devam
etti: "Hep buradan geçerlermiş. Dedem-
\a onlara su, taym, odiın, at buhırmus/
Sana-Hudeyde yolu arka tarafimızda
:<
kaldı. Muhammed karşımızdakj eğımli "
araziyi gösterdi. "Osmanhbr bu tarafi
kuDanmış. Çinlfler yolu inşa ederken öte-
ki tarafi tertih ettâer. Ama Osmanhlann
kuDandığı palika yoOar bugün bfle daha
az krvnmlT dedi.
Köyün içinde birtur attık. Bir-ikı met-
re genişliğinde merdivenli sokaklardan
geçerken Muhammed, "bnrava teker iş-
temez" dedi. Bütün evler taştan. En yük-
seği yedı katlı. Bu ev tabii ki köyün şey-
hinın. Köyden aynlırken, "Azsoorazur-
na partisi var, kahn" dediler Zamanımız
yoktu, "Bir dahaki sefere" deyip, veda-
laştık. Otel sahibı, sıgara kartonlannı
dikdörtgen biçimde keserek oluşturdu-
ğu, üzerine Arapça kokan Latin harfle-
riyle ve el yazısıyla adını, telefonunu
yazdığı kartvizitini elimize tutuşturma-
yı ihmal etmedi.
20 dereceden 00 dereceye
Yolun bundan sonrası iniş. Kayalıklar
bitmek üzereyken birkaç bel kalınlığın-
daki Babül El Harez şelalesinde mola
verdik. Buraya gelip mola veren her Ye-
menli ûzerindekileri çıkanp kendisini su-
ya atıyor Deniz seviyesine yaklaştıkça
mısırlann boyu büyüdü, muz bahçeleri
arttı... 2500 metreden sıfıra inerken ne-
redeyse her yüz metrelik düşüşte doğa
değişikliğe uğruyorda Yemen toprakla-
n Saba uygarhğma da beşikliketmiş. Sa-
baMelikesi Belkıs'ı Kızıldeniz'in iki ya-
kasındaki Yemen'le Etiyopyapaylaşamı-
yor. O dönemdeki Yemen meyve bahçe-
lerinin verimliliği şu efsaneyle anlatılı-
yor: Bir kadın başına geniş sepeti yerieş-
tirir, bahçeye gırerdi. Meyve ağaçlannın
dallan arasından bahçenin öteki ucuna u-
laştığında. sepet meyveyle dolardı!
Muz bahçelerinden yatay bir geçişte
çöle ulaşük. Sıcakhkda tepede 20-22 de-
receyken burada 40 dereceyi buldu. Bir
süre şiddetli rüzgârlarda haritası değişen
çölde yolculuk ettikten sonra beton bina-
larla kaplı Hudeyde'ye ulaştık. Kızılde-
niz'i selamlayrp, Osmanh kalesinin bu-
lunduğu eski limana geldik. Kalenin ya-
n yıkık burçlannda toplar duruyor. Ka-
pıdaki nöbetçi askerler... ÇevTesi hâlâ ya-
sak bölge... Osmanlı askerlerinin çoğu
buradan Yemen'e ayak basmışlar. Kale
çevresinde soluklanıp, Sana'nnı yolunu
tutmuşlar. Bizde soluldandık, pazarcılar-
la ayaküstü sohbet ettik. Ters bir yakla-
şım görmedik. Hudeyde'deki Türk ma-
hallesinin adı değişmemiş, ama görünü-
mü değişmiş. Beton evlerle dolmuş.
Dönüşümûzgeceydi... Hacara veMa-
naha'nın dibinden tırmanmaya başladı-
ğımızda iki yerleşim yennin ışıklan da
yıldızlann hemen yanmdaydı.
Ertesi gün yolculuğun kokusu bur-
numda Sana'da ortaokul öğrencisi Şerife
sordum:
- Derslerde Türklerle ilgili bir şey
okuyor musunuz?
"Okuyoruz" dedi, "Yemen coğraf-
yasunn 20. yüzyıl başmdaki adına, Mak-
barat al Etrek, yani Türkler Mezarhğı
djyoriar-"
SÜRECEK