Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 23 EYLÜL1999 PERŞEMBE
V E C r O R U Ş L J L J K [email protected]
Bir Konuşmanın Ardından
Sabih KANADOĞLU Yargıtay U. Ceza Dairesi Başkam
Y
enı adli yıla törenle ve Yar-
gıtay Başkanı'nın konuş-
masıylagırilmesine 1943
yılında rahmetlı HaBI tb-
ndıimÖzyörük'ün açışıy-
la başlanmış ve gelenek-
sel devamhlığı 1730 ve 2797 sayilı yasa-
larla yasal dayanaga kavuşturulmuştur.
2797 sayılı yasanın 21/1. maddesine göre,
Yargıtay'ı birinci başkan temsil eder. 59.
maddedeise "HeradSj^Ankara'da birtö-
renle açıhr. Yargrtav Birinci Başkam bir ko-
nuşma yapar. Açılış konuşmasırun metni
ve tören gündemi üzerinde daha önceden
Başkanlar Kurulu'nun düşüncesi ahnır"
hükmü yer almıştı. Bu hüküm, konuşma-
nın Yargıtay tüzelkişiliği adına yapılması
gereğinin d'oğal ve buyunıcu sonucudur.
Oysa, Başkan Sami Selçuk'un kamu-
oyunda geniş tartışmalara, bÖlünmelere yol
açan ve açacak olan son konuşması; met-
ni üzerinde Başkanlar Kurulu'nun düşün-
cesi ahnmamış, güdülen amaca aykın, yar-
gınm ve Yargıtay'ın ve bu bağlamda ülke-
nin çığ gibi büyüyen sorunlanna yeterin-
ce değinmeyen, çözüm yollannı gösterme-
yen, kısa süre önce çıkanlan yaşamsal ve
aynca kişiye özgü yasalara suskun, siya-
sal istısmara açık kişisel nitelikte bir ko-
nuşmadır.
Çeşitli yaym organlannda, değişik ta-
rihlerde yayımlanmış, panel, seminer ve
konferansiarda söylenmiş fıkir ve düşün-
celer. okunmadığından yakınılarak ve Yar-
gıtay Başkam söylemı ağırhğından yarar-
lanıîarak yeniden kamuoyuna sunulmuştur
Bu tutum öncelikle yasanın amacına aykı-
ndırve Yargıtay'ın kurumsal kışiliğını açık-
ça zcdelemiştir Unutulmamalıdırki, Sayın
Başkan'ın deyişi ile "çajaT olmanın iOc
koşulu bencıl olmamaktır.
Yargıtay Başkanlar Kurulu'nun üyesi
olarak, konuşmanın metni üzerinde, zo-
runlu olmasına karşm alınmayan düşünce-
lerimi kamuoyuna açıklamayı -üzülerek de
olsa- tnesleki bir ödev sayıyorum.
Konuşmada, bılim ve hukuk adamlan-
nın en önemli özelliğı olan tevazu bir tara-
fa bırakılarak benci ve iddialı birbiçemkul-
lanılmıştır. Konuşmanın biçemi bir yana,
içeriğine de tümüyle katılmak mümkün
değildir. Tarihsel gerçekler saptınlmış, çe-
kirdek fîkirier alıntılarla örülmüş, soyut ve
felsefı kavramlarla örtülmüş ve edebi bir
söylemle bezenmıştir. tstenen çağcıl de-
mokrasinin geçerliliğini kanıtlamaya set
çektiğine inanılan devlet ve cumhuriyet ol-
gulannı kötülemek ihtiyacı içinde ve ya-
pay biçimde hukuk devleti-hukukun ûs-
tünlügü ve cumhuriyet-demokrası kavram
aynlığı yaratılmıştır. Bu sonuca varabil-
mek için hukukun üstünlüğü ilkesınin, hu-
kuk devletinin önde gelen niteliği olduğu
ve özde cumhuriyetin demokrasi dışında dü-
şünülemeyeceği gerçekleri gözardı edilmiş-
tir. Hayranlık duyulan Anglo-Sakson ülke-
lerinde devletin terörle yaptığı mücadele-
deki yasal düzenlemeler ve uygulama ile
ilgılı Avrupa însan Haklan Mahkemesi ka-
rarlanna değinilmemiş, yargı birliğınin,
kurumsal parçalamanın ve toplumun hu-
kuküretmesinin tarihi gelişim sürecinde Tür-
kiye'de somut olarak uygulamaya naııl ge-
çınlecegı açıklannunus, oluı tonuçûn ir-
delenroemiştir. Anctk heptindm önemli-
si anayaıt ve laik.uk ilkMİ il« llgili düfün-
celerdir 1982 Antyauıı'nın hinrlınmâ-
sı, oylanmaıı ve içeriji ile «ntidemokrttik
oldugunda ve degişmeıi gerektijmde gö-
rüş birliği vardır. Buna ragmen bugttne ka-
dar anayasanın biçimsel meşruluktan yok-
sun, geçersiz oldugunu ve maddi meşru-
luğunun da kalmadıgını ilanetmekhiç lrim-
senin aklına gelmemişti. Meşruiyetsizli-
ğin, direnme hakkını meşru kılacagı, tem-
sil ettiği kurumun ve kendi meşruiyetinin
de bu anayasadan dogduğu ortada iken baş-
kanın bu değerlendirmesi hatahdır.
Konuşmanın din ve devlet ilişkisine ait
bölümünde Türkiye'nin toplumsal, siyasal
ve tarihsel gelişimi gözetilmeden yapılan
değertendirmeler de gerçege uygun düşme-
miştir. Laiklik, demokrasüıin olmazsa ol-
maz koşuludur.
Türkiye Cumhuriyeti'nin devlet örgût-
lenmesi açısmdan teokratik, dini yönlen-
dirme açısından laikçi bir devlet olduğu
iddiasına da katılmak olanaksızdır.
Özel ve karnusal yaşamı dinin belirledi-
ği, devletin din merkezli olduğu ve değiş-
mez, ilişilemez dogmalarla yönetildiği, re-
jimin teokrasi olduğu, doğru biçimde vur-
gulandıktan sonra Türkiye Cumhuriye-
ti'nin devlet örgûtlenmesı açısıyla sınır-
landınlsa dahi teokratik bir devlet olduğu
ileri sürülerek çelişkiye düşülmüş ve cum-
huriyete haksızlık edilmiştir.
Laikçi deyiminin hukuksal değerininbu-
lunmadıjı ve dejişik amaçtakı çevrelerin
laikligi küçûltmek için kullandıklan poli-
tik bir löylem olduju açıkken, konuşma-
da Türkiye Cumhuriyeti'nin dini yönlen-
dirme açısından laikçi oldugunu vurgula-
mak ayn bir talihsizlik olmuştur.
Kurtuluş Savaşı'nda din sömûrûsünden
çok çeken Atatürk ve arkadaşlannın o dö-
nemde dini denetim altında tutmalan an-
laşılır ve gerçekçi bir tutum olarak değer-
lendirilirken cumhuriyet döneminde bu sö-
mürünün ulaşuğı boyutlar (Şeyh Sait lsya-
nı, Menemen ve Sıvas olaylan) ve bugün
dahi rejimı tehdit ettiği olgusu göz ardı
edilmiştir.
Cumhuriyeti kuranlar, laiklik ilkesini
anavatanı Fransa'dan alıp Türkiye'de haya-
ta geçirirken egemenligı kilisenin elinden
kurtarmak için yapılan savaşımı ve aradan
geçen 140 yılm Hınstiyanlığın iktidar id-
diasını ortadan kaldırdığını çok iyi biliyor-
lardı. Ancak,geçmiştekiacıanılarvemev-
cut potansiyel tehlike, laiklik ilkesinm ev-
rensel boyutuna, Türkiye'ye özgü devletin
dini denetim altında tutma basiretini ekle-
di. Inanıyorum ki, aksi halde bugün daha
çok demokrasi isteme olanağı bulanamaz
ve Sayın Başkan, Atatürk'ün okullannda
okuduğundan övünçle bahsedemezdi.
Islamiyetin din ile devlet işlerini kay-
naştırdığı, insanlann devlet içindeki dav-
ranışlannı tannsal kurallara bağladığı gö-
zetilirse, kendine özgü hukukuna dayalı
ıktidar olma talebi evrim geçirmedikçe din
hızmetlerinin devletin genel hizmetleri ara-
sında yer almasına -gerekli düzeltmelerin
yapılması kaydıyla- devam edılmesi zo-
runludur. Zira demokrasilerde, demokra-
siyi yok etme özgûrlüğü yoktur. Gönül is-
terdi ki, Sayın Başkan, 30 yıl önce Mayıs
1969'da seleflerinden rahmetli trnran Ok-
tem'in, insanın evrimi ile ilgili sözleri ne-
deniyle cenaze namazını kılmak istemeyen-
lerin çıkardığı olaylan ve Yargıtay'ın kına-
ma yürüyüşünû anımsasın ve Diyanet tş-
leri Başkanlığı'nın kaldınlması, cemaatle-
rin din okullan açmalanmn seıbest bırakıl-
ması önerilerinin, öğrenim birliğınin kalk-
ması nedeniyle doğuracağı kaosu görebil-
sin ve Atatürk öğretisinin Türkiye için, öğ-
retmeni Sokrates'ın ögütlerinden daha ya-
rarlı oldugunu fark edebilsin. Sayın Baş-
kan, gerek meşruiyet ve gerekse irticai teh-
like konusunda bıraktığı boşluklan ve düş-
tüğü çelışkilerı kapatma yolunda açık-
lamalaryapsa da öncelikle Yargıtay'a ve lm-
ran Öktem'in aziz anısına olan, özür dıleme
borcunu bir an önce ödemelidir.
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
GerçekDepranKafatarda!
"Depremden korkma
Ata sonsuzluğa göçer göçmez
Olkeye el koyan
Ankara padişahlanndan kork"
F. H. Dağlarca
Deprem bir doğa olayı. Kesin, acımasız, yoksul-
zengin ayırmayan, zaman zaman patlak verip insanoğ-
lunu şaşırtan. Bir çeşit deneyim, bir çeşit aklını başı-
na toplama uyansı, bir tokat, bir şamar!..
Ama "Ankara padişahlan"n\n Atatürk ten bu yana
bu topluma, bu halka yaşattıklan çok daha acı, çok
daha acımasız!..
Bir ayı geçti. Onbinlerce insan toprak altında kaldı.
Onbinlercesi ise toprak üstünde perişan, soğuk, yağ-
mur, açlık, susuzluk, korku, hepsini büyük bir yalnız-
iıkla yaşıyor; buna yaşamak denirse!..
TV ekranlannda gördüğümüz her yüz; kadın, erkek,
çocuk, yaşlı her insan yüzü, biröykü, bir roman yaşa-
tıyor. Edebiyatımız bakalım ne kazanacak bu acılı se-
rüvenden? Yoksa acının ağırlığı edebiyatı bir yana rte-
cek mi? Ama işte bir büyük şair dayanamamış, halkı-
mıza güç vermiş: "Depremden korkma." Sonra ekte-
miş: "Depremden korkma/Bu, sallantidan \k\ gece son-
ra uyanmış/ Bu, toplumuna uzak düşmüşl Bu, çağ-
daş bilgileri izfememiş/ Bu, yalnız kendisini sevenl
Yönetimden kork."
Gerçek deprem kafalardadır. Son elli yıldır gelip ge-
çen kafalan birdüşün! Birdüşün, Demirel'ı biryedi yıl
daha Çankaya'da bırakmak isteyenlen; kâğıdı doksan
bin lira olan gazetecikleri yirmı beş bıne satanlan; ça-
dırkentleri, çadır üniversiteteri kurararak günü kurtar-
mak heveslilerini; istifa denen bir şeyi hatırlanna bile
getirmeyen beceriksizleri; marklan, dolarlan ödeye-
rek vatan hizmetinden yakayı kurtaranlan!..
Birdüşün "eyyetimiSafa" diyeyazmıştıNâamHik-
met, Peyami Safa'ya, o gençlik arkadaşına, bir kita-
bını ithaf ettiği ve bu ithafı daha sonra da siltp atma-
dığı kişiye!.. Bizler de bir çeşrt yetim degil miyiz? Ata
yettmi!.. Boşuna mrydı bir zamanlar, Atatürk devrimi-
ni kökünden yıkma girişimlerinin başlatıldığı o günler-
de, benim gençlik günlerimde, 'Öksüz Kuşak' adlı bir
roman yazmaya kalkışmam!.. Öksüz bir kuşak olmuş-
tuk daha 1950'lerin öncesinde, daha da çok sonra-
sında!.. Halkın tuttuğu, tutmadığı devrimler aynmının
yapıldığı; Türkçe ezanın kakjınkjığı; din simsarlanna mey-
danlann teslim edildığı sözüm ona demokrasiye açıt-
magünlennde!.. Gıdiştamamdı, bellıydi, Ankara'yapa-
dişahlaryerteşmışti. Gerçeklerden, insanlıktan, halkya-
ranndan kopukbirtakım padişahcıklar!.. Ogün bugün
hep onlar, hep onlari.. Gençlik neler okuyor? Soruş-
turmuşlar, çagın gerçek yazarlannı bir bilen çıkmamış.
Kimi bir TV oyuncusunu şair saymış, kimi bir anı ya-
zannı.. Niye? Çünkü TV'ler edebiyat, sanat diye bu tür
'şey'leri tanrtıriar, sevdirirler!.. Kafa boşlugu en büyük
depremdir. Sanatsız, edebiyatsız birgençlik ülkeyi sar-
san en güçlü deprem sayılmamalı mı?
EmreKongardostumyazdı geçengün:"... buana-
yasaya olumlu oy vermeyeceğim diyen Oktay Akbal
yargılanarak hapse atıldığı için" 82 Anayasa oylama-
sının meşru sayılamayacagını!.. Aradan 17 yıl geçti. O
günler masal gibi, ama şimdilerde anlaşılıyortoplumu
sarsan, bozan, yeni yeni padişahlar yaratan, o padi-
şahcıklann egemenliğini sağlayan gerçek depremin ne
olupolmadıgı...
Sabah erkenden öğrendim, yine sallanmışız, yine sal-
lanacakmışız! Bırakalım bir yana doğa depremterini,
önce kafa depremterini önlemenin çaresini arayalım,
şairin yazdığı gibi "Uzaklardadır deprem/ Evet uzak-
lardadır kurtancı bilim"
Kültür ve Sanat Hiçe Sayılıyor...
BahirM.ERURETEN
tatürk'ün; Türidye Cumhuriye-
tünin temel özelliği olarak vur-
guladığı 'Türkkültürü' ve 'Türk
sanab' cumhuriyetimizin en
önemli dayanağıdır. Yüce önder,
er vesile ile bu konunun üze-
rinde durmuş, halkçılık ve ulusçuluk kavram-
lannı 'Türk kûHûrû' üzerine yapılandırmış,
cumhuriyetin 'yüksek Türk kültûrüııün' ürü-
nü oldugunu çok kez yinelemiştir.
Cumhuriyetin onuncu yıldönümü olan 29
Ekim 1933'te söylediği tarihsel söylevinde "Az
zamanda çok ve büyük işler yaptik. Bu işlerin
en büyüğii; temeü Türk kahramanhğı ve yük-
sek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti-
dir" diyordu. Aynı söylevinin devamında ise
"Yüksek bir insan toplumu olan Türk ulusu-
nun, tarihi bir niteliği de, güzel sanatian sev-
mekveonda yüksetmektir. Bunun içindir Id,ulu-
sumuzun >üiksek karakterini, yorulmaz çabş-
kanhğnu, yaradıhstan me-v cut zekâsııu, bilime
haglıhgınt, güzel sanaüara sevşsini, ulusal bir-
ük duygusımu, sürekti olarak ve her türiü araç
ve önlemle besle>erek yücehmek ulusal ülkü-
. müzdür"'SÖaleriyle yüceltiyordu ulusumuzu.
Bu konulara verdigi önemin gereği olarak,
ilkeleri doğrultusunda uygulamaya koyduğu
devrim yasalannda, birinci önceliği. ulusalkül-
türü geüştirme>e yönelik yasalara vermiştir.
Yüce önder. kültür tanımını da, 1936 yılın-
da verdiği bir söylevde şöyle dile getirir: "Tûr-
krye Cumhuriyeti'nin temeli kültürdür. Kül-
tür; okumak, anlamak, görebihnek, görebildi-
ğinden aniam çıkarmak,dersabnak,düşünmek,
anlama yeteneğini egjtmektir."
Anayasamız, kültür ve sanat etkinliklerini,
bunlann özendirilmesini, devlete bir görev ola-
rak vermiştir. Anayasamızın 64. maddesi ay-
nenşöyledir: "Devlet,sanatfaaliyeüerinivesa-
natçıyı korur. Sanateserierinin vesanatçmm ko-
nınması, değerlendirilmesi. desteklenmesivesa-
nat sevgisinin yavıbnası için gereken tedbirteri
alırr
Kültürü ve sanatı korumak ve yaymak için
Eğitim Bakanlığf ndan ayn olarak bir de Kül-
tür Bakanlığı kurulmuştur. Buna karşm uygu-
lamada, anayasanın bu hükmüne uyulduğunu
söylemek olanaksızdır. Tam tersine somut olay-
lar, hükümetlerin, kültür ve sanata destek ol-
mak yerine zaman zaman, buna köstek oluş-
turduklannı ortaya koymaktadır.
Öncelikle, toplumun yaranna olan ve olabil-
diğince çok okunması gereken yapıtlar, yurt ça-
pında dağılması, gönderme ücretlerinin çok
yüksek ohnası ve devamlı arttınlması nedeniy-
le olanaksız duruma getirilmiş, tüm başvuru-
lara karşılık, Kültür Bakanlığı'nın ilgisizliği ne-
deniyle çözümü sonuçsuz kalmışür.
Örneğin son bir yıl içinde, çok değerli Ata-
türkçü dergilerden yirmiye yakını, yazık ki ka-
panmak zorunda kalmıştır. Çünkü posta gön-
derme gideri. derginin maliyet hatta satış be-
delinın de üzerine çıkanlmıştır. Kırk yıldır ya-
yımlanmakta olan Kemalist Ülkü dergisi, bu-
nun en güzel ömeğidir ve maalesef. sırf Kül-
tür Bakanlığı'nın, bunlan taahhütlü (!) gönder-
me zorunluluğu yüzünden yayınını tatil etmiş-
tir.
Kitaplar için de durum aynıdır. Örneğin üç
yüz bin liraya malolan bir kitabın. satış bede-
linin de üzerinde beş yüz bin ila bir milyon li-
ra posta gideri ödenmek zorunda olduğundan,
dağıtımı fiilen yapılamamaktadır.
Buna karşılık zararlı ve şeriatçı-gerici yayın-
lar, amaçlan doğrultusunda bu masraflan kar-
şılayanlar tarafindan her yana ulasabilmekte-
dir.
Kültür Bakanlığrnın önceki yı1larda, sözde
kültürü ve sanatı teşvik için satın aldığı kitap-
lann listesi incelendiğinde durum çok daha
vahimdir. Bu kitaplar arasında en büyük payı
şeriatçı yayınlar almakta, ulusal kültüre gerçek-
ten yararh olan, Atatürkçü görüşleri açıklayan
kitaplaryüzde onlar düzeyinde bile değildir. Ki-
tap ahmlannda hangi nesnel ölçünün göz önü-
ne alındığı da belli değildir. Bu konuda dedi-
kodular ayyuka çıkmış iken, yönetim bunlara
duyarsız kalmayı sürdürmektedir. Devlet sa-
natçılıgı unvanı dağıtımı ise, toplumu patlama
noktasına getirmiştir.
örneğin geçen yıl dağıtılan (evet dağıtılan)
bu unvanlan alanlarda en büyük çoğunluk
'şarkKi' olarak adlandınlan kişilerdir. Oysa
şarkıcı sanatçı değil, sanatın icracısıdır. Asıl sa-
natçı, o şarkılann bestesini yapanlardır. Üste-
lik devlet sanatçısı seçilen bu şarkıcılar. dev-
lete ne katkı yapmışlardır ki, bu unvana yakı-
şrr görülmüşlerdir. Bunlann çoğunluğu, Tann
vergisi güzel seslerini, kişisel servetlerine da-
ha fazla servet katmak için, profesyonel ola-
rak gazinolarda sergilemişler, ticari kazanç
sağlaıruşlardır. Eskiden sazende ve hanende-
ler denirdi bu icracılara. Hiç değilse saygınlık-
lannı korurdu bu takımı.
Yüksek idare mahkemesi olan Danıştay'ın,
bu konu üzerinde ciddiyetle durduğunu, yürüt-
meyi durdurduğunu görmek tek tesellimizdir.
Hiç değilse bundan sonraki yıllarda, hükümet-
lerin daha ciddi bir şekilde davranması bu su-
retle sağlanmış olur.
Boğaz'a Radar Projesi...
Kayıhan ÇAĞLAYAN
7
Ağustos 1999 Cumartesi günkü
Cumhuriyet'in 7. sayfasında yayım-
lanan "BoğazVla radar projesi" ko-
nusundaki yazıyı okuduktan sonra
73 yaşına erişmiş bir Boğaz çocu-
ğu olarak Boğaz'ı çirkinleştirmesi
yanında, Hazine'ye 100 milyon dolar gider yük-
leyecek ve yarar sağlayacağı kuşkulu bu proje-
nin çok yersiz ve fantezi bir yatınm olduğu şek-
lindeki düşüncelerirni gecikmiş de olsa bildir-
mek istedim.
15 binin üzerinde cana mal olan, hastaneler-
deki binlerce yaralıyla hepimizi yasaboğarak son-
sıız üzen, konut, fabrika, yollanmızla yurdumu-
zun bir köşesini harabeye döndüren depremin
verdiği bu büyük acılı günlerde oldubittiye ge-
tirilmemesi için adını cumhuriyetten alan ve ba-
bamın sürekli izlediği için benim 1937-38 yıl-
lannda tanıştığım gazetenizde belki etkili olur.
Kuzguncuk'ta deniz üzeri yalıda doğmuş bir
Boğaz çocuğu olarak Osküdar-Çubuklu, Beşik-
taş-Yeniköy arasında rüzgârlı hırçın dalgalar
üzerinde anafor ve akıntılarda gençlik yıllanm-
da kürekli sandallarda (o zamanlar şimdiki gi-
bi babalar daha Johnson motorlannı çocuklan-
na alamazdı) her anafor ve akmtıyı tanımak şan-
sını elde ettiğimden, akıntı ve rüzgâr altında dü-
men kilitlendi denerek kaptan kontrolünden çı-
kan kargo ve yakıt tankerlerinin yapacağı kaza-
lan önleme olanağı olmadığını rahatlıkla söy-
leyebilirim.
Büyük yangınlara sebep olan çarpışmalara, Be-
bek sahilleri ve feneri ile Akıntı Burnu'na bin-
diren, birkaç kez Boğaziçi Üniversitesi kapısı
önünde karaya vuran, hiçbir gücün karşı koya-
mayacağı deniz kazalanna buradarsistemi, çok
önceki yıllarda yapılmış olsa idi bile, engel ola-
mazdı. Bu konuda söz sahibi olacak Türk ve Aze-
ri mimarlann 2 yakaya kurulacak kulelerin Bo-
ğaz'a zarar vereceğini ve Mimarlar Odası Ge-
nel Başkam Oktay Eldnci'nin yapılması düşü-
nülen radar kulelerinin kentsel peyzaj ve SlT ala-
nı açısından kabul edilemez oldugunu bildirdi-
ği "Boğaz'a radar kulesi kurmak petrol tanke-
ri geçisini meşrulaştırmaktadır" dediği halde
yürütülen bu projede bir oldubittiye getirilme-
ye çahşılmakta olduğu anlaşılmaktadır.
Son bir toplantıda, Azerbaycan Mimarlar tt-
tifakı Başkanı Ühan AHyev ise Hazar petrolle-
rinin taşınması için en iyı hat Bakû-Ceyhan
hatödır diyerek tankerier vasıtasıyla Istanbul Bo-
ğazı'ndan geçirilmesinin tarihi ve kültürel do-
kuya zarar vereceğine dikkat çekmiş, Mimar-
lar Odası Istanbul Şubesi Başkam Prof. Afîfe
Batur'un da Istanbul Boğazı'nın çok özel bir
coğrafya birikimine sahip olmasından dolayı ko-
runması gerektiğini, Istanbul'un doğal konu-
sunu zedeleyecek her türlü girişimin karşısın-
da olduklarmı, Boğaz'ı çirkinleştinnekle kal-
mayıp aynca kültürel dokuyu tehlikeye atacak
petrol taşımacıhğı gibirisklibu transit yolunun
kullanılmasından vazgeçilmesine işaret ettiği
halde ısrar edilip, bu projenin durdurulması
gereklidir.
Boğaz'ın lodos, poyraz, karayel gibi rüzgâr-
lannı. bazen her 300 metrede değişen akıntı ve
anaforianm (ters akıntı) kayalık ya da sığ olan
sahillenm bilmeyen, yurtdışı ve içerdeki çok
zeki girişimcilerin ortaya attıklan; her ne hik-
metse bazı idarecilerin de desteklediği, bu manasız
yatınma mutlaka bir dur demek gerekiyor.
tleride bu tip bitırim işleri kovalayan akıllı ve
kurnaz işadamlan çıkıp da gölge yapsın diye
Boğaz üzerine şemsiye görevi yapacak bir ten-
te germek gibi birkaç saçma teklif getirseler bu
projelere de evet diyecek saygıdeğer idareciler-
imizin bulunacağmı kabul etmeliyiz.
PENCERE
Ayııalar Çaflarken...
Nedir bu "izm"lerden çektiğimiz!.. Başımıza bir
de "Satanizm" ç\M\. . ,
Polis Satanist avında..
Medyada kıyamet kopuyor.
Satanistler Internet aracılığıyla birbirierini arayıp
buluyoriarmış...
lletişim devrimi şeytana mı hizmet ediyor?..
Satan ne demek?..
Şeytanın adlanndan biri de Satan'dır; namus-
suzun çok adı var: Iblis, Lucifer, Mefisto, vb. Ib-
lis'ln Tann'ya karşı giriştiği amansız savaşımın
uzamı, insanlık tarihidir. Geçmişte Galilei Gali-
leo'dan Olordano Bruno'ya degin kaç düşün ve
bilim adamı Satan'la işbirliği yaptı diye suçlandı?..
Şeytan boynuzJu, kuyruklu, çirkin görünümlü aşa-
ğılık bir yaratıktır; kendimizi koruyalım!..
Mefisto Internet'e bile burnunu soktuğuna gö-
re yapmayacağı şey yok!.. _.
Şehriban Coşkun ruhunu şeytana satan bir
gençkızlObarseninbubar benim ddaşrkenÖmer
Çelik, Engin ArsJan ve Zinnur Gülşah'la tanış-
mış; bir gün Ortaköy Mezarlığı arkasındaki ağaç-
lıkta buluşmuşlar, piknik yapacaklarmış, kafayı
bulmuşlar...
Akıllanna gelmiş:
- Şeytana kurban gerek!..
Şehriban seçilmiş kurban edilmek için, gereği-
ni yerine getirmişler...
Peki, Satanizm hastalık mı?.. Hasta ruhlann ma-
rifeti mi?..
Yoksa inanç mı?..
•
Tarihte ve bugün dünyanm çeşitli yöreierinde şey-
tana tapanlar az buz değil...
Küreselleşme sürecinde Internet araalığıyla Sa-
tanistlerin enternasyonal niteliğe kavuşması ola-
naksız sayılmaz!.. özellikleAmerika'dabu işinçoK
meraklısı var; zaten cadı ve şeytan, tarihin hiçbir
döneminde insan yaşamından eksik olmadı...
18'inci yüzyıl Aydınlık Çağı!..
Ancak 18'inci yüzyılın ilk çeyreğinde bile Fran-
sa'da kimi zavallı kadın cadılaşıp ruhunu şeytana
sattı diye diri diri yakılmış...
Ya 20'nci yüzyılda?..
Uzağa gitmeye ne hacet!.. Daha dün Srvas'ta
37 aydını diri diri yakan yobaz kalabalığı ya has-
talardan oluşuyordu ya da mürtecilerden...
Akıl kurban aramaz..
İnanç kurban ister.
Çok eski bir gelenektir bu!.. Kurban tarihsel ya-
şamın çeşitli süreçlerinde değişerek, dönüşerek
süregelmiş bir tapınma yöntemi!.. Her dinde ken-
dine göre renklerle türeyen kurban olgusunun akıl-
la, bilimle, insanlıkla bağdaşır yanı var mı?..
Yok!..
Satanistler, şeytanın "iğvasına" kapılmışzaval-
lılar mı sayılmalı, günümüz toplumunun hastalığı
mı?.. Deprem, gezegenimizde şeytanın sohjğu gi-
bi dolaşıyor; çat burda, çat orda, çat kapının ar-
kasında!.. Türkiye hop oturup hop kalkıyor. Sure-
timize baktığımız aynalar çatlıyor, görüntüler par-
çalanıyor; depremin ruhumuza yansıyan şiddeti-
ni şimdiden ölçmek olanaksız.
2000'e girerken kör inanamızın kurbanı olursak,
Satanist gençlerden ne farkımız kalır?..
Bt. .L
Bu kitap " 1999 Yunus Nadi Öykü Ödülü"nü paylaşü.Yüceyi
bulma çabasında bir yazarla tanışmak ıstersenız okuyun bu
kitabı. Yepyeni bir öykü biçemi, pınl pınl bir dil, insanı sarsan
kafaramaıılar... Yazmımıza kutlu OIÂUH.
j Çağ Pazarlama A.Ş. Tûrkocağı Cad. No:39/41
kitap kulâbü (34334)Cağaloğlu-lstanbiJİ Tet (212)514 01 96
Yer: Ege'nin en büyük market
zincirinin herhnngi bir noktast
Tarih: 20 Eylül 1999
Saat: 13:50
<#•%
4
39.900000
İstanbul'da hayat
giderek zorlaşırken,
îz'kolaylaştırma
için geliyoruz...
Yer: İstanbul'un en büyük
market zincirlerinden herhangi biri
Tarih: 20 Eylül 1999
^ . Saat: 13:50 -*
49.875.000