23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 EYLÜL 1999 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA J V L J İ J J . LJ1\ kultur@cumhuriyetcom.tr 15 UYGARLIKLARIN IZİNDE OKTAY EKtNCİ Ne Adapazan, ne Gölcük terk edilecek, 'depreme inat' ve daha uygarca yaşayacak... Depremi 'tarih bflinciyle' yenebilmek Tanhe 'Körfez depremi' adıyla geçece- ğe benzeyen 'Bolu-Avalar' kuşağındakı büyük yıkımın ardından bilım çevreien ikı 'ödfi söylemi' topluma da berumsetmiş görünüyor. Birincisi, artık Kandilli Rasat- hanesi'yle özdeşleşmiş bir kimlik taşıyan Prof. AhmetMete Işıkara'nın daha ilk gün- den itibaren söyledıği' "lnsanlan deprem değil, binalar öldüriin." Ikincisi ıse 'politikacılann' da sıkça yi- nelemeye özen gösterdıklen bir toplumsal dileğinözetı: "Depremk birlikte yasama- vıöğreameByiz_" Bu iki sözü 'hannanlayarak' deprem- den almamız gereken 'ilkdersi' özetleme- ye çalışırsak, karşımıza şu sonuç çıkıyor: "Tarih boyunca depremfer oldu, gefccek- te deolacak. O halde bu gerçeği artık unut- madan kentkrimizi kuracağız, >inebu ger- çeği yapı ve yaşam kültürümüzün temel girdüeri arasında göreceğjz-" Asltnda böylesı bir sonucu, 'uygarhk- lar tarihine' ımza atan geçmiş toplumlar da çıkarmışlar. Son deprem bölgesıne giren ve 'yerle bir olan' yerleşmelerimizin bulunduğu kent- ler de dahıl olmak üzere, Anadoiu kentle- rimize şöyle bırbaktığımızda. hem 'yerse- çinıi' bakımmdan, hem de *yapı vemimar- hk kültürû' açısından, yüzlerce yıl önce- den 'depremle birlikte yaşamayı' bugüne göre çok daha ileri bir bilinç ve duyarhlık içinde öğrendiklerini kolaylıkla görebili- riz. Önıeğin, geçen yıl Adanave Ceyhan'ın kimi yeni yerleşmeye açılan bölgelerin- deki apartmanlar deprem karşısında 'tuş' olurken, aynı bölgenin tarihsel yerleşme merkezi Tepebağ ve Sanyakup semtlerin- de o 'yıpranmış' denilen eski binalann ço- ğu nasıl ayakta kalabildilerse, benzer şe- kilde şimdi de sözgelimi tzmit'in yine ta- rihsel yerleşme kuşağmı oluşturan 'ya- maçlanndaki' sayısız bina ve onlann ara- sında geçmışe tanıklık eden geleneksel ev- lerin büyük bir kesımı, Körfez boyunca binlerce kişının yaşammı söndüren enkaz yığınlanna sadece *yukanlardan' değil, aynı zamanda 'şaşkmkkicinde' bakıyorlar... Demek ki bugün Prof. Işıkara'nın gün- de beş vakıt söyledıği "Deprem değü bi- nalar ökJürür" sözünü. bu topraklan 'uy- garbklar beşiği' yaparı eskı kuşaklar 'ya- kın geçmişe' dek zaten kendilerine rehber yapmışlar. Benzer şekılde depremle birlik- te yaşamayı öğrenmek bır yana, yine he- men heT depremden sonra ayakta kalan sayısız binadan kimi yıkılanlan da 'dep- reme inat' yeniden ve daha güçlü inşa ede- rek, kültür birikimlerinı gelecek kuşakla- ra (yani 'biıtere') ulaştırmak ıçin de ina- nılmaz bir 'mimarlık ve mühendislik ina- dı' içinde olmuşlar... Kentier 'taşınabiür' mi? Şımdi, sadece depremden değıl, işte bu tanhsel zenginlığımizden ders almasını beceremeyen ya da buna yeterli bir akıl ve düşünce yetisine sahip olamayan kimi çev- ğer her büyük depremden sonra orada yaşamaktan vazgeçilip başka yere göçülseydi, binlerce yıldır nice depremler geçiren tarihsel kentier bugün olmaz, örneğin Sultan II. Mehmet de Bizans yerine bir metruk yerleşmeye gireceğinden 'Fatih' bile olamazdı... Değirmendere'de geçen yıl restore edilerek küMir evi haUne getirUen bu eski geleneksel yapı, 7.4 büyüklüğündeki depremi kılı kıpırdamadan se> rederek, aynı saniyelerde yeıier bir olan modern apartmanlar karşısında tarihsel birikimlere dayalı imar bilincinin simgesi olarak kaldı_. Bu nedenk de yeni "betedr/e" binası olmakla ödüllendirildi. (OKTAY EKİNCI) reler dıyorlar kr "Adapazan. Gölcük gibi kentieri başka yerlere taşjyıp daha sağiam zeminü yerlerde kurmak gerek™" Bu •pratiVı!) ve yine uygarlık tanhiy- le bağdaşmayacak şekilde 'depreme tesB- miyetçi' önerilere her nasılsa destek vere- bilen kimi eli kalem tutmuş çevreler ise şu sorunun yanıtını hıç düşünmeden harita- lan açıp 'yeni kent kurulacak boş ve sag- lamarazier'anyorlar "Eğerinsanoğlu,üs- telkbugünkübflimsdvcteknolojikotanak- lara da sahip olamadığı çaglarda. her dep- remden sonra tutup kenti terk ederek baş- ka biryerdeyaşadığıyeni kentkursay dı, bu- günyineAnadolumuzundünyaya armağa- nı oton her biri binlerceyıl yaşındaki tarih- sel kentJerimiz olabilir mhdi?.."' Ömeğin. 17 Ağustos 1999'dan bu yana; "Acaba beklenen büyük sarann ne zaman olacak" sorusunun genlımı ve hatta 'pa- niği' yaşanan Istanbul, bu konuda sadece bize değil, bütün insanlığa ders veren bır kent.. îstanbul, 2600 yıllık 'yerleşme tarinini' aynı zamanda 'deprerolerle birfikte' yaz- dı ve yarattı. Bundan tam 1442 yıl önce, 19 Ekün 557'deki büyük depremde Ay*- sofya'nın kubbesi kınhp, kent surlan bile çök'erken, ardından 740 yılındakı deprem- de koca Aya trini dahi büyük hasar görür- ken, 989'daki depremde yine Ayasofya'nın bukez ban kubbesi çökerken. 1064 yılı dep- reminde kentin batı kesimi olduğu gibi yı- kılırken... Bizans halkı ve yöneticıleri ^ye- ter arnk, buradan kaçmah' deyip kenti terk etselerdı, Fatih Sultan Mehmet nere- yi acaba fethedecekti?.. Fatıh'in tstanbul'u alışından 36 yıl son- ra, 1489'daki depremde de kentin ilk ca- milerinin minareleri yıkılmış, ancak Os- manlı uygarlığının Bizans'la kucaklaşma- sından vazgeçılmemişti. 22 Ağustos 1509'dakı büyük deprem de tarihe 'kıya- met-i sugra" diye geçmesine rağmen, yine Osmanlı. "Bu kent bize uğursuzgeldi, mv paratorluğun başkentini başka yeretaşmıa- İT diye bır fıknn peşınden gitmemışti. Mi- mar Sinan da mimarlan ve ustalanyla bir- likte Istanbul'a Süieymaniya'yi armağan et- mek için kollannı sıvadığında, aym mi- marlar ve ustalar bir yandan da 1557'dekı depremde hasar gören Fatih Camia'nin onanmım yeni tamamlamışlardı... Yer seçimi kühürü Îstanbul örnegıni, hemen tüm tarihsel kentlerimizde de gözlemek mümkün. Yi- ne hemen tümünde, böylesi bir 'depreme inat yerleşme kültürü" v e mimarlık biriki- mine bağlı olarak. özellikle 'yer seçimi' ve *yapı tarn' konusunda yine tanh ıçmde ne denlı ılerlemeler sağlandığını da 'kentsel StTlerdeveeskibinalarda'izlemek zor de- fil- Anadoiu tarihı, bu açıdan belki de sa- dece 'antik çağlarda' farklı bir karakter gösteriyor. Bugün herbıri 'drenyeri'nıte- liğınde olan ve uzak geçmışin derinhkJe- nnde 'terk edildikleri' ıçin sürekli bir ya- şama merkezi şeklinde günümüze ulaşa- mayan antik kentier arasında ardı ardına gerçekleşmiş 'deprem yıkunlan nedeniy- İe' birdaha yeniden inşasından vazgeçilen- ler az değil. Ne var ki 'binlerce yıl önce' insanJann deprem karşısındaki bilgisizliklerini düşün- düğümüzde, örneğin hemen herdepremın tannlarca 'kenthalkınıncezalaııdırüması- na" bağlandığını anımsachğımızda, bunabir de yapı tekniğınin sadece 'düzeftDmiştas- lann üst üste oturtulması' ile sınırlı oldu- ğunu eklediğımizde, antik kent insanının bırkaç depremden sonra orada yerleşmek- ten vazgeçmesinin de 'doğaDığını' hemen kavrayabilıriz.. Bugün 'doğal ohnayan' ise özellikle son 1500 yılın kent uygarhğındakı sürekliliği btr türlü kavrayamamış kimi okumuş-yaz- mış takımının, 21. yüzyıla ayak basümak üzereyken bile hâlâ o 'tannlann gazabuı- dan kaçan' antik çağ insanı gibi davran- ması ve düşünmesi değil midir?.. Kaldı kı 'depremzedeler' arasında. yı- kılan kentlere son yıllarda göçle gelenle- rin dışındaki tüm insanlanmız da: "Biz amlanmızıterketmeyizve kuşaktan kuşa- ğa emek verdiğimiz kentimize vefasızlık yapmayız—" dıyerek, onlara yeni yerleşme alanlanna geçmeyi önerenlere en anlamlı yanıtı veriyorlar. Bu biluıcin değerinı bılmeyen aynı 'öne- risahipkrinin' ıse aslında yeni bır deprem nskınden değil; "tarihten ders almadan fa> güzergâhında felakete da\etiye çıkar- tan bir yağmaa imaranlayışıyla gerçekleş- tirdikleri imar \v vapılaşmanın sorgulan- masından kaçındıklan' ıse artık hemen her konuşmalannda ve hatta her yeni 'ön- lemlerinde' bile daha net açığa çıkıyor. Örneğin, bır yandan "tnsanlan binalar öldürür" sözünü pek beğenip, öbür yan- dan neredeyse aynı çürük binalann bile 'takdir-i ilahi' olduğunu söyleyebilecek duruma gelen bu 'antik çağdan bile geri' kafalar, benzer şekilde yine bir yandan sağlam bına yapılması güvencesmı sade- ce 'yeminetmiş' özel bürolara bağlayan ya- sa taslaklan hazırlarken. öbür yandan bi- nalann 'kac kath ve hangi yerleşme düze- ni' içinde yapılmasına yön verecek imar planlan üzerindekı 'biümsel denetim' zo- runluluğunu yine gündeme bile getırmıyor- lar. Çünküonlariçın önemlı olan, kentm, kent kültürünün ve kent kültürüyle uygarlaşa- cak bir onurlu ve sağlıklı yaşam ortamı- nın sürmesi değil, depremden sonra da 'imar ranünın' elden kaçmaması. Bu nedenle 1950'lerden bu yana ülke- ye egemen kıldddan tanh, doğa ve kent düş- manı arsa ve arazı talarunın. şimdi de; Şe- ni yerleşme merkezleri için imara acılacak alanlardaki sağlam \apüaria' devamı, dep- rem sonrası 'çözüm' polıtıkalannın da te- mel hedefını oluşturuyor... Evet. Ne Düzce, ne Adapazan, ne Sa- panca ne tzmit, ne Gölcük, ne Değirmen- dere, ne de Yalova ve diğerlen terk edile- cek... Bu kentlerin tümünde, hem depre- me inat, ama hem de 'imar yağmacuarma inat' yeniden ve daha uygarca yasanacak. Tabiı, eğer tarihten buyanave şimdikı rant politikasının henüz kentlerimizi tutsak al- madığı yakın geçmişe dek, Anadoiu in- sanının yarattığı kültürel bırikımleri çağ- daş teknığin ve bilımın 'yol gösteridBği" al- tında artık değerlendirebılırsek... Çeşitli işlerle uğraşan Bernard Tapie, 'Guguk Kuşu 'nda oynayacak 'Yüzürnü heryerdegöreceks.Kökür Servisi-Obir milyoner. o bir fılm yıldızı... Önce kendıne futbol takımı satın aldı, sonra hapse gırdi. Bir dönem de Fransa Cumhurbaşkanı olmayı kafasına koyan Bernard Tapie, şimdi unutulmaz 'Guguk Kuşu' filmınde JackNichotson'ın oynadığı karaloen Pans Tıyatrosu'nda, ekım ayından itibaren sahrede canlandıracak. Avrupa'nu en büyük futbol skandalırun ardından haps yatan ve inişli çıkışlı yaşa- mı nedeniylc 'Trampoliııe Man' (Tramp- lenci) lakabnla anılan 56 yaşındaki Tapie, Paris Tiyatrosu'ndayaşayacağı deneyimı, yaşamının es ciddi adımı olarak nıtelen- diriycr. Yoksulluk içinde geçen çocukluk yıllamı ve yi görünümünü kullanmayı çok m bıler Tapie, milliyetçi lider Jean- Marie Leftı'le bir televizyon programın- da ginştiği tatışmadan bu yana Fransa'da yasayan tüm göçmenlerin kahramanı du- rumunda. ilk önce pop yıldızı olarak hal- kın dikkatmi çekmeyi deneyen Tapie, bir işadamı olarak da kendi ürünlennin tele- vizyon reklamlannda rol alıp herkesı şa- şırtmıştı. 1979'dan bu yana kanyerine kısa ömürlü bir partinin başkanlığı, Marsilya Futbol Kulübü'nün sahipliği, bakanlık, yazarlık ve rap şarkıcılığı gibi çok farklı işlerı sığdırdı. Ancak Tapie, hep birilerinin teşvikiyle bu işlere giriştiğıni açıklıyor: "Mitterrand beni politikada destekledi, bisiklet şampiyonu Bernard Hınault bir futbol takımı almaya ikna etti, şarkıcı Doc Gynecorap'ebuhşurdıveyöneünenClaude Lelouch da beni 'Erkekler, Kadınlar: Kullanma Kılavuzu' filminin yıldızıyapü." Tapie'nin bir işadamı olarak kariyeri, playboy gibi sürdürdüğü özel yaşammı da ortaya çıkaran vergi skandalmm ardından altüst olmuştu. Sekiz ay hapis yatmasına neden olan olay, Marsılya takımının başansına da gölge düşürmüştü. Tapie, yerri romanındaAfrıka'da yasayan yoksul bir beyaz ailenin öyküsünü anlatıyor: "Göstermek istediğim, Fransa'da dahil olmak üzere tüm dünyada suç olaylannın ırkçdıkla değil, yoksulhıkvesefaledeüjşkili olduğu.'' Monte Carlo radyosunda da bır şov programı yapacak ve radyonun reklam kampanyasının ana figürü olacak. "Yüzümü her yerde göreceksiniz" dıyor Tapie. "Tüm skandallara karşm hâlâ iyi bir işadamı okhığum ortada." Al Capone'u sahnede canlandırması için aldığı teklifi ıçin de " Al Capone'u oynamak benim için biraz provokatif olmaz mı sizce?" diyor. Tiyatro oy uncusu olmak, çocukluğundan bu yana Tapie'nin en büyük düşü. ^Koıııık ve Yabancı': Kosuth Kültür Servisi-KavTamsal sanatın öncü ismi, Amerika- lı sanatçı Joseph Kosuth, Bo- rusan Sanat Galerisi için özel olarak tasarladığı 'Konuldar ve Yabancılar" (Rossinı Tür- kiye'de) başlıklı yerleştirme- siyle iîkkez Istanbul'da. Ko- suth, 15 Eylül-28 Ekim ta- rihleri arasında izlenebilecek sergı kapsamında Borusan Kültürve Sanat Merkezi'nde bırde konferans verecek. Ay- nca sanatçuun bu sergi için özel olarak tasarladığı kata- log sunulacak. 1945Ohio-Toledo(ABD) doğumluJoseph Kosuth, kav- ramsal sanatın öncü isimle- rindenbiri. 1960Tarda'dirte- melinde ürettığı yapıtlarla dikkat çeken Kosuth, yapıt- lannda dil ve sanat ilişbsini irdeliyor. Bu çerçevede üret- tiği enstalasyonlan Ameri- ka, Avrupa ve Asya'daki pek çok müze ve halkaaçık alan- larda sergileyen Kosuth, Ya- le, Oxford, UCLA gibi üni- versitelerin yanı sıra Muse- um of Modern Art, Kopen- hag Royal Academy, Viyana Sıgmund Freud Museum gi- bi kuruluşlarda ders ve kon- feranslar verdi. Cassandra Foundation, Brandeıs Ödü- lü, Fredrick Wiseman Ödü- lü gibi saygın ödüller alan sa- natçı, 1993'te Venedik Bi- enali'nde onur madalyasırun sahibi oldu. Kosuth, Docu- menta Kassel. Venedik Bı- enali gibi önemli uluslarara- sı sanat etkinliklerinın vazge- çılmez isimlen arasında yer alıyor. temelinde 'estetik değer- ter' olan sanatın biçim ve su- Joseph Kosuth'unyerieştirmesi Borusan SanatGalerisi'nde. nuş olanaklannı sorgulayan Joseph Kosuth, Marcel Duc- hamp ve Ad Reinhart gibi sanatçılann görüşlennden ha- reketle. sanata getırdıği 'ide- olojik' yaklaşım ile çağdaş sanat tarihinde ayncalıklı bir yere sahip. Eleştirmenlere göre Kosuth'un sanat ideolo- jisi 'sanat Ueriemelidir' ve 'sanat ilerleyebüir' diye ta- mmlanabılecek ıki öğeden oluşuyor. llkı bır ütopyayı, diğeri ise bu ütopyanın ger- çekleşme koşullannı dile ge- tiren bu öğeler. Kosuth'un sanata bakışının da temelle- rinı oluşturuyor. Türkiye'de 1970'lerin sa- nat ortamını derinden etkile- yen bir sanatçı olarak, Türki- yeli sanatçılar içın önemli bir referans kaynağı olan Ko- suth'un Borusan Sanat Gale- risi için gerçekleştireceği ens- talasyon, gerek 70'lerde Tür- kiye'de sanat üretımı sürdü- ren kusak, gerekse günümüz genç sanatçüan için bu açıdan ayn bir anlam taşıyor. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Bir Ecevit Biyografisinden Alıntılan... "Tarih öğrenmenin en sağlıklı aracı, biyografi- lerdir" derdi şimdi hayatta olmayan bir dostum, "çünkü o zaman olup bitenleri, onlan yönlendi- renler açısından görürsün; böylece hem o kişile- rin, hem de olaylann içyüzü apaçık ortaya çıka- cağı için kendini hep şaşıp kalmaktan da konımuş olursun..." Dostumun bu öğüdünü o zamandan beri tutu- yorum. Kanımca olup bitenler karşısında genellik- le şaşıran çoğunlukta değil, fakat şaşırmayan azın- lıkta yer alışımın en önemli nedenlerinden biri de bu. Ancak biyografi türü, bilindiği üzere edebiyatı- mızın en gelışmemiş ya da en az gelişmış alanla- nndan biridir. Çeviri eserler arasında da ülkemiz- de -Batı'nın aksine- biyografiler, çok düşük oran- dadır. Ve bu, gerek eğitim yöntemi, gerekse eği- tilmişlik düzeyi genelden özele, toplumsaldan bi- reysele, kalıplardan özgün düşüncelere geçmeye elverişli olmayan bütün toplumlann ortak bir özel- liğidir. Son zamanlarda ülkemizde belli çevreler -yine!- şaşkınlık içersinde. Sorulan soru daşu: "Nasılolur da Bülent Ecevit boyle davranır?" Bu, yukarda da belirtmeye çalıştığım gibi, aslında tümüyle bi- yografiye, insanlann özyaşamlanna ya da yapıp et- tiklerine insanlar açısından bakmaya yabancı olu- şumuzdan ve bunun yanı sıra elbet birde tarih kav- ramından sadece öyküleri anlamamızdan kaynak- lanan bir soru. Çünkü durum bunun tersi olsaydı, o zaman soruyu da yukarıdakinden çok farklı ola- rak şöyle sormamız gerekecekf: "Nasıl olurda Bü- lent Ecevit bundan farklı davranabilir?" Işin en hüzün verici yanlarından biri, bu bağlam- da Sayın Bülent Ecevit'in de "Değiştim" diyerek kendi hakkında yanılgıya düşmesidir. Hayır. Sayın Bülent Ecevit degişmedi. Dün ne idiyse, bugün de o olarak kaldı. Dillerden düşme- yen "Karaoğlan. Efsanesi", kişisel efsanelerin na- sıl doğduğu üzerınde kafa yormadan efsane tü- retmeye meraklı bütün toplumlarda olduğu gibi, bizim ortamımızda da yanılsamaların temelinde yükselmişti. Bu yanılsamaları kısmen Sayın Ece- vit'in kendisi, bir zamanlar gerçek karakterini bü- yük bir başanyla perdeleyerek ve kendini olduğun- dan farklı göstererek yaratmıştı. Yanılsamalann öteki kaynağı ise doğrudan görünüşe aldanan kit- lelerde yatıyordu. Özellikle sıyasete atılmış kişilerin -dikkat edilir- se "devlet adam/a/vn/n "demiyorum; çünkü Sayın Ecevit, siyasi yaşamının hiçbir döneminde "dev- let adamı" olamamıştır- karakterleri ıçin en yanıl- maz ölçütlerden biri, iktidar olgusu karşısında ta- kındıkları tavırdır. Bu gerçeği çıkış noktası aldığı- mıztakdirde, Bülent Ecevit'in asıl karakterinin bu- gün değil, fakat bundan yıllar önce, ilk başbakan- lığı sırasında ortaya çıkmış olduğunu hemen gö- rebıliriz. Bunun için iki basit soru sormamız bile ye- terlidir. Soru bir: Türk siyasi yaşamında, gece karanlık- lannda uzak motel köşelerinde bakanlık vaadiyle milletvekili ayartarak kabine kuran ve dolayısıyla iktidara geçen ilklerden biri, Bülent Ecevit değil midir? Soru iki: Türk siyasi yaşamında Prof. Dr. Nec- mettin Erbakan'la ilk koalisyonu yapan, dolayı- sıyla da Sayın Erbakan'a ve partisine iktidar kapı- lannı ilk kez açan sıyasinin adı da Bülent Ecevit değil midir? Bu soruların yanıtlannın bize sergilediği karak- ter, iktidara uzanan yolda sözel olarak hertürlü ide- alizmi sergileyen, muhalefette kaldığı sürece halk- tan ve emekçi kitlelerden yana en ateşli söylem- lerin savunuculuğunu yapan, ama iktidar kapısı- nın önüne geldiği anda o kapıdan geçebilmek içın herşeyi "içine sindirebilen", tipik bir politikacı ka- rakteridir. Ve Sayın Ecevit de, kendimizi uyduruk efsanelerin perdelerinden kurtanp yakın geçmişe biraz nesnel baktığımızda hemen görebiieceği- miz üzere, gerçekte hesaplarını hep ne pahasına olursa olsun iktidar ilkesi üzerine kurmuş yüzler- ce sıradan politıkacıdan biridir. Sayın Ecevit'in geçmişte, çalışma bakanlığı sı- rasında emekçilerden yana almış olduğu tavırla- ra gelince, kabinedeki bir bakanlık ile Başbakan- lık arasındaki büyük farkı unutmamak gerekir. Sı- radan bir bakanlık, henüz iktidann kendisi değil- dir. Karakter açısından belirleyici olan ise, her za- man iktidann kendisidir. Alıntılanmızı haftaya sürdüreceğiz. e-posta: ahmetcemalsuperonline.com acem20(a hotmail.com Robtn VVHfiams'ın yeni rol arkadaşı bir köpek • Kültür Servisi - Robm Wilhams. 'Taxi Dog' (Taksi Köpeği) adlı yeni bir fılmin hem yapımcılığını üstlenecek hem de başrolünde oynayacak. Filmin yönetmeni ise henüz belli değil. Senaryosu, çocuklar için yazılmış resımli bir kitap sensine dayanan filmin konusu New York'un caddelerinde geçiyor. Film, su^dan bir sokak köpeği ile sıradan bir taksi sürücüsünün bir dizi tuhaf olay sonucunda istemeye istemeye girdiklen komik ılişkının öyküsünü anlatıyor. Vengi kaçıpan tenorlara ceza • Kültür Servisi - Operarun en popüler üçlüsü Pavarotti, Carreras ve Domingo aleyhine Almanya'nm Mannheim kentinde açılan 'sahtecilik' davalanndan biri sonuçlandı. Dava sonunda Italyan tenor Luciano Pavarotti, Almanya'da verdiği konserlerden elde ettiğı gelirin bir kısmmı vergı olarak bu ülkede bu^kmaması gerekçe gösterilerek para cezasına çarptınldı. Pavarotti'nın meslektaşlan Placıdo Domingo ve Jose Carreras aleyhine açılan davalar ise sürüyor. Pavarotti'nin Alman Vergi Dairesi'ne yaklaşık 1 milyon dolar, Carreras'nm ise yaklaşık 2 milyon dolar borcu olduğu söyleniyor. Davaya konu olan konserlenn düzenleyicisi Matthias Hoffmann ise daha önce yargılanarak 12 milyon dolar tutannda vergi kaçırmaktan beş yıl sekiz ay hapıs cezasına çarptınlmıştı. Veöat Türkafi Gendaş Küttür'de • Kültür Servisi - Vedat Türkali'nın son anda basımı durdurulan ve bu nedenle tartışmalı hale gelen 'Güven' kitabı ve diğer eserleri Gendaş Kültür tarafından yayımlanıyor. Türkali'nin Türk solunu, MlT'i, iç çatışmalan, ülkede gerçekleşen tutuklamalan roman kahramanlanyla işlediği "Güven', 1200 sayfa ve iki cilt olarak on bin adet basılacak. Kitap ekim ayının ortasında çıkacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle