Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 EYLÜL 1999 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
J V L J İ J J . LJ1\ kultur@cumhuriyetcom.tr 15
UYGARLIKLARIN IZİNDE OKTAY EKtNCİ
Ne Adapazan, ne Gölcük terk edilecek, 'depreme inat' ve daha uygarca yaşayacak...
Depremi 'tarih bflinciyle' yenebilmek
Tanhe 'Körfez depremi' adıyla geçece-
ğe benzeyen 'Bolu-Avalar' kuşağındakı
büyük yıkımın ardından bilım çevreien
ikı 'ödfi söylemi' topluma da berumsetmiş
görünüyor. Birincisi, artık Kandilli Rasat-
hanesi'yle özdeşleşmiş bir kimlik taşıyan
Prof. AhmetMete Işıkara'nın daha ilk gün-
den itibaren söyledıği' "lnsanlan deprem
değil, binalar öldüriin."
Ikincisi ıse 'politikacılann' da sıkça yi-
nelemeye özen gösterdıklen bir toplumsal
dileğinözetı: "Depremk birlikte yasama-
vıöğreameByiz_"
Bu iki sözü 'hannanlayarak' deprem-
den almamız gereken 'ilkdersi' özetleme-
ye çalışırsak, karşımıza şu sonuç çıkıyor:
"Tarih boyunca depremfer oldu, gefccek-
te deolacak. O halde bu gerçeği artık unut-
madan kentkrimizi kuracağız, >inebu ger-
çeği yapı ve yaşam kültürümüzün temel
girdüeri arasında göreceğjz-"
Asltnda böylesı bir sonucu, 'uygarhk-
lar tarihine' ımza atan geçmiş toplumlar
da çıkarmışlar.
Son deprem bölgesıne giren ve 'yerle bir
olan' yerleşmelerimizin bulunduğu kent-
ler de dahıl olmak üzere, Anadoiu kentle-
rimize şöyle bırbaktığımızda. hem 'yerse-
çinıi' bakımmdan, hem de *yapı vemimar-
hk kültürû' açısından, yüzlerce yıl önce-
den 'depremle birlikte yaşamayı' bugüne
göre çok daha ileri bir bilinç ve duyarhlık
içinde öğrendiklerini kolaylıkla görebili-
riz.
Önıeğin, geçen yıl Adanave Ceyhan'ın
kimi yeni yerleşmeye açılan bölgelerin-
deki apartmanlar deprem karşısında 'tuş'
olurken, aynı bölgenin tarihsel yerleşme
merkezi Tepebağ ve Sanyakup semtlerin-
de o 'yıpranmış' denilen eski binalann ço-
ğu nasıl ayakta kalabildilerse, benzer şe-
kilde şimdi de sözgelimi tzmit'in yine ta-
rihsel yerleşme kuşağmı oluşturan 'ya-
maçlanndaki' sayısız bina ve onlann ara-
sında geçmışe tanıklık eden geleneksel ev-
lerin büyük bir kesımı, Körfez boyunca
binlerce kişının yaşammı söndüren enkaz
yığınlanna sadece *yukanlardan' değil,
aynı zamanda 'şaşkmkkicinde' bakıyorlar...
Demek ki bugün Prof. Işıkara'nın gün-
de beş vakıt söyledıği "Deprem değü bi-
nalar ökJürür" sözünü. bu topraklan 'uy-
garbklar beşiği' yaparı eskı kuşaklar 'ya-
kın geçmişe' dek zaten kendilerine rehber
yapmışlar. Benzer şekılde depremle birlik-
te yaşamayı öğrenmek bır yana, yine he-
men heT depremden sonra ayakta kalan
sayısız binadan kimi yıkılanlan da 'dep-
reme inat' yeniden ve daha güçlü inşa ede-
rek, kültür birikimlerinı gelecek kuşakla-
ra (yani 'biıtere') ulaştırmak ıçin de ina-
nılmaz bir 'mimarlık ve mühendislik ina-
dı' içinde olmuşlar...
Kentier 'taşınabiür' mi?
Şımdi, sadece depremden değıl, işte bu
tanhsel zenginlığımizden ders almasını
beceremeyen ya da buna yeterli bir akıl ve
düşünce yetisine sahip olamayan kimi çev-
ğer her büyük depremden sonra orada yaşamaktan vazgeçilip başka yere göçülseydi,
binlerce yıldır nice depremler geçiren tarihsel kentier bugün olmaz, örneğin Sultan II.
Mehmet de Bizans yerine bir metruk yerleşmeye gireceğinden 'Fatih' bile olamazdı...
Değirmendere'de geçen yıl restore edilerek küMir evi haUne getirUen bu eski geleneksel yapı, 7.4 büyüklüğündeki depremi
kılı kıpırdamadan se> rederek, aynı saniyelerde yeıier bir olan modern apartmanlar karşısında tarihsel birikimlere dayalı
imar bilincinin simgesi olarak kaldı_. Bu nedenk de yeni "betedr/e" binası olmakla ödüllendirildi. (OKTAY EKİNCI)
reler dıyorlar kr "Adapazan. Gölcük gibi
kentieri başka yerlere taşjyıp daha sağiam
zeminü yerlerde kurmak gerek™"
Bu •pratiVı!) ve yine uygarlık tanhiy-
le bağdaşmayacak şekilde 'depreme tesB-
miyetçi' önerilere her nasılsa destek vere-
bilen kimi eli kalem tutmuş çevreler ise şu
sorunun yanıtını hıç düşünmeden harita-
lan açıp 'yeni kent kurulacak boş ve sag-
lamarazier'anyorlar "Eğerinsanoğlu,üs-
telkbugünkübflimsdvcteknolojikotanak-
lara da sahip olamadığı çaglarda. her dep-
remden sonra tutup kenti terk ederek baş-
ka biryerdeyaşadığıyeni kentkursay dı, bu-
günyineAnadolumuzundünyaya armağa-
nı oton her biri binlerceyıl yaşındaki tarih-
sel kentJerimiz olabilir mhdi?.."'
Ömeğin. 17 Ağustos 1999'dan bu yana;
"Acaba beklenen büyük sarann ne zaman
olacak" sorusunun genlımı ve hatta 'pa-
niği' yaşanan Istanbul, bu konuda sadece
bize değil, bütün insanlığa ders veren bır
kent..
îstanbul, 2600 yıllık 'yerleşme tarinini'
aynı zamanda 'deprerolerle birfikte' yaz-
dı ve yarattı. Bundan tam 1442 yıl önce,
19 Ekün 557'deki büyük depremde Ay*-
sofya'nın kubbesi kınhp, kent surlan bile
çök'erken, ardından 740 yılındakı deprem-
de koca Aya trini dahi büyük hasar görür-
ken, 989'daki depremde yine Ayasofya'nın
bukez ban kubbesi çökerken. 1064 yılı dep-
reminde kentin batı kesimi olduğu gibi yı-
kılırken... Bizans halkı ve yöneticıleri ^ye-
ter arnk, buradan kaçmah' deyip kenti
terk etselerdı, Fatih Sultan Mehmet nere-
yi acaba fethedecekti?..
Fatıh'in tstanbul'u alışından 36 yıl son-
ra, 1489'daki depremde de kentin ilk ca-
milerinin minareleri yıkılmış, ancak Os-
manlı uygarlığının Bizans'la kucaklaşma-
sından vazgeçılmemişti. 22 Ağustos
1509'dakı büyük deprem de tarihe 'kıya-
met-i sugra" diye geçmesine rağmen, yine
Osmanlı. "Bu kent bize uğursuzgeldi, mv
paratorluğun başkentini başka yeretaşmıa-
İT diye bır fıknn peşınden gitmemışti. Mi-
mar Sinan da mimarlan ve ustalanyla bir-
likte Istanbul'a Süieymaniya'yi armağan et-
mek için kollannı sıvadığında, aym mi-
marlar ve ustalar bir yandan da 1557'dekı
depremde hasar gören Fatih Camia'nin
onanmım yeni tamamlamışlardı...
Yer seçimi kühürü
Îstanbul örnegıni, hemen tüm tarihsel
kentlerimizde de gözlemek mümkün. Yi-
ne hemen tümünde, böylesi bir 'depreme
inat yerleşme kültürü" v e mimarlık biriki-
mine bağlı olarak. özellikle 'yer seçimi' ve
*yapı tarn' konusunda yine tanh ıçmde ne
denlı ılerlemeler sağlandığını da 'kentsel
StTlerdeveeskibinalarda'izlemek zor de-
fil-
Anadoiu tarihı, bu açıdan belki de sa-
dece 'antik çağlarda' farklı bir karakter
gösteriyor. Bugün herbıri 'drenyeri'nıte-
liğınde olan ve uzak geçmışin derinhkJe-
nnde 'terk edildikleri' ıçin sürekli bir ya-
şama merkezi şeklinde günümüze ulaşa-
mayan antik kentier arasında ardı ardına
gerçekleşmiş 'deprem yıkunlan nedeniy-
İe' birdaha yeniden inşasından vazgeçilen-
ler az değil.
Ne var ki 'binlerce yıl önce' insanJann
deprem karşısındaki bilgisizliklerini düşün-
düğümüzde, örneğin hemen herdepremın
tannlarca 'kenthalkınıncezalaııdırüması-
na" bağlandığını anımsachğımızda, bunabir
de yapı tekniğınin sadece 'düzeftDmiştas-
lann üst üste oturtulması' ile sınırlı oldu-
ğunu eklediğımizde, antik kent insanının
bırkaç depremden sonra orada yerleşmek-
ten vazgeçmesinin de 'doğaDığını' hemen
kavrayabilıriz..
Bugün 'doğal ohnayan' ise özellikle son
1500 yılın kent uygarhğındakı sürekliliği
btr türlü kavrayamamış kimi okumuş-yaz-
mış takımının, 21. yüzyıla ayak basümak
üzereyken bile hâlâ o 'tannlann gazabuı-
dan kaçan' antik çağ insanı gibi davran-
ması ve düşünmesi değil midir?..
Kaldı kı 'depremzedeler' arasında. yı-
kılan kentlere son yıllarda göçle gelenle-
rin dışındaki tüm insanlanmız da: "Biz
amlanmızıterketmeyizve kuşaktan kuşa-
ğa emek verdiğimiz kentimize vefasızlık
yapmayız—" dıyerek, onlara yeni yerleşme
alanlanna geçmeyi önerenlere en anlamlı
yanıtı veriyorlar.
Bu biluıcin değerinı bılmeyen aynı 'öne-
risahipkrinin' ıse aslında yeni bır deprem
nskınden değil; "tarihten ders almadan
fa> güzergâhında felakete da\etiye çıkar-
tan bir yağmaa imaranlayışıyla gerçekleş-
tirdikleri imar \v vapılaşmanın sorgulan-
masından kaçındıklan' ıse artık hemen
her konuşmalannda ve hatta her yeni 'ön-
lemlerinde' bile daha net açığa çıkıyor.
Örneğin, bır yandan "tnsanlan binalar
öldürür" sözünü pek beğenip, öbür yan-
dan neredeyse aynı çürük binalann bile
'takdir-i ilahi' olduğunu söyleyebilecek
duruma gelen bu 'antik çağdan bile geri'
kafalar, benzer şekilde yine bir yandan
sağlam bına yapılması güvencesmı sade-
ce 'yeminetmiş' özel bürolara bağlayan ya-
sa taslaklan hazırlarken. öbür yandan bi-
nalann 'kac kath ve hangi yerleşme düze-
ni' içinde yapılmasına yön verecek imar
planlan üzerindekı 'biümsel denetim' zo-
runluluğunu yine gündeme bile getırmıyor-
lar.
Çünküonlariçın önemlı olan, kentm, kent
kültürünün ve kent kültürüyle uygarlaşa-
cak bir onurlu ve sağlıklı yaşam ortamı-
nın sürmesi değil, depremden sonra da
'imar ranünın' elden kaçmaması.
Bu nedenle 1950'lerden bu yana ülke-
ye egemen kıldddan tanh, doğa ve kent düş-
manı arsa ve arazı talarunın. şimdi de; Şe-
ni yerleşme merkezleri için imara acılacak
alanlardaki sağlam \apüaria' devamı, dep-
rem sonrası 'çözüm' polıtıkalannın da te-
mel hedefını oluşturuyor...
Evet. Ne Düzce, ne Adapazan, ne Sa-
panca ne tzmit, ne Gölcük, ne Değirmen-
dere, ne de Yalova ve diğerlen terk edile-
cek... Bu kentlerin tümünde, hem depre-
me inat, ama hem de 'imar yağmacuarma
inat' yeniden ve daha uygarca yasanacak.
Tabiı, eğer tarihten buyanave şimdikı rant
politikasının henüz kentlerimizi tutsak al-
madığı yakın geçmişe dek, Anadoiu in-
sanının yarattığı kültürel bırikımleri çağ-
daş teknığin ve bilımın 'yol gösteridBği" al-
tında artık değerlendirebılırsek...
Çeşitli işlerle uğraşan Bernard Tapie, 'Guguk Kuşu 'nda oynayacak
'Yüzürnü heryerdegöreceks.Kökür Servisi-Obir milyoner. o bir fılm
yıldızı... Önce kendıne futbol takımı satın
aldı, sonra hapse gırdi. Bir dönem de Fransa
Cumhurbaşkanı olmayı kafasına koyan
Bernard Tapie, şimdi unutulmaz 'Guguk
Kuşu' filmınde JackNichotson'ın oynadığı
karaloen Pans Tıyatrosu'nda, ekım ayından
itibaren sahrede canlandıracak.
Avrupa'nu en büyük futbol skandalırun
ardından haps yatan ve inişli çıkışlı yaşa-
mı nedeniylc 'Trampoliııe Man' (Tramp-
lenci) lakabnla anılan 56 yaşındaki Tapie,
Paris Tiyatrosu'ndayaşayacağı deneyimı,
yaşamının es ciddi adımı olarak nıtelen-
diriycr. Yoksulluk içinde geçen çocukluk
yıllamı ve yi görünümünü kullanmayı
çok m bıler Tapie, milliyetçi lider Jean-
Marie Leftı'le bir televizyon programın-
da ginştiği tatışmadan bu yana Fransa'da
yasayan tüm göçmenlerin kahramanı du-
rumunda. ilk önce pop yıldızı olarak hal-
kın dikkatmi çekmeyi deneyen Tapie, bir
işadamı olarak da kendi ürünlennin tele-
vizyon reklamlannda rol alıp herkesı şa-
şırtmıştı.
1979'dan bu yana kanyerine kısa ömürlü
bir partinin başkanlığı, Marsilya Futbol
Kulübü'nün sahipliği, bakanlık, yazarlık
ve rap şarkıcılığı gibi çok farklı işlerı
sığdırdı. Ancak Tapie, hep birilerinin
teşvikiyle bu işlere giriştiğıni açıklıyor:
"Mitterrand beni politikada destekledi,
bisiklet şampiyonu Bernard Hınault bir
futbol takımı almaya ikna etti, şarkıcı Doc
Gynecorap'ebuhşurdıveyöneünenClaude
Lelouch da beni 'Erkekler, Kadınlar:
Kullanma Kılavuzu' filminin yıldızıyapü."
Tapie'nin bir işadamı olarak kariyeri,
playboy gibi sürdürdüğü özel yaşammı da
ortaya çıkaran vergi skandalmm ardından
altüst olmuştu. Sekiz ay hapis yatmasına
neden olan olay, Marsılya takımının
başansına da gölge düşürmüştü.
Tapie, yerri romanındaAfrıka'da yasayan
yoksul bir beyaz ailenin öyküsünü anlatıyor:
"Göstermek istediğim, Fransa'da dahil
olmak üzere tüm dünyada suç olaylannın
ırkçdıkla değil, yoksulhıkvesefaledeüjşkili
olduğu.'' Monte Carlo radyosunda da bır
şov programı yapacak ve radyonun reklam
kampanyasının ana figürü olacak.
"Yüzümü her yerde göreceksiniz" dıyor
Tapie. "Tüm skandallara karşm hâlâ iyi bir
işadamı okhığum ortada." Al Capone'u
sahnede canlandırması için aldığı teklifi
ıçin de " Al Capone'u oynamak benim için
biraz provokatif olmaz mı sizce?" diyor. Tiyatro oy uncusu olmak, çocukluğundan bu yana Tapie'nin en büyük düşü.
^Koıııık ve Yabancı': Kosuth
Kültür Servisi-KavTamsal
sanatın öncü ismi, Amerika-
lı sanatçı Joseph Kosuth, Bo-
rusan Sanat Galerisi için özel
olarak tasarladığı 'Konuldar
ve Yabancılar" (Rossinı Tür-
kiye'de) başlıklı yerleştirme-
siyle iîkkez Istanbul'da. Ko-
suth, 15 Eylül-28 Ekim ta-
rihleri arasında izlenebilecek
sergı kapsamında Borusan
Kültürve Sanat Merkezi'nde
bırde konferans verecek. Ay-
nca sanatçuun bu sergi için
özel olarak tasarladığı kata-
log sunulacak.
1945Ohio-Toledo(ABD)
doğumluJoseph Kosuth, kav-
ramsal sanatın öncü isimle-
rindenbiri. 1960Tarda'dirte-
melinde ürettığı yapıtlarla
dikkat çeken Kosuth, yapıt-
lannda dil ve sanat ilişbsini
irdeliyor. Bu çerçevede üret-
tiği enstalasyonlan Ameri-
ka, Avrupa ve Asya'daki pek
çok müze ve halkaaçık alan-
larda sergileyen Kosuth, Ya-
le, Oxford, UCLA gibi üni-
versitelerin yanı sıra Muse-
um of Modern Art, Kopen-
hag Royal Academy, Viyana
Sıgmund Freud Museum gi-
bi kuruluşlarda ders ve kon-
feranslar verdi. Cassandra
Foundation, Brandeıs Ödü-
lü, Fredrick Wiseman Ödü-
lü gibi saygın ödüller alan sa-
natçı, 1993'te Venedik Bi-
enali'nde onur madalyasırun
sahibi oldu. Kosuth, Docu-
menta Kassel. Venedik Bı-
enali gibi önemli uluslarara-
sı sanat etkinliklerinın vazge-
çılmez isimlen arasında yer
alıyor.
temelinde 'estetik değer-
ter' olan sanatın biçim ve su-
Joseph Kosuth'unyerieştirmesi Borusan SanatGalerisi'nde.
nuş olanaklannı sorgulayan
Joseph Kosuth, Marcel Duc-
hamp ve Ad Reinhart gibi
sanatçılann görüşlennden ha-
reketle. sanata getırdıği 'ide-
olojik' yaklaşım ile çağdaş
sanat tarihinde ayncalıklı bir
yere sahip. Eleştirmenlere
göre Kosuth'un sanat ideolo-
jisi 'sanat Ueriemelidir' ve
'sanat ilerleyebüir' diye ta-
mmlanabılecek ıki öğeden
oluşuyor. llkı bır ütopyayı,
diğeri ise bu ütopyanın ger-
çekleşme koşullannı dile ge-
tiren bu öğeler. Kosuth'un
sanata bakışının da temelle-
rinı oluşturuyor.
Türkiye'de 1970'lerin sa-
nat ortamını derinden etkile-
yen bir sanatçı olarak, Türki-
yeli sanatçılar içın önemli bir
referans kaynağı olan Ko-
suth'un Borusan Sanat Gale-
risi için gerçekleştireceği ens-
talasyon, gerek 70'lerde Tür-
kiye'de sanat üretımı sürdü-
ren kusak, gerekse günümüz
genç sanatçüan için bu açıdan
ayn bir anlam taşıyor.
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Bir Ecevit Biyografisinden
Alıntılan...
"Tarih öğrenmenin en sağlıklı aracı, biyografi-
lerdir" derdi şimdi hayatta olmayan bir dostum,
"çünkü o zaman olup bitenleri, onlan yönlendi-
renler açısından görürsün; böylece hem o kişile-
rin, hem de olaylann içyüzü apaçık ortaya çıka-
cağı için kendini hep şaşıp kalmaktan da konımuş
olursun..."
Dostumun bu öğüdünü o zamandan beri tutu-
yorum. Kanımca olup bitenler karşısında genellik-
le şaşıran çoğunlukta değil, fakat şaşırmayan azın-
lıkta yer alışımın en önemli nedenlerinden biri de
bu.
Ancak biyografi türü, bilindiği üzere edebiyatı-
mızın en gelışmemiş ya da en az gelişmış alanla-
nndan biridir. Çeviri eserler arasında da ülkemiz-
de -Batı'nın aksine- biyografiler, çok düşük oran-
dadır. Ve bu, gerek eğitim yöntemi, gerekse eği-
tilmişlik düzeyi genelden özele, toplumsaldan bi-
reysele, kalıplardan özgün düşüncelere geçmeye
elverişli olmayan bütün toplumlann ortak bir özel-
liğidir.
Son zamanlarda ülkemizde belli çevreler -yine!-
şaşkınlık içersinde. Sorulan soru daşu: "Nasılolur
da Bülent Ecevit boyle davranır?" Bu, yukarda
da belirtmeye çalıştığım gibi, aslında tümüyle bi-
yografiye, insanlann özyaşamlanna ya da yapıp et-
tiklerine insanlar açısından bakmaya yabancı olu-
şumuzdan ve bunun yanı sıra elbet birde tarih kav-
ramından sadece öyküleri anlamamızdan kaynak-
lanan bir soru. Çünkü durum bunun tersi olsaydı,
o zaman soruyu da yukarıdakinden çok farklı ola-
rak şöyle sormamız gerekecekf: "Nasıl olurda Bü-
lent Ecevit bundan farklı davranabilir?"
Işin en hüzün verici yanlarından biri, bu bağlam-
da Sayın Bülent Ecevit'in de "Değiştim" diyerek
kendi hakkında yanılgıya düşmesidir.
Hayır. Sayın Bülent Ecevit degişmedi. Dün ne
idiyse, bugün de o olarak kaldı. Dillerden düşme-
yen "Karaoğlan. Efsanesi", kişisel efsanelerin na-
sıl doğduğu üzerınde kafa yormadan efsane tü-
retmeye meraklı bütün toplumlarda olduğu gibi,
bizim ortamımızda da yanılsamaların temelinde
yükselmişti. Bu yanılsamaları kısmen Sayın Ece-
vit'in kendisi, bir zamanlar gerçek karakterini bü-
yük bir başanyla perdeleyerek ve kendini olduğun-
dan farklı göstererek yaratmıştı. Yanılsamalann
öteki kaynağı ise doğrudan görünüşe aldanan kit-
lelerde yatıyordu.
Özellikle sıyasete atılmış kişilerin -dikkat edilir-
se "devlet adam/a/vn/n "demiyorum; çünkü Sayın
Ecevit, siyasi yaşamının hiçbir döneminde "dev-
let adamı" olamamıştır- karakterleri ıçin en yanıl-
maz ölçütlerden biri, iktidar olgusu karşısında ta-
kındıkları tavırdır. Bu gerçeği çıkış noktası aldığı-
mıztakdirde, Bülent Ecevit'in asıl karakterinin bu-
gün değil, fakat bundan yıllar önce, ilk başbakan-
lığı sırasında ortaya çıkmış olduğunu hemen gö-
rebıliriz. Bunun için iki basit soru sormamız bile ye-
terlidir.
Soru bir: Türk siyasi yaşamında, gece karanlık-
lannda uzak motel köşelerinde bakanlık vaadiyle
milletvekili ayartarak kabine kuran ve dolayısıyla
iktidara geçen ilklerden biri, Bülent Ecevit değil
midir?
Soru iki: Türk siyasi yaşamında Prof. Dr. Nec-
mettin Erbakan'la ilk koalisyonu yapan, dolayı-
sıyla da Sayın Erbakan'a ve partisine iktidar kapı-
lannı ilk kez açan sıyasinin adı da Bülent Ecevit
değil midir?
Bu soruların yanıtlannın bize sergilediği karak-
ter, iktidara uzanan yolda sözel olarak hertürlü ide-
alizmi sergileyen, muhalefette kaldığı sürece halk-
tan ve emekçi kitlelerden yana en ateşli söylem-
lerin savunuculuğunu yapan, ama iktidar kapısı-
nın önüne geldiği anda o kapıdan geçebilmek içın
herşeyi "içine sindirebilen", tipik bir politikacı ka-
rakteridir. Ve Sayın Ecevit de, kendimizi uyduruk
efsanelerin perdelerinden kurtanp yakın geçmişe
biraz nesnel baktığımızda hemen görebiieceği-
miz üzere, gerçekte hesaplarını hep ne pahasına
olursa olsun iktidar ilkesi üzerine kurmuş yüzler-
ce sıradan politıkacıdan biridir.
Sayın Ecevit'in geçmişte, çalışma bakanlığı sı-
rasında emekçilerden yana almış olduğu tavırla-
ra gelince, kabinedeki bir bakanlık ile Başbakan-
lık arasındaki büyük farkı unutmamak gerekir. Sı-
radan bir bakanlık, henüz iktidann kendisi değil-
dir. Karakter açısından belirleyici olan ise, her za-
man iktidann kendisidir.
Alıntılanmızı haftaya sürdüreceğiz.
e-posta: ahmetcemalsuperonline.com
acem20(a hotmail.com
Robtn VVHfiams'ın yeni rol
arkadaşı bir köpek
• Kültür Servisi - Robm Wilhams. 'Taxi Dog' (Taksi
Köpeği) adlı yeni bir fılmin hem yapımcılığını
üstlenecek hem de başrolünde oynayacak. Filmin
yönetmeni ise henüz belli değil. Senaryosu, çocuklar
için yazılmış resımli bir kitap sensine dayanan filmin
konusu New York'un caddelerinde geçiyor. Film,
su^dan bir sokak köpeği ile sıradan bir taksi
sürücüsünün bir dizi tuhaf olay sonucunda istemeye
istemeye girdiklen komik ılişkının öyküsünü anlatıyor.
Vengi kaçıpan tenorlara ceza
• Kültür Servisi - Operarun en popüler üçlüsü
Pavarotti, Carreras ve Domingo aleyhine Almanya'nm
Mannheim kentinde açılan 'sahtecilik' davalanndan
biri sonuçlandı. Dava sonunda Italyan tenor Luciano
Pavarotti, Almanya'da verdiği konserlerden elde ettiğı
gelirin bir kısmmı vergı olarak bu ülkede bu^kmaması
gerekçe gösterilerek para cezasına çarptınldı.
Pavarotti'nın meslektaşlan Placıdo Domingo ve Jose
Carreras aleyhine açılan davalar ise sürüyor.
Pavarotti'nin Alman Vergi Dairesi'ne yaklaşık 1 milyon
dolar, Carreras'nm ise yaklaşık 2 milyon dolar borcu
olduğu söyleniyor. Davaya konu olan konserlenn
düzenleyicisi Matthias Hoffmann ise daha önce
yargılanarak 12 milyon dolar tutannda vergi
kaçırmaktan beş yıl sekiz ay hapıs cezasına
çarptınlmıştı.
Veöat Türkafi Gendaş Küttür'de
• Kültür Servisi - Vedat Türkali'nın son anda basımı
durdurulan ve bu nedenle tartışmalı hale gelen 'Güven'
kitabı ve diğer eserleri Gendaş Kültür tarafından
yayımlanıyor. Türkali'nin Türk solunu, MlT'i, iç
çatışmalan, ülkede gerçekleşen tutuklamalan roman
kahramanlanyla işlediği "Güven', 1200 sayfa ve iki cilt
olarak on bin adet basılacak. Kitap ekim ayının
ortasında çıkacak.