25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18 EYLÜL 1999 CUMARTESİ HABERLER Demirele ziyaret • ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, dün Türkiye Muharip Gaziler Demeği Genel Başkanı Emekli Kurmay Albay Şinasi Can ve beraberindeki heyet ile görüştü. Şinasi Can, 19 Eylüİ'ün Atatürk'e gazilik unvanının verildigi gün olduğuna işaret etti. Çalışmalan hakkında bilgi veren Can, derneğin faaliyetlerini sürdürebilmesi için parasal yönden desteğe gereksinimleri olduğunu bildirdi. Sakarya \e Dumlupınar'da Atatürk ile birlikte savaşan, ancak 17 Ağustos'ta yaşamını kaybeden bir gazinin resminin armağan edilmesi üzerine Demirel, Atatürk'ün gösterdiği yolda olduklannı belirterek "Onun gösterdiği hedefe koşuyoruz" dedi. Deprem balık satışlarım da vurdu • İstanbul Haber Servisi - Yurttaşların deprem beklentisi nedeniyle korkudan evlerine girememesi, yemek ihtiyaçlannı dışanda karşılaması ve içkili lokantalara rağbetin azalması balık satışlannı geçen yıla oranla yüzde 50 azalttı. Satışlann düşmesinde fiyatlann da etkisi olduğunu kaydeden tstanbul Balık Satıcılan Odası Ikinci Başkanı Salim Yılmaz Subaşı. özellikle geçen sezon çok fazla olan ve bu yıl ümitlerini bağladıklan palamutun, yanlış avlanma nedeniyle azaldığını, bunun da fıyatlan etkıledığini belirtti. MHP değişiklik istiyop • ANKARA (Cumhuriyet Biirosu) - MHP. kılık kıyafet vönetmeliğini yeni öğretim döneminde de uygulamakta kararlı olan Yüksek Öğretim Kurumu"nu (YÖK) hükûmete bağımlı hale getirmek ıçin YÖK Başkanı'nın üçlü kararnameyle atanmasını öngören bir yasa önerisi hazırladı. YÖK Başkanı'nın atanmasında Cümhurbaşkanı'nı de\Te dışı bırakmayı amaçlayan öneride. "Clke eğitiminin bir bütün olduğu, bu ne^lenle sorumluluğun hükûmete aıt olması gerektiğı. ancak mevcut sistemde YÖK'ün hükûmete karşı \ sorumluluğu ve bağimhlığının son deîece sınırlı olduğu" vurgulandı. l Sigma' çelengi • İZjVIİR (AA) - İzmır"deki Ege Üniversitesi, Izmir Yüksek Teknolojı Enstitüsü ve Dokuz Eylül Üniversitesi matematık topluluklan üyesi matematıkçiler. Yunanistan'ın Izmir Konsolosluğu"na 'sıgma' harfinin işlendiği çelenk bıraktı. Izmirli matematikçiler, politika ne kadar iki ülkeyi uzaklaştırma çabası içinde olsa da doğanın iki ülkeyi birbirine yaklaştırdığını söylediler. Karalann değil. milletlerin yakınlaşmasını istediklerini belirten matematikçiler, "Bizler Izmirli matematikçiler olarak matematiğin evrenselhğinden hareketle, bu sıcak dayanışmanın bilımsel alanda da oluşup gelışmesini diliyoruz" dediler. TTB Başkanı Sayek, Sağlık Bakanlığı'nm henüz olayı kavrayamadığmı söyledi 'Depremzedeye kemoterapi flacı' • TTB Başkanı Füsun Sayek dün düzenlediği basın toplantısında deprem bölgesindeki halkın sağlıklı bannma koşullanna sahip olmadığına, bilinçli bir gıda rejimi bulunmadığına ve merkezdeki ilgisizliğin, programsızlığın olumsuz etkilerine dikkat çekti. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Türk Tabipler Birliği (TTB). Sağlık Bakanhğı'nın deprem bölgesinde yaşananlan henüz kavramadığını bildirdi. TTB, deprem bölgesindeki bir kentte ölen Özden Ozşahin adlı hemşirenin evine "Neden göreve geunediniz" içerikli bir yazı gönderildiğini bildirerek, tepki gösterdi. TTB. uyuz ve bit salginı uyansında bulundu. TTB Başkanı Füsun Sayek dün düzenlediği basın toplantısında deprem bölgesindeki halkın sağlıklı bannma koşullanna sahip olmadığına, bilinçli bir gıda rejimi bulunmadığına ve merkezdeki ilgisizliğin, programsızlığın olumsuz etkilerine dikkat çekti. 'Depremde ölen sağlık personeli göreve çağnldı' Sayek, bölgede ilk günden itibaren çalışan ve geçici görevle bölgeye gönderilen sağlık personelinin morale ihtiyacı olduğunu ama Sağlık Bakanlığf nın ölen sağlık çahşanından bile "Neden göreve getaıiyorsunuz" diye savunma istediğini söyledi. Alınan bilgiye göre, lzmıt'te II Sağlık Müdürlüğü, depremde yaşamını yitiren Özden Özşahin adlı hemşirenin evine, "neden göreve gelmediğine" ilişkin bir yazı gönderdi. Sayek, TTB'nin yetkililere daha önce de ilettiği. "bütün nüfusun sosyal güvenlik kapsamına alınması, her düzeyde sağlık hizmetinin ücretsiz verilmesi, 224 sayılı yasada öngörüien yerel ve merkezi kurullann toplantrya çağnlması ve gönfillü sağlık çaJışanlan üzerinden bir personel istihdamı yapmak üzere planbuna yapılması" konulannın neden gündeme getirilmedığini Sağlık Bakanlığı'na sordu. Sayek. MHP'li Osman Durmuş yönetimindeki Sağlık Bakanlığı'nm deprem sonrasında pratisyen hekimlerin TUS"un ertelenmesi istemine duyarsız kaldığını ancak Şef ve Şef Yardımcılığı Yönetmeliği'nde değişiklik yaparak "adamcıhk ve siyasi kayınmcıhk'" yaptığını belirtti. Sayek, Sağlık Bakanı Dunnuş'un "medya yoluyla iletişim kurmaktan yakındığınr anımsatarak, "Ama bizi buna mecbur edıyor* dedi. Sayek. bir gazetecinin "salgın tehlikesinin ne kadar yakın okJuğu" sorusuna, yıkanma olanağının sınırlı olduğu yerlerde "uyuz ve bWenme"nin arttığını, bunun da normal olduğunu söyledi. Sayek, aynca havalar soğudukça üst solunum enfeksiyonu sorunuyla karşılaşmayı beklediklerini belirtti. Depremin ilk günlerinde yurt içinden gönderilen ilaç yardımında bilinçsiz davranıldığını, son kullanma tarihi dolmuş veya dolmasma az kalmış hatta "kemoterapi" tedavisinde kullanılan ilaçlann gönderildiğini belirten Sayek, planlamada geç kalınması durumunda yeni sorunlarla karşılaşabileceklerini söyledi. Sayek, bölgedeki hastanelerin branşlaştığını, her hastanenin farklı hastalık ve rahatsızlıklan tedavi etmek üzere tahsıs edildiğini söyledi. İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN Cumhurbaşkanlığı Köşkü'ndeki baa saünaJnva işlemlerinde trilyonlukyolsuziukyapüğı iddia edi- kn Mali İşler Daire Başkanı Gülizar Baysal kayıplara kanşü... Not: Demirerin aile görüntüsü için, 16 Ağustos tarihli gazetelerde yayımlanan Çörtük'lü, Çağlar'h fotoğraf esas alınmışnr. 342 PKK'li pişmanlık için * başvurdu DİYARBAK1R (Cum- huriyet Bürosu) - Diyarba- kır 1 No'lu Devlet Güven- lik Mahkemesi'nde ölüm cezasına mahkûm edilen Şemdin ve Arif Sakık kar- deşlerin de aralannda bu- lunduğu 342 PKK'li TB- MM tarafindan geçen ay çıkanlan "Pişmanlık Vasa- sı"ndan yararlanmak için başvuru yaptı. Yaklaşık 5 yıldan bu ya- na Pişmanlık Yasası'nı bekleyen Doğu ve Güney- doğu Anadolu Bölgesi'nin çeşitli cezaevlerinde bulu- nan binin üzerindeki P- KK'li, geçen ayTBMM ta- rafindan çıkanlan yasadan yararlanmak için başvuru- lannı yapmaya başladı. Di- yarbakır ve Mardin ceza- evlerinden toplam 342 P- KK'li yasadan yararlan- mak için tçişleri Bakanlı- ğı'na dilekçe verdi. 342 P- KK'li arasında geçen ay- larda Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi'nce idam cezasına çarptınlan PKK'nin iki numaralı ada- mı"Parmaksız ZekT kod adlı Şemdin Sakık ile kar- deşi Arif Sakık da bulunu- yor. Içişleri Bakanlığı'naya- pılan başvurulann burada oluşturulan bir komisyon tarafindan değerlendirile- ceği ve yasadan yararlana- cak olanlann belirleneceği bildirildi. Yetkililer, Piş- manlık Yasasf ndan yarar- lanmak isteyen PKK'lile- rin sayısının artacağını söylediler. 'Din ve devlet aynlığı çağdaşbkbr' Teokratik devlet görüşünün kabul edilmesi laiklik değil, iki hukuklu, iki eğitimli, iki aileli, iki ekonomili, iki takvimli, iki saatli, kısası iki düşünlü devlet yaratılmâsı demektir MUSTAFA REŞİT KARAHASAN Yargıtay 13. Hukuk Dairesi Onursal Başkanı_ B in. birbirinden aynlması söz konusu olan devletle dinin tarihsel özelliklerini görmemek- te, öteki ise din dışı siyasal amaçlarla bunu ör- tülü tutmaktadır. Burada aynlmalan söz konu- su olan devlet ile din. Batı modelindeki ayn tutulan cismani ve ruhani otoriter niteliğinde değildir. Batı laiklik modelinden farklı olan yan, çağdaşlaşma devriminin değil, bitişik ikizler halindeki din-devlet bileşimini ayınna olmadan ne çağdaş devlet kurulabilir, ne de si- yasal olmayan bir din olabilir. O ancak teok- rasi olabilir. Bunun ne İslam ne de Osmanlı ge- leneğinde yen yoktur. Görülüyor ki teokratik devlet görüşü, çağdaşlaşma sürecine karşı son- radan ortaya çıkmış bir ideolojidir. Teokratik devlet görüşünün kabul edilmesi laiklik değil, iki hukuklu, iki eğitimli, iki aileli, iki ekono- mili, iki takvimli, iki saatli, kısası iki düşünlü devlet yaratılmâsı demektir. Önemle vurgula- mak gerekir ki. din devleti teokrasisine dönük her dinsel sayılan eylem bunda siyasal rejime karşı çevrilmiş bir siyasal eylem olur. Bundan ötürü, laiklik adına dinin özgürlüğü tezini yü- rüten akımlann çoğu dinsel olmaktan çıkıp si- yasal bir nitelik alır. Tarikatçılık biçiminde gö- zükenler de bunun sadece "yeralîr türüdür. (Berkes, a.g.e., Sh. 526 dv). Demokrasi oyunu Yurdumuzda karşı devrimciler, devrimi ala- şağı etmek, şenat getirmek için egemenliği ulustan almak, yeniden şeriata vermek için ör- gütlenmeyi demokrasinin gereği gibi göster- mişlerdir. İşte onlann düştükleri yanılgı budur. Hiçbir Hıristiyan demokratik parti, bu anlam- da karşı devrimci sayılmaz. cumhuriyete eş- deyişle halk egemenliğine karşı olmaz; olma- mıştır. Çünkü seçimle gelir, seçimle giderler, çoğulcu düzen aynı, egemenlik ulusta kalır, çok daha önemlisi şeriatı egemen kılmak için dıni kullanmayı asla düşünmezler. Önemle belirtelım ki, şeriatı getirmek iste- yenler u Madem ki demokrasi vardır; istemek ve istediğini yapmak. gerçekleştirmek hakkı var demektir. Seni ve demokrasiyi sevmryor ve istemhorum. Öylejse senden ve demokrasi- den kopmak hakkını \ardır, bu, gereğinde se- ni ve demokrasiyi imha etme serbestiiğme ka- dar gider. İşteşeriatçüarın demokrasiliği. bu te- ma üzerine dayanır. Dini. sivasal bir güç hali- ne getirip sivasav ı dinin emrinevermek ve böy- lecesenin demokrasinden kurtuhnak.Oysa bu en ilkel anlamıyla demokrasi değildir. Insanı, toplumu bir totalitaryanizmin, bir otoritarya- nizmin. yukandan gelen monolitik kalıbı içine almakür. Demokrasi, ulusal ve uluslararası hu- kukun yardımı ile kendini yaşatma önlemleri- ni almaya ce\-azverir (Prof. Dr. BahriSavcu De- mokrasiden Yararianma Hazıruğı, Cumhuri- yet gazetesi). Ulusal egemenlik kavramı. demokratik ya- pının temelidır. Demokratik düzen ise dinsel gerekleri egemen kılmayı amaçlayan şeriat dü- zeninin karşısıdır. Dinsel gereklere dayanan bir düzenleme demokratik olmaz. (Bülent Se- rim, Yanıtı Yüksek Mahkemeler Vermişti. 21.12.1996 tarihli Cumhuriyet gazetesi, Sh. 2). Atatürk, din duygulannı sömüren ve kötü- ye kullananlara karşı özgürlük adına gösteri- lecek hoşgörünün. topluma ne kadar pahahya mal olduğunu da Medeni Bilgiler'e ilişkin not- lannda apaçık ortaya koymuştur (Atatürk, Inan, Sh. 514). Atatürk. dinsel duygulan, kişisel ve siyasal amaçlarla sömürme ve kötüye kullanmanın toplumumuz için taşıdığı çok büyük tehlike>a her durumda açık seçik dile getirmiştir (Bkz. Söylev ve Demeçler. IV. Sh. 166/167, c.2, Sh. 63, 68/69. Söylev 518). Laikleşme süreci, devletin, bireylerin, din- sel kurumlann başkalanna karşı konınması hareketidir. Din, toplumsal, siyasal, ekono- mik, eğitsel, sanatsal kurum ve kurallan be- lirleyen bir konumda olamaz; toplumlar. bu alanlan bilimsel verilerin yardımıyla demok- ratik süreç içinde varacaklan değişmeye de açık uzlaşmalar yoluyla çözümleme gereğine inanmaktadıdar (Prof. Dr. Özer Özankaya, Toplum Bilimi, Sh. 458 vd). Laiklik, dine ilişkin inançlan bireylerin vic- danlanna bırakır. Şimdiye değin yapılan açıklamalar nesnel, bilimsel görüşlerdir. Türk öğretisinde, hemen hemen tüm ka>naaklar, Selçuk'un laiklik konu- sundaki görüşlerini doğrulamamaktadır. Laık- F urdumuzda karşı devrimciler, devrimi alaşağı etmek, şeriat getirmek için egemenliği ulustan almak, yeniden şeriata vermek için örgütlenmeyi demokrasinin gereği gibi göstermişlerdir. tşte onlann düştükleri yanılgı budur. Hiçbir Hıristiyan demokratik parti, bu anlamda karşı devrimci sayılmaz, cumhuriyete eşdeyişle halk egemenliğine karşı olmaz; olmamıştır. Kuranıkerim'de dünyevi işleri düzenleyen ayetler de vardır. Bu bağlamda günahlar için yaptınmlar da belirlenmiştir. Oysa bu hükümler günümüzde geniş ölçü- de pozitif hukukta tanımlanmış olan alan içi- ne girmektedir. Selçuk'un ileri sürdüğü an- lamda bir serbestliğin getirilmesinin doğura- cağı sonuç, kaçmılmaz olarak "çok hukukhı- Iuk"tur (Ergin, a.g.y.). Şunu da ekleyelim: Anglo-Sakson demok- rasilerinin, tarihlerinin hiçbir döneminde, mar- jinal küçük cemaatler dışmda "dini fanatizm" sorunlan olmamıştır (Ertuğrul Özkök, 9.9.1999 tarihli Hürriyet gazetesi. Sh. 23). Oysa, yurdumuz gerçeğinde. dinciler, ikti- dan değil. egemenliği istedikleri. Türkiyemi- zi "Darül Harp" alanı saydıklanndan, laik cumhuriyeti yıkmak için silaha sanlmakta as- la duraksama göstermezler. Onlar için demok- rasi amaç değil araçtır. O nedenle "takıj'ye'' yapmalan da sık sık gözlemlenir. Kurtuluş Savaşf nda Kuvayı Milliyeciler'e dış düşmanlar yanmda savaş açan dinciler de- ğil mi? Cumhuriyetin ilk yıllannda Kubilay'ı şehit eden, şeriat uğruna baş kaldıran onlar değil mi? Yurdumuzun birçok yerinde kanlı olaylar çıkaran. yakın tarihimızde 37 aydını- mını yapması yapaydır, temelsizdir. Devletin hukuİc devleti olması, hukuk üstünlüğünü de içerir. Bu iki kavrama yapay olarak başka baş- ka anlamlar yükleyen Selçuk, Anglo-Sakson anlayışı bağlamında devletin din işlerinden tü- müyle elini çekmesi gerektiği görüşüne ya- pay da olsa bir dayanak bulmak uğraşı içinde- dir. e) Anglo-Sakson' a gönül veren Selçuk, ona övgüler yağdınyor: Orada Anayasa Mahke- mesi, Yargıtay, Danıştay aynmına gıdilmemiş, hukuk birliği sağlanmıştır. Özel hukuk-kamu hukuku aynmı yoktur. Hukukumuzda çok eskıden beri özel hu- kuk-kamu hukuku ayınmı yer almıştır. Bugün adlî yargı yanında Anayasa yargısı, idari yar- gı, askeri yargı ayınmı hukukumuzun temeli- dır. Anayasa yargısı oluşup olgunlaşmış, ida- ri ve asken yargı kökleşmiş, böylece bu yar- gılar hukukumuza güç kazandırmıştır. Ana- yasa yargısı, idari yargı, askeri yargı da her sı- navdan yüzlerinin akıyla çıkmıştır. Bütün yar- gı katlannın birleştirilip tek bir yüksek mah- keme oluşturulması, yurdumuz gerçeğinde as- la kabul edilemez. Kimi olumsuzluklara kar- şm, yüksek mahkemeler. üzerlenne düşenleri yapmışlardır. Sorun, siyasılerin tutumundadır. i I 7 ransız usulü laik"i laikçilik sayıp Anglo-Sakson tarzı laikliği model gostermek de kaba bir ğ-j yutturmacadır. Laikliği Katoük Fransa kilisenin, Müslüman Türkiye şeriatın pençesinden kurtanp Â. benimsemişîerdir. Kilisenin devlete egemen olma hevesi bir "anakronizm" haline gelmişken 'Islam köktenciliği"nin fırsat bulur bulmaz başını kaldırdığı henüz bir gerçektir. laikçi a>Timı yapaydır, temelsizdir. Sami Selçuk kendisini bir deformasyona kaptınp belli çevTelerin etkisinde kalmıştır. Zaten kullandığı "argümanlan" da o çevrele- rin dillerine pelesenk etriklerı "zoria kurul- muş paraleüiklerden'' ibarettir. Bunlann fos- luğu o kadar anlatılmıştır ki (Toker, a.g.y. Sh. 16). "Fransız usulü laik"i laikçilik sayıp Anglo- Sakson tarzı laikliği model gostermek de ka- ba bir yutturmacadır. Laikliği Katolik Fransa kilisenin, Müslüman Türkiye şeriatın pençe- sinden kurtanp benimsemişîerdir. Kilisenin devlete egemen olma hevesi bir "anakronizm'' haline gelmişken "tslam köktenciliği''nin ftr- sat bulur bulmaz başını kaldırdığı henüz bir gerçektir. Yargıtay Başkanı ya da değil, Türkiye'de herkesin bilmesi gereken husus, cumhuriyetin temellerini tahrip etmek hak ve özgürlüğünün evrensel insan hak ve özgürlüklerine dahil edilmeyeceğidir. Zaten de dahil değildir (Toker, a.g.y, Sh. 16). Sami Selçuk'un bakışındaki en önemli aç- maz Anglo- Sakson ölçülerini Müslüman bir memleket için önermiş olmasıdır. Islamiyet, Hıristiyanlığın tersine. devlet-din ilişkisinin tanımlanmasında Anglo-Sakson ül- kelerinde yaşandığı biçimde kilise-devlet ay- nmına dayalı bir reformdan geçmiş değildir. Aynca Islamiyet kendi hukuk düzenini or- taya koymada Hıristiyanlığın çok daha ileri- sindedir. mızı Sıvas'ta yakan onlar değil mi? Osman- lı'da da yenileşme hareketlerine karşı çıkan, III. Selim'i öldüren, 31 Mart vakasını yaratan onlar değil mi? 'Gerçeklerl görmezden gellyor Bu tarihsel gerçekleri asla gözetmeyen Sel- çuk, devletin din alanından tamamen çekil- mesini, bu alanın cemaatlere-tarikatlara tama- men bırakılmasını istemekte ve de efelenerek, "ben koşul moşul dinlemem" (9.9.1999 tarih- li Cumhuriyet gazetesi Sh. 7) demektedir. c) Sami Selçuk'un laik cumhuriyetimizin örgütlenme bıçimini teokratik olarak nitele- mesi, hukuksal ve mantıksal temelden tümüy- le yoksundur. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kurulmasımn laikliğe aykın olmadığı Tanilli. Berkes' in yukanya alınan görüşleriy le de des- teklenmiş bulunmaktadır. "Teokrasi" deyimi, "Theos" ve "Chrates" köklerinden oluşup Theos sözcüğü Tann ve Chrates sözcüğü de iktidar demektir. Böylece teokrasi deyimi, iktidann Tann'ya ait bulun- duğu devlet ve hükümet biçiminin karşılığıdır (Prof. Dr. tlhan Arsel, Teokratik Devlet Anla- yışından Demokratik Devlet Anlayışına, Sh. 2). Türkiye laik cumhuriyetinde aslaböyle bir nitelik yoktur. Selçuk'un cumhuriyetimizi te- okratik olarak karalaması, güttüğü amaçla bağlantıhdır. d) Selçuk'un amacına varması için hukuk devleti ilkesi Hukukun Üstünlüğü ilkesi ayn- Yüksek mahkeme oluşturulup oraya baş- kan olmak tatlı bir hayaldir. f) Selçuk, hiç gereği yokken, 1982 .\naya- sası 'nı "gjçri meşru" ilan etmiştir. Oysa Türk Anayasa Hukuku'nda böyle bir niteleme yer almış değildir. Selçuk, bu anayasanın hiçlikle (butlanla) sakat olduğunu apaçık belirtmiş, ne var ki, ye- ni bir anayasayla yürürlükten kaldınlıncaya değin, ona uymayı yurttaşlık görevi saymıştır. Yeni bir anayasaya gereksinim olduğu gö- rüşü çok yay gındır. Yeni bir anayasa ıçin, Baş- bakan'm belirttiği üzere, şimdiki Meclis'in "kurucu mecBs" gibi çalışması yenne gerçek bir "kurucu mecüs" oluşturularak görev ona verilmelidir. Yüce Atatürk'ün kurduğu ve Meclis dışında kalan CHP'nin yanı sıra öbür partilerin, yargının, üniversitelerin, meslek ku- ruluşlannm, sendikalann, derneklerin, sivil toplum kuruluşlannın katılımlan da sağlana- rak oluşturulacak Kurucu Meclis'e çağdaş bir anayasa yapmak görevi verilmelidir. g) Sami Selçuk'un, yeni adalet yılı açış ko- nuşmasından sonra, TV'lere çıkıp kendini sa- vunması, yazılı basına açıklama yapması, Yar- gıtay'daki odasında heyetler kabul edip "be- yanadar" vermesinin yargı görevi ile hiçbir il- gisi bulunmadığı gün ışığı kadar açıktır. Yargıtay'm geçmişınde başkanlık odasında heyetler kabul edip, yargı sorunlanyla hiçbir ilgisi bulunmayan konularda Yargıtay başkan- lannın "beyanatvermeteri" uygulaması ve ge- leneği asla yoktur. Doğrusu da budur. Sami Selçuk, ıçine düştüğu olumsuz durumdan kur- tulma çabasında, hep Yargıtay başkanlık nite- liğini öne çıkarmış, ATO ve siyasal bir parti olan ÖDP başkan ve üyelerini, gazetecileri, Yargıtay binasındaki odasındakabul edip açık- lamalar yapmış, resim çektirmiş, resim ve açıklamalar gazetelere yansımıştır. (14.9.1999 tarihli Milliyet ve Hürriyet gazeteleri.) Böyle bir rutumun yargı işleriyle yakıdan uzaktan hiçbir ilgisi bulunmadığı çok açık bir gerçek- tir. Dlnde reform Istegl Çok daha önemlisi. Selçuk'un "Islâmiyet kendi kendini reforma mecburdur. tslâm. laik çağcıi demokrasinin gereklerine kendisini uy- durmak zorunda. Bu onlann sorunu. Buna is- ter reform deyin, ister ihtilâl. Türkhe'de.. di- nin de reforma ihtiyacı vardır..."' demesi (14.9.1999 tarihli Milliyet gazetesi), doğrusu şaşırtıcı bir tutumdur. Selçuk'un yeni adalet yılını açış konuşma- sında laiklik üzerine kişisel görüşlerini açık- larken, "Dinde reform ihtiyacı vardır" söyle- mine yer vermemesi anlamlıdır. "Islâmın b- ikligin çağcıl demokrasinin gereklerine kendi- ni uydurmakzorunda olduğunu". cübbesi ile Yargıtay Başkanı nitehği altında yaptığı ko- nuşmada dile getirseydi, belli çe\Telerin alkış ve övgüsü yerine o çevrelerin çok sert tepki- sini alacağını kestirdiği için böyle bir söylem- den kaçınmayı yeğlemiştir. Özetlersek, Selçuk'un açış konuşmasından sonraki evTede de sergilediği rutumun yargı görevi kapsamında, ele alınması asla olanak- lı değildir. Üstelik, bu tutumu ve söylemleri si- yasal görünümlüdür. h) Aşağıya aldığım alıntı, bir usta fotoğraf- çının çektiği Selçuk'a ait bir fotoğraftır: "_ Selçuk'un geçen hafta. adb' vıhn başlama- sı nedeniyle yaptığı konuşma. tam bir hukuk ve manbk karmaşası idL. adaiet mekanizma- sının sayısız sorunlan varken, bunian dile ge- tirme gereksinimi duymadan, bambaşka ko- nulan (bence) yanlış bir biçimde ele almak, herhakle Yargıtay Başkanı'run açış konuşma- smda" işi değildi. Eğer "vatandaş" Sami Selçuk olarak fikir- lerini dile getirse, beğenmesek de, hoşgörüy- le karşılayabilirdik. Fakat belirli bir makamın "dokunuİmazlıkzırhuıın'' ardına sığınarak ve demokrasiden yana olan herkesin ağzma birer parmak bal çalarak "çarpık'* birtakım görüş- leri dile getirmenin "aydîn namusu" ile hiçbir ilgisi yoktur. Kendini "Sokrates'in öğrencisi'' olarak ta- nunlayan sayuı Selçuk'la ilgili çok şey yazıl- dı, söylendi. Bunian yinelemek istemiyorum. Ama 33 yılhk bir öğretmen olarak "haH tav- nndan". oturuşundan, karşısındaki konuşur- ken dinleme biçiminden vd. kendimce bir de- ğerlendirme yaptım ve bir "not verdün". Faz- laaynntısına girmeden şukadannı söyleyeyim ki, bu not, çok kınk bir not. "GayrinKşru" bir anayasadan aldığı gayri- meşru yetkilerle, gayrimeşru bir Yargıtay'ın başında oturan Sayın Sami Selçuk'un, siyasal yaşamının bundan sonraki aşamalan için ba- şanlar diliyorum." (Toktamış Ateş, Bir Konuş- manın Düşündürdükleri, 14/9/ 1999 tarihli Cumhuriyet gazetesi, sh. 3) SÜRECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle