20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURfYET 8 AĞUSTOS 1999 PAZAR OLAYLAR VE GORUŞLER Cumhuriyet Okulu ADNAN BİNYAZAR E n son Cumhuriyet Dergi'de, İnci Asena'nın anılannda rastladım: Yetiştiği kûltürel ortarru anlatırken Asena da "Eve Cumhuriyet girerdi" diyor. Bırçok anıda hep Cumhuriyet adı geçer, kimse başka bir gazetenin adını verme gereksinimi duy- maz. Bir ailenin kûltürel ortamını yansıt- mak amacıyla yapılan böyle bir açıklama, bir özdeyiş değerindedir. Cumhuriyet, 75 yıllık yaşamında, YunusNadi'den bugün- kü en genç yazanna kadar, çağdaş kuşak- lann yetışmesınde bir "okul" görevini ye- rine getirdiği için bu güveni yaratmıştır. Türkiye Cumhuriyeti'nin temelini oymak isteyen erdemsizler çoğaldıkça, bu kanıu okulunun önemi daha iyi anlaşılıyor. Çafımız "okul" ka\Tamını da değiş- tirdi. Gerçekte. Atatürk'ün devimıyle. "genç beyinlereinsanuğa saygıyı, milletve yurtsevgisini, bağunsızükşererîni" ögret- mesi gereken okul, bir kültürleşmenin de- ğil, iş edinmenia meslek sahibi olmanın uygulama yeri haline geldi. Anaokulun- dan üniversiteye artık varlıklı kuruluşlar okul açıyor, kendi ışlerine yarayacak "in- sandan aleder" yetiştiriyorlar. Kafalan çemberleyen tek yönlü eğitim anlayışı. bu tutumun sonucudur. Geride bıraktığı- mız yûzyıllarda olduğu gibi eğitim ve öğ- retim neredeyse bir "efit" kesım yarat- manın aracı olacak. Sanınm belli kesim- lere çıkar sağlayacak bu gelişmeler, sos- yal patlama mayınının memelerini ateş- lemeye yol açacaktır. Kültürleşmenin bu kör ortamında, Cumhuriyet'ın yayımla- dıgı salı ve cuma kitaplan özlenen bir kültür ortamını yaşatma yönünden tek umut. Cumhuriyet yönetiminin gelişim aşa- malan gözden geçirilirse, neleri yitirdiği- miz. nelerin yıkılmasını önlediğimiz an- laşılır. 1940'lar, kûltürel kurumlaşmala- nn verimli yıllandır. Köy Enstitüleri, kla- siklerin yayımlanışı, ansiklopedi hazır- lıklan vb. girişimler, düşüncelerin eylem aşamalandır. Ne yazık ki 1950'lerin ba- şında dınsel eğitim yaygınlaşünlarak bu kültûrel yayılmanın önü kesilmiştir. Kla- sikler suçlanıp bir yana itilmiş, onlann yerini dinsel yayınlar ya da devletçe ka- yınlan kişilerin düzeysiz eserleri almış- tır. Ansiklopedilerin yayımı yavaşlatıl- mıştır. Köy Enstitüleri kapatılmış, orada okuma olanağı bulan çocuklara imam- hatiplerin yoiu açılmıştır. Bunun sonucu olarak eğitim-öğretim ya para babalannın ya da tankatçılann eli- ne bırakılmıştır. Böylece Tûrkiye'de çağ- daş anlamda yetişenlerin yerini okul bi- tirip iş alanlannı tekellerinde tutanlardol- durmuştur. Bunlar, öğrenim gördükleri ülkelerin kültürlerinden de, evrensel kül- tür alanlanndan da. ulusal kültürbirikim- lerinden de yoksundurlar. Şairin dediği gi- bi ülke "diptomab cahffler"ın işgaline uğ- ramıştır. Bu yüzden insanırruz mutsuz ve umutsuzdur. O güleç halkımızın yüzüne sanki tragedya maskeleri takılmış, sokak- larda gülen insan kalmamıştır. Giderek kâğıt tomanna dönüşen bir- çok gazetenin bulaşık tozundan süpürge- ye varan armağanlar vermesine karşılık Cumhuriyet'in kitap dağıtıp toplumu ay- dınlatması, insan varlığımıza beslediği inancmın sonucudur. Cumhuriyet, böyle bir etkinlikle cumhuriyetin ve laik Türki- ye'nin düşünsel koruyuculuğunu yapı- yor, çağdaş kuşaklann yetişmesine katkı- da bulunuyor. Özellikle salı kitaplanyla 1940'larda devletin başlattığı kültür ha- reketinin sorumluluğunu yüklenmiş olu- yor. Bir zamanlar işin içinde bulımduğum- dan, klasikleri yeniden yayımlamanın ne denli ciddı bir çalışmayı gerektırdiğıni biliyorum. 1978-1980 Ecevit hükümeti sırasında klasiklerin yeniden basımı söz konusuobnuş. biryandan Milli Eğitim Ba- kanlığı 'nın, bir yandan Kültür Bakanlı- ğı'nın çabalanyla bilim adamlan ve sa- natçılarca genış kapsamlı yayın listeleri hazırlanarak kimi kitaplann basımına bi- le geçılmiştı. Kitaplar daha uç verme aşamasında iken hükümet düşmüş, sonraki hükümet- ler, bu çağdaş gelişmenin önünü kesmiş- ti. Yalnızca bu yayınlann durdurulmasıy- la yetinilmemiş, kitaplıklar, düzeysiz din- sel eserlerle doldurulmuştur. Şimdi ise Milli Eğitim Bakanlığı, kitaplıklara dol- durduğu tarikatçı yayınlan ayıklamaya çalışıyor. Peki,onlanngençbeyinlerde yapüğı yı- kım nasıl onanlacak? Uzun birkûltürel gelişimin sonucu olan "yazT belleklere yerleşir, beyinlerde ken- dine sığınaklar arar. Onun için toplumu, her an bellek yitimine uğratan görüntü kültüründen, ancak yazının beyinleri et- kileyen gücü kurtaracaktır. Mayakovv kfye göre şiir, "beynin perdahJayıas''dır. Onun gibi yaa da yüreklerin, kafâlann ann- dıncısıdır; insanlık yolundaki savaşımın belleklerdeki izidir. Cumhuriyet, klasik- leri ve kültür tarihimizle ilgili kitaplan yayımlayarak topluma okuma alanlan açı- yor, insanı insan yapan bilgi kaynaklan- nı üretici hale getiriyor. Kitap fıyatlannın sürekli artması böy- le bir girişimi daha da önemli kılıyor. Bu kitaplann Milli Eğitim Bakanlığı'nın ya- yımladığı TebbgerDerpsi'ndeöğretmen ve öğrencilere önerilmesi ise olumlu bir gelişme sayılmalıdır. Umanm böyle gider, kitap raflan gericiliğin ve tarikatcılığın dü- zeysiz, çağdışı kitaplanndan kurtanlır. Klasik, değeri tarhşılmaz eserler bütü- nü demektir. Uzerinden çağlar geçiyor, her okunuşunda değişik duygularla. düşünce- lerle karşılaştınyorkişiyi. İnsan ancak ki- taplarla kendini var edebilir; yüzyıllann belleği haline gelmiş nesnel gerçeklerie doğayı yorumlama, olaylan değerlendir- me yetisi kazanabihr. Günümüzün sıcak olaylanna kitaplann yarattıfı o geniş açı- h görüşle baktığımızda, değerlendirme- lerimiz herkesinki gibi olmayacaktır. ör- neğin son haftalarda salı kitaplan arasın- da verilen Shakespeare'ın, Macbeth'inin, olaylara gerçeğın ışığını nasıl tuttuğunu bir düşünelım. Kitap boyunca, kralı öldüren eli kanlı Macbeth'e kin duyarken, birden onun şu sözlerinin sarsınbsını yaşanz: "Bu dler ne böyk?Ah gözferani oynyortar. Acaba bö- tünokvuıusiarusuyııeJknibtıkandaııte- mizler mi? Haytr, beOd de şu efim sonsoz cknizierikuıaçevirir.yefflrenkkriııibaş- tan başa kızüa bovar." Bu sözlerin ardın- dan. ister ıstemez katil Macbeth'ın iç de- rinliğindeki u insan"la karşılaşınz. O za- man kinlerin, öfkelerin yerini sağduyu alır. Aynca tutkulanndan annmış Mac- beth'in, şu sözleriyle bir erdem aşaması- na vardığını bile düşünebiliriz. "Yaşaya- cağnn kadar yaşadıın; ömrüm güze eriş- ti; knrumuş, sararmtş yapnüdarm yolu- nadûştü." Oç alma tutkusunun insana ne- lerdüşündürttüğünü de Lady Macbeth'in şu sözlerinden çıkıyoruz: "Çocukbüjüt- tüm; insanm meme verdiği yavnıya sev- gisi ne kadar sevecenükle doludur biüyo- nınv ama sizin bu iş için (krata öJdürme) içöğinizaııtgibi bir antiçmişoJsaydım, da- ha dişleri çıkmamtş ağnndan mememin başını çekerde onun beynini da^ürdım." İnsan kendini böyle tutkulara kaptınp kendi içinde öldürdükten sonra, Mac- beth'leryaşasa ne olur, yaşamasa ne olur?.. tskoçya Kralı Duncan'ın Macbeth ta- ranndan öldürülmesini içine sindireme- yen soylu Rosse ise sanki Türkiye'nin bu- nalunlannı dile getiriyor: "Ah zavalh ül- kem! Kendmi tanımaktan adeta korkııvor. O M atuunız değü. ancak mezarunız de- nir. Orada her şeyden habersizoiuıiardan başka gülümseyen yok; orada ahbr, inü- tik^göğüyırtana^avışlarsürüpgidjyon duyan yok fark edilmiyor bile. Büyük üzuDtükr, büyük kaygüar olmuş; öhım çanı çakrkeo kime dry« soran pek ofanu- yor; iyi insanlann ömrii başlanndaki çi- çeklerden öoce geçiyor; çiçekler sohna- danoolaröifiynf Kin kadar merhamet de toplumsal vic- danı sarsar. Bunun, tam tersi de... 112 sayfalık bir Shakespeare klasiğinin söy- ledığı bu! Klasikler bu tür insanlık hallerini göz- leyip yorumlama olanağı verdiği için in- sanın belleğinde düşünce okullan açıyor. Bu uygarhk okullannda, kişıliklen yokedıp insanlan beyinsız bir varlığa dönüştüren köle ruhlu imamlara yer yoktur. EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Yurttaş Olma Billnci Bugün size Atatürk'ten birkaç alıntı yapmak istiyorum. 'YurttaşlıkBilgileri', bir zamanlar okul- larda yurtbilgisi dersinde okutulurdu. Nice süre- dir kaldınldı. Nedenini sorarsanız, çağdışı kafalı- lar hiç hoşlanmadılar Atatürk'ün Türk ulusuna öğ- retmek istediği yurttaşlık bilgilerinden... Bakın, Atatürk Türk ulusunu nasıl tanımlamış: 'Türkiye Curnhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk ulusu denir." Türk ulusu din, ırk, soy birliğine dayanmaz; önemli olan düşünüşü, benimseyişi, katılımı ile Türk olma bılincidir. "Ne mutlu Türküm diyene" özdeyişinde de aynı anlam yok mu? Atatürk bakın ne diyor: "Din birliğinin de bir ulusun kunıluşunda etkili olduğunu söyleyenler vardır. Ne var ki biz, bizim gözümüzün önündeki Türk ulusu tablosunda bu- nun tersini görmekteyiz. Bu dini benimsemeden önce de Türkler büyük bir ulus idi. Bu dini benim- sedikten sonra bu din, ne Araplann, ne aynı din- de bulunan Iranlılann ne de Mısırfılann ve başka- lannın Türklerle birieşip bir ulus oluşturmalanna yol açtı! Tersine, Türk ulusunun ulusal bağlannı gevşetti; ulusal duygulannı, ulusal coşkusunu uyuşturdu. Bu çokdoğaldı. Çünkü MuhammedVn kurduğu din, ulusallıklann üstünde yaygın birüm- met politikası amacı güdüyordu." Atatürk'ün ulusallık ve din arasındaki aynmı be- lirten sözleri bugün de önemini koruyor... Bakın, sekiz yıllık zorunlu kesintisiz ögretimi yıkmak, ta- til aylarında çocuklara Arapça öğretmek, hafızlık derslerini uygulamak günün konusu. Kısa sürede sekiz yıllık eğıtimi kendi istedikleri biçime sokacak- laıi Türk çocuklannı Atatürk'ün özledigi Türk ol- mak bilincinden uzaklaştıracaklar! Oysa Atatürk bu konuda ne diyor "...Türkler Tann'ya ulusal dilinde değil, Tan- n'nın Arap boylanna gönderdiği Arapça kitapla ibadet ve duada bulunacaklardı. Arapça öğren- medikçe, Tann'ya ne dediğini bilmeyecektir. Bu durum karşısında Türk ulusu, birçok yüzyıllar bo- yunca ne yaptığını, ne yapacağını bilmeksizin, adeta bir sözcüğünün anlamını bile anlamadan, Kuran'ı ezberteyip beyni sulanmış hafızlara dön- düler. Başlanna geçmiş olan hırslı ve zorba hü- kümdariann Türk ulusunca ne olduğu, kim oldu- ğu belirsiz, ağzıyla ateş ve azap saçan cahil ho- calaria, korkunç birkaranlık ve kanşıklık yumağı- na dönüşen dini, kendi kapalı tutkulanna ve po- litikalanna alet ettiler." Atatürk'ün, Prof. Afetinan'a dikte ederek yaz- dırdığı 'Vatandaş İçin Medeni Bilgiler' ancak Çağ- daş Yayınlar arasında bulunabilmektedir. Milli Eği- tim Bakanlığı bu kitabın yeni baskılarını yapmıyor, okullarda ders kitabı, hiç değilse yardımcı ders ki- tabı olarak bile okutturmuyor. "... kendilerinden önce ölenlerin ahiretteki mut- luluklannı düşünerekya da bir an önce ölmeyidua ederek ahirete kavuşmayı öğütleyen böyle bir din duygusu" ile mi yetiştireceğiz geleceğin kuşakla- nnı? Ikibinli yıllarda! Atatürk'ün sesine ne zaman değer vereceğiz, nezaman?.. Şu Dünyadan Gitmeden... çağdaş tûrkçe edebiyatta gfiçlfi soluklar... TALİP APAYDIN Her akşam üstü odama çekilip müzik dinliyorum. Kitap okuyorum. Evrensel müziğin en ünlü yapıtla- nnı; en büyük bestecilerin, en ünlü orkestralann ve seçkın virtüözlerin seslendırdıği yapıtlardan oluşan yüzlerce disket ve kasetler elimın altında. Döne dö- ne dinliyorum. Kimilenni o kadar çok chnledım ki, arhk ezberledim. Yapıtlann iç evrenine girdim. Ola- ğanüstü zevk alıyorum. Zaman zaman gözlerim ya- şanyor, kendi kendime aglıyorum. Şu insanoğlu ses- lerle ne güzel dünyalaryaratmış? Pek çogumuz gün- lük yaşamın hayhuyu içmde bu güzelliklerden yok- sunlar. duygulanmamın bir nedenı de bu oluyor. Son gözdelerimden biri Beethoven'ın üçüncü pi- yano konçertosu; Sergd Uruvayev çalıyor. ama na- sıl... Bu güzel yapıt, bundan daha güzel çahnabilir mi, aklım almıyor. Olaganüstü bir ses evreni. İnsan hücrelerine kadar titriyor. Birbaşkası MgdKflinedy'nınseslerKJırdıgıElg«r'm keman konçertosu. Yine aynı yargıya vanyorum, bu zor yapıt herhalde bundan daha güzel calınamaz. Korkunç bir virtüözite. Şu insanoğlu neler yaratmış, ne büyük başanlara imza atmış. Bunlardan habersiz yaşamak, şanssızlığın ta kendisi... Şu dünyadan git- meden önce... Son günlerde böyle bir düşünceye ta- kıldım. Yazlık sitemızde benden yaşlı, genç nice dostlan yitirdik. En yaşlılardan birisi olarak ben kal- dım. Artık sıram geldi diyorum. Dostovevskvinin dediği gibi daha fazla yaşamak haksızlık, hatta hır- sızlık. Büyük yazar öyle diyor. altmıştan fazla yaşa- yanlan suçluyor. "BendeaHmışımıgECtim ve vicdan azabiçekiyonını'' diyor. Gerçi o dönemde altmış yaş ömrün son sının imiş. Bugün bıraz daha uzadı. Ney- se, ayn bir konu... Şu dünyadan gitmeden önce in- sanlara, özellikle gençlere birsözüm var Sanatsal et- kınliklerden kendınizi neden uzak tutuyorsunuz, ne hakla? Yaşamı çok daha anlamlı kılan, güzelleştıren sanat yapıtlanndan neden uzak kahyorsunuz? Bomboş uğraşlarla didinip dururken nice güzel- liklerden uzak yaşıyorsunuz. Kupkuru kalıplar ara- sında bunalıyorsunuz. Okuma fırsan bulamayan ke- simler ayn; okuyanlara da yanlış ve yetersiz eğitim, gereği gibi sanatsal bir beğeni kazandıramıyor. He- le son yıllarda artık sanat egitimine hiç önem veril- mıyor. Nice okumuş, üniversite bitırmiş arkadaşlar tanıyorum, sanatın hiçbir dalından haberleri yok. Zevk almıyoıiar. Ne büyük yazın yapıtlannı okumuşlar, ne evren- sel müziği tanıyorlar... Ne resimle, tiyatroyla ilgile- niyorlar. Okul İcitaplannı devirip sınıf geçelım, dip- lomayı alalım, bir işe yerieşip para kazanalım... Tek amaç bu olup çıkmış. Ama kupkuru bir yaşam değil mi bu? Poliökada, bürokrasıde, iş dünyasında her gün görüyonız böylelenni. Aydın demeye insanın dili varmryor. Kültüraltyapılan olmadığı için biryerege- lince kişilikleri nasıl da aksıyor, sıntıyor. Yanlış üs- tüne yanlış yapıyoriar. Hiçbiri vardıklan yerin ada- mı degiller. Gereğı gibi beslenmemışler, düşünme- mışler. Kışiliklennde bağışlanmazboşluklarkalmış. Böylelerinin elıne yetkiler geçince ne büyük hatalar yapıyoriar, her gün görüyonız. Sanat; insanı katılık- lardan, ilkelliklerden kurtanr, olgunlaşbnr. Dünyagö- rüşünü, toptum sorunlanna bakışını genişletir. Bunlar yüzyıllardır kanıtlanmış gerçekler. Özellikle düşünsel yanı agır bastığı için; şiir, öy- kü, roman, yazın kitaplan, aydın olmanın temelidir Bunlardan yoksun yaşamak, acınası bir yetersizlik- tir. Dünyada ne güzel kitaplar yazılmış, yazılıyor. Ne büyük sanat yapıtlan yaranlnuş, çogu kişi ayı- nmında değil. Kendi küçük dünyalannda, küçücük sorunlann içinde çırpınır, dururlar Çağdaş insanın ulaşnğı kültür düzeyinden habersiz yaşarlar. Başan sandıklan kimi edımlerinde hep bir yetersizlik, te- melsizlık yatar. Gün gelir, aa biçimde düş kınklığına uğrarlar. tn- sanı insan yapan dflşünsel değerierden yoksun kal- mak, gerçek bir şanssızhktır. Bu gerçeğı ınsanlan- mıza, özellikle gençlerimıze nasıl anlatmalı? HANNEL PENCERE Tam Ufüttük... Osmanlı, yabancı şirketlere imtiyaz üstüne im- tiyaz vermişti... , Battı. Ya Cumhuriyet ne yaptı?.. Siz kısaak Atatürk dönemine bakmayn!.. 1954te üç Amerikalı'yı mühürlü mumla çağırdık: Mister RandaH.. Mister Max Ball.. Mister Ery.. Üç yasa hazıriadılar: Mister Randall 'Yabancı Sermaye Yasası'rn dü- zeniedi.. Mister Max Ball 'Petrol Yasası'n\ düzenledi.. Mister Ely 'Maden Yasası'ru düzenledi.. Bizim ünlü politikacılar şıkır şıkır oynuyorlar, yer- li sermaye kodamanlan göbek atıyortardı: - Oh.. Dolahar geliyor.. Eh, Amerikalı özei adamını yollamış; senin ülken- deki yabancı sermaye yasalannı istediği gibi dü- zenlemiş; Demokrat Parti iktidanyla memlekette 'istikrar' var; yabancı sermaye gelmez mi?.. Gelmedi. • 1954 yıjında Demokrat Partili ağır toplardan Himmet Ölçmen çok coşkuluydu; Meclis kürsü- sünden: "- Arkadaşlar" diyordu, "yabancı sermaye ge- lecek, İş Kanunu'nu değiştirip 8 saatlik iş hayatı- nı 24 saate çıkaracağız..." Antalya milletvekili Burhanettin Onat sevincin- den neredeyse kafayı yemişti: "- Arkadaşlar" diyordu, "yabancı sermaye bir müstemlekeye (sömürgeye) girdiği zaman dahigö- rülmüştür ki, hiçbir şey yapmamışsa bile, hayat seviyesini, standardını yükseltmiştir." Meraklısı, o dönemdeki Meclis tutanaklanna bir göz atarsa, bugünkü 'Tahkimciler'e rahmet oku- tan inciler derleyebilir. Bugünkü taze incilerin en büyüklerini de devtetin en yüksek koltutdannda otu- ranlar fütursuz dile getirebiliyorlar: "- Sınırda bekleyen 60 milyar doiar var, tahkim yasası çıktı mı gelecek!.." • Ulusdevletökjü.. Sanki Fransa yok, Rusya yok, Amerika yok, Çin yok, Arjantin yok, Macaristan yok, Isveç yok; yer- yüzü siyasal haritasından devletler silinmiş gibi bhr uçukluk ortalığı sardı; "kendimize sahip çıkalım" diyen herkes dinozor sayılıyor, "gelsin eJoğlu bizi kurtarsın" diyeyırtınıyoruz. Kamu hizmetlerini dev- let yapamryor; tahkimi yasalaştırdın mı, etoğlu ge- lecek, senin kara kaşın kara gözün uğruna serma- ye dökecek, ülkeyi 'bal dökyala' yapacak... Osmanlı'yı neden kurtarmadı eioğlu?.. Cumhu- riyeti neden kurtarsın?.. Üşüttükmü biz?.. • Maarff Nazın Haşim Paşa'nın "Şumekteplerol- masa maarifi ne güzel idare ederdim " dediği söy- lenir; biz şu devleti ortadan kaldınrsak, bu ülkeyi çok iyi idare edeceğiz?.. Kestirmeden gidelim; çagdaşltğın sonu yok!.. Tah- kim de para etmez!.. Devletimizi toptan yabancı. şirketlere ihale edelim; "yap, işlet, devret" mode-, li üzerine bizi ele alsınlar; yönetsinler, çekip çevir- sinler, hepimizi adam etsinler... Biz bu ülkeyi yönetemiyoruz, gelsin eloğJu yö- netsin, tezelden Türkiye'yi ihaleye çıkaralım da brtsin şu kavga!.. Yabancı medyaya ilan verelim: "Satılık Cumhuriyet!.." îyi yazarlar, ülkelerini yarınlara hazırlar... "Yazma Seminerlerimiıe" bu yıl da 30 Eylül 1999 tarihinden itibaren devam ediyoruz. • Yazmaya Hazırlık Semineri • Uygulamah Yazarlık Semineri • Felsefeye Giriş - Felsefe Yazın İlişkisi • Sinema Tarihi ve Senaryo Yazma Teknikleri • Toplum Önünde Söz Sojleme Semineri • Radyo-TV Metin Yazarhğı Semineri Düşündüklerinizi yazı ile doğru ve güzel bir biçimde aktarma yeteneğinizi geliştirmek, her biri kendi alanında deneyimli eğitimcilerle metinler arasında meraklı bir yolculuğa çıkmak istiyorsanız, seminerlerimizle ilgili daha geniş bilgiyi Vakfımızdan edinebilirsiniz. Son başvunı tarihi 17 Eylül 1999'dur. ARAŞTIRMACI ^ T E C İ U K Tvis CsMcsı N«: 14 HS4t KlılkMm ANKAKA Tıl: (»312i 417 77î«pkı Fatı. (»312)417 57 4* «.orf.tr GELİBOLU ASLİYE HUKUK MAHKEMESt'NDEN EsasNo: 1997/177 Davacı Orman Genel Müdürlüğü'nü temsilen Geli- bolu Orman Bölge Şefliği tarafindan davalı Gülay Yav- rucak ve Mesut Yavrucak hakkında açılan tapu iptali da- vasınm yapılmakta olan duruşmasında: Davalılar adına yapılan duruşma günü tebligı kendi- lerine tebliğ edilememiş olup yapılan adres araştırması- na verilen cevapta tanınmadıklan bildirilmiş olmakla; Davalılar Gülay Yavrucak ve Mesut Yavrucak'ın 13./10.1999 günü Gelibolu Asliye Hukuk Mahkemesi duruşma salonunda hazır bulunması, gelmediği takdır- de davanın yokluğunda sonuçlanacağı hususu ilanen tebliğ olunur. Basın: 35731
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle