19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYTA CUMHURİYET 6 AĞUSTOS 1999 CUMA OLAYLAR VE GORUŞLER Fransız Ihtilâli ve Mustafa Kemal Nurer UĞURLU 1 789 Fransız İhtilâli, dünya ta- rihinde bir dönûm noktası ol- muştur. Bu büyük ihtilâl. ay- nı zamanda Yeniçağ'ın sonu Yakınçağ'ınbaşlangıcı sayıl- mıştır. Bu çok önemli ve kanlı ihtilâl, dün- yada yenı bir dönemin açılmasına, öz- gürliik ve eşitfikanlayışı içinde yeni bir devlet rejiminin dogmasına, toplumsal düzeni temelinden değiştiren birtakım yeni düşüncelerin gelişmesine, demok- rasi \e miUiyetçilik gibi ilkelerin yayıl- masına yol açmıştır. Her yönden çok önemli bir olay olan Fransız İhtilâli, bü- tün dünya devletlerine yayıldığı gıbı Os- manh İmparatorluğu'nu da etkılemış- tir. Ihtilâlın sonunda ortaya çıkan miBi- yetçiHk, eşitlik, özgürlük ve adalet gibi hak ve düşünceler Osmanlı lmparator- luğu'na da yansımış, özellikle genç Os- manlı aydınlan arasında büyük ilgi gör- müş, yaygınlık kazanmıştır. Örice Tanzimat hareketi başlamış (1839), bu hareketle padişahın mutlak hak ve yetkileri yasayla düzenknmiş; ya- sa gücünün padişahtan üstûn olduğu il- kesi kabul edilmiştir. Zamanla Osman- lı Imparatorluğu'ndadameşnıtiyetilân edilmiş (1876), Avrupa devletlerinde olduğu gibi meşrutiyet yönetimine ge- çilmiştir. Devrimci ve ilerici bir subay olan Mustafa Kemal'in de düşünce ve ey- lemlenne 1789 Fransız İhtilâli'nin bü- yük etkisi ve katkısı olduğu bilinmek- tedir. Bunun en önemli kanıtı da, onun. büyük Fransız thtilâli üzerindeki çeşit- li göruş ve değerlendirmeleri ile Tûrk Devrimi'nin bu büyük ihtilâlin açtığı yolda kendine özgü yapı ve nitelikte ge- lişmekte olduğunu belirtmesidir. Mus- tafa Kemal'in Kurtuluş Savaşı yıllann- da Fransız thtilâli'nin yıldönümü kutla- malan nedeniyle 14 Temmuz 1922'de Ankara'daki Fransız Sefarethanesi'nde düzenlenen törene katılması ve bu bü- yük ihtilâlle ilgili olarak birkonuşmayap- ması bunun en ilgi çekici örneğidir. Bu konuşmasında Fransız IhtUâli'ne verdi- ği büyük önemi ve değen belirten Mus- tafa Kemal,"Fransızmiuetinin 14 Tem- muz milli bayramL biraz da ruhunda hürriyet ve tstiklâl aşkını taşıyan bütün miUederin bayram»dır" dıyerek sözle- rini bu büyük ihtilâlin 'üç aşamalı" bir değerlendirmesini yaparak şöyle sür- dürmüştür: "Efendiler, ihtilâOerin başlıca üç sebe- bi vardır. Birinci sebebi hürriyetsizliktir. Halkarasında imtiyaziı muanietevi, halk- lanna karşı vaki müdahaJeyi mesaisinin takdir edilmemesini hoş karşılamaz. tkinci sebebi, iktisadî bünyede görürüz. Sefalet ve mahrumiyet aile geçimstdik- lerinin ve fertlerin havata karşı muka- vemetlerinin tahribi demektir. lnsanlar buna da tahammül edemezler. Üçüncü âmili, idaresizükte, halka karşı yapdan muametede aramak lâzımdır. Hükümet olarak klareedenlerin yüklendiği ağır va- zifelerin suiistimali bunu icap ettirecek- tir. tşte bütün bu âmiller ihtflâl yaraür. Efendiler, herhangi bir şahıs, bir mil- letiihtilâksevkedebair.FakatihtflâUma- letin hakikî hedefine tcvcih \ e isal ancak bütün milktin alâkası sayesinde müm- kündür. O zaman milletin iradesini milli mec- Bsler ifade eder. Ve bidayette bsyan ve ih- tîlâl sekhnde görülen hareket yerini in- kılâba terk eder. Fransa thtilâli de bu saf- halardan geçmiş ve milletin ma'şeri vk- danında yerieşmiştir. Onun için âlenv şumül olmuştur. Efendiler, tşte bugün 1789 Temmu- zu'nun 14'üncûgününüburadates'k) «i- yoruz ve Fransızlann millî ba>Tamı ot- duğu kadar, henüz hürriyetlerine ka- vusmamış milletlerin de sevinecekleri birgündür."(Atatürk'ün Söylev ve De- meçleri, Ankara 1959) Mustafa Kemal'in bu ilgi çekici ko- nuşmasında çok yerinde vurguladıgı gi- bi, Fransız İhtilâli, ıdeolojisinin siyasal ve toplumsal alanlardaki etkileri açısm- dan birbirleriyle uzlaşmaz gibi görünen iki yanı. •özgürlükveeşi*öv? ilkesi ile 'ulu- sal bağunscdık' elverişli bir ortam bul- muş ve bu ortam zamanla bütün dünya uluslannı etkilemiştir. Mustafa Kemal'in. aynca bu konuş- masında, 'özgürlük ve bağunsızuk' an- layışının kökeninde 1789 Fransız thtilâ- li'nin yattığını da açıkça görebiliriz. Bu konuda Prof. Dr. Şerafettin Turan şun- lan yazmıştır "OnunTürk Kurtuluş Sa- vaşı ile Fransız İhtilâli arasında kurdu- ğu ilişkrvi ve Türk bağunsızhk hareke- tinin sömürgeci devletlerin yönetimi al- ünda bulunan Asya ve Afrika ülkeleri- nin ulusal bağımsizlıklan için ilk büyük ömek olacagı hakkındaki inancııu, hiç yorumayer bırakmayacak açıkhkta gös- termektedir." (Atatürk'ün Düşünce Ya- pısını Etkileyen Olaylar, Düşünürler, Kitaplar, Ankara 1982) Mustafa KemaLTürkhe Cumhuriye- ti'nı kurduktan, ilk Cumhurbaşkaruol- duktan ve kimi reform hareketlerine başladıktan sonra. Le Matin gazetesi muhabirine verdiği demecinde de 1789 Fransız thtilâli'nin Türkler için taşıdı- ğı önemi bir kere daha vurgulamış ve Tûrk Devrûni ile olan ilişkisini şöyle açıklamıştır "Fransa İhtilâli bütün ci- hana hürriyetfikrini nefhey lemiştir (yay- mıstır) ve bu fikrin hâlen esas ve men- baı bulunmaktadır. Fakat o tarihten be- ri beşeriyet terakki etmiştir. Türk de- mokrasisi, Fransız thtilâli'nin açtığı yo- lu takip etmiş, lâkin kendisine has vasf- ı mümeyizJe inkişaf ermiştir. Zira her mifflet inkılâbınıiçtimaîmuhitin tazyikat ve ihtiyacına tâbi oian hal \e vaziyette ve bu ihtilâl ve inkdâbın zaman-ı vukuuna göreyapar" (Hâkimiyet-i Millîye gaze- tesi, Ankara 8 Mart 1928) Hiç kuşkusuz, Anadolu İhtilâli'nin önderi Mustafa Kemal, zamanın Batı basınımn da çok yerinde belirttiği gibi, 'O, ne istediğini bilen bir ihtilâkidir.' Onun için Mustafa Kemal'in Fransız İhtilâli'nden esinlenmesi ve ona daya- narak. 'kendi döneminin koşullanna ve ulusalgereklerine uygun bir devrimin ku- ramcısı ve uvgulayıcısı olması', 1789 Fransız İhtilâli'ne yol açan düşünceleri ve siyasal akımlan çok iyi bilmesi ve ken- dini 'özgürlük vebağımsızhk' gibi temel kavTamlarla özdeş kılmasıdır. Türk Dev- rimi'nin ana çizgilerini ve köklü yansı- malannı Fransız İhtilâli'nde görmek, Mustafa Kemal'in de belirttiği gibi, ye- rinde bir tarihsel yaklaşımdır. Çünkü o. çok az ihtilâlci gibi, Türk Devrimi'nin hazırhk aşamasını, oluşu- munu ve gelişımini bir ihtilâl geleneği- ne bağlamıştır ki, bu sağlam gelenek de 1789 Fransız thtilâli'nden başkası de- ğildir. ARADABİR MıAsine HEIİMOGLU \AVXJZ "İstanbuluşma" Insan, Istanbul'la her gün yeniden buluşabilir ve her buluşmada da yeni baştan yenilenebilir. Işte bir- kaç "İstanbuluşma." Sultanahmet'teki Türk ve Islam Eserleri Müze- si'nde 15-19. Yüzyıl Osmanlı-Polonya ilişkilerini konu alan "Savaş ve Banş" sergisi yer alıyor. 382 parça yaprtın yer aldığı bu sergi, 1683'ten beri Po- lonya'daki 26 müze, arşıv, kilise ve kütüphaneler- de bulunan eserterden seçilmtş. Serginin en göz alıcı objelerinden ikisini ise dev boyutlu, işlemeli birsuttan çadınyla Mihrimah Sul- tan'ın portresi oluşturuyor. Serginin girişinde yer alan açıklama ise görkemli tarihlere sahip bu iki ül- kenin arasındaki dostluk bağlannın çokeskilere da- yandığını gösteriyor. Polonya 1795'te Avusturya, Prusya, Rusya ara- sında paylaşıhr ve böylece Polonya-ütvanya Cum- huriyeti son bulur. Bu yok oluşu, bu trajik sonu Os- manlı devleti kabul etmez ve bu kabullenmeyişi de çok diplomatik bir dille şöyle anlatır Sultan, için- de bu paylaşımcı devletlerin elçilerinin de bulun- duğu, yabancı elçileri kabul töreninde "Lehistan e/- çisi yok mudur" diye sorar. Saray protokol görev- lisi de önceden hazırianan senaryo gereği bu so- ruyu şöyle yanıtlar: "Sultanım, Lehistan Elçisi yol- dadır, ancak çok önemli engelleryüzünden gecik- miştir." Bugün bu sergiyle yüzyıllar ötesinden bi- ze ulaşan Lehistan Elçisi hoşgeldiniz. Üç ay açık kalacak bu görkemli tarih ve sanat elçisi sanırım birçok insanımızla buluşacak, buluşmalı da. Sergiye emek veren sevgili dost Polonya Üniver- srtesi Türkoloji Bölümü Başkanı Prof. Tadeusz Majda'yı ve yine çok sevgili Polonya Büyükelçisi Miroslavv Palasz'ı kutlamak gerekir elbette. • • • Orhan Veli'yle adı hep yan yana anılan Nahrt Ha- nım'ın Sıraselviler'deki evine gidip onunla söyleş- mek ve Orhan Veli'nin nezaketini, Nahit Hanim'ın ayağı kırıldığında sabaha kadar yanında oturup ona nasıl kitap okuduğunu yorgun gözlerinde be- liren sevinç ışıklanyla anımsayıp anlatmasını din- lemek de çok güzel bir başka "İstanbuluşma" el- bette. *•• Kimi akşamüstleri Kule kahvede oturup Galata Kulesi'nin çevresini bozulmaktan kurtaımak için ti- yatro sanatçısı Gülsen Tuncer'le sinema yönet- meni Engin Ayça'nın kendileri gibi öteki bazı sa- natçılarla birlikte usuldan usuldan ama yürekten ve içten uğraşlannı sevgiyle izlemek ve onlann sıcak dostluk duygulannı paylaşmak da yine bu güzel bu- luşmalardan bir başkası. Istanbul'da yaşamak ve hemen her gün onunla yeni baştan buluşmak başlı başına bir sanat sanı- nm. Dahanice "lstanbuluşma"\ara... MÜDAFAA-İ HUKUK DERCİSİ 12. sayı çıktı l. Yıh Gende Bıraknken - Niçın "Mûda&hi Hutuk"" * • • Prof. Dr. Iml C m AŞKUN: Cumhımyet'in Tcmelı, Atatûrkçû Dûşûnce; Erc»D BAYSAL: Yaasuı.Cızgı). Nejıt BİRDOĞA.N: PızarcıVın Kûrt Alevı A^ıretlen Atatûtk'ûn Yamnd», Dr. \k> COŞKl N: Ftthullahçılara ve Benzeriennın En Gûçlû Silahı. Eğıtım. M. Emin DEĞER: Takıy>e Nasıl Içtenlıge dönûşûr ya da Eccvn Nasıl FnhulhAçı Olur?. Prof. Dr. Cihu Dl'RA: Yolsuzluk Üzame TanbCaı Derskr: Selma ERD\L: Otuz Yıllüc Anımsama (Şıır): ÖmCT GÛNGÖR: Tahknn Antlaşması Kas«çı Efendı (Çupt. HÜKJUI KAR-V: S«çım Sıstemımız - Temsıkte Adaletsızlik; Erdojsn KARABIYIK: Ataturtc B«gama Kö>lûlenmn MınlaniKİaıı Opûyor (Şnr); Dr. Op. Mnufler KLLLIK: ilm vc Insan. l |«r PA.MÜK: Mürtecı AtatüA(Çızgıl, Hısaıı ŞtMŞEK: Hele Bakm Kel Yunatı'ıDur Dcym Vatanmı Kurtardı Atam (Şıir); S. T-: Olfcrva Yakalananlar. Su Alp TİCİN: Saıd Nurâ. Felhullah Güloı ve Ötekıler Scyfettin TUUUN: Basrada Promesyon. Tekelleşme ve Yabancılaşma ile Nereyt?. Hürriyrt VAŞ.\R: Nerede Kalmısdk1 '. YODBS YAŞAR: Ben Zulmün Harman Olduğu Yalcrde Kmk Bir Tûrkü (Şnr). Pr»f. Dr. Çefin VTTKİN: Atalûrkle Bir Yü. Çctis Rtmn YÎREĞİR: Cumhunyet Halk Partısı Ne Idı 1 : •*• AYRICA: •Yahana Dılde Eiıtım lstemıyonız" (EHSKYK Bildina) l. VIIIB Dİ7İHİ Yanşma PK 15. Kjzıltoprak Posiahıneii-Ant»l« Buro. Hûkûmet Cad. Karabayır 15 Hanı. Kat 2, No. 44 - Antalya Tel vefaks-0 2424413146 * * * q 3 aylık. 2 250.000 TL. 6 aylık 4 500 000 TL. 1 yülık 9.000.000 T U PostaÇekı Ibrahm Çetın Yelkm -1119234 Abonemn a(ik ad ve adrcsının ve kaçıncı sayıdan başlayarak abone oldu|unun posta veya fatsla bıldınlmesı gerdcmckledır * * • Dcrginin satu alı»ıbil«e£i bışİKi kitabcvleri: Bilgi Kitıbevi, Sakar>a Cad No: 8. Yenışehır - ANKARA; Bilim Kilabevi, Kuwyı Millîye Cad.. Zıya Erdem lş Han>2emın KaLNo: 19 • MERSlN. Filiz Kitabevi: Atatürk Cad.. Meydan I; Mertczı. No. 8 - SİVAS: CenclikKiUbcvi:KışlaMah.MılbEgemeıüıkCad.41 Sokak.No 14 -ANTALYA. Kabakı KitaİKVİ. Ortabahıje Cadj» 221 4£eşıkûş-lST.\NBUL klBELE K.IT'VBEM.lsmet Inönû Cad. No 64 - ESK1ŞEHİR. Nerih Kitabevi: Mühiirdar Cad . No 40, Kadıköv - İSTANBUL, Stluf Oğnz, Rampalı Carşı. No 36 - KÖNY A Bize Neler Oluyor? Fatma Hasene SOMER "Vdkan, Vblkan, 10 para>a Volkan!" Küçücük bir çocuk avaz avaza bağınyor dışan- da!.. Bacaklan çıplak, mintanı yırtık, üzerindeki cepkenin rengı solmuş. minıcik fesinin püskülü ise eskimenin hırsınayenik dûşmüş... Minikomuz- lanna asılmış meşin kayışın içerisine doldurulmuş gazeteleri satmaya çalışıyor. Sosyal dengelerdeki çarpıklık apaçık gözler önünde. Gazetedeki top- lumu kışkırtan yazılar bir tür kalkışma tellallığı ya- pıyor. Osmanhda bozuk toplum duzenine muha- lefet hep "dini muhalefet" olarak kendini göster- miştir. Birden gördüklerim hafıf bir sis perdesi ile gölgelendi, gazetenin adı değişti "Zanuna uydu, akit>ipta,şafagayolculuğa çıknJ" Oysa içerik hep aynıydı: "Şeriat isterûk." Ossmannıda, Arz-ı ubudiyet eyteyen (*) (kuîlu- ğunu sunan), fakir-i pür taksir (kusurlarla dolu yoksul). abd-i âciz (bendenız kulunuz), saye-i dev- letinizde (devletınizin gölgesinde). ber-hâvat olan (yaşam bulan) kullar ve kendilerini Osmanlı aydı- nı olarak tanımlayan yazarlar da. bu sıfatlan kaçı- nılmaz olarak benimsemişlerdi. Şimdilerde ise first ladv'lerin reception'lan. toplantılann chairnuuı'le- ri, Internette chad yapanlar, by by diyenler ve bu- tik'lerden alışveriş yapanlar, bagımlılık gereksini- minden kendilerini kurtaramadıklannı, fakat bağ- landıklan yerin farklı olduğunu, kuUandıklan dil- le açık seçîk ifade ediyorlar. Zaman kavramım yitirdiğimi duyumsuyorum. Di- lini kaybedenler, ulus olma hasletlerini de kaybe- derler ve kolaylıkla ümmetleşirler diye geçirdim kafamdan. Böylece de içerideki bazı çıkar grup- lan, dışandaki gruplann denetimi altına girer. Bi- ze neler oluyor? Zıhnimin kuytulannda bir başkaldın var. Yeni yatınmlann zorlaştığı, üretim ilişkilerinin bozul- duğu, rant gelirlerinin arttığı, istihdam yapısının çarpıklaştığı, ülkenin ithal mallar cenneti olduğu, hükümetin yaptığı alım satımlarda tümüyle eşit koşullarda yabancı sermayeye açık olduğu...., bü- tün bu sorunlann çözümü içinse ülkenin paraya ve müttefıklere gereksinimi vardı(r). Bu durumda ül- ke tam anlamıyla dışa açılmış, emperyalist ülke- lerin çıkarlan doğrultusunda tek yönlü bir bütün- leşme sürecine doğru gitmekte. Bütün bu çöküşe engel (!) olmak için Batı ile yapılan anlaşma han- gi yıldaydı? 1838 Baltalimanı anlaşması mıydı? Yok- sa Gümrük Birlıgi miydı ya da MAI (çok yanlı ya- tınm anlaşması) ile gündeme gelmiş de henüz im- zalanmamış mıydı? Kanştırdım hepsini. Tarih bi- lincim gıderek yok oluyor. Derken Galata bankerleri aracıhğıyla Avnıpa parapiyasalannaborçlandık. PanüsF.fendL "Dö- yun-u Umumiye rejimi durdukça ve kalkınma için dışvardıma başMirmasi>aserinedevaro edildikçe_ Türkiye'nin kalkınmasına olanak yok" demişti. Acaba 1MF mi demek istemişti. Aldığımız borç pa- ralarla hiç yatınm yapmadık. 1863'ten sonra Os- manlı Bankasf nın altın karşılıgı çıkardığı "ka- ime"lerin sürekli değer yitirmesi, halkın bu para- lardan ürkmesine neden olmuş, paralar ticari se- net gibi kullanılır olmuştu, yoksa en emin para do- lar mıydı? Her şey altüst oluyor. Yazıyoooorrr Çete, siyaset, maf>'a ilişkileri- ni yazıyooorrr. Telefonlan dinleyenleri yazıyooo- oor. Yıldız döneminde miydik, hani jurnalcilerin kol gezdıği? Yoksa ulema-ümera-kapıkulu ilişki- leri miydi söz konusu edilen? Ya da 3. Murat dö- nemi miydi yaşanan? Çünkü bu dönemde adalet bir yana bırakılmış, vezirler, beyler bırbinne düş- müş, makam sahipleri "hemen bugünü hoşgördim, ertenİB BSI vardır" duygusu içinde kendi çıkarla- n peşindeydiler. Akbil yolsuzluğu bu dönemde miydi? Ya da Türk Ticaret Bankası'nın satışı?.. Padişahlar iktidarda kalabilmek için egemen züm- reye devlet olanaklanndan bir bölümünü sunuyor, bu sunulan bölüm yerine de halktan yeni talepler- de bulunuyordu. Sistem, halk sınıfinadayalı bir sis- tem olmadıgı için, halk devletle ilgili değildi. Ege- men zümrenin "kulu" idi. Ona itaatle yükümlüy- dü. Böylece halk ilerleyemiyor ve yönetici sınıfın oyuncağı durumuna geliyordu. Dengeler bozul- muş, kurumlar inanılııiığını yitirrnışti. Halk her tür- lü seriivene hazır durumdaydı. Ûst yönetim kad- rolan ile yönetilenlerarasında büyük birgelir uçu- rumu vardı. Saray ve konaklann savurganlığı ile 5 yıldızlı otellerde yapılan düğün dernekler ve mül- tezimlerin (vergi toplayıcılar) baskısından dağa çı- Yeni 3 boyutlu halogram mühür CITIZEN'in ileri teknolojîsî sayesinde geliştirildi! Bu mühür CITIZEN saatlerinin orijinal olup olmadıklarını üç kontrolle saptıyor Cerçek bir saatiniz> TIZE mı Her CITIZEN'in arkasında onun orijinal olduğunu kanıtlayan halogram mühür var. Bu mühur sadece özel olcum alelleriyle test cdilebilir. CITIZEN İLERİ SAAT kanlarla, baklava çalan çocuklarbirarada yaşıyor- lardı. Ziya Paşa'nın dediği gibi; "Şalvan şattak Osmanlı / Eğeri kaltak Osmanlı / Ekendcyok, Kçendevok/Vryende ortakOsman- h_" Allah vebaşkanlar(î) "zenginleriseviyorlard]", ama halk yine de vardı. Halkına sefalet getırenle- rin yönetmeye hakkı var mıydı? Bu başıbozukluk- tan kurtulup halkın dirlik düzenlik ısteyecegi ke- sindi. Ama nasıl bir dirlik? Adaleti "şeriafta arayan zihniyet, ne yazık ki o güzelım Anadolu halkını- ki "etrak-ı bi idrak" (kafasız, idraksız Türkler) olarak nitelendirmişti- kapitülasyonlara mahkûm etmişti. Böylece ülke- nin bütün emek ve kazancı dışanya akıp gıdiyor- du. MAI ile gündeme gelen TAI'nin (uluslararası tahkim) görevi neydi? TA1, yatınm yapmış ulus- lararası bir şirketin, anlaşma yaparken doğabile- cek uzlaşmazlıklannda karan uluslararası bir hâ- kimler kurulunun vermesi şartıdır. Mali sermaye özgürlükten hoşlanmaz ki; o, egemenlik ister. TAI, kapitülasyonlann devamı mı yoksa? Çocuklar, gençler geçiyor gözümün önünden. Sa- nklı, cüppeli, tesettürlü, türbanlı. Mecelle'nin, fet- vanın, şeriatın taşlaşmış kalıplan içıne hapsedil- miş. Kafa cenderesi uzmanlannca, şeriatın devam- lılığını sağlamak için kurumlar oluşturulmuş, di- mağlan kötürümleştiren bılgı hapishaneleri kurul- muş. Mahalle mektebi mi adı. ımam hatip mi, oku- yamadım. Said-i Nursi'nın. Abdülhanüd'e, med- reselere fen dersi. laik okullara da din dersi kon- ması gerektiğini söylediğı nvayet olunur. Biz bu- nu 1982 Anayasası'na "din kültürü ve ahlak öğre- timi zorunluluğu" (24. md) dersi koyarak yerine getirdik. Din ışlerinden verilen fetvalar hangi dö- nemde ilginç değildi? Sosyal sınıflann ve devlet adamlannın oluştur- duğu dengeler, toplumlann ilerlemesınde kuşku- suz olağanüstü rol oynamışlardı. Osmanlı. ekono- misini "savaşkoşuüanvcganimete'" bağlamış, böy- lece savaş gücünü oluşturacak "insanı" hep ihmal ermiştir. Batı, kendi dışındaki devletleri sömürür- ken, Osmanlı ne yazık ki kendi halkını sömürmüş- tür. Ne bu sömürü ne de aldığı borçlar Osmannı- yı kurtarmaya yetmemiştir. Gerek mültezimlerin acımasız tutumlan, gerekse yönetimin haksız ve adaletsiz davranışlan karşı- sında, Anadolu'nunçilekeş, ama sağduyulu insanı. bu ey- yamcı eylemleri "Osmanb- cılık" olarak adlandırmış ve hıçbır zaman devletine gü- venmemiştir. 1915 'te öîen Azeri şair Mirza Ali Ekber Sabir, "Osmannıyı, Irannnı. Ef- gannıyı / Doldurasan bir çu- vala; /Nahletgebino çuvala!" (*)diyebilecek kadar.buhalk- tan kopuklugu yüreğinde duy- muş ve isyanım böylece ifa- deye çalışmıştır. K.arabasan (kâbus) bütün bunlar... Beynimde firtınalar yaratan karabasanı, özgürak- lımın ışığında değerlendire- bilmek için toparlanmam uzun sürdü. Çığlığım sese. sesim anlatıma dönüştü. Bir devletin bağımsız ve egemen olması, o ulusun sosyal ve ekonomik yönden sağlıklı ve güçlü olmasına bağlıdır diye söylendim kendi kendime. Türkiye halkı, gönenci bir ışık adam sayesinde bulmuş ve sevinci 1919'dan başlaya- rak 27 yıl sürebilmiştir diye sürdürdüm söylemimi. San- ki söylenmeye söylenmeye unurulmuş, yerine "yüksden değerfcr" doldurulmuş bir "halkanüaşmasının" metni- nı okuyordum. Atatürk, top- lumun içinde insanlan birbi- rine bağlayan harç olarak ulu- salcılığı kullanmış, ulusalcı- lık tanımına, özgürlüklerin eşitolarakkullanılmasmı yer- leştirmişti. Karabasanı yara- tanlar ise bu anlatundan ne ka- dar da uzaktı! Bizenelerolu- yor? Osmanh'nın 700. yıl kutlamaları. sadece süsle- me olarak düşünüldüğünde çok güzel, çok özgün. An- cak yönetim sistemi olarak düşünüldüğünde halkına acı- masız. bencil. Zaten, biz Os- manlıtığuıuz'dan sadece 27 \ıl uzak kaldık. Bu nedenle 700. değil 673. yılı kutlama- lan olmalı diye düşündüm biran. Ben Cumhuriyet'i se- viyorum. Ya siz?.. (*) Nejat Birdogan 'dan alınmıştır. PENCERE -i- Insan.. Insan. Yine Insan.. Insan nedir?.. İki elli, dik duaışlu, memeli, bü- yük beyinli yaratık... Uygarlığın yaratıcısı!.. Yoğunlaştınlmış uygarlıktarihinin iki çarpıcı dö- nüm noktası nasıl vurgulanıyor Tanm devnmi... Sanayi devnmi.. Çünkü bu iki büyük devrim süreci, iki insanın he- saplaşması anlamına da geliyor. • Kitaplan son yıllarda pek moda olan Ahrin ve He- idi ikilisi 'devrim' yerine 'dalga' sözcüğünü yeğli- yorlar; insanlık tarihinde: Tanm devrimi 'Birinci Dalga'.. Sanayi Devrimi 'Ikinci Dalga'.. •. . Ya 'Üçüncü Dalga'?.. Toffler ikilisi 'Üçüncü Dalga V' 'Sanayi ötesi top- lum' diye niteliyor; fabrika bacalannın yükseldiği ülkeler bile artık geride kalıyorlar; dünya yeni bir çağın eşiğindedir. Amerika'nın başını çektiği G- 7 bir yana, çoğu ülkede tanm nüfusu ağır basmak- ta, fabrika bacalan yükselmekte, ama nüfusun kü- çük bir bölümü de 'Üçüncü Dalga'da yaşamak- tadır. Kimdir bunlar?.. "Üçüncü Dalga sektörünün üyeleri Internet'e ve dünya iletişim ağlanna bağlanmış, evlerinde bil- gisayariannın başında çalışmakta, yazılım veyük- sek teknoloji ürünlen ihraç etmekte, gündelik ger- çekliği halkın geri kalanından çok farklı biçimde yasamaktadıriar." (Yüzyılın Sonu, lş Bankası Ya- yınlan, S. 179) Her toplumda Üçüncü Dalga'yı yakalamış olan- larla tanmdaki aç köylüler ve sanayideki doyma- yan işçiler arasında uçurum gün geçtikçe büyü- yor. Üçüncü Dalga'da yaşayanlann zenginlikte bu- Kjşmalan ne sonuç doğuruyor?.. BreziİYa'cla, Çin'de, Hindistan'da ya da benzerlerinde Üçüncü Dal- ga'yı yaşayan insan, kendi toplumundan ve ülke- sinden kopuyor, yeryüzünde 'zenginlerin ittifakı' oluşuyor.. ki bu oluşum tehlikeli çelişkisini de ya- pısında banndınyor. • Peki, 'Üçüncü Dalga' nasıl bir insan yaratıyor?.. Soruya yanıt verebilmek için ilk iki dakjanın iki insanına bakmak gerek... Tanm devrimi, insan toplumunun yerleşik düze- ne geçmesini sağladı. Tüm geçmişimizin en çar- pıcı olayı sayilabilir. Ekip biçmesini öğrenen insan, göçerlikten kurtuldu, uygariıktohumlandı. Tanm top- lumunda insanın kültür dokusu inanç üzerine aşı- landı. Bu aşamada her şey dinle örülüyor ve örtü- şüyordu; savaş, banş, hukuk, evlilik, eğitim, ikti- dar, ctevlet, resim, heykel, dans, müzik, felsefe; özet- le yaşam üzerine ne varsa dinseldi. Akıl çağı için uzun süre bekleyecekti insan... Sanayi devrimi 'yeni insan'\ yaratacak, 'Aydın- lanma' akıl çağının kapısını açacaktı. İnanç insanı, akılcı insana dönüşüyordu. Günümüzde tanmla sanayi nasıl iç içe yaşıyor- sa, 'akılcı insan'\a, 'inanç insan'\ da iç içedir... Ve ayn ayndır. • Bir köşe yazısının biçeminde sorunu saydam- laştırmak için sormak gerekin 'Üçüncü Dalga' yeni bir insan türü mü yaratıyor?.. Hayır. Üçüncü Dalga -her neyse?- yeni bir insan ya- ratmıyor; her iki insanın yan yana ve iç içe yaşa- dığı dünyamızda insanın uygarlaşması için akılcı- lıktan, daha başka deyişle bilimden gayrı bir yeni yol keşfedilmedi. 1923 Devrimi de Anadolu'da 'yeni insan'ın to- humlanması değil mi!.. *AL Cumhuriyet k i t a p l a n Necati Cumalı DEĞİŞİK GÖZLE Necati Cumalı gibi bir üstadın beyninde damıtıimış; sevecen, duyarlı, şiirsel, insancıl, duygularla yüklü öyküler demeti. "Sait Faik Armağanı" ile de ödüllendirilen "Değişik Gözle" artık bir klasiktir. Okuyun sonra da koyun diğer Cumalı yapıtlannın yanına. Hem beyniniz, hem de kitaphğınız süslensin. . kitap Çağ Pazartama A.Ş. Tûrkocağı Cad. No:39/41 (34334)Cağaloğlu-lstanbul Tel. (212)514 01 96 BEKO CAS1O 108 SR AE 10602201 seri No'lu yazar kasamıza ait ödeme kaydedici cihazlara ait levhamız kaybolmuştur. Hükümsüzdür. ÇAĞ PAZARLAMA A.Ş. ESPÎYE KADASTRO MAHKEMESİ NDEN Dosya No: 1989/6 Davacı Hürrem Özkul tarafindan davalılar Ali Haydar Özkul vs. aleyhlerine açılan parsele itiraz davasının yapı- lan açık duruşmasında Davalılardan Yılmaz oğlu Tuncer Özkul, Yılmaz kızı Emine Özkul ve Yılmaz kızı Fatma Özkul adlanna duruşma gününü bildirir davetiyelerin çı- kanldığı, ancak teblığ edilemediği, adı geçenlerin sava- lıkça yapılan adres ara^tırmalannda ise tebligata açık ad- reslerinin tespıt edilemediği anlaşıldığından adlanna du- ruşma günü ve dava dilekçesi tebliğ edilemeyen yukanda ısımleri yazılı şahislann Espiye Kadastro Mahkeme- si'nde 22.10.1999 günü saat 9.10<Ja hazır bulunmalan, kendilerini bir vekılle temsil ettırmelen veya bizzat ken- dilennin hazır bulunmalan hususu davetiye yenne kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. Basın: 37459
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle