Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 29 TEMMUZ1999 PERŞEMBE
HABERLER
Cem, Dini ve
Papandreu ile
göriişecek
• ANKARA (Cumhuriyet
Bürosu) - Dışişleri Bakaîu
tsmail Cem'in,
Cumhurbaşkanı Süleyman
Demırel'in de katılacağı
Güneydoğu Avrupa lçin
Istikrar Paktı'nın devlet ve
hükümet başkanlan
doruğunda Italya ve
Yunanistan dışişleri
bakanlanyla bir araya
gelebilecegi bildirildi.
Dışişleri Bakanlığı
Sözcüsü Sermet Alacanlı,
Istikrar Paktı'nın, Kosova
bunalımı sonrası
Balkanlar'da banş ve
istikrann kalıcı
kılınmasına, bölgenin
yeniden imar edilerek
ekonomik açıdan
kalkındınlmasına ve
demokratikleşmesine
katkıda bulunmak
amacıyia AB tarafından
başlatılan bir girişim
olduğunu kaydetti.
Atatüpk
Köşkü yandı
• ÖDEMİŞ (Cumhuriyet)
- Ödemiş'teki tarihi
Atatürk Köşkü, önceki
akşamsaat 19.30
sıralannda meydana gelen
yangında zarar gördü.
Halen otel olarak
kullanılan ve Konyaspor
kafilesinin de içinde
bulunduğu köşkün kazan
dairesinde bilinmeyen bir
nedenle patlama oldu.
Çevre ilçelerden gelen
itfaiyelerin yeterli
olmaması sonucu, tzmir
Orman Bölge
Müdürlüğü'ne bağlı
helikopterlerin de katıldığı
söndürme çalışmalannda,
yangın 4.5 saatte kontrol
altına ahnabildi.
Avukatlar
yasa istiyop
• SAMSUN(Cumhuriyet)
- Samsun Barosu Başkanı
Av. Arif Yılmaz Üney,
avukatlann sosyal
güvenliklerinin olmadığını
belirterek TBMM'de iki
yıldır görüşülemeyen "Yeni
Avukatlık Yasa
Tasansı"nın bir an önce
yasalaşmasını istedi.
Türkiye Barolar Birliği'ne
üye herhangi bir avukatın
öldüğünde ailesine sadece
154 milyon lirapara
yardımı yapılabildiğini,
ancak baro başkanı olarak
bu parayı aileye vermekten
utanç duydugunu söyleyen
Üney. "Avukat, toplumda,
mesleğindeki talihsizlikler
nedeniyle itibannı
kaybetmıştir" dedi.
Gazüeretam
maaş gündemde
• YOZGAT (Cumhuriyet)
- Terörle mücadelede
Türkiye'nin en fazla şehit
veren illeri arasında ılk
sıralarda yer alan Yozgat'ta
bugün düzenlenecek
törenle 99 şehit yakını ve
gaziye 'övünç madalyası'
verilecek. Törene katılacak
olan Devlet Bakanı Şuayip
Üşenmez, şehit yakınlan ve
gazilere ödenen maaşın
yetersiz olduğunu
belirterek verilecek
maaşlann görevi başındaki
güvenlik mensubuyla aynı
olması gerektiğini savundu.
Konuyu Bakanlar Kurulu
toplantısında da gündeme
taşıyan Bakan Üşenmez,
"Sadece maaşlannı
ayarlamakla kalmamalıyız,
yeni düzenleme ile
şehitlerimizin yakınlanna
ve gazilerimize iş imkânı
da sağlamalıyız" dedi.
Tarho davasma
devam edildi
• MALATYA
(Cumhuriyet) - Malatya
Çevreyolu'nda 7 Ocak
1998 günü oruç tutmadığı
için uğradığı bıçaklı saldın
sonucu öldürülen Inönü
Üniversitesi öğrencisi Ümit
Cihan Tarho'nun katil
zanlılannın yargılanmasına
devam edildi. Haklannda
Malatya Ağır Ceza
Mahkemesi'nde dava
açılan ikisi tutuklu yedi
sanıktan Caner Öztürk ile
Kadri Kılıç duruşmaya
katıldı. Duruşmada iki
tanık dinlenirken mahkeme
heyeti davayı 15 Ağustos
1999tarihineerteledi.
Köktendinci vakıflarpara kazanmayı değil, ideolojileriniyaymayı hedefliyor
'Mücahitler' yetiştiriyorlarDEMteTAŞCEYHUN
-5-
Varlığmdan sanınz artık kuş-
ku duyulmaması gereken, bu
köktendinci (şeriatçı) vakıflann
kurduklan sanal üniversitelerin
kazanç amacı güttüklerini söyle-
yebilmek ise galiba gerçekten
olanaksızdır... Çünkü, amacın
kesinlikle kâr değil, tam karşıtı,
köy ve kasabalardaki zeki ve ye-
tenekli çocuklan burs veriyor-
muş gibi devşirip, dinsel agırhk-
lı bir eğitimden geçirerek, laik
devletin yerine bir şeriatçı îslam
devleti kuracak mücahitkr ye-
tiştirmek olduğu, ta 1950'lerden
bu yana, güya destek vermek
A maç, kesinlikle kâr
xx değil,tamkarşıtı,köy
ve kasabalardaki zeki ve
yetenekli çocuklan burs
veriyormuş gibi devşirip,
dinsel ağırlıklı bir
eğitimden geçirerek, laik
devletin yerine bir şeriatçı
îslam devleti kuracak
mücahitler yetiştirmek.
için kurduklan vakıflar aracılı-
ğıyla gizlice ele geçirdikleri i-
mam hatip okullanndaki, gene
vakıflar aracılığıyla açtıklan
Kuran kurslanndaki. öğrenci
yurtUnndald, modern tekke ve
zaviyeler olan Işık Evleri vb. gi-
bi yerlerdeki uygulamalannda
da bütün çıplaklığıyla görül-
mektedir doğrusu.
Görüldüğü gibi, bugûn üze-
rinde dikkatle durmamız gere-
ken bir diğer sorun da son yıllar-
da sayısı neredeyse geometrik
diziyle artan "Valaflar" konusu-
dur.
Nitekim, Türkiye'nin en bü-
yûk yayın grubunun organı Hür-
riyet gazetesinin köşe yazarla-
nndan Fatih Altaylı da 21 Hazi-
ran 1999 günü, köşesinde T ü r -
kiye'de irtka en rahat'vakıf' adı
aranda örgütteniyor. Parasal üiş-
küerinien rahat vakıfperdesi ar-
kasına gizliyor. Bütün melanet
vakıf kisvesi giyerek kotanlıyor.
Fakat hiç kimse şu Yakıflar Ge-
nei Müdürlüğü'nde ne ohıp bit-
tiğini araştn-nuyor" diye yazmak
zorunda kalmıştır.
Ancak Tamer Bacuıoğlu'nun
6 Temmuz 1999 günlü Cumhu-
riyet gazetesinde çıkan "Türki-
ye'de Alman Vakıflannın Mari-
fetteri" adlı, gerçekten çok ilginç
yazısından öğrendiğimize göre
şeriatçı tslamın Türkiye 'de de ik-
tidaragelmesücinçalışajüar, sa-
dece buradaki tarikatlann Türki-
ye'de kurduklan vakıflar değil-
miş meğer.
Örneğin, CDU, SPD, FDP ve
Biriik/90 YeşiUer gibi Alman-
ya'nın önde gelen iktidar parti-
lerinin kurduklan, güya NGO
(hükümetlerle hiçbir ilişiği ol-
mayan) "Konrad Adenauer
Vakfi", "FriedrkhEbertVfckfi",
"Friedrich Naumann Vakfi" ve
"Heinrich Böll Vakfi" adlı, Al-
manlann deyimiyle kimi "poli-
tik vakıflar" 1984'ten itibaren
Türkiye'de de şubeler açarak, ta-
mamını Alman hükümetlerin-
den sağladıklan parasal olanak-
larla, buradaki tarikat vakıflan
gibi güya gene NGO örgütlerle
birlikte. Türkiye üzerine yoğun
araşürma çalışmalan yaparlar-
ken, buradaki tarikatlar da öte
yandan, hiç kuşku yok ki gene
aynı Alman çevrelerin desteğiy-
le 19% yıhnda Bonn'da "Şeyh
Sakl Vakfi" adında bir şeriatçı
vakıf kurmuşlardır.
Bu nedenle. Türkiye'de şu an-
da faaliyette bulunan, laik cum-
huriyet karşıtı ideolojik amaçlar
peşindeki şeriatçı vakıflann sa-
yısı hakkında bir kestirimde bu-
lunabilmek, galiba gerçekten
olanaksızdır.
Burada hemen şunu da belir-
telim ki bu yabancı vakıflar,
önümüzdeki günlerde, üstelik
"yabancı sermaye yatmmı" yaf-
tasıyla, ülkedeki kimi vakıflarla
işbirligi yaparak sanal üniversi-
teter de açarlarsa, galiba kesin-
likle şaşırmamak gerektir.
Üstelik, bu yabancı vakıflann,
tıpkı şeriatçı vakıflar gibi, 1982
Anayasası'nın bu sanal üniversi-
telerle ilgili "kazanç amacı güt-
memek" koşuluna harfi harfine
uyacağından da dogrusu kuşku
duyabilmekbile olanaksızdır sa-
nınz.
üniversitelerine bağlı Atüun
Meslek Yüksekokuhı'na ve Tek-
nik BUimler Yüksekokulu En-
düstriyel Elektronik Progra-
mı'na önümüzdeki ders yılı için
ögrenci alınmamasını istemişler
ve YÖK'ün oluruyla bu okulla-
nnı kapatmışlardır.
Görüldüğü gibi, salt bu örnek-
ler bile, anayasanın "kazanç
amacına yönelik ohnamak" ko-
şuluna, ancak ideolojik (görev-
li) vakıflann eksiksiz uyacağını
yeterince tanıtlasa gerektir sanı-
nz.
Zaten, Osmanlılarda da tıpkı
Selçuklular ve öteki Îslam im-
paratorluklanndaki gibi, Müslü-
man halka açık tek eğitim kuru-
mu olan medreseler, ilk günden
itibaren tamamiyle cami vakıfla-
nnca kurulup yönetilmiştir. Ya-
ni Osmanhlar, ta 20. yüzyıla ka-
dar devlet bütçesinden harcama
yaparak bir tek medrese açma-
mış, bir tek medrese hocasma
maaş ödememiştir. Dolayısıyla,
1 826 yılmda önce
1 hanedana ait
vakıflarla ilgili olarak
kurulan "Evkaf-ı
Hümayun Nezareti"
hızla genişletilerek
1839'daOsmanh
ûlkesindeki bütün
vakıflann bağlandığı
"Evkaf Nezareti" haline
dönüştürülmüştür.
zükmektedirler. Ancak bu ilişki,
sadece mülkiyeti vakfa bağlı bi-
nalannm onanmı, denetimi, yö-
netimi vb. gibi işlemlerle sınırlı
kalmıştır kesinlikle. Nitekim, sa-
dece medreseleT değil, 11. Mah-
mut'un kurdurduğu ilk rüştiye
de Maarif Nezareti kuruluncaya
dek bu açıdan EvkafNezareti'ne
bağlı kalmıştır.
Yani, devlet, Evkaf Nezareti
aracılığıyla da ta 1913 yılına ka-
dar medreselerdeki eğitim poli-
Şeriatçı vakıflann kurduklan sanal üniversitelerin amacı mücahitler yetiştirmek.
Kısacası, bir üniversite kura-
bilmek için herhangi bir kâr
amacı gütmüyor olmak, sadece
ideolojik amaçlı şeriatçı vakıf-
lann, en azından hedeflerine va-
nncaya dek, karşı koymaksızm
uyacaklan bir koşuldur, bizce ol-
saolsa...
Nitekim, 26 Nisan 1999 tarih-
li Cumhuriyet gazetesinde çıkan
bir haberden öğrendiğimize gö-
re, anayasanın bu koşulu gere-
ğince, güya kâr amacı gütmedik-
lerini yazılı olarak taahhüt edip
9.7.1997 tarihinde 4281 sayılı
yasa ile üniversite kurma hakkı-
Kısacası, bir
üniversite
kurabilmek için herhangi
bir kâr amacı gütmüyor
olmak, sadece ideoîojik
amaçlı şeriatçı
vakıflann, en azmdan
hedeflerine vanncaya
dek, karşı koymaksızm
uyacaklan bir koşuldur.
nı kazanmış, tarikatlarla bir ili-
şiği bulunmadığı belli, Anka-
ra'daki Ardım Vakfi ile tstan-
bul'daki Küttûr Koleji Vakfi'na
ait Aühm Üniversitesi Rektöriü-
ğü ve tstanbul Kültür Üniversi-
tesi Rektöriüğü, daha ilk eğitim
yılının sonunda YÖK'e başvura-
rak "ögrenci sayısuun azhğı ne-
deniyle'' (yani, bir başka deyim-
le, zarar ettikleri gerekçesiyle)
bu medreselerde yapılacak eği-
timin niteliğınin belirlenmesi ve
hocalannın atanması da bu cami
cemaati tarafından yürütülmek-
tedir. Bu yüzden de Osmanlılar-
da, ne kadar cami varsa, o kadar
da "maarif nazırlığı" ve "talim
terbiye kurulu" olmuştur bir an-
lamda. Nitekim, ta 1857 yılına
kadar eğitimden sorumlu bir ve-
ziri de olmamıştır Osmanlılann.
II. Mahmut döneminde kurulan
mekteb-i rüştiye sayısı ikiye çı-
kınca, önce "Mekâtîb-i Rüştiye
Nezareti" adıyla yeni bir daıre
oluşturulmuş, 1857 yıhnda da
bu daire "MaariMUmumiye Ne-
zareti" adıyla bakanlık haline
dönüştürülmüştür. Ancak. bu
bakanlık da sadece devlet tara-
fından kurulan ladini (Batılı)
okullann, yani rüştiyelerin, daha
sonra da iptidailerin, idadilerin,
muallim mekteplerinin vb.'leri-
nin yönetimiyle ilgilidir. Med-
reselerle hiçbir ilişiği yoktur.
Vakıflar da ilk kez II. Mahmut
döneminde devlet kontrolü altı-
na ahnmaya başlanrmş, 1826 yı-
hnda önce hanedana ait vakıf-
larla ilgili olarak kurulan "Ev-
kaf-ı Hümayun Nezareti" hızla
genişletilerek 1839"da Osmanlı
ûlkesindeki bütün vakıflann
bağlandığı "EvkafNezareti" ha-
line dönüştürülmüştür. Tanzi-
mat'tan sonra da Evkaf Nazırla-
n artık vezirler kurulu toplantı-
lanna da alınmışlardır.
Bu nedenle, medreseler de bir
anlamda vakıflan yüzünden Ev-
kaf Nezareti'ne bağlanmış gö-
tikasıyla veya özlük işleriyle fi-
lan kesinlikle ilgilenmemiştir.
Osmanlılann medrese eğitimine
de kanşmaya niyetlenmesi. an-
cak Ikinci Meşnıtiyet'ten sonra
olmuştur. htihat ve Terakki Hü-
kümeti, medrese eğitiminde de
bir reform yapmak amacıyia,
1913 yıhnda. ilk kez devlet pa-
rasıyla "Medresetül Eimme ve'l
Huteba" (tmam ve Hatip Med-
resesi) adlı bir medrese açarak,
eğitimi devlet kontrolüne alma-
ya çalışmıştır.Ancak çok ilginç-
tir, Büyük Millet Meclisi'ne gir-
miş Osmanlı Meclis-i Mebusa-
nı artığı şeriatçı milletvekilleri,
20 Kasım 1921'de. ulemadan
Vehbi Efendi'yi Mustafa Ke-
mal'e rağmen Maarif Vekili seç-
tirip Osmanlı döneminde kurul-
muş rüştiyelerin, idadilerin, hat-
ta Galatasaray Lisesi'nin adırun
"medrese" olarak değiştirilmesi
ve Maarif Vekâleti'nin kapatıla-
rak, bütün eğitim işlerinin Şeri-
ye Vekâleti'ne bağlanması için
girişimlerde bulunmadan önce,
gerçekten şeytanın bile akhna
zor gelecek bir kurnazlıkla, da-
ha 20 Ocak 1921 'de, gene Mus-
tafa Kemal'e rağmen Teşkilatı
Esasiye Kanunu'na bir madde
ekleterek, Osmanlılardan kalan
"Evkaf Nezareti"nin adını da
"Şeriye ve Evkaf Vekâkti" şek-
linde değiştirmişlerdir.
Eğitim sistemini Osmanlı dö-
nemindekinden de geriye götü-
recek bu şeriatçı girişimlere ise
ne yazık ki Mustafa Kemal bile
ancak Cumhuriyet kurulduktan
sonra yanıt verebilmiştir, biündi-
ği gibi. Vehbi Efendi, Maarif Ve-
killiği'nden ancak Cumhuri-
yet'ten sonra düşürülebilmiştir.
3 Mart 1924'te ardı ardına çı-
kanlan üç yasayla da Hilafet kal-
dınlmış, Evkaf ve Şeriye Vekâle-
ti kapatılmış ve ülkedeki bütün
eğitim Maarif Vekâletine bağ-
lanmıştır. Bu nedenle, Tevhid-i
Tedrisat Yasasu bizce üzerinde
önemle durulması gereken bir
belgedir gerçekten de... Çünkü,
bu yasayla bir yandan şeriatçı
milletvekillerine ödün verilip
medreselerin tmam Hatip Oku-
lu adıyla, üstelik devlet tarafın-
dan yeniden açılması kabul edi-
lirken, öte yandan medreselerin
de vakıflann elinden alınarak
her yönleriyle Maarif Vekâle-
ti'ne bağlanıp, devlet kontrolü-
ne alınmalan sağlanmıştır asıl.
Nitekim bu sayededir ki yasanın
yürürlüğe girmesinin hemen ar-
dından açılan 29 tmam Hatip
Okulu'nun 3'ü, daha birinci yı-
lının sonunda, 1925'te, 6'sı
1926'da, 18'i 1927 ve 1928'de,
geri kalan 2 tanesi de 1930 yılın-
da kapatılmıştır.
Bu nedenle, "Tevhid-4 Tedri-
sat" yasasını, sanki medrese ile
mektebi birleştirmek amacını
güdüyormuş, gibi yonımlayıp,
adını "Eğitimin Birtiği" veya
"Eğhimlerin BirieştirUmesi"
şeklinde Türkçeleştirmek yasa-
nın ruhuna aykındır bizce. Çün-
kü yasanın amacı. eğitimi vakıf
vb. gibi özel kuruluşlann elin-
den alıp MaarifVekâleti'ne bağ-
layarak tekleştirmektir kesinlik-
le, görüldüğü gibi. Kısacası,
Mustafa
1
Kemal'e göre örgün
eğitim tektir ve ancak devletçe
gerçekleştirilebilir. Yani, her
devlet, insanını nasıl eğiteceği-
ne kendisi karar verir, eğitimin
niteliğini ve sürelerini belirler,
öğretmenlerini yetiştirir. okul bi-
Eğitim sistemini
geriye götürecek bu
şeriatçı girişimlere ise ne
yazık ki Mustafa Kemal
bile ancak Cumhuriyet
kurulduktan sonra yanıt
verebilmiştir. Vehbi
Efendi, Maarif
Vekilliği'nden ancak
Cumhuriyet'ten sonra
düşürülebilmiştir.
nalarını yaptınr. yönetir ve gi-
derlerini devlet bütçesinden kar-
şılar.llginçtir, Tevhid-i Tedrisat
Yasası, galiba hiç kuşku yok ki
1950'li yıllarda DP iktidannca
gizli gizli sırtı sıvazlanan şeriat-
çı kesimlerin örgün eğitimi ye-
niden vakıflaştırarak medrese-
leştirmeyi amaçlayan sinsi giri-
şimlerine karşı, ilk kez 27 Ma-
yıs Anayasası'nca anayasal bir
güvenceye de kavuşturulmuştur,
bilindiği gibi. 153. maddesinde
belirtilen "Anayasaya aykuılığı
öne sürülemeyecek ve yorumla-
namayacak" devrim yasalannm
başmda Tevhid-i Tedrisat Yasa-
sı vardır. 1982 Anayasası' nda da
174. maddede bu hüküm aynen
korunmuştur. Çünkü 82 Anaya-
sası'na göre de "İnkılap Kanun-
lan" diye niteienen bu yasalar.
"Türktoplumunu çağdaş uygar-
uksevi>esinin üstüne çıkarma ve
Türkiye Cumhuriyeti'nin laikük
niteli^ni koruma amacını" güt-
mektedirler.
Sürecek
SIFIR NOKTASIIORAL ÇALIŞLAR oralcalislar@turk.net
32 yaşındaki Esra şunlan anlatı-
yor "Aslında ben ürkek, çekingen
bir insan değilimdir, ama sözle ya da
elle sarkıntılık yapıldığında o kadar
korkuyorum ki! Aslında korkum sa-
pıkların ne yapacağından çok, çev-
redekilerin ne diyeceği... Birkeresin-
de dolmuşun arkasında dört kişi otu-
nıyonız. Yanımdakiadamın birelinin
bacağıma dokunduğunu Nssettim.
Bacağımı kenara çektim. Biraz son-
ra adam elini yine bacağıma doğru
yaklaştırdı. Üzerimde pantolon oldu-
ğu için adamın bu dokunmadan na-
sıl birzevk alabileceğine bir türtü akıl
erdiremiyordum. Ama yine de çok
telaşlandım, adama bağırsam, 'Sen
ne diyorsun kardeşim. Ne kıymetli
bacağın varmış. Yanlışlıkla elimiz
değdi diye ne üzerine alınıyorsun'
karşılığını verebilir. Zaten gideceğim
yere yaklaşmıştım, dolmuştan erken
inip yürüdüm."
Mimoza dergisi, sarkıntılıkla ilgili
yaptığı araştırmaya şu sözlerle baş-
lıyor: "Hangi kadına sorsanız, elleya
da sözle nasıl sarkıntılığa uğradığı
konusunda birkaç hikâyesi vardır."
Gündelik yaşamımızın neredeyse bir
parçası haline gelen sarkıntılık, en
yaygın taciz örneklerinden birisi. Bir-
kaç küçük istisna dışında taciz eden
Kadınlara Sarkıntılık
taraf erkek, edilen ise kadın oluyor.
Kadınlann, özellikte yalnız başına
şehir içinde yaptıklan yolculukların
kâbusudur sarkıntılık. Gece geç va-
krt sokaktatek başınayürüyen kadın,
her an kendisini saldın tehdidi altın-
da hisseder. Kadınlann gözünde so-
kaktaki her erkek potansiyel bir sal-
dırgana dönüşür. Sürekli gelecek bir
saldırıya karşı kendisini nasıl koruya-
cağını düşünür.
Kadınlann böylesine bir sarkıntılık
ve taciz tehdidi altında bulunması,
biz erkeklerin aşağılanması anlamına
gelmiyor mu? Yaşamda her şeyi pay-
laşması gereken karşı cinse bu kadar
korku vermek, bir hastalık belirtisi de-
ğil mi? Mimozadergisi, kadınlara sar-
kıntılık eden erkeklerin genellikle eği-
tim, kültür ve ekonomik açıdan geri
olduklannı vurguluyor. Aile içi şidde-
tin, cinsel yasaklann ve tabulann da
bu tür olaylarda rol oynadığına dik-
kat çekiyor.
Mimoza dergisinin belirttiği, art kül-
türden gelmek belki bazı saldırgan-
lık biçimlerinde rol oynuyor. Ancak
bunu yalnızca bir kültür sorunu ola-
rak almak yeterli mi? En gelişmiş ül-
kelerde bile kadınlann tecavüze uğ-
radıklannı, dayak yediklerini, saldırı
ve sarkıntılıktan kurtulamadıklannı bi-
liyoruz. Yolda, sokakta, elle ve sözle
taciz, belki gelişmiş iilkelerde bu ka-
dar yaygın değil. Türkiye gibi, kadın
- erkek arasındaki ilişkilerin sınırlı ol-
duğu, örtünme ve kapanmantn kadın
için bir iffet ve namus örneği olarak
kabul edildiği ülkelerde erkekler, da-
ha ilkel yollarla tacize başvuruyoriar.
Ancak taciz eğiliminin altında, da-
ha köklü nedenler yatıyor. Erkek ege-
men dünya, kadını hâlâ bir mal ola-
rak görmekten vazgeçmiş değil. Cin-
selliği de kadından yararlanmak ola-
rak anlıyor.
Cinselliğin kadınla erkek arasında
paylaşılan bir zevk, bir keyif olduğu-
nu anlaması için insanın kültür, este-
tik ve cinsel duygularının çok geliş-
miş olması gerekiyor. Gelişmiş ülke-
lerde hâlâ kadınların çıplak fotoğraf-
lan para ediyor. Hâlâ Playboy dergi-
leri kadın cinselliğini satıyortar. Hâlâ
paralı erkekler, iktidar sahibi erkekler
genç kadınlardan oluşan haremler
kurmayı kendilerine bir hedef olarak
koyabiliyoriar.
Aslında erkeğin kadını taciz ederek
cinselliğini ifade etmesi, bir ilkellik ifa-
desi. Ancak bu ilkellik erkek egemen
dünyanın her yanında çok yaygın.
Aslında kadınlarta paylaşılacak çok
güzel duygular varken böyle davran-
mak, erkek egemen dünyanın temel
zaaflanndan birisi. Insanlığın hâlâ
çağdaşlaşamadığının önemli bir işa-
reti.
Gelişmiş erkek için, bir kadınla
paylaşılabilecek o kadar çok şey var
ki! Ancak günümüzün erkeklerinin
çoğu, sosyal ve ekonomik üstünlük-
lerini kadınlar üzerinde de kullana-
rak, onları faydalanılacak yaratıklar
olarak görüyortar. Bu nedenle, so-
kakta gördükleri her kadını, elde edil-
mesi gereken bir mal sayıyorlar.
Sokakta elle ve sözle sarkıntılık,
Türkiye gibi ilkellikten çıkış aşama-
sındaki topluluklann, bu topluluktaki
erkek ilkelliğinin göstergesi. Ancak
tüm dünya erkekleri, kadınlan hâlâ
mal olarak görüyorlar. Erkekler, ka-
dınlan bir mal olarak görmekten kur-
tulduklan zaman, insanlık yeni bir uy-
gaıiığa adım atmış olacak. Bunu da
ancak, gelişmiş, kendine güvenen
kadınlar sağlayabilir. öyle sanıyorum
ki önümüzdeki yüzyıl kadın yüzyılı o-
lacak.
PERŞEMBE
ORHAJN BURSALI
Bir Taşla Birkaç Kuş
Son yılların bu en "güçlü" hükümeti de, Türki-
ye'nin ekonomik açmazlarının "çözümû" için Ka-
rapara Ekonomisi'nin himmetine sığınırsa; sosyal
güvenceleri budamaktan başka çıkar yol göre-
mezse; Türkiye'ye "Bir Avuç Dolar" girsin umu-
duyla anayasa değişikliğine bile giderek tahkim
yasası çıkartmayı kendi gündeminin en önemli
maddesi haline getiriyorsa...
Bunlann hiçbirinin, bırakın orta vadeyi, kısa va-
dede bile Türkiye'nin ekonomik yaralarına mer-
hem olamayacağını, düzenin biraz aklı başmda
ekonomi yazarlan dile getiriyorsa...
Acaba bunca yıldır niçin Türkiye'de "güçlü hü-
kümet" istediğimizin veya istendiğinin bir açıkla-
masını veya analizini iyi yapmak gerekecek!
• • •
Birinci kararla, "100 milyar dolahık" vergi dışı
kaçakçı ekonomiye yeniden teslim olunuyor...
ikincisiyle, sosyal ve ekonomik eşitlik iyice bo-
zularak, Türkiye'nin en önemli milli güvenlik kuru-
mu olması gereken, sosyal ve ekonomik dayanış-
ması iyice zayıflatılıyor...
(Sınıflar arası bir ekonomik denge mi vardı? Ça-
lışanlara fazla haklar mı verildi? İş koşullan mı iyi-
leştirildi, yoksa rahatça iş bulabilecekleri ortam mı
sağlandı?.. Çalışanların yaranna fazladan ne ya-
pıldı da, gelecekleri için bir güvence oluşturan
erneklilik hakları budanıyor?)
Üçüncüsüyle, yani tahkim yasası ilede bu de-
fa Türkiye'nin kamu çıkarlanna başka bir darbe
vurulmaya hazırlanılıyor.
Hem de üç kuruş dolar uğruna!
• • •
BirTV'de, tahkim tartışmasını izliyoruz... Birmil-
letvekili, sanınm bir bakan ve bir devlet kurumu-
nun başkanı, programına konuk olduklan gazete-
cinin sorularını yanıtlıyorlar. Tahkime karşı görüş
belirtecek kimse çağrılı olmadığı için, programı
sunan meslektaşımız "Tahkimin kapitülasyon ola-
cağını söyleyenler var" diyecek oluyor. Ama mil-
letvekilinden, "Ikide bir kapitülasyon deyip dur-
ma" diye azar işitiyor.
Milletvekili Bülent Akarcalı, tahkimle Danış-
tay'ın devre dışı bırakılacağını açıkça belirtiyor.
Danıştay'ı, kararlanna uyulacak bir kurum olmak-
tan çıkanp, sadece görüş belirten bir kuruma dö-
nüştürme niyetlerini ortaya koyuyor.
Ankara Büromuz iyi bir gazetecilik yaptı ve Da-
nıştay'ın son zamanlarda verdiği kararlann neler
olduğunu haberleştirdi. Danıştay kararlarının her
biri, siyasetçilerin yasal olmayan veya kamu ya-
rannı ve iradesini asla gözetmeyen girişimlerine
engel otmuş. Bergama'da altın arayışını sonuçlan-
dırmış, termik santrallann yapımına ancakgüven-
lik önlemlerinin alınmasıyla izin vermiş. Yatağan
santralının, insanlan ve çevreyi zehirlediği için ka-
patılmasını istemiş vb (26.7 Cumhuriyet).
Politikacı, denetlenmekistemiyor. "Benyaptım
oldu, ben karar alacağım olacak" düşüncesinde.
Bunun için de önündeki engelleri ayıklama peşin-
de. _ î J. ı»v
Kamu yarannın en önemli gözetleyici/denetl©-
yicisi Danıştay devre dışı kalırsa, politikacı, ya-
bancı yatınmcılarla kamu adına yapacağı anlaş-
malardatamamen serbest kalacak; ortada bu an-
laşmalann yasallığını denetleyecek, kamu yaran-
nı yasal olarak savunacak kimse kalmayacak.
Sonrası, boş alanda istendiği gibi at koşturma-
ca!
• • •
Tahkim hangi koşullarda gündeme geldi ve ya-
sallaştınlmak isteniyor?
Ekonominin en zor koşullannda.
Tahkimciler, gelecek yabancı sermaye konu-
sunda toz üstünde toz bırakmıyor. Kimine göre
100, kimine göre 60, en az atanlara göre 30 mil-
yardolarlık dış sermayeTürkiye'nin kapısında içe-
ri girmek için bekliyor.
Bir tehdit de savruluyor: Tahkimi çıkarmazsak
enerji konusunda yatırım yapacak sermaye Tür-
kiye'ye gelmeyecek ve biz de karanlıkta kalaca-
ğız! Tamamen yabancı sermayenin çıkarlan açı-
sından savrulan tehdıde bakın!
Ekonomideki bütün başarısızlıklan üstlerinde
taşıyanların tek gösteri yapabilecekleri "sağlam
alan" askeriye kalmıştır. Bu nedenle de, dış konu-
larda durmadan rahatsızlık çıkartan komşulara
karşı rahat hareket edebiliyoriar. Ecevtt, Avrupa'ya
karşı bile "çok sert" demeçler veriyor. llginçtir ki
Abdullah Ocalan'ın idamı konusundaki baskıla-
ra karşı, "Türk adaletine ne söz söyletirim ne göl-
ge düşürtürüm. Türkiye adaletine baskı yapıla-
maz" diyen Ecevit, eşzamanlı olarak, kamu hak-
lannın gözetilmesi ve savunulmasında "Türkada-
letini, yargısını" devreden ve gözden çıkartmaya
hazırlanıyor.
Bilmek hakkımız değil mi, soruyoruz:
Tahkimin olmaması yüzünden Türkiye'ye gel-
meyen şirketler kimlerdir ve sermayenin miktarı
nedir?
Tahkimi hangi şirketler istiyor? Bunlar kimlerdir,
hangi alanlara ne kadar yatınm yapacaklardır?
• • *
Tahkimin, eşitler, eşit ortaklar arasında, tarafsız
ve yansız kararlar verebileceğini hissetmek, bel-
ki de bilmek gerek. Çokuluslu ortaklıklar bile, güç-
lülerin yararına işliyor ve düzenleniyor. Tamam,
Türkiye bu örgütlerde kalmak zorundadır.
Ama dünyanın hiçbir kurumunda genellikle "ta-
rafsızlık" olmadığını, saflar, bönler, kötü niyetliler
ve az sayıda iyi niyetliler dışında herkesin bildiği-
ni, bilmemezlikten mi geleceğiz?
Düne kadar Türkiye'nin bir tahkim sorunu yok-
tu. Sayın Aydın Aybay, yine gazetemizde yayım-
lanan iki yazısında, sermayenin yatınm için tahki-
me değil, "siyasi istikrara " baktığını vurguluyor ve
büyük holdinglerimizin yabancı şirketlerle yaptık-
lan anlaşmalarda ve kurduklan ortaklıklarda tah-
kime yanaşmadıklannı belirtiyordu...
Holdinglerimizin kendi şirket yararlannı gözet-
melerinden öğreneceğimiz bir şey yok mu?
Atatürk:
Türk Dili Türk
milletinin kalbidir. Zihnidir.
TÜRKDİLKURUMU
Kirlenen Dünyamızı
Fidan Dikerek Antalım
ORMAN BAK.\NLIĞI
AĞAÇLANDIRMA VE EROZYON KONTROLÜ
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ