24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 29 TEMMUZ1999 PERŞEMBE HABERLER Cem, Dini ve Papandreu ile göriişecek • ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Dışişleri Bakaîu tsmail Cem'in, Cumhurbaşkanı Süleyman Demırel'in de katılacağı Güneydoğu Avrupa lçin Istikrar Paktı'nın devlet ve hükümet başkanlan doruğunda Italya ve Yunanistan dışişleri bakanlanyla bir araya gelebilecegi bildirildi. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Sermet Alacanlı, Istikrar Paktı'nın, Kosova bunalımı sonrası Balkanlar'da banş ve istikrann kalıcı kılınmasına, bölgenin yeniden imar edilerek ekonomik açıdan kalkındınlmasına ve demokratikleşmesine katkıda bulunmak amacıyia AB tarafından başlatılan bir girişim olduğunu kaydetti. Atatüpk Köşkü yandı • ÖDEMİŞ (Cumhuriyet) - Ödemiş'teki tarihi Atatürk Köşkü, önceki akşamsaat 19.30 sıralannda meydana gelen yangında zarar gördü. Halen otel olarak kullanılan ve Konyaspor kafilesinin de içinde bulunduğu köşkün kazan dairesinde bilinmeyen bir nedenle patlama oldu. Çevre ilçelerden gelen itfaiyelerin yeterli olmaması sonucu, tzmir Orman Bölge Müdürlüğü'ne bağlı helikopterlerin de katıldığı söndürme çalışmalannda, yangın 4.5 saatte kontrol altına ahnabildi. Avukatlar yasa istiyop • SAMSUN(Cumhuriyet) - Samsun Barosu Başkanı Av. Arif Yılmaz Üney, avukatlann sosyal güvenliklerinin olmadığını belirterek TBMM'de iki yıldır görüşülemeyen "Yeni Avukatlık Yasa Tasansı"nın bir an önce yasalaşmasını istedi. Türkiye Barolar Birliği'ne üye herhangi bir avukatın öldüğünde ailesine sadece 154 milyon lirapara yardımı yapılabildiğini, ancak baro başkanı olarak bu parayı aileye vermekten utanç duydugunu söyleyen Üney. "Avukat, toplumda, mesleğindeki talihsizlikler nedeniyle itibannı kaybetmıştir" dedi. Gazüeretam maaş gündemde • YOZGAT (Cumhuriyet) - Terörle mücadelede Türkiye'nin en fazla şehit veren illeri arasında ılk sıralarda yer alan Yozgat'ta bugün düzenlenecek törenle 99 şehit yakını ve gaziye 'övünç madalyası' verilecek. Törene katılacak olan Devlet Bakanı Şuayip Üşenmez, şehit yakınlan ve gazilere ödenen maaşın yetersiz olduğunu belirterek verilecek maaşlann görevi başındaki güvenlik mensubuyla aynı olması gerektiğini savundu. Konuyu Bakanlar Kurulu toplantısında da gündeme taşıyan Bakan Üşenmez, "Sadece maaşlannı ayarlamakla kalmamalıyız, yeni düzenleme ile şehitlerimizin yakınlanna ve gazilerimize iş imkânı da sağlamalıyız" dedi. Tarho davasma devam edildi • MALATYA (Cumhuriyet) - Malatya Çevreyolu'nda 7 Ocak 1998 günü oruç tutmadığı için uğradığı bıçaklı saldın sonucu öldürülen Inönü Üniversitesi öğrencisi Ümit Cihan Tarho'nun katil zanlılannın yargılanmasına devam edildi. Haklannda Malatya Ağır Ceza Mahkemesi'nde dava açılan ikisi tutuklu yedi sanıktan Caner Öztürk ile Kadri Kılıç duruşmaya katıldı. Duruşmada iki tanık dinlenirken mahkeme heyeti davayı 15 Ağustos 1999tarihineerteledi. Köktendinci vakıflarpara kazanmayı değil, ideolojileriniyaymayı hedefliyor 'Mücahitler' yetiştiriyorlarDEMteTAŞCEYHUN -5- Varlığmdan sanınz artık kuş- ku duyulmaması gereken, bu köktendinci (şeriatçı) vakıflann kurduklan sanal üniversitelerin kazanç amacı güttüklerini söyle- yebilmek ise galiba gerçekten olanaksızdır... Çünkü, amacın kesinlikle kâr değil, tam karşıtı, köy ve kasabalardaki zeki ve ye- tenekli çocuklan burs veriyor- muş gibi devşirip, dinsel agırhk- lı bir eğitimden geçirerek, laik devletin yerine bir şeriatçı îslam devleti kuracak mücahitkr ye- tiştirmek olduğu, ta 1950'lerden bu yana, güya destek vermek A maç, kesinlikle kâr xx değil,tamkarşıtı,köy ve kasabalardaki zeki ve yetenekli çocuklan burs veriyormuş gibi devşirip, dinsel ağırlıklı bir eğitimden geçirerek, laik devletin yerine bir şeriatçı îslam devleti kuracak mücahitler yetiştirmek. için kurduklan vakıflar aracılı- ğıyla gizlice ele geçirdikleri i- mam hatip okullanndaki, gene vakıflar aracılığıyla açtıklan Kuran kurslanndaki. öğrenci yurtUnndald, modern tekke ve zaviyeler olan Işık Evleri vb. gi- bi yerlerdeki uygulamalannda da bütün çıplaklığıyla görül- mektedir doğrusu. Görüldüğü gibi, bugûn üze- rinde dikkatle durmamız gere- ken bir diğer sorun da son yıllar- da sayısı neredeyse geometrik diziyle artan "Valaflar" konusu- dur. Nitekim, Türkiye'nin en bü- yûk yayın grubunun organı Hür- riyet gazetesinin köşe yazarla- nndan Fatih Altaylı da 21 Hazi- ran 1999 günü, köşesinde T ü r - kiye'de irtka en rahat'vakıf' adı aranda örgütteniyor. Parasal üiş- küerinien rahat vakıfperdesi ar- kasına gizliyor. Bütün melanet vakıf kisvesi giyerek kotanlıyor. Fakat hiç kimse şu Yakıflar Ge- nei Müdürlüğü'nde ne ohıp bit- tiğini araştn-nuyor" diye yazmak zorunda kalmıştır. Ancak Tamer Bacuıoğlu'nun 6 Temmuz 1999 günlü Cumhu- riyet gazetesinde çıkan "Türki- ye'de Alman Vakıflannın Mari- fetteri" adlı, gerçekten çok ilginç yazısından öğrendiğimize göre şeriatçı tslamın Türkiye 'de de ik- tidaragelmesücinçalışajüar, sa- dece buradaki tarikatlann Türki- ye'de kurduklan vakıflar değil- miş meğer. Örneğin, CDU, SPD, FDP ve Biriik/90 YeşiUer gibi Alman- ya'nın önde gelen iktidar parti- lerinin kurduklan, güya NGO (hükümetlerle hiçbir ilişiği ol- mayan) "Konrad Adenauer Vakfi", "FriedrkhEbertVfckfi", "Friedrich Naumann Vakfi" ve "Heinrich Böll Vakfi" adlı, Al- manlann deyimiyle kimi "poli- tik vakıflar" 1984'ten itibaren Türkiye'de de şubeler açarak, ta- mamını Alman hükümetlerin- den sağladıklan parasal olanak- larla, buradaki tarikat vakıflan gibi güya gene NGO örgütlerle birlikte. Türkiye üzerine yoğun araşürma çalışmalan yaparlar- ken, buradaki tarikatlar da öte yandan, hiç kuşku yok ki gene aynı Alman çevrelerin desteğiy- le 19% yıhnda Bonn'da "Şeyh Sakl Vakfi" adında bir şeriatçı vakıf kurmuşlardır. Bu nedenle. Türkiye'de şu an- da faaliyette bulunan, laik cum- huriyet karşıtı ideolojik amaçlar peşindeki şeriatçı vakıflann sa- yısı hakkında bir kestirimde bu- lunabilmek, galiba gerçekten olanaksızdır. Burada hemen şunu da belir- telim ki bu yabancı vakıflar, önümüzdeki günlerde, üstelik "yabancı sermaye yatmmı" yaf- tasıyla, ülkedeki kimi vakıflarla işbirligi yaparak sanal üniversi- teter de açarlarsa, galiba kesin- likle şaşırmamak gerektir. Üstelik, bu yabancı vakıflann, tıpkı şeriatçı vakıflar gibi, 1982 Anayasası'nın bu sanal üniversi- telerle ilgili "kazanç amacı güt- memek" koşuluna harfi harfine uyacağından da dogrusu kuşku duyabilmekbile olanaksızdır sa- nınz. üniversitelerine bağlı Atüun Meslek Yüksekokuhı'na ve Tek- nik BUimler Yüksekokulu En- düstriyel Elektronik Progra- mı'na önümüzdeki ders yılı için ögrenci alınmamasını istemişler ve YÖK'ün oluruyla bu okulla- nnı kapatmışlardır. Görüldüğü gibi, salt bu örnek- ler bile, anayasanın "kazanç amacına yönelik ohnamak" ko- şuluna, ancak ideolojik (görev- li) vakıflann eksiksiz uyacağını yeterince tanıtlasa gerektir sanı- nz. Zaten, Osmanlılarda da tıpkı Selçuklular ve öteki Îslam im- paratorluklanndaki gibi, Müslü- man halka açık tek eğitim kuru- mu olan medreseler, ilk günden itibaren tamamiyle cami vakıfla- nnca kurulup yönetilmiştir. Ya- ni Osmanhlar, ta 20. yüzyıla ka- dar devlet bütçesinden harcama yaparak bir tek medrese açma- mış, bir tek medrese hocasma maaş ödememiştir. Dolayısıyla, 1 826 yılmda önce 1 hanedana ait vakıflarla ilgili olarak kurulan "Evkaf-ı Hümayun Nezareti" hızla genişletilerek 1839'daOsmanh ûlkesindeki bütün vakıflann bağlandığı "Evkaf Nezareti" haline dönüştürülmüştür. zükmektedirler. Ancak bu ilişki, sadece mülkiyeti vakfa bağlı bi- nalannm onanmı, denetimi, yö- netimi vb. gibi işlemlerle sınırlı kalmıştır kesinlikle. Nitekim, sa- dece medreseleT değil, 11. Mah- mut'un kurdurduğu ilk rüştiye de Maarif Nezareti kuruluncaya dek bu açıdan EvkafNezareti'ne bağlı kalmıştır. Yani, devlet, Evkaf Nezareti aracılığıyla da ta 1913 yılına ka- dar medreselerdeki eğitim poli- Şeriatçı vakıflann kurduklan sanal üniversitelerin amacı mücahitler yetiştirmek. Kısacası, bir üniversite kura- bilmek için herhangi bir kâr amacı gütmüyor olmak, sadece ideolojik amaçlı şeriatçı vakıf- lann, en azından hedeflerine va- nncaya dek, karşı koymaksızm uyacaklan bir koşuldur, bizce ol- saolsa... Nitekim, 26 Nisan 1999 tarih- li Cumhuriyet gazetesinde çıkan bir haberden öğrendiğimize gö- re, anayasanın bu koşulu gere- ğince, güya kâr amacı gütmedik- lerini yazılı olarak taahhüt edip 9.7.1997 tarihinde 4281 sayılı yasa ile üniversite kurma hakkı- Kısacası, bir üniversite kurabilmek için herhangi bir kâr amacı gütmüyor olmak, sadece ideoîojik amaçlı şeriatçı vakıflann, en azmdan hedeflerine vanncaya dek, karşı koymaksızm uyacaklan bir koşuldur. nı kazanmış, tarikatlarla bir ili- şiği bulunmadığı belli, Anka- ra'daki Ardım Vakfi ile tstan- bul'daki Küttûr Koleji Vakfi'na ait Aühm Üniversitesi Rektöriü- ğü ve tstanbul Kültür Üniversi- tesi Rektöriüğü, daha ilk eğitim yılının sonunda YÖK'e başvura- rak "ögrenci sayısuun azhğı ne- deniyle'' (yani, bir başka deyim- le, zarar ettikleri gerekçesiyle) bu medreselerde yapılacak eği- timin niteliğınin belirlenmesi ve hocalannın atanması da bu cami cemaati tarafından yürütülmek- tedir. Bu yüzden de Osmanlılar- da, ne kadar cami varsa, o kadar da "maarif nazırlığı" ve "talim terbiye kurulu" olmuştur bir an- lamda. Nitekim, ta 1857 yılına kadar eğitimden sorumlu bir ve- ziri de olmamıştır Osmanlılann. II. Mahmut döneminde kurulan mekteb-i rüştiye sayısı ikiye çı- kınca, önce "Mekâtîb-i Rüştiye Nezareti" adıyla yeni bir daıre oluşturulmuş, 1857 yıhnda da bu daire "MaariMUmumiye Ne- zareti" adıyla bakanlık haline dönüştürülmüştür. Ancak. bu bakanlık da sadece devlet tara- fından kurulan ladini (Batılı) okullann, yani rüştiyelerin, daha sonra da iptidailerin, idadilerin, muallim mekteplerinin vb.'leri- nin yönetimiyle ilgilidir. Med- reselerle hiçbir ilişiği yoktur. Vakıflar da ilk kez II. Mahmut döneminde devlet kontrolü altı- na ahnmaya başlanrmş, 1826 yı- hnda önce hanedana ait vakıf- larla ilgili olarak kurulan "Ev- kaf-ı Hümayun Nezareti" hızla genişletilerek 1839"da Osmanlı ûlkesindeki bütün vakıflann bağlandığı "EvkafNezareti" ha- line dönüştürülmüştür. Tanzi- mat'tan sonra da Evkaf Nazırla- n artık vezirler kurulu toplantı- lanna da alınmışlardır. Bu nedenle, medreseler de bir anlamda vakıflan yüzünden Ev- kaf Nezareti'ne bağlanmış gö- tikasıyla veya özlük işleriyle fi- lan kesinlikle ilgilenmemiştir. Osmanlılann medrese eğitimine de kanşmaya niyetlenmesi. an- cak Ikinci Meşnıtiyet'ten sonra olmuştur. htihat ve Terakki Hü- kümeti, medrese eğitiminde de bir reform yapmak amacıyia, 1913 yıhnda. ilk kez devlet pa- rasıyla "Medresetül Eimme ve'l Huteba" (tmam ve Hatip Med- resesi) adlı bir medrese açarak, eğitimi devlet kontrolüne alma- ya çalışmıştır.Ancak çok ilginç- tir, Büyük Millet Meclisi'ne gir- miş Osmanlı Meclis-i Mebusa- nı artığı şeriatçı milletvekilleri, 20 Kasım 1921'de. ulemadan Vehbi Efendi'yi Mustafa Ke- mal'e rağmen Maarif Vekili seç- tirip Osmanlı döneminde kurul- muş rüştiyelerin, idadilerin, hat- ta Galatasaray Lisesi'nin adırun "medrese" olarak değiştirilmesi ve Maarif Vekâleti'nin kapatıla- rak, bütün eğitim işlerinin Şeri- ye Vekâleti'ne bağlanması için girişimlerde bulunmadan önce, gerçekten şeytanın bile akhna zor gelecek bir kurnazlıkla, da- ha 20 Ocak 1921 'de, gene Mus- tafa Kemal'e rağmen Teşkilatı Esasiye Kanunu'na bir madde ekleterek, Osmanlılardan kalan "Evkaf Nezareti"nin adını da "Şeriye ve Evkaf Vekâkti" şek- linde değiştirmişlerdir. Eğitim sistemini Osmanlı dö- nemindekinden de geriye götü- recek bu şeriatçı girişimlere ise ne yazık ki Mustafa Kemal bile ancak Cumhuriyet kurulduktan sonra yanıt verebilmiştir, biündi- ği gibi. Vehbi Efendi, Maarif Ve- killiği'nden ancak Cumhuri- yet'ten sonra düşürülebilmiştir. 3 Mart 1924'te ardı ardına çı- kanlan üç yasayla da Hilafet kal- dınlmış, Evkaf ve Şeriye Vekâle- ti kapatılmış ve ülkedeki bütün eğitim Maarif Vekâletine bağ- lanmıştır. Bu nedenle, Tevhid-i Tedrisat Yasasu bizce üzerinde önemle durulması gereken bir belgedir gerçekten de... Çünkü, bu yasayla bir yandan şeriatçı milletvekillerine ödün verilip medreselerin tmam Hatip Oku- lu adıyla, üstelik devlet tarafın- dan yeniden açılması kabul edi- lirken, öte yandan medreselerin de vakıflann elinden alınarak her yönleriyle Maarif Vekâle- ti'ne bağlanıp, devlet kontrolü- ne alınmalan sağlanmıştır asıl. Nitekim bu sayededir ki yasanın yürürlüğe girmesinin hemen ar- dından açılan 29 tmam Hatip Okulu'nun 3'ü, daha birinci yı- lının sonunda, 1925'te, 6'sı 1926'da, 18'i 1927 ve 1928'de, geri kalan 2 tanesi de 1930 yılın- da kapatılmıştır. Bu nedenle, "Tevhid-4 Tedri- sat" yasasını, sanki medrese ile mektebi birleştirmek amacını güdüyormuş, gibi yonımlayıp, adını "Eğitimin Birtiği" veya "Eğhimlerin BirieştirUmesi" şeklinde Türkçeleştirmek yasa- nın ruhuna aykındır bizce. Çün- kü yasanın amacı. eğitimi vakıf vb. gibi özel kuruluşlann elin- den alıp MaarifVekâleti'ne bağ- layarak tekleştirmektir kesinlik- le, görüldüğü gibi. Kısacası, Mustafa 1 Kemal'e göre örgün eğitim tektir ve ancak devletçe gerçekleştirilebilir. Yani, her devlet, insanını nasıl eğiteceği- ne kendisi karar verir, eğitimin niteliğini ve sürelerini belirler, öğretmenlerini yetiştirir. okul bi- Eğitim sistemini geriye götürecek bu şeriatçı girişimlere ise ne yazık ki Mustafa Kemal bile ancak Cumhuriyet kurulduktan sonra yanıt verebilmiştir. Vehbi Efendi, Maarif Vekilliği'nden ancak Cumhuriyet'ten sonra düşürülebilmiştir. nalarını yaptınr. yönetir ve gi- derlerini devlet bütçesinden kar- şılar.llginçtir, Tevhid-i Tedrisat Yasası, galiba hiç kuşku yok ki 1950'li yıllarda DP iktidannca gizli gizli sırtı sıvazlanan şeriat- çı kesimlerin örgün eğitimi ye- niden vakıflaştırarak medrese- leştirmeyi amaçlayan sinsi giri- şimlerine karşı, ilk kez 27 Ma- yıs Anayasası'nca anayasal bir güvenceye de kavuşturulmuştur, bilindiği gibi. 153. maddesinde belirtilen "Anayasaya aykuılığı öne sürülemeyecek ve yorumla- namayacak" devrim yasalannm başmda Tevhid-i Tedrisat Yasa- sı vardır. 1982 Anayasası' nda da 174. maddede bu hüküm aynen korunmuştur. Çünkü 82 Anaya- sası'na göre de "İnkılap Kanun- lan" diye niteienen bu yasalar. "Türktoplumunu çağdaş uygar- uksevi>esinin üstüne çıkarma ve Türkiye Cumhuriyeti'nin laikük niteli^ni koruma amacını" güt- mektedirler. Sürecek SIFIR NOKTASIIORAL ÇALIŞLAR oralcalislar@turk.net 32 yaşındaki Esra şunlan anlatı- yor "Aslında ben ürkek, çekingen bir insan değilimdir, ama sözle ya da elle sarkıntılık yapıldığında o kadar korkuyorum ki! Aslında korkum sa- pıkların ne yapacağından çok, çev- redekilerin ne diyeceği... Birkeresin- de dolmuşun arkasında dört kişi otu- nıyonız. Yanımdakiadamın birelinin bacağıma dokunduğunu Nssettim. Bacağımı kenara çektim. Biraz son- ra adam elini yine bacağıma doğru yaklaştırdı. Üzerimde pantolon oldu- ğu için adamın bu dokunmadan na- sıl birzevk alabileceğine bir türtü akıl erdiremiyordum. Ama yine de çok telaşlandım, adama bağırsam, 'Sen ne diyorsun kardeşim. Ne kıymetli bacağın varmış. Yanlışlıkla elimiz değdi diye ne üzerine alınıyorsun' karşılığını verebilir. Zaten gideceğim yere yaklaşmıştım, dolmuştan erken inip yürüdüm." Mimoza dergisi, sarkıntılıkla ilgili yaptığı araştırmaya şu sözlerle baş- lıyor: "Hangi kadına sorsanız, elleya da sözle nasıl sarkıntılığa uğradığı konusunda birkaç hikâyesi vardır." Gündelik yaşamımızın neredeyse bir parçası haline gelen sarkıntılık, en yaygın taciz örneklerinden birisi. Bir- kaç küçük istisna dışında taciz eden Kadınlara Sarkıntılık taraf erkek, edilen ise kadın oluyor. Kadınlann, özellikte yalnız başına şehir içinde yaptıklan yolculukların kâbusudur sarkıntılık. Gece geç va- krt sokaktatek başınayürüyen kadın, her an kendisini saldın tehdidi altın- da hisseder. Kadınlann gözünde so- kaktaki her erkek potansiyel bir sal- dırgana dönüşür. Sürekli gelecek bir saldırıya karşı kendisini nasıl koruya- cağını düşünür. Kadınlann böylesine bir sarkıntılık ve taciz tehdidi altında bulunması, biz erkeklerin aşağılanması anlamına gelmiyor mu? Yaşamda her şeyi pay- laşması gereken karşı cinse bu kadar korku vermek, bir hastalık belirtisi de- ğil mi? Mimozadergisi, kadınlara sar- kıntılık eden erkeklerin genellikle eği- tim, kültür ve ekonomik açıdan geri olduklannı vurguluyor. Aile içi şidde- tin, cinsel yasaklann ve tabulann da bu tür olaylarda rol oynadığına dik- kat çekiyor. Mimoza dergisinin belirttiği, art kül- türden gelmek belki bazı saldırgan- lık biçimlerinde rol oynuyor. Ancak bunu yalnızca bir kültür sorunu ola- rak almak yeterli mi? En gelişmiş ül- kelerde bile kadınlann tecavüze uğ- radıklannı, dayak yediklerini, saldırı ve sarkıntılıktan kurtulamadıklannı bi- liyoruz. Yolda, sokakta, elle ve sözle taciz, belki gelişmiş iilkelerde bu ka- dar yaygın değil. Türkiye gibi, kadın - erkek arasındaki ilişkilerin sınırlı ol- duğu, örtünme ve kapanmantn kadın için bir iffet ve namus örneği olarak kabul edildiği ülkelerde erkekler, da- ha ilkel yollarla tacize başvuruyoriar. Ancak taciz eğiliminin altında, da- ha köklü nedenler yatıyor. Erkek ege- men dünya, kadını hâlâ bir mal ola- rak görmekten vazgeçmiş değil. Cin- selliği de kadından yararlanmak ola- rak anlıyor. Cinselliğin kadınla erkek arasında paylaşılan bir zevk, bir keyif olduğu- nu anlaması için insanın kültür, este- tik ve cinsel duygularının çok geliş- miş olması gerekiyor. Gelişmiş ülke- lerde hâlâ kadınların çıplak fotoğraf- lan para ediyor. Hâlâ Playboy dergi- leri kadın cinselliğini satıyortar. Hâlâ paralı erkekler, iktidar sahibi erkekler genç kadınlardan oluşan haremler kurmayı kendilerine bir hedef olarak koyabiliyoriar. Aslında erkeğin kadını taciz ederek cinselliğini ifade etmesi, bir ilkellik ifa- desi. Ancak bu ilkellik erkek egemen dünyanın her yanında çok yaygın. Aslında kadınlarta paylaşılacak çok güzel duygular varken böyle davran- mak, erkek egemen dünyanın temel zaaflanndan birisi. Insanlığın hâlâ çağdaşlaşamadığının önemli bir işa- reti. Gelişmiş erkek için, bir kadınla paylaşılabilecek o kadar çok şey var ki! Ancak günümüzün erkeklerinin çoğu, sosyal ve ekonomik üstünlük- lerini kadınlar üzerinde de kullana- rak, onları faydalanılacak yaratıklar olarak görüyortar. Bu nedenle, so- kakta gördükleri her kadını, elde edil- mesi gereken bir mal sayıyorlar. Sokakta elle ve sözle sarkıntılık, Türkiye gibi ilkellikten çıkış aşama- sındaki topluluklann, bu topluluktaki erkek ilkelliğinin göstergesi. Ancak tüm dünya erkekleri, kadınlan hâlâ mal olarak görüyorlar. Erkekler, ka- dınlan bir mal olarak görmekten kur- tulduklan zaman, insanlık yeni bir uy- gaıiığa adım atmış olacak. Bunu da ancak, gelişmiş, kendine güvenen kadınlar sağlayabilir. öyle sanıyorum ki önümüzdeki yüzyıl kadın yüzyılı o- lacak. PERŞEMBE ORHAJN BURSALI Bir Taşla Birkaç Kuş Son yılların bu en "güçlü" hükümeti de, Türki- ye'nin ekonomik açmazlarının "çözümû" için Ka- rapara Ekonomisi'nin himmetine sığınırsa; sosyal güvenceleri budamaktan başka çıkar yol göre- mezse; Türkiye'ye "Bir Avuç Dolar" girsin umu- duyla anayasa değişikliğine bile giderek tahkim yasası çıkartmayı kendi gündeminin en önemli maddesi haline getiriyorsa... Bunlann hiçbirinin, bırakın orta vadeyi, kısa va- dede bile Türkiye'nin ekonomik yaralarına mer- hem olamayacağını, düzenin biraz aklı başmda ekonomi yazarlan dile getiriyorsa... Acaba bunca yıldır niçin Türkiye'de "güçlü hü- kümet" istediğimizin veya istendiğinin bir açıkla- masını veya analizini iyi yapmak gerekecek! • • • Birinci kararla, "100 milyar dolahık" vergi dışı kaçakçı ekonomiye yeniden teslim olunuyor... ikincisiyle, sosyal ve ekonomik eşitlik iyice bo- zularak, Türkiye'nin en önemli milli güvenlik kuru- mu olması gereken, sosyal ve ekonomik dayanış- ması iyice zayıflatılıyor... (Sınıflar arası bir ekonomik denge mi vardı? Ça- lışanlara fazla haklar mı verildi? İş koşullan mı iyi- leştirildi, yoksa rahatça iş bulabilecekleri ortam mı sağlandı?.. Çalışanların yaranna fazladan ne ya- pıldı da, gelecekleri için bir güvence oluşturan erneklilik hakları budanıyor?) Üçüncüsüyle, yani tahkim yasası ilede bu de- fa Türkiye'nin kamu çıkarlanna başka bir darbe vurulmaya hazırlanılıyor. Hem de üç kuruş dolar uğruna! • • • BirTV'de, tahkim tartışmasını izliyoruz... Birmil- letvekili, sanınm bir bakan ve bir devlet kurumu- nun başkanı, programına konuk olduklan gazete- cinin sorularını yanıtlıyorlar. Tahkime karşı görüş belirtecek kimse çağrılı olmadığı için, programı sunan meslektaşımız "Tahkimin kapitülasyon ola- cağını söyleyenler var" diyecek oluyor. Ama mil- letvekilinden, "Ikide bir kapitülasyon deyip dur- ma" diye azar işitiyor. Milletvekili Bülent Akarcalı, tahkimle Danış- tay'ın devre dışı bırakılacağını açıkça belirtiyor. Danıştay'ı, kararlanna uyulacak bir kurum olmak- tan çıkanp, sadece görüş belirten bir kuruma dö- nüştürme niyetlerini ortaya koyuyor. Ankara Büromuz iyi bir gazetecilik yaptı ve Da- nıştay'ın son zamanlarda verdiği kararlann neler olduğunu haberleştirdi. Danıştay kararlarının her biri, siyasetçilerin yasal olmayan veya kamu ya- rannı ve iradesini asla gözetmeyen girişimlerine engel otmuş. Bergama'da altın arayışını sonuçlan- dırmış, termik santrallann yapımına ancakgüven- lik önlemlerinin alınmasıyla izin vermiş. Yatağan santralının, insanlan ve çevreyi zehirlediği için ka- patılmasını istemiş vb (26.7 Cumhuriyet). Politikacı, denetlenmekistemiyor. "Benyaptım oldu, ben karar alacağım olacak" düşüncesinde. Bunun için de önündeki engelleri ayıklama peşin- de. _ î J. ı»v Kamu yarannın en önemli gözetleyici/denetl©- yicisi Danıştay devre dışı kalırsa, politikacı, ya- bancı yatınmcılarla kamu adına yapacağı anlaş- malardatamamen serbest kalacak; ortada bu an- laşmalann yasallığını denetleyecek, kamu yaran- nı yasal olarak savunacak kimse kalmayacak. Sonrası, boş alanda istendiği gibi at koşturma- ca! • • • Tahkim hangi koşullarda gündeme geldi ve ya- sallaştınlmak isteniyor? Ekonominin en zor koşullannda. Tahkimciler, gelecek yabancı sermaye konu- sunda toz üstünde toz bırakmıyor. Kimine göre 100, kimine göre 60, en az atanlara göre 30 mil- yardolarlık dış sermayeTürkiye'nin kapısında içe- ri girmek için bekliyor. Bir tehdit de savruluyor: Tahkimi çıkarmazsak enerji konusunda yatırım yapacak sermaye Tür- kiye'ye gelmeyecek ve biz de karanlıkta kalaca- ğız! Tamamen yabancı sermayenin çıkarlan açı- sından savrulan tehdıde bakın! Ekonomideki bütün başarısızlıklan üstlerinde taşıyanların tek gösteri yapabilecekleri "sağlam alan" askeriye kalmıştır. Bu nedenle de, dış konu- larda durmadan rahatsızlık çıkartan komşulara karşı rahat hareket edebiliyoriar. Ecevtt, Avrupa'ya karşı bile "çok sert" demeçler veriyor. llginçtir ki Abdullah Ocalan'ın idamı konusundaki baskıla- ra karşı, "Türk adaletine ne söz söyletirim ne göl- ge düşürtürüm. Türkiye adaletine baskı yapıla- maz" diyen Ecevit, eşzamanlı olarak, kamu hak- lannın gözetilmesi ve savunulmasında "Türkada- letini, yargısını" devreden ve gözden çıkartmaya hazırlanıyor. Bilmek hakkımız değil mi, soruyoruz: Tahkimin olmaması yüzünden Türkiye'ye gel- meyen şirketler kimlerdir ve sermayenin miktarı nedir? Tahkimi hangi şirketler istiyor? Bunlar kimlerdir, hangi alanlara ne kadar yatınm yapacaklardır? • • * Tahkimin, eşitler, eşit ortaklar arasında, tarafsız ve yansız kararlar verebileceğini hissetmek, bel- ki de bilmek gerek. Çokuluslu ortaklıklar bile, güç- lülerin yararına işliyor ve düzenleniyor. Tamam, Türkiye bu örgütlerde kalmak zorundadır. Ama dünyanın hiçbir kurumunda genellikle "ta- rafsızlık" olmadığını, saflar, bönler, kötü niyetliler ve az sayıda iyi niyetliler dışında herkesin bildiği- ni, bilmemezlikten mi geleceğiz? Düne kadar Türkiye'nin bir tahkim sorunu yok- tu. Sayın Aydın Aybay, yine gazetemizde yayım- lanan iki yazısında, sermayenin yatınm için tahki- me değil, "siyasi istikrara " baktığını vurguluyor ve büyük holdinglerimizin yabancı şirketlerle yaptık- lan anlaşmalarda ve kurduklan ortaklıklarda tah- kime yanaşmadıklannı belirtiyordu... Holdinglerimizin kendi şirket yararlannı gözet- melerinden öğreneceğimiz bir şey yok mu? Atatürk: Türk Dili Türk milletinin kalbidir. Zihnidir. TÜRKDİLKURUMU Kirlenen Dünyamızı Fidan Dikerek Antalım ORMAN BAK.\NLIĞI AĞAÇLANDIRMA VE EROZYON KONTROLÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle