Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 29 TEMMUZ 1999 PERŞEMBE
OLAYLAR VE GORUŞLER
Batı Uygarlığı Nerede Duruyor?..
Prof. Dr. COŞKUN OZDEMİR
S
ağ yanımda oturan ve ye- elinde oldugunu, hırsızhk, gasp ve ben-
meİc süresince sohbet etti- zer olaylann iyice arttığını, piyasada ka-
ğim Prof. trena Nienroj, ote-
le dönmemizi öneriyor, hat-
ta bunun için ısrar ediyor.
Polonyalı meslektaşlartem-
muz ayının ilk haftasında saat 2l.30'da
hâlâ gün aydınlığındaki Varşova sokak-
lannda dolaşma isteğimizi uygun ve gü-
venceli bulmuyorlar.
lstanbul Tıp Fakültesi'nden (Çapa) Nö-
romüsküler Hastahklar ekibi, Polonya
Bilimler Akademisi ve onu temsil eden
ünlü nörolog Prof. trena Hausmanova
Petrusewich'in davetlisi olarak Varşo-
va'day12.
Akşam yemeğinde doktorlar kulübün-
de güzel bir ortamda akademi üyesi nö-
rologlarla birlikteyiz. Saatler süren hoş ve
ve yararlı bir birliktelik bu. Çok şey öğ-
reniyoruz karşılıklı. Onlara Istanbul'da
Ibrahim Paşa Sarayı'nda açılan, Polon-
ya'dan getirilen Osmanlı 'ya ait eser ve eş-
yaiardan oluşan sergiden söz ediyoruz. On-
lar da bize tarihteki Leh-Osmanlı Türk-
leri ilişkileri konusunda bildiklerini ak-
tanyorlar. Yemeğin sonunda Varşova'da
dolaşıp onlan rahatsız etmeden otelimi-
ze dönme isteğimizi itırazla karşılıyorlar.
Hepsi tam birgörüşbirliği ile bunu kesin-
likle tavsiye etmeyeceklerini, riskli bul-
duklannı bildıriyorlar. Sokakta taksi çe-
virerek yolculuk yapmamn tehlikeli ola-
bileceğini söylüyorlar. Para ve değerli
esya taşımamızı sakıncalı buluyorlar. Po-
lonyalı meslektaşlanmızdan ülkede pek
çok şeyin mafyanın. yeraltı dünyaanın
raparanın dolaşağını öğreniyoruz. Ülke-
lerimiz arasındaki benzerlikleri ibretle
ve hayretle dinliyoruz. Polonya hakkın-
da öğrendiklerimiz çoğaldıkça benzer-
likler de artıyor. Sağlık ve egitimde hız-
lı bir degişim sûreci yaşanıyor. Bu her iki
alanda özelleşme, özelleştirme gerçekle-
şiyor. Devlet okullannda eğitimin nite-
liği giderek düşüyor. Aileler çocuklannı
paralı özel okullara göndermek zorunda
kalıyorlar. Aynı olumsuz gelişme sağlık
için de geçerli. Devlet hastanelerinin yer-
diği sağlık hizmeti yetersiz kalıyor. Özel
tababet, özel sağlık kurumlan, özel has-
taneler gelişiyor, sayılan artıyor ve dev-
letten destek görüyor. Budeğişim,(trans-
formasyon) anladığımıza göre dış egemen
güçlerin baskısı ve dayatması ile oluşmak-
ta. Çok kazanan, haksız kazanç sağlayan
gruplar ortaya çıkıyor. Buna karşılık ça-
lışan insanlann, emekçilerin ücretleri çok
düşük. Bir öğretmen, bir hemşire 150-170
dolar civannda aylık alıyor. Bir profesör
400 dolar kadar. Fiyatlar bizimkilerle kı-
yaslanır gibi. Bir ev kirası 300-400 do-
lardan aşağı değil.
Işte Polonya'nın dunımu, sosyo-eko-
nomik düzeyleri ortalama vatandaşın üs-
tünde olması doğal, ünlü bilim adamla-
nnın dilinden böyle görünüyor. Ne acı-
dırbu insanlar, dillerini, dınlerini, kültür-
lerini özgürce kullanamadıklan, düşün-
celerini ve tepkilerini ifade edemedikle-
n. ulusça baskı altında bulunduklan bir
dönemi, demirperde diye anıldıklan Sov-
yet döneminin, en azından sağlık, eğitim
ve asayiş yönünden özlemle anıyorlar.
Tıpatıp aynı göziernleri hatta daha ağır-
lannı iki yıl önce Litvanya da yapmış, ay-
nı kıyaslamalar ve özlernlen oradaki mes-
lektaşlardan da dinlemiştim.
Bizi bir otele emanet edememişler, ev-
lerinde konuk etmişlerdi. Yeni dünya dü-
zeni ve globallesme sonuçlan özellikle az-
gelişmiş ülkelerde karşımıza bu çeşit tab-
lolarla çıkıyor. Bizim kimi entellerimiz,
liberallerimiz bu neoliberal politikalan
övedursunlar, birilerinin güdümûnde dün-
yanın nereye doğru yol almakta olduğu
çok açık. Ama şimdi bakınız; Yeni dün-
ya düzeninin egemenleri, ortak hastahk-
lar içinde çırpınan ve rahatsızlıklannın et-
yoloji (nedeni) ve patogenezi (oluşum
mekanizması) yönünden büyük benzer-
likler gösteren bu ülkeleri karşı karşıya
getirmekte, birbirine düşürmekte de na-
sıl ustaca bir rol oynuyorlar, buna çarpı-
cı örnek oluşturan şu olayı dinleyiniz lüt-
fen: Bizi davet eden ünlü profesör, yuka-
nda sözünü ettiğim yemekte içimizden bi-
rine Ekim'de Antalya'da yapılacak Kas
Hastalıklan Toplantısı'na gelmekte te-
reddüt ettiğini söylüyor. Buna neden ola-
rak da ABD ve onun yandaşı ülkelerde-
ki meslektaşlanndan, Türkiye'ye gitme-
yelim, bu ülkeyi protesto edelim telkin-
leri, tavsiyeleri aldığını söylüyor. Neyi
protesto edecekleri malum. Ocalan'ın
idam karannı.
Bunu kendi aramızda o gece düşkınk-
hğından daha çok kızgınlık ve gergınlik
içinde tartışıyoruz. Ertesı gün bu konu-
yu açmaya ve en net bir şekilde tepkile-
rimizi belirtmeye karar veriyoruz ve öy-
le yapıyoruz. Onlü Prof. Petrusowiçh'in
evindeki davette içimizi döküyoruz.
Polonyalı meslektaşlanmız gerçekte
Türkiye'de neler oldugunu, Kürtlerin na-
sıl bir konumda bulunduğunu, Türkler
ve yönetimle ilişkilerinin nasıl oldugunu
Apo'nun öncülük ettiği terör eylemleri-
nin nasıl başlayıp, nasıl geliştiğini, kim-
lerden hangi nedenle destek aldığını as-
la bilmiyorlar. Hemen hiç bi rsey bilme-
den ve kelimenin tam anlamı ile körükö-
rüne, Batı dünyasındaki maksath odak-
lann bağımlı bir izleyicisi ve figüranı ol-
ma rolünü gözü kapalı benimsiyorlar.
Türkiye'ye karşı Orta Avmpa'nın,
memleketimiz gibi değişim (transformas-
yon) kurbanı ülkelerin bilim adamlannı
da kullanarak oynanmaya çalışılan bu ya-
kışıksız oyunun aslında onlan da vuran
kapsamlı ve emperyalist amaçlı bir pla-
nın parçası oldugunu göremiyorlar.
Bize unutamayacağımız bir konukse-
verlik gösteren meslektaşlanmız "dün-
yada bu kadar çok sayıda haksızhk, eşit-
sizlik. insan haklan ihlalL açkk, yoksul-
luk. sömürii süregelirken yüz mihonlar-
ca insan sefalet içinde > asar, iki yüz mil-
yon insan köle olarak alınıp saolırken ve
bütun bunlann süregelmesJnck Yeni Dün-
ya Diizeni egemenlerinin önemli bir roloy-
namakta olduğu bu kadar açık iken bin-
lerce insamn canına mal olan teröre ön-
cülük ettiğinden ldmsenin kuşku duvma-
yacağı Ocalan sizin gözünüzde hangi ge-
rekçe ile böyle üstün ve ayncahkh yer tu-
tuyor" sorusuna \erecek cevaplan yok-
tu. Savunmayaçalıştığınızinsanın vatan-
daşı olduğu ülkede olduğu gibi, dünya-
nın pek çok yerinde çeşitlı insan hakla-
n ihlalleri yapıldığı bir gerçektir. Onlar-
la ve yıllar önce Türkiye'de hiç adam öl-
dürmemiş, emperyalizme karşı çıkmış, ba-
ğımsızhğı savunmuş üç delikanlının ası-
larak öldüriilmesiyle böylesine ilgilen-
miş miydiniz diye sormak da beyhude idi
elbette. (*)
Tüm bu olup bitenlerden sonra Alla-
haşkına siz Batı uygarlığı diye anılan nes-
neye saygı duyabiliyor musunuz? Onun
gerçekten tüm dünyada yaşayan insanlar
için geçerli demokrasiye, insan haklan-
na, eşitliğe saygılı olduğuna inanabiliyor
musunuz?
Vatandaşlanmızın bir bölümünü oluş-
turan ve iç içe ve birlikte yasadığırruz
Kürt asıllı vatandaşlanmız için içtenlik-
le kaygılandıklannı düşünebiliyor mu-
sunuz? Önce Apo'ya iltica verebıleceği-
ni söyleyen, ardından terörist diye ilan
eden, sonra ondan kurtulmak için ne ya-
pacağını şaşıran. Türkiye'deki davadan
sonra meclislerinde Kürt sorununa iliş-
kin beş madde geçiren D'.\lema mı tem-
sil ediyor bu uygarlığı?
Demokrasiyi, insan haklannı. özgür-
lükleri işlerine geldıği gibi. çıkarlanna uy-
gun düştüğü zaman kullanan ve öne çı-
karan, haksızlıklar, eşitsizlikler, adaletsiz-
likler içinde ezilen, sömürülen milyonlar-
ca insanı umursamayan bir oluşuma uy-
garlık diyebiür ve ona saygı duyabilir
misintz?
(*) Davet sahibi ünlü Prof H. Petruso-
wich bizi havaalanına kadar gelerek yolcu
etme inceliğini gösterdi ve o sırada bize An-
laha 'yagelme kararı verdiğını ve kayıt için
bafvurduğunu bildirdi
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
ŞHP Nasıl mı Yaalır?
Yesenin'in canına kıymasından son-
ra Mayakovski, yazdığı uzun şiiri şöyle
bitirir:
"Eğlenceye aynlacak yeri yok I geze-
genimizin I Yannlardan I Kopanp alma-
lıdır mutluluğu insan. I Şu yaşamda I en
kolayşey ölmek I Asılgüç olan I yepye-
ni biryaşama başlamak."
Yesenin, çok genç yaşta canına kryan
büyük Rus şairı... Son şiirterinden birin-
de bu dünyadan kopuşunun haberini
vermiş: "Hoşçakal dostum e/sıkışmadan
suskunlukia I Sakm üzülme, nedir bu
gözlerindeki hüzûn I Şu yaşamdan ye-
ni bir şey değil ki ölüm I Ama pek öyle
yeni bir şey sayılmaz yaşamak da."
Yesenin, Sovyet devrimınin sert rüzgâr-
lan altında umudunu yitirmiş bir duygu
adamı. Mayakovski ise devrimi insanın
geleceğıne mırtluluk getirecek bir büyük
eylem sayan kişi... Şiirleriyle bu atılıma
öncülük edenlerden.
"Yaşam I yepyeni bir biçimde I yeni-
den kurulacak I işte o zaman I yepyeni
şarkılar söylenmeye başlayacak I Böy-
le bir çağda I ağırtaştyor sorunlan I ka-
lemin."
Ama çok geçmeden Mayakovski de ca-
nına kıyacaktır. "Asıl güç olan, yepyeni
biryaşamak başlamak" diyen şair, arka-
daşı Yesenin gibi, içindeki düğümü an-
cakölümleçözecektır. "Şu yaşamda ye-
ni bir şey değil ki ölüm" diyen arkadaşı-
nı izleyecektir.
"ŞiirNasıl Yazılır?" Mayakovski'nin şi-
irtutkunlanna, şiirle haşır neşir olanlara,
şiir alanında kendine özgü bir şeyler ya-
ratmak isteyenlere verdiğı öğütler...
"Eline yeni kalem alan, bir hafta son-
ra yazmaya kalkışan birine bu kitabımın
pek yararlı olacağını sanmam. Kitabım
ancak tüm engellere karşın şair olmak
isteyenlere yararlı olabilir. Şiirin, üretil-
mesi en zorşeylerden biri oldugunu bi-
lerek bu üretme sûrecinin en gizli tek-
niklerinden bazılannı avucunun içi gibi
bilmek ve kendisinden sonra gelecek-
lere aktarmak isteyenlere..."
Temmuz sonu... Birkaç gün sonra
ağustos... Yaz bu ayın ortalannda biter.
Sonra eylül gelir, canım eylül! En sevdi-
ğim mevsim. Yeryüzü daha tattıdır. Bir hü-
zün bassa da, bir şeylenn brttiğini, bite-
ceğini sezdirse de vazgeçemem eylül-
den... Çok isterdim bu adla bir rornan,
hiç değitee bir öykü yazmayı! En iyisi şi-
irdir, en kaltcı, en etkileyici, ama gerçek
şair olmalı, eylülü duysan da içinde, onu
dizelerie başkalanna duyurmayı bilme-
li...
"Şiir nasıl yazılır?" Hiçbir şair bunu
sormaz. Ne başkalanna, ne kendine.
Otucurken yazar, dolaşırken yazar, uyku-
dabile!..
Şiir nasıl yazılır, demiş Mayakovski,
Salâh BirseJ de "Şiirin llkeleri'nde "şi-
ir nasıl yazılmaz"\ anlatmıştı.
Şiir riedir? sorusuna>eo iyi yanıtı da o
veıdi. 'Şiirmaydanoz değildir?" Nedir pe-
ki? "Göklere yükselen nazenin birbalon
mu?" İşte, ne olup olmadığı anlatılama-
yan bir şeydir şiir... Bir müzik parçası, bir
senfoni, bir sonat nasıl anlatılamazsa,
şiirdeöyledir.
Gelelim Mayakovski'nin dediklerine:
"Şiir üzerine bu yazıyı yazarken bil-
giçlik taslamak istemiyorum, bir uygu-
layıcı olarak yazmak istiyorum. Yazımın
hiçbir bilimsel yanı yok. Bir kez daha
vurgulamak ısterim ki bir insanı şairliğe
götürecek, onun şiir yazmasını sağla-
yacak kurallarkoymak değildir amacım.
Böyle kurallaryoktur. Şairbu kurallanya-
ratan kişidir."
Şiir kitaplan masamda yığın y>ğın! Sev-
diklenm, beğendiklerim, yanna kalacak-
lar, bir okunup unutulacaklar, birbirinin
benzeri olanlar... Hepsi şiir. Hiçbirine kı-
yamam. Hepsi saygıya değer, sevgiye de-
ğer... Ama kalacak olan. dillerden düş-
meyecek olan, şimdiyi geleceğe taşıya-
cak olan, o kadar az ki!..
Şiirseverlerin, şairterin Mayakovski'nin
"Şiir Nasıl Yazılır?"\r\ı (Çeviren Yurda-
nur Salman. Yaşantı Yayım) okumalan-
nı dilerım...
Eşitsizlik!..
B E R Î N TAŞAJV Emekli C Savcısı
M
emur aylıklanna nu, ödeneğini. lojmanını. sekreterini
yapılacak zam ora- çoğunluk bilmiyor. Milletvekili maaş-
nıveişçiemeklilik
yaşmın belirlenme-
sinden sonra gün-
ler, haftalardır işçi.
memur ayakta. Toplu eylemler, miting
ve yürüyüşler yapıhyor. Işçi bugünkü
koşullarla, altmış yaşına varmadan 'me-
zarda' olurum; memur, yüzde yirmi
zamla çocuğumun okul giderlerini bi-
le karşılayamam, diyor. Bir TV kana-
lı, Çalışma Bakanı Yaşar Okuyan'la
Türk-tş Başkanı Bayram Menü i davet
etmiş. Yaşar Okuyan:
- Ben ilk kez 'kral çıplak' diyen ada-
mım. Emeklilik yaşını 58-60 yapmaz-
sak, SSK. bes yıl sonra emekli maaşla-
nnı ödeyemez, batar, diyor. Türk-Jş
Başkanı:
- lstenilen fedakârltğa katlanmaya
hazınz, yalnız eşit uygulama olsun.
Milletvekilleri, iki yıl sonra emekli olu-
yor, işçilerin 15 yıl sigorta primi öde-
yip 60 yaşında emekli olması isteniyor.
Siz milletvekillerine ayncalık tanıyan
'kıyakemeklilik' uygulamasından vaz-
geçip milletvekillerini de sosyal gü-
venlik reformu ile ilgili yasa kapsamı-
na alabılecek misiniz, diye soruyor. Ya-
şar Okuyan lafi eviriyorçeviriyor. açık
bir şey söyleyemeden konuyu başka
yöne çekmeyelim. diyerek noktalıyor.
Yani 'ölmn hak,ama komşuiara' demek
istiyor. Bakanın 'kral'a kafa tutuşu bu-
raya kadar.
Bugün işçi kesiminden olsun, işve-
ren kesiminden olsun, kimse emekli-
lik için 38 yaşm sa\ıınmasını yapamaz,
yapmıyorda. Bugünkü koşullarda me-
murlar için yüzde 50 zammın da savu-
nulur bir yanı yok. Işçiyi, memuru,
emekliyi isyan ettiren, sokağa döken
eşitsizlik, yapılan işlerde açıklık olma-
ması. Halİun istedıği şeffaflık, düriist-
lük. Asgari ücret belli, en yüksek dev-
let memuru maaşı belli; emeklilik sü-
resi, aldıklan ikramiye belli. Amamil-
letvekillerinin aldığı maaşı, yolluğu-
lan, milletvekilleri tarafından istedik-
leri gibi arttınlmasm, bir kurala bağlan-
sın, eşitlik olsun diye 27 Mayıs devri-
minden sonra 1961 Anayasası'nabirhü-
küm konulmuştu:
"Mületvekili ödeneğinin a> lık tutan
birinci derecedeki devlet memurunun
avhğını,yoüuk da ödeneğin yansını aşa-
maz.lB!vlMüyelerminayhkwödenek-
lerinc her ne surctJc olursa olsun yapı-
lacak zamveekler, ancak bu zara ve ek-
leritakipedenmiletvekffigendseaınin-
densonra uygulanır" Mad. 82. (tkinci
cümle 1982 Anayasası ile kaldınldı).
Bu suretle en yüksek maaş kiminse,
milletvekili maaşı da otomatik olarak
onunkiyle eşit hale getiriliyordu. O ta-
rihte en yüksek aylık alan birinci dere-
cedeki devlet memuru yargıç ve savcı-
lardı. Milletvekilleri maaşlanna zam
yapmak isterlerse yargıç maaşlanna da
zam yapmak zorundaydılar. Bu uygu-
lama beğenilmedi. 1980'den sonra ya-
pılan anayasa değişikliğinde 1961 Ana-
yasası'nın 'temd haklar ve özgüriük-
ler' bölümünde kişi ve kurumlara ta-
nınan özgürlüklerin kısıtlanması ya-
nındamilletvekillerinin 'ödenekveyoJ-
hıklan'yla ilgıli 82. maddesi de değiş-
tirildi. Bugün de yürürlükte olan 1982
tarihli anayasanın 86. maddesine göre,
milletvekillerinin ödeneklerinde 'en
yüksek devlet memurunun almakta ol-
duğu miktar'a ölçü olarak 'birinci de-
recedeki yargıçlar' yerine 'Başbakan-
lık Müsteşan'nın maaşı esas alınmış-
tır. Başbakanlık Müsteşan'nın maaşı her
yıl Başbakanlıkça belirlenmekte, mil-
letvekili maaşlan da ona uydurulmak-
tadır. Bu uygulamaya göre temmuz ayı
başında: "Ayhklan Başbakanhk Müs-
tesan'na endekslenen mületvekilleri-
nin maaşlan 1 mttyar 220 mflyon, 21.
dönem mittetvekillerinden yakbşıkya-
nsı kıjak emeklilikten yararlandığı için
onlann da maaşı 1 mttyar 900 milyon
Mrayı buhıyor" (Cumhuriyet 5.7.1999).
En yüksek maaş alan 30 yıllık birinci
derecedeki yargıcın maaşı 460.760.000
TL 'HâkünlerveSavcılarYüksekKu-
rulu'nun sesini yükseltmesi bu yüz-
den. lstedikleri 'ulufe' değil. Anayasa-
daki 'yasama', 'yürütme', 'yargı' erki
arasındaki eşitliğin kâğıt üstünde kal-
mayıp yargıç maaşlanna da yansıma-
sı.
Kamuoyunda 'layak emeklilik' diye
bilinen ayncahkh emeklıliğin bir yasal
dayanağı var mı; ne zaman. nasıl çık-
tı? Milletvekilleri, bu sözcüğün kulla-
nılmasından çok rahatsız oluyorlar. Pe-
ki 30 yaşını dolduran, ilkokul mezunu
bir milletvekilinin iki yıl vekillikten
sonra 30 yd görev yapmış yüksek mah-
keme başkanlannın. kuvvet komutan-
lannın, müsteşarlann önüne geçerek
onlardan daha fazla maaşla emekli ol-
masının adına ne denir? Bu yolun açıl-
masına 1982 Anayasası'nın 86. mad-
desine eklenen bir fikra neden oldu.
"TBMM üyelerine ödeneceködenek
ve yoOuklar, kendilerine sosyal güven-
lik kunıluşlan tarafından bağlanan
emekli ayuğı ve benzeri ödemelerin ke-
sflmesini gerektirmez.'' Bu anayasa hük-
münden cesaret alan milletvekilleri,
'kıyakemeklilik' diye anılan yasayı ha-
zırladılar. Ancak anayasanın eşitlik il-
kesine ve kamu vicdanına aykin olan
bu yasa, yedinci kez Anayasa Mahke-
mesi'nce iptal edildi.
Bir önceki dönemde (20. dönem)
546 milletvekilinden 78 milletvekili
dışında 468'i hem emekli, hem millet-
vekili maaşı alıyormuş. (Milliyet,
11.9.1998). "21. dönem mflletvekilleri
içinde iki maaş alacak milletvekili sayı-
sı,ilk belirtemelere göre 288" (Milliyet,
15.7.1999).
Yine basından öğrendiğimize göre bu
tatlı emeklilikten yararlanamayan mil-
letvekilleri, yeni bir hazırlık içindeler-
miş. Sahi bir de 15 Nisan seçimlerin-
den önce peşin alınan üç aylık (5 mil-
yara yakın) maaşlar vardı. 20. dönem
milletvekillerinden çoğu seçilemedi,
çalışmadan aldıklan üç aylık maaşı ver-
diler mi?
Cumhuriyef
k ı t a p I a r ı
Mustafa Balbay
ORTA(DAKİ)
ASYA ÜLKELERİ
Kalemınden bal damlayan gazeteci Mustafa Balbay,
Atatürk'ûn 23 Ekim 1933"te, "Sovyetler Birliği'nin ne
olacağını kimse bugünden kestiremez... Bugün elinde
tuttuğu milletler avuçlanndan kaçabilir" sözleriyle
tanımladığı: avuçlardan kaçan ülkeleri gezdi dolaştı.
y Cumhurtyrt Çağ Pazariama A.Ş. Türkocağı Cad. No:39/41
i ^ krtapkulubü (34334)Cadaloû1u-lstanbul Tel: (212)514 01 96
Cumhuriyeİ
k ı t a p 1 a r ı
Oral Çalışlar
İSLAM/DA
KADINVECİNSELLİK
"Abdullah Öcalan ve Kemal Burkay'la" yaptığı
röportaj nedeniyle 13 ay hapis cezasına çarptınlan
Gazeteci - Yazar Oral Çalışlar, bu kıtabında
Islam'da kadını temel kaynaklara dayanarak ve de
titizlikle inceliyor.
kitap
Çağ Pazariama A.Ş. Tüfkocağı Cad. No:39/41
(34334)Cağaloğhj-lstanbul Tel: (212)514 01 96
KAC1RDIGINIZYAPİMLAR
TAKSİM SERGİ SALONU'NDA
29 Temmuz Perşembe (Bugün)
KUĞUGÖLÛ
(Bate4perde)
Tchaikovsky'nin ölümsüz yapıtında
Fonteyn ve Nureyev
Viyana Senfoni Orkestrasını
John Lancbery
yönetiyor
(Vıdeo Gösterimi)
Saat:15.00 ve 18.00'öe
Süresi: 106.30 Dakika
İstiklal Cad. (Fransız Konsolosluğu yanı) Taksim Tel: 252 38 81 82
Bîr ekmek
II v
Cumhuriyet
Her günkü ıkı gereksımmınızın koruyucu tocbaa
Cumhunyet Kıtap Kulübû reyonlannda
24 SAAT 16BETÇİ KİTArÇI: «212 514 I I «6 HER tŞLEM BİR TELEFONLA