18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 27 TEMMUZ 1999 SAU 14 KULTUR [email protected] SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL Tîyatroda 'üçiincü göz' olmakSon yapılan zamla devlet üniversitelerindeki araştırma görevlilerinin maaşı yaklakış 200 mil- yon Türk Lirası"na yükseldi. Bozdurup bozdurup harcasınlar. " Başka bordro mahkûmlanna göre hiç fena sa- >ilmaz" diyenler olabilir. lyi de bu çocuklar üni- versitelerden mezun olan en parlak öğrenciler ara- sından seçiJiyor. Daha doğrusu koşullann olum- suzluğuna karşın "seçflme" ye aday olan gözüpek- ler arasından. Bu gençlere gelecek on yıl içinde, "çocuğum üniversitede okusun da ne okursa oku- sun" çizgisinde bir çılgınhk krizi geçirmek olan toplumun evlatlan emanet edilecek. Eskiden "asistan" olarak anılan bu genç mes- lektaşlanmızın varoluş nedeninin "hoca"nın işle- rini görmek olduğu düşünülürdü. Bugün bile, aka- demik dünyanın dışından olup da. bizlere "asis- tanlanmız"a şu ya da bu angaryayı yıkmamız için "talimat" verenler eksik değil. Oysa çocuklan ka- çıracağız diye aklımız çıkıyor. Devlet üniversite- lerinin gitgide ağırlaşan yükü karşısmda araştır- ma görevlisi gençlerin "çok iyi" yetişmeleri ge- rekli. Öğrencileri çeşitli uzmanlik dallannda eğit- mek yanında, onlara "üniversite" olgusunun te- mel ereği olan "düşünmeyi"ve "düşündürmeyi" öğretebilmeleri için... Yüksek lisans ve doktora derslerinde görülen eği- tim, yazılan sınav kâğıtlan ve Ödevler bu aşama- ya gelmek için yeterli mi? Kendi alanında Türkiye'de olan biteni, yurtdı- şındaki yayınlan ve bilimsel toplanhlan izleyecek- sin. Kitap alacaksm. kitap okuyacaksın, kendi ki- taplıgını oluşturacaksın. Yurtdışmda eğitim gör- me ya da araştırma yapma olanaklannı araştıra- caksın. Bildiği yabancı dili parlatacaksın. Hoca- lannın ilgi alanlan dışına kayarak yeni alanlarla tanışacaksın. Kadro yetmezliği nedeniyle dersle- re gireceksin. Bölümünün sınav gözcülüklerinin ve bürokratik işlemlerinin sorumluluğunu taşıya- caksın. Üstelik üniversitede doğru dürüst bir odan, elinin altında Internet'e bağlı olsun/olmasın bil- gisayann bite yokken... Doktoranı bitirdikten sonra da, (eğer ünıversi- ten sana başka koşullar dayatmıyorsa ve kadro varsa) öğretim üyeliğinin ilk kademesi olan "yar- dımcı doçent" unvanına kavuşup, son zamla 250 milyona ulaşıp ulaşmadığını tam bilemediğim ma- aşına ka\ uşacaksın. Doğal ki başın göğe ermeye- cek. Yaklaşık 10 yılın geçmiş olacak araştırma gö- revliliğinde. Sen bu uğraşa diyelim 22 yaşınday- ken girmişken. bir bakacaksın 32'sinı bulmuşsun. Sınırlı aylık kazancın elverdiyse evlenmiş, belki de çocuk sahibi olmuş olacaİcsın. Geliri düzgün bir eş seçmediysen yandın. Ne doğru dürüst bir kiralık ev tutabilirsin ne de en az senin kadar iyi eğitim görmesini (doğal olarak) istediğin çocuğu- nu doğru dürüst okullara yollayabilirsin. Uğra- şmda ilerleyebilmek için gerekli çalışmalan nasıl surdüreceğini de Tann bılir. Devlet üniversitelerinde çalışmayı gitgide da- ha az çekici kılan düşük ücret sorunuyla, bilim- bol, doğru dürüst Türkçe yazabileni kıt, tiyatro kültürüne neredeyse duyarsız bir toplumda, geleceğin eleştirmenlerine - yazdıklanmn 'rating'i yüksek olsada olmasa da- yatınm yapmak zorundayız. Bu da onlann düşüncesine saygı göstermekle ve emeklerinin karşılığını ödemekle gerçekleşebilir. sel araç-gereç ve mekân sorunları gıderılmeuıgı sürece. devlet eliyle verilen yüksek öğretimin 21. yüzyıla gerektiğince taşınabileceğini sanmıyo- rum. Meselenınbirboyutubu. Ötekiboyutunagelin- ce... 'Uçüncü göz'den hizmet bekleyenler Diyelim ki bir genç akademisyen. edebiyatsa- ;i.ıt kültür alanlannda doktora sonrası noktaya ulaştı. Ve özverili bir yaşama razı olup kendını uğ- raşına adadı. Bir başka deyişle. üniversile hocalı- ğının sırtına yüklediği "ev ödevlerini" çalışma ya- şamı boyunca, geceler boyu sürdürmeye de hazır. Ancak bu alanlarda çalışanlardan toplumun bek- lentileri bitmez. Söz gelimi, siz bir tiyatro bölü- mü araştırma görevlisi iseniz. yayın organlan. ti- yatro topluluklan. konuyla arada bir ilgilenen ku- ruluşlarla kültür etkinlikleri ya da yanşma düzen- leyicisi kurumlar sizden tiyatronun **üçüncügöz'*ü olarak da hizmet bekler. "tmza"nız henüz tanın- madığı için esas görevleri hocalannıza, yan gö- revleri de sizlere verirler. Sunacağmız emeğin \a karşılığı yoktur, ya da küçük bir çocuğu bile gül- dureceK auzcvdedir. Biryanaan yaşam pahaiılı- ğıyla baş etmeye çalış, öte yandan emeğinı ve za- manını "bedava"dan saç çevrene... Azgörülürbir çelişki Hem de kimileri TV'de üç cümle etmek için dolar karşılıklı pazarlıklara girerken. Basın'yayın ve kültür'sanat kurumları. sanat, edebiyat ve kültür konusundaki hizmetlerin "be- dava olarak'" ya da "gülünç derecede düşük be- deller karşılığında" ahnmasına alışmıştır. Enflas- yon canavanyla neden sonra tanışan benim kuşa- ğım \e benden önceki kuşaklarbu hizmetin "ide- alizm" gerektirdiğine. getirisinin "para" değil, "saygmlık" olduğuna inandınlmıştır. Birdoluben- zerim gibi. benim de üstüme yıllardır>ağan ve uzun boylu bir karşılık beklemeden yerine getirmem bek- lenen "ev ödevleri* 1 karşısmda "dergi çıkanrken, açıkoturum düzcnlerken. ansiklopedi yayımlar- ken ya da topluluk kurarken bana nıı sordunuz" demeyi akıl ettiğimde ış işten çoktan geçmişti. Son dakikada rica minnet ıstenen. sonra da is- tendiği unutuluveren. yayımlanmayan ya da ber- bat dizgi yanlışlari' r kesilmeler nedeniyle anlaşıl- maz duruma gelmiş. yayımlanıp yayımlanmadı- ğinı bilmediğim. yayımlanıp da -değil telif hakkı ödenmesi- bir kopyesinin bile tarafıma yollanma- dığı yazılardan rahatça bir kitap oluşabilir sanı- yorum. Ben ki bu alanda şanslı sayılınm. Iki titiz yazar, Vüsat O. Bener ve Erhan Bener ne akade- mik unvanım ne de tanınmış bir ımzam varken ba- na güvenmişler ve koca dergi sayfalannı, düzen- li olarak oyun eleştirisi yazmam için cömertçe sunmuşlardı. (Üstelik küçük de olsa, odenmesi hiç aksamayan bir telif ücreti de almıştım.) 'Yetişmiş' gençleri 'özendirmek' gerek Konumuza dönelim. Toplumun gündeminde hiçbir zaman birinci sıraya yükselemeyen edebi- yat/kültür/ sanat, özellikle de "tijatro" alanlann- da yurtiçinde ya da dışında uzmanlaşmış gençle- rin, onlann arasından seçtiğimiz araştırma görev- lilerimizin, "para pazarhğı" yapmayı "nezaketsiz- fik" sayarak, imzamızı cömertçe harcamış olan biz- ler gibi davranma "lüksü" yoktur. Olmamalıdır... Onlar zor parasal koşullarda var olmaya, zor ça- lışma koşullannda kendilerini geliştirmeye çalı- şıyorlar. Onlan, emeklerinin karşılığını almak ye- rine, yayımlanmayan, dergi yazıhanelerinin ma- salarında yitip giden, tanınmaz biçime sokulan "tanınmış imza" olmadıklan için geri çevrilen ya- zılannın getirdiği düş kınklığını yaşamaya, dino- zorca deyişle "idealist" olmaya zorlayamayız. Hasbelkader bir dergi. ya da gazetede yayımlana- bilmiş yazılannın içerdiği olumsuz eleştırilerden dolayı, rejisör ya da yapımcılann onlan küçüm- semeye ve horlamaya hakkı olduğu da hiç sanıl- masın. Konuşanı bol, doğru dürüst Türkçe yaza- bileni kıt, tiyatro kültürüne neredeyse duyarsız bir toplumda, geleceğin eleştirmenlerine- yazdık- lannın "rating"i yüksek olsa da olmasa da- yatı- nm yapmak zorundayız. Bu da onlann düşünce- sine saygı göstermekle \e emeklerinin karşılığı- nı ödemekle gerçekleşebilir. Yoksa bir yazarlar, iki yazarlar, üçüncüde "çe- kiveririer kuyruğu"nu. Karşılıksızemek harcama yanında, tiyatro topluluklannın "hoşunagjtmeyen" eleştiri yazılan nedeniyle "antipatJk" sayılma ris- kini de taşıyan "üçüncü göz" olma görevine boş- \erip, esaslı bir ücret karşılığında birkaç özel öğ- renciye yabancı dil öğretmeyi, bir tiyatro kursun- da ders vermeyi, reklam metni yazmayı, bir özel okulda oyun sahnelemeyi ya da -daha iyisi- bilim- sel yayınlan arasmda yer alabilecek bir makale üs- ründe yoğunlaşmayı yeğlemelen doğaldır. Oyunlan izlemeleri için bir "davetrye" bile çok görülen, biroyun hakkındaki düşünceleri (oyun gök- lere çıkanlmamışsa) nedeniyle azarlanabilen, bil- gi birikimlerini toplumla paylaşmalan, onlara ba- sın ve yayın dünyasında verilen yerin aşın sınır- lılığı ve emeklerinin karşıhğının ödenmeye yana- şılmaması sonucunda engellenen "yetişmiş" genç- ler için "özendirici" olamadığımız sürece 21. yüz- yılın Türk tiyarrosuna ılişkin belgeler, rejisör ve dramaturglann kendi topluluklannın broşürlerin- de yazdıklanyla, birtakım magazin haberleriyle ve gazete söyleşileriyle sınırlı kalacak gibi göriinü- yor. YAPI^KREDI KÜLTÜR SANAT YAYINCIUK YAPI KREDİ ARTS FESTIVAL YAPI KREDİ SANAT FESTİVALİ V T^tr- M. * PAT METHENY Trio Larry Grenadier - bas, Bill Stevvart - davul Günümüzün en yenilikçi ve kendine özgü müzik yaklaşımıyla tanınan Pat Metheny, usta bir gitarist, çok yönlü bir besteci, yenilikçi biryapımcı ve 'gitar synthesizer'ın öncüsü olmasının yanı sıra, doymak bilmez müzikal zekası ve tükenmeyen enerjisiyle kazandığı dokuz Grammy'nin ve diğer sayısız ödülün sahibi olarak yaşayan gerçek bir efsane. Cemil Topuzhı (Harbiye) Açıkhava Tîyatrosu, Saat: 21.15 Bilet Ryatları: 10.000.000 TL, 8.000.000 TL, 6.000.000 TL. (Öğrencilere son kademe bilet fıyatlarında %20 indirim yapılır.) Bilet Satış Noktalan • Yapı Kredi Yayınlan Galatasaray Kitabevi (0212) 252 67 45 • Taksim Vakkorama (0212) 252 79 36 - 252 79 37 • Akmerkez Vakkorama (0212) 282 09 65 • Suadiye Vakkorama (0216) 360 90 90 ' • Cemal Reşit Rey Konser Salonu (0212) 231 54 97 - 231 54 98 (Biletlerinizi, gösteri günü Saat: 17.00'den itibaren Cemil Topuzlu (Harbiye) Açıkhava Tiyatrosu gişelerinden de temin edebilirsiniz.) Telefonla Rezervasyon (0212)249 18 29 . . - . Internetten Bilet Satışı http://www.superonline.com/ykykultur YAPI KREDİ Tiyatro ve araştırma merkeziyapüacak Shakespeare'in gençliğinde Lancashire'daki Hoghton Kulesi'nde kaldığı ortaya çıktı KühürServisi-'Bin- yılın Adamı* Shakes- peare'in gençlik döne- mini nerede geçirdiği sorusu sonunda çözü- me kavuşuyor. Uzun sürediryapılan araştır- malar sonucunda Wil- liam Shakespeare'in gençliğinde Lancashi- re'daki Hoghton Kule- si'nde kaldığı ortaya çıktı. Şimdilerde isebu binanın tiyatro merke- zi olarak kullanılması için çalışmalar yapılı- yor. Tiyatro salonunun yanı sıra kütüphane ve araştırma merkezinin de yer alacağı binanın restorasyonu 20 mil- yon pounda mal ola- cak. Sussex Operası model alınarak aynı ekip tarafından restore edilecek olan bina, yak- laşık bin yıldır Hogh- ton aılesine ait. Yüzyılın en önemli isimlerinden Shakes- peare hakkında yapı- lan araştırmalar ve so- nuçları da bu hafta ln- giltere'de düzenlenecek bir konferansta sunulacak. Konferansa dünyaca ünlü Sha- kespeare uzmanı Stephan GreenbJatt da katılacak. Lancashire Üniversitesi'nden profesör Rkhard VVllson. yaptığı açıklamada, bu bu evde 16. yüzyıl sonlannda genç ve is- yancı katoliklerin kaldığım söylüyor. Ya- pılan araştırmalar sonunda Vv'illıam Sha- kespeare'in Katoliklerin lideri olan ba- bası ile Lancashire'a geldiğinde bu evde çalışmalannt yaptığı ortaya çıktı. Son iki yıldır yapılan araştırmalarda Shakespeare'in de bu evde kaldığı belir- lendi. Araştırmacıların birçoğu bu sonu- cun doğruluğuna inanıyor. Bu dönemde henüz 20'li yaşlannda olduğu tahmin edi- len Shakespeare'in babası tutuklandıktan sonra Belçika'da düzenlenen Katolık se- mınerine gönderildiği iddia ediliyor. Ayrıca bu dönemde Shakespeare'in 'Shakeshafte* adını kullandığı belirtilı- Hakkındaki araşörmalar İngiltere'de konferansta sunulacak. yor: K BütüngençKatolikler,büyükbaba- lannın soyadınj kullanırdı ve Sahekspe- are'in büyükbabası da Shakeshafte olarak bilinirdL" National Lottery'den yardım bekledik- lerini açıklayan Wilson, bu işin hızlanma- sı için en iyi yolun bir Amerikan Üniver- sitesi'yle işbirliği olduğunu belırtiyor. Projenin hayata geçirilebiimesi için Co- lumbia Pictures'ın yöneticisi Steve Soh- mer maddi destekte bulunuyor. Royal Shakespeare Company yönet- meni David Thacker tarafından yönetile- cek olan tiyatroda turne oyunlannm yanı sıra yerli oyunlarda sahnelenecek. Thac- ker. Shakespeare'in birdönem yaşadığı bu binanın tarihi öneminin anlaşılamadığını, ancak yapılan araştırmalar sayesinde bu binanın keşfedildiğini anlatıyor. Binanın sahipleri Hoghton ailesi ise bu projeye büyük destek veriyor ve merkezin vönetimi için bir de vakıf kuruldu. YAZI ODASI SELİM tLERİ Abdülhak HâmiıTi Anlatanlar Ulu şair... Maçka Palas'ın Bronz Sokak'adönen köşesindeki alt katta öyle yazardı. Ulu şair Abdül- hak Hâmid Tarhan orada oturmuş. Onanmdan son- ra da yazıyor mu, bilmiyorum. Ulu yaşamalarda hiçbir şey birbirini tutmaz, bü- tün söylentiler birbirine girip çıkar, olaylar karışır, çelişkiler çelişkileri kovalar. örnekse, Hâmid'in doğum tarihi konusunda her- kesin iddiası ayndır. Hikmet Dizdaroğlu, Ulu Şair'in 2 Ocak 1852de sabaha karşı saat beşte dünyaya geldiğini belirtir. "Hâmid'in biyografisinin başında ve sonunda iki yanlış" bulunduğunu da ıleri sürecektir. Yanlışlardan ilki, doğum tarihidir. Dizdaroğlu, "son yıllarda yapılan inceleme ve araştırmalar so- nunda" bunu düzeltmiştir. Ikinci yanlış, ölüm tari- hidir. Ölümüne tanık olmuş yazarlar bile Hâmid'i değişiktarihlerde 'öldürmüşlerdir'. Ulu Şair, 13 Ni- san 1937 Salı günü biri beş geçe, sadece bir de- fa ölmüştür. Öte yandan Ibrahim Necmi Dilmen, 1852 se- nesinin şubatının beşinci günü Bebek'te "büyük kafalı" birçocuğun doğduğu kanısmdadır. "Doğan çocukailenin ilkyavrusu" değildir; bir ablası ve bir ağabeyi vardır. Işittiklerim... Gördüklerim... Bildiklerim... yaza- n Münevver Ayaşlı, 5 Şubat 1851 gecesinin çok fırtınalı, ürkünç, kapkaranlık bir gece olduğunu saptamıştır. 5 Şubat 1851 fırtınası, artık hayalini bile hayal ede- meyeceğimiz, peri masallanndaki kadar güzel bir yalının pencerelerini, camlannı, pervazlannı çatır çatır çatırdatmaktadır. Kral Lear piyesini hatırlatan öfkeli gecede Hâmid doğar. Dizdaroğlu'na göre, yalı, Bebek vapur iskelesi civannda, üç birimden oluşan, saray yavrusu, pem- bebıryalıdır. Hâmid OrtaYalı'da dünyaya gelir. Ulu Şair'in bir dizesi var: "Bebek vatanım içinde vatanımdır..." Ayaşlı, günün birinde yalıyı yıkanlar karşısmda "Abdülhak Hâmid'in Dostlan Derneği"n\n suspus duruşuna pek kızar. Dernek, pembe yalının yıkılı- şına kayıtsız kaldığı gibi, Küçük Çamlıca'da Çile- hane'deki köşkün apar topar yıkılışına da yetişe- memiştir. Köşkle birlikte Ulu Şair'in elyazılan mahvolmuş- tur. Dostlar Derneği, "Lüsiyen Hanım'ın, Abdülhak Hâmid Bey'in vefatından sonra, can sıkıntısından alıp okuduğu kıymetsiz kitaplan Abdülhak Hâmid Bey'in kitaplan" sanarak saklayadurmaktadır. "Al- lah (c.c.) gidenlere rahmet, kalanlara da selâmet versin, Amin, Amin." Hâmid'in yaşamöyküsü yazarlan, Ulu Şair'in ba- basının nasıl, hangi sebepten öldüğü konusunda da birleşemezler. Tarihe, tıbba, tiyatroya meraklı Hay- rullah Efendi, kimilerine göre kalpten ölmüştür, kimileri ölümü aşın şişmanlığa bağlar, Hâmid'se ba- basının midefesadından öldüğü kanısmdadır. Hay- rullah Efendi Tarhan'da ölür. Hâmid, Amerikalılann Hisar tepesinde açtıklan mektepte, Robert Kolej'de okumuştur. Ibrarıjm Necmi böyle derken, Münevver Ayaşlı itiraz eder ve düzeltir: "Mektep henüz Amerikalılann etinde değil. Mös- yö Robert namında bir Fransız'ın açtığı hususi bir mektep. Sonradan Amerikalılar bu zattan mekte- bi satın alıyohar ve adını nezaketen yine muhafa- za ediyorlar ve işte bu mektep yüz küsur sene Ro- bert Kolej diye devam ediyor." Yaşamöyküsü yazarlarının ayrıldıklan bir başka nokta, II. Mahmud'un sıyasal kimliğidır. Hâmid'in büyükbabası Abdülhak Molla, hem II. Mahmud, hem de bir dönem Abdülmecid saraylarında he- kimbaşıdır. Bazı yazarlar, II. Mahmud'u büyük bir reformcu sayarlar. Ibrahim Necmi ise padışahın "zalim" olduğunu ileri sürer. Hekimbaşı, o "müstebit"ten az çekme- miştir... Bazı yazarlar, Ulu Şair'i etkileyen yazaıiarın, şa- iıierin Namık Kemal'le Ziya Paşa olduklan konu- sunda birieşirler. Bazı başka yazarlar ise Hâmid'in Recaizâde Ekrem Bey'in Vakit gazetesinde çıkan "edebi" yazılarını her şeyin üstünde tuttuğunu be- lirtirier. Böylece Hâmid, yaşamöyküsü yazariannın elin- de bilmece olup çıkmıştır. Hepi topu altmış iki yıl önce ölmüş, 'Ulu Şair' nitetemesiyfe anılmış bir şa- irin yaşamöyküsü bile bunca karmakanşık edil- mişse, geriye kalan yazarlarımızın yaşamöyküleri kimbilir nasıl geçti, geçiyor, geçecek edebiyat ta- rihlerimize... Takvimde İz Bırakan: "Ben yok olunca bence o vahık da yok dernek, I Allah için! Ne yok yere sarfetmişiz emek!" Ab- dülhak Hâmid Tarhan. Hkret Otyam'm adı bir meydana verildi • TUT (AA) - Adıyaman'ın Tut ilçesinde, bir meydana. gazeteci-yazar Fikret Otyam'ın adı verildi. Tut Kültür ve Sanat Festivali'ne katılmak için ilçeye gelen Fikret Otyam'ın adı. belediye binası ve 400 yıllık çınar ağacının bulunduğu meydana verildi. Otyam, "Fikret Otyam Meydanı" yazılı tabelayı, 400 yıllık çınar ağacına çakarken, güneydoğuyu ve yöre insanını çok sevdiğini, bu olaydan büyük mutluluk duyduğunu kaydetti. Sualtmda konser • ANTALYA (AA) - Alman Alfred Lauer Bigband Orkestrası, Antalya'nın Kemer ilçesındeki turistik belde Çamyuva'da bulunan Robinson Club'ın plajında sualtmda 8 metre derinlikte "New York New York" isimli şarkıyı çalarak Guiness Rekorlar Kitabı'na girdi. Dünyarun en iyi 4 orkestrası arasında yer alan orkestra şef Alfred Lauer'in yönetimindeki 16 radyo sanatçı sından oluşuyor. Orkestra, sualtı kameralan ve dalgıç dinleyiciler eşliğinde, solist Margit Fischer'in seslendirdiği "New York New York" isimli şarkıyı yorumladı. Yaklaşık 20 dakika süren konser, denizaltında hazırlanan 48 metrekarelik bir platformda gerçekleşri. Sualtmda piyano. viyolonsel, davul, zil, trombet, klarnet. saksofon gibi birçok enstrümanın kullanıldığı mini konser, kapalı devre bir yaymla kumsaldaki meraklılara yansıtıldı. Konser, sualtına yerleştirilen mikrofon sayesinde de Robinson Club'ın her tarafından dinlenebildi. Şef Alfred Lauer, "Benim için en ilginç deneyim, rekor kırdığımız 8 metre derinlikte yaşandı. Birbirinden değerli 16 sanatçı, aldıklan dalgıç eğitimini iyi değerlendirerek sualtmda muhteşem bir ahenk yarattı" dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle