Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 27 TEMMUZ 1999 SAU
14 KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr
SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL
Tîyatroda 'üçiincü göz' olmakSon yapılan zamla devlet üniversitelerindeki
araştırma görevlilerinin maaşı yaklakış 200 mil-
yon Türk Lirası"na yükseldi. Bozdurup bozdurup
harcasınlar.
" Başka bordro mahkûmlanna göre hiç fena sa-
>ilmaz" diyenler olabilir. lyi de bu çocuklar üni-
versitelerden mezun olan en parlak öğrenciler ara-
sından seçiJiyor. Daha doğrusu koşullann olum-
suzluğuna karşın "seçflme" ye aday olan gözüpek-
ler arasından. Bu gençlere gelecek on yıl içinde,
"çocuğum üniversitede okusun da ne okursa oku-
sun" çizgisinde bir çılgınhk krizi geçirmek olan
toplumun evlatlan emanet edilecek.
Eskiden "asistan" olarak anılan bu genç mes-
lektaşlanmızın varoluş nedeninin "hoca"nın işle-
rini görmek olduğu düşünülürdü. Bugün bile, aka-
demik dünyanın dışından olup da. bizlere "asis-
tanlanmız"a şu ya da bu angaryayı yıkmamız için
"talimat" verenler eksik değil. Oysa çocuklan ka-
çıracağız diye aklımız çıkıyor. Devlet üniversite-
lerinin gitgide ağırlaşan yükü karşısmda araştır-
ma görevlisi gençlerin "çok iyi" yetişmeleri ge-
rekli. Öğrencileri çeşitli uzmanlik dallannda eğit-
mek yanında, onlara "üniversite" olgusunun te-
mel ereği olan "düşünmeyi"ve "düşündürmeyi"
öğretebilmeleri için...
Yüksek lisans ve doktora derslerinde görülen eği-
tim, yazılan sınav kâğıtlan ve Ödevler bu aşama-
ya gelmek için yeterli mi?
Kendi alanında Türkiye'de olan biteni, yurtdı-
şındaki yayınlan ve bilimsel toplanhlan izleyecek-
sin. Kitap alacaksm. kitap okuyacaksın, kendi ki-
taplıgını oluşturacaksın. Yurtdışmda eğitim gör-
me ya da araştırma yapma olanaklannı araştıra-
caksın. Bildiği yabancı dili parlatacaksın. Hoca-
lannın ilgi alanlan dışına kayarak yeni alanlarla
tanışacaksın. Kadro yetmezliği nedeniyle dersle-
re gireceksin. Bölümünün sınav gözcülüklerinin
ve bürokratik işlemlerinin sorumluluğunu taşıya-
caksın. Üstelik üniversitede doğru dürüst bir odan,
elinin altında Internet'e bağlı olsun/olmasın bil-
gisayann bite yokken...
Doktoranı bitirdikten sonra da, (eğer ünıversi-
ten sana başka koşullar dayatmıyorsa ve kadro
varsa) öğretim üyeliğinin ilk kademesi olan "yar-
dımcı doçent" unvanına kavuşup, son zamla 250
milyona ulaşıp ulaşmadığını tam bilemediğim ma-
aşına ka\ uşacaksın. Doğal ki başın göğe ermeye-
cek.
Yaklaşık 10 yılın geçmiş olacak araştırma gö-
revliliğinde. Sen bu uğraşa diyelim 22 yaşınday-
ken girmişken. bir bakacaksın 32'sinı bulmuşsun.
Sınırlı aylık kazancın elverdiyse evlenmiş, belki
de çocuk sahibi olmuş olacaİcsın. Geliri düzgün
bir eş seçmediysen yandın. Ne doğru dürüst bir
kiralık ev tutabilirsin ne de en az senin kadar iyi
eğitim görmesini (doğal olarak) istediğin çocuğu-
nu doğru dürüst okullara yollayabilirsin. Uğra-
şmda ilerleyebilmek için gerekli çalışmalan nasıl
surdüreceğini de Tann bılir.
Devlet üniversitelerinde çalışmayı gitgide da-
ha az çekici kılan düşük ücret sorunuyla, bilim-
bol, doğru
dürüst Türkçe
yazabileni kıt,
tiyatro
kültürüne
neredeyse
duyarsız bir
toplumda,
geleceğin
eleştirmenlerine
- yazdıklanmn
'rating'i yüksek
olsada
olmasa da-
yatınm yapmak
zorundayız. Bu
da onlann
düşüncesine
saygı
göstermekle ve
emeklerinin
karşılığını
ödemekle
gerçekleşebilir.
sel araç-gereç ve mekân sorunları gıderılmeuıgı
sürece. devlet eliyle verilen yüksek öğretimin 21.
yüzyıla gerektiğince taşınabileceğini sanmıyo-
rum.
Meselenınbirboyutubu. Ötekiboyutunagelin-
ce...
'Uçüncü göz'den hizmet bekleyenler
Diyelim ki bir genç akademisyen. edebiyatsa-
;i.ıt kültür alanlannda doktora sonrası noktaya
ulaştı. Ve özverili bir yaşama razı olup kendını uğ-
raşına adadı. Bir başka deyişle. üniversile hocalı-
ğının sırtına yüklediği "ev ödevlerini" çalışma ya-
şamı boyunca, geceler boyu sürdürmeye de hazır.
Ancak bu alanlarda çalışanlardan toplumun bek-
lentileri bitmez. Söz gelimi, siz bir tiyatro bölü-
mü araştırma görevlisi iseniz. yayın organlan. ti-
yatro topluluklan. konuyla arada bir ilgilenen ku-
ruluşlarla kültür etkinlikleri ya da yanşma düzen-
leyicisi kurumlar sizden tiyatronun **üçüncügöz'*ü
olarak da hizmet bekler. "tmza"nız henüz tanın-
madığı için esas görevleri hocalannıza, yan gö-
revleri de sizlere verirler. Sunacağmız emeğin \a
karşılığı yoktur, ya da küçük bir çocuğu bile gül-
dureceK auzcvdedir. Biryanaan yaşam pahaiılı-
ğıyla baş etmeye çalış, öte yandan emeğinı ve za-
manını "bedava"dan saç çevrene... Azgörülürbir
çelişki Hem de kimileri TV'de üç cümle etmek
için dolar karşılıklı pazarlıklara girerken.
Basın'yayın ve kültür'sanat kurumları. sanat,
edebiyat ve kültür konusundaki hizmetlerin "be-
dava olarak'" ya da "gülünç derecede düşük be-
deller karşılığında" ahnmasına alışmıştır. Enflas-
yon canavanyla neden sonra tanışan benim kuşa-
ğım \e benden önceki kuşaklarbu hizmetin "ide-
alizm" gerektirdiğine. getirisinin "para" değil,
"saygmlık" olduğuna inandınlmıştır. Birdoluben-
zerim gibi. benim de üstüme yıllardır>ağan ve uzun
boylu bir karşılık beklemeden yerine getirmem bek-
lenen "ev ödevleri*
1
karşısmda "dergi çıkanrken,
açıkoturum düzcnlerken. ansiklopedi yayımlar-
ken ya da topluluk kurarken bana nıı sordunuz"
demeyi akıl ettiğimde ış işten çoktan geçmişti.
Son dakikada rica minnet ıstenen. sonra da is-
tendiği unutuluveren. yayımlanmayan ya da ber-
bat dizgi yanlışlari'
r
kesilmeler nedeniyle anlaşıl-
maz duruma gelmiş. yayımlanıp yayımlanmadı-
ğinı bilmediğim. yayımlanıp da -değil telif hakkı
ödenmesi- bir kopyesinin bile tarafıma yollanma-
dığı yazılardan rahatça bir kitap oluşabilir sanı-
yorum. Ben ki bu alanda şanslı sayılınm. Iki titiz
yazar, Vüsat O. Bener ve Erhan Bener ne akade-
mik unvanım ne de tanınmış bir ımzam varken ba-
na güvenmişler ve koca dergi sayfalannı, düzen-
li olarak oyun eleştirisi yazmam için cömertçe
sunmuşlardı. (Üstelik küçük de olsa, odenmesi
hiç aksamayan bir telif ücreti de almıştım.)
'Yetişmiş' gençleri 'özendirmek' gerek
Konumuza dönelim. Toplumun gündeminde
hiçbir zaman birinci sıraya yükselemeyen edebi-
yat/kültür/ sanat, özellikle de "tijatro" alanlann-
da yurtiçinde ya da dışında uzmanlaşmış gençle-
rin, onlann arasından seçtiğimiz araştırma görev-
lilerimizin, "para pazarhğı" yapmayı "nezaketsiz-
fik" sayarak, imzamızı cömertçe harcamış olan biz-
ler gibi davranma "lüksü" yoktur. Olmamalıdır...
Onlar zor parasal koşullarda var olmaya, zor ça-
lışma koşullannda kendilerini geliştirmeye çalı-
şıyorlar. Onlan, emeklerinin karşılığını almak ye-
rine, yayımlanmayan, dergi yazıhanelerinin ma-
salarında yitip giden, tanınmaz biçime sokulan
"tanınmış imza" olmadıklan için geri çevrilen ya-
zılannın getirdiği düş kınklığını yaşamaya, dino-
zorca deyişle "idealist" olmaya zorlayamayız.
Hasbelkader bir dergi. ya da gazetede yayımlana-
bilmiş yazılannın içerdiği olumsuz eleştırilerden
dolayı, rejisör ya da yapımcılann onlan küçüm-
semeye ve horlamaya hakkı olduğu da hiç sanıl-
masın. Konuşanı bol, doğru dürüst Türkçe yaza-
bileni kıt, tiyatro kültürüne neredeyse duyarsız
bir toplumda, geleceğin eleştirmenlerine- yazdık-
lannın "rating"i yüksek olsa da olmasa da- yatı-
nm yapmak zorundayız. Bu da onlann düşünce-
sine saygı göstermekle \e emeklerinin karşılığı-
nı ödemekle gerçekleşebilir.
Yoksa bir yazarlar, iki yazarlar, üçüncüde "çe-
kiveririer kuyruğu"nu. Karşılıksızemek harcama
yanında, tiyatro topluluklannın "hoşunagjtmeyen"
eleştiri yazılan nedeniyle "antipatJk" sayılma ris-
kini de taşıyan "üçüncü göz" olma görevine boş-
\erip, esaslı bir ücret karşılığında birkaç özel öğ-
renciye yabancı dil öğretmeyi, bir tiyatro kursun-
da ders vermeyi, reklam metni yazmayı, bir özel
okulda oyun sahnelemeyi ya da -daha iyisi- bilim-
sel yayınlan arasmda yer alabilecek bir makale üs-
ründe yoğunlaşmayı yeğlemelen doğaldır.
Oyunlan izlemeleri için bir "davetrye" bile çok
görülen, biroyun hakkındaki düşünceleri (oyun gök-
lere çıkanlmamışsa) nedeniyle azarlanabilen, bil-
gi birikimlerini toplumla paylaşmalan, onlara ba-
sın ve yayın dünyasında verilen yerin aşın sınır-
lılığı ve emeklerinin karşıhğının ödenmeye yana-
şılmaması sonucunda engellenen "yetişmiş" genç-
ler için "özendirici" olamadığımız sürece 21. yüz-
yılın Türk tiyarrosuna ılişkin belgeler, rejisör ve
dramaturglann kendi topluluklannın broşürlerin-
de yazdıklanyla, birtakım magazin haberleriyle ve
gazete söyleşileriyle sınırlı kalacak gibi göriinü-
yor.
YAPI^KREDI
KÜLTÜR SANAT
YAYINCIUK
YAPI KREDİ
ARTS FESTIVAL
YAPI KREDİ
SANAT
FESTİVALİ
V T^tr- M. *
PAT METHENY Trio
Larry Grenadier - bas, Bill Stevvart - davul
Günümüzün en yenilikçi ve
kendine özgü müzik yaklaşımıyla
tanınan Pat Metheny, usta bir
gitarist, çok yönlü bir besteci,
yenilikçi biryapımcı ve 'gitar
synthesizer'ın öncüsü olmasının
yanı sıra, doymak bilmez müzikal
zekası ve tükenmeyen enerjisiyle
kazandığı dokuz Grammy'nin ve
diğer
sayısız
ödülün
sahibi
olarak
yaşayan
gerçek bir
efsane.
Cemil Topuzhı (Harbiye) Açıkhava Tîyatrosu, Saat: 21.15
Bilet Ryatları: 10.000.000 TL, 8.000.000 TL, 6.000.000 TL.
(Öğrencilere son kademe bilet fıyatlarında %20 indirim yapılır.)
Bilet Satış Noktalan
• Yapı Kredi Yayınlan Galatasaray Kitabevi (0212) 252 67 45
• Taksim Vakkorama (0212) 252 79 36 - 252 79 37
• Akmerkez Vakkorama (0212) 282 09 65
• Suadiye Vakkorama (0216) 360 90 90 '
• Cemal Reşit Rey Konser Salonu (0212) 231 54 97 - 231 54 98
(Biletlerinizi, gösteri günü Saat: 17.00'den itibaren Cemil Topuzlu (Harbiye)
Açıkhava Tiyatrosu gişelerinden de temin edebilirsiniz.)
Telefonla Rezervasyon
(0212)249 18 29 . . - .
Internetten Bilet Satışı
http://www.superonline.com/ykykultur
YAPI KREDİ
Tiyatro ve araştırma
merkeziyapüacak
Shakespeare'in gençliğinde Lancashire'daki
Hoghton Kulesi'nde kaldığı ortaya çıktı
KühürServisi-'Bin-
yılın Adamı* Shakes-
peare'in gençlik döne-
mini nerede geçirdiği
sorusu sonunda çözü-
me kavuşuyor. Uzun
sürediryapılan araştır-
malar sonucunda Wil-
liam Shakespeare'in
gençliğinde Lancashi-
re'daki Hoghton Kule-
si'nde kaldığı ortaya
çıktı. Şimdilerde isebu
binanın tiyatro merke-
zi olarak kullanılması
için çalışmalar yapılı-
yor.
Tiyatro salonunun
yanı sıra kütüphane ve
araştırma merkezinin
de yer alacağı binanın
restorasyonu 20 mil-
yon pounda mal ola-
cak. Sussex Operası
model alınarak aynı
ekip tarafından restore
edilecek olan bina, yak-
laşık bin yıldır Hogh-
ton aılesine ait.
Yüzyılın en önemli
isimlerinden Shakes-
peare hakkında yapı-
lan araştırmalar ve so-
nuçları da bu hafta ln-
giltere'de düzenlenecek bir konferansta
sunulacak. Konferansa dünyaca ünlü Sha-
kespeare uzmanı Stephan GreenbJatt da
katılacak.
Lancashire Üniversitesi'nden profesör
Rkhard VVllson. yaptığı açıklamada, bu
bu evde 16. yüzyıl sonlannda genç ve is-
yancı katoliklerin kaldığım söylüyor. Ya-
pılan araştırmalar sonunda Vv'illıam Sha-
kespeare'in Katoliklerin lideri olan ba-
bası ile Lancashire'a geldiğinde bu evde
çalışmalannt yaptığı ortaya çıktı.
Son iki yıldır yapılan araştırmalarda
Shakespeare'in de bu evde kaldığı belir-
lendi. Araştırmacıların birçoğu bu sonu-
cun doğruluğuna inanıyor. Bu dönemde
henüz 20'li yaşlannda olduğu tahmin edi-
len Shakespeare'in babası tutuklandıktan
sonra Belçika'da düzenlenen Katolık se-
mınerine gönderildiği iddia ediliyor.
Ayrıca bu dönemde Shakespeare'in
'Shakeshafte* adını kullandığı belirtilı-
Hakkındaki araşörmalar İngiltere'de konferansta sunulacak.
yor:
K
BütüngençKatolikler,büyükbaba-
lannın soyadınj kullanırdı ve Sahekspe-
are'in büyükbabası da Shakeshafte olarak
bilinirdL"
National Lottery'den yardım bekledik-
lerini açıklayan Wilson, bu işin hızlanma-
sı için en iyi yolun bir Amerikan Üniver-
sitesi'yle işbirliği olduğunu belırtiyor.
Projenin hayata geçirilebiimesi için Co-
lumbia Pictures'ın yöneticisi Steve Soh-
mer maddi destekte bulunuyor.
Royal Shakespeare Company yönet-
meni David Thacker tarafından yönetile-
cek olan tiyatroda turne oyunlannm yanı
sıra yerli oyunlarda sahnelenecek. Thac-
ker. Shakespeare'in birdönem yaşadığı bu
binanın tarihi öneminin anlaşılamadığını,
ancak yapılan araştırmalar sayesinde bu
binanın keşfedildiğini anlatıyor. Binanın
sahipleri Hoghton ailesi ise bu projeye
büyük destek veriyor ve merkezin vönetimi
için bir de vakıf kuruldu.
YAZI ODASI
SELİM tLERİ
Abdülhak HâmiıTi Anlatanlar
Ulu şair... Maçka Palas'ın Bronz Sokak'adönen
köşesindeki alt katta öyle yazardı. Ulu şair Abdül-
hak Hâmid Tarhan orada oturmuş. Onanmdan son-
ra da yazıyor mu, bilmiyorum.
Ulu yaşamalarda hiçbir şey birbirini tutmaz, bü-
tün söylentiler birbirine girip çıkar, olaylar karışır,
çelişkiler çelişkileri kovalar.
örnekse, Hâmid'in doğum tarihi konusunda her-
kesin iddiası ayndır.
Hikmet Dizdaroğlu, Ulu Şair'in 2 Ocak 1852de
sabaha karşı saat beşte dünyaya geldiğini belirtir.
"Hâmid'in biyografisinin başında ve sonunda iki
yanlış" bulunduğunu da ıleri sürecektir.
Yanlışlardan ilki, doğum tarihidir. Dizdaroğlu,
"son yıllarda yapılan inceleme ve araştırmalar so-
nunda" bunu düzeltmiştir. Ikinci yanlış, ölüm tari-
hidir. Ölümüne tanık olmuş yazarlar bile Hâmid'i
değişiktarihlerde 'öldürmüşlerdir'. Ulu Şair, 13 Ni-
san 1937 Salı günü biri beş geçe, sadece bir de-
fa ölmüştür.
Öte yandan Ibrahim Necmi Dilmen, 1852 se-
nesinin şubatının beşinci günü Bebek'te "büyük
kafalı" birçocuğun doğduğu kanısmdadır. "Doğan
çocukailenin ilkyavrusu" değildir; bir ablası ve bir
ağabeyi vardır.
Işittiklerim... Gördüklerim... Bildiklerim... yaza-
n Münevver Ayaşlı, 5 Şubat 1851 gecesinin çok
fırtınalı, ürkünç, kapkaranlık bir gece olduğunu
saptamıştır.
5 Şubat 1851 fırtınası, artık hayalini bile hayal ede-
meyeceğimiz, peri masallanndaki kadar güzel bir
yalının pencerelerini, camlannı, pervazlannı çatır
çatır çatırdatmaktadır. Kral Lear piyesini hatırlatan
öfkeli gecede Hâmid doğar.
Dizdaroğlu'na göre, yalı, Bebek vapur iskelesi
civannda, üç birimden oluşan, saray yavrusu, pem-
bebıryalıdır. Hâmid OrtaYalı'da dünyaya gelir. Ulu
Şair'in bir dizesi var:
"Bebek vatanım içinde vatanımdır..."
Ayaşlı, günün birinde yalıyı yıkanlar karşısmda
"Abdülhak Hâmid'in Dostlan Derneği"n\n suspus
duruşuna pek kızar. Dernek, pembe yalının yıkılı-
şına kayıtsız kaldığı gibi, Küçük Çamlıca'da Çile-
hane'deki köşkün apar topar yıkılışına da yetişe-
memiştir.
Köşkle birlikte Ulu Şair'in elyazılan mahvolmuş-
tur.
Dostlar Derneği, "Lüsiyen Hanım'ın, Abdülhak
Hâmid Bey'in vefatından sonra, can sıkıntısından
alıp okuduğu kıymetsiz kitaplan Abdülhak Hâmid
Bey'in kitaplan" sanarak saklayadurmaktadır. "Al-
lah (c.c.) gidenlere rahmet, kalanlara da selâmet
versin, Amin, Amin."
Hâmid'in yaşamöyküsü yazarlan, Ulu Şair'in ba-
basının nasıl, hangi sebepten öldüğü konusunda
da birleşemezler. Tarihe, tıbba, tiyatroya meraklı Hay-
rullah Efendi, kimilerine göre kalpten ölmüştür,
kimileri ölümü aşın şişmanlığa bağlar, Hâmid'se ba-
basının midefesadından öldüğü kanısmdadır. Hay-
rullah Efendi Tarhan'da ölür.
Hâmid, Amerikalılann Hisar tepesinde açtıklan
mektepte, Robert Kolej'de okumuştur. Ibrarıjm
Necmi böyle derken, Münevver Ayaşlı itiraz eder
ve düzeltir:
"Mektep henüz Amerikalılann etinde değil. Mös-
yö Robert namında bir Fransız'ın açtığı hususi bir
mektep. Sonradan Amerikalılar bu zattan mekte-
bi satın alıyohar ve adını nezaketen yine muhafa-
za ediyorlar ve işte bu mektep yüz küsur sene Ro-
bert Kolej diye devam ediyor."
Yaşamöyküsü yazarlarının ayrıldıklan bir başka
nokta, II. Mahmud'un sıyasal kimliğidır. Hâmid'in
büyükbabası Abdülhak Molla, hem II. Mahmud,
hem de bir dönem Abdülmecid saraylarında he-
kimbaşıdır. Bazı yazarlar, II. Mahmud'u büyük bir
reformcu sayarlar.
Ibrahim Necmi ise padışahın "zalim" olduğunu
ileri sürer. Hekimbaşı, o "müstebit"ten az çekme-
miştir...
Bazı yazarlar, Ulu Şair'i etkileyen yazaıiarın, şa-
iıierin Namık Kemal'le Ziya Paşa olduklan konu-
sunda birieşirler. Bazı başka yazarlar ise Hâmid'in
Recaizâde Ekrem Bey'in Vakit gazetesinde çıkan
"edebi" yazılarını her şeyin üstünde tuttuğunu be-
lirtirier.
Böylece Hâmid, yaşamöyküsü yazariannın elin-
de bilmece olup çıkmıştır. Hepi topu altmış iki yıl
önce ölmüş, 'Ulu Şair' nitetemesiyfe anılmış bir şa-
irin yaşamöyküsü bile bunca karmakanşık edil-
mişse, geriye kalan yazarlarımızın yaşamöyküleri
kimbilir nasıl geçti, geçiyor, geçecek edebiyat ta-
rihlerimize...
Takvimde İz Bırakan:
"Ben yok olunca bence o vahık da yok dernek,
I Allah için! Ne yok yere sarfetmişiz emek!" Ab-
dülhak Hâmid Tarhan.
Hkret Otyam'm adı
bir meydana verildi
• TUT (AA) - Adıyaman'ın Tut ilçesinde, bir
meydana. gazeteci-yazar Fikret Otyam'ın adı
verildi. Tut Kültür ve Sanat Festivali'ne katılmak
için ilçeye gelen Fikret Otyam'ın adı. belediye
binası ve 400 yıllık çınar ağacının bulunduğu
meydana verildi. Otyam, "Fikret Otyam Meydanı"
yazılı tabelayı, 400 yıllık çınar ağacına çakarken,
güneydoğuyu ve yöre insanını çok sevdiğini, bu
olaydan büyük mutluluk duyduğunu kaydetti.
Sualtmda konser
• ANTALYA (AA) - Alman Alfred Lauer Bigband
Orkestrası, Antalya'nın Kemer ilçesındeki turistik
belde Çamyuva'da bulunan Robinson Club'ın
plajında sualtmda 8 metre derinlikte "New York
New York" isimli şarkıyı çalarak Guiness Rekorlar
Kitabı'na girdi. Dünyarun en iyi 4 orkestrası
arasında yer alan orkestra şef Alfred Lauer'in
yönetimindeki 16 radyo sanatçı sından oluşuyor.
Orkestra, sualtı kameralan ve dalgıç dinleyiciler
eşliğinde, solist Margit Fischer'in seslendirdiği
"New York New York" isimli şarkıyı yorumladı.
Yaklaşık 20 dakika süren konser, denizaltında
hazırlanan 48 metrekarelik bir platformda
gerçekleşri. Sualtmda piyano. viyolonsel, davul, zil,
trombet, klarnet. saksofon gibi birçok enstrümanın
kullanıldığı mini konser, kapalı devre bir yaymla
kumsaldaki meraklılara yansıtıldı. Konser, sualtına
yerleştirilen mikrofon sayesinde de Robinson
Club'ın her tarafından dinlenebildi. Şef Alfred
Lauer, "Benim için en ilginç deneyim, rekor
kırdığımız 8 metre derinlikte yaşandı. Birbirinden
değerli 16 sanatçı, aldıklan dalgıç eğitimini iyi
değerlendirerek sualtmda muhteşem bir ahenk
yarattı" dedi.