28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 TEMMUZ 1999 CUMA HABERLER Konya Santnal köyleri yok edecek ERKANT UYSAL ILGIN - Konya'nın Ilgın ilçesinde tanm alanlannda termik santral kurulması halinde bölgedeki köylerin boşalacağından yaİcınan yurttaşlar yapımcı ABD firmasmı protesto ettiler. Temeli yaklaşık 6 yıl önce Cumhurbaşkanı Sûleyman Demirei ve dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz tarafından atılan Konya- Ilgın Termik Santrah'mn kurulmasına bölge halkı karşı çıktı. Santral, Tekeler, Misafirli, Gölyaka ve Yorozlar köyîerinin tanm arazileri üzerine inşa edilecek. Projede enerji satış anlaşması süresi 38 yıl olması nedeniyle yeraltındaki kömür rezervi 2042 yıhnda tükenecek. Yap-işlet- devret modeliyle ABD'li PSEG Turkey B.V. şirketine yaptınlacak ve işletilecek olan termik santralın 'Çevresel Etld Değeriendirme (ÇED) Sürecine Halkın Katıtam ToplanDsı" Konya'nın Ilgın ilçesi Çavuşlugöl kasabasında gerçekleşti. Toplantıda, şirketin termik santralı kurmak için köylülerin kullandığı yeraltı suyundan yararlanacağı belirlendi. Bu durumda köylüler sulama sorunu yaşayacak. Santralın pancar ve buğday tarlalannın üzerine kurulması halinde bölge halkı işsiz de kalacak. Toplantıda. projeyi gerçekleştirecek olan Amerikalı şirket görevlileri, köylülerin, "Tanm alanknna ve topraklanmıza ne olacak, topraksız kaldığımız için bize iş verilecek mi? Yeraltindaki sular santralın inşası için kullanüdığı takdirde azalan tarlalar nasü sulanacak" şeklindeki sorulanna tatmin edici yanıt veremedi. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanhğı ve Çevre Bakanhğı yetkililerinin de katıldıgı toplantının ardından, köylüler alkışlarla ve "Santral istemiyoruz" diye bağırarak projeyi protesto ettiler. Köylüler, projenin kendilerini köylerinden, tarlalanndan uzaklaştıracağını ve işsiz kalacaklannı belirttiler. Kültiir Bakanhğı 187işçinin görevine sonverildi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Kültür Bakanlığı'na bağlı Döner Sermaye tşletmeleri Merkez Müdürlüğü'nde (DÖStM) çalışan geçici işçi konumundakı 337 personelin görevine son verilmesine yönelik tepkiler sürerken 187 çahşanın daha işten çıkanldığı bildirildi. Türkiye Ticaret, Kooperatif, Eğitim. Büro ve Güzel Sanatlar Işçileri Sendikası'na (Tez- Koop Iş) bağlı yaklaşık 80 işçi. dün Kültür Bakanhğı önünde işçi çıkanlmasını protesto etti. İşçiler. "Bakan istifa", "lşçüer burada, bakan nerede". "İşçi kıyımına son" sloganlannı attılar. Tez-Koop tş Sendikası Genel Başkanı Sadık Ozben, burada yaptığı açıklamada. 337 işçinin işten çıkanlması nedeniyle bazı birimlenn, kütüphane ve müzelerin kapılanna kilit vurulduğunu söyledi. Özben, çıkanlan işçilerin kıdem ve ıhbar tazminatlannın nasıl ödeneceğinin açıklanmasını isterken "337 üyemize ait kıdem ve ihbar alacaklan, imzalanmak ü/erc olan toplu iş sözleşmesinin parasal hükümlerinin de çok çok uzerindedir" dedi. Türkiye adadaki askeri variığını sürdürebilmek için ikinci harekâtı da yapmak zorundaydL Dönemin Bakanlar Kurulu Sekreteri'nin kaleminden Banş Harekâtı (3) REFETERİM Üç gündür Ismail Ertan da, ben de evlerimize gidememiştik. Be- nim -yukanda söyledigim gibı- va- lizim ve eşyalanm yanımda oldu- ğu için, müsteşarlık makammdaki duşu kullanmama da izin venldı- ğindeh, konforum daha yenndey- di. O akşam tsmail Ağabey'i ısrar- la hem yıkanıp paklansın, hem bi- raz dinlensin diye evıne gönder- dim. Ben müsteşarlık makam oda- sındaki kanepelerden binne uzan- dım. Saat 03.00'e yaklaşıyordu ki nö- betçi memur tarafından uyandınl- dım. Genelkuımay Başkanh- ğı'ndan Tümgeneral Hasan Sağ- lam'ın çok acil olarak Başbakan'la görüşmek istediğini bildirdiler. Kendisiyle ben görüşeyim dedim, Başbakan'ın evinde istirahat et- mekte olduğunu, eğer çok acil bir durum varsa ve telefonla görüşmek istemiyorlarsa ancak evlerine gi- derek görüşebileceklerini söyle- dim. Çok önemli bir durum oldu- ğunu, kendisinı kabul edip edeme- yeceklerini öfrenmek istediğini bildirdi. Başbakan Ecevit, Başbakanlık Konutu'nda değil, Küçükesat sem- tinde (Şımdı adı Banş Apt. olan) mütevazı bir evin çatı katında ika- met ediyordu. Eve telefon ettim, telefonu kendısi açtı, özür dileye- rek durumu anlattım. Generali be- nım getirmemi istedi. General Ha- san Sağlam'la tekrar telefonlaştık. Ve beş dakika sonra Başbakan- lık'm kapısında buluştuk (Bilme- yenler için not: Genelkurmay Baş- kanlığı ile Başbakanlık'ın arası 200-300 metredir). Benı kendi ara- basma aldı, Başbakan'ın evine git- tik. Kapıyı Başbakan açtı, gıyin- miş, hatta galiba tıraş bile olmuş- tu. Hasan Sağlam Paşa benim ya- nımda görüşmelerinde sakınca olup olmadığını sordu. Başbakan olmadığinı söyledi. Paşaanlatma- ya başladı. Üç Yunan muhribı Kıbns'a doğ- ru yol alıyordu. Uçaklanmızın yap- tığı ikaza karşı da rotalannı değiş- tirmiyorlardı. Hatta bir uçağımız en önde giden muhribın önüne doğnı ikaz atışı yapmış, muhrip ge- ne rotasmı değiştirmemişti. ABD 6'ncı Filosu, orada Yunan gemisi olmadığı, gemilerin Türk gemileri olabileceği konusunda bizi uyar- mıştı, ama Deniz Kuvvetleri Ko- mutanlığı kesinlikle orada bir Türk gemisi olmadığını bildirmişti. Ge- milerin Kıbns'a varmalanna izin vermek, banş harekâtının başan- sını önemli ölçüde tehlikeye atabi- lirdi. Gemileri baurma konusunda emir ve müsaade istiyordu. Görüldüğü gibi, ortada çok cid- di bir durum vardı. Başbakan ka- rar vermek için ne kadar zaman ol- duğunu sordu. Bir buçuk saat ka- dar vakti olduğunu öğrenince, ba- na döndü, hemen bir saat sonra Ba- kanlarKurulu'nun toplanmasım is- tedi. Başbakanhk'a döndüm. Her telefonun başma bir memur (biri- nin başına da ben) oturarak 15-20 dakikada ulaşacağımız bakanlara ulaştık (Maalesef böyle kritik bir dönemde, bulunmalan gereken ad- reste bulamadığımız bir-iki bakan da oldu). Bazı bakanlar da gecenin bu saatinde toplantı sebebini öğ- renmek istiyordu. Bu konuda bıl- gimiz olmadığını, sadece Başba- kan'ın bize verdiği talimatı yenne getirdiğimizi söylüyorduk. Saat 05.00'te Bakanlar Kurulu toplandı. Ben bu arada tsmail Ertan'a da te- lefonla habervermiştım. Odagel- di, hafıften kızarak, niçin daha er- ken haber vermediğim için tarizde bulundu. Bakanlar Kurulu toplan- tısı çok uzun sürmedi (Gene kapa- lı toplantıydı). Sonucu biz sonra öğrendik. Yunan gemilerine hü- cum etme karan, sonuçta, bir savaş sebebi oluşturabileceği için Başba- kan bu karann sorumluluğunu tek başına yüklenmek istememişti. Ba- kanlar Kurulu'nun vardığı karar, uçaklanmızın gemilere müdahale etmesi yönünde idi. Karar gereğin- ce uçaklanmız o gün sabah alaca- karanhkta gemilere hücum ettıler ve birini batırdılar. Sonuçta Yunanlılar bize savaş falan ilan etmediler. Çünkü Yunan- lılann gemisinı değil. kendi gerru- mızi (Kocatepe muhnbinı) batır- mıştık. Cenevre'deld konferans sırasında başlayan Odnci harekât sırasında Kıbns'taki soydaşlanmız Türk askerini coşku içinde karşıladı. Binnci Kıbns Banş Harekâtı fî- ilen 20 Temmuz 1974 günü sabah saat 06.00'da başlamıştı. 25 Tem- muz gününde Birinci Cenevre Gö- rüşmeleri başladı. Şimdı kısaca bu beş günlük süre içinde olanlan ha- tırlayalım. • Kıbns Banş Harekât'nın bi- rinci aşaması tamamlandı, birlikle- rimız adaya çıktı. Girne kurtanldı. • Darbecı Sampson istifa etti. 24 Temmuz'da Kierides cumhurbaş- kanı vekili oldu. • Yunan cuntası bu ağır yükün altından kalkamadı. 23 Temmuz günü sabaha karşı Karamaniis. Pa- silahlı kuvvetlerimizin elindeki bölgenin etrafında 20 km. genişli- ğinde bir güvenlik bölgesi oluştu- rulmasının. bir yandan da kanto- nal sistemin uygulanmasını iste- dik. Bu iki istek de Yunannistan ta- rafından kabul edilmeyeceğini bil- diğüniz ısteklerdi (Ve nitekim ka- bul etmediler, önerimizi değerlen- dirip cevaplamak ıçın 36 saat süre istediler. Bu süreyi vermedik ve so- nunda Ayşe tatile çıktı). Ayşe'nin tatile çıkacaği (yani Ikinci Kıbns Harekâtı'nın başladı- ğı) gece. çok mutlu bir rastlantı so- nucu ben de Başbakan Ecevit'in kan Ecevit'le de tekfonda konuşa- bitirmiyiz? Refet Erim hiç düşünmeden 'Evef dedi. -Ohır konuşabiMrsiniz, Yahuzbt- zim de sizden bir isteğhniz var. - Buyrun. liitfen söyleyin. -Şu andayanımda TRT"nin mu- habiri var (Muhabirin adı olarak kendi adımı vermiştim: R. E.). Türk meslektaşuuz da sizin başba- kanımz Wılson'la telefonla görüş- mek istiyor. Siz bize Mister WH- son'u bağlayin, biz de size Sayın Ecevit'i ba^İayalını. BBC muhabi- ri kemküm etti, sonunda Ecevit'le Banş Harekâtı yalnız silahlı kuvvetlerimizin, Kıbns'taki mızm bagımsızhğını ve can güvenliğini konımak amacıyla adaya çıkması sonucu. Sampson'un iktidan bırakmaya mecbur kalmasma değil, Yunanistanldaki askeri rejimin de sona ermesine yol açarak beklenenüı ötesinde başanya ulaşmıştı. Ne var ki Kıbns'ta ele geçirilen bölge, gerek soydaşlanmızın gerek Kıbns'a çıkan silahlı kuvvetlerimizin güvenliğini konıyabilmek bakımmdan yeterli koşullan sağlayamıyordu. ris'ten Yunanistan'a döndü ve baş- bakan olarak yemin ederek hükü- meti kurdu. Görülüyor ki Birinci Banş Harekâtı yalnız silahlı kuv- vetlerimizin, Kıbns'taki soydaşla- nmızın bağımsızlığını ve can gü- venliğini konımak amacıyla adaya çıkması sonucu, Sampson'un ikti- dan bırakmaya mecbur kalmasına değil, Yunanistanldaki askeri reji- min de sona ermesine yol açarak. beklenenin ötesinde başanya ulaş- mıştı. Ne var ki Kıbns'ta ele geçi- rilen bölge, gerek soydaşlanmızın gerek Kıbns'a çıkan silahlı kuv- vetlerimizin güvenliğini konıya- bilmek bakımından yeterli koşulla- n sağlayamıyordu. Birliğimiz çok dar bir alanda sıkışmıştı. Geri çekilmek yok Rum birliklerinin adeta kuşat- ması altındaydı. Adadaki askeri varlığtmızı bu koşullar altında sür- dürebihnemiz çok zordu, hatta mümkün degildi. Geri çekilmek ise düşünülemeyecek birfiyasko olur- du. Bu nedenle harekâtm mutlaka sürdürülmesi ve güvenlik bakımın- dan yeterli arazinin ele geçirilme- si, bir başka ifadeyle Magosa ve Lefkoşa dahil, Kuzey Kıbns'ın tü- müyle işgal edilmesi gerekiyordu. 25 Temmuz-30 Temmuz tarihleri arasındaki Birinci Cenevre Görüş- melen. güvenli ateşkes koşullan sağlanamadığı için başansızlıkla sonuçlandı ve dağıldı. Tekrar bir araya gelindiğinde biz, bir yandan makam odastndaydım. Önce bu mutlu rastlantı nasıl gerçekleşti onu anlatayım. 13 Ağustos'u 14 Ağustos'a bağlayan gece saat 24.00 sıralannda Başbakanlık sant- ralındakj nöbetçı memur lngilte- re'den bir yabancının telefonda gö- rüşmek istediğini, kendisiyle an- laşmakta güçlük çektiğini söyledi ve yardımcı olmamı rica etti. Ge- risini Hasan Pulur'un Olaylar ve Insanlar köşesinde "BBC Tefefon- la Ecevit'i Amh" başlıklı yazısın- dan öğrenelim (Milliyet, 18.8.1974): "CenevreKonferansı kopmuştu. Callaghan. 'Sakın Kıbns'ta askeri harekâta geçmeyin, sonra fena olur' gibisinden Turan Güneş'e tehdMer savııruyordu. MavTos ise akbnca tebditten yakınarak Gü- neş'i bir başka çeşjt tehdh ediyor- du: 'Bıktım silahlann gölgesinde konuşmaktan. Ben gidiyorum!' Sanki eiinden rurup eteğinden yaptşan vardL Oysa Ankara çok- tan karannı vermişti. Bir-iki saat sonra dünya ne olacağmı görecek- ti. O sırada Başbakannk'ın tdefon- lanndan biri çaldL Londra anyor- du. Kimdi arayan? Ünlü BBC tele- vizyonu-. Başbakanhk Genel Sek- reteri Refet Enm telefona çıkü. B- BC muhabiri derdini anlard: - Cenevre Konferansı kesikH - E ^ bfliyoruz. - Canlı bir program yapıyoruz. ŞimdiYunan Dışişleri Bakaıu Mav- ros'b konuştuk.Acaba sizin Başba- konuşamayacağını anladL Oiay ertesi gün Ecevit'e anlaül- dL Ecevit Refet Erim'e takıkiı: - Nasıl, Wilson'la görüşebildin mi?" Başbakan, "Nasü VVilson'la gö- rüşebildin mi" şakasını sabaha kar- şı saat 03.30'da beni odasına çağı- np yapmıştı. Aslında son derece kritik saatler yaşanıyordu. Bakan- lar Kurulu peş peşe iki kez toplan- mış ve açıklanmamakla birlikte ikinci harekâtın başlatılmasının ka- rannı vennişti. Artik zaman kazan- makve müzakerelerin çıkmaza gır- diği noktada göriişmeleri bıtirip harekâtı başlatmak gerekiyordu. Başbakan'ın odasında benim dı- şımda 4 kişi daha vardı. Milli Sa- vunma Bakanı ve Dışişleri Bakan- vekili Hasan Esat Işık. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Cahit Kay- ra, Başbakanlık Müsteşan tsmail Ertan ve Atina Büyükelçimiz Kâ- muran Gürün. Başbakan, çok önemli bir karar arifesinde olmanın büyük sorum- luluğu altında, kimseyle konuşma- dan odanın içinde gidip geliyordu. Az önce telefonla bir kez daha Cenevre'yle konuşmuş, hiçbir iler- leme olmadığını, Ingilizlerin ve Yunanlılann 36 saatlik süre tale- binde ısrar ettiklerini öğrenmişti. Aslında ikinci harekâta başlama- mızı haklı kılacak ortam doğuyor- du ve dolayısıyla bu gelişme iste- ğimiz doğrultusundaydı; ama işin bir de sorumluluk yanı vardı. İkin- ci harekâta başlama karan kim bi- lir kaç kişinin canına mal olacak, ileride Türkiye'nin başına kim bi- lir ne gaileler açacaktı. Saat 03.45'te Sayın Ecevit bir kez daha Cenevre'yi aradı. Bu kez Hahık C'bnan'la konuştu. Müzake- relerdekı son durumu öğrendi ve görüşmelerin 40 dakika kadar da- ha sürdürülüp kesilmesini bildirdi. Cahit Kayra, birlikte şahidi oldu- ğumuz bu çok önemli dakikalann en ufak biraynntısını kaçırmamak için elindeki not defterine sürekli olarak bir şeyler yazıyordu. Saat 04.25 te Başbakan, Cenevre ile, bu kez Turan Güneş'le son bir kez da- ha görüştü. Toplantının bittiği an- laşılıyordu. Ayşe'nin tatile çıkabi- leceği herhalde bu görüşmede öğ- renildi. Başbakan bu konuşma bit- tikten kısa bir süre sonra (saat 04.35) pencerenin önündeki seh- paya yaklaştı. Sehpanın üzerinde manyetolu bir telefon olduğunu o zaman fark ettim. Herhalde Genel- kurmay Başkanı ile Başbakan ara- sında doğrudan bağlantı, en emin şekilde böyle sağlanıyordu. Tam bu sırada Atina Büyükelçimiz Kâ- muran Gürün, Başbakan'ın yanına yaklaştı. "Saym Başbakan,niçin24 saat daha mühlet vermiyorsunuz, 36 saat istiyorlar, bakın 6 saati geç- ti bile. Bir 24 saat verseniz çok şey kaybeder misiniz?" şeklinde not et- hğım, ikinci harekâtın başlaması- nı geciktirmeye yönelik bir şeyler söyledi ttirafedeyim, SayınGürün ile Başbakan arasındaki yakın iliş- kiyi bilmediğim için bu girişimi yadırgadım. Bir itırafta daha bulu- nayım, o sıralar Sayın Gürün'e, 15 Temmuz Sampson darbesi yapıl- dığında Ege'de yat gezisinde oldu- ğu, darbeden ancak iki gün sonra Atina'ya dönebildiği için biraz bo- zuluyorduk. Bu değerlendirmem- de, belki bu duygulanmın da etki- si vardır Başbakan gayet kararlı bir ifade ile "Mümkün değil" dedi. Manye- tolu telefonun kolunu çevirdi. Hi- tap şeklinden, doğrudan Genelkur- may Başkanı Orgeneral Semih Sancar ile konuştuğu anlaşıhyor- du. Harekâtın başlayabileceğini bildirdi. Başlama saatini sordu. 05.30'da başlayacağını öğrendi. Her zamanki nezaketi ile sabah- leyin başına yapacağı açıklamayı hazırlayabilmek için odada bulu- nanlardan izin ıstedı. Saym Hasan Işık, bir süre kendisinin de istirahat etmesinin yerinde olacağını hatır- lattı. Aynca yapacağı açıklamaya, "YunanUar Cenevre Anlaşması'na uymadığı için biz de ateşkes kant- nna uymak zonınluluğunu duy- muyoruz" mealinde bir cümlenin eklenmesini önerdi. Ecevit uygun gördü. Sayın Işık aynca Rauf Denk- taş'ın da Cenevre'den benzer isti- kamette bir "apel" yapmasını tek- lif etti. Başbakan bunu da kabul et- ti. Ve bu doğrultuda talimat ver- mek üzere CenevTe'yi tekrar aradı. Yasak bölgeler Saat 04.40: Yasak bölgeler De- niz Kuvvetleri Komutanlığı'nabil- dirildi. Saat 04.42: Başbakan odada do- laşmayı bıraktı. Oturdu. Düşünü- yor. Saat 04.45: Delegasyonumuzun Cenevre'de toplantının yapıldığı saraydan aynldığı, bu yüzden bağ- lantı kurulamadığı bildirildi. Baş- bakan "Öyleyse elçfliği araym" de- di. bir sigara yaktı, notlannı kanş- tınyor. Saat 04.46: Cenevre'yi bağladı- lar. Denktaş'm yapacağı konuşma için talimat verdî. Saat 05.30: Başbakan'ın maka- mından aynldık. Sayın Ertan'la ben Dışışlen Kıbns Işleri Daire- si'nin (Ecrnel Barutçu'nun) hemen Dışişleri Özel Kalemi'nin yanın- daki odasmdayız. Ingiliz Dışişleri Bakanı Callaghan'ın görüşmeler sırasında söylediğı iki cümleyi not etmişler: "Kıbns bugün Türk as- kerlerinin esiridir, fakat yann as- kerleriniz adanın esiri olabtlir. Do- ğu Akdeniz Bölgesi'ndeki banşm 36saatbeklememekyüzündenteh- likeye anlmasını aklım ve izannn kabul etmiyor." Saat 05.35: Harekâtın saat 05.26'da başladığını öğrendik. iîtti BİRBAKIMA SERVER TANİLLİ Yaz Notları... Temmuz sıcaklanyla bunaldığınız şu günlerde si- ze yazı beğendirmek güçtür sevgili okurlar. Aynca, bir konuda yoğunlaşandan çok daldan dala seken yazıyı yeğlersiniz, sanınm. Bu hafta da öyle yapa- cağım. Hayır, asla konu sıkıntısı çektiğimden değil! Türkiyeli olalım, üstelik Türk olalım da konu arana- lım, mümkün mü? Hele şu sıralarda biri var, ateş üs- tündeyim: Özelleştirmenin önünü tam açmak üze- re anayasada yapılacak değişiklikleri kastediyo- rum. "Dev/ef/e?f/rme"anlayışı, yerini anayasal ola- rak da "özeileştirme"ye bırakıyor ve yabancılann Türkiye yatınmlan için "uluslararası tahkim" yolu açılıyor. Hem de koşar adım yapılıyor işler. Sorum- luluğunun bilincinde kalemler ülkemizi bekleyen tehlikelerin altını çiziyorlar. 14 Temmuz günlü Cum- hunyefteki yazısının adını can alıcı bir soru olarak koymuştu Erol Manisalı: "Dünyada hem tekelleş- meler, hem de demokrasi birlikte nastlyürüyecek?" Ve yine bir soruyla bağlıyordu yazısını: "Gündem- deki 'tahkim' olayını Türkiye acaba bu bağlamda görûyor mu?" Hayır, hiçbir bağlamda göremiyor sevgili dostum. Benim ateş üstünde oluşum da ondan! • Yaz üstüne notlar düşerken, yazdan söz etme- mek olmaz. öteden beri dikkat etmişimdir: Edebiyat, hele he- le şiir, yazdan çok bahara düşkündür. Büyüleyici olan bahar olmuştur şairleri. Eskiden bahar geldi- ğinde, şairter, "bahariyye" adıyla kasideler yazıp deviet buyüklerine sunar, bahşiş alırlarmış. Pek hü- nerli olanlan da vardır aralannda. Ama yaz için bir geleneğe rastlamadım. Günümüzde, belki bu ek- sikliği de gidermek için olacak, yaza rastlatılan yı- ğınla festival arasında edebiyat, bu arada şiir de y- er alıyor. Eski edebiyatımız yazdan çok bahara düşkün ol- sa da, arada sırada görkemli söyleyişlerde de bu- lunur yaz üstüne. Şeyh Galip, ünlü Hüsn-ü Aşk'm- da, bir kabileyi anlatırken, yaşadıklan yerin kavuru- cu sıcaklıöını belirtmek üzere, "Giydikleri afitabı temmuz /Içtikleri şuleyi cihansuz" der. Yani, "giy- dikleri temmuz güneşidir; ıçtikleri de cihanı yakan güneş ışını'dır demek istiyor. Şeyh Galip, kozmik söyleyişlerin ustasıdır ya, burada da gösteriyor o yanını. Aransa, başka örnekler de bulunabilir o edebiyat- ta. Halk şiirinden de bir ömek isterseniz, buyurunuz Pir Sultan Abdal'dan şu güzel dizeleri: "Yazgelin- ce sular köpük saçılır / Lâle sümbül çiçekleri açılır I Zağal avcı çıkmış diye kaçınır I Çöllerde sevdiğim cerâna benzer." Aransa, başka örneklere de rastlanır halk şiirin- de. "Afitab" geçince hatirladım: "Aftab-ı Kureyşi" di- ye bir niteleme vardı eskiden; anlamı "Kureyş Gü- neşi" demekti ki, Hazreti Muhammed'i anlatmak için kullanılan deyimlerden biriydi. Şimdi sıkı durun: 21 Temmuz günlü Hürriyet'te, Yalçın Bayer'in sü- tununa mektup yollayan bir okuyucunun, Istan- bul/Fatih'te Çarşamba semtini anlatırken, bir soka- ğın başında açılmış bir işyeriyle ilgilı de birnotu var. Işyerinin adı: "Kuran süpermarket!" - 1 ' ' î- Nevarbunda?diyeceksiniz. w A i 1 "-'"' Hayır, işaret ediyorum sadece. Gericilik suçla- ması falan yapma niyetim de yok; kutsal konular- da "iptizal", buraya kadar gelip dayanmıştır ve bü- tün kavramlar ayağa düşürülmüştür. Bir ömek vermek istedim, o kadar! • Yaz deyince hep hatırtanm: Shakespeare'in 1595'e doğru yazdığı nefis bir oyunu vardır ki, Bir Yaz Gecesi Düşü adını taşır. Perilerin oturduğu bir düş ormanında geçen oyun, olay örgüsünden çok şiirsel havasıyla ilgi çeker. Dilimize de çevrilmiş, oynanmış ve tutulmuştur. Bu güzel eserin en son çevirisi de, hatınmda kal- dığı kadanyla. Can Yücel'in kaleminden çıkmadır ve Shakespeare'e en çok yakışanıdır, derier. Can Yücel, şu sıralarda hastanede. Doğaldır insanlar için bu! Onun tez vakitte sağlığına kavuşmasını diliyo- rum. Yapacaklan var daha ve yalnız onun yapabi- leceği şeylerdir onlar. Hey Can Baba, ne oluyoruz yahu? Silahlara sınırlama geliyor Pompah tüfek alt komisyonda ANK\RA (Cumhuriyet Bürosu) - Pompah tüfekle- re sınırlama getiren ve Ba- kanlar Kurulu'na toplatma yetkisi veren yasa tasansı, TBMM Içişleri Komisyo- nu'nda, daha da olgunlaş- tınlması amacıyla alt ko- misyona gönderildi. Komisyonun dünkü top- lantısında silah sanayicile- ri de dinlendi. Silah Sana- yicileri ve tşadamlan Der- neği Başkanı Cemil Eryü- rek, köylülerin bu silahı hem savunma hem de av amacıyla kullandıklannı söyledi. Silah Satıcılan ve Bayileri Derneği Başkanı Aydın Palay da eskiden av tüfeği alan kişinin avlanma haklanı da otomatik edin- diğıni bildirerek getirilen tasannm insanlann avlan- ma hakkını eiinden aldığı- nı öne sürdü. Tasannm 2.5 yıl önce TBMM'ye sunul- masından bu yana 2 binin üzerinde saöşmağazasınm kapandığını, yüzlerce fab- rikanın kapanma noktasına geldiğini belirten Palay, her tüfeğe ayn nıhsat ve bağış alınmasının kaçakçılığı artüracağını iddia etti. Av Tüfekleri Koopera- tifleri Başkam ÖmerÇeük, av tüfeklerine verilen nıh- sat için 3 aylık süre eklen- diğini, bunun da alan kişi- de güven zedelenmesine y- ol açtığını söyledi. MHP Tokat Milletvekili Hasan Hüseyin Balak ise Türkiye'de ateşli silahlarla işlenen suçlann sayısının çok az olduğunu söyledi. Balak, doğal hayatın zarar görmemesi amacıyla tasa- nnm yasalaşmasının isten- diğini kaydetti. MHP Içel Milletvekili Yalçın Kaya, terör ruhuna sahip insanla- nn bir yerlerden silah edin- mesinin doğal olduğuna işaret ederek 'Av tüfekteri- nin toptatdması bu sektöre büyükzararverecektir" di- ye konuştu. Türkiye'de çok ucuza Kalaşnıkof satıldığı- nı ı fade eden Kaya, kaçağa yol açacak ışlerden uzak durulması gerektiğini be- hrtti. FP Istanbul Milletve- kili Abdülkadir Aksu. ta- sannın TBMM gündemine gelmesinden bu yana ge- çen 2.5 yıllık sürede bin- lerce insanm işsiz kaldığı- nı, birçok fabrikanm ka- pandığını söyledi. Aksu, tasannın reddedilmesini, reddedihniyorsa alt komis- yona havale edilmesini is- tedi. DYP de tasannın red- dedilmesini istedi. DSP Manisa Milletvekili Cihan Yazar ise yabani yaşamın korunması amacıyla kulla- nılacak tüfeklerin kesinlik- le takozlu olmaması gerek- tiğini bildirdi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle