Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 23 TEMMUZ 1999 CUMA
HABERLER
Konya
Santnal
köyleri
yok
edecek
ERKANT UYSAL
ILGIN - Konya'nın Ilgın
ilçesinde tanm alanlannda
termik santral kurulması
halinde bölgedeki
köylerin boşalacağından
yaİcınan yurttaşlar
yapımcı ABD firmasmı
protesto ettiler.
Temeli yaklaşık 6 yıl önce
Cumhurbaşkanı Sûleyman
Demirei ve dönemin
Başbakanı Mesut Yılmaz
tarafından atılan Konya-
Ilgın Termik Santrah'mn
kurulmasına bölge halkı
karşı çıktı. Santral,
Tekeler, Misafirli,
Gölyaka ve Yorozlar
köyîerinin tanm arazileri
üzerine inşa edilecek.
Projede enerji satış
anlaşması süresi 38 yıl
olması nedeniyle
yeraltındaki kömür
rezervi 2042 yıhnda
tükenecek. Yap-işlet-
devret modeliyle ABD'li
PSEG Turkey B.V.
şirketine yaptınlacak ve
işletilecek olan termik
santralın 'Çevresel Etld
Değeriendirme (ÇED)
Sürecine Halkın Katıtam
ToplanDsı" Konya'nın
Ilgın ilçesi Çavuşlugöl
kasabasında gerçekleşti.
Toplantıda, şirketin termik
santralı kurmak için
köylülerin kullandığı
yeraltı suyundan
yararlanacağı belirlendi.
Bu durumda köylüler
sulama sorunu yaşayacak.
Santralın pancar ve
buğday tarlalannın
üzerine kurulması halinde
bölge halkı işsiz de
kalacak. Toplantıda.
projeyi gerçekleştirecek
olan Amerikalı şirket
görevlileri, köylülerin,
"Tanm alanknna ve
topraklanmıza ne olacak,
topraksız kaldığımız için
bize iş verilecek mi?
Yeraltindaki sular
santralın inşası için
kullanüdığı takdirde
azalan tarlalar nasü
sulanacak" şeklindeki
sorulanna tatmin edici
yanıt veremedi. Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanhğı
ve Çevre Bakanhğı
yetkililerinin de katıldıgı
toplantının ardından,
köylüler alkışlarla ve
"Santral istemiyoruz"
diye bağırarak projeyi
protesto ettiler. Köylüler,
projenin kendilerini
köylerinden, tarlalanndan
uzaklaştıracağını ve işsiz
kalacaklannı belirttiler.
Kültiir Bakanhğı
187işçinin
görevine
sonverildi
ANKARA (Cumhuriyet
Bürosu) - Kültür
Bakanlığı'na bağlı Döner
Sermaye tşletmeleri Merkez
Müdürlüğü'nde (DÖStM)
çalışan geçici işçi
konumundakı 337
personelin görevine son
verilmesine yönelik tepkiler
sürerken 187 çahşanın daha
işten çıkanldığı bildirildi.
Türkiye Ticaret, Kooperatif,
Eğitim. Büro ve Güzel
Sanatlar Işçileri
Sendikası'na (Tez- Koop Iş)
bağlı yaklaşık 80 işçi. dün
Kültür Bakanhğı önünde
işçi çıkanlmasını protesto
etti. İşçiler. "Bakan istifa",
"lşçüer burada, bakan
nerede". "İşçi kıyımına
son" sloganlannı attılar.
Tez-Koop tş Sendikası
Genel Başkanı Sadık
Ozben, burada yaptığı
açıklamada. 337 işçinin
işten çıkanlması nedeniyle
bazı birimlenn, kütüphane
ve müzelerin kapılanna kilit
vurulduğunu söyledi.
Özben, çıkanlan işçilerin
kıdem ve ıhbar
tazminatlannın nasıl
ödeneceğinin açıklanmasını
isterken "337 üyemize ait
kıdem ve ihbar alacaklan,
imzalanmak ü/erc olan
toplu iş sözleşmesinin
parasal hükümlerinin de
çok çok uzerindedir" dedi.
Türkiye adadaki askeri variığını sürdürebilmek için ikinci harekâtı da yapmak zorundaydL
Dönemin Bakanlar Kurulu Sekreteri'nin kaleminden Banş Harekâtı (3)
REFETERİM
Üç gündür Ismail Ertan da, ben
de evlerimize gidememiştik. Be-
nim -yukanda söyledigim gibı- va-
lizim ve eşyalanm yanımda oldu-
ğu için, müsteşarlık makammdaki
duşu kullanmama da izin venldı-
ğindeh, konforum daha yenndey-
di. O akşam tsmail Ağabey'i ısrar-
la hem yıkanıp paklansın, hem bi-
raz dinlensin diye evıne gönder-
dim. Ben müsteşarlık makam oda-
sındaki kanepelerden binne uzan-
dım.
Saat 03.00'e yaklaşıyordu ki nö-
betçi memur tarafından uyandınl-
dım. Genelkuımay Başkanh-
ğı'ndan Tümgeneral Hasan Sağ-
lam'ın çok acil olarak Başbakan'la
görüşmek istediğini bildirdiler.
Kendisiyle ben görüşeyim dedim,
Başbakan'ın evinde istirahat et-
mekte olduğunu, eğer çok acil bir
durum varsa ve telefonla görüşmek
istemiyorlarsa ancak evlerine gi-
derek görüşebileceklerini söyle-
dim. Çok önemli bir durum oldu-
ğunu, kendisinı kabul edip edeme-
yeceklerini öfrenmek istediğini
bildirdi.
Başbakan Ecevit, Başbakanlık
Konutu'nda değil, Küçükesat sem-
tinde (Şımdı adı Banş Apt. olan)
mütevazı bir evin çatı katında ika-
met ediyordu. Eve telefon ettim,
telefonu kendısi açtı, özür dileye-
rek durumu anlattım. Generali be-
nım getirmemi istedi. General Ha-
san Sağlam'la tekrar telefonlaştık.
Ve beş dakika sonra Başbakan-
lık'm kapısında buluştuk (Bilme-
yenler için not: Genelkurmay Baş-
kanlığı ile Başbakanlık'ın arası
200-300 metredir). Benı kendi ara-
basma aldı, Başbakan'ın evine git-
tik. Kapıyı Başbakan açtı, gıyin-
miş, hatta galiba tıraş bile olmuş-
tu. Hasan Sağlam Paşa benim ya-
nımda görüşmelerinde sakınca
olup olmadığını sordu. Başbakan
olmadığinı söyledi. Paşaanlatma-
ya başladı.
Üç Yunan muhribı Kıbns'a doğ-
ru yol alıyordu. Uçaklanmızın yap-
tığı ikaza karşı da rotalannı değiş-
tirmiyorlardı. Hatta bir uçağımız
en önde giden muhribın önüne
doğnı ikaz atışı yapmış, muhrip ge-
ne rotasmı değiştirmemişti. ABD
6'ncı Filosu, orada Yunan gemisi
olmadığı, gemilerin Türk gemileri
olabileceği konusunda bizi uyar-
mıştı, ama Deniz Kuvvetleri Ko-
mutanlığı kesinlikle orada bir Türk
gemisi olmadığını bildirmişti. Ge-
milerin Kıbns'a varmalanna izin
vermek, banş harekâtının başan-
sını önemli ölçüde tehlikeye atabi-
lirdi. Gemileri baurma konusunda
emir ve müsaade istiyordu.
Görüldüğü gibi, ortada çok cid-
di bir durum vardı. Başbakan ka-
rar vermek için ne kadar zaman ol-
duğunu sordu. Bir buçuk saat ka-
dar vakti olduğunu öğrenince, ba-
na döndü, hemen bir saat sonra Ba-
kanlarKurulu'nun toplanmasım is-
tedi. Başbakanhk'a döndüm. Her
telefonun başma bir memur (biri-
nin başına da ben) oturarak 15-20
dakikada ulaşacağımız bakanlara
ulaştık (Maalesef böyle kritik bir
dönemde, bulunmalan gereken ad-
reste bulamadığımız bir-iki bakan
da oldu). Bazı bakanlar da gecenin
bu saatinde toplantı sebebini öğ-
renmek istiyordu. Bu konuda bıl-
gimiz olmadığını, sadece Başba-
kan'ın bize verdiği talimatı yenne
getirdiğimizi söylüyorduk. Saat
05.00'te Bakanlar Kurulu toplandı.
Ben bu arada tsmail Ertan'a da te-
lefonla habervermiştım. Odagel-
di, hafıften kızarak, niçin daha er-
ken haber vermediğim için tarizde
bulundu. Bakanlar Kurulu toplan-
tısı çok uzun sürmedi (Gene kapa-
lı toplantıydı). Sonucu biz sonra
öğrendik. Yunan gemilerine hü-
cum etme karan, sonuçta, bir savaş
sebebi oluşturabileceği için Başba-
kan bu karann sorumluluğunu tek
başına yüklenmek istememişti. Ba-
kanlar Kurulu'nun vardığı karar,
uçaklanmızın gemilere müdahale
etmesi yönünde idi. Karar gereğin-
ce uçaklanmız o gün sabah alaca-
karanhkta gemilere hücum ettıler
ve birini batırdılar.
Sonuçta Yunanlılar bize savaş
falan ilan etmediler. Çünkü Yunan-
lılann gemisinı değil. kendi gerru-
mızi (Kocatepe muhnbinı) batır-
mıştık.
Cenevre'deld konferans sırasında başlayan Odnci harekât sırasında Kıbns'taki soydaşlanmız Türk
askerini coşku içinde karşıladı.
Binnci Kıbns Banş Harekâtı fî-
ilen 20 Temmuz 1974 günü sabah
saat 06.00'da başlamıştı. 25 Tem-
muz gününde Birinci Cenevre Gö-
rüşmeleri başladı. Şimdı kısaca bu
beş günlük süre içinde olanlan ha-
tırlayalım.
• Kıbns Banş Harekât'nın bi-
rinci aşaması tamamlandı, birlikle-
rimız adaya çıktı. Girne kurtanldı.
• Darbecı Sampson istifa etti. 24
Temmuz'da Kierides cumhurbaş-
kanı vekili oldu.
• Yunan cuntası bu ağır yükün
altından kalkamadı. 23 Temmuz
günü sabaha karşı Karamaniis. Pa-
silahlı kuvvetlerimizin elindeki
bölgenin etrafında 20 km. genişli-
ğinde bir güvenlik bölgesi oluştu-
rulmasının. bir yandan da kanto-
nal sistemin uygulanmasını iste-
dik. Bu iki istek de Yunannistan ta-
rafından kabul edilmeyeceğini bil-
diğüniz ısteklerdi (Ve nitekim ka-
bul etmediler, önerimizi değerlen-
dirip cevaplamak ıçın 36 saat süre
istediler. Bu süreyi vermedik ve so-
nunda Ayşe tatile çıktı).
Ayşe'nin tatile çıkacaği (yani
Ikinci Kıbns Harekâtı'nın başladı-
ğı) gece. çok mutlu bir rastlantı so-
nucu ben de Başbakan Ecevit'in
kan Ecevit'le de tekfonda konuşa-
bitirmiyiz?
Refet Erim hiç düşünmeden
'Evef dedi.
-Ohır konuşabiMrsiniz, Yahuzbt-
zim de sizden bir isteğhniz var.
- Buyrun. liitfen söyleyin.
-Şu andayanımda TRT"nin mu-
habiri var (Muhabirin adı olarak
kendi adımı vermiştim: R. E.).
Türk meslektaşuuz da sizin başba-
kanımz Wılson'la telefonla görüş-
mek istiyor. Siz bize Mister WH-
son'u bağlayin, biz de size Sayın
Ecevit'i ba^İayalını. BBC muhabi-
ri kemküm etti, sonunda Ecevit'le
Banş Harekâtı yalnız silahlı kuvvetlerimizin, Kıbns'taki
mızm bagımsızhğını ve can güvenliğini konımak amacıyla
adaya çıkması sonucu. Sampson'un iktidan bırakmaya mecbur kalmasma
değil, Yunanistanldaki askeri rejimin de sona ermesine yol açarak
beklenenüı ötesinde başanya ulaşmıştı. Ne var ki Kıbns'ta ele geçirilen bölge,
gerek soydaşlanmızın gerek Kıbns'a çıkan silahlı kuvvetlerimizin güvenliğini
konıyabilmek bakımmdan yeterli koşullan sağlayamıyordu.
ris'ten Yunanistan'a döndü ve baş-
bakan olarak yemin ederek hükü-
meti kurdu. Görülüyor ki Birinci
Banş Harekâtı yalnız silahlı kuv-
vetlerimizin, Kıbns'taki soydaşla-
nmızın bağımsızlığını ve can gü-
venliğini konımak amacıyla adaya
çıkması sonucu, Sampson'un ikti-
dan bırakmaya mecbur kalmasına
değil, Yunanistanldaki askeri reji-
min de sona ermesine yol açarak.
beklenenin ötesinde başanya ulaş-
mıştı. Ne var ki Kıbns'ta ele geçi-
rilen bölge, gerek soydaşlanmızın
gerek Kıbns'a çıkan silahlı kuv-
vetlerimizin güvenliğini konıya-
bilmek bakımından yeterli koşulla-
n sağlayamıyordu. Birliğimiz çok
dar bir alanda sıkışmıştı.
Geri çekilmek yok
Rum birliklerinin adeta kuşat-
ması altındaydı. Adadaki askeri
varlığtmızı bu koşullar altında sür-
dürebihnemiz çok zordu, hatta
mümkün degildi. Geri çekilmek ise
düşünülemeyecek birfiyasko olur-
du. Bu nedenle harekâtm mutlaka
sürdürülmesi ve güvenlik bakımın-
dan yeterli arazinin ele geçirilme-
si, bir başka ifadeyle Magosa ve
Lefkoşa dahil, Kuzey Kıbns'ın tü-
müyle işgal edilmesi gerekiyordu.
25 Temmuz-30 Temmuz tarihleri
arasındaki Birinci Cenevre Görüş-
melen. güvenli ateşkes koşullan
sağlanamadığı için başansızlıkla
sonuçlandı ve dağıldı. Tekrar bir
araya gelindiğinde biz, bir yandan
makam odastndaydım. Önce bu
mutlu rastlantı nasıl gerçekleşti
onu anlatayım. 13 Ağustos'u 14
Ağustos'a bağlayan gece saat
24.00 sıralannda Başbakanlık sant-
ralındakj nöbetçı memur lngilte-
re'den bir yabancının telefonda gö-
rüşmek istediğini, kendisiyle an-
laşmakta güçlük çektiğini söyledi
ve yardımcı olmamı rica etti. Ge-
risini Hasan Pulur'un Olaylar ve
Insanlar köşesinde "BBC Tefefon-
la Ecevit'i Amh" başlıklı yazısın-
dan öğrenelim (Milliyet,
18.8.1974):
"CenevreKonferansı kopmuştu.
Callaghan. 'Sakın Kıbns'ta askeri
harekâta geçmeyin, sonra fena
olur' gibisinden Turan Güneş'e
tehdMer savııruyordu. MavTos ise
akbnca tebditten yakınarak Gü-
neş'i bir başka çeşjt tehdh ediyor-
du: 'Bıktım silahlann gölgesinde
konuşmaktan. Ben gidiyorum!'
Sanki eiinden rurup eteğinden
yaptşan vardL Oysa Ankara çok-
tan karannı vermişti. Bir-iki saat
sonra dünya ne olacağmı görecek-
ti. O sırada Başbakannk'ın tdefon-
lanndan biri çaldL Londra anyor-
du. Kimdi arayan? Ünlü BBC tele-
vizyonu-. Başbakanhk Genel Sek-
reteri Refet Enm telefona çıkü. B-
BC muhabiri derdini anlard:
- Cenevre Konferansı kesikH
- E ^ bfliyoruz.
- Canlı bir program yapıyoruz.
ŞimdiYunan Dışişleri Bakaıu Mav-
ros'b konuştuk.Acaba sizin Başba-
konuşamayacağını anladL
Oiay ertesi gün Ecevit'e anlaül-
dL Ecevit Refet Erim'e takıkiı:
- Nasıl, Wilson'la görüşebildin
mi?"
Başbakan, "Nasü VVilson'la gö-
rüşebildin mi" şakasını sabaha kar-
şı saat 03.30'da beni odasına çağı-
np yapmıştı. Aslında son derece
kritik saatler yaşanıyordu. Bakan-
lar Kurulu peş peşe iki kez toplan-
mış ve açıklanmamakla birlikte
ikinci harekâtın başlatılmasının ka-
rannı vennişti. Artik zaman kazan-
makve müzakerelerin çıkmaza gır-
diği noktada göriişmeleri bıtirip
harekâtı başlatmak gerekiyordu.
Başbakan'ın odasında benim dı-
şımda 4 kişi daha vardı. Milli Sa-
vunma Bakanı ve Dışişleri Bakan-
vekili Hasan Esat Işık. Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Cahit Kay-
ra, Başbakanlık Müsteşan tsmail
Ertan ve Atina Büyükelçimiz Kâ-
muran Gürün.
Başbakan, çok önemli bir karar
arifesinde olmanın büyük sorum-
luluğu altında, kimseyle konuşma-
dan odanın içinde gidip geliyordu.
Az önce telefonla bir kez daha
Cenevre'yle konuşmuş, hiçbir iler-
leme olmadığını, Ingilizlerin ve
Yunanlılann 36 saatlik süre tale-
binde ısrar ettiklerini öğrenmişti.
Aslında ikinci harekâta başlama-
mızı haklı kılacak ortam doğuyor-
du ve dolayısıyla bu gelişme iste-
ğimiz doğrultusundaydı; ama işin
bir de sorumluluk yanı vardı. İkin-
ci harekâta başlama karan kim bi-
lir kaç kişinin canına mal olacak,
ileride Türkiye'nin başına kim bi-
lir ne gaileler açacaktı.
Saat 03.45'te Sayın Ecevit bir
kez daha Cenevre'yi aradı. Bu kez
Hahık C'bnan'la konuştu. Müzake-
relerdekı son durumu öğrendi ve
görüşmelerin 40 dakika kadar da-
ha sürdürülüp kesilmesini bildirdi.
Cahit Kayra, birlikte şahidi oldu-
ğumuz bu çok önemli dakikalann
en ufak biraynntısını kaçırmamak
için elindeki not defterine sürekli
olarak bir şeyler yazıyordu. Saat
04.25 te Başbakan, Cenevre ile, bu
kez Turan Güneş'le son bir kez da-
ha görüştü. Toplantının bittiği an-
laşılıyordu. Ayşe'nin tatile çıkabi-
leceği herhalde bu görüşmede öğ-
renildi. Başbakan bu konuşma bit-
tikten kısa bir süre sonra (saat
04.35) pencerenin önündeki seh-
paya yaklaştı. Sehpanın üzerinde
manyetolu bir telefon olduğunu o
zaman fark ettim. Herhalde Genel-
kurmay Başkanı ile Başbakan ara-
sında doğrudan bağlantı, en emin
şekilde böyle sağlanıyordu. Tam
bu sırada Atina Büyükelçimiz Kâ-
muran Gürün, Başbakan'ın yanına
yaklaştı. "Saym Başbakan,niçin24
saat daha mühlet vermiyorsunuz,
36 saat istiyorlar, bakın 6 saati geç-
ti bile. Bir 24 saat verseniz çok şey
kaybeder misiniz?" şeklinde not et-
hğım, ikinci harekâtın başlaması-
nı geciktirmeye yönelik bir şeyler
söyledi ttirafedeyim, SayınGürün
ile Başbakan arasındaki yakın iliş-
kiyi bilmediğim için bu girişimi
yadırgadım. Bir itırafta daha bulu-
nayım, o sıralar Sayın Gürün'e, 15
Temmuz Sampson darbesi yapıl-
dığında Ege'de yat gezisinde oldu-
ğu, darbeden ancak iki gün sonra
Atina'ya dönebildiği için biraz bo-
zuluyorduk. Bu değerlendirmem-
de, belki bu duygulanmın da etki-
si vardır
Başbakan gayet kararlı bir ifade
ile "Mümkün değil" dedi. Manye-
tolu telefonun kolunu çevirdi. Hi-
tap şeklinden, doğrudan Genelkur-
may Başkanı Orgeneral Semih
Sancar ile konuştuğu anlaşıhyor-
du. Harekâtın başlayabileceğini
bildirdi. Başlama saatini sordu.
05.30'da başlayacağını öğrendi.
Her zamanki nezaketi ile sabah-
leyin başına yapacağı açıklamayı
hazırlayabilmek için odada bulu-
nanlardan izin ıstedı. Saym Hasan
Işık, bir süre kendisinin de istirahat
etmesinin yerinde olacağını hatır-
lattı. Aynca yapacağı açıklamaya,
"YunanUar Cenevre Anlaşması'na
uymadığı için biz de ateşkes kant-
nna uymak zonınluluğunu duy-
muyoruz" mealinde bir cümlenin
eklenmesini önerdi. Ecevit uygun
gördü.
Sayın Işık aynca Rauf Denk-
taş'ın da Cenevre'den benzer isti-
kamette bir "apel" yapmasını tek-
lif etti. Başbakan bunu da kabul et-
ti. Ve bu doğrultuda talimat ver-
mek üzere CenevTe'yi tekrar aradı.
Yasak bölgeler
Saat 04.40: Yasak bölgeler De-
niz Kuvvetleri Komutanlığı'nabil-
dirildi.
Saat 04.42: Başbakan odada do-
laşmayı bıraktı. Oturdu. Düşünü-
yor.
Saat 04.45: Delegasyonumuzun
Cenevre'de toplantının yapıldığı
saraydan aynldığı, bu yüzden bağ-
lantı kurulamadığı bildirildi. Baş-
bakan "Öyleyse elçfliği araym" de-
di. bir sigara yaktı, notlannı kanş-
tınyor.
Saat 04.46: Cenevre'yi bağladı-
lar. Denktaş'm yapacağı konuşma
için talimat verdî.
Saat 05.30: Başbakan'ın maka-
mından aynldık. Sayın Ertan'la
ben Dışışlen Kıbns Işleri Daire-
si'nin (Ecrnel Barutçu'nun) hemen
Dışişleri Özel Kalemi'nin yanın-
daki odasmdayız. Ingiliz Dışişleri
Bakanı Callaghan'ın görüşmeler
sırasında söylediğı iki cümleyi not
etmişler: "Kıbns bugün Türk as-
kerlerinin esiridir, fakat yann as-
kerleriniz adanın esiri olabtlir. Do-
ğu Akdeniz Bölgesi'ndeki banşm
36saatbeklememekyüzündenteh-
likeye anlmasını aklım ve izannn
kabul etmiyor."
Saat 05.35: Harekâtın saat
05.26'da başladığını öğrendik.
iîtti
BİRBAKIMA
SERVER TANİLLİ
Yaz Notları...
Temmuz sıcaklanyla bunaldığınız şu günlerde si-
ze yazı beğendirmek güçtür sevgili okurlar. Aynca,
bir konuda yoğunlaşandan çok daldan dala seken
yazıyı yeğlersiniz, sanınm. Bu hafta da öyle yapa-
cağım. Hayır, asla konu sıkıntısı çektiğimden değil!
Türkiyeli olalım, üstelik Türk olalım da konu arana-
lım, mümkün mü? Hele şu sıralarda biri var, ateş üs-
tündeyim: Özelleştirmenin önünü tam açmak üze-
re anayasada yapılacak değişiklikleri kastediyo-
rum. "Dev/ef/e?f/rme"anlayışı, yerini anayasal ola-
rak da "özeileştirme"ye bırakıyor ve yabancılann
Türkiye yatınmlan için "uluslararası tahkim" yolu
açılıyor. Hem de koşar adım yapılıyor işler. Sorum-
luluğunun bilincinde kalemler ülkemizi bekleyen
tehlikelerin altını çiziyorlar. 14 Temmuz günlü Cum-
hunyefteki yazısının adını can alıcı bir soru olarak
koymuştu Erol Manisalı: "Dünyada hem tekelleş-
meler, hem de demokrasi birlikte nastlyürüyecek?"
Ve yine bir soruyla bağlıyordu yazısını: "Gündem-
deki 'tahkim' olayını Türkiye acaba bu bağlamda
görûyor mu?"
Hayır, hiçbir bağlamda göremiyor sevgili dostum.
Benim ateş üstünde oluşum da ondan!
•
Yaz üstüne notlar düşerken, yazdan söz etme-
mek olmaz.
öteden beri dikkat etmişimdir: Edebiyat, hele he-
le şiir, yazdan çok bahara düşkündür. Büyüleyici
olan bahar olmuştur şairleri. Eskiden bahar geldi-
ğinde, şairter, "bahariyye" adıyla kasideler yazıp
deviet buyüklerine sunar, bahşiş alırlarmış. Pek hü-
nerli olanlan da vardır aralannda. Ama yaz için bir
geleneğe rastlamadım. Günümüzde, belki bu ek-
sikliği de gidermek için olacak, yaza rastlatılan yı-
ğınla festival arasında edebiyat, bu arada şiir de y-
er alıyor.
Eski edebiyatımız yazdan çok bahara düşkün ol-
sa da, arada sırada görkemli söyleyişlerde de bu-
lunur yaz üstüne. Şeyh Galip, ünlü Hüsn-ü Aşk'm-
da, bir kabileyi anlatırken, yaşadıklan yerin kavuru-
cu sıcaklıöını belirtmek üzere, "Giydikleri afitabı
temmuz /Içtikleri şuleyi cihansuz" der. Yani, "giy-
dikleri temmuz güneşidir; ıçtikleri de cihanı yakan
güneş ışını'dır demek istiyor. Şeyh Galip, kozmik
söyleyişlerin ustasıdır ya, burada da gösteriyor o
yanını.
Aransa, başka örnekler de bulunabilir o edebiyat-
ta.
Halk şiirinden de bir ömek isterseniz, buyurunuz
Pir Sultan Abdal'dan şu güzel dizeleri: "Yazgelin-
ce sular köpük saçılır / Lâle sümbül çiçekleri açılır
I Zağal avcı çıkmış diye kaçınır I Çöllerde sevdiğim
cerâna benzer."
Aransa, başka örneklere de rastlanır halk şiirin-
de.
"Afitab" geçince hatirladım: "Aftab-ı Kureyşi" di-
ye bir niteleme vardı eskiden; anlamı "Kureyş Gü-
neşi" demekti ki, Hazreti Muhammed'i anlatmak
için kullanılan deyimlerden biriydi. Şimdi sıkı durun:
21 Temmuz günlü Hürriyet'te, Yalçın Bayer'in sü-
tununa mektup yollayan bir okuyucunun, Istan-
bul/Fatih'te Çarşamba semtini anlatırken, bir soka-
ğın başında açılmış bir işyeriyle ilgilı de birnotu var.
Işyerinin adı: "Kuran süpermarket!" -
1
' ' î-
Nevarbunda?diyeceksiniz.
w A i 1
"-'"'
Hayır, işaret ediyorum sadece. Gericilik suçla-
ması falan yapma niyetim de yok; kutsal konular-
da "iptizal", buraya kadar gelip dayanmıştır ve bü-
tün kavramlar ayağa düşürülmüştür.
Bir ömek vermek istedim, o kadar!
•
Yaz deyince hep hatırtanm: Shakespeare'in
1595'e doğru yazdığı nefis bir oyunu vardır ki, Bir
Yaz Gecesi Düşü adını taşır. Perilerin oturduğu bir
düş ormanında geçen oyun, olay örgüsünden çok
şiirsel havasıyla ilgi çeker.
Dilimize de çevrilmiş, oynanmış ve tutulmuştur.
Bu güzel eserin en son çevirisi de, hatınmda kal-
dığı kadanyla. Can Yücel'in kaleminden çıkmadır
ve Shakespeare'e en çok yakışanıdır, derier.
Can Yücel, şu sıralarda hastanede.
Doğaldır insanlar için bu!
Onun tez vakitte sağlığına kavuşmasını diliyo-
rum. Yapacaklan var daha ve yalnız onun yapabi-
leceği şeylerdir onlar.
Hey Can Baba, ne oluyoruz yahu?
Silahlara sınırlama geliyor
Pompah tüfek
alt komisyonda
ANK\RA (Cumhuriyet
Bürosu) - Pompah tüfekle-
re sınırlama getiren ve Ba-
kanlar Kurulu'na toplatma
yetkisi veren yasa tasansı,
TBMM Içişleri Komisyo-
nu'nda, daha da olgunlaş-
tınlması amacıyla alt ko-
misyona gönderildi.
Komisyonun dünkü top-
lantısında silah sanayicile-
ri de dinlendi. Silah Sana-
yicileri ve tşadamlan Der-
neği Başkanı Cemil Eryü-
rek, köylülerin bu silahı
hem savunma hem de av
amacıyla kullandıklannı
söyledi. Silah Satıcılan ve
Bayileri Derneği Başkanı
Aydın Palay da eskiden av
tüfeği alan kişinin avlanma
haklanı da otomatik edin-
diğıni bildirerek getirilen
tasannm insanlann avlan-
ma hakkını eiinden aldığı-
nı öne sürdü. Tasannm 2.5
yıl önce TBMM'ye sunul-
masından bu yana 2 binin
üzerinde saöşmağazasınm
kapandığını, yüzlerce fab-
rikanın kapanma noktasına
geldiğini belirten Palay, her
tüfeğe ayn nıhsat ve bağış
alınmasının kaçakçılığı
artüracağını iddia etti.
Av Tüfekleri Koopera-
tifleri Başkam ÖmerÇeük,
av tüfeklerine verilen nıh-
sat için 3 aylık süre eklen-
diğini, bunun da alan kişi-
de güven zedelenmesine y-
ol açtığını söyledi.
MHP Tokat Milletvekili
Hasan Hüseyin Balak ise
Türkiye'de ateşli silahlarla
işlenen suçlann sayısının
çok az olduğunu söyledi.
Balak, doğal hayatın zarar
görmemesi amacıyla tasa-
nnm yasalaşmasının isten-
diğini kaydetti. MHP Içel
Milletvekili Yalçın Kaya,
terör ruhuna sahip insanla-
nn bir yerlerden silah edin-
mesinin doğal olduğuna
işaret ederek 'Av tüfekteri-
nin toptatdması bu sektöre
büyükzararverecektir" di-
ye konuştu. Türkiye'de çok
ucuza Kalaşnıkof satıldığı-
nı ı fade eden Kaya, kaçağa
yol açacak ışlerden uzak
durulması gerektiğini be-
hrtti. FP Istanbul Milletve-
kili Abdülkadir Aksu. ta-
sannın TBMM gündemine
gelmesinden bu yana ge-
çen 2.5 yıllık sürede bin-
lerce insanm işsiz kaldığı-
nı, birçok fabrikanm ka-
pandığını söyledi. Aksu,
tasannın reddedilmesini,
reddedihniyorsa alt komis-
yona havale edilmesini is-
tedi. DYP de tasannın red-
dedilmesini istedi. DSP
Manisa Milletvekili Cihan
Yazar ise yabani yaşamın
korunması amacıyla kulla-
nılacak tüfeklerin kesinlik-
le takozlu olmaması gerek-
tiğini bildirdi.