Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 23 TEMMUZ 1999 CUMA
14 KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr
Hakan Şenocak 'Naj'da 'gerçekliği anlatan imkânsız', düşsel öyküler aktanyor
' Yaşamı gerçekdışı algdıyorum'
FECtRALPTEKÎN
Nazann 'değmeye kıyamadığT gü-
zellergüzeli Naj... Cengiz Ali'nin 'fir-
ünalaraboyanmış'yeşilgözleri... Ak-
lı baştan 'firar ettiren' aşk... Her şeye
ragmen 'yaşanüası' olan hayat... Ve
ölümünunuttuğu' Mavi kadın... Ha-
kan Şenocak'ın düşsel dünyasına hoş
geldiniz!
llk çalışması 'Karanfilsiz' ıle 1987
Akademi Kitabevi Öykü Birincilik
Ödülü'nü alan, ardından 1990 yılın-
da ikincı yapıtı 'Gülayşe Yabancının
Aşkı'nı yayımlayan Hakan Şenocak'ın
üçüncü öykü kitabı 'Naj' kısa bir sü-
re önce Can Yayınlan'ndan çıktı. Ya-
zara geçen yıl Sabahattin Ali Öykü
Başan Ödülü'nü kazandıran Naj, ger-
çekle gerçeküstünün keşişme nokta-
sında keyifle okunan masalsı öyküler
sunuyor okura. Şenocak, kitabında
gerçekliği konu edinerek sıradışı ka-
rakterlerin düşsel öykülerini anlatı-
yor.
Yazarla gerçeküstücü edebiyat, düş-
ler, yaşam ve Naj üzerine konuştuk:
-Sizi gerçeküstücü edebiyata yönet-
ten neden nedir?
Bazı şeyler okuyup öğrenerek seçil-
miyor; kendine en yakın olana yöne-
liyor insan. Gerçekdışı bende zaten
var: ben yaşamı böyle algılıyorum.
Edebiyat ise bunun en kolay ortaya
çıktığı yer. Gerçekçi edebiyat, adı üze-
rinde, gerçekçi bir ız üzerinde yürü-
yor. Sonunu görebilmek sıkıyor insa-
nı. Bana hayaller daha cazip geliyor.
Hani yönlendirilebilir rüyalar vardır;
ben öykülerimde böyle bir yol izliyo-
rum ve bu lezzeti yakalamaya çalışı-
yorum. Rüyalar edebiyat yapıtı olabi-
lecek bir dramatik bütünlüğe sahıp
değiller belki, ama rüyaya ait bir par-
ça öyküye kaynak olabiliyor. Yine de
öykülerimin uçuk kaçık yanlan olma-
dığını görüyorsunuz. Fakat öykünün
bir yerinden bir gerçekdışı fırlayabi-
Uyor; küçük bir şaka gibi...
'Naj'ın sesini çok sevdim'
- Düşlerin sırursı/Jaşması. gerçeküs-
tücü edebiyan yazar için daha ke>ifli
birçalışma alanına dönüştürüyor mu?
Bu doğru, ama yine de düşlennızi
bir yerde sıntrlamak zorundasınız;
çünkü başka insanlann düşleriyle sı-
nırlısınız. Herkes kendi sımrsızlığın-
da düş kurabilir, ancak okurla ortak dü-
• Herkes kendi sınırsızlığında düş
kurabilir, ancak okurla ortak düşü
kurabileceğiniz bir yer olmahdır.
Sının önsezi belirler; yazmanın
sırn da budur galiba. Düşler de
yaşadıklanmızdan doğuyor;
dolayısıyla öykülerimin kaynağı
yaşamın ta kendisi.
(Fotoğraf: UĞUR DEMİR)
şü kurabileceğiniz biryer olmahdır. Sı-
nın önsezi belirler, yazmanın sırn da
budur galiba.
-Naj 'da düşsel öyküler anlanrken bir
yandan da kadın-erkek üişkisi. aşk, ev-
lilik. adalet. insanın doğa üzerindeki
hükmü gibiyaşam gerçeklerini sorgu-
luyorsunuz...
Düşler de yaşadıklanmızdan doğu-
yor; dolayısıyla öykülerimin kaynağı
yaşamın ta kendisi. Gerçek yaşamda-
ki sorunlan başka bir estetikle öykü
haline getirdiğim söylenebilir. Şiirin
olanaklanndan yararlanıyor, çok faz-
la imge kullanıyorum. 'Adam kadını
dövdü' demek yerine, olayları anlat-
manın farklı ve daha kabul edilebilir
yollannı deniyorum.
- Yaşamı sorgularken, yine de çok
iyimser ve insancıl bir yaklaşım sergi-
liyorsunuz—
Yaşama dair genel bir hoşgörüye
sahibim. Ölüme karşı hayattan yana ol-
mak diye bir prensip oluşturdum ken-
dime. Her canlının mutlu olma hakkı
vardır. Bütün politikalar böyle bir pren-
sip üzerine inşa edilmelidir diye dü-
şünüyorum. Mutluluğu gölgeleyen her
şey Ölümden yanadır. Zeki bir canlı ola-
rak insanın kesinkes hayattan yana ol-
ması gerekir. Kendi gereksinimi de
budur zaten. Örneğin aptalca paylaşım
savaşlan olmasaydı tıp çok büyük ıler-
lemeler kaydedebilirdi. Oysa çoğu za-
man gribin karşısında bile çaresiz ka-
lıyoruz. Savaşa harcananlar öncelik-
le AIDS'i durdurmak için, yoksullar
için, aynmcıhğm giderilmesı için har-
canmalıydı.
- Naj'da yer alan çalışmalannızı.
'Gerçekliği anlatan imkânsız öykü-
ler" olarak nitelendiriyorsunuz. Peki ba-
zı öykülerde rastladığımu aşk, bu tüm-
cenin hangiyanındaduruyorsizin için?
Gerçeği anlatıyor gibi ılerlerken,
gerçek yaşamda olamayacak şeyler
oluyor öykülerimde. Örneğin bir öy-
kümde 'Ölüm onu unutmuştu' diyo-
rum. Böyle bir şey yok; ölüm unut-
maz... Naj'daki aşk da gerçek yaşam-
da bulamadığımız, amabenim imkân-
lı olmasını istediğim gibi bir aşk. Bu-
günün erkek ınsanının. Naj öyküsün-
deki Ömer karakterine dogru ilerleme-
sinden söz ediyorum. Aşk, bir başka-
sını kendinden çok sevme hali olma-
h. Aşk, bu korkunç dünyaya katlana-
bilmek için tek umut.
-Öykülerinizdeki olağandışı karak-
terleri nasü yaratıyorsunuz?
Gerçekçi edebiyatın beni sıkan yan-
lanndan biri de, karakterlerinin çok bil-
dik olması. tlginç karakterler okur için
de daha rahat bir okuma sağhyor. Özel-
likle ilginç karakterler yaratmak için
uğraşmıyorum, ama bana ilginç gelen-
leri yazıyorum. Örnegin Naj, gerçek
olamayacak denli güzel birkadın. Ona
Zeynep adını verip önyargıya, insan-
lann önceden tanıdıklan Zeyneplerden
bir şeyler aramalanna yol açmak is-
temedim. Naj ismini de tümüyle ken-
dim ürettim; bu kelimenin sesini çok
sevdim. Hem Naj her dilden olabilir.
Türkçe, Osmanlıca. Farsça, Hintçe,
Kürtçe, hatta Fransızca...
'Ruhumda geziler yapıyorum*
- Bize biraz da ö\ kü yazma süreci-
nizden söz eder misiniz?
Önce aklımda bir ses, sözcük ya da
görüntü uyanıyor; ardından bir cüm-
le çıkıyor ortaya ve kafamda zaman-
la olgunlaşıyor. Bir öyküyü tamamla-
mam 8-10 ay sürüyor. Masaya çok sık
oturuyor, çok fazla değişiklik yapıyo-
rum. Ben. yazarken yaşadığımı de-
rinden hissediyorum. Ruhumda. kü-
çük bir bahar bahçesindekine benze-
yen geziler yapıyorum. Kendimi ele
geçirmeye çalışıyorum, ruhumu ona-
nyorum. Tabii yazmayı sürdürmemin
önemlı nedenlerinden biri de kitabım
çıktığı zaman annemin, arkadaşlanmın
mutlu olması. O zaman ben de mutlu
oluyorum.
- Üzerinde çalışmakta oldugunuz
yeni bir proje var mı?
Yıllardır notlannı aldığım iki ro-
man projem var. llkini 300 sayfa yaz-
dım ve bıraktım. lkincisıni neredeyse
bitiriyor gibi oldum ve onu da bırak-
tım. Şimdi yeni bir projem var. Onu
da 200-300 sayfa yazıp bırakacağım
galiba. Yine de romanın öyküye göre
çok daha kolay yazılabildiğini gör-
düm. Böylece yazılmış olan binlerce
sayfalık romanlara şasarak bakmaktan
kurtuldum; çünkü ben bir paragrafı
bile binbir çileyle yazıyorum. Hikâye-
lerin bittiğinden emin olmam için ay-
lann geçmesi gerekiyor. Şu günlerde
Naj'dan önceki iki öykü kitabımı el-
den geçinyorum. lkisini 'Karanfilsiz'
adı altında. tek kitap olarak yayına ha-
zırlıyorum.
«1
Cau sevdiamapopla evliydi
Ajlan Büyükburç, trafik kazası sonucu 29 yaşında yaşamını yitirdi
Macar Devlet Opera Balesi
tstanbul'da sahneleyecek
CUMHUR CANBAZOĞLL
Dün sabah gazetelere ulaşan ajans
haberinde. Erol Bü>ükburç'un kızı
Ajlan Büyükburç'un, Fethiye ya-
kınlannda aşın hız nedeniyle gerçek-
leşen kazada yaşamını yitirdiği ya-
zıyordu. Ölüm haberinde bile o, Erol
Büyükburç'un kızıydı.
Müzik dünyasmda da önce Erol
Büyükburç'un kızı olarak tanınmış-
tı. Oysa düne kadar kariyerine ne
yazdırdıysa hep kendi bileğinin gü-
cüyle yapmıştı. Küçük gruplarda
caz standartlan söyleyerek profes-
yonel müzik yaşamına atılmış, pop
ve pop cazla repertuvannı genişlet-
mişti. Müthiş hırslı ve istekliydi.
Tekniğini geliştirmek için her yola
başv urduğu dönemde yerh pop pat-
lamış ve gençlere daha kolay ünlen-
meninyolu açılmıştı. Soyadını kul-
lanmadan, Mine ile birlikte bir grup
kurmuş ve Ajlan-Mine adıyla ker-
vana katılmıştı.
AşkOlsunalbümüyle listelerde iyi
yerlere gelmişlerdi. Cesur gıyimle-
riyle, danslanyla, sempatik davTanış-
lanyla dikkat çekiyorlar. sahneden
de talep görüyorlardı.
Bir süre sonra Mıne'yle yollannı
ayınp tek başına Tutunup Kendime
adlı solo bir pop albümü yaptı. Hiç-
bir zaman popta bir yıldız konumu
kazanamadı, ama sesi ve yorumuy-
la söylediği parçalara bırkaç numa-
ra büyük gelen bir stile sahip oldu-
ğu ortadaydı.
Ajlan, medyanın tuttuğu bir pop-
çuydu, adını da duyurmuşru, ama
gönlünde daima ilk gözağnsı caz
yatıyordu.
Her fırsatta, para ve şöhret için
pop yaptığını, bu türde çalışmalan-
nı sürdürecegini. ama bir gün mut-
laka caz albümü çıkartacağını belir-
tiyordu. Lokallerde, dosf toplantı-
lannda caz söylüyor, türlü oluşum-
larda yeralarak bu türde iyi işler ya-
pabildiğini gösteriyordu. Son ola-
rak geçen yıl l luslararası İstanbul
CazFestivali'nde Baki Duyariar.Ne-
zih Veşiinil ve Deniz Diindar'la bir-
likte konser vermişti. Önder Focan
Tunes Sung By The Vocaüsts albü-
münde parçalan Sibel Köse ve Ay-
dm Katiya ile birlikte yorumlamış-
tı. Focan, ancak enstrümantal caz
albümlerinin üretilebildiği Türki-
ye'de yetenekli genç caz şarkıcıla-
nnı da öne çıkarmayı düşünerek
böyle bir albüme imza atmıştı.
29 yaşmdaydı v e cazda iyi bir ye-
re gelebılmek için önünde uzun bir
yol olduğuna inanıyordu. Önder Fo-
can'ın yardımıyla bu yolda önemli
bir adım attıktan sonra yeniden po-
pa dönmüş ve tatil sonrası ikinci so-
lo albümü için Aura şirketiyle gö-
rüşmeler yapmıştı.
Sesine güveniyordu ve geçen yıl
Jazz dergisinde yayımlanan mini
söyleşıde şunlan söylüyordu: "Sop-
ranovum. Göğüs sesi olarak çokyu-
kan seslerim var benim. Ben pes pes
cahşıyorum. Caz repertuvarnndaen
pes nereye çekebiliyorsam, orada
sövterim. Sö\lediğim tonlar altolann
söylediği tonlar, ama o zaman gelişi-
yonım işte. V üzde yüz kaliteli birse-
sün yok, odoğuştangelen birşe>; ama
çok parlak bir sesim var. Ne kadar
boğuk bir mikrofon verirsen ver, ne
olursa oteun. duyarsın sesüni."
4
Zaman9
cazcının lehine işler9
Kültür Servisi - Ajlan Büyükburç önceki
gün yayımlanan Mimoza dergısmde caza
olan tutkusunu ve yaşam felsefesini şöyle
dile getinyordu.
• Zaman, bir caz şarkıcısının her daim
lehine işler. Ne kadar çok zaman
geçerse, o kadar iyi söyleme şansın vardır
caz müziğinde. Çok iyi olma şansın vardır.
Çünkiı. çok fazla yaşanmışlıkla ilgili bir şey
caz. Mesela bugün kendimi kötü hıssetsem,
başka bir zaman bana farklı bir şey
katacaktır. Bu nedenle, en az bir 30 yaşına
varmayı planlıyorum bir caz albümü
yapmak için.
• Pop müziği hâlâ yapıyorum ve yapacağım
da! Çünkü yaşamımı devam ettirmek
zorundayım! Örneğin Amerika'daki caz
şarkıcıları da öyle yapıyor. Randv Baker
çok önemli bir popçunun arkasında
saksofon çalabiliyor. Bana cazdan sonra en
yakm gelen müzik pop. O yüzden
söylüyorum.
• Ben bir pop stan değilim. hiçbir zaman
olmadım. Olma kapasitem çok fazla var,
ama istemedim. Yapamazdım. Çünkü
ruhum istemiyordu. Bir yandan da yıldız
gibi parlamak hoş geliyor. Ama ayın
karanlık yüzünde kalmak daha cazip
geliyor! Bu da bir çelişki. Bununla da ilgılı
sorunlarım var. Hep böyle iki uçta
geziniyorum. Ortası olmuyor hiçbir zaman.
Ya zamanla öğreneceğim ya da hep böyle
olacağım!
• Çok fazla çelışkı yaşıyorum, hiç belli
etmesem de. 'Yeşil ohnak kola> değil' diye
bir şarkı vardır. Ben yeşilim! Bu da hiç
kolay degıl. Kırmızı ya da çok ciddi bir
şekılde önemli bir mor olabilecekken yeşil
olmayı tercih ediyorum. Kendi tercihim
oldugu için daha değerli.
• Mütevazı olmamayı iki ay önce
öğrendim. Çünkü iki ay önce bazı olaylar
oldu hayatımda. Şöyle bir dönüp geçmişe
bakmamı sağladı. Ne kadar mütevazı
olduğumu gördüm her konuda. Artık
mütevazı değilim. Ama haddimi de bilirim.
Yapabileceğim şeyi söylerim,
yapamayacağım şeyi de. Kibariye gibi şarkı
söyleyemem. Çünkü o çok iyi söylüyor.
Ama ben, Türkiye'de cazla ilgili olan ve
emek harcamış on insandan bir tanesiyim.
Çaykovski ile
Anna Karenina
KiUtürServia-GençPamukbankSanatEtkinlikleTİ'nin
bu yılki konuğu. dünyanm en büyük klasik topluluklan
arasında sayılan ve yaklaşık 150 yıllık bir geçmişi olan
Macar Devlet Opera Balesi. Topluluk, dünyaca ünlü Rus
yazar Tnbtoy'un Anna Karenina adlı yapıtmı sahnele-
yecek.
19. yüzyıl Rusyası 'nda aşkı ve sorumluluklan arasın-
da bocalayan bir kadının dramını anlatan Anna Kareni-
na, 1 -5 Eylül tarihleri arasında Cemil Topuzlu Harbiye
Açıkhava Tiyatrosu'nda sahnelenecek. Topluluğun ls-
tanbul'daki gösterisine, GyulaJarmaiyönetimindeki 54
kişilik Macar Opera Orkestrası eşlik edecek.
Aşkı ve sorumluluklan arasında bocalayan ve geçen
yüzyılın asla direnilemeyecek kurallannı yıkmaya cesa-
ret eden aristokrat bir kadmın trajik öyküsünü konu alan
Anna Karenina balesi, sahnelendiği ülkelerde 'oldukça
kalabahk ve çok kademeli bir romandan mükemmel bir
beceriyle sahneye konulan bir dans-drama' olarak nite-
lendiriliyor.
Koreografisini, aynı zamanda ünlü bir balerin olan
Macar Lifla Partay'ın yaptığı, dekor ve kostümleriyle 19.
yüzyıl Rusyası'nın ihtişamını gözler önüne seren Anna
Karenina balesi, Çaykovski'nin senfonik yapıtlannın
kullanılmasıyla romantik bir içerik kazanıyor.
YAZI ODASI
SELİM İLERt
Füsun Akatlı'nın
Yapıtlanı
Boyut Yayınları özenli bir dizide Füsun Akatlı'nın.
yapıtlannı okura yeniden sunuyor. Dördüncü kitap,'
Düşünce Ufkunda Pupayelken. Bir de alt başlığı var
dördüncü kıtabın: "Edebiyat üzerine denemeler /
Denemeler üzerine yazılar."
Füsun Akatlı çağdaş edebiyatımızın büyük ve
belki de son koruyuculanndan. Her yazısında du-
yumsanm, Füsun Akatlı kılı kırk yaran bir eleştirmen-
dir ama, ondan da önce, bir edebiyat adamı, bir şa-'
ir, hikâyeci, romancı, bir yaratıcı yazardır.
Belki bu yüzden, denemelerinde, roman tadı ko-
şuşup durur. Eleştirilerinde yaratıcı yazarla adeta öz-
deşlik kurar. Kendimden biliyorum, yazardan daha
iyi saptadığı an'tar, izlenimler, duyuşlar söz konu-
sudur.
Düşünce Ufkunda Pupayelken'de çağdaş ede-
biyatımız 'deneme' açısından taranıyor. Zamandi-
zinsel ya da deneme tarihimizin (tarihçemizin) akı-
şı sıralaması değil kitabı belirieyen. Füsun Akat-
lı'nın değişik zamanlarda, değişik yazarlarda konak-
layışları, o konaklayışlardan ortaya çıkan, incelik
yüklü yazılar.
Ağırlık noktası Salâh Birsel diyebilırim. Akath'da
Salâh Birsel'in özel yeri var
Önce denemeci. BirselV en katkısız ve en ka-
tıksız, en özgün denemeci olarak, deneme konu-
sunda söylediklenmizin en tipik temsilcisi olarak gö-
rûyorum. Tıpik ama, deneme türünde tıpik olmak
atipik olmayı içerdiği için, bir o kadar da atipik."
Salâh Birsel'in unutulmaz yapıtları için yazılmış
yazılar: Kuşlan Örtünmek için, Kurutulmuş Felse-
fe Bahçesi, Yapıştırma Bıyık, Kediler\ç\n...
Bu ağırlık noktası, sonra, denemenin (ve eleştı-
rinin) başka yazarlanna açılıyor, Düşünce Ufkunda
Pupayelken boyunca. Fethi Naci, Ahmet Oktay,
Mehmet H. Doğan, Enis Batur, Ferit Edgü der-
ken, bir de bakıyorsunuz ki edebiyatımızın dene-
me çabası, Akatlı'nın perspektifinden önümüze se-.
rilmiş.
Düşünce Ufkunda Pupayelken güzel kitap, Akat-,
lı çok usta bir edebiyat koruyucusu. Kitabın kendi
de, dediğim gibi, iyi kâğıda, özenle basılmış. Yalnız.
o düzetti yanlışlan! Nasıl gözden kaçmış? Nasıl bu,
kadar çok olabilir?!
Ben yine Füsun Akatlı'nın yazariığına döneyim.
Edebiyatımızın bir cilalama, pazarlama, tezgâhla-
ma ticarethanesine döndürülmek istendiği şu yıl-
larda, Akatlı, bıldiği yolda, eski yöntem, gerçek ede-'
biyatın ardını kovalıyor. Günlük modaların, gelgeç
ünlendirişlerin yanına bile yaklaşmıyor. Yann öbür
gün, edebiyatımız yalan dolan satışlardan filan kur-.
tulur kurtulmaz, Akatlı'nın yazılan bu umarsız zama-
nın en aydınlık kılavuzu olacak.
Değerli yazanmızm bir başka çabası da, Metis Ya-'
yınlan'nın -her bakımdan- özenle sunduğu Bikje Ka-
rasu kitabında gizlenmiş. Evet, o kadar tutkuyla bek-
lediğım Lağımlaranası ya da Beyoğlu sonunda ya-
yımlandı.
Bilge Karasu, ölümünden önce, bütv^n yazılannı,
Füsun Akatlı'ya emanet etmişti. Bu yazıfandan 'an-,
iatı' diyebileceklerimiz Lağımlaranası'nda dertendi.
Daha doğrusu, Füsun derledi. Nefis bir önsözle: "Gün
Battı, Yazık, Arkalannda."
Önsözü okurken, gerçek bir edebiyatseverin,
kendi yazısına çizisine verdiği emeği, bazen bir baş-
ka usta için de nasıl verebileceğini ayırt ettim. Fü-
sun sanki çocuk kadar sevinçli:
"Şimdi bu kitapla, hiç o/mazsa, o ad ve Bilge Ka- \
rasu 'nun yıllarca göz ve gönül nuru döktüğü o met-
nin önemlice bir parçası edebiyatımız içinde yaşar-.
lık kazanacak."
Günümüzün trajikomik Amerikan pazariamacılı-
ğında, gerçek edebiyatımızın -savunulmaya değil-
se bile- yorumlanmaya ihtiyacı var. Füsun Akatlı bir
yorum ustası. Keşke diyorum, biz Cumhuriyet okur-
lan, onun gönülden yazılanna Cumhuriyet'te de ka-
vuşsak...
Takvimde İz Bırakan: ' "
"Yıllar geçtikçe de Beyoğlu, birara teyzemi, bir-
çokyakınımı, arkadaşı, tanıdığı da sanp içine almış,
ötelere iletmiş bir su, ağır bir su, kokulu, kihi, çi-
çeklerle sevinçleri, yoksulluklarla gözyaşlannı bir-
birine katarak sürükleyen bulanık bir su, binlerce
yaşamı yıllar boyu taşıyıp götüren, götüren güçlü
birsu haline geliyor." Bilge Karasu, "BirSöylence-
dir Beyoğlu", Lağımlaranası ya da Beyoğlu, Metis
Yayınlan, 1999.
Ataol Behramoğlu ve Haluk
Çetm'in dintetisi Alanya'da
• Kültür Servisi - Doğu Akdeniz Kültür ve Tarih
Araştırmalan Vakfı'nın (DAKTAV) her yıl
düzenlediği programlar kapsamında, bir süredır
konuk olarak Alanya'da bulunan Ataol Behramoğlu
ve müzisyen Haluk Çetin bugün saat 21.00'de
Alanya Müzesi bahçesinde bir şiır-müzik dinletisi
sunacaklar. Dinleti, Alanya Belediyesi tarafından
yaphnlmakta olan Alanya Kültür Sarayı yaranna
gerçekleştirilecek.
K Ü L T Ü R » Ç İ Z İ K
K Â M t L M A S A R A C I