Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 23 TEMMUZ1999 CUMA
OLAYLAR VE GORUŞLER
Erzurum Kongresi ve Anlamı
Dr.AlevCOŞKUN
B
ugün Erzurum Kongre-
si'nin 80. yıldönümüdür.
Erzurum Kongresi, 2.5 yü
süren ulusal bağımsızlık
savaşımızın başlangıçta-
ki çok önemli dönûm nok-
talanndan birisidir. Onu iyi kavrayabilmek
için kısa bir özet vermeliyiz.
30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros
Silah Bırakışma Anlaşması (Mütarekesi)
ile Osmanlı lmparatorluğu gerçekte bit-
mişti. Çûnkü bu anlaşma, silahlan bırak-
manın çok ötesinde, siyasal nitelildi mad-
deleriçeriyordu. tmparatorluğun paylaşıl-
masını ve emperyalist güçler tarafindan
yıllardır planlanan bir biçimde Anado-
lu'da yeni devletlerin ortaya çıkmasını
sağlayan hükümler vardı bu ateşkes an-
laşmasmda. Bu anlaşma ile galiplenn tüm
keyfı işgallerine olanak tanmıyordu. Os-
manlı devleti ordulannı terhis etmekle
kalmıyor, işgallere karşı direnmeyi önle-
mek için tüm silahlann galip dev letlere tes-
limini de öngörûyordu. Bunlar yetmezmiş
gibi Osmanlı hükümeti, işgallere karşı
konulmaması için her tarafa buyruklar da
yağdınyordu.
Ordular bir yandan terhis edilip, silah-
lar teslim edilirken, işgal güçleri de yer
yer Anadolu'yu işgale başlamışlardı.
Artık Anadolu'nun parçalanması kaçı-
nılmazdı. Ama yayılmacı işgalci güçlerin
hiç beklemediği bir gelişme ortaya çıktı.
30 Ekim I9l8'den itibaren ülkenin he-
men her bölgesinde yurtseverler birleşe-
rek örgütlenmeye başladılar. Bu örgütler,
yörelerinin ve yöre halkımn haklannı ko-
rumaya dönûk "Müdaiaa-i Hukuk" der-
nekleriydi. Yurtseverlerin kurduğu bu ör-
gütler öncelikle yörelerinin toprak bütün-
lüğü için uğraş veriyorlardı. Bu örgütler
özellıkle batıda tzmır Müdafaa-i Hukuk,
Trakya'da Trakya ve Paşaeli Müdafaa-i Hu-
kuk, güneyde Adana Müdafaa-i Hukuk ve
doğuda Doğu Vilayetleri Müdafaa-i Hu-
kuk cemıyetleriydi. Bunlar "KuvayıMİ-
Bye"nin ilk örgütleridir.
Erzurum Kongresi, işte bu Kuvayı Mil-
liyeci "Doğu V*ç«deriMüdafe»-i Hukuk
Cemiyeti" tarafindan düzenlendi. Ancak
hemen burada belirtmekte yarar vardır ki
Mondros ateşkesiyle Erzurum Kongresi
arasmda geçen 7 ay 20 günlük dönemde
bu nitelikte sekiz kongre yapılmıştır. (l)
Bu kongrelerden 7 tanesi de Mustafa
Kemal Atarürk'ün Samsun'a çıkışından
önce yapılmıştır. Kongrelerde genellilde
yerel halkm ve yörenin "Müdafaa-i Hu-
kuk'u" söz konusu olmuştur.
Konuyu yerellikten ulusalhğa taşıyan
ilk hareket kuşkusuz Amasya Bikürge-
si'dir(22Haziran 1919). Mustafa Kemal
ve Anadolu'dakı komutanlann imzalan-
nı taşıyan bu bildirgede:
• Yurdun bütünlfiğü, alusan bagım-
aziığı tehükededir.
• Llusun hagım«7hgını vine ulusun
kesinkaranvedirenişikurtaracaknr,de-
niliyordu.
Amasya Bildirgesi, gerçek bir devrim
bildirgesidir. Samsun'a ayak basışından
hemen bir ay sonra, Mustafa Kemal'in
buetkineylemi tstanbuTdayankılandı. Iş-
gal Ordulan Başkomutan General MH-
ne,padişaha başvurarakMustafa Kemal'in
derhal lstanbul'a geriye çağnlmasını is-
tedi.
Erzurum Kongresi, Amasya Bildirge-
si 'nden 30 gün ve Mustafa Kemal 'in Sam-
sun'a çıkışından 64 gün sonra, 23 Tem-
muz I9l9'da toplandı. Ancak gerek Er-
zurum'da Ingıliz hûkûmetı adına Mond-
ros Ateşkes Anlaşmasi'nı denetlemek için
bulunan, aynı zamanda tngiliz Başbaka-
nı Lord Curzon'un yeğeni olan Yarbay
Rawlinson, gerekse Istanbul'daki işgal
kuvvetleri Erzurum Kongresi'nin toplan-
masını engellemek için var güçleriyle ça-
hşıyorlardı. Artık Mustafa Kemal'in ne
yapmak istediğini işgal kuvvetleri, özel-
likle Ingılizler çok iyi anlamışlardı. Bu bas-
kılar sonucu 7 Temmuz 1919'da Musta-
fa Kemal'in Erzurum'a gelişinin beşinci
gecesi, Padişah, Mustafa Kemal'i bizzat
telgraf başına davet ederek kendisinden
derhal lstanbul 'a dönmesini istedi. Amaç
Mustafa Kemal'i eylemli askeri hizmet-
ten uzaklaştırmak ve tutuklamaktı. Mus-
tafa Kemal aynı gece yansı lstanbul'a is-
tifasını bildirdi.
Bu istifanın gen'rdiği en önemli sonuç,
başta Erzurum'da Kolordu Komutam Kâ-
zun Karabekir olmak üzere Anadolu'da-
ki tüm komutanlann, tüm yetkilerinden
armmasına karşın Mustafa Kemal'in buy-
ruguna gırerek ona bağlanmalandır.
Erzurum Kongresi, 23 Temmuz 1919'da
Erzurum Lisesi salonunda açıldı. Erzurum,
Erzincan, Bitlis, Siirt, Bayburt, Sıvas,
Amasya, Tokat, Trabzon, Gümüşhane,
Giresun, Ordu, Rize, Van ve sayılan ille-
rin kimi ilçelerinden gelen 56 delege bu
kongreye katıldılar.
Kongre başkanlığına seçilen Mustafa
Kemal, kongreyi açış konusmasında, ye-
ni başlayan Anadolu ihtilalinin iki temel
ilkesini ortaya attı. Birincisi tüm ulusun
haklan, ötekisi halkın istenciydi (irade-
siydi). llki, ikincisine dayanılarak yeni
bir hükûmet kurulmasıy la gerçekleşecek-
ti. Türk milletinin kendi yazgıstna sahip
çıkma karan, ancak Anadolu'dan dogabi-
lirdi. Ulusal harekete esin kaynağı olan ye-
nilmez ruh gücü bir eiektrik akımı gibi ül-
kenin en uç köşelerine kadar yayılacak-
o.
Kongrenin oturumlan 5 Agustos'a ka-
dar sürdü (14 gün) ve kongre 7 Agus-
tos'ta yayımlanan bir bildiriyle sona er-
di. Bu kongrede alınan son derece önem-
li kararlan dünya kamuoyuna açıklayan
bildirinin özeti, Nutuk'ta Atarürk'ün yap-
tığı açıklamalara göre şöyledir:
l.UlusrismrtM-içindebuJunanyurtpar-
çaluı bir bütündür, birbirinden aynla-
maz.
2. Ne türlü otursaotaun, yabanaiann top-
raklanmıza girmesioe ve işlerimize karrç-
masına karşryız. Osmanlı hükiimetinin
dağıhnas)halİDdeukıs,birliktedireııecek
ve yurdu savunacakfjr.
V Viırrinn VP hagıımızfagın knrnnmag-
na ve güvenüğin sağbnmasma tstanbul
hükümetinin gücü yetmezse, amaa ger-
çeklestirmek için geçki bir hükümet ku-
nılacaktır. Bu hükümet üyeleri ulusal
kongrece seçüecektir.
4. Ulusal gücü etken ve ulusal istend
egemen krimak temel Okedir.
5. Hıristiv an azmbklara sryasal egeınen-
liğimizi ve toplumsal dengemizi bozacak
ayncalıklar verilemez,
6. Yabancı dev letkrin (güdümü) man-
das vekoruyucuiuğu kabul olunamaz, (2)
Karariann önemi
Doğu Anadolu'nun sorunlan ve hak-
lannın korunması için toplanan Erzurum
Kongresi, aldığı kararlarla "Ulusal Kong-
re" niteliğine kavuşmuştur. Ünlü tarihçi
Prof.Dr. EnverZiyâKartl'ınbelirtnği gi-
bi "KoDgrentavenfiğikarariarvatanmbö-
tfinünü veulusun tümiinü Ugaendiren bir
ihtüal programmü." (3)
Erzurum Kongresi çok çetin ve karam-
sar koşullar altında başlamış ve gerçek-
leştınlmışor. Bu kongre daha sonra ger-
çekleştirilen Sıvas Kongresi için önemli
bir düşünsel altyapı oluşturdu. Misak-ı
Milli'ye (Ulusal Ant), Ulusal Meclis'e, ulu-
sal irade ve isteğin egemen olacagı yöne-
tim biçimine ışık tuttu.
Yerel ve bölgesel savunma örgütleri ye-
rine, ulusal birligin ve bagımsızlığın sağ-
lanması amacıyla yapılacak çalışmalar
için yönlendirici oldu. Türkiye üzerinde
Amerikan mandası kurulması için çaba
gösteren Istanbul'daki işbirlikçilerin ter-
sine Kongre, Doğu Anadolu üzerindeki
her türiü mandayı reddetti.
"Atatürk- Bir Mffletin Yeniden Doğu-
şu" adlı eserinde Lord Kinross, Erzurum
Kongresi'ni değerlendinrken, "\Iustafa
Kemal, Havza ve Amas>n'da, askeri dire-
nğfaı tpmpüııi atmMjtı- ymriiHp Fr7iınımVfa
bunun siyasi karşıhğını kurdu" diyor. (4)
Erzurum Kongresi kararlan tüm dün-
yada büyûk yankılar yaptı. lstanbul hü-
-SV-:
kümeri, Mustafa Kemal'in tutuklamp ls-
tanbul'a getirilmesi için emirler yayım-
ladı. Ancak lstanbul, ulusal direncin et-
kinliği karşısmda bu emirleri Anadolu'da
uygulatamıyordu.
Erzurum Kongresi kararlan hakkında
tnönü, daha sonra şu değerlendirmeyi
yapmıştır: "Tüm ulusal savas boyunca,
hatta Lozan'da uygulanan ana ilkeieri içe-
riyordu." (5)
Erzurum Kongresi 'nin ictenlikli ve duy-
gusal değerlendirmesini kuşkusuz Mus-
tafa Kemal yapmıştır. Kongrenin kapanış
konuşmasında şöyle seslenir:
"Muhterem efendOer, nhtgımıiTiın kur-
tuluş umuduyla çırpuHİığı en heyecanh
bir zamanda özveriB sayın heyetiniz tür-
lö sdanüya kadanarak bunda ErzurumUa
toplandı.
Duvgulu, temiz bir ruh ve çok kuvvet-
ü bir inaocla vatanın ve ulusun kurtuhı-
şuyla Ogffi kararlar akh. Tüm dhana uhı-
sumuzunvarhğınıvebirliğiniözeffiklegös-
terdi
Tarih bu koogremizi kuşkusuz eşi az
buiunur bir eser olarak kaydedecektir. _
Sofisuza kadar var oiacak devietmıize mut-
lulukbrdilerim.''(6)
Mustafa Kemal'in bu düşünceleri 4 Ey-
lül 1919'da Sıvas Kongresi'nde artık so-
mutlaşıp gerçekleşme aşamasına gele-
cektir. Onu da4 Eylül 'de değerlendirmek
üzere...
(1) B. Tanör, Türkiye'de Yerel Kongre
tkrJdartan, lstanbul Yayıncılık, 1992, s.
22.
(2) Nırtuk, Cilt l, IL lstanbul, Çağdaş
Yayınlan, s. 69.
(3) E. Z. Karal, Türkiye CumhuriyetTa-
rihi, Ankara, TTK, 1981, s. 38.
(4) Lord Kinross, Atatürk, lstanbul,
Altın Kitaplar, s. 219.
(5) lsmet lnönü, Erzurum Kongresi ve
Atatürk s 2
(6) Seyfettin Turan, Atatürk'te Konu-
fau-AnsfldopedM, lstanbul, YKY, 1993, s.
235.
B
u yılın 6 Temmu-
zu'nda Ardahan
Subay Gazino-
su'ndaakşamye-
megindeydim, te-
lefonla arayıp Cumhuriyet ga-
zetesmde Türkiye'deki Alman
vakıflannın çalışmaJannı kö-
tü bir biçimde yansıtan bir ma-
kale yayımlandığını bildirdi-
ler. Bize ev sahipliği yapan
Ardahan Valisi, nezaket gös-
tenp kendi özel Cumhuriyet
nüshasını bana verdi, böylece
ben de bilgi sahibı olabıldim.
Ardahan ilinde belediye
başkanlan ve belediyede ve
idarede çalışanlar için iki gün-
lük bir seminerin açılışını yap-
mıştım. Bu semineri uzun yıl-
larbırlıkte calıştığım Türk or-
tağımız Türk Belediyecilik
Derneği (TBD) ile birlikte dü-
zenlemiştik. Seminenn konu-
lan arasında şehircilik, ihale-
ler, belediye başkanınm, bele-
diye meclısının ve belediyenin
görevlen ve bırbirleriyle iliş-
îuleri vardı. Ortağımız TBD,
her yıl Türkiye'nin bütün yö-
re ve illennde asağı yukan
100'eyakın bu türmeslekegi-
timi semineri düzenlemekte-
dir.
TBD ve Konrad Adenauer
Vakfi (KAV), iyi işleyen bir yö-
netim ve demokrasi için yerel
düzeyde nitelikJı yöneticile-
rin bulunmasıru ve bagımsız
yetkilerle donanmış bir yerel
Alman-Türk Dostluğunu Güçlendirme
WULF SCHONBOHM KonmdAdamuer Vaifı
yönetimin varlığınm önemli latamşmaolanagısaglanmak-
bir önkoşul olduğu görüşün-
de birleşiyorlar.
Bu ziyaret vesilesiyle Arda-
han ve Artvın il merkezleri ve
ilçelerinden sayısız memurla
konuşma fırsatı da bulmuş,
açık yüreklilikleri, ehliyetle-
ri ve coşkulan karşısmda et-
kilenmiştim. Bu konuşmalar,
daha sonrakj çalışmalanmız
için bana bir esin kaynagı ol-
du. Aynı zamanda bu yörede-
ki doğanın güzelliği. Türki-
ye 'nin bu ücra köşesındeki in-
sanlann özel dostluk ve can-
danhklannı da tanımak fırsa-
nnı buldum.
Buna benzer meslek eğiti-
mi seminerlerini elbette bam-
başka konularda ve bambaş-
ka hedef gruplanna yönelik
olarak KAV Türkıye Gazete-
ciler Cemiyeti (TGC) ile bir-
likte de ülkenin muhtelıf yer-
lerinde gerçekleştirmektedir.
İki gün süren seminerlerle (yıl-
da asağı yukan 6-7 adet) ye-
rel gazetecilere gazetecilik
mesîeğinin sorunlan hakkın-
da olduğu kadarhukuki konu-
lar, gazeteciliğin sosyal ve etik
sorunlan hakkında da ehliyet-
li bilım adamlan ve gazeteci-
lerden bilgi edinme ve onlar-
tadır. Ben kendım en son Ço-
rum'da yali, belediye başkanı
ve Türkiye Gazeteciler Cemi-
yeti Başkanı Nail Gürett tara-
findan açılan böyie bir semi-
nere kahldım. Katılımcı sayı-
sının çoklugu ve tarüşmalann
yogunluğu ve sergilenen coş-
ku etkileyıcıydi.
Ortaklaşa çalıştığımız Tür-
kiye Gazeteciler Cemiyeti ile
bizi bırbinmize bağlayan bağ,
yurttaşlann yerel ve yöresel
olaylar hakkında bılgılenme-
si ve görüş oluşturması için
iyi biryçrel gazeteciliğin be-
lirleyici olduğuna duyduğu-
muz inançnr. Yerel gazeteci-
lik, yurttaşlann sorunlara sa-
hip çıkmalan için önemli bir
önkoşul ve dolayısıyia demok-
rasinın önemli bir unsurudur.
tşte bu nedenledir ki, Türki-
ye Gazeteciler Cemiyeti ve
KAV, gene bu yıl, yerel gaze-
tecilikteki örnek çalışmala-
nndan ötürü ilk kez yedi ye-
rel gazeteciye ödüllerini,
TBM.M Başkanı HikmetÇe-
tfa'in de hazır bulunduğu bir
törenle dağıtmıştır.
Çalışmalanmızdan bir baş-
ka örnek daha: Her cumarte-
si günü ortağımız Türk De-
Türkiye Temsilcisi
mokrası Vakn'nın daveti üze-
rine üniversite öğrencileri bir
arayagelerek, herkesi ilgilen-
diren politik konular üzerin-
de ehliyetli konuşmacılarla
tarbşmaktadır. Türk Demok-
rasi Vakfi, bütün ülke çapın-
da politik eğitim toplantılan
düzenlemektedır, bunlann ara-
sında polıs yetkılilenne insan
haklan konusunda verilen se-
minerler de vardır.
TDV ve KAV, çok uzun yıl-
lardan beridir birlikte çalış-
maktadırlar, zira her ikisi de
bir ûlkedeki demokrasinin is-
tikrannın, o ülkede yaşayan
inanmış demokrat sayısına
bağlı olduğunu çok iyi bil-
mektedirler. Bizler, Alman-
ya'daW5İrnarCurnhuriyeü'nin
yıkılması ve Nazi diktatörlü-
ğünün yükselmesınden birders
çıkardık, bu da. demokratlan
olmayan ve demokrasinin oto-
riter ve totaliter yoldan çıka-
ncılann etkisine açık olduğu-
dur. Bundan dolayı politik eği-
tim çalışmalan partilere ya-
kın vakıflann binnci görev-
lerindendır. Zaten demokra-
tik hedefler güden politik va-
kıfiann, birer sivıl toplum ku-
rulusu (NGO) olduklan ve hû-
kumet kuruluşu olmadıklan
Yeni 3 boyutlu halogram mühür
CITIZEN in ileri teknolojisi sayesinde
geliştirildi!
Bu mühür CITIZEN saatlerinin orijinal
olup olmadıklarını üç kontrolle saptıyor.
ı'ı'aıl*
Gerçek bir
saatiniz •
ITIZ
mı
Her CITIZEN ın arkasında onun orijinal olduğunu
kanıtlayan halogram mühür var. Bu mühur sadece
ozel olcum aletleriyle test edilebilir.
İLERİ SÂÂT
CITIZEN
halde, bellı projeler ve çalış-
malariçin devletten paraalma-
lannın nedeni de budur.
Biliyorum, Türkiye'deki bir-
çok insan için, sivıl toplum
kuruluslanrun (NGO) devlet-
ten para almalanna rağmen
kendi politik bağımsızlıklan-
nın devlet tarafindan kısıtlan-
mamasını anlamalan güçtür.
Ama Alman vakıflannın du-
rumu tam da budur, hem
yurtiçınde hem de yurtdışın-
da sürdürdükleri faaliyetler
için bu geçerlidır, ki bu faali-
yetleri tüm dünya çapında dü-
zenlenmiştir ve sadece Tür-
kiye ile sınırlı değildir.
Ortağımız olan Türkiye Kü-
çük ve Orta ölçekli Işletme-
ler Serbest Meslek Mensupla-
n ve Yöneticiler Vakfi (TOS-
YÖV) ile de uzun yıllardan
beridir birlikte çalışmaktayız;
zira Türkiye'de olumlu bir eko-
nomik ve sosyal gelişme için
başanlı küçük ve orta ölçekli
işletrnelenn (KOBl) belirie-
yici bir önkoşul olduğu görü-
şünü paylaşıyoruz. Bu neden-
le Türk KOBl'lerine seminer-
ler, know-how transfen ve da-
nışmanhk hizmetleri sunul-
maktadır. Bu saydıklanm, vak-
fimızın Türkiye'deki faaliyet-
leri için birkaç örnektir. Söz
konusu faaliyetleri ortaklan-
mız. büyük ölçüde, kendi baş-
lanna hazuiar ve yürütürler. Bu
işbirliği sayesinde bizim fa-
aliyetlerimizin, ortaklanmı-
an bizden daha iyi tanıdığı, ül-
kenin çıkarlanna ve ihtiyaçla-
nna yönelik olmasını güven-
ce altına alır. Demek ki, bizim
Türkiye'deki hedef ve faali-
yetlerimiz, açıktır ve herkes
tarafindan denetlenebilir. Do-
layısıyia bize, gerçeğe aykın
olarak, baska hedefler yakış-
tınlması son derece haksız-
dır. Bu, sadece KAV için de-
ğil, bütün Alman politik vakıf-
lan için de geçerlıdir.
Sadece Türk ortaklanmız-
la sürdürdüğümüz işbirliği ile
degil, Türkıye ve Alrnanya"dan
kamuoyu önderlenyle ortak-
laşa düzenlediğimiz diyalog
toplantılanyla da biz, Alman-
Türk dostluğunu pekiştirmek
istiyoruz. Bu bağlamda her
yıl Almanya'dan ve Türki-
ye'den bilim adamlan, politi-
kacılar, gazeteciler, işadam-
lan, gençler, bürokratlar vs.
arasında sayısız toplantı ger-
cekleşnriliyor. Biz, kişisel kar-
şılaşmalann, önyargılann yı-
kılması, -yanlış anlaşmalann
ortadan kalkması ve yeni bil-
gilerin edinilmesinde en iyi
yöntem olduğuna inanıyoruz.
Son iki yıl içerisinde KAV
ya da ortaklanmızm gercek-
leştirmiş olduğu yüzlerce top-
lantı arasında, "Isbm ve De-
mokrasi'' konulu bir ulusla-
rarası workshop da yer almak-
taydı, ki bu toplantıda sunu-
lan tebliğlertam da şu günler-
de yayımlanmış bulunuyor.
TamerBacnogiu'nun ileri sür-
düğügıbı "lsJamiederookr»-
sinin bağdastmhnası" mese-
lesinin bizim Türkiye'de en
çok agırlık verdiğimiz konu-
lardan biri olduğu iddiası yan-
lıştır. Aynı şekilde, benim
"KAV- Yurtdışı Haberteri"
isimli dergimin Ağustos 1997
sayısındaki makalemden ya-
pılan alıntı da -ki ben burada
güya sekız yıllık zorunlu eöi-
timi "Türk SOahh Kuvvetleri'-
nin Islam düşmanhğının bir
sonucu" olarak nıtelemışım-
yanlıştır.
Gerçekte benim yazdıkla-
nm şudur:
"MiKGüvenftKunılu'nun
28.02.1997 tarihli toplanasııı-
dagenerallertarafindan ohıs-
turufanuşoian 22 maddeik bir
prognun kabul edümişm-, söz
konusu program, Idaırifihrm
ve köktendincierin Berkme-
sini durdurmayı bedeflemek-
tedn-."
Aynı konuyla ilgili olarak
şöyle devam ediyorum:
"!*«GüvaAKuruhı'nun
seldzyrikkegitimitalepetıne-
sfaün gerçek nedeni, dotayısry-
la, buImam- hatip okuDaruu
çekki obnaktan çıkannak ve
eddsiz kıhnak otanuş otebür,
zira bu dunnnda bu okular ög-
rencüere sadece Use düzeyin-
de üç ydhk bir eğMm verebn >
lecdderdir.''
Aynca Tamer Bacınoğ-
lu'nun "Türkiye Cumhuriye-
ti'ai kuruluşundan günümü-
ze tstanun inanç esasbuını ve
dmi duyguUnn bclirtihnesini
ezmekfle$uçladığnnn
şeklm-
dekı ıkıncı almtısı da yanlış-
ür.
Gerçekte yazımdaki ifadem
şu şekildedir
"Atatürk reformlannın be-
Ihievid karakteristiği tsbuni
grup vcya kurumlann tophm-
sal ve shasi yaşama her türiü
etkisinin radikal bir biçknde
kısıttanmasrydı; çünkü Isfaun
iertane«n«ıündekienrjayük
engdoiarakgöriüüyordu. Ba-
tı modeine mudak yönelik ve
İdamakarşikesnt*va-akş;ne-
redeyse her türiü lsbmi söy-
lemin cumhuriyet,modernem
ve Uerleıne için birer tehMke
olarak görülmesim1
yol açta.
BD görüş bugün de devlet bü-
rokrasisi, ordu, adalet meka-
nizması,nıedyavepolh1kada-
Id birçok Kemafet taranndan
paylaşıtayor. Kuşkusuz Isfauni
kökteitdinciik demokrasi ve
çoguku toptam için büyük bir
tehike olup, bu açıdan Re&h
Partjsi içindeki önemli bazı
fi-aksivonlara güwnilmenıeti-
dSr. Ancak toptancı bir görüş-
k h i b i £ k Ö
çg
her türiü Islami örgüt ve kn-
rnmu cumhuriyet düşmam
o b n k görmek kabul edflebi-
Br bir düşünce değfldir."
Her bir Alman vakfının
özellikle ağıriık verdiği ken-
di çalışma konulan vardır ve
bu vakıflar, gene kendi hedef,
deneyim ve politik profillen-
ne uygun olarak farklı hedef
kitleleri ile calışırlar. Alman
politik vakıflan, sivil toplum
kuruluşlandır (NGO) ve de-
mokratik birbiçimde örgütJen-
mişlerdir. Vakıf yönetım ku-
rullan, üyelerin oluşturduğu
genel kurul tarafindan demok-
ratik bir biçimde seçilir ve va-
kıf faaliyetlerinın hedeflerini
ve agırlık noktalannı belirler-
ler. Vakıflara faaliyetleri ko-
nusunda herhangi bir kural
koyma yetkisine başka hiç
kırnse sahip olmadığı gibi, bu-
nun meşru zemini de yoktur.
Dolayısıyia Tamer Bacınoğ-
lu'nun bu vakıflann dış güç-
ler veya kişiler tarafindan mer-
kezi olarak koordıne edildiği
ya da yönetildiği iddiası,
komplo kuramcılan ömek alı-
narak ürerilmiş bir hayal ürü-
nüdür. Bütün vakıflann ortak
özeiliği, kendi Türk ortakla-
nyla birlikte, Türkiye'de daha
fazla demokrasi, olumlu bir
ekonomik ve sosyal gelişme
ve sivil toplumun güçlenme-
si için katbda bulunma iste-
gidir. Bu suretle biz, laik-de-
mokratik Türkıye CumhUri-
yeti'rü güçlendirmek istiyo-
ruz, yoksa Tamer Bacınoğ-
lu'nun ileri sürdügü gibi onu
"içten ve dıstan kuşatmak"
gibi bir amacırruz yok.
Son olarak, "Die Wat"isim-
li Alman günlük gazetesinde
02.06.1999 tarihınde çıkan ve
06.06.1999 tarihli Cumhuriyet
gazetesinde de basılan "Tür-
Idye'ye Karşı Daha Âdfl Oi-
makGerekir" başlıklı yazım-
dan, poasyonumuzu gayet iyi
anlatüğı için alınb yapmak is-
tiyorum:
"Türkiye,daha çok demok-
rasi, insan haklan ve hukuk
devfetiyöaündeki çabalarnda
anbyışvedesteği haketmiştir.
Istikrarh w sağbm bir demok-
raayeAlmanyaya ne kadar sü-
rede ulaşük? Türldye Cum-
hurtvçti 75 yıl önceki ortaçağ,
cahiKvennıdakiyetortamın-
dan Atatürk önderiiğmde yo-
b çıkb ve böigenin tek Isfaun
ülkesi olarak bu yoMa saşırD-
a başanlar eWe etti. Üstehic
bu başanlar sadece politik
afauıda degil, ekonomik alan-
dadagerçekleştiHiçbirTürk
bu gefişnıe sürednin sona er-
diginiciddiobrakkldiaetme-
vecektir. Türkiye oncefikle Al-
maoyaVlaıı,bağüne kadar «ağ-
ladığı başanlar için biraz da-
ha nula kabul ve saygı, sorun-
faui için de biraz daha fazla
aıriayç bekfcroe hakkmasahip-
tir."
Ne yazık ki, Tamer Bacı-
noğlu'nun makaJesı daha pek
çok gerçek dışı beyan, gerçe-
ğı yanmyamalak yansıtan bil-
gi kınntılan ve kanıtlanma-
mış isnatlar ıçermektedir. Bun-
lann bir kısmını yukanda ele
aldım. Şimdı de başka birta-
kım somut hatalan düzeltmek
istiyonım:
1. L'do Steinbach. Konrad
Adenauer Vakfi' nin danışma-
nı değildir ve kendısinı poli-
tik vakıflann bir sözcüsüy-
müş gibi göstermek saçma-
dır. Her vakıf, kendi sözcülü-
ğünü kendi yapar ve faaiiyet-
lerinin sorumlulugunu da ken-
disı yüklenir.
2. Alman vakıflannın or-
tak amacmın "KemaHzminif-
las ettiğiniT<
kanıtlamak oldu-
ğu iddiası tamamen hayal ürü-
nüdür.
3. "Orient" dergisi, Ham-
burg'daki Deutsches Orient
Institut'un (Alman Şarkiyat
Ensritüsü'nün) yayın organı-
dır(Enstitünün yöneücisi Ste-
inbach). Yazar, bu enstitüyü,
merkezi Beyrut'ta bulunan ve
Morgenlaendische Gesellsc-
haft' a ait Orient Instiut'un Is-
tanbul'daki şubesi ile kanşö-
nyor.
4. Yazar, beni de ağabeyim-
le kanştınyor, zira ben asker
kökenli değilim, meslekten
askerve emekli üç yıldızlı ge-
neral olan agabeyim Jörg'dür.
5. KAV olarak yapnrdığımız
gençlik araştırması yayınmda
yazann iddia ettiğı gibi, dev-
let dairelerinde ve parlamen-
toda türban konusunda tek bir
sözcük yoktur. Burada, sade-
ce kız öğrenciierin üniversite-
de başlanru örtmelerine izin
verilip verilmemesi konusun-
da sorulan bir soruya verilen
cevaba gönderme yapümakta-
dır, cevap sonuçlanna göre,
gençlerin yüzde 53.1 'i "Evet,
çünkü demokratik bir ülkede
bu onhrm hakkKÜr" cevabı-
nı vermişlerdir.
6. Yazann iddiasının aksi-
ne olarak Robert Bosch Vak-
fi , bugüne kadar lstanbul'dabir
şube kurmuş değildir ve gele-
cekte de kurmayacaktır.
Bu türden pek çok somut
hata ve hiçbir dayanağı olma-
yan iddialar nedeniyle, Tamer
Bacınoğlu'nun yazısının bi-
limsel açıdan olduğu kadar
gazetecilik açısmdan da cid-
diyeti, hayli soru işaretleri içer-
mektedir.
PENCERE
İran Anadolu'dan
Yüzyıllarca Geride...
Iran'da öğrenciierin başkaldınsı "sonun başlan-
gıcı"ru mı haber veriyor?..
Komşumuzdaki güç dengelerini aynntılanyla
hesap edebilecek yetkinlikte uzmanlar bile bu so-
ruya kestirme bir yanrt vermekten kaçınıyorlar
günce) siyasal kapsamda Iran'da olan brtenlerin
dökümünü yapmak bir ince iş...
Görürrtüler akjatabilir.
Peki, bu işin sonu nereye varacak?..
Uzun sürede varacağı yer belli...
•
Iran'ın, Humeyni rejiminden önceki Şahlık dö-
nemi anayasasından bu köşede daha önce söz
açmıştım:
"Madde 1- Iran'ın resmi dini Islam dinidir.
Madde 2- Meclisin çıkardığı yasaJann Islam di-
nine aykın olup olmadığını ulema (din bilginleri)
saptar.
Madde 18- Şeriatın yasak ettikleri dışında bi-
lim, sanat ve edebiyatın öğrenilmesi ve öğretil-
mesi serbesttir."
İran, Humeyni'den önce de "din devleti" idi...
Ama bu yetmemiştir.
Çünkü şeriatçılığın dibi yoktur.
Daha karanlık, daha dinci, daha bağnaz, daha
şeriatçı bir rejime geçilmiştir.
Bir ülke düşünün ki sınınndan girildi mi bütün
kadınlann çuvala sokuldukiarı görülüyor...
Söylenecek başka söz kalır mı!..
•
Ancak Iran'da da insanlar yiyecekter, içecekler,
televizyon izleyecekJer, sinemaya gidecekler, ko-
nuşacaklar, müzik dinleyecekler, özetle yaşayacak-
lar. Din devletinde, ekonomi yolunda gitse bile in-
san soluk alabilir mi?..
Üstelik şeriatçı devletin kendine özgü ekonomi
düzeni yoktur; Suudi Arabistan'dan Afganistan'a,
Kuveyt'ten Iran'a değin ekonomik düzenin adı ka-
pitalizmdir.
Islam şeriatının ekonomisi, geçmişte ilkel tanm
düzeniydi; artık Hıristiyan toplumlannda icat edi-
ien sanayi kapitalizrnine öykünüyoriar Islama dev-
letler, bu özentinin ceremesini de ödüyorlar.
1979'dan1999'atamyimniyıl, İran, dinciltğin en
koyusuyla yönetildi; ama, girdiği karanlık tünelin
ucunda hiçbir ışık görülmüyor.
Şah'a karşı başkaldından sonra gemi azrya alan
Humeyni şeriatçılığı, daha beter bir baskı rejimini
ülkede kurunca, mityontarcayetişkin insan Iran'dan
kaçtı; kaçanlann sayısı 5 milyona ulaştı; bunun 1.5
milyonunun Türkiye'de yaşadığı söyleniyor.
•
öğrenci başkaldınsı, Iran'da molla rejimiyte ya-
şrt gençliğin eylemi..
Başkaldınnın yapısında ne olursa olsun, çağı-
mız dünyasını tohumlayan fikirleri de aramak yan-
lış olmaz; ama, bunlar çok cılızdır; İran dinciliğin
çeşitli kanatian arasında bir hesaplaşmadan ko-
layca kurtulamaz; çağdaşlık ve laikliğe henüz uzak
görünüyor.
Dilerim ki bu öngörü yanlış olsun...
•
Bizim taıihimizde yaşanan Tanzimat' ile 'Cum-
huriyet'in ne farkı var...
Tanzimat, 'Aydınlanma Devrimi'nin içeriğinden
yoksun bir Batılılaşma deneyi midir?
1923 Devrimi ile Tanzimat arasındaki fark, öz-
dedir.
Iran'daki iç çekişme, Türkiye'deki 1923 Devri-
mi'rxJenyüzyıllarcager^kalanDirtartışmanıniçe-
riğini taşıyor.
ÜNİVERSİTE ADAYLARI!
HayatiniZ pamuk ipliğine değil,
sağlıklı tercihlere bağlı
ÇAĞDAŞ DERSHANE
Bilgi için:
http//www.cagdasegitim.com
Tel.(0212)660 5152
ILAN
FATİHI. SULH HUKUK HÂKtMLİĞl'NDEN
EsasNo: 1998/913
Mahkemernizin 1998^>13 Esas, 1999/624 Karar sayı-
h 28.6.1999 tarihli ilamı ile, Adana, Seyhan, Döşeme
Mah. / Köy. Cilt 012/10. Sayfa: 55, Kütük: 622'de nü-
fusa kayıtlı Ata ve Suna'dan olma 19.11.1983 dogumlu
ÇİGDEM DÜZGÜN'ün küçük olması nedeni Ue KI-
SITLANARAK, Şükrü ve Yetiş'den olma, 1.12.1975
dogumlu SEDAT ESEN'in VASİ OLARAK ATANMA-
SINA,
Keyfıyet ilanen tebliğ olunur. 06.07.1999.
BAŞSAĞUĞI
Değerli Koordinasyon ve
* Idare Müdürümüz Sayın
GÜNER OKYAY'ın annesi
Hacı ZEHRA
OKYAY
Hakkın rahmetine kavuşmuştur.
Üzûntümûz sonsuzdur. Merhumeye
Allah'tan rahmet, kederli
ailesine başsağlığı dileriz.
BASEV İLAN KURUMU MENSUPLARI
Tûrkçe adımla gurur duyuyorum.
TÜRK DİL KURUMU