28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 TEMMUZ1999 CUMA OLAYLAR VE GORUŞLER Erzurum Kongresi ve Anlamı Dr.AlevCOŞKUN B ugün Erzurum Kongre- si'nin 80. yıldönümüdür. Erzurum Kongresi, 2.5 yü süren ulusal bağımsızlık savaşımızın başlangıçta- ki çok önemli dönûm nok- talanndan birisidir. Onu iyi kavrayabilmek için kısa bir özet vermeliyiz. 30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Silah Bırakışma Anlaşması (Mütarekesi) ile Osmanlı lmparatorluğu gerçekte bit- mişti. Çûnkü bu anlaşma, silahlan bırak- manın çok ötesinde, siyasal nitelildi mad- deleriçeriyordu. tmparatorluğun paylaşıl- masını ve emperyalist güçler tarafindan yıllardır planlanan bir biçimde Anado- lu'da yeni devletlerin ortaya çıkmasını sağlayan hükümler vardı bu ateşkes an- laşmasmda. Bu anlaşma ile galiplenn tüm keyfı işgallerine olanak tanmıyordu. Os- manlı devleti ordulannı terhis etmekle kalmıyor, işgallere karşı direnmeyi önle- mek için tüm silahlann galip dev letlere tes- limini de öngörûyordu. Bunlar yetmezmiş gibi Osmanlı hükümeti, işgallere karşı konulmaması için her tarafa buyruklar da yağdınyordu. Ordular bir yandan terhis edilip, silah- lar teslim edilirken, işgal güçleri de yer yer Anadolu'yu işgale başlamışlardı. Artık Anadolu'nun parçalanması kaçı- nılmazdı. Ama yayılmacı işgalci güçlerin hiç beklemediği bir gelişme ortaya çıktı. 30 Ekim I9l8'den itibaren ülkenin he- men her bölgesinde yurtseverler birleşe- rek örgütlenmeye başladılar. Bu örgütler, yörelerinin ve yöre halkımn haklannı ko- rumaya dönûk "Müdaiaa-i Hukuk" der- nekleriydi. Yurtseverlerin kurduğu bu ör- gütler öncelikle yörelerinin toprak bütün- lüğü için uğraş veriyorlardı. Bu örgütler özellıkle batıda tzmır Müdafaa-i Hukuk, Trakya'da Trakya ve Paşaeli Müdafaa-i Hu- kuk, güneyde Adana Müdafaa-i Hukuk ve doğuda Doğu Vilayetleri Müdafaa-i Hu- kuk cemıyetleriydi. Bunlar "KuvayıMİ- Bye"nin ilk örgütleridir. Erzurum Kongresi, işte bu Kuvayı Mil- liyeci "Doğu V*ç«deriMüdafe»-i Hukuk Cemiyeti" tarafindan düzenlendi. Ancak hemen burada belirtmekte yarar vardır ki Mondros ateşkesiyle Erzurum Kongresi arasmda geçen 7 ay 20 günlük dönemde bu nitelikte sekiz kongre yapılmıştır. (l) Bu kongrelerden 7 tanesi de Mustafa Kemal Atarürk'ün Samsun'a çıkışından önce yapılmıştır. Kongrelerde genellilde yerel halkm ve yörenin "Müdafaa-i Hu- kuk'u" söz konusu olmuştur. Konuyu yerellikten ulusalhğa taşıyan ilk hareket kuşkusuz Amasya Bikürge- si'dir(22Haziran 1919). Mustafa Kemal ve Anadolu'dakı komutanlann imzalan- nı taşıyan bu bildirgede: • Yurdun bütünlfiğü, alusan bagım- aziığı tehükededir. • Llusun hagım«7hgını vine ulusun kesinkaranvedirenişikurtaracaknr,de- niliyordu. Amasya Bildirgesi, gerçek bir devrim bildirgesidir. Samsun'a ayak basışından hemen bir ay sonra, Mustafa Kemal'in buetkineylemi tstanbuTdayankılandı. Iş- gal Ordulan Başkomutan General MH- ne,padişaha başvurarakMustafa Kemal'in derhal lstanbul'a geriye çağnlmasını is- tedi. Erzurum Kongresi, Amasya Bildirge- si 'nden 30 gün ve Mustafa Kemal 'in Sam- sun'a çıkışından 64 gün sonra, 23 Tem- muz I9l9'da toplandı. Ancak gerek Er- zurum'da Ingıliz hûkûmetı adına Mond- ros Ateşkes Anlaşmasi'nı denetlemek için bulunan, aynı zamanda tngiliz Başbaka- nı Lord Curzon'un yeğeni olan Yarbay Rawlinson, gerekse Istanbul'daki işgal kuvvetleri Erzurum Kongresi'nin toplan- masını engellemek için var güçleriyle ça- hşıyorlardı. Artık Mustafa Kemal'in ne yapmak istediğini işgal kuvvetleri, özel- likle Ingılizler çok iyi anlamışlardı. Bu bas- kılar sonucu 7 Temmuz 1919'da Musta- fa Kemal'in Erzurum'a gelişinin beşinci gecesi, Padişah, Mustafa Kemal'i bizzat telgraf başına davet ederek kendisinden derhal lstanbul 'a dönmesini istedi. Amaç Mustafa Kemal'i eylemli askeri hizmet- ten uzaklaştırmak ve tutuklamaktı. Mus- tafa Kemal aynı gece yansı lstanbul'a is- tifasını bildirdi. Bu istifanın gen'rdiği en önemli sonuç, başta Erzurum'da Kolordu Komutam Kâ- zun Karabekir olmak üzere Anadolu'da- ki tüm komutanlann, tüm yetkilerinden armmasına karşın Mustafa Kemal'in buy- ruguna gırerek ona bağlanmalandır. Erzurum Kongresi, 23 Temmuz 1919'da Erzurum Lisesi salonunda açıldı. Erzurum, Erzincan, Bitlis, Siirt, Bayburt, Sıvas, Amasya, Tokat, Trabzon, Gümüşhane, Giresun, Ordu, Rize, Van ve sayılan ille- rin kimi ilçelerinden gelen 56 delege bu kongreye katıldılar. Kongre başkanlığına seçilen Mustafa Kemal, kongreyi açış konusmasında, ye- ni başlayan Anadolu ihtilalinin iki temel ilkesini ortaya attı. Birincisi tüm ulusun haklan, ötekisi halkın istenciydi (irade- siydi). llki, ikincisine dayanılarak yeni bir hükûmet kurulmasıy la gerçekleşecek- ti. Türk milletinin kendi yazgıstna sahip çıkma karan, ancak Anadolu'dan dogabi- lirdi. Ulusal harekete esin kaynağı olan ye- nilmez ruh gücü bir eiektrik akımı gibi ül- kenin en uç köşelerine kadar yayılacak- o. Kongrenin oturumlan 5 Agustos'a ka- dar sürdü (14 gün) ve kongre 7 Agus- tos'ta yayımlanan bir bildiriyle sona er- di. Bu kongrede alınan son derece önem- li kararlan dünya kamuoyuna açıklayan bildirinin özeti, Nutuk'ta Atarürk'ün yap- tığı açıklamalara göre şöyledir: l.UlusrismrtM-içindebuJunanyurtpar- çaluı bir bütündür, birbirinden aynla- maz. 2. Ne türlü otursaotaun, yabanaiann top- raklanmıza girmesioe ve işlerimize karrç- masına karşryız. Osmanlı hükiimetinin dağıhnas)halİDdeukıs,birliktedireııecek ve yurdu savunacakfjr. V Viırrinn VP hagıımızfagın knrnnmag- na ve güvenüğin sağbnmasma tstanbul hükümetinin gücü yetmezse, amaa ger- çeklestirmek için geçki bir hükümet ku- nılacaktır. Bu hükümet üyeleri ulusal kongrece seçüecektir. 4. Ulusal gücü etken ve ulusal istend egemen krimak temel Okedir. 5. Hıristiv an azmbklara sryasal egeınen- liğimizi ve toplumsal dengemizi bozacak ayncalıklar verilemez, 6. Yabancı dev letkrin (güdümü) man- das vekoruyucuiuğu kabul olunamaz, (2) Karariann önemi Doğu Anadolu'nun sorunlan ve hak- lannın korunması için toplanan Erzurum Kongresi, aldığı kararlarla "Ulusal Kong- re" niteliğine kavuşmuştur. Ünlü tarihçi Prof.Dr. EnverZiyâKartl'ınbelirtnği gi- bi "KoDgrentavenfiğikarariarvatanmbö- tfinünü veulusun tümiinü Ugaendiren bir ihtüal programmü." (3) Erzurum Kongresi çok çetin ve karam- sar koşullar altında başlamış ve gerçek- leştınlmışor. Bu kongre daha sonra ger- çekleştirilen Sıvas Kongresi için önemli bir düşünsel altyapı oluşturdu. Misak-ı Milli'ye (Ulusal Ant), Ulusal Meclis'e, ulu- sal irade ve isteğin egemen olacagı yöne- tim biçimine ışık tuttu. Yerel ve bölgesel savunma örgütleri ye- rine, ulusal birligin ve bagımsızlığın sağ- lanması amacıyla yapılacak çalışmalar için yönlendirici oldu. Türkiye üzerinde Amerikan mandası kurulması için çaba gösteren Istanbul'daki işbirlikçilerin ter- sine Kongre, Doğu Anadolu üzerindeki her türiü mandayı reddetti. "Atatürk- Bir Mffletin Yeniden Doğu- şu" adlı eserinde Lord Kinross, Erzurum Kongresi'ni değerlendinrken, "\Iustafa Kemal, Havza ve Amas>n'da, askeri dire- nğfaı tpmpüııi atmMjtı- ymriiHp Fr7iınımVfa bunun siyasi karşıhğını kurdu" diyor. (4) Erzurum Kongresi kararlan tüm dün- yada büyûk yankılar yaptı. lstanbul hü- -SV-: kümeri, Mustafa Kemal'in tutuklamp ls- tanbul'a getirilmesi için emirler yayım- ladı. Ancak lstanbul, ulusal direncin et- kinliği karşısmda bu emirleri Anadolu'da uygulatamıyordu. Erzurum Kongresi kararlan hakkında tnönü, daha sonra şu değerlendirmeyi yapmıştır: "Tüm ulusal savas boyunca, hatta Lozan'da uygulanan ana ilkeieri içe- riyordu." (5) Erzurum Kongresi 'nin ictenlikli ve duy- gusal değerlendirmesini kuşkusuz Mus- tafa Kemal yapmıştır. Kongrenin kapanış konuşmasında şöyle seslenir: "Muhterem efendOer, nhtgımıiTiın kur- tuluş umuduyla çırpuHİığı en heyecanh bir zamanda özveriB sayın heyetiniz tür- lö sdanüya kadanarak bunda ErzurumUa toplandı. Duvgulu, temiz bir ruh ve çok kuvvet- ü bir inaocla vatanın ve ulusun kurtuhı- şuyla Ogffi kararlar akh. Tüm dhana uhı- sumuzunvarhğınıvebirliğiniözeffiklegös- terdi Tarih bu koogremizi kuşkusuz eşi az buiunur bir eser olarak kaydedecektir. _ Sofisuza kadar var oiacak devietmıize mut- lulukbrdilerim.''(6) Mustafa Kemal'in bu düşünceleri 4 Ey- lül 1919'da Sıvas Kongresi'nde artık so- mutlaşıp gerçekleşme aşamasına gele- cektir. Onu da4 Eylül 'de değerlendirmek üzere... (1) B. Tanör, Türkiye'de Yerel Kongre tkrJdartan, lstanbul Yayıncılık, 1992, s. 22. (2) Nırtuk, Cilt l, IL lstanbul, Çağdaş Yayınlan, s. 69. (3) E. Z. Karal, Türkiye CumhuriyetTa- rihi, Ankara, TTK, 1981, s. 38. (4) Lord Kinross, Atatürk, lstanbul, Altın Kitaplar, s. 219. (5) lsmet lnönü, Erzurum Kongresi ve Atatürk s 2 (6) Seyfettin Turan, Atatürk'te Konu- fau-AnsfldopedM, lstanbul, YKY, 1993, s. 235. B u yılın 6 Temmu- zu'nda Ardahan Subay Gazino- su'ndaakşamye- megindeydim, te- lefonla arayıp Cumhuriyet ga- zetesmde Türkiye'deki Alman vakıflannın çalışmaJannı kö- tü bir biçimde yansıtan bir ma- kale yayımlandığını bildirdi- ler. Bize ev sahipliği yapan Ardahan Valisi, nezaket gös- tenp kendi özel Cumhuriyet nüshasını bana verdi, böylece ben de bilgi sahibı olabıldim. Ardahan ilinde belediye başkanlan ve belediyede ve idarede çalışanlar için iki gün- lük bir seminerin açılışını yap- mıştım. Bu semineri uzun yıl- larbırlıkte calıştığım Türk or- tağımız Türk Belediyecilik Derneği (TBD) ile birlikte dü- zenlemiştik. Seminenn konu- lan arasında şehircilik, ihale- ler, belediye başkanınm, bele- diye meclısının ve belediyenin görevlen ve bırbirleriyle iliş- îuleri vardı. Ortağımız TBD, her yıl Türkiye'nin bütün yö- re ve illennde asağı yukan 100'eyakın bu türmeslekegi- timi semineri düzenlemekte- dir. TBD ve Konrad Adenauer Vakfi (KAV), iyi işleyen bir yö- netim ve demokrasi için yerel düzeyde nitelikJı yöneticile- rin bulunmasıru ve bagımsız yetkilerle donanmış bir yerel Alman-Türk Dostluğunu Güçlendirme WULF SCHONBOHM KonmdAdamuer Vaifı yönetimin varlığınm önemli latamşmaolanagısaglanmak- bir önkoşul olduğu görüşün- de birleşiyorlar. Bu ziyaret vesilesiyle Arda- han ve Artvın il merkezleri ve ilçelerinden sayısız memurla konuşma fırsatı da bulmuş, açık yüreklilikleri, ehliyetle- ri ve coşkulan karşısmda et- kilenmiştim. Bu konuşmalar, daha sonrakj çalışmalanmız için bana bir esin kaynagı ol- du. Aynı zamanda bu yörede- ki doğanın güzelliği. Türki- ye 'nin bu ücra köşesındeki in- sanlann özel dostluk ve can- danhklannı da tanımak fırsa- nnı buldum. Buna benzer meslek eğiti- mi seminerlerini elbette bam- başka konularda ve bambaş- ka hedef gruplanna yönelik olarak KAV Türkıye Gazete- ciler Cemiyeti (TGC) ile bir- likte de ülkenin muhtelıf yer- lerinde gerçekleştirmektedir. İki gün süren seminerlerle (yıl- da asağı yukan 6-7 adet) ye- rel gazetecilere gazetecilik mesîeğinin sorunlan hakkın- da olduğu kadarhukuki konu- lar, gazeteciliğin sosyal ve etik sorunlan hakkında da ehliyet- li bilım adamlan ve gazeteci- lerden bilgi edinme ve onlar- tadır. Ben kendım en son Ço- rum'da yali, belediye başkanı ve Türkiye Gazeteciler Cemi- yeti Başkanı Nail Gürett tara- findan açılan böyie bir semi- nere kahldım. Katılımcı sayı- sının çoklugu ve tarüşmalann yogunluğu ve sergilenen coş- ku etkileyıcıydi. Ortaklaşa çalıştığımız Tür- kiye Gazeteciler Cemiyeti ile bizi bırbinmize bağlayan bağ, yurttaşlann yerel ve yöresel olaylar hakkında bılgılenme- si ve görüş oluşturması için iyi biryçrel gazeteciliğin be- lirleyici olduğuna duyduğu- muz inançnr. Yerel gazeteci- lik, yurttaşlann sorunlara sa- hip çıkmalan için önemli bir önkoşul ve dolayısıyia demok- rasinın önemli bir unsurudur. tşte bu nedenledir ki, Türki- ye Gazeteciler Cemiyeti ve KAV, gene bu yıl, yerel gaze- tecilikteki örnek çalışmala- nndan ötürü ilk kez yedi ye- rel gazeteciye ödüllerini, TBM.M Başkanı HikmetÇe- tfa'in de hazır bulunduğu bir törenle dağıtmıştır. Çalışmalanmızdan bir baş- ka örnek daha: Her cumarte- si günü ortağımız Türk De- Türkiye Temsilcisi mokrası Vakn'nın daveti üze- rine üniversite öğrencileri bir arayagelerek, herkesi ilgilen- diren politik konular üzerin- de ehliyetli konuşmacılarla tarbşmaktadır. Türk Demok- rasi Vakfi, bütün ülke çapın- da politik eğitim toplantılan düzenlemektedır, bunlann ara- sında polıs yetkılilenne insan haklan konusunda verilen se- minerler de vardır. TDV ve KAV, çok uzun yıl- lardan beridir birlikte çalış- maktadırlar, zira her ikisi de bir ûlkedeki demokrasinin is- tikrannın, o ülkede yaşayan inanmış demokrat sayısına bağlı olduğunu çok iyi bil- mektedirler. Bizler, Alman- ya'daW5İrnarCurnhuriyeü'nin yıkılması ve Nazi diktatörlü- ğünün yükselmesınden birders çıkardık, bu da. demokratlan olmayan ve demokrasinin oto- riter ve totaliter yoldan çıka- ncılann etkisine açık olduğu- dur. Bundan dolayı politik eği- tim çalışmalan partilere ya- kın vakıflann binnci görev- lerindendır. Zaten demokra- tik hedefler güden politik va- kıfiann, birer sivıl toplum ku- rulusu (NGO) olduklan ve hû- kumet kuruluşu olmadıklan Yeni 3 boyutlu halogram mühür CITIZEN in ileri teknolojisi sayesinde geliştirildi! Bu mühür CITIZEN saatlerinin orijinal olup olmadıklarını üç kontrolle saptıyor. ı'ı'aıl* Gerçek bir saatiniz • ITIZ mı Her CITIZEN ın arkasında onun orijinal olduğunu kanıtlayan halogram mühür var. Bu mühur sadece ozel olcum aletleriyle test edilebilir. İLERİ SÂÂT CITIZEN halde, bellı projeler ve çalış- malariçin devletten paraalma- lannın nedeni de budur. Biliyorum, Türkiye'deki bir- çok insan için, sivıl toplum kuruluslanrun (NGO) devlet- ten para almalanna rağmen kendi politik bağımsızlıklan- nın devlet tarafindan kısıtlan- mamasını anlamalan güçtür. Ama Alman vakıflannın du- rumu tam da budur, hem yurtiçınde hem de yurtdışın- da sürdürdükleri faaliyetler için bu geçerlidır, ki bu faali- yetleri tüm dünya çapında dü- zenlenmiştir ve sadece Tür- kiye ile sınırlı değildir. Ortağımız olan Türkiye Kü- çük ve Orta ölçekli Işletme- ler Serbest Meslek Mensupla- n ve Yöneticiler Vakfi (TOS- YÖV) ile de uzun yıllardan beridir birlikte çalışmaktayız; zira Türkiye'de olumlu bir eko- nomik ve sosyal gelişme için başanlı küçük ve orta ölçekli işletrnelenn (KOBl) belirie- yici bir önkoşul olduğu görü- şünü paylaşıyoruz. Bu neden- le Türk KOBl'lerine seminer- ler, know-how transfen ve da- nışmanhk hizmetleri sunul- maktadır. Bu saydıklanm, vak- fimızın Türkiye'deki faaliyet- leri için birkaç örnektir. Söz konusu faaliyetleri ortaklan- mız. büyük ölçüde, kendi baş- lanna hazuiar ve yürütürler. Bu işbirliği sayesinde bizim fa- aliyetlerimizin, ortaklanmı- an bizden daha iyi tanıdığı, ül- kenin çıkarlanna ve ihtiyaçla- nna yönelik olmasını güven- ce altına alır. Demek ki, bizim Türkiye'deki hedef ve faali- yetlerimiz, açıktır ve herkes tarafindan denetlenebilir. Do- layısıyia bize, gerçeğe aykın olarak, baska hedefler yakış- tınlması son derece haksız- dır. Bu, sadece KAV için de- ğil, bütün Alman politik vakıf- lan için de geçerlıdir. Sadece Türk ortaklanmız- la sürdürdüğümüz işbirliği ile degil, Türkıye ve Alrnanya"dan kamuoyu önderlenyle ortak- laşa düzenlediğimiz diyalog toplantılanyla da biz, Alman- Türk dostluğunu pekiştirmek istiyoruz. Bu bağlamda her yıl Almanya'dan ve Türki- ye'den bilim adamlan, politi- kacılar, gazeteciler, işadam- lan, gençler, bürokratlar vs. arasında sayısız toplantı ger- cekleşnriliyor. Biz, kişisel kar- şılaşmalann, önyargılann yı- kılması, -yanlış anlaşmalann ortadan kalkması ve yeni bil- gilerin edinilmesinde en iyi yöntem olduğuna inanıyoruz. Son iki yıl içerisinde KAV ya da ortaklanmızm gercek- leştirmiş olduğu yüzlerce top- lantı arasında, "Isbm ve De- mokrasi'' konulu bir ulusla- rarası workshop da yer almak- taydı, ki bu toplantıda sunu- lan tebliğlertam da şu günler- de yayımlanmış bulunuyor. TamerBacnogiu'nun ileri sür- düğügıbı "lsJamiederookr»- sinin bağdastmhnası" mese- lesinin bizim Türkiye'de en çok agırlık verdiğimiz konu- lardan biri olduğu iddiası yan- lıştır. Aynı şekilde, benim "KAV- Yurtdışı Haberteri" isimli dergimin Ağustos 1997 sayısındaki makalemden ya- pılan alıntı da -ki ben burada güya sekız yıllık zorunlu eöi- timi "Türk SOahh Kuvvetleri'- nin Islam düşmanhğının bir sonucu" olarak nıtelemışım- yanlıştır. Gerçekte benim yazdıkla- nm şudur: "MiKGüvenftKunılu'nun 28.02.1997 tarihli toplanasııı- dagenerallertarafindan ohıs- turufanuşoian 22 maddeik bir prognun kabul edümişm-, söz konusu program, Idaırifihrm ve köktendincierin Berkme- sini durdurmayı bedeflemek- tedn-." Aynı konuyla ilgili olarak şöyle devam ediyorum: "!*«GüvaAKuruhı'nun seldzyrikkegitimitalepetıne- sfaün gerçek nedeni, dotayısry- la, buImam- hatip okuDaruu çekki obnaktan çıkannak ve eddsiz kıhnak otanuş otebür, zira bu dunnnda bu okular ög- rencüere sadece Use düzeyin- de üç ydhk bir eğMm verebn > lecdderdir.'' Aynca Tamer Bacınoğ- lu'nun "Türkiye Cumhuriye- ti'ai kuruluşundan günümü- ze tstanun inanç esasbuını ve dmi duyguUnn bclirtihnesini ezmekfle$uçladığnnn şeklm- dekı ıkıncı almtısı da yanlış- ür. Gerçekte yazımdaki ifadem şu şekildedir "Atatürk reformlannın be- Ihievid karakteristiği tsbuni grup vcya kurumlann tophm- sal ve shasi yaşama her türiü etkisinin radikal bir biçknde kısıttanmasrydı; çünkü Isfaun iertane«n«ıündekienrjayük engdoiarakgöriüüyordu. Ba- tı modeine mudak yönelik ve İdamakarşikesnt*va-akş;ne- redeyse her türiü lsbmi söy- lemin cumhuriyet,modernem ve Uerleıne için birer tehMke olarak görülmesim1 yol açta. BD görüş bugün de devlet bü- rokrasisi, ordu, adalet meka- nizması,nıedyavepolh1kada- Id birçok Kemafet taranndan paylaşıtayor. Kuşkusuz Isfauni kökteitdinciik demokrasi ve çoguku toptam için büyük bir tehike olup, bu açıdan Re&h Partjsi içindeki önemli bazı fi-aksivonlara güwnilmenıeti- dSr. Ancak toptancı bir görüş- k h i b i £ k Ö çg her türiü Islami örgüt ve kn- rnmu cumhuriyet düşmam o b n k görmek kabul edflebi- Br bir düşünce değfldir." Her bir Alman vakfının özellikle ağıriık verdiği ken- di çalışma konulan vardır ve bu vakıflar, gene kendi hedef, deneyim ve politik profillen- ne uygun olarak farklı hedef kitleleri ile calışırlar. Alman politik vakıflan, sivil toplum kuruluşlandır (NGO) ve de- mokratik birbiçimde örgütJen- mişlerdir. Vakıf yönetım ku- rullan, üyelerin oluşturduğu genel kurul tarafindan demok- ratik bir biçimde seçilir ve va- kıf faaliyetlerinın hedeflerini ve agırlık noktalannı belirler- ler. Vakıflara faaliyetleri ko- nusunda herhangi bir kural koyma yetkisine başka hiç kırnse sahip olmadığı gibi, bu- nun meşru zemini de yoktur. Dolayısıyia Tamer Bacınoğ- lu'nun bu vakıflann dış güç- ler veya kişiler tarafindan mer- kezi olarak koordıne edildiği ya da yönetildiği iddiası, komplo kuramcılan ömek alı- narak ürerilmiş bir hayal ürü- nüdür. Bütün vakıflann ortak özeiliği, kendi Türk ortakla- nyla birlikte, Türkiye'de daha fazla demokrasi, olumlu bir ekonomik ve sosyal gelişme ve sivil toplumun güçlenme- si için katbda bulunma iste- gidir. Bu suretle biz, laik-de- mokratik Türkıye CumhUri- yeti'rü güçlendirmek istiyo- ruz, yoksa Tamer Bacınoğ- lu'nun ileri sürdügü gibi onu "içten ve dıstan kuşatmak" gibi bir amacırruz yok. Son olarak, "Die Wat"isim- li Alman günlük gazetesinde 02.06.1999 tarihınde çıkan ve 06.06.1999 tarihli Cumhuriyet gazetesinde de basılan "Tür- Idye'ye Karşı Daha Âdfl Oi- makGerekir" başlıklı yazım- dan, poasyonumuzu gayet iyi anlatüğı için alınb yapmak is- tiyorum: "Türkiye,daha çok demok- rasi, insan haklan ve hukuk devfetiyöaündeki çabalarnda anbyışvedesteği haketmiştir. Istikrarh w sağbm bir demok- raayeAlmanyaya ne kadar sü- rede ulaşük? Türldye Cum- hurtvçti 75 yıl önceki ortaçağ, cahiKvennıdakiyetortamın- dan Atatürk önderiiğmde yo- b çıkb ve böigenin tek Isfaun ülkesi olarak bu yoMa saşırD- a başanlar eWe etti. Üstehic bu başanlar sadece politik afauıda degil, ekonomik alan- dadagerçekleştiHiçbirTürk bu gefişnıe sürednin sona er- diginiciddiobrakkldiaetme- vecektir. Türkiye oncefikle Al- maoyaVlaıı,bağüne kadar «ağ- ladığı başanlar için biraz da- ha nula kabul ve saygı, sorun- faui için de biraz daha fazla aıriayç bekfcroe hakkmasahip- tir." Ne yazık ki, Tamer Bacı- noğlu'nun makaJesı daha pek çok gerçek dışı beyan, gerçe- ğı yanmyamalak yansıtan bil- gi kınntılan ve kanıtlanma- mış isnatlar ıçermektedir. Bun- lann bir kısmını yukanda ele aldım. Şimdı de başka birta- kım somut hatalan düzeltmek istiyonım: 1. L'do Steinbach. Konrad Adenauer Vakfi' nin danışma- nı değildir ve kendısinı poli- tik vakıflann bir sözcüsüy- müş gibi göstermek saçma- dır. Her vakıf, kendi sözcülü- ğünü kendi yapar ve faaiiyet- lerinin sorumlulugunu da ken- disı yüklenir. 2. Alman vakıflannın or- tak amacmın "KemaHzminif- las ettiğiniT< kanıtlamak oldu- ğu iddiası tamamen hayal ürü- nüdür. 3. "Orient" dergisi, Ham- burg'daki Deutsches Orient Institut'un (Alman Şarkiyat Ensritüsü'nün) yayın organı- dır(Enstitünün yöneücisi Ste- inbach). Yazar, bu enstitüyü, merkezi Beyrut'ta bulunan ve Morgenlaendische Gesellsc- haft' a ait Orient Instiut'un Is- tanbul'daki şubesi ile kanşö- nyor. 4. Yazar, beni de ağabeyim- le kanştınyor, zira ben asker kökenli değilim, meslekten askerve emekli üç yıldızlı ge- neral olan agabeyim Jörg'dür. 5. KAV olarak yapnrdığımız gençlik araştırması yayınmda yazann iddia ettiğı gibi, dev- let dairelerinde ve parlamen- toda türban konusunda tek bir sözcük yoktur. Burada, sade- ce kız öğrenciierin üniversite- de başlanru örtmelerine izin verilip verilmemesi konusun- da sorulan bir soruya verilen cevaba gönderme yapümakta- dır, cevap sonuçlanna göre, gençlerin yüzde 53.1 'i "Evet, çünkü demokratik bir ülkede bu onhrm hakkKÜr" cevabı- nı vermişlerdir. 6. Yazann iddiasının aksi- ne olarak Robert Bosch Vak- fi , bugüne kadar lstanbul'dabir şube kurmuş değildir ve gele- cekte de kurmayacaktır. Bu türden pek çok somut hata ve hiçbir dayanağı olma- yan iddialar nedeniyle, Tamer Bacınoğlu'nun yazısının bi- limsel açıdan olduğu kadar gazetecilik açısmdan da cid- diyeti, hayli soru işaretleri içer- mektedir. PENCERE İran Anadolu'dan Yüzyıllarca Geride... Iran'da öğrenciierin başkaldınsı "sonun başlan- gıcı"ru mı haber veriyor?.. Komşumuzdaki güç dengelerini aynntılanyla hesap edebilecek yetkinlikte uzmanlar bile bu so- ruya kestirme bir yanrt vermekten kaçınıyorlar günce) siyasal kapsamda Iran'da olan brtenlerin dökümünü yapmak bir ince iş... Görürrtüler akjatabilir. Peki, bu işin sonu nereye varacak?.. Uzun sürede varacağı yer belli... • Iran'ın, Humeyni rejiminden önceki Şahlık dö- nemi anayasasından bu köşede daha önce söz açmıştım: "Madde 1- Iran'ın resmi dini Islam dinidir. Madde 2- Meclisin çıkardığı yasaJann Islam di- nine aykın olup olmadığını ulema (din bilginleri) saptar. Madde 18- Şeriatın yasak ettikleri dışında bi- lim, sanat ve edebiyatın öğrenilmesi ve öğretil- mesi serbesttir." İran, Humeyni'den önce de "din devleti" idi... Ama bu yetmemiştir. Çünkü şeriatçılığın dibi yoktur. Daha karanlık, daha dinci, daha bağnaz, daha şeriatçı bir rejime geçilmiştir. Bir ülke düşünün ki sınınndan girildi mi bütün kadınlann çuvala sokuldukiarı görülüyor... Söylenecek başka söz kalır mı!.. • Ancak Iran'da da insanlar yiyecekter, içecekler, televizyon izleyecekJer, sinemaya gidecekler, ko- nuşacaklar, müzik dinleyecekler, özetle yaşayacak- lar. Din devletinde, ekonomi yolunda gitse bile in- san soluk alabilir mi?.. Üstelik şeriatçı devletin kendine özgü ekonomi düzeni yoktur; Suudi Arabistan'dan Afganistan'a, Kuveyt'ten Iran'a değin ekonomik düzenin adı ka- pitalizmdir. Islam şeriatının ekonomisi, geçmişte ilkel tanm düzeniydi; artık Hıristiyan toplumlannda icat edi- ien sanayi kapitalizrnine öykünüyoriar Islama dev- letler, bu özentinin ceremesini de ödüyorlar. 1979'dan1999'atamyimniyıl, İran, dinciltğin en koyusuyla yönetildi; ama, girdiği karanlık tünelin ucunda hiçbir ışık görülmüyor. Şah'a karşı başkaldından sonra gemi azrya alan Humeyni şeriatçılığı, daha beter bir baskı rejimini ülkede kurunca, mityontarcayetişkin insan Iran'dan kaçtı; kaçanlann sayısı 5 milyona ulaştı; bunun 1.5 milyonunun Türkiye'de yaşadığı söyleniyor. • öğrenci başkaldınsı, Iran'da molla rejimiyte ya- şrt gençliğin eylemi.. Başkaldınnın yapısında ne olursa olsun, çağı- mız dünyasını tohumlayan fikirleri de aramak yan- lış olmaz; ama, bunlar çok cılızdır; İran dinciliğin çeşitli kanatian arasında bir hesaplaşmadan ko- layca kurtulamaz; çağdaşlık ve laikliğe henüz uzak görünüyor. Dilerim ki bu öngörü yanlış olsun... • Bizim taıihimizde yaşanan Tanzimat' ile 'Cum- huriyet'in ne farkı var... Tanzimat, 'Aydınlanma Devrimi'nin içeriğinden yoksun bir Batılılaşma deneyi midir? 1923 Devrimi ile Tanzimat arasındaki fark, öz- dedir. Iran'daki iç çekişme, Türkiye'deki 1923 Devri- mi'rxJenyüzyıllarcager^kalanDirtartışmanıniçe- riğini taşıyor. ÜNİVERSİTE ADAYLARI! HayatiniZ pamuk ipliğine değil, sağlıklı tercihlere bağlı ÇAĞDAŞ DERSHANE Bilgi için: http//www.cagdasegitim.com Tel.(0212)660 5152 ILAN FATİHI. SULH HUKUK HÂKtMLİĞl'NDEN EsasNo: 1998/913 Mahkemernizin 1998^>13 Esas, 1999/624 Karar sayı- h 28.6.1999 tarihli ilamı ile, Adana, Seyhan, Döşeme Mah. / Köy. Cilt 012/10. Sayfa: 55, Kütük: 622'de nü- fusa kayıtlı Ata ve Suna'dan olma 19.11.1983 dogumlu ÇİGDEM DÜZGÜN'ün küçük olması nedeni Ue KI- SITLANARAK, Şükrü ve Yetiş'den olma, 1.12.1975 dogumlu SEDAT ESEN'in VASİ OLARAK ATANMA- SINA, Keyfıyet ilanen tebliğ olunur. 06.07.1999. BAŞSAĞUĞI Değerli Koordinasyon ve * Idare Müdürümüz Sayın GÜNER OKYAY'ın annesi Hacı ZEHRA OKYAY Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Üzûntümûz sonsuzdur. Merhumeye Allah'tan rahmet, kederli ailesine başsağlığı dileriz. BASEV İLAN KURUMU MENSUPLARI Tûrkçe adımla gurur duyuyorum. TÜRK DİL KURUMU
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle