Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
23 TEMMUZ 1999 CUMA CUMHURİYET SAYFA
JvLJJ-iJ. LJri. kultur@cumhuriyet.com.tr 15
Gişe rekoru kıran Stanley Kubrick'in son filmi 'Eyes Wide Shut'a yönelik yorumlar farklı
IzLendikçe zengmleşecek mi?
• Kimi eleştirmenler,
Kubrick'in ardında
kışkırtıcı bir yapıt
bıraktığını söylerken '-*- V
kimileri de filmi yatak
odası macerası olarak
tanımlıyor. Sinema tarihçisi
Todd McCarthy ise
'Hepimiz biliyoruz ki, . .
Kubrick'in filmleri
izledikçe zenginleşir' diyor.
Kültür Servisi - Stanlev Kubrick'in
beklenen filmi 'EyesVVkfcShut', Ame-
nka'da gösterime gırer gırmez gişe re-
korlan kırdı. Film, Arthur Schnitder'ın
1926 yılında yayımlanan Dream Story
(Traumnovelle) adlı kitabından Kub-
rick ve Frederic Raphaei tarafından sı-
nemaya uyarlandı. 1862 yılında doğan
Viyanalı psıkiyatrist Schnitzler, Fre-
ud'un çağdaşı olarak tanıruyordu. Schi-
nitzler'ın 'La Ronde' adlı yapıtını Da-
vidHare,'Mavı Oda-Blue Room' adıy-
la tekrar yazdı. Geçen sezon Ingilte-
re'de sahnelenen oyunda Nicole Kid-
man rol almıştı.
'EyesWkfcShut'her ne kadar gişe re-
korlankırsa, 'StarWars:ThePhantom
Manace' ile yanşsa da filmle ılgilı eleş-
tıriler mükemmelden. yatak odası ma-
cerasına dek uzamyor. Ancak eleştir-
menler yine de filmin izlenmesi gerek-
tiğinı vurguluyorlar. The Independent on
Sunday gazetesinde 'Seksten utanan
biradanunseks filmi' başhğıyla yayım-
lanan eleştınde, ilkel bir insan güdüsü
olan seksinfilmdeenerji, mizah ve umut
öğeleri olmadan tek başına ele alındığı
ve izleyicinin, karakterlerin iç dünyası-
na ait bir ipucu yakalayamadıklan be-
lirtiliyor: "Birbirlerinden sıkümışlar
mı? Cinsel açıdan biri diğerinden daha
mı fazla maceracı? Birbirlerine âşıklar
mı? Bunlan bilmiyoruz-."
Amerika'da sansüre uğradı
Kımı eleştirmenler, Kubrick'in ar-
dında kışkırtıcı bir yapıt bıraktığını söy-
lerken kimileri de filmi ya bir seks ma-
cerası ya da yatak odası macerası ola-
rak tanımlıyor. Sinema tarihçisi Todd
McCarthy ise eleştirmenlere filmi tek-
rar izlemelenni öneriyor ve "Hepimiz
biüyonız ki,Kubrick'infihnieriizledik-
çe zenginleşir" diyor.
Bazı eleştirmenlersefilmibu yazın en
ılgi çekici filmi olarak nitelendiriyor.
Film, hayatta yapacak hiçbir şeyi ol-
mayan, eşi (Nicole Kidman) ve kızıyla
Manhattan'da bir apartman dairesinde
yaşayan bir doktorun (Tom Cruise) ya-
şammı konu alıyor. Doktor, eşinin bir
başkasıyla cinsel ilişki hayalıni anlatma-
ı-
Amerika'da sansüre uğrayan ve bazı sahneleri teknoloji sa>esinde gizlenen film, Avrupa'da sansürsûz gösterilecek.
sıyla kendini farklı bir macera içinde bu-
luyor. Bu noktadan sonra da cinsel ta-
kıntılar, bir evlilığin anatomisi sunulu-
yor izleyicilere. Ancak film Amerika'da
sansüre uğradı ve filmin bazı sahnele-
ri teknoloji sayesinde gizlendi. 17 ya-
şından küçüklenn izlemesi yasak olan
film, Avrupa'da sansürsûz göstenlecek.
Bazı eleştirmenler günümüzün mo-
dern dünyasında geçen filmin, 18. yüz-
yıl Avrupası 'nı yansıtan 'Barry Lyndon'
ile benzer noktalan olduğunu belirti-
yor. Filmin yüzeysel ilişkileri başany-
la anlattığını da vurguluyorlar.
Kubrick'in karası Christiane Kubrick,
eşinin kendisine 1968 yılında bu kitabı
okumasını önerdiğini söylüyor. Kub-
rick, 1970 yılında kitabın haklannı sa-
tın almış. Chnstiane Kubrick, o dönem-
de belki de artık psikoloj ik konuşmalar-
dan bıktığı için bu kitapla ilgilenmedı-
ğmi, ancak kocasının gecelerboyu 'Dre-
am Story'den söz ettiğini belirtiyor.
Christiane Kubrick, eşinin amacının
yalnızca cinselliği değil, aynı zamanda
korkulan da yansıtmak olduğunu söy-
lüyor.
Filmde Harvey Keiterın yerine rol
alan Sydney Pollack. Vktor Ziegler ka-
rakteriyle Cruise'un keşfettiği şeytani-
likleri birleştinyor. Pollack,filmçekim-
len sırasındaduygusal karmaşıklıklar ya-
şadığını belirtiyor: "Karanhkta kalan
yönleri açığa çıktjğı için benliğini kay-
beden ve iyi yönlerine rağmen bu yolu
izfcyen bir adamın öyküsü."
Kubrick'in ahlak felsefesi
Filmde bir psıkoloğu canlandıran Cru-
ise ise izleyici fihnden ne alırsa, film
odur' diyor. Nicole Kidman'ın filme
ılişkin yorumu ise şöyle: "Yaşamın ne-
resinde olursanız olun. farklı şe\ ler de-
nersiniz. Bu bir ahlaköyküsü değfl. Film,
tdeyen herkes için farklı anlamlar içe-
rir."
Ünlü yönetmenin kızı Anya Kubrick
ise filmi şu sözlerle değerlendinyor:
u
Film, babamm inandığı görüşler, ilke-
ler ve ahlak felsefesini anlatıyor. Hepi-
mizin içinde hem iyi hem de şeytani bir
yan vardır. Eğer benim içimde şeytani
bir yan yok drvorsanız kendinizi yakın-
dan tanımıyorsunuz demektir." Christi-
ane Kubrick de filmin. ınsanlann iste-
dıklerini elde etmeyi ve bunu nasıl el-
de edeceklerini bilmedikleri görüşünü
yansıttığı söylüyor.
Daha gösterime girmeden hakkında
birçok eleştiri çıkan filmin çekimlen
Londra yakınlanndaki Pinewood Stüd-
yolan'nda 15 aydan fazla sürdü. Tom
Cruise ve ailesi filmin çekimleri bo-
yunca Ingiltere'de yaşamını sürdürdü.
Cruise ve Kidman çıfti Stanley Kub-
rick'le çalışmaktan onur du\ duklannı be-
lirtiyorlar . "Fümin çekimleri ne kadar
sürerse sürsün Kubrick'le çahşmaya ha-
ardık. Bu sürenin bizim için çoközel ola-
cağını dûşûndük. Bu işin zor otacağım
bOiyorduk; eğer bu teklifi kabul etme-
seydik çok pişman ohırduk."
Kubrick, Tom Cruise'un filmde rol al-
masma 1995 yılında karar vermiş. Da-
ha sonra da Nicole Kidman'a teklif gö-
türmüş. Kidman,filminmetnini okuma-
dan filmde oynamayı kabul ettiğini an-
latıyor: "Filmin konusuyla ilgilenme-
dim. Tekisteğün Stanlev 'İe çahşmaktL."
Kubrick, Cruise ve Kidman 1997 yılın-
da filmin çekimleri başladığında aynl-
maz bir üçlü haline geldi. Kidman, ça-
lışırken Kubrick'in en çok önem verdi-
ği şeyin zaman olduğunu belirtiyor ve
çekımler süresince ünlü yönetmenin de-
falarca senaryo üzerinde oynadığını an-
latıyor. Cruise ise Kubrick'in mükem-
melliyetçi tavnnın altını çiziyor.
'Ne istemediğini iyi biliyordu'
Daha çok film deneyimi olmayan se-
naryo yazarlanyla çalışmayı tercih eden
Kubrick, bu kez yazdığı senaryo ve öy-
külerle büyük başanlar kazanan Frede-
ric Raphaei ile çalışmayı tercih etmiş-
ti. Filmleri hakkında bilgi sahibi olan ya-
zarlan pek sevmeyen Kubrick' in bu ku-
ralını yıkan Raphaei, Kubrick hakkın-
da çok fazla konuşmak istemiyor. An-
cak hem Kubnck hem de Raphaei. Ame-
rikalı olmalarına rağmen Ingiltere'de
yaşamayı seçti ve her ikisi de Yahudiy-
di. Raphaei, Kubrick'in fılmlerinde Ya-
hudi temasım kullanmamasınm kendi-
sini şaşırttığını söylüyor. Raphaei, önü-
müzdeki günlerde Kubrick'i anlatan
'Speaking ofKubrick' adlı kitapla çıka-
cak okurlann karşısına Yaklaşık iki yıl
boyunca Kubrick'le birlikte çalışan Rap-
haei, bu çalışmayı zihinsel bir alıştırma-
ya benzetiyor. Kubrick'in hemen he-
men her konuda bilgi sahibi oluşu ve ay-
nntılara olan takıntısını anımsatmadân
da geçemiyor.
Kubrick'le birlıkte çalışmanın ve onu
gözlemlemenin çok iyi birdeneyim ol-
duğunu belirtiyor Raphaei: "Bu sûre
içinde gördüm ki Kubrick kendisryle
değil, insanlann filmleri hakkında ne
düşündüğüyle ilgileniyor; kendisinden
pek hoşlanmıyordu." Raphaei, 'Spe-
aking ofKubrick' adh kitapta EyesWi-
de Shut'm senaryo yazım aşamasını ve
Kubrick'le yaptıklan telefon konuşma-
lannı anlatıyor Kitapta Kubrick'in çok
titiz çalıştığını ve senaryo üzerinde sü-
rekli oynadığını belirten Raphaei "Ne
istediğini değil ama ne istenıediğini iyi
bfliyordu" diyor.
Raphaei, ilk yazılışından sonra Kub-
rick'in senaryoyu tamamen değiştirdi-
ğini ve bu değişiklikler üzerinde uzun
uzun konuştuklannı da anlatıyor. İlk
başlarda Kubrick'in bu tavnndan pek de
memnun olmayan Raphaei, daha son-
ralan kendini Kubrick'e yakın hissetti-
ğini belirtiyor.
Meryl Streep, günlükyaşamda yaptıklarıyla 'gerçek kahraman' olanlara saygı duyuyor
'IdeaUeriykyaşayanlam hammun'Kültür Servisi - Meryl Streep, son olarak rol al-
dığı 'Coutre-jour' adh filmin prömiyeri için Pa-
ns'teydi. Streep. Cari Franklin'in yönettiği film-
de başrolü VViiBam Hurt'le paylaşıyor. Fransız si-
nema dergısı Studıo Magazıne'ın, kendisiyle bel-
li bir sınıflamaya girmeyen, dereden tepeden yap-
tığı bir röportajı özetleyerek aktanyoruz:
- Sanat yaşamımza şan okuyarak başladınız.-
Evet, ilk kez New York'ta Estelle Liebling'le
şan çahşmaya başladım ve bazı operetlerde rol al-
dıktan sonra tiyatroya yöneldim. Ancak katıldığım
en iyi kurs, Yale Drama Okulu'nun oyuncu ya da
şarkıcı olmayanlara yönelik şan kursuydu. Bir
ders sırasında profesörlerimiz, şarkı söylemeyi
bilelim ya da bilmeyelim, bizi kendi şarkımızı
bulmaya teşvik ettiler. Bu, bir ninni ya da opera
parçası olabilirdi. Içimizin derinliklerinde gizle-
nen şarkıyı söylememizi istiyorlardı. Önemli olan,
şarkının içtenlik taşıması, tüm vücut ve nefesle,
anılara dayanarak, hassasiyetle söylenmesıydi.
Sanınm duygulan ortaya çıkarmanın en doğru ve
en iyi yolu da bu. Bize kazandınlan bu duyarhhk
sinemada ve diğer alanlarda bana çok yararlı ol-
du. tnsan sesine karşı çok duyarlıyım; örneğin
Neil Young, Maria Callas ve Jone MitcheU i çok
seviyorum.
'Her rol için bir şarkı buluyorum'
- Sürekli müzik dinler misiniz?
Dilediğım kadar dmleyemiyorum. Tüm işleri-
mi bırakıp, oturup müzik dinlemeye zamanım ol-
muyor. Genelde araba kullanırken dinliyorum.
Dtane Keaton 'Simples Secrets' filmini çevirirken
sürekli bir walkman'le dolaşıyoT ve hep aynı şar-
kıyı dınliyordu. Çekimden hemen önce kulaklık-
larını çıkanyor ve repliğine veriyordu kendini.
Bu, benim de uyguladığun bir yöntem. Her rol için
bir şarkı buluyorum. Bu şarkı. oynadığım karak-
terlerle aramda duygusal bir bağ kurmamı sağlı-
yor. Ömeğin 'Yasak Üişki'nın çekimleri sırasında
Maria Callas'tan başka bir şey dinlemiyordum.
- Tablo koleksijonu yapar nusımz?
Eşimle birlikte birtablo koleksiyonumuz var. An-
cak yeni tkblolar alırken benim fıkirlerimin pek
de etkili olduğu söylenemez. Uzman olan Don'dur.
Özellikle sanatçı dostlanmızın litografilerini sa-
tın alıyoruz.
- Soyut sanatı seviyor rmısunuz? •
Tüm stiller hoşuma gidiyor. JacksonPoDockgi-
bi soyut resim yapanlan seviyorum. Amerika'da
bunlara modernistler deniyor. İçinde arzu ve tut-
ku olan yapıtlan seviyorum. Buna karşıhk Andv
Warhol'dan pek hoşlanmıyorum. Onun ironisi ba-
Pıcasso
dünyanınbir -•-.-
parçası olmak
istiyordu. Bir
oyuncu olarak bu
arzuyu anlıyorum.
Ben de kendimi
sınırlamak değil,
mümkün
olabilecek her şeyi
düşlemek
istiyorum. îşte
kimi sanatçılarda
beğendiğim de bu
kendini aşma
isteği.
na uymuyor. Picasso'nun ortaya koyduğu hırs ve
isteği seviyorum; çünkü yeteneğini her yerde dı-
le getiriyor; gördüğü herhangi bir şey onun düş gü-
cünü harekete geçirebiliyor. Picasso dünyanın bir
parçası olmak istiyordu. Bir oyuncu olarak bu ar-
zuyu anlıyorum. Ben de kendimi sınırlamak de-
ğil, mümkün olabilecek her şeyi düşlemek istiyo-
rum. Işte kimi sanatçılarda beğendiğim de bu ken-
dini aşma isteği.
- Rol alacağuıız herhangi bir film için, örneğin
'Sophıe'nin Seçimı' gibi,senarvovaııyarlanmışoian
yazann yapıtiannı okur musunuz?
Liırgusal
kahramanlar beni
etkilemiyor.
Yıldızhk
kavramından
değil, insanlara
yaptıklan işler için
saygı
duyulmasından
yanayım.
Evet bunu çekimlerden önce yapanm. Örneğin
'Sophie'nin Seçimi'nde VVilliam Styron'ın tüm ki-
taplanyla birlikte, Yahudi soykınmına ait kitap-
lan da okumuştum. Genellikle deneme, biyogra-
fi ve şiir okuyorum.
- Sevdiglniz. okuma>ı veğlediğinizbirşairvar mı?
Elizabeth Bishopın şıirlennı çok çok seviyorum.
O, duygulannı değil, daha çok deneyimlerini, yap-
tığı gezileri ve inançlannı dile getiriyor şiirlerin-
de.
- Sinemaya gelecek olursak-. Beğendiğüıiz yö-
nermenler kimler?
Bunu söylemek olanaksız! Çok var. Örneğin, ya-
kın zamanda Truffaut'nun tüm filmlerini yeniden
izledim. Çevirdigi filmlerin sayısı beni şaşkına
çevirdi. Içlerinden en sevdiğim 'La Nuh Ameri-
caine' (Amerikan Gecesi). Sanınm tüm oyuncu-
lar da bu filme bayılıyorlar.
Christopher Guest'ın 'VVaiting for Guf&nann'
adlı filmini de çok seviyorum.
VVTÜıam Wyler'm fılmlerinden, Bette Davis'in
de rol aldığı 'Eve de Manldewicz' ve 'La Vipere'i
de beğeniyorum.
- Özellikle sevdiğiniz kadın oyuncuiar var mı?
Geçenlerde televizyonda Bette Davis'e saygı
niteliğınde birprogram hazırladım. O, güzel ve sek-
si olmaya çahşmayan ilk yıldızdı. 'Contre-jour'da
yeniden Wılliam Hurt'le çalışmaktan çok keyifal-
dım. O eşsiz bir oyuncu. 20 yıl önce V. Henry'yi
tiyatro sahnesinde birlikte oynamıştık.
Kasabada sahnelenen tiyatro oyunu
- Gerçek ya da kurgusal bir kahramanınız var
mı?
Kurgusal kahramanlar beni etkilemiyor. Buna
karşıhk gerçek yaşamda annemi, CNN'in kadın
muhabiri, gazeteci Christiane Amanpour'u saya-
bilirim. Romanya, Irak ve Bosna gibi birçok teh-
likeli yerde savaşlan ve siyasi krizleri cesurca iz-
ledi. Aynı zamanda arkadaşun ChristopberReeve'e
de çok derin bir hayranlık duyuyorum. Elbette
burada Superman'den değil, geçirdiği kazanın ar-
dından yaşadıklanyla büyük bir yüreklilikle çar-
pışan adamdan söz ediyorum. Ideallerine bağlı
bir yaşam sürenlere hayranım. 'Belbreand After'
fihnini çevirirken (Barbet Shroeder) hastanelerin
acil servislerindeki doktorlarla tanıştım. Çünkü ben
de bu filmde bir doktoru canlandınyordum. Size,
bu insanlann günlük hayatlannda yaptıklanyla
gerçek bırer kahraman olduklannı söyleyebilirim.
'Yıldız'lık kavramından değil, insanlara yaptıkla-
n işler için saygı duyulmasından yanayım.
- Halka mal olmuş bir insan olarak, halen özel
yaşamınızda kendmizk Ogtti etkinülderde buluna-
biliyor musunuz?
Elbette; örneğin kısa bir süre önce beni son de-
rece zenginleştiren bir deneyim yaşadım. Komşu-
lanm ve 19 yaşındaki oğlum Sam VVâterston ile
birlikte bir arkadaşın kaleme aldığı tiyatro oyunu-
nu Connecticuttaki üç küçük kasabada sahnele-
dik. Geliri de bölgesel bir hastaneye aktanldı.
Oyun, basından uzâkta 300 kişilik bir salonda üç
kez sergilendi. Sonuç olarak bu temsiller benim
için, milyonlarca insan tarafından Lzlenen fıhnler-
den daha çok anlam taşıyor.
KEDt GÖZÜ
VECDt SAYAR
Dikenstz Giil Bahçesi
Geçen hafta, toplumsal yaşamın örgütienmesinde
başfDİIen paylaşan dört aktörij ele almış, aktörlerin ken-
di aralannda oluşturacağı işbiıiıği ortamının, kültür
alanının düzenlenmesınde taşıdığı önemi vurgulama-
ya çalışmıştık. Bu hafta da aynı konu üzerinde dur-
mak istiyorum. Çünkü, kültür ve sanat ortamının ge-
lişip güçlenmesi bu dört aktöre bağlı. Yani, devlet, ye-
rel yönetimler, sivil toplum kuruluşlan ve özel sektö-
re...
Diyeceksiniz ki bireyin yaratıcı gücü olmazsa, ak-
törier kendi başına neyapabilir? Elbette, sanatsal ya-
ratıcılığın çıkış noktası da, hedefi de bireydir; bireyin
inisiyatifini hiçe sayan bir perspektifle hiçbir şey ya-
pamazsınız.
Istediğiniz kadar iyi niyetli olun, sanatçıyı, kültür
adamını önemsemeyen bir anlayışla bir yere gide-
mezsiniz. Yasafar, yönetmelikler, belediye mevzuat-
lan ya da parasal güç tek başına bir şey ifade etmez.
Çünkü, bütün bunlar, "insan" içindir ve insanlar tara-
fından kullanılır. Ne iyi yönetilmeyen paradan hayırge-
lir, ne de insanı odak noktasına almayan siyasal güç-
ten...
Ne yazık ki bugüne dek uygutanan politikalar, "in-
san" merkezli olmak yerine, "güç'merkezliolduço-
ğunlukla. Iktidar sahipleri, kültür ve sanat alanına,
güçlerinı perçinleme, imajlannı "pariatma" rolünü biç-
tiler. Bir STK, siyasal iktıdara ne kadar yakın duruyor-
sa o ölçüde ödüllendinldi. Siyasal otonteye boyun
egmeyen, "şakşakçılık" yerine eleştıriyi seçen bazı
STK'lere parasal destek vaat edilerek seslerinin kısıl-
maya çalışılması, toplumsal yaşamın cilvelerinden bi-
ri oldu. Bu tavra karşı çıkan STK yöneticileri "tu ka-
ka" ilan edilerek tabanlan ile aralannın açılmasına ça-
lışıldı.
Dışardan bakınca kolayca fark edilmeyen bu bas-
kılann sonucu, baa STrClerde, iktidar kavgâlannın, '/de-
a/"lerin yerini alması saşırtıcı değil. Toplumun örgüt-
lü gücü olan STK'lerin yönetimini üstlenenlerden bir
bölümü, kişisel ihtiraslannı, toplumsal görevlerinin
önüne koydular. Aktörler arası ışbirliğinde, kişisel he-
saplaşmalar belirteyici olmaya başladı.
Bir bakan, herhangi bir STK ile ilişki kurarken, top-
lumsal yararlılık ölçütü yerine, kişisel hesaplan "ika-
me" ediyorsa, bir STK'nin yöneticisi ile görüş aynlı-
ğına düştüğünde, o STK'yi cezalandınma yoluna gi-
dilebilıyorsa, STK'lerin özgürlüğu ve bağımsızlığı cid-
di tehdıt altına girmiş olmuyor mu?
Merkezı otontede boyle de yerel yönetimlerde fark-
lı mı uygulamalar? Üç aşağı beş yukan, orada da ay-
nı hastalıklar var. Kişisel çıkaıiarı ön plana almayan,
savunduğu ilkeleri, siyasal tutariılığı gözeten yerel yö-
neticilerin sayısı o kadar az ki...
Bütün bunlar, STK'terie, kamu kesimi arasındaki
işbiıiiğinin sağlıklı temellere oturmasını engelliyor. Is-
tenen "dikensiz gül bahçesi"ö\r. Türkiyetoplumu, bu
talebi çok iyi bılir. Her dönemde, iktidarda olan siya-
sal güç, kendine yakın olan STK'leri ödullendirmiş, di-
ğerlerini cezalandırma yoluna gitmiştır. Bunun en son
ömeğı, yenı Bütçe Kanunu ile baa vakıflara verilen mad-
di destek. "Hangi ölçûtlerie seçilmiştirbu vakıflar" di-
ye sorarsanız, büyük bir suskunlukla karşılaşacağt-
nız kesindir.
Devlet, yakın zamanda çıkardığı Vergi Yasası ile sa-
nat ve kültür alanına "destek" sağladığını iddia edi-
yor. Anımsayacaksınız, sanat örgütleri temsilcilerin-
den oluşan bir heyet, Meclis'te grubu bulunan siyasi
parti liderierini ziyaret ederek bir grup milletvekilinin
TBMM'ye sunduğu ve "sanata destek sağlayan özel
sektör kunıluşlannın, verecekleri desteğı vergilerin-
den düşebılmeleri"r\e olanak sağlayan bir teklife sa-
hip çıkılmasını istemiş ve bu talep, tüm partilerce uy-
gun bulunmuştu. Nitekim, Vergi Kanunu'nun bir mad-
desinde değişiklik yapılarak bu desteğin sağlandığı
ifade edilmiş, bizler de "kedi olalı beri, birkuş tutmuş
olmanın" mutlulugu ile yaşamıştk bir süre. Oysa, ger-'
çeğin yüzü görüldüğü gıbi değildi. Yapılan değişiklik,
bu desteklenn GelirVergisı'nden düşülmesıne olanak
sağlıyor, ama Kurumlar Vergisi'nden düşülemiyordu
(Büyük şirketlerin Kurumlar Vergisi'ne tabi olduğunu •
ne bilsin kediler!). Anlayacağınız, oyunagetirilmıştik...
Devlet, yerel yönetimler, STK'ler ve özel sektör ara-
sındaki işbölümüne büyük ölçüde çözüm getirecek
bir uygulamanın, bir kalem darbesi ile nasıl önlendi-
ğini görüyor musunuz?
Gene de -bu desteğin gerçekleşmemiş olmasına
karşın- rolünü hakkı ile oynayan tek aktör özel sek-
tör. Kültür alanına aktardığı para, nerede ise deviefn
ayırdığı miktara yaklaşıyor. Ve bu desteği -"kalite"dı-
şında- hiçbir koşul aramaksızın, yani sansür getir-
meksizin sağlıyor. Dikensiz gul bahçesi aramıyor...
Keşke, devleti yönetenler ve yerel yöneticiler de
özel kuruluşlann yönetıcileri kadar saygı duysalar in-
san öğesine, bilginin ve uzmanlığın değerine... Uzman-
laşmaya ve kurumlaşmaya saygı duymayan bir top-
lumun kültüründe "Ciguli" sendromlan sürprizdeğil-
dir.
YENİ BASLAYANLAR
The Out- Of - Towners / Taşralılar
SteveMartin,
GoUieHamı,
Mark
Mckmney ve
JohnCleesein
rol aldığı
filmin
yönetmeni
Sam
Weisman.
Amerika'nın
orta-batı kesiminde yaşayan orta yaşlı bir çiftin iş
nedeniyle NewYork'a yaptıklan yolculuğun bir anda
aksiliklerle karmaşaya dönüşmesinı anlatan film aşk
ve evlilik ka\Tamlanna kimi zaman eğlenceli, kimi
zaman da hüzünlü yaklaşıyor
Prlvate Parts / Cizll Noktalar
Betty Thomas'm yönettiği filmde Howard Stern,
Robin Quivers, Mary McCormack ve Fred Norris
rol alıyor. 'Gizli Noktalar', başroldeki Howard
Stern'in hayatını konu ediniyor. Filmin. kendisine
âşık insanlan anlattığını söyleyen Stem'in 1993
yılında yayımlanan otobiyografısıni ise Len Blum
ve Michael Kalesniko senaryolaştırmış. .'
BUGUN
• YAPI KREDt SANAT FESTtVALİ kapsamında
Belarus Cumhurheti Ulusal Akademik Boişoy Bale
Tiyatrosu'nun sahneleyeceği Carmina Burana ve
Carmen Süiti saat 21.15 'te Cemil Topuzlu Harbiye
Açıkhava Tiyatrosu'nda izlenebilir.