24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20 TEMMUZ 1999 SAU OLAYLAR VE GORUŞLER Sağlık Hizmeti îçin Öneri Prof. Dr. Nevzat EREN Halk Sağhğı Uzmanı • # lkemizde sağlık alanında U gözlenen ve yaşanan so- runlann temelinde yatan sorunlardan en önemlisi fınansman yetmezüğidır. Sağlık hizmetlennin fi- nansmanında dünyada iki sistem bulun- maktadır Bunlardan biri bu hizmetle- rin tam olarak devlet tarafından karşı- lanması. öbürü ıse bireylerin bu hızmet- lerin tamamını kendilerinin karşılama- sıdır. Ancak bu iki sistem de kuramsal olarak vardır. Ülkelerin tamammda uy- gulanan fınansman sistemlerinde bu iki sistemin bırisi baskın oimakta ve kar- ma yöntemler uygulanmaktadır. Ülke- mizde de uyulması gereken yöntem bu- dur. Bunun böyle olmasını zorunlu kı- lan, sağlık hizmetlerinin en üst düzey- de yeterli olmasının bir sınınnın olma- yışıdır. 1977 yılında Almaata'da kabul edilen "Bildirge"nın beşmci maddesin- de "hükümederin halkianna en az dü- zeyde yeterli olarak" vermekle yüküm- lü olduklan sağlık hizmetlen saptan- makta ve bu hizmetler şöyle sıralan- maktadır (Bildirgenin önerisine uyula- rak Tûrkiye'ye uyarlanmış biçimde): 1) Koruyucu hekimlik hizmetlen: A) Kişiye yönelik koruyucu hekimlik hiz- metleri: 1) Erkentanı hizmetlen, 2) Ba- ğışıklama hizmetlen, 3) Sağlık eğitimi hizmetlen, 4) Aile planlaması hizmet- len, 5) Beslenmenin düzeltilmesi hiz- metleri, 6) Seroproflaksi ve kemoprof- laksi (Serumlu ve antibiyotiklerle koru- ma) hizmetlen, B) Çevreye yönelik koruyucu hekim- lik hizmetlen: 1) Yeterli miktarda ve te- miz içme ve kullanma suyu sağlanma- sı, 2) Insan dışkı ve idrannın uzaklaştı- nlması, zararsızlaştınlması, 3) Çevre konınması ve çevre saglığı, 4) Bannak hijyeni, 5) Besin hijyeni, 6) tonizan ışın- lardan konınma vb. II. tlkyardım hizmetlen, III. Acil tedavi hizmetleri, IV. Evde ayakta bakım (poliklinik) hizmetleri, V Hasta sevki ve sonuçlannı izleme hizmetleri, VI. Adli hekimlik hizmetleri, VII. Yönetici hekimlik hizmetleri. Almaata Bildirgesi bu hizmetleri say- dıktan sonra iki önemli kural koymak- tadır. Birincisi, her ülke bu hizmetleri kendi örgütüne uygun olarak örgütleyip yerine getirecektir. Başka bir anlatışla bildirge özel bir örgütlenme önerme- mektedir. Ikincisi de yurttaşlar bu hiz- metleri aldıklan sırada herhangi bir öde- mede bulunmayacaklardır. Hizmetin be- deli, yurttaşlardan daha sonra şu ya da bu biçimde alınabilir. Ödemenin hiz- met alımı sırasında yapılmaması kura- lı, belki o anda yurttaşm ödeme olana- ğı olmayabilecegi, bu durumda hizmet alamayacağı, dolayısıyla "doğuştanka- zandığı sağhklı yaşama hakkını kuüana- mayağı'' biçimde açıklanmaktadır. Devlet (Tûrkiye Cumhuriyeti) yuka- nda sayılan hizmetleri, temel sağlık hiz- meti veren örgütler aracılığı ile "en az düzeyde yeterli" olarak yurttaşlanna sunmak durumundadır. Türkiye Cum- huriyeti bu gereği yerine getireceğine, bildirgeyi onaylayıp imzalayarak söz vermiştir. En az düzeyde yeterli anlatımının açıklanması gereklidir. tlk bakışta bu anlatımdan devletin basit-ilkel bir sağ- lık hizmeti vermekle yükümlü olduğu- nun söylendiği gibi bir izlenim edinil- mektedir. Anlatılmak istenen bu değil- dir. Anlatılmak istenen, yukanda sayı- lan hizmetlerin tümünün, çağdaş anla- yışa uygun olarak, zamanında ve etkin olarak yerine getirilmesidir. Bu açıdan irdelendiğinde, "temel sağhk hizmetle- rinin, sağlık hizmeflerinin çok önemli bir bölümünü oluşturduğu" ortaya çık- maktadır ve bu hizmetleri yapıp yerine getirmek bir devlet görevi olmaktadır. Aynca bu hizmetlerin tümü, tam ve ek- siksiz olarak yerine getirilecektir. Biri- sının (az da olsa) aksamsı, eksik kalma- sı *temdsağhk hizmetlerinin yetersizol- duğu" anlamına gelmektedir. Önemli bir başka nokta da temel sağlık hizmetle- rinin "en az yukanda sayılan hizmetle- ri kapsamasının zorunkı" olduğudur. Ülkemizde temel sağlık hizmetlerinin uygulanacağı yerler ise "sağhk ocakla- ridır.'' Türkiye Cumhuriyeti bu sayılan hizmetleri halkına parasız vermek zo- rundadır. Çünkü halkımızın eğitim ve toplumsal gehşmişlık dûzeyi, bu hiz- metleri para ile almaya yeterli değildir. Bu hizmetlerin bütçenin yüzde 3'ü ile karşılanamayacağı ise kesinkes ortada- dır. Dolayısıyla devlet, ulusal bütçeler- deki sağlığa aynlan payı arttırmak du- rumundadır. Önermekte olduğumuz mo- delde bu artış astronomik olmayacak. yûzde 3'ten yüzde 6-7'ye çıkarmak ye- terli olacaktır. Oysa sağlık reformu adı altında uygulanmak istenen modelde devletin katkısının genel bütçenin yüz- de 10'u dolayında olması kaçınılmaz- chr. Önerdiğimiz sağlık örgütlenme mo- deli "sağhk hizmetlerinin sosyaUeştirO- mesT modelıdır. Bu modelın Tüıkıye ıçın uygun model olduğu ve uygulanabilir- liği bir önceki yazımızda taroşılmıştı. Da- ha yüksek yüzdede bir başan için bazı önlemlerin ivedilikle ahnması da ge- rekli bulunmaktadır. Birincı önlem sağlık yönetici kadro- sunun, yöneticilik eğitimi görmüş kişi- lerden oluşmasının ivedilikle sağlan- masıdır. Bu kadroyu kurmak çok zor olmayacaktır. Bunun sağlanması kadar önemli bir başka önlem de sağlık yöne- timinin siyasal ve başka yan etkilerden konınması önlemidır. Sağlık örgütünde yan etkıler şaşılacak kadar çok ve olum- suz sonuçludur. Buna ivedilikle bir çö- züm bulunmalıdır. Yataklı tedavi kurumlan (hastaneler) özerkleştirilmelidir. Özerkleştirilme, özelleştirmeden farklı bir kavramdır. Özerkleştirmede bu kurumlar satılma- makta, yönetimi buralarda oluşturula- cak yönetsel kadrolara devredilmekte- dir. Bu işlem yapıhrken güdülen amaç u bu kunımlarda olabüdiğince ekonomi yapdmasrdır. Bu sağlanabilir. Bazı uy- gulamalar yapılmış ve görece başanlı so- nuçlar alınmıştır. Böylece tedavi edici hizmetlere aynlan paranm (sağlık büt- çesinin yüzde 80'i) azaltılması ve bu- nun koruyucu hızmetlere yönlendirilme- si olanağı sağlanabilecektir. Devlet bu iki önlemle yurttaşlanna "temel sağhk hizmetleriik birinci basamak sağhk hiz- metieri"nı, pek büyük bir bölümü pa- rasız olma koşulu ile sağlamış olacak- tır. Burada akılda tutulması gereken önemli nokta, her türlü örgütlenmenin başlarda aksayabileceği, örgütû "canh bir organizma olarak düşünüp" gereken önlemlenn ahnması gereğıdir. Temel sağlık hizmeti veren kuruluş- lardan (sağlık ocaklan) hastanelere sevk yapılmadan, hastanın tedavısinin, acil du- rumlar dışında. hastanelerde paralı ol- ması kuralı da, kesinlikle uygulanma- lıdır. Sağlıklı doğup sağhklı bir ortam- da yaşamak, insanlann doğuştan kazan- dıklan, devredilemez birhaknrve bu hak- kın gereklerini yerine getirmek bir dev- let görevidir. Bununla birlikte, hiçbir hakkın kuilanılması "kuralsızlığı vehak- km kötüye kullanılmasını" haklı çıka- ramaz. Yurttaşlar bu nedenle sevk ku- ralına uymak zorundadırlar. Bu işleyişte bireylerin hekimlerini seçme haklan göz ardı edilmekte midir? Behrtmek gerekır ki, bu hak dünyanın bırçok ülkesinde, sınırlı olarak geçerli- dir. Bu hakkın tam olarak kuilanılması uygulamada olanaksızdır. Varsayalım ki pek çok kişi, çok tanınmış olan Dr. A'yı seçtiler. Oyle ki Dr. A'nın bu ka- dar kişiye bakması uygulamada olanak- sızdır. Ne olacaktır? Oyle ise uygulana- bılir bir yol bulunması bir zorunluluk- tur. Ülkemizde sağlık personeli sayılan- nın yeterli, en aztndan önemli oranda ye- terli olduğu, birinci yazımızda açıklan- mışti. Burada alü çizilmesi gereken nok- ta. akılcı bir dağıhmın sağlanması ge- reğidir. Türkiye'de 400 kişiye bir he- kim düşen yerler, bölgeler bulunduğu gi- bi, 3000 kişiye bir hekim düşen yerler de bulunmaktadır. Bu orantısızlık ive- dilikle düzeltilmelidir. Yeni Sağhk Ba- kanı yüz bin personele gerek oldugunu söylemektedir. Kanımızca bu, ivedi ya- pılmış bir konuşmadır. Türkiye deneyi- minin ortaya koyduğu önemli bir ger- çek şudur. Personel sayısının artması, zorunlu olarak hizmetin nicelik ve niteliğinin artması sonucunu doğurmamaktadır. Başka önemli bir sorun da ülkemiz- de yeterli çoklukta niteliği yüksek sağ- lık hizmeti üretilememesidir. Sayılan neredeyse elliyi aşan tıp fakültelerinin kuruluşlannın temelinde bu gerçek yat- maktadır. Yurttaşlar niteliği yüksek sağ- lık hizmeti istemektedirler. Bunun sağ- lanması için de tıp fakültesi istemekte- dirler. Çünkü çevTelerine baktıklannda nitelikli sağlık hizmetinın çoğunlukla bu- ralarda üretildiğını görmektedirler. Bu durumda ortaya ivedi kurulmuş, yeter- liği çok kuşkulu ve tartışmalı tıp fakül- teleri çıkmaktadır. Bunu»düzeltmenin yolu ise hizmet içi eğitimini etkileştirip çogaltmaktan geçmektedir. Bu alanda üp fakültelerine önemli görevler düşmek- tedir. Yapılması gereken diğer önemli bir iş, baştaüp fakülteleri olmak üzere, tüm sağ- lık personelinin mezuniyet öncesi eği- timlerinı ülke gerek ve gerçeklerine gö- re yeniden düzenlemedir. Özellikle tıp eğitimi, beceri durumu yüksek, ülke ko- şullanna uygun eğitim almış hekim ye- tiştırememektedır. Bu durumdan en çok rahatsız olanlar ise bu eğitimi alarak doktorolan genç ınsanlardır. Tıp fakül- telerinin eğitim programlan yeniden dü- zenlenmeli, bu eğitimin amacı "iyiocak heldmi yetistirmek"' olmalıdır. EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Niye 0, En Büyük Kapı? Bab-ı Ali, herkesin bildiği gibi, 'Büyük Kapı' demektir. Gerçekten de Istanbul vilayetinin kapı- sı büyüktür. Bu 'büyüklüğün' bir anlamı var elbet! Devletin yücetiğinin kanıtıdır. Içeri giren ya da çı- kan, bu 'büyü/c'lüğün etkisini duysun, ona göre davransın, devlete bağlılığını, saygısını sürdür- sün!.. Ama ondan daha büyük kapısı olan bir bina var Neresi mi? Okurlanmdan çoğu, o kapıdan sık sık girip çıkmıştır. (Kı, ben de lise bitirme ve olgun- luk sınavlarını 1940'larda o büyük kapılı yap<da verdim.) Ne var ki buranın kapısı Bab-ı Ali'nin- kinden büyük!.. Neden mi? Orasını, yabancılar yaptrmış, kapsının da Ba- b-ı ÂJi'ninkinden çok daha büyük olmasını iste- mişler... Çünkü o bina, Duyun'u Umumiye'dir. Osmanlı devletınin Fransa, Ingiltere, Almanya, Avusturya, Rusya vb. devletlerden aldığı, bir tür- lü ödeyemediği paralan geri almak amacıyla ku- rulmuştur. Uluslararası birortakJık, Osmanlı'nın ver- gilerini alır, ekonomisini elinde tutar. Osmanlı Ma- liye Nazıriığı'nın elde ettiği gelirden çok daha faz- lası, Duyun'u Umumiye'nin elindedir. Burda her devletin temsilcileri vardır, Osmanlı'nın da... Hat- ta bir süre Dainler Nazın sıfatıyta Hüseyin Cahit Bey de bu görevde bulunmuştur. Osmanlının kaptsından Duyun'un kaptsı niye da- ha gösterişli, anlaşılmıyor mu? Biz sizden büyü- ğüz, biz sizi istediğimiz gibi yönetiriz demek!.. Bakın, Birinci Dünya Savaşı'nda bu devletler bir- biriyte ölümüne çarpıştıklan halde, Duyun'u Umu- miye 'deki temsilcileri güzel güzel çalışmalannı sürdürürler. Savaş bir yana, önemli olan o dev- letlerin ortak çıkarlannı korumaktır! Belli bir yaşa erişmış olan yurttaşlar bunu bilir- ler, ben anımsatmak istedim o kadar!.. 21aten ga- zetemiz 'Cumhuhyet'\e karşı karşıya olan eski Duyun'u Umumiye'nin şimdiki Istanbul üsesi'nin önünden yıllarca geçen bir insan olarak bu tatsız gerçeği anımsamamak zor... Cumhuriyet dev- rimlerine, en başta Atatürk'e duyduğum saygıy- la bu binaya, hele o büyük kapısına her bakışım- da bir aa duymuşumdur. Bızi yalnız istilacı düş- manlardan değil, kanımızı emen Duyun 'culardan kurtardığı, Osmanlı borçlannı son kuruşuna ka- dar ödeyip, o koca kapılı binayı bir Türk eğitim kurumuna çevirttiği için... Ebubekir Hazım Bey anılannda yazar: Ma- nastır valisiyken Ohri'li balıkçılar gelirter, derler ki "Efendim, gölden balıklan çıkanyoruz, ama ya- bancılar bizden bu iş için vergi atıyorlar. Kendi tuttuğumuz balıklan yerken ya da satarken niye biz yabancılara para ödeyelim? Göl bizim, ba- lıklar bizim, tutan da biziz o adamlar nenin ne- si?" Öyleydi, 700. yılını kutladığımız Osmanlı dev- letinde her şey yabancı bir örgütün elindeydi... Ta, 1923'e kadar... i • • • ' 1981 Anayasası'nı değiştirecek bir çoğunluk var Meclis'te. Hemen işe başladılar, önce 47. mad- dede bir değişiklik yapacaklar. "Kamu hizmeti niteliği taşıyan özel teşebbüsler kamu yarannın zorunlu kıldığı hallerde devletleştirilebilir." Şim- di oybirliğiyle bu maddeye 'özelleştırilebilir' söz- cüğünü ekleyecekler... Devlet 'teşebbüsleri' ola- geldiğı gibi ona buna, özellikle 'tahkım'e daya- nan yabancılara kolaylıkla 'peşkeş' çekilebilsin di- ye... Okurlanm bilirler, 1981 Anayasası'na karşı çı- kan, bu yüzden üç ay hapis cezası alan bir yazar olduğumu... Bu anayasanın baştanbaşa değişti- rilmesini savunuyordum. Ama şimdi 'aman sakın ha!' diyorum. Çünkü eskisini aratır bir anayasa çı- kacak ortaya... Hem de kendılerine 'milliyetçi' di- yerek yıllardır kabadayılık taslayanlann eliyle... Niye yabancılar en büyük kapılı bir bina yap- mışlar? Bunun anlamını yeni yeni duyuyoruz. Ama duymayan, görmeyen 'milliyetçi' körier, sağırlar öylesine çok ki!.. Onurlu Bir Yaşam Av. Cengiz BALUKAYA • ûseyin Onur'u bir yıl önce yi- tirdik. O, 27 Mayıs devriminin simgelerinden birisiydi. Kilisli küçük esnaf bir ailenin çocu- ğuydu. tstanbul Üniversitesi Hu- . kuk Fakültesi'nde okurken De- mokrat Parti (DP) iktidardadır. Halk, Vatan Cep- hesi'ne geçenler-geçmeyenler diye ikiye aynlı- yordu. Devletin radyosu kendi kişisel mallany- mış gibi DP'nin emrinde kullanıhyordu. Başta CHP olmak üzere, muhalefet partileri- nin yasal çalışmalan engelleniyordu. Parti li- derleri saldınlara uğruyordu. CHP Genel Baş- kanı Sayın Inönügittiğı illere sokulmuyordu. Ha- berlere sansürkonuluyor, sansürkonulduğu an- laşılmasın diye sansüre de sansür konuluyordu. Gazete sahiplerine, köşe yazarlanna çirkin saldınlar yapılıyordu. Gazete sayfalan bembe- yaz olarak çıkıyordu. Meclis'te kurulan Tahkikat Komisyonu, yar- gınm işlevini üslenmişti. Kararlan hiçbir hu- kuksal denetime tabi değildi. Bu gidiş, ûlkeyi dik- tatörlüğe götüren gidişti. Bu sistemde hukuk fa- kültesinde okumanın bir anlamı olmadığını or- taya koyuyordu. 28 Nisan 1960'ta anayasa dersindeydik. Rah- metli Nuri Yazıa ve arkadaşlan içeri gırdı. Ül- kenin yukanda sayılan somut koşullannı sırala- dı. Bu koşullarda hukuk öğrenimi yapmanın an- lamsızlığinı ortaya koyarak bizleri orta bahçe- ye davet etti. Rahmetlı Rektör Sıddık Sami Onar'ın yaralı oldugunu, yerlerde sürüklenerek emniyet müdürlüğüne götürüldüğünü öğrendik. Rektör gelinceye kadar dağılmayacağımızı söy- ledik. Çeşitli konuşmalaryapıldı. Bunun üzeri- ne yetkililer rektörü getirdiler. Rektör dağılma- mızı rica etti. Yan yoldan Vezneciler-Laleli'ye, oradan Be- yazıt Meydanı'na geldik. Yol polis barikatı ile kapatılmıştı. Atlı polisler bıze saldınyor, Patro- na Halil Hamamı'nm yanından bir kısım polis- ler üzerimize ateş ediyordu. Arkadaşlanmızdan Turan Emeksiz şehit oldu. Hüseyin Onur bacagından yaralandı, hastaneye kaldınldj ve sonra bacagı kesildi. Hüseyin Irmak, Kenan Özten ve ben de kurşunla yaralandık. Bizler bu kurşun yaralannı, birer özgürlük çi- çeği olarak bedenimizde taşıdık. Onlara bir göl- ge dahi düşürmedik. Üniversite gençlığinin bu onurlu mücadelesınde, bu kurşunlann, bize isa- bet ettiği gibi başka arkadaşlanmıza da isabet edebileceğinin bilinci içinde idik. Avııkatlar tazminat davası açmak isthor: Ya- ralanmamızdan dolayı, avukatlar Menderes ve hükümet alayhine tazminat davası acmak için de- falarca bizlere başvurdular. Milyonlardan söz ediyorlardı. Bizler ise demokrasi, hukukun üs- tünlüğü, basın özgürlüğü ve halkımızın mutlu- luğu için girdiğimiz bu mücadeleden çıkar sağ- layamayacağımızı ıfade ederek reddettik. Hüseyin Onur, Kurucu Meclis'te: Temel har- cına kanımızı kattığımız 1961 Anayasası'nın yapılmasında Hüseyin Onur gençliği ve yaralı- lan temsilen, Kunıcu Meclis Yasası gereği, Ku- rucuMeclıs'e davet edildi. Daha sonra "bu ana- yasa bize geniştir" diyerek değıştırenler, bugün de onu yeniden elde etmek için çırpınmaktadır- lar. 12 Mart 1972'de, 27 Mayıs'ın ıntikamı dos- yası olarak nitelendirdiğim Madanoğhı ve arka- daşlan davasından 6.5 ay beraber Mamak ve Davutpaşa kışlalannda beraber yatük. Beraber- liklerimizde zaman zaman kesilen bacağınm ayak parmaklannın ağndığını söylerdi. Hüseyin Onur, şimdi kesilen bacağına kavuştun, ağnla- nn bitti. Yerinde rahat uyu. Bizler seni hep rah- metle anacağız. PENCERE EgementePin Buypuğunda, Uygarlığm Kuyruğunda... Insanlık iletişim devrimini yaşıyor, bilgi alışverişi başdöndürücü bir ivme kazandı; bu ortamda 'Küre- se/teşme'olgusuyla birlikte dayatlan "YeniDünyaDü- zen/'nin (YDD) içeriği, çok kısa sayılabilecek bir sü- rede, sayısal verileriyle ele avuca geitverdi. YDD (küreselleşme) bir olgu. Emperyalizm de bir olguydu.. Somürgecilik de.. • Sömürge imparatorluklan 16'na yüzyılda kurul- maya başladı; Rönesans-Reform-Aydınlanma sü- reçlerinde Avrupa'nın dışa dönük yüzünü oluşturdu. Tarihte uygariıklar, sömürünün yoğunlaşbğı zaman ve uzamlarda ortayaçtkmışlardr, 'sömürüsüz uygar- lık' düşüncesi yeni sayılır, henüz birtasanm düzeyin- dedir; bu alanda en kapsamlı düşünce üretimi, 19'un- cu yüzyılda, Marks'tan kaynaklanıyor. Sanayı kaprtalızmi Avrupa'da geJiştikçe sömürge- ciliğin emperyalizme dönuşmesı süreci yasandı; Av- rupalı içe dönük yüzünde liberaldı; ama, 'emperya- lizminbabası', 'demokrasininbeşiği', diyebilinen In- giltere'dir. Marksçtlara göre 'emperyalizm kapitalizmin tekel- ci aşamas/dır"; beş ternel özelliği vardır 1) Üretimin ve ekonomik yaşamda belineyici rol oynayan tekelleri yaratacak ölçüde yüksek bir ge- lişme düzeyine erişen sermayenin yoğunlaşması. 2) Banka sermayesi ile sanayi sermayesinin kay- naşması ve bu 'mali sermaye' temelinde bir oligar- şinin oluşması. 3) Mal ihracatının tersine, sermaye ihracatının özel bir önem kazanması. 4) Dünyayı payiaşan uluslararası tekeld kapitalistbiriikierin okiş- ması. 5) Dünya topraklannın en büyükkapitalist dev- letler arasında bölüşülmesinin tamamlanması." Görükjügü gibi bugün geçerii olan düzenin öngö- rüsü daha önceden yapılmış!.. 'Süper Güç' cograf- yasında yerieşmiş ellı büyük şirket, bugün teknolc- jiyi de kullanarak dünya egemenliğinde küçük dev- letteri solluyoriar; gezegenimiz büyük bir borsa, tek bir pazari.. Sermaye trafiğinin yoğunlaşması, ülke- leri ürkütüyor!.. Yeryüzünde yoğunlaşan sömürü kor- kutucu boyutlara ulaşıverdi. • Türkiye'deki aydınlarda Bat hayranltğı göreneksel ve doğaldın kapitalist sömürünün beşiği Avrupa, ay- nı zamanda demokrasinin de beşiğkjir. Birisini görmek, ötekini görmezlikten gelmek için gerekçe oluşturabilir mi?.. Sömürge imparatorluktannın dagılmastyla emper- yalizmin içeriği değişmedi; 'Yeni Dünya Düzeni' bu sürecin doruğa ulaşması anlamına gelmesin?.. Soru ve sorun bu!.. Bat, insan haklan ve demokrasiyi 'Yeni Dünya Oüzen/'ne dönüştürmek isfyorsa, azgelişmiş coğ- rafyaya yayılan toplumlan sömüımekten vazgeçme- lidir. Çünkü ekonomide iliğini kuruttuktan sonra 'in- san haklan' adına yoksul topluma yüklenmek, iki yüzlülükten başka bir şey değil!.. Demokrasi, sana- yiden yoksun fakir toplumlarda tutunabilecek dal bulamıyor. . . . > L . t • Teknotoji devrimiyte birlikte kapitalizmin sömüru- cü içeriği değişti mi?.. Birteşrniş Milletier'in istattstikleri ortada!.. Bilimsel veriler açık seçik!.. Sömürü yavaşlayacağına hızlan- mış!.. Yoksullar dibe vurmuşlar. Ancak enerji türterinin değişmesiyle ya da yeni bir enerji kaynağının keşfedilmesiyle getecekte, kapita- lizm içerik değiştirebilir; ama o zaman da kaprtalizm kaprtalizm olmaktan çıkar. Anadolu'da, yerieşik toplum, hangi gezegende, hangi insanlıkta, hangi uluslararası düzendeyaşadı- ğını oğrenerek bilinçlenmek zorundadır. Yoksa uygarlığm kuyruğunda ve egemenlerin buy- ruğunda yaşamaktan kurtulamayız. J* bulaşık makinesiniÇamaş hediy yoruz! Işte, Arçelik'ten Temmuz fırsatı! Şimdi, bir Arçelik Yetkili Sattcıst'na gelin. Dilediğiniz model çamaşır ya da bulaşık makinenizi alın. isterseniz Arçelik S-6550 Elektrikli Süpürge, isterseniz Motorola m 3688 kapaklı veya m 3788 kapaksız model cep telefonu sizin. Hem de hiçbir ücret ödemeden! Östelik, C 3 Z 2 H 3 hat ve kartıyla birlikte, Unitel'in katkılarıyla... Şimdiden gûle güle kullanın! Temmuz'da Motorola cep telefonu ya da elektrikli süpürge hediye... m 3 W v* m 37M c*p tttctanUn tyı» MknHı te^Mklcn Mhip üriMwdir. H«Jly» cdllK«k op tclefonu modcli, y«tWİ utKilanmodakı stok Ifnkmlarau g6re taspK *dH<ukti<. H a y a t a
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle