Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 23 HAZİRAN 1999 ÇARŞAMBA
DIZIYAZI
kafîrlere ölüm...'
Konuşuyoruz Örenlilerle... Notlanmızı olduğu gi-
bi aktarmakta yarar var sanınz...
- Bizim gördüğümüz kadanyla iki yüz kişi vardı
kampta. Sizce ne kadar?
- Asağı yukan aynı.
- Sizinle ilişkileri oluyor mu kampa gelenlerin?
- Cuma günleri izinli oluyorlar. Gruplar halinde
kahvelere geliyorlar. Çay içiyorlar birlikte. Hesabı.
yaşlı bir kişı var, o ödüyor...
- Konuşuyorlar mı sizlerle?
- Hiç konuşmuyorlar?
- Kampa gelen çocuklann görünümü nasıl sizce?
- Çoğunluğu yoksul köylü çocuklan. Duyduğumu-
za göre kimileri Kuran kursu, kimileri ilkokul ve or-
taokul öğrencileri. Aralannda lise öğrencilen de var.
- tmam hatipli yok mu?
-Elbet var.
Oren halkınm ifadelerine göre kampa sıkma başlı
kadınlar da geliyor Kamplann yönetimini ise tanın-
mış Nurculardan Fethullah Gükn yürûtüyor. Kadın-
lar geceieri kalmıyorlar kampta.
Soruyoruz Örenlilere:
"Kampa giren oMu mu içinizde hiç?"
Kampa gıren yok şimdiye dek Ören halkı içinden.
SaltAP'lı Belediye Başkanıtbrahim Akçora girerrniş.
Akçora. kampı finanse eden kışıler arasmda.
Turgutlu'dan Haa Osman Aykutlar ve AIi Rıza Ün-
lü. Aykutlar kıremıt ve tuğla fabrikası sahibi. Turgut-
lu'da toprak işçılerinın direnişe geçtikleri fabrikalar-
dan birisi Aykutlar'ın. Grevci işçilenn üzerine "Go-
monisder, kâfirler" diye saldıran kişi. Ali Rıza Ünlü
iseçıftçı.
Neler oluyor kampta?
Küçük öğrencilere medrese eğitimi yaptıranlar, An-
kara'dan, Konya'dan ve Istanbul'dan özel yetiştinciler
getırmişler.
Ören kampından dönerken çocuklar görmüştük de-
rede yüzen. Kılavuzumuz derede yüzenlerin köyün
çocuklan olduğunu söyledi ve ekledi ardından.
"Görüvorsunuz kampa köyün çocuklannı bile sok-
muyorlarJ"
"Sen denemedin mi girmek içuı?"
"Denedim denemesine. Geçen gün gekfim, içeriye
girmek istedirru sokmadılar. Bizim üniversitede oku-
yan arkadaşlar kampa girmek için bir kasa domates
götürmüşler_"
"Girebilmişler mi?"
"Nerede_ Sokmamışlar içenye?."
"Kamptan ses geliyor mu hiç?"
"Sürekii olarak ilahi sesteri getiyor. Kuran okuyor-
lar hep. Elbet ibadet yapdır. Ama bizde dere kenarla-
nna kamp kurularak değil. Bunlar Nur eğitimi yapj-
yorlar. Elfcrindeki kitaplar hep Said-i Nursi'nin Idtap-
lan. Dikkat ettim, hepsi kaplı kitaplann, kâğrtlarla-."
"Gördüğüm çocuğun kitabt da kaptavdı_"
"Yasak değü mi bö) ie kamplar?"
"Kamp kurulabGr. Ancak böyie dere kenarlannda
gözden ırak >erierde ilk kezgörüyonız. Nur eğitimi ya-
pıldığına göre yasak olması gerekir."
Aracın gıdebilecegi kadar güzel bir yol...
Yiğitler'den yukanlara tırmanıyoruz.
Kılavuzumuzun aracı önde, biz arkada ilerliyoruz.
Sağımız ve solumuz çam ormanlanyla kaplı. Kemal-
paşa'nın mesire yerlerinden birisi Yiğitler köyü.
Bir virajı döndükten sonra bir araç yol ortasında du-
ruyordu. Başında üç kişi vardı. Plakası 45 DP 475
olan pikap Turgutlu'dan "Uyar" fırmasına aitti.
Yaklaştık aracın başındakılere. Araç su kaynatmış-
tı. Aracın kampa gittiğini hemen anladık. Içlerinden
genç olanı sordu:
"Kardeşler nereye böyte?"
Kılavuzumuz hemen yanıtladı:
"Kardeşler madenci. Bu arada anahk yapacaklar.
yer anyoruz. Siz kampa gjdiyorsunuz sanınm?"
"Kampa >iyecek götürüyoruz_"
"Ne var kasalarda?"
"Zeytin_"
Biz, zaman kazanıp kamptaki çocuklann yardıma
gelmesini beklemek için motor üzerine konuşuyoruz.
Sonra birlikte zeytin dolu kasalan indiriyoruz. Bu dı-
zinin hazırlanmasına katkısı olan Tayyar Eraslanla
birlikte bir kasayı yükleniyoruz.
Kasalann bir kısmını indirdikten sonra, on üç yaş-
lannda zayıf kara-kuru bir çocuk yaklaşıyor yanımı-
za..
Çocuğa soruyorunı, "Kamptan mı gektin?" diye.
Çocuk başını sallıyor, "evet" yanıtını veriyor. Aracı
birlikte ıtiyoruz. Araç çalışıyor ve uzaklaşıyoruz. Şim-
ren halkınm ifadelerine göre kampa sıkma
başlı kadınlar da geliyor. Kamplann
yönetimini ise tamnmış Nurculardan
Fethullah Gülen yürûtüyor. Kadınlar
geceleri kalmıyorlar kampta. Soruyoruz
Örenlilere: "Kampa giren oldu mu
içinizde hiç? " Kampa giren yok şimdiye
dek Ören halkı içinden. SaltAP li
Belediye Başkanı tbrahim Akçora
girermiş. Akçora, kampı finanse eden
kişiler arasmda.
enç, Yüksek tslam Enstitüsü 'nde
okuduğunu söylüyor. Kamp hakkında bilgi
veriyor. Kampın üç aylık olduğunu, on
beşer gün süreceğini söylüyor.
Bizim bildiğimiz kadanyla kamplar
dinlenmek için yaz tatillerinde deniz
kıyılarına kurulur...
Eğitim yapılacaksa gizli değil, herkese
açık bir şekilde yapılır. Atatürk devrimleri
öğretilir çocuklara. Doğadan söz edilir,
spor yaptınlır.
İMAM-HATIP «'YUK5EKBK0L
TALEBELERİNİ
HIMAYE.miSTİRMEKRKÖİ
Yıl 1972. Nur öğrencisi Nur Cemal Tancel.
di çocukla birlikteyiz. Foto muhabiri arkadaşımız gö-
rünmeden teleyle çalılann arasındanresimlemeyeça-
lışıyor bizi...
"Adınnesenin?"
Kara gözleri oynuyor. Hiç yabancılık çekmiyor. Bi-
zi kamp yöneticilerinden sanmış olacak ki yanıtladı
hemen:
"AliAcar * " İ
"Nereosm?"
"Antaiya'mn Serik uçesÜHfen." """•:,:,'.
-Okulagjttinmihiç?"
"Gittim... Beşi bitirdim."
"Başkaokula?"
"Kuran okudum_"
"Burada dinleniyorsunuz degü mi?"
Birlikte yürüyoruz küçûk Ali Acar"la. Zeytin dolu
kasalann bir kısmı yolun ortasında. Araç tekrar gelip
yükleyecek.
Ali'nın elinde bir kitap var. NurculukJa ilgili. Said-
i Nursi'nin bir kitabı. Kendi savunmasıyla ilgili bir ki-
tap bu...
"Neter yapryorsunuz kampta?"
"Nur kitaplan oku)oruz_. llim öğrenivoruz_"
'->• «Aferin sana_" ' : ı : . - \ _ \ -,L«
-tnmögrenip-" " ^ - ^ ' . » n - . * «,v
Sustu. Kara gözleriyle bakındı sağa sola.
"Sonra" dedim. "İlLmöğrendiktensonra n'apacak-
sııiiz?" Beyaz gömleğinin yakası kirliydi.
"KâfirieriöWüreceğiz_"
"Kimbukâfirter?''
"Namaz kümayankr.açıksacık ghinenkr.Onlar kâ-
fir hep. Hepsi kâfir. Camileri kapatacaklar. Müslü-
manlan öMürecekler. Ama biz ifim öğrenince soraca-
ğızhepsine_"
"Demek kampta bunlan öğreniyorsumız?"
Tam bu sırada bir başka çocuk göründü. On beş yaş-
lannda, aydınlık yüzlü bir çocuktu bu...
"SelaniünaleykümJ'
Karşılık verdik:
"Aleykümseiam."
Gözüyle kım bunlar gibi işaret ettı. Bizim yabancı
olmadığımızı belirleyen bir hareket yaptı Ali. Bunun
Çınarcık (Yalova) Ortaokulu'nda
okuyor çocuk. Bu yıl ortaokulun 2.
sınıfına geçmiş. Çahşkan ve zeki.
Ailenin ekonomik dununu iyi değil.
Orta halli bir aile. Babası yok. An-
nesi ve anneannesiyle birlikte yaşı-
yor.
Okulun din dersi ögretmeni, çahş-
kan ve zeki erkek çocuklan toplu-
yor. Onlara Kuran kursu veriyor. As-
lında bu bir maske. Başka şeyler olu-
yor. Çocuk gizlice gidiyor din dersi
öğretmeninin kursuna.
tki üç gün geçiyor. Anne ve anne-
anne çocuktan kiışkulanryor. Anne
çocuguna soruyor: "Sen bu yü hiç
denize girmedin. Bugün denize gide-
lim. Mayonu çıkardım™"
Ortaokul ikinci sınıfa giden oğlu,
annesini tersliyor
"Sen öoce yûzündeki ve dndalda-
nndakibo>a>isil_"
Anne şaşınyor
"Ne oldu sana böyte, aıüat baka-
VHILJ' Oğul, annesinin üzerine atlı-
yor, yüzürtü tırmahyor:
"Cehennemde cayır ca>ir yana-
caksm, Sil o yüzündeki ve dudağuv
daki bovayu,"
Anne dununu annesine anlatıyor.
lstanbul'daki bir yakın akrabasına
haber gönderiliyor. Çocukda iki gün
sonra Istanbul'a yakın akrabasımn
yanına getiriliyor.
Aımç daha sonra bize başvurdu ve
olayı şöyle anlattı:
"Evde bir naylon torba boktum.
tçindenıızunpaçahbirdoncıktı.Şa-
şımuştBn. Ogluma sordum. önce ce-
vapvenrtedL Sonra "Ben bununla ka-
dtnlann olmadığı yerde denize giri-
yorum' d«fi."
Önceki gün bir genç okurumuz
gazeteye geldi. Yeğeninin bir tarikat
taraftndan bir dershane aracılığıyla
Yalova'da kampa gittiğini söyledi.
Yeğeni; lisede okuyan, babası olma-
yan, yoksul bir ailenin çahşkan kız
çocuğuydu.
Şöyle dedi:
"Birayiçimfcdeğişti.Çokçağdaş
Şöyle dedi:
"Oghımun tarikanaria ffişidsi ol-
duğunu saptadım. Bana nasıl yar-
dımcı otabürsiniz?"
Ne yapabilirdim?
Şunu:
"Anlabn yazayım. Efimden başka
birşeygelmez_r
'
Çahşkan, ama yoksul ailelerin or-
taokul, lise ve üniversitede okuyan
çocuklanna çengel atan şeriatçılar
baş koyduklan yolda adım adım iler-
lerken sadece oturup izleyecek mi-
yiz?
Galibaöyleyapıyoruz. Siyasal ik-
Yasamın içinden...
bir ktnk 'Malum dershane'ye ghtL
Ondan sonra siyah çarşaf giymeye
başjadL Şimdi Yalova yakmlânııda
kampta."
Sordum:
"Şimdi ne yapmayı duşünövorsn-
IM2?"
Şaşkındı ve ne yapacağını bilmi-
yordu...
Şöyle yantt verdi:
"Ben de size geJdim. Siz bu koou-
da çok yazıp çizhvrsunuz. Belki bir
yarduruntz oiur diye düşündüm_r>
Bir gün Avcılar'da oturan bir baba
geldi. Oğlu yatılı öğretmen okulun-
da (Arifiye) okuyordu.
tidann şemsiyesi altmda palazlanan
şeriatçılara ödün üstüne ödün veriyo-
ruz.
Bir fotoğrafa bakıyorum. Fethul-
lah Hoca'nm yanında iki "önemb ki-
şi' oturuyor. Sağında Kasun Gükk,
solunda Çevre Bakanı Rrza Akçafc.
Bir vakfın toplantısında çekilmiş bu
fotoğraf. Kasım Gülek ve Rıza Ak-
çalı vakfın konuğu. Konuklar arasın-
da ünlü ünsüz pek çok kişi bulunu-
yor. Eski Içişleri Bakanı Abdfi&a-
dir Aksa da konuklar arasında yeri-
ni almış.
Sonra?
Fethullah Hoca demokrasi üzeri-
ne bir konuşma yapmış. Herkesin
çok hoşuna gitmiş.
Fethullah Hoca bir din adamı de-
ğil midir?
Evet!
Polis kolejlerinde, askeri liseler-
deki yasadışı örgütlenmelerde bir din
adamının adı niye geçer?
Acaba bu soruyu eski tçişleri Ba-
kanı Abdülkadir Aksu'ya sorsak ya-
nıt verebilir mi?
Bir başka soru:
"Kasım Gükk ve Rıza Akçah'naı
Fethullah Hoca'nm vamnda işi ne-
dir?"
Sanınz bu soruyu DYP Manisa
millervekilleri Sfimer Oral ile Ümtt
Canuyar'a sormak gerekir. Şu Ame-
rika'daki ünlü tarikatın Türkiye bağ-
lantısına bakalım; Rıza Akçairmn
Fethullah Hoca ile ilişkilerinin olup
olmadığını araşüralım.
Zeytinburnu'nda Kuran kursu öğ-
rencilerinin kalacağı 'Ömer Avni Yd
Yurdu'nunaçılışına5bakan. 14mil-
letvekili, 1 vali ve 2 belediye başka-
nının katıldığını biliyor musunuz?
Biz de gazete haberlerinden öğ-
rendik...
Acaba Uluslararası lstanbul Festi-
vali'nin açihşmda kac bakan, kaç
rrrilletvekili, kaç vali. kaç belediye
başkanı vardı?
Onu da Uluslararası tstanbuî Fes-
tivali'ni yönetenlere sorahm, yanıt
verirlerse öğrenmiş oîuruz.
ağda solda takkeli çocuklar vardı. Çoğu
bizim geldiğimizi görünce takkelerini
çıkarmışlardı. Şimdi beş kişiydik. Neden
sonra resim çekmek için izin çıkmıştı.
Ancak yüzünde bıçak yarası izi bulunan
sinirli delikanlı karşı çıkıyordu fotoğraf
çektirmeye. Gerekçesi ise şöyleydi:
"Siz insanları putlaştırmak
istiyorsunuz..."Evet aynen bunlan
söylüyordu. Diğerleri çekiniyorlardı
kendisinden.
üzerine büyük olanı yanımıza yaklaştı ve sağ elimizi
iki eliyle avuçladı.
Tam bu sırada pikap tekrar geriye dönüyordu. Biz
kampa yaklaşmıştk. Uç yüz metre kadar aşagıda de-
re kıyısında çam ağaçlanyla örtülü bir vadideydi.
Yolun kenannda "Dikkatizinsizgirimıez" yazüı ta-
bela vardı.
San renkli bir çadır. Yüze yakın, yaşlan on iki ve
on altı arasında değişen çocuklar. Aralannda sakallı
ve delikanlı çağında olanlarla orta yaşhlar ve yaşlılar
da görülüyor. Çam agaçlannı kendimize siperettik. Üç
yüzlük bir teleyle fotoğraflamaya çalışıyomz. Bulun-
duğumuz yerin bütünüyle ormanlık ve çam ağaçlany-
la kaplı. aşağısvrun ise çuıar ağaçlanyla örtülü oluşu,
iyi fotoğraf çekme olanağı vermiyor.
Yerlere oturmuşlar konuşuyorlar aralannda. Ya da
biri konuşuyor da diğerleri diîüiyor...
Tümünün beyaz takkeli oluşu dikkatimizi çekiyor
Ören'de olduğu gibi. Burası dinlenme kampı değil.
Gözden ırakta, Türkiye'nin çeşitli yerlerinden gelen
küçük çocuklann eğitildiği bir kamp.
Oren'de iki yüz, burada yüz ve Ahmetli'de yüz ço-
cuk var. Bir kişinin günlük giderinin yirmi lira oldu-
ğunu düşünürsek, üç kampın günlük giderinin sekiz
bin lira olduğu gerçeği çıkar ortaya. Bir ayda ise üç
kampın gideri 240 bin liradır. Üç ayda ise 720 bin li-
ra gideT olacaktır. Bu giderleri kimlerin karşıladığı bi-
liniyor kuşkusuz. Yetkililer gereklı soruşturmayı ya-
pacak mı? Bunlan açıklayacak mı? Sanmıyoruz. A-
ma yıne de bekliyoruz.
Şimdi sabah oluyor... Çadırlarda kıpırO başladı. Dı-
şanya çıkanlar ellerinde ibnklerle çalılıklann arasın-
da kayboluyorlar.
Sabah kahvalüsı yıne ağaçlann arasında. Şu anda
hiç kimse görünmüyor. Saatler ilerliyor... Az ileride
bir gölet var. Orada yüzmeye gidenleT olacak mı diye
beklemeye başlıyoruz...
In cin yok bu dağlarda... Hani adamı kesseler kim-
se duymayacak.
Kırk yaşlarında bir adanı. yanında üç çocukla çınar
ağaçlannın arasından sıynldı.
Tümünün ayağında çizgili pijamalar var. Suya gi-
riyorlar hemen. Yaşlı adam çocuklann üzerine su atı-
yor. Oynuyorlar suyun içinde adam ve çocuklar...
TekrarYiğitler"e dönmek üzere yola çıkıyoruz. Tam
yol kavşağına geldiğimizde bir genç battaniyesiyle ve
valiziyle duruyor. Belli kampa gidecek. Biz aracımı-
zı durduruyoruz.
"Kampa mı gideceksin?"
Bu sorumuzu yamtlıyor "evef diye. Belki kamp-
tan geldiğimizi düşünüyor. Araçtan inip yanına yak-
laşıyoruz...
"Az önce bir araba gitti. kaçumışsın_"
Kaçırdım gibisine başmı sallıyor. Zayıf ve çelimsiz
biri. Elinde kaplı bir kıtap var. Kitabı bacaklannın ara-
sına saklıyor.
"Nerettsn?"
*Aydmlıyım_''
Genç, Yüksek tslam Enstitüsü'nde okuduğunu söy-
lüyor. Kamp hakkında bilgi veriyor. Kampın üç aylık
olduğunu, on beşer gün süreceğini söylüyor.
Bizim bildiğimiz kadanyla kamplardinlenmek için
yaz tatillerinde deniz kıyılarına kurulur... Eğitim ya-
pılacaksa gizli değil, herkese açık bir şekilde yapıltr.
Atatürk devrimleri öğretilir çocuklara. Doğadan söz
edilir, spor yaptınlır.
Tekbir sesleriyle çınlıyor ortahk. Evet, tekbir ses-
leriyle çınlıyor dereboylan. Küçük, yoksul köylü ço-
cuklan Atatürk devrirnlerine karşı, çağdışı bir eğitim-
le yozlaştınlıyor...
Yüzünde derince bıçak yarasının izi vardı. Şöyle te-
peden tırnağa uzun boylu süzdükten sonra gözlerini
elimızdeki fotoğraf makinesine takü...
"Resim çekmek yasak_"
Sinirlenmişti. Kampa girmemizi sağlayacak olan
mektubu uzattık. Zarfi açü, mektubu okudu.
"Sfa burada bekleyüu."
Emir emirdi. Hızlı adımlarla yürüdû. Biz bekleme-
ye başladık.
"En fazlaon dakika kalacaksnuz-"
Beş dakika sonra karşımıza dikildiğinde sinırleri
yattşmamıştı. Artık kamptan içeriye girmiştik.
Sağda solda takkeli çocuklarvardı. Çoğubizim gel-
diğimizi görünce takkelerini çıkarmışlardı.
Şimdi beş kişiydik. Neden sonra resim çekmek için
izin çıkmışn. Ancak yüzünde bıçak yarası izi bulunan
sinirli delikanlı karşı çıkıyordu fotoğraf çektirmeye.
Gerekçesi ise şöyleydi:
"Siz insanlan puaaşnrmak istiyorsunuz-"
Evet aynen bunlan söylüyordu. Diğerleri çekini-
yorlardı kendisinden. Izrnir Yüksek tslam Enstitüsü
öğrencisi olduğunu sonradan ögrendiğimiz sinirli de-
likanlı, aynı zamanda kampın müdürlüğünü yapıyor,
ara sıra elini beline atarak tabanca taşıdığını göster-
mek istiyordu.
Sürecek
İlhan Selçuk'un Gülen ile ilgili yazılanna takipsizlik karan
FİKRETtLKtZ
3 Temrnuz 1995 günlü Cumhuriyet gaze-
tesinde İlhan Setçuk, "Hoca?-" başlıklı ya-
zısında. "Ancak bir de medyanın ya da üni-
versite çe>relerinin dışında hocalar türedi-
len din dünyasında saymakla bitmez hoca
\ur; sakal bırakıp, eline 33'lük tespihi aldın
mı oluyorsun bir hoca... Neredeyse üç kişiden
biri haa_ On kişiden biri hoca... Neden buge-
tişme?- Çok açık: Artık hacıhkta hocahkta
para var, tezgâh var, çıkar var; koşeyi dön-
me fclsefesini benimseyen yeni Türkiye'deki
pazartama zanaaünda hocalığm piyasası bi-
reon veriyor, borsa endeksi o biçim yüksek—
Ya pohtikada?- Erbakan HocaL Fethullah
Hoca!.. Aczimcndi şeyhinin ne yaman hoca
olduğu renkli televizyon pazariamasında an-
iaşıidı. Yansı tanm kesiminde. üçte biri kon-
dularda yaşayan garip nüfusumuzun din di-
\anetişindecemaadeşip tarikatlaşmasına şa-
şıhr mı!.. Hı/Ja ctmaatteşip tarikadaşan bir
topiumda hocaya gereksinme, ekonomideki
'arz talep' yasasına göre hızla artar!.. Hem
hocanın resmisi var,özetivan cami yapurma
seferbertiği kârlıticaretedönüştüğdnden be-
ri devlet memuriyetijle özdeşleşen hocahk
resmi: siyaset tarikat cemaat üzerine hoca-
hk da özeldir. Pazarlaması )ayıkükça hoca-
hk borsasında sahtekârhk da arttı. Hoca di-
ye geçinen >a da bilinen çoğu herif-i naşerit
tek ayak üsründe kırk \alan kniran maiyet-
li madrabazdır" şeklindeki eleştirisi yayun-
lanınca, Fethullah Gülen vekilleri dört ay
sonra savcılığa şikâyet dilekçesi vererek ha-
ber ve eleştiri sınırlanna "tecavüz ediköği"
için tlhan Selçuk'un cezalandınlmasını is-
tediler.
Basın Savcıhğı 10 Ocak 1995 günlü iddi-
anamesiyle dava açtı. 14 Aralık 1995 tarihin-
de lstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde
sorgusu yapılan tlhan Selçuk; yazının mizah
yazısı olduğunu, devlet büyükleri ve kamu-
ya mal obnuş kişilerle "hoca"hk kurumunu
eleştirdiğinı söyledi. Fethullah Gülen'in
a%oıkatı, İlhan Selçuk'un saygın kışiliği ve
iddıanameye karşı sorgusu karşısında şikâ-
yetlerinı gen aldıklannı ve vazgeçtiklerini
bildirdi. Savcılık ise yazının tümü incelen-
diğinde mizah türü yazı olduğunu, hakaret
içermediği için de "beraat" karan verilme-
sini talep etmişti. Mahkeme, Gülen vekili-
nin şikâyetten vazgeçmesi nedeniyle aynı
gün, davanın "dûşürühnesine" karar verdi.
Fetftullahçılıkl..'
27 Haziran 1995 günlü "Fethullahçılık!_"
başhklı yazısında tlhan Selçuk şövle yaz-
mıştı: "FethuUah Gülen Hoca'nm ağzı laf
yapar, gözleri boşluğa bakar. benliğJ cezbeye
dönük- Freud'unsödügünde Gülen'in han-
gi sayfaya girdiğmi düşünmekte saymakla
bitmez yarar var_ Dindarlann inanç teUeri-
ne dokunmasmı iyi biKr: görüntüde eski de-
yişle 'mahviyetkâr'. Ancak bu hali doğal mı,
yapaymı, ADahbflir, kul henüz kuşkuludur»
Girdîği konuvıı hemen ümmet-i Muham-
met'inügialanınaçekimleviptitrekseslegırt-
lağmm akordunu yapüktan sonra, mızrabı-
m inananlann yüreklerine saptar.gözleri yaş-
bdır: eli mendilü, saha sümük vaazlanyla
ûnlü» Vallahi bu dünyadagözü yoktur.Ama
politikada \-ardir._ Poötikada gözü ohnasa.
bunca potitikaci) la neden al takke v«r külah
obun?„ Öteki düma ik kavanoz dipti dünya
arasında sahncak kunıp inançlann rüzgâ-
nnda kolan vurmak he\«si yamız Fethullah
Gülen Hoca'da yok ki!.. Günümüzde çoğu
açıkgöz •selamünaleyküm ve rahmetullah'
dive söze başladıktan sonra 'bismillahırrah-
manırrahım' diytbesmelesiniçekipsryasetve
tkaret üzerine İafa dahyor. Fethullah Gülen
dekökü perrol kokulu çöltoprağma sahnmış
güDerimizden biri_ („) Bir Refah Partisi var
ki bu cemaatin şeyhi sayilan Necmettin Er-
bakan'm sağ kolu beüideğil: kürsüye çıku mı
dayanamryor, .^merika'ya aüp rutuyor. Peki,
bu politikacının bir seçeneği yok mu? Eğer
yoksa, topium fışteklenecek Amerika'dan ya-
na, bir 'Müslüman politikacf türetikmez
mi?» Bak sen şu Fethullah Gülen'eL Ho-
ca'da iş var gibi görünüyor. Dersaadet sosye-
tesinin dansına,flörtüne,gjvünme, kuşamı-
na. bikinisine. minisine. yoldnisine kanşma-
yacak, camilerdc cemaati sosyetenin 'dolce
vıta'sına karşı azdınp düşmanlaşarmaya-
cak kadar hoşgöriUü ve 'ehlı' bir hoca efen-
di gerekmiyor mu?- FethuUah Hoca kur-
naz!- Nasıl da yakaladı zamanlamayı, Isla-
mın ehükşmiş olanmı dış ve iç egemen çev-
rcterin mal bulmuş mağribi gibi yeğJeyecek-
lerini nasıl ajTunsadı!."
Fethullah Gülen'in avukatlan bu yazıda
Gülen'e hakaret edildiği iddiasıyla Basın
Savcıhğı'na dilekçe verdi. Savcılık yazıda
hakaret bulunup bulunmadığının saptanma-
sı ıçın bilirkışiye başvurdu. Ord. Prof. Dr.
Sulhi Dönmezer ise 5 Aralık 1995 günlü ra-
porunda görüşünü şöyle açıklıyordu:
"tncdeme konusu yazınm 1. paragrann-
da şikâyetçi Fethullah Gülen Hoca'ya ilişküı
birportreçizflmektedir. Bu portreyiyazarel-
bette ki kendi izknimlerine göre yapmakta-
dır. Fotoğraf neşredUmediğine göre, yazı ve
kelimelerie ifade ohınan bu portrenin gerçe-
ği aynen yansıtmasına intizar olunamaz, Bir
televizyonda her hafta konuşmalar yapan,
dini teUdnlerde buhman bir kişinin gerek sarf
ettiği sözler ve gerekse bu sözteri sarf eder-
ken yüzüne gözüne vçrdiği şeidl ele ahnabi-
Brvçkamuyakelimeterteyansmlabilir.Sanık
veküinin sunduğu düekçede de ifade olundu-
ğu gibi, Fethullah Gülen Hoca'nm Türk ka-
muoy unun önüne çıktığı ve böylece bir kişi-
Uk ve hüviyet kazandığı hususunda şüphe
yoktur. Kendini böylece kamuya arz eriniş
bulunan kişileri basın çeşitli yönlerden res-
medebilir, ö\ ebüirveyaekştirebilir. Bu itibar-
layazKİasuçteşkiledennitelikgörühnemiş-
tir. Kaldı ki yazının son ktsımlannda Fethul-
lah Gülen'in köktendmdbirtutumda bulun-
madığı ve tslami khieierebenimsetecek tarz-
da faaliyette bulunduğu da Oave edümekte-
dir. Yazıda geçen ve İslamiy ete iüşkin bulu-
nan göriişler ise sadece yazara ahtir ve onun
sorumluluğundadır. Netice olarak, yazıda
hakaretteşkfl edid nitelik gönUmediği husu-
sundaki mütalaa saygıyla arz olunur." Bu
görüşe atıf yapan tstanbuî Basın Savcıhğı,
7 Aralık 1995 gün ve 1995/273 sayılı kara-
nyla yazıda hakaret bulunmadığı ve eleşti-
ri sınırlan aşılmadığı için "takipsizfik kara-
n" verdi.