18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16 HAZİRAN 1999 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA HABERLER Kosova Uanyeni dünya düzenine...ÖZLEMYÜZAK A vrupa 'nin kalbinde, Kosova 'da, 3 aydan SM fazla süren ve ancak kısa bir süre önce ^ M. sona eren savaş, yakın tarihin de, göz ucuyla bile olsa, irdelenmesiyle yeni küresel düzeni bir tiyatro sahnesi gibi ortaya koyuyor. Ekonominin küreselleşmesi ile başlayan süreçtebaşrolü üstlenen ABD'nin, liderliğini iyice perçinlemekte gereksinim duyduğu yeni stratejik projesini yaşama geçirntek için, Kosova 'da süregelen etnik çatışma, biçilmiş kaftan oldu. Yeni savaş stratejisi olarak ortaya konulan 'sıfir ölümlü' operasyon, 'tek taraflı' olarak başan ile tamamlandu Çatışmaların çözümü ve barışın sağlanmasmda tek uluslararası platform olarak kabul edilen Birleşmiş Milletler devreden çıkanldı; savaş sonunda ise göstermelik olarak projeye dahil edildl Avrupa Birliği'ne üye ülkelerin ortak ve güçlü bir dış politika oluşturamayacaklan ve bu alanda ABD 'nin yörüngesinde kalmaktan öteye gidemeyecekleri belirginleşirken, Soğuk Savaş döneminin büyükgücü Rusya'nın 1MF politikalanna bağlı hale gelen konumu ile ancak zayıf çıkışlar yapabildiği de görüldü. Kosova sahnesinden bakıldığında Yeni Dünya Düzeni, ABD'nin neredeyse 50 yü önce 'ulusat politika' olarak ele aldığı dünya liderliği projesini nasıl sabırla, bıkmadan yaşama geçirdiğinin somut bir göstergesi: Dış ülkelere yardımlar, sübvansiyonlar, gerektiğinde ekonomik ve siyasi baskılar... Elektronik çağı olarak Uan edilen 21. yüzydda süper gücün, hegemonyasını iyice peldştireceği ise açıkça görülüyor. Bilişim sektöründe dünya devi Microsofi'un, İnternet kullanımmın yaygınlaşması için Türkiye de dahil dünyanın her noktasında çokyüklü miktariarda bağışlar yapması, gelişmekte olan ülkelerde (yine Türkiye de dahil) sektörlerin henüz hukuksal altyapüan sağlam bir zemine oturtulmadan, alelacele, uyuşmazlıkların uluslararası hakem tarafından çözümü anlamına gelen 'uluslararası tahkim 'in kabul ettirilmeye çalışüması, üzerlerinde az da olsa düşünülmeye değer örnekler. Uluslararasıpolitikamn iki önemli unsuru ihlal edildi: Devletlerin egemenliği ve Birleşmiş Milletler'in statüsü Taıilıte I>ir sayfa daha açıklı• Bölgede aslında bir değil iki savaş yaşandı. Biri, güçlüden zayıfa, NATO'nun Yugoslavya'ya saldınsı-ki bir cezalandırma daha doğru tanım olur; ikincisi zayıftan daha zayıf Sırplann Kosovalı Arnavutlara yönelik saldınlan. Bir tarafta son derece sofistike, teknolojik ve elektronik bir savaş yaşanırken diğer tarafta, toplu katliamlar, ırza geçmeler, zorla sürülmeler oldu. NATO ile Yugoslavya Federal Cumhuriyeti'ni karşı karşıya getiren savaş, uluslararası ilişkiler tarihinde de yeni bir sayfa oldu. Günümüzün dinamiği olan ekonominin küreselleşmesınin tam pekişebilmesi için güvenlik olgusunu da içeren küresel bir stratejik proje ile tamamlanması gerekiyordu. Kosova'da Arnavutlar ile Sırplar arasında baş gösteren etnik çatışmanın katlanarak artması ise yeni düzenin en geniş çerçevelerinin oluşturulabilmesi için biçilmiş kaftandı. Fransa'da yayımlanan Le Monde Diplomatique gazetesinin başyazan İgnacio Ramonet, yeni küresel düzenin oluşumunu net olarak algılayabilmek için Yugoslavya'ya düzenlenen NATO - harekâtının başlama nedenini, •)"' savaşın seyrini ve sonucunu irdelemek gerektiğini kaydediyor. Aşın milliyetçi Sırp lider Siobadan Snplann Kosovalı Arnavutlara karşı giristiği etnik temizliği gerekçe gösteren ABD'nin örtülü hedefı Udeıüğini pekiştirmek. MUoşevH; yönetiminin Kosovalı Arnavutlara karşı uyguladığı baskıcı rejimi, etnik temizliği durdurmak amacıyla ABD'nin önderliğinde NATO tarafından başlatılan hava saldınlan diğer savaşlardan farklı bir boyut taşıyor. Daha önceleri tarih, kültür ya da siyasi nedenlerden yapılan savaşlardan farklı olarak "insan haklannın ihlati r> gerekçe göstenlerek başlatılan bu savaşla uluslararası politikanın iki önemli unsurunun ihlal edildiği bir gerçek: Devletlerin egemenliği ve Birleşmiş Milletler'in statüsü. NATO'nun başlattığı harekât "Arük diktatöriere dur demenin zamanı geJdi" diye de algılanabilir. Bu noktada karşımıza bir soru ve bir örnek çıkıyor. Daha önce neden sessiz kahndı? Örnek, Şili'nin eski diktatörü Augusto Pinochet'nin yakalanarak uluslararası savaş suçlulan mahkemesinde yargılama sürecinin başlatılması. Soru ise NATO'nun yıllardan beri dünyanın pek çok köşesinde hâlâ halklar ezilir, dikta rejimlerinin kurbanlannın sayısı kabanrken neden sessiz kaldığı. Ömeğin neden, Sudan'ın güneyine, Sierra Leone'ye, Liberya'ya, Angola'ya, Doğu Timor'a, Tibet'e müdahalede bulunmadığı. Fransız araştırmacı yazar Alain Joxe "Amerikan stratejLsinde uluslararası biıük ve kunıiuşlann yeni statüsü" adlı yazısında şu noktaya dikkat Amıpa'tun scmınması ABD'yeemanet • Kosova Savaşı, Avrupa Birliği'nin uluslararası arenada önemli bir güç olamayacağının somut bir göstergesi. Zaten üye ülkelerin büyük çoğunluğu bir süper güç olma konusunda fazla isteldi davranmıyorlar. Özellikle savunma alamnda iplerin bütünüyle NATO'nun, yani Washington'm elinde olduğu, artık reddedilemez bir gerçek. "KosovaSavaşıbizeAv- rupa'nın geleceğine ilişidn tabkmı gösterdi Çokürkü- tücüydüT' Bu sözleri sarf eden Ingiltere Savunma Ba- kanı George Robertson, Al- man meslektaşı Rudorf Scharping'ın ortaya attığı "Avnıpa'nm güvenlijg ve sa- vunması için tutarlı ve sağ- lam bir politika geliştirme" fikrini kabul ettiğıru açıkla- dı. Bu gelişmeler çerçeve- sinde Batı Avrupa Birliği 'ne (BAB) üye 10ülkenin dışiş- leri ve savunma bakanlan 3 ve 4 Haziran'da. Alman- ya'nın Köln kentinde topla- nan Avrupa Konseyi "ne ha- zırladıklan raporu sundu- lar. Rapor, BAB'nin AB'ye bir an önce entegre olması- nı öngörüyor. Bütünleşme tarihini ise 2000'in son ay- lan olarak belirginleştiri- yor. Ancak Avrupa'nm ger- çekten ortak bir savunma programı çerçevesinde bir- îeşmesi, tarihsel geçmişler de göz önüne alındığında neredeyse imkânsız görü- nüyor. Maastricht ve Ams- terdam anlaşmalannda yer alan güvenlik ve savunma işbirliği maddeleri de çelış- kili özeüikler taşıyor. Bu maddelerde bir yandan BAB'nin ön plana çıkanl- ması savunuiurken öte yan- dan NATO'nun bölge gû- venliği için vazgeçilmez ol- duğu vurgulanıyor. Bir diğer olgu da AB"ye üye ülkelerin, özellikle Fran- sa, Almanya ve bir nebze de tspanya'nın kendi uhısal kartlannı birlikten bağimsız olarak oynama eğilimleri. Buna Anglosakson Ingilte- re'nin sürekli ABD'yi kol- layan tutumu da eklenince 15'lerde hiçbir ülkenin "Güçtü Avrnpa" misyonu- na sıkıca sanlmadığı orta- ya çıkıyor. çekiyor: Pazar ekonomisinin smırlannın genişletilmesiyle yaratılmaya çalışılan üniversel ımparatorluğun (ABD imparatorluğu) oluşumu, geleneksel ulus devletlerin düzenleyici yasa ve kurallannın tahrip edilmesi ile sağlanır. Kosova savaşının ortaya koyduğu bir diğer gerçek de bugüne kadar uyuşmazlıklann çözümü ve banşın temini için tek uluslararası platform diye bilinen BM'nin devre dışı kalması oldu. Dikkatli bir gözle incelendiğinde, 9O'lı yıllann başından beri ABD'nin artık BM'nin işlevselliğinden memnun olmadığına ve bilinçli bir şekilde devre dışı bırakmaya çalıştığına ılişkin pek çok gösterge bulunabilir: ABD'nin BM'ye ödemesi gereken mali yükümlülüğünü yerine getirmekten sürekli kaçınması, Bosna'da Dayton anlaşmasına damgasını vuran kesimin BM değil ABD olması, Israil-Filistin anlaşmazlığının çözümünde BM'nin değil ABD'nin aktif rol oynaması, BM Güvenlik Konseyi'nin onay vermemesine karşın Irak'ın bombalanması... Tüm bunlar, ABD'nin, soyunduğu dünya liderliğinde BM'nin yasalannın kendisini kısıtlamasına izin vermeyeceğini ortaya koyuyor. Kosova'da 1 değil 2 savaş Balkanlar'daki bu çatışma aynı zamanda ABD'nin yarattığı ancak tek taraflı yeni bir savaş türü: "Sdir ölüm". 2 ay süren yoğun bombardımanlann sonunda NATO müttefiklerinin bir tekinin bumu bile kanamadı. 25 bini aşkın sorti yapıhrken yalnızca iki uçak düştü. Onlann da pilotlan sağ olarak kurtuldu. Karşı tarafin kaybı ise çok büyük oldu. Askeri ve sanayi altyapı büyük ölçüde hasar gördü. (Elektrik santrallan dahil.) Köprüler, otoyollar, demiryollan kullanılamaz hale geldi. Telefonlann çoğu dinlendi. Binlerce Sırp askeri öldü. NATO ile Yugoslavya arasında güçlerin • dengesizliği o denli büyük ki, savaştan ziyade "cezalandınna" tanımı daha doğru kaçar. Bugüne kadar (Irak dışında) benzeri görülmemiş bir cezalandırma olayı yaşandı. Ama bölgede gerçekte yaşanan bir değil iki savaş oldu. Biri, güçlüden zayıfa, NATO'nun Yugoslavya'ya saldınsı- ki cezalandırma diye tanımlanan; ikincisi zayıftan daha zayıf, Sırplann Kosovalı Arnavutlara yönelik saldınlan. Bir tarafta son derece sofistike. teknolojik ve elektronik bir savaş yaşanırken diğer tarafta, yaşanan toplu katliamlar, ırza geçmeler, zorla sürülmeler oldu. Elektronik çağda ABD liderliği ABD'nin önümüzdeki çağın mutlak hâkimi hali- ne gelebilmek için uygula- dığı politikalar VVashing- ton'ın "ıhmh" stratejistle- ri tarafından şu ortak gö- rüşle açıklanıyor: ABD'nin dış politikasının hedefı, ay- nı düşünceyi paylaşan ülke- lerle işbirliği yaparak ser- best pazann iyi işlemesini ve bu doğrultuda, ABD'nin koyduğu kurallara ve düzenlemelere uyulma- smı sağlamak. Bu hedefe ulaşmak için olanak varsa iyi ilişkiler ve ikna yolunu kullanmak, yoksa baskı ve yaptınmlara gitmek. Ünlü teorisyen Irving Kristol'e gö- re güçlü birdış politika üretmekten aciz kalan Avrupa, ABD'nin yörüngesine girmiş bulunuyor. Kristol, Avrupa devletlerini "geniş yerel özeridüderie donablmış bağunb de\1eder" olarak tanımlıyor. Latin Amerika ülkelerine gelince, onlar da ABD'nin liderliği- ni çoktan içlerine sindirdiler. Bu ül- kelerin yaşam tarzlan ve kültürleri, bü- yük bir hızla Amerikanlaşma süreci yaşıyor. Eski ABD Başkanı George Bush'un danışmanı ve Brooking Instıtution'da dış politikalar bırimi yönetıcisi Rk- hard Haass da ABD'nin dünya üze- rindeki hegemonyasını iyice pekiş- nrmesi gerektiğini savunanlardan. Ge- lecekteki modelin temel taşlannın Körfez Savaşı sırasında oluşturuldu- ğunu belirten Haass, a Dünyanın Şe- • ABD'nin dış politikasının hedefi, aynı düşüncedeki ülkelerle işbirliği yaparak serbest pazann iyi işlemesini ve ABD'nin koyduğu kurallara uyulmasıru sağlamak. Ikna yeterli olmazsa devreye ekonomik ve siyasi baskıyı sokmak. rifi ABD" (The Reluctant Sherrif) ad- lı kitabında. "Washington, kendi oluş- turduğu düzene ve koyduğu kuralla- ra uymayı reddeden ülkelerin tepesi- ne binmeye her an hazır konumda ol- nuhdn-. Bunu gercekleştirebilmek için etrafinda birgnıp gönüDü devleder or- dusu oluşturmuştur ve oluşturmayı sürdürecektir" diyor. Bu politikanın başan şansı 3 milyar insanın yoksulluk smın- nın altında yaşadığı yerkürede nükle- er başlıklann tarladaki kavunlar gibi bir düzine bölgeye dağıldığı bu ortam- da, ABD'li stratejistler bu sorunun da yanıtını veriyorlar: Elektronik çağda ABDegemeıüığL Soğuk savaş döneminin "Biz ka- zandık. Diğer taraf yalnızca kaybet- mekle kaünadı,ortadan yok oldu" te- ması üzerine kurulu olduğunu hatır- latan uzmanlar, bu dönemin yerini elektronik çağda liderliğin aldığını savunuyorlar. Önümüzdeki yıllann küresel ekonomisi de bu projeden yo- la çıkılarak oluşturuldu. Hükümet, askeri ve ticari çevrelenn ortak çıkar- lan doğruhusunda oluş- turulan bir koalisyon, medyayı yönlendirerek bilişim teknolojilerine ABD egemenliğinin yeni ve güçlü damga- sını vurdu. Projenin alt- yapısı 50 yıl önce ele alındı, desteklendi ve sürekli beslendı. "Ma- de inAmerika" menşe- li kültür ve bilişim ürünlerinin dünya pazarlanna hâkim ohnası, Ingilizce- nin televizyon ekranlan. beyazperde ve müzik endüstrisi sayesinde yerkü- renin en ücra köşesine yayılması sağ- landı. Önümüzdeki elektronik çağda lider- liğini sürdürmek isteyen ABD, oyu- nunun kurallannı Eylül 1993'te dev- let politikası olarak kabul ettirdiği Ulusal Enformasyon Altyapısı ile kur- du. Hedef. ülkeyi ve dünyayı kablo- larla ve iletişim ağlan ile donatmak. Bizzat Başkan Bill Clinton tarafından Temmuz 1997'de kamuoyuna açıkla- nan Ira Magaziner raporu, küresel elektronik ticaretin genel çerçevesini belirledi. ABD'nin kendi oluşturdu- ğu düzenlemeleri tüm dünya ülkele- rine benimsettirmeye çalıştıgı, Avru- pa ülkelerinin en başta düşünmeden kabullenip daha sonra çekinceler koy- duklan bu genel çerçevenin özünde. " devletlerin bağımsızlıklannı ve eko- nomik sürdürülebilirlikJerini koru- mak için akhklan tüm önlemlerin dev- re dışı kalması'' yatıyor. Kosova savaşı Rusya 'da siyasi deprem yarattı • NATO'nun güçlenmesi Ruslan endişelendiriyor. Ancak ülkedeki kriz ve yabancı kredi alabilmek için IMF politikalanna uyma zorunluluğu, Moskova yönetiminin yalnız küçük sert çıkışlar yapmasıyla sımrlı kahyor. 23 Mart'ta NATO'nun Yugoslavya'ya başlattığı hava operasyonu Rusya'da si- yasi depreme neden oldu. llk siyasi kur- ban alelacele başbakanlık görevinden alı- nan Vevgeni Primakov olurken. ülkede topluca yükselen ılk sesler ve tepkiler sert oldu. Hükümet, BM'nin ve Güvenlik Kon- seyi'nin dışlanarak NATO'nu hava hare- kâtına girişmesini uluslararası hukuk ku- rallannın ihlali olarak tanımlarken. Dışiş- leri Bakanı tgor tvanov NATO ile ilişki- lerin dondurulmasını talep etti. Yurtsever milliyetçi ve komünist muha- lefetten ise Slav birlikteliğini destekleyen ve ABD karşıtı sesler yükseldi. Öyleki Yugoslavya'ya konulan ambargonun de- linerek Sırplara silah yardımı yapılmasın- dan Belarus'un yeniden nükleer silahlan- dınhnasına, A\rupa'ya doğal gaz sevkı- yatının durdurulmasma kadar çeşitli fi- kirler ortaya atıldı. Ancak Rus yetkilıler çabuk toparlandı- lar. Eski Içışleri Bakanı. yeni Başbakan Ser- gey Stepaşin Rusya 'yı uluslararası diplo- masiden soyutlayıcı politikalardan uzak durulacağmı açıklayarak NATO ve Yu- goslavya arasında arabuluculuk rolünü üstlendi. Rus hükümetininin bu karan al- masının altında dış kredilere ve yabancı yatınmcılara olan gereksiniminin de pa- yı büyük oldu. Bu bağlamda Rusya, DVIF ile görüşmeleri kesmeden sürdürdü. Ancak Washington ile Moskova ilişki- leri pamuk ipliğinde. Rus basmı son yıl- lann önemli 2 gelişmesinin, ilişkileri bir türlü "ıümh" düzeye çekemediği görü- şünde: Biri, yaşama geçirilen ve Batıh sermaye tarafından finanse edilen Bakû- Süpsa petrol boru hattı ile Rusya'nın Ha- zar petrolü üzerindeki hâkimiyetinin so- na ermesi. Diğeri ise Rus bilim adamlannın lran'm nükleer programına katkıda bulundukla- n iddiası ile Washington tarafından sert şe- kilde eleştirilmesi. Bugün Rusya'nın için- de bulunduğu konuma ve Sovyetler'den ko- pan cumhuriyetlerle ilışkilenne bakıldığın- da işi hayli zor görünuyor. DUZYAZI ORHAN BtRGİT Kupultay Sancıları... Cumhuriyet Halk Partisi'nin değişmeyen yazgı- sı gereği, sonuncusunun üzerinden otuz dört gün geçmeden toplanacak yeni bir olağanüstü kurul- tay için yürütülen kulis çalışmaiarı hızlandı. 23 Mayıs kurultaymda sadece genel başkan seçilebilmişti. Delegelerin 521 oyunu alarak par- tinin beşinci genel başkanlığını kazanan Altan Oymen, bir oldubitti ile kendisi adına ve delege- lerin tümüne bildirilen zaman diliminden önce ya- pılmak istenilen parti meclisı seçimlerini önlemiş- ti. Şimdi, 26 Haziran'da parti meclisi ve yüksekdi- siplin kurulunu oluşturmak için toplanacak olan ku- rultay için bir yandan yeni genel başkan, öte yan- dan CHP'nin "ağır fop"ları delegelerin nabzını yokluyorlar. öymen, yeni parti meclisinin oluşturulmasında yansız ve tarafsız bir konumda olduğu mesajını ver- meye özen gösteriyor. Ama, gerçeğin 45 yıllık arkadaşımın yansıtmak istediği imaj ile örtüştüğünü söylemek pek kolay olmasa gerek. öyle anlaşılıyor ki CHP'nin yeni genel başkanı yeni parti meclisinde, son kurultayda genel baş- kanlığa oynayan bütün isimlerin bulunmasına iti- raz etmeyecek. Ama onlann başka bazı yandaş- lan ile güçlü konumda bulunmalanndan da hoş- lanmayacak. öyle bir konumu "CHP Parti Meclisi'nde bir tür gruplar federasyonu görüntüsü vermek"\e eşde- ğergördüğünü saklamıyor. Bunun için de parti mec- lisinin çoğunluğunu elinde tutacak bir tek liste ile kurultaya gidilmesini sağlayacak baskı gruplarını devamlı olarak hareket halinde tutuyor. ll başkanlan ve belediye başkanları ile yapılan toplantılann yanı sıra gelecek dönem için öngör- düğü çalışma sisteminin satırbaşlarını da kamu- oyu önünde birer pembe vaatler lıstesi olarak de-- meç konusu yapıyor. Bilecik Belediye Başkanlığı seçimlerinin sonuç 1 - lan ile başlayan o demeçlerde gazeteci kökenli ge- nel başkan, program ve tüzük degişikliklerini ha- zıriayacak çalışma komitelerine şimdilerde bir da- nışma kurulu oluşturmayı da ekliyor. Erdal Inönü gibi eski genel başkanların, fiili po- litikadan el etek çekmiş eski partililerin deneyim,- lerinden yararlanmayı düşündüğünü söylediği bu kurul için öymen, dün kurucusu olduğu ANKA ajansı ileyaptığı söyleşide, 18 Nisan seçimleri için Ankara büyükşehir belediye başkan adayı olmak isterken Deniz Baykal'ın görünmeyen ambargo- su yüzünden bu işten vazgeçmek zorunda kalan Erol Tuncer"in de adından bahsetti. Erol Tuncer ile Altan öymen, CHP'nin 1992'de yeniden açılış döneminde birlikte hareket etmiş- lerdi. Tuncer, Baykal ve ekibinin oluşturmak istediği parti içi oligarşiye karşı çıktı ve önseçim adı altın- da oynanmak istenilen oyunu tanımadığını belir- terek CHP'den koptu. 23 Mayıs kurultay.sonuçlarından sonra da ye- ni genel başkanın şu ya da bu nedenlerle yol ay- rımına girmiş olanlar için yaptığı çağnya inandı ve partiye dönmek istemenin yanı sıra eski arkada- şına tam destek vermek amacı ile CHP Genel Sekreteri olarak görev yapabileceğini Öymen'e bildirdi. Işte o açıklamadan sonra öymen ile Tuncer ara- sındaki iletişim hatlarının parazitlendiği anlaşılı- yor. Genel Başkan, Tuncer'in partiye üye olabil- mesi için kurultayın sonuçlanarak yeni merkez yö- netim kurulunun da aralarında bulunduğu organ- lann seçilmesi koşulunu öne sürüyor. Tuncer ise kurultayın üyelik sorununu çözebile- ceğini düşünüyor. Ama o düşüncesini de yüksek sesle bir tartışma konusu yaptırmayı, eski parti- sine olan inançları nedeniyle gündeme getirmek- ten, öyle anlaşılıyor ki çekiniyor. Kurultay bir kimseyi parti üyesi yapamaz mı? Onun seçtiği merkez yönetim kurulu ve öteki ka- demelerin tüzükten aldığı bu yetkiyi "partinin en yüksek organı" olarak tanımlanan kurultay niçin kullanamasın? Ama CHP Tüzüğü kurultayın yetkilerıni göste- rirken "yasa ve tüzük kurallan içinde toplumun ve ülkenin genel sorunlan ve parti tutumunu görü- şüp karara bağlar" dediğine göre, öymen"in eski arkadaşı için üyeliği 26 Haziran sonrasına ertele- tip, kendisine emeklıler locasında sandalye rezer- vasyonu yaptırabileceğini söylemesi elbette se- vimsiz bir olaydır. Ben CHP'li değilim. Ama eski partimin bir an ön- ce derlenip toparlanmasını, sadece duygusal ne- denlerle değil demokrasimiz için de zorunlu gö- renlerdenim. Ahmet Taner Kışlalı'nın bu kurultaydan sonra taktığı isim ile "sessiz güç" denilen kırk beş yıllık arkadaşımın üstün yanları gibi zaaflannı dayakın- dan bildiğim için Altan'ın gerçekten sessiz bir bi- çimde kendi gücünü kendi amaçlan doğrultusun- da kullanmaktan ve rakip gördüklerini tasfiye et- mekten hoşlandığını düşünüyorum. Bugünkü CHP'de paylaşılamayacak ne kaldı allahaşkına? Faks:0212 677 07 62 E-Mail:[email protected]. PANEL Gizli Telefon Dinleme Katılımcılar Av. Enis Coşkun Faruk Bildirici Hukukçu Gazeteci Yöneten: Av. Dr. Yücel Sayman Istanbul Barosu Başkanı Tarih: 16 Haziran 1999 Çarşamba Saat: 17.00 Yer Istanbul Barosu Staj Eğitim ve Küttür Merkezi General Yazgan Sokak No: 19 Beyoglu-lstanbul Tel:29219 92 ISTANBUL BAROSU BAŞKANLIĞI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle