25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21 MAYIS1999CUMA HABERLER Şemdin Sakık 1980'de PKK'ye katıldı; terör örgütünün en acımasız militanlanndan biri oldu 20 yd boyuncakan döktü Fiilen 51 eyleme katıldı 237 kişinin ölümünden sorumlu DÎYARBAKIR (CumhuriyetBürosu)- Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddi- anamede. Şemdin Sakık'm. PKK'ye katıldığı 1982 yılmdan I997'ye kadar Güneydoğu'da 112'si sivil 125'i güvenlik görevlisi toplam 237 kışinin öldürülmesi eylemlerinden sorumlu oldugu belırtildi. Iddianamede, 51 eyleme fiilen katıldığı belirtilenSakık'ın. 140eylemdeiseemir verdıgi kaydedildi. Sakık'm katıldığı büyük eylemler şöyle: - 23 Ağustos 1981: llk eylemi. Muş Zengök köyünde Cafer Sidarın yaralan- ması. - 7 Mayıs 1989: Şırnak merkez Dereler bölgesinde 9 sivilin öldürülmesi. - 9 Temmuz 1989: Siirt Mercimekte- pe'de 4 güvenlik görevlisınin şehit edilmesi. - 22 Ağustos 1989: Şırnak merkez Inceler köyü Kırmızıtepe'de 4 güvenlik göre\ lisınin öldürülmesi. - 28 Ekiın 1989: Diyarbakır'm Lice Kortepe mevkiinde 8 güvenlik görevlisinin şehit edilmesi. - 21 Mart 1990: Elazığm Palu ilçesi Sori Dagı'nda Etibank Ferrokrom Işlet- meleri'nde 9 mühendisin öldürülmesi. - 28 Nisan 1991: Bingöl'ün Solhan ilçesinde 1 kaymakam, 1 cumhuriyet savcısı, 1 orman işletme şefi ve 1 memu- run şehit edilmesi; 2 hâkim, 2 polis memuru ve 4 vatandaşın yaralanması. - 8 Anüık 1992: Diyarbakır'm Hani ilçe merkezinin basılması. 12 güvenlik görevlisi ile eş ve çocuklannın öldürülmesi. - 24 Mayıs 1993: Bingöl-Elazığ karayolu Çevrimpınar yol aynmmda 33 erin kurşuna dizilerek şehit edilmesi. Mart1990'da felazığ'ın Palu ilçesi Sori Dağı'ndaki Etibank Ferrokrom işletmeleri'ni basan PKK'liler 9 mühendisi şehit etmişlerdi. Babasına silah çekti, dağa çıktı• Şemdin Sakık, babasıyla-ailevi nedenlerden dolayı hiç anlaşamadı. Zengök köyünde tartıştığı babasına silah çektikten sonra dağa çıktı. Bu, onun dağa çıkmasına ilk adımı oluşturdu. 1980-82 yıllan arasında Muş'un Zengök köyü kırsal alanında silahlı faaliyetleri için hazırlık yapan PKK'ye katıldı. 1982 yılında örgütsel faaliyet göstermeye başladı. Örgüte katılmasının ardından "Zeki" kod adını aldı. Yiırt Haberieri Servisi - PKK'nin en acımasız militanlanndan olan Şemdin Sakık. 1959 Muş do- gumlu. Muş merkez Yörecık (Zengök) köyü nüfu- suna kayıtlı. Sabri-Fatma Sakık çiftmın en haşan çocuğu. Babasının 3 eşinden 12 kardeşi var. 13 kar- deşten3'ü 1982 ve 1986 tarihleri arasında PKK'ye katıldı. Kız kardeşi "Berivan' 1 kod adlı Adife Sa- kık. güvenlik güçleri tarafindan Diyarbakır'm Kulp ilçesi kırsal alanında düzenlenen bir operasyon sı- rasında öldürüldü. Ağabeylennden Abdurrahman Sakık, Gaziantep'te HEP il başkanlığı yaptığı bir sırada faili meçhul bir cinayete kurban gitti. Diğer ağabeyi Sım Sakık uzun yıllar HEP ve DEPin içinde yer aldı, milletvekilliğı yaptı. Kardeşi Arif Sakık ıse yargılandığı aynı davadan ölüm cezasına çarptınldı. Diğer kardeşlerden NamıkSakık 18 Ni- san milletvekilliği genel seçimlerinde Muş'tan ba- ğımsız milletvekili adayı oldu. Ancak seçime iki gün kala adaylıktan çekildiğinı açıkladı. Şemdin Sakık, babasıyla aılevi nedenlerden do- layı hiç anlaşamadı. Zengök köyünde tartıştığı ba- basına silah çektikten sonra dağa çıktı. Bu, onun dağa çıkmasında ilk adunı oluşturdu. 1980-82 yıl- lan arasında Muş'un Zengök köyü kırsal alanında Yargıtay tarafından onaylanan 28 idam karan bulunuyor; 15 yıldır uygulanmıyor Ocalan için de ölüm cezası isteniyor ANKARA (Cumhuriyet Büro- su) - Sakık kardeşlerin davasinın ardından gözler, tmralı Adası'nda 31 Mayıs Pazartesi günü başla- yacak Abdullah Ocalan davasına çevrildi. Ocalan hakkında da Sakık kar- deşler gibi Türk Ceza Yasası'nın 125. maddesi gereğince ölüm ce- zası isteniyor. tmralfdaki yargılamanın ilk bölümü kesintisiz 10 gün süre- cek. Bu bölümün 11 Haziran Cu- ma günü sona ermesınin ardın- dan eksik kalmazsa, dosya esas hakkındaki görüşünü hazırlama- sı için savcıya verilecek. Savcının esas hakkındaki görüşünü açık- lamasından sonra sanık Ocalan'a \ e avukatlanna savunma için sü- re verilecek. Öcalan'm savunma- sı ve son sözlerinin ardından mahkeme heyeti karar için bırkaç gün daha ara \erecek. Aradan sonra Ocalan karan açıklanacak. Duruşmanın başlamasıyla ka- rar arasındaki sürenin. soruştur- manın genışletilmesı yönünde herhangi bir karar otmaması du- rumunda en fazla 2 ay süımesi bekleniyor. Ocalan "ın yanı sıra Fransa'da halen tutuklu bulunan ülkücü çek-senet mafyası lideri Alaattin Çakıcı hakkında da iki a>n dava- dan ölüm cezası isteniyor. Hak- kındaölüm cezası ıstenen ünlüler Şemdin Sakık hakkında ölüm cezası vtren mahkeme baskanının kalemini kırmaması dikkat çekti. arasında eski RP Genel Başkanı Necmettin Erbakan da bulunu- yor. Ölüm cezası Cumhunyetin 75 yıllık tanhi boyunca 132'si si- yasi 426 kışiye uygulandı. Halen mahkemelerce verilen ve Yargı- tay tarafından onaylanan 28 idam karan bulunuyor. Bu kararlann infaz edilıp edilmeyeceğini ıse TBMM belirleyecek. Türkiye'de ölüm cezasına mah- kûm edilen 114 kişi hakkındaki karar Atatürk'ün ölümüne kadar- ki dönemde. 176 kişi hakkındaki karar da Atatürk'ün ölümünden 1960 yılına kadar olan dönemde infaz edildi. Cumhuriyetin ilanından bugü- ne kadar infaz edilen idam karar- lan şöyle: - 1923-1937'de Izmir Mene- men ve Dersim olaylan sanıkla- nnın da aralannda bulunduğu 114 kişi. - 1938-1960 yıllan arasında 176kışi. - 1960-1961 yıllannda döne- min başbakanı Adnan Menderes ile bakanlan Fatin Rüştü Zoriu ve Hasan Polatkan' ın da aralann- da bulunduğu 25 kişi. -1961 -197l'de Albay Talat Ay- demir ve Fethi Gürcan' ın da ara- lannda bulunduğu 45 kişi. -1971 -1973 döneminde arala- nnda gençlik önderleri Deniz Gezmiş, YusufArslan ve Hüseyin İnan'ın da bulunduğu 17 kişi. - 12 Eylül 1980 askeri darbe- sinden sonra 1983 yılına kadar 29'u siyasi toplam 47 kişi. - 1984 yıhnda ANAP iktidan döneminde ise iki siyasal idam gerçekleşti. 25 Ekim 1984 günü Hıdır Aslan'ın infazından sonra mahkemeler tarafından verilen gerek siyasi gerek adli hiçbir ölüm cezası uygulanmadı. Avrupa'yla ilişküergerilecek tstanbul Haber Servisi - Türki- ye'nin Avrupa Insan Haklan Mahke- mesi'ndeki eski savunmam Prof. Dr. Aslan Gündüz, Sakık kardeşlere ve- rilen ölüm cezasmın kesinleşmesi du- rumunda, davanm götürüleceği AİHM, davayı sonuçlandırmadan ön- ce infazın durdurubnasını isteyebile- ceğıni belirtti. tstanbul Barosu Başka- nı Yücei Sayman da Sakık kardeşle- rin başvurması durumunda AİHM'nin bu karar nedeniyle Turki- ye'yi mahküm edebileceğıne dikkat çekti. AİHM'nin DGM'Ieri, "Adii yargûanmayıdüzenleyen" Avrupa 1 n- san Haklan Sözleşmesi 'nin 6. madde- sine aykın buldugunu anunsatan Prof. Aslan Gündüz, karann kesinleşme- sinden sonra davanm Avrupa boyu- tuyla ilgili yaşanacak olası gelişmele- ri şöyle deeerlendirdi: - AIHM kuv- vetle muhtemd, DGMlerie BgiK eski karannda ısrar edecek. Ancakbu kez idam söz konusu oiduğundan davayı sonuçlandırmayı beklemeden 'geçici tedbır karan' ile infazın durdurulma- sını isieyebilir. Bu durumda, bir yan- da Türk hukuk sistemi içinde cezası kesinleşmiş. veinfaz aşamasuıa gclmiş bir karar varken diğer yanda Stras- bourg'daki mahkemenin, bu karann infa7imn durdunılnıasını isteyen ka- ran olacak Neresinden baksaıuz Tür- krye için güç bir sorun" silahlı faaliyetleri için hazırlık yapan PKK'ye ka- tıldı. 1982 yılında örgütsel faaliyet göstermeye baş- ladı. Örgüte katılmasının ardından "ZekT kod adı- nı aldı. tlk silahlı eylemıni kendi köyünden olan Ca- ferSidarisimli kışiye karşı gerçekleştirdi. 1982 yı- lının Haziran ayında Suriye'nin başkenti Şam'a gitti ve burada Abdullah Öcalan'la görüserek Lüb- nan'da bulunan Bekaa Vadisi'ne geçti. Mahsun Korkmaz Akademisi'nde 4 ay boyunca asken ve siyasi eğitim aldı. 1983 yılında Suriye'nin Derik ka- sabası yakınlanndan Türkiye'ye 20 kişilik bir grup- la giriş. yaptı. llk faaliyet gösterdiği alan Gabbar ve Şırnak Bestler-Dereler bölgesi oldu. Birçok kez Kuzey Irak'ta bulunan kamplarda askeri ve siyasi eğitim almaya devam etti. 1986 yılında Şımak Gab- bar Dagı'nda Mahsun Korkmaz'ın öldürüldügü çatışma sırasında bir parmağını kaybetti ve örgüt içinde "Parmaksız Zeki" adıyla anılmaya başlan- dı. 1987 yıhnda Botan eyalet komutanlığı yardımcılığma yükseldi. 1989 yılında Amed bölgesi olarak anılan Diyar- bakır bölgesi komutanı oldu. Zaman zaman Abdullah Öca- lan'ın talimatıyla Şam'a çağ- nldı ve burada örgüte özeleş- tiri vermek durumunda kaldı. 1993 yıhnda 600-700 kişiye ulaşan gruplara Diyarbakır. Bingöl ve Tuncelı bölgelerin- de komuta etti. En kanlı eyle- mi 1993 yılında oldu. Bu ta- rihte Bingöl/Elazığ karayolu üzerinde silahlı 33 eri kurşu- na dizdirerek öldürttü. 1993 yılmdan sonra 1994-96 tarih- leri arasında Dersim (Tunce- li) ve Serhat (Erzurum. Kars) bölge komutanlıklan yaptı. 1997 yılında Öcalan'ın em- riyle tutuklandı. Ardından serbest bırakıldı ve Amanos Dağlan'na 20 kişilik bir grup- la gönderildi. Amanos Dağlan'nı, böl- genin koşullannın elverişsiz olması nedeniyle terk etti. Öcalan'ın kendisini bu böl- geye öldürülmek üzere gön- derdiğini açıkladı. Bunun üzerine Şam'a çağnldı ve bu- rada tutuklandı. 1.5 ay tutuk- lu kaldıktan sonra Kuzey Irak"ın Zap kampına götürül- dü. 1998 yılı Mart ayında ör- gütten kaçtı. IKDP'ye sığın- dı. Kuzey Irak'ın Selhattin kentinde Genelkurmay Baş- kanlığı Özel Kuvvetler Ko- mutanlığı ekipleri tarafindan düzenlenen bir operasyonla yakalanarak Türkiye'ye geti- rildi. Yargılandığı' DGM'de itirafçı olmak istediğini bil- dirdi. • a BİRBAKIMA SERVER TANİLLİ Mustala Kemal Samsun'a Çıkmıştır. Önceki gün, Mustafa Kemal'in Samsun'a çıkışt- nın 80. yılıydı. Tarihin eskitemediği olaylar vardır; tap- taze ve güncel, belleklerde asılı durur. Onlardan biri- dir o! Cumhuriyetimizın tarihi söz konusu oldukta da, cümlenin ilk harfi. Ya da romantik senfonilerde bütün bir eseri haber veren ilk vurgular gibi... Neleri hatrlatmıyor ki, 19 Mayıs 1919? Uzgörünün bütünüyle uzağında girilmiş bir dünya savaşındayenik düşmüş bir ımparatorluk; aslında bir ateşkesin koşullannı çok aşan Mondros Mütarekesi; işgale uğramış istanbul'da neredeyse tutsak bir sul- tan ve onun gibi aciz ve ufuksuz bir hükümet Ne var- sa Anadolu'dadır Mondros'tan hemen sonra Anado- lu ve Trakya'da, işgallere karşı, yerel ama kendiliğin- den örgütlenmeler ortaya çıkar. Onların tezleri çeşit- li ve karmaşık bir nrtelik taşısa ve emperyalizm olgu- sunu kavramamış da olsalar, başeğmeyi değil, diren- meyı ve silahlı mücadeleyi öngörürter "ulusal" bir anlayıştadııiar ve adı konmamış bir millet egemenli- ğirte inanııiar. Öte yanda, "kökten yeni, geçmişte hiçbir ilgisi kal- mamış birkuşağa aıt olma" duygusu içindekı bir si- vil-asker aydın zümrenin ön saflannda Mustafa Ke- mal Paşa vardır. Paşa, bir aranıştan sonra varacağı noktaya vanr: Önce verili koşullarda ne yapılabilece- ğini dener, bunun çıkışsız olduğunu ve yerieşık meş- ruluk yollannın tükendiğıni gördükten sonra da, "du- vann öbûr tarafına geçme" karannı verir. Ne vardır "duvann öbür faraf/"nda? Şu üç şey: Tam bağımsızlık, ulusal bağımsızlık ve ulusal demokratik egemenlik! Her şey bu yolda yürür ve yürütülür. Profesör Bülent Tanör'ün bıze olanca hünerle an- lattığı bir "kurtuluş" ve "kumluş "un arkasından yeni Türkiye doğar. Ne var ki, ıç içe geçmış iki süreçtir bun- lar ve birbirini tamamlayan iki savaştır. Milli Mücade- le böyledir de, cumhuriyet gül bahçeleri içinden ge- çerek kurulmamıştır. Eğitim birliğinden alfabesine, Medeni Yasası'ndan kadın haklanna değin, bütün cumhuriyet devrimleri, yurtsever, demokrat, ama ça- ğına ve geleceğe inandığı için gözüpek bir iradenin öne düşmesiyle gerçekleşmiştir. O çetin yürüyüşün başlangıç tarihi ise 19 Mayıs 1919'dur. • Tarihsel bir gerçektir: TBMM, Ulusal Kurtuluş Sa- vaşı'nı demgkrasiyle yönetmiş, bunalımı demokrasiy- leaşmıştır. Öyledirde, niçin Ikınci Dünya Savaşı'ndan sonra girdiğimiz demokrasi uygulaması, bu gelene- ğin tersine bir mecraya sürüklenmiştir? Niçin o bü- yük yürüyüş sürdürülemedı de, halkın bılincini saptı- ran karanlık güçlere de meydanlar açıldı? Niçin, de- mokrasınin onsuz olamayacağı "akılcı ve laik" süreç baltalandı? Daha bir iki hafta önce, Merve Hanım kızımızın "Ben sıyaseti cihat alanı olarak seçtim" diyen sözle- ri gazetelere geçtı ve Islama Fazilet Partisi de, de- mokrasi adına onun türbanını savunuyordu; sonuna kadar da, bu gericilik simgesinin arkasında olacaktır. Islamcı hareket, cumhuriyet devrimlerinin daha baş- tan beri karşısında olmuştur; demokrasi, onun için en başta cumhuriyet yıkıcılığıdır. Ve başka partilerden de kendısine her zaman bağlaşıklar bulmuştur ve dahe? da bulacaktır. Bir "ödün" edebiyatıdır gidiyor. Hayır efendim, Cumhuriyet'in temel değerleri söz konusu oldukta ödün olmaz! Demokrasi de, halka yanlış ışmarlar verip onu sah- te simgelerin arkasına takma, düpedüz vicdanı ile oynama oyunu degildir. Bu yapılmaktadır Türkiye'de. O yüzden de, rejim gibi demokrasiyi de yeniden ya- pdandırmak ve böylesı sahtekârlıklann önüne bir "teh- like" işareti dikmek görevimizdir. Öyle olduğu ıçindir ki, halka, asıl sorunlannı önüne koyacak, çözümü yolunda onerilerde bulunacak bir parti olarak, CHP'nin yeniden ayaklan üzerinde doğ- rulmasını canü gönülden istiyoruz. Çünkü o, Milli Mü- cadele'nin bir ürünüdür; cumhuriyet ve demokrasi mücadelesınde bir yeri vardır, misyon yüklenmiştir. Bütün bu soylu geleneğı unuttuğu ve misyonuna ters düştüğü için bugün bu haldedir. Yanlışlarda ve o yanlışlan yapmış olanlarda ısrar ederek bir yere varı- lamaz. Yeni bir yönlenışı ve yapılanışı sağlamak ama- cıyla, kapılar, bütün aydınlara açılmalıdır. Tarihi unut- muş görünenlere ilk hatırlatmamız da, şu olacaktır: Mustafa Kemal Samsun'a çıkmıştır, uyanın! Ocalan davası Müdahü ve sanık avukatlan Haber Merkezi - İmralı Adası'ndaki davaya 7 müdahil avukatı sürekli olarak. 5 avukat da dönüşümlü olarak ka- tılırken sanık Öcalan'ı 12 avukat savunacak. Davaya hangi avukatlann katılacağını gösteren listenin dün DGM girişine asılmasına sanık avukatlan tepki gös- terdi. Sanık avukatlan, DGM Bassavcılığı'nın listeyi as- makla kendilerini hedef gösterdiğıni ileri sürerek bu ko- nuda gereklı girişimde bulunacaklannı söylediler. Duruşmaya müdahil av ukat olarak Cahh Torun, Şo'ket Can Ozbay, Zeki Hacıibrahimoflu. Necdet Küçüktaşkı- ner, Mükremin Tûrkmen, Mehdi Kesldn ve Cengiz Erko- yuncu sürekli olarak katılacak. Mahkeme, 5 müdahil avu- katı her duruşma günü için diğer farklı isimlerden belir- ledi. Sanık avukatlan da Ercan Kanar, Hasip Kaplan, Ir- fan Dündar. M. Fehim Güneş. Mükrime Tepe, Aysel fuğ- luk, Dogan Erbaş. Niyazi Bulgan. Mahmut Şakar, Hatice Korkut ve Kemal Bilgiç ile Ender Büyükçulha olarak be- lirlendi. Öte yandan Öcalan'ın 110 sayfalık savunmasını hazırladığı. el yazısıyla yazdığı savunmayı avukatlanna verdiği açıklandı. NOKTASII ORAL ÇALIŞLAR oralcalislar(aturk.neL Gazete yazıışlerinın verdiği bir görev- le 6 yıl önce Ocalan ve Burkay'la gö- rüşmeleryaptığımda "terörist" sayılaca- ğımı doğrusu düşünmemiştim. Benım gibi mahkeme ve hapishane deneyimı yüksek bir gazetecinin bunu düşünme- mesini garip bulabilirsiniz. Gerçekten de düşünmedim. Ömeğin yazdığım yazılar nedeniyle yargılanıp mahkûm edilsem, Türkiye gibi "düşünce özüriüsü" ülkeler- de bunu normal karşılayabilirdim. Hiç ummadığım bir yerden, yaptığım söyle- şıden ceza aldım. Üstelik bunu Devlet Güvenlik Mahke- mesi'nin yargıçlarına da 6 yıl boyunca ne yazık ki anlatamadım. Savunmam sıra- sında, kanunlan yalnızca Meclis'in yap- madıgını, yargı kurumlarının da kanun- ların yaşama geçmesinde katkıları ol- ması gerektiğini belirttim. Yargıçlardan, yasalan demokrasinin önünü açacak, Gazetecilere Sitem özgüriükleri geliştirecek şekilde yorum- lamalannı istedim. Anayasa Mahkeme- si Başkanı Necdet Sezer'in, en yüksek yargı kurumunun başı olafak böyle bir mesaj verdiğine dikkat çektim. Bu ülkedeki demokrasi ayıbının tek sorumlusu acaba TBMM mi? Yargıçla- rın, savcılann bu ayıpta bir katkılan yok mu? Bu ülkenin demokrasi ve özgürlük- lere ulaşması yalnızca Meclis'ten çıkan- lacak kanunlara mı bağlı? Benim inan- cım o ki, Türkiye'nın hukuk devleti olma- sının ilk şartlanndan biri, hukuk devleti- nı savunan yargıçlara, savcılara ve avu- katlara sahip olması. Bir gazeteciyi sırf görevini yaptığı için mahkûm eden hâkimler, hukuk devieti- nin oluşmasına katkıda mı bulunmuş oluyorlar? Yoksa kanunlan, özgürlükle- rin önünü kapatan bir silah olarak mı kul- lanıyoriar? Ömeğin benimle ilgili mahke- me kararında, "lleride sanığın suç işle- meme konusunda bir kanaat oluşmadı- ğından" gerekçesi öne sürülerek ceza ertelenmedi. Aslında Terörle Mücadele Yasası'nın 8. maddesinin 1. fıkrasında, 1995 yılın- da Meclis'te değişiklik yapılırken bu maddeye cezayı erteleme fıkrası da ek- lenmişti. Kanun koyucu, bu yasanın ya- zar, çizer ve gazetecilerin tutuklanması- na, mahkûm olmasına yol açtığını ve bu- nun da Türkiye'yi özürlü bir hale getirdi- ğini gördüğü için mahkemelere "lleride suç işleme olanağı bulunmayan sanık- ları içeriye atma" demek istemişti. Her ne hikmetse mahkemeler bunu tersinden anlamış gibi hareket ediyorlar. Benimle ilgili lleride suç işleyebilir" hük- müne heyet acaba nereden varmıştı? Is- tanbul Barosu Başkanı Yücel Say- man'a bunun nedenini sordum, gülerek cevap verdi: "OraVcığım, sengazeteci- sin ve yeniden gidip bir suçluyla veya zanlıyla söyleşi yapabilirsin; mahkeme de sanınm bunu düşünerek senin suç işleme alışkanlığın olduğuna karar ver- " Ulkemizi ikinci lige mahkûm eden uy- gulamalardan basının, daha geniş ifa- desiyle medyanın bir sorumluluğu yok mu? Akşam, benimle ilgili mahkeme ka- rarının verildiği TV kanallarını izledim. Sağ olsunlar, çoğu benim haberimi ver- di. BirçoğuyakınarkadaşımolanTVyö- neticilerinden bu haberi daha önemli vermelerini beklerdim. Çünkü bu karar, artık düşünceyi hedef almanın da çok ötesine, direkt hepimizin mesleki faaliye- tine yöneliyor. Bu yönüyle de herkesi tehdit ediyor. Mesleğimize yönelik çok cıddi bir tehdit içeriyor. Ben isterdim ki TV yöneticisi arkadaş- lanm, bu habere Sibel Can'ın mahke- meye çıkma haberinin onda biri kadar önem versinler. Çoğunun bu karara çok üzüldüğünü biliyorum. Ancak kuru kuru- ya üzülmek bir anlam ifade etmiyor. Bu karann önemini vurgulayan bir haberci- lik de yapılmalıydı. Bu ülkede özgüriük- leri nasıl koruyup geliştireceğiz. Kendi özgürlüğüne sahip çıkamayan gazeteci- ler, başkasının özgüriüklerini nasıl savu- nacaklar? Birçok meslektaşımın, farklı görüşler- den de olsa, karara ciddi tepki göster- diklerini biliyorum, görüyorum, okuyo- rum. Ancak, gönül daha fazlasını istiyor. Çünkü, sırf mesleğimi yaptığım için be- nim hapse atılmam, aslında tüm gaze- teci arkadaşlarımı hedef alan ağır bir yaptınm. Buna bizim bir cevabımız ol- malı. Karar akşamı, TV ka^allannın kar- şısına oturduğumda bazı kanallann -ki birçoğunun bu konudaki tepkilerini de biliyorum- küçücük haberlerle karan yansrtmasını üzülerek, sitem ederek iz- ledim. Sonra da kendi kendime söylendim: Bir halk neye layıksa öyle yönetilir. Basın, ancak kendi özgürlüğüne sahip çıkarsa özgür olabilir. Başka nediyeyim...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle