17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18MAYIS1999SALI CUMHURİYET SAYFA HABERLER Prof. tbrahim Kaboğlu, türban ve özgürlük sorununu hukuki ve sosyal açıdan değerlendirdi 'Fazilet'in özgürlük anlayışı sakat9 CEM ULLTAŞ FP'li Merve Kavakçınm TBMM'de türbanla yemın etme girişimiy le başlayan, kendısinin vatandaşlıktan çıkanlmasry- la son bulan krizde, özgürlük. insan hak- lan, demokrası gibi kavramlar daha da yoğun bıçımde tartışılmaya başladı. Marmara Ünıversitesı Hukuk Fakülte- si Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Baş- kanı Prof. İbrahim Kaboğlu, dınsel emir- leri uygulamanm özgürlük olarak ileri sürülmesi bır yana, bunlan devlet alanı- na taşımayı, bu konuda yaşanan bunalı- mı, hukuki, sosyal boyutu ve kamusal alan-özel alan yaklaşımıylaCumhuriyet için yorumladı. -Ozgürlükierin kullanımı. kamusal alan-özel alan perspektifıy le modem de\ - lette nasıl karşıiık bulabiiir? - Önce sorunu özgürlük ve demokra- si açısından değerlendirmek ve mekân- sal analizini yapmak gerekiyor. Hukuk- ta, kişilerin yaşadığı alanlann özel alan, sosyal alan ve devlet alanı olduğu kabul edilir. Devlet alanı, yasama, yürütme ve yargı erklerinden hareketle buerkienn ic- ra edildıği mekânlardır. Devlet mekânı ile özel mekânlar arasında kalan yerler ise kamusal-sosyal mekânlardır. Sivil toplum kuruluşlan, üniversiteler buna örnek gösterilebilir. Kişileren geniş öz- gürlüge özel yaşam alanlannda sahiptir. Kamusal mekânda sınırlanan bu özgür- lükler, devlet alanında en üst noktasına ulaşır. Devlet mekânı söz konusu oldu- gunda, özgürlüklerden çok, yetki ve so- t _. • "Kişiler en geniş özgürlüğe özel yaşam alanlannda sahiptir. Kamusal mekânda sınırlanan bu özgürlükler, biçimsel olarak da devlet alanında en üst noktasına ulaşır. Kişinin parlamenter olduktan sonra devlet yaşamı başlar. Burada din özgürlüğü sınırlandınlabilir mi sorusu gündeme getiriliyor. Din özgürlüğü de dîğer özgürlükler gibidir. Böşürtüsü bir özgürlükse sınırlandınlabilir. Kendi inancı gereği ise o zaman karşısına hukuk kurallan çıkar." rumluluklar başlar. - Kavakçı ömeğinde olduğu gibi. din- sel emir olan türbanın devlet alanında kullanımı, özgüriük olarak değerlendiri- lebilirmi? - Kjşınin parlamenter olduktan sonra devlet yaşamı başlar. Burada din özgür- lüğü sınırlandınlabilir mi sorusu günde- me getiriliyor. Din özgürlüğü de diğer öz- gürlükler gibidir. Böşürtüsü bir özgürlük- se sınırlandınlabilir. Kendi inancı gere- ği ise o zaman karşısına hukuk kuralla- n çıkar. - Mifletvekillerinin devlet memunı ol- madığı. dolayısıy la kurallann onian bağ- lamayacağı savunuhıyor. - Parlamento, ulusun gereksinimleri dogrultusunda kurallar koymakla yü- kümlü. devletin temel bir erkinin kulla- nıldığı resmı bir organdır ve tartışmasız olarak devlet alanıdır. Yetkinin ulus adı- na kullanılması, bir mekânı devlet me- kânı olmaktan çıkarmaz. Parlamenterle- rin düşünce ve ifade özgürlüğü, davra- nış özgürlüğü ve mali özgürlükleri var- dır. Bu onlara resmiyetin ötesinde bir statü sağlar. Buna karşılık biçimsel ku- rallar en ileri düzeydedir. - Türfoanın kullanımı nasıl sakıncalar doğurabilir? - Genel görûnümü bozan ve herhangi bir mensubiyeti belli eden işaretlerin kul- lanılması, TBMM'nin protokoler yapı- sına da uygun düşmemektedir. Başörtü- sünün durumu da bütünsel görünüm için- de, genel ve eşıtlik içinde kural koyan TBMM'de belli bir gruba mensubiyeti ifa- de ettiği için kamu meclisinin özüne ay- kınlık taşımaktadır. Demokrasi açısından bakılınca, ulusal egemenlikte parlamen- ter, bütün ulusu temsil eder; hiçbır cema- at, tarikat, mezhep gibi aynştmcı öğeler öne çıkamaz. - Mevzuatta bu konuda bir boşluk var mı? - TBMM Içtüzüğü'nûn 56. maddesi- nin 2. fikrası, "Genel kurul salonunda yer alan milfetvekili ve bakanlarceketvekra- vat takariar. bayanlar tayvör giyerier" der. Içtüzükte ne olmaması gerektiği de- ğil,neolmasıgerektiğibelirtilmiş. 1973'te ıçtüzüğü hazırlayanlar. tayyörün üzerine başörtüsü gıyileceğıni düşünmemışlerdir. Anayasa'nın üstün normlan var. 1., 2., 3. ve 4. maddelerde devletin laik, de- mokratik, sosyal bir hukuk devleti oldu- ğu ve bunlann değiştirilemez nitelikler olduğu vurgulanır. TBMM Içtüzüğü, mil- lervekillerinin ant içmelerini düzenleyen Anayasa'nın 81. maddesi ve Anayasa'nın üstün normlan hukuki bir blok oluşturur. Bu blok herkesten önce milletvekilleri- ni bağlar. - Bu dunımda özgüriüğfin kötûye kul- lanıtması söz konusu olabilir mi? - Özgürlükler görev ve sorumlulukla- n da kapsamına ahr. Anayasa'nın özgür- lüklenn kötüye kullanılamayacağına iliş- kin 14. maddesi, özellikle parlamenter- ler için geçerlidir. Kavakçı olayını ister özgürlük ve demokrasi. ister ahlak ve hukuk açısından ele alalım, TBMM'ye türbanla girip yemin etmesi kabul edile- mez. Ozgürtükleıie ilgUi uluslararası huku- ki standartlar ne söylüyor? - AvTupa İnsan Haklan Sözleşmesi ve Birleşmiş Milletler çerçevesinde stan- dartlar var. Bunlann içinde "mücadele- ci demokrasi" ve "özgürlük düşmanlan İçinözgürtükyoktur*' gibi yaklaşımlar var- dır. Refah ve Fazilet, ılımlı Islamcı ha- reket olsaydı, Kuran'ı, hadis ve sünneti modem insan haklan ve özgürlük anla- yışıyla yorumlasaydı, "özgürlük dûş- manlan için özgürlük yoktur* formülü uygulanmazdı. Oysa bu partınin özgür- lük anlayışında sakatlık var. En çok de- mokrasi ve özgürlüklerden bahseden bir parti olan FP'nin tek söylemi ise türban- dan ibaret kaldı. Batıda, banşlandınlmış bir laiklik anlayışı varken, bizdeki laik- lik de mücadelecı bir laiklik haline gel- mek durumunda kaldı. Yine Türkiye'de- ki Anadolu Müslümanlıfı çerçevesini aşmadan siyaset yapılsaydı, o zaman ba- nşlandıncı laiklik geçerli olurdu. Laikliğin gündeminde evrim geçir- mek söz konusu olabilirdi. Erbakan çı- kıp "Türban zuimüne son vereceğizn di- yerek öğrencileri kışkırtıncaya kadar, kronik kriz haline gelen bir türban soru- nu yoktu ve olmayacaktı. Laiklik, özgür- lüğün hem sının, hem güvencesidir. Tek yönlü özgürlük anlayışı da demokrasiler- de yer alamaz. T Kongar: Türban krizi bir neden değil, sonuçtur 'Türbana çözüm millieğitim politikasında' İstanbul Haber Servisi - Yıldız Teknik Oni- versitesi öğretim üyesi, sosyologProf. Dr. Em- re Kongar, ünıversi telerdeki türban krizinin bir neden değil, bir sonuç olduğunu belirterek "Türkiye' < deki din egitiminin ürettiği gençlerin ortaya çıkardığı bir sonuçtur. Dolaytsıyla buna- lımın çözümü ne Meclis'tedir ne de üniversite- lerimizde. Bunalımın çözümü, 2000"li vülara giden Türkiye'de milli eğitim politikasmın çag- daş temellere davalı bir biçimde yetUden yapn landınlmasındadır" dedi. Prof. Dr. Kongar, sonmu, milli eğitim poli- tikasım ihmal ederek bir türban krizine indir- gemenin, önümüzdeki siyasal dönemin belir- leyicisi olacak hükümetin yumuşak karnını oluşturacağına dikkat çekti. Türban bunalımı- nın, adını eski YÖK başkanı thsan Doğrama- cı'nın koyduğu bir bunaltm olduğunu savunan Kongar. şöyle devam etti: "Bilindiği gibi, 1980 sonrası üniversitelerde- ki her türlü simge yasaklandığı sırada başörtü- sü de bu yasak kapsamına alınmış idi. O zaman- ki YÖK başkanı Dısan Doğramaa bir gün'E vet başörtüsü yasaktır. ama çağdas. bağlanmış bir türbanla öğrenciler üni\ ersiteye girebılir" diye- rek bugünkü bunalımın adını koydu. Böylece hal- kın geleneksel gnsisi olan başörtüsü iîe bunun bir siyasal simge haline dönüşmüş biçüni olan türban sadece iştev olarak değfl. isim olarak da ferkulasö." 'Devlet eüyle bunalım üretiluT Bugün yaşanan bunalımın demokratik reji- mi din devletine dönüştürmek isteyenlerin sür- dürdüğü siyasal eylemin simgesi haline geldi- ğini vurgulayan Kongar, "Bu oluşura. ashnda din egitiminin. Kuran kurslannın 1960'lann sonundan itibaren yayguüaşmasıyla devleteiiy- ie üretilmiş bir bunalımdır. Bir başka deyişle, türban simgesu 1970'lerin başından itibaren Türk siyaserine giren ve İslamı bir devlet biçi- mi olarak savunan görüşün ifadesidir" dıye ko- nuştu. 1970'lerdenbcriuygulananbupolitika- nuı, türbanb kızlan ürettiğini ve üniversitelere yolladiğtnı kaydeden Kongar, bu anlamda üni- versitelerdeki türban krizinin bir sebep değil, bir sonuç olduğunu söyledi. Buna bağlı olarak çözümün ne Meclis'te ne de üniversitelerde ol- duğunu ifade eden Kongar, sözlerini şöyle sür- dürdü: "Bunaiımm çözümü 2000'Kyıllaragiden Türkiye'de milli eğitim potitikasınnı çağdaş te- mellere da>alı bir biçimde yeniden yapılandınJ- masıyla çözülecektir. Bu çerçevede kuruiacak yeni hükümetin kompozisyonuveyeni hüküme- ti olusturacak partikrin milli eğitim sorununa yaklaşunı hayari önem taşunaktadır." ürkel Minibaş, kadınlann önemli bir bölümünün gelenek ve din kurallannın baskısı altında olduğunu ifade etti. Son yirmi yıldır, dini örgütlerin özellikle kadınlar üzerinde yoğunlaştığına dikkat çeken Minibaş, Iran, Afganistan ve Cezayir'de dinin politikaya araç olarak kullanıldığını anımsattı. VlMDİ HERK6S İÇİ Gençler radikalizme sığmıyor Ekonomik geri kalmışlık ve eğitim alanındaki eksikliklerin gençler ve kadınlar arasında radikal akımları güçlendirdiği ve kutuplaşmayı arttırdığı belirtildi tstanbul Haber Servisi - Türkiye'deki ekono- mik geri kalmışlığm ve eğitim alanındaki eksik- liklerin en çok gençleri ve kadınlan olumsuz et- kilediğı, özellikle gençler arasında radikal akım- lan güçlendirdiği ve kutuplaşmaya neden oldu- ğu belirtildi. İstanbul Oniversitesi (10) Kadın Sorunlan Araştırma ve Uygulama Merkezi'nin evsahip- liğinde Kadın Araştırmalan Derneği ve Ulusla- rarası Gençlik Kültür Değişim Programı'nın katkılanyla düzenlenen "Kadın ve Din" konu- lu uluslararası semıner başladı. Dört gün süre- cek olan seminerin açılışında konuşan Merkez Müdürü Prof. Dr. Necla Arat, yüzyılın sonuna doğru uluslararası toplumun, insanlann aralann- daki aynhklan giderme yönünde çabaladığını, özellikle gençler arasında banş ve dostluk ha- vası oluşturulmaya çalışıldığını vurguladı. 1Ü Öğretim Üyesi ve gazetemiz yazan Prof. Dr. Tiirkel Minibaş da bir ülkedeki üretim ve ge- lişmişlik düzeyini anlamak için istatistiklere bakmanın şart olmadığını, bunun için çöp ku- tulanna, kadınlann ve çocuklann durumlanna bakmanın yeterli olduğunu kaydetti. Minibaş sözlerini şöyle sürdürdü: "Ülkemizdeyüzkadm- dan 38" i okuma yazma bilmi\or, üç kız öğrenci- den ancak bir tanesi üniversiteve gidebiliyor, bin kadından >etmişi gazete okumuyor. her yıi do- ğum strasuida aJn bin kadın yaşamuu > itiriyor. yüz kadından yetmişi ise çahşnğı işte ücretsiz ça- bşıyor." Minibaş, kadınlann önemli bir bölümünün gelenek ve din kurallannın baskısı altında oldu- ğunu ifade etti. Son yirmi yıldır, dini örgütlerin özellikle kadınlar üzerinde yoğunlaştığına dik- kat çeken Minibaş, Iran, Afganistan ve Cezayir'de dinin politikaya araç olarak kullanıldığını anım- sattı. Pftütik yaşamda kadın Marmara Üniversitesi Öğretim Oyesi Doç. Dr. Nilüfer Narlı ise kadınlann yasal ve kurum- sal anlamda politikaya katılımının yanı sıra, ge- leneksel yöntemlerie ve yasal olmayan yollarla da politikaya katıldıklannı söyledi. Yasal olma- yan yöntemlerin, protesto gösterileri, yeraltı ör- gütlenmeleri gibi yollar içerdiğini, 1970'li yıl- larda özellikle üniversitelerdeki sol görüşlü kız öğrencilenn gösterilere aktif katıldıklannı anım- satan Narlı, "80 sonrasında da İslamcı akımlar, kızlan a>ıu şekikle içlerine çektiler. Ama unut- mamak gerekir ki demokratik ülkelerde yasal, kurumsal katılımlar esastır" diye konuştu. Ülkemizde kadınlar arasında batı bölgelerin- de ve genç kızlar arasında eğitim düzeyinin da- ha yüksek olduğuna dikkat çeken Nariı, Osman- lı döneminde Tanzimatla ileri adımlann atıldı- ğmı, bu adımlann Atatürk devrimleri için de da- yanak oluşturduğunu vurguladı. Siyasi parti ve baskı gruplannda kadın sayısının artmakla bir- likte, karar verme ve liderlik noktalannda ka- dınlann oranının düşük olduğunu belirten Nar- lı, şöyle devam etti: "Sosyal, ekonomik ve küi- rürel sorunlar, egitimdeki yetersiziikier özeüikle gençleri ve kadınlan olumsuz etkiliyor. Son se- çimlerin de çok açık gösterdiği gibi gençler ara- suıdaki kuruplaşma ve radikalleşme aröyor. ts- lamcı, aşın milliyetçi ve aşırı sol akımlara genç- lerin gösterdiği Ugi )iikseliyor. 1995 yüında ya- pılan bir araştırmaya göre 18-21 >aş arası genç- lerin yüzde 21.4ü RP'ye,yüzde 1lİ'i iseMHP'ye oy vereceğini söylemişti" Yüksek Seçim Kurulu, Kavakçı'nın durumunu görusmek için toplandı Milletvekilliğini düşürme yetkisi TBMM'nin ANKARA (Cumhuriyet Büro- su)- Yüksek Seçim Kurulu (YSK), ABD vatandaşı olduğu kanıtlan- dıktan sonra Türk yurttaşhğını kay- beden FP'li Merve KavakçTrun mil- letvekilliğini düşürme yetkisinin, TBMM'ye ait olduğu görüşüne var- dı. Kavakçı'nın yurttaşlıktan çıkanl- ması gerektiğıni kamuoyuna ilk du- yuran avukat Mehmet Cengiz ise YSK'nın, TBMM Genel Kurulu karan olmaksızm FP milletvekili- nın mazbatasını iptal edebileceği görüşünü dile getırdı. Kavakçı 'nın yurttaşlığınj kaybet- mesine ilişkin kararnamenin önce- ki gün Resmi Gazete'de yayımlan- masının ardından milletvekilliği mazbatasmın iptaline ilişkin süreç başladı. YSK, konuyu görüşmek üzere dün toplandı. Tufan Algan, toplan- tıya girerken gazeteciîerin. "Danış- tay "m karannı bekleyecek misiniz" • Kavakçı'nın yurttaşhğını kaybetmesine ilişkin kararnamenin önceki gün Resmi Gazete'de yayımlanmasının ardından milletvekilliği mazbatasmın iptaline ilişkin süreç başladı. YSK toplantısından önce kurulun tavnyla ilgili sorulan yamtlayan avukat Mehmet Cengiz ise karann YSK tarafından verilebileceğini savundu. sorusuna "Hayır" yanıtım verdi. Toplantıdan sonra da sorulan ya- mtlayan Algan, Kavakçı'nın mil- letvekilliğinin düşürülmesi karan- nı TBMM'ye bıraktıklannı bildir- di. Karann kesin değil, görev kara- n olduğunu söyleyen Algan, "Ya- yimlanan Bakanlar Kurulu karan- na göre seçilme > eterliliğinin kaybe- dilmesu seçim tarihinden sonraohış- tuğundan millervekilliğinin düşü- riilme karannı verme yetki ve gö- revi TBMM'ye aîttir" görüşünü kaydetti. Algan, kararname çıkmadan ön- ce de gazeteciîerin sorulan üzeri- ne aynı görüşü bildirerek "Adayla- rın kesinleşme tarihi önemlidir. Adaylann kesin leşme tarihinden önceki hadiseler bize aittir. Kesin- leşmesinden sonrakiler ise Meclis'e aittir. Bu noktada bir incelik var... Kavakçı'nın vatandaşlığı, adaylığı- nın kesüıksmesinden önce dUşüriU- müşse millervekilliğini de biz düşü- rürüz, sonraysa Meclis düşürür" demışti. YSK toplantısından önce kuru- lun tavnyla ilgili sorulan yamtla- yan avukat Mehmet Cengiz ise ka- rann YSK tarafından verilebilece- ğini savundu. Kararnamenin ya- yımlanmasının ardından Kavak- çı'nın milletvekili seçilebilme ye- terliliğinin ortadan kalktığmı kay- deden Cengiz şunlan söyledi: "Bahattin Şeker olajı ortada. YSK, Şeker'in askerliğini >apmadı- ğmı, böylece seçüme yetertfliğine sa- hip olmadığını saptavarak millet- vekilBği mazbatasınıiptal etmişti. Şe- ker'üı yapüğı eyiem, milletvekili se- çildikten ve hatta bakanlık >apok- tan sonra ortaya çıkmışn. V SK top- lanır,dosyayı inceler. Kavakçı'nın va- tandaşhktan çıkanhnaa karara bağ- lanmış. yürürlüğe ginniş, dolayısıy- la seçilme yeterliliğini yitirmiştir der ve mazbatasını iptal eder." DUZYAZI ORHAN BİRGtT Soğukkanlılıkla... Devlet Bahçeli, DSP Genel Başkanı Bülent Ece- vit'in görüşme önerisini özür dileme koşuluna bağla- yarak geri çevirmeseydi, elliyedinci hükümetin kuru- luşu için dün olumlu ilk adım atılmış olacaktı. Ya da, Rahşan Ecevit "içindeki ciddi kuşkulan gi- öerebilmenin başta gelen koşulunun, o kuşkulan açığa vurmak olduğunu" söylemeseydi, DSP+MHP+ANAP arasında sessizce anlaşmanın ta- mamlandığını ileri sünenler, haklı çıkmış otecaklardı. Oysa, 18 Nisan seçımlerinden tam bır ay sonra ye- niden başa dönmüş olduk. Hem de nasıl bir dönüş? Sadece bu konulardaki uzmanlığı ile değil, ele al- dığı her işe "önce dürüstlük" ılkesi ile eğildıği için de ün yapmış olan araştırmacı Tarhan Erdern'ın dünkü Hürriyet'te yayımlanan "Bugün seçim olsaydı.." an- ketinin sonuçlan da gösteriyor ki, demokrasimiz hız- la iki buçuk partili bir sistem üzerine oturmak üzere- dir. Ve öyle bir oluşumdan alınması gereken ders, her- kesin hükümet kurmaktan başlayarak gelecek için planlannı yaparken göz ardı edemeyeceği gerçekler olarak karşımızdadır. Erdem'in 18 Nisan'dan onbeş gün sonra yaptığı ka- muoyu anketı ile merkez solda DSP yüzde 32.5 ile ye- rini sağlamlaştınmakla kalmıyor, 12 Eylül öncesinin eski CHP'sınin oy yüzdesıne yaklaşan bir trend yaka- lamakta olduğunu gösteriyor. MHP ise seçmen gö- zünde eski uç sağ yerine yüzde 31.2'lik bir skor ile merkez sağ parti olmaya yönelerek kalıcı bir tabana oturacağını ve eski Adalet Partisı'nin bıraktığı boşlu- ğa yerlesebıleceğıni gösteriyor. A&G Araştırma Şırketi'nın anketinın yapıldığı 1 -4 Ma- yıs tarihlerinde, DSP ve MHP arasında bugünkü ge- rilimin değil, özeflikle kamuoyunun Devlet Bahçeli ve arkadaşlannı yeni tanıma çabalannın geçerli olduğu- nu unutmamak gerekiyor. Yıne aynı tarihlerde Anava- tan Partisi'ne yüzde 8.5, Doğruyol'a ise 4.9 luk bireği- lim desteği ile yetinen kamuoyunun, 2 Mayıs ant iç- me töreninde her ikı partinin "ne şiş yansın ne de ke- bap" görûnümü sergilemelerinden duyduğu rahat- sızlığını açtğa vurduğu anlaşılıyor. Tabii 18 Nisan'dan 4 Mayıs'a uzanan günler ıçerisinde Merve Kavakçı olaymın FP'li seçmene etkisi de yüzde 15.5'ten 12. 5'e iniş ile belirginleşıyor. Elliyedinci hükümetin kurulması için asıl çalışma- lann başlangıç günü olan dün, birbirleriyle aralannda- ki bağlan kopartmayan, ama olabildiğince gerginleş- tiren iki partinin kamuoyu tabanındaki destek güçle- rinin toplamı yüzde 63.7'dır. Böylesine geniş bir ta- banın .elliyedirtci hükümet için de DSP+MHP+ANAP'lı birformülü benimsedikleri anlaşılıyor. Dahası, kullan- dığı oylar barajı aşamadığı için CHP'yi Meclıs'e so- kamayan seçmenlerin bıle öyle bir hükümete sıcak bak- tıkları ve Başbakan olarak Ecevit'ı ıstedikleri belırtili- yor. Çoğu kimsenin aksine, ben DSP yönetıminin, res- mi koalisyon görüşmeleri başlamadan, MHP ile ilgili geçmişten kalan kaygılannı açık açık dile getirmesi- ni, sadece doğru değil, gerekli de görüyorum. Böy- lece, taraflann gelecek günlerde birtnrien için sürpriz olarak değerlendirilebilecek tutumları da varsa gide- rilmiş olur. Mesela MHP ile yaptığı koalisyonda Ecevit, af ya- sasının tam Meclis'ten çıkacağı gün, öyle bir sürpriz sonunda Türk Ceza Yasası'ndaki 161. madde kap- samına girenlerin affının gerçekleştiğıni, ama 141 ve 142. maddeler için ortaklannın nasıl yan çızdiğini gör- menin şokunu yaşamak zorunda kalmıştı. MHP'liler, kapalı kapılar arkasında dün söylenme- sini istedikleri bu tür kaygılann, açıktan söylenmesin- den şikâyet ederek bütün kapıları kapatmamalıydılar. MHP lideri ve arkadaşları, DSP Genel Başkanı'nın "Beni özellikle Sayın Devlet Bahçeli'nin bize muha- tap olarak ülkücüleri göstermesi şaşırttı. Çünkü biz, Siyasi Partiler Yasası 'na göre kurulmuş yasal birpar- ti ile görüştüğümüzü santyorduk. Fakat onun dışın- da bazı derneklerin de muhatap alınması ve b'ızden milliyetçi, ülkücü camia adına özürdilenmesinin bek- lenmesi beni çok şaşırttı" sözlerini inandıncı gerek- çeterte yanıtlamakta zorluk çekeceklerdir. Başbakan, MHP ileiplerin tamamen kopup kopma- dığını öğrenmek isteyen gazetecilere, "Onu MHP'ye sorun. Biz kapatmadık kapıyı" derken ılımlı bir görü- nüm çizmektedir. Böylesine bir oluşum içinde, MesutYılmazveAna- vatan yönetıminin dün başlattığı akılcı ve yapıcı dip- loması somut sonuçlar verebilir. Yılmaz dün Ecevit'in kendısine yaptığı zıyaretten sonra Cumhurbaşkanına giderek, DSP+ MHP+ANAP'lı oluşumun gerçekleş- mesine yönelık çabalarını sürdürdü. O çabaların altında Anavatan Partısi'nin Doğru- yol'lu bir hükümet seçeneğıne rahat bakmadığı ger- çeği de yatmaktadır. MHP, başka hükümet seçenek- leri aradığını söylerken Fazilet Partisi ile aynı fotoğ- rafta görünmenin vereceği tedırginliği yaşadığını sak- layamaz. Ya kamuoyunu oluşturan sade vatandaşla- nmız. Onlann yirmi yıl önceki "Milliyetçi Cephe Hü- kümetlen"nöer\ ağzı yanmış olarak yoğurdu üfleye- nek bile yemeyeceklerini bilmelıyiz. Faks: 0212 677 07 62 E.Mail:obirgrt(a cumhuriyetcom.tr. Milli Eğitim Bakanı Bostancıoğlu 'Dîploma içîn değil, üretim için eğitim' CEMİLCİĞERİM SAMSUN - Türk-lş Konfederasyonu tarafın- dan Samsun'da düzenle- nen ve iki gün sürecek olan "GençMkKoırultayrnaka- tılan Milli Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu,geliş- tirecekleri yeni bırreform- la "dipknna için eğitim ye- rine üretim için eğJtinTı gerçekleştireceklerini söy- ledi. "GençlikKıırultayrnda bir konuşma yapan Bos- tancıoğlu, a 8yrfhkzorun- lu ilkögretim reformu, ba- şan ile sürdürülmcktedir. Ancakbukâfi değMir. Şim- di sıra ortaöğretimde ye- niden vapdanmavB ve Mes- leki ve Teknik Eğitim Re- formu'na geuniştir" dedi. 16. Milli Eğitim Şûra- sı'nda alınan karardan söz eden Bakan Metin Bostan- cıoğlu, kısaca "Gençlik Projesi'' olarak adlandır- dığı "GençUğe Meslek Edbtürmevetstihdam Pro- jesi'' hakkında bilgı verdi. Bakan Bostancıoğlu, şöy- le devam etti: -Hedef, ilkögretimin 8. sınıfinda. çocuğun ilgi ve becerisi, vönlendirme reh- beri olan öğretmeni ile an- ne ve babasının görüşü alı- narak çocuğun bir mesle- ki eğitime yönkndirilmesi. iş sahibi ounasının sağlan- masıdır. Çıraklık eğitimi sonundaveyaortaöğretim- de mesleki ve teknik okul- lardan hayata geçiş ya da meslek yüksekokullanna sınavsız geçişin sağlanma- sı hedeflenmiştir. Bütün ha- ztrhklar \apılmışur. Bu ko- nuda yolumuzu bilim ve akıl avdınlatmaktadır. 21. yüzyıl bilgi çağı olacakûr. Bu çağda Türkiye, mevcut eğitim sisteminin yerine, 'yaratıcı, verimli, üretim için eğitim' yöntemleri ile yerini alacaknr."
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle